Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Eski Türkçe {-GAlIr / -KAlIr} eki üzerine(Hacettepe Üniversitesi, 2007) Gökçe, FarukEldeki makalede, Eski Türkçede yakınlaşıcı bakış açısı işaretçisi ve mastarlaştırıcı görevleriyle karşımıza çıkan -GAlIr bağımlı biçim biriminin sergilediği gramerleşme süreçleri ve ekin birinci işlevine kaynaklık ettiğini düşündüğümüz Tü. käl- bağımsız sözlüksel biriminin bu gramer kategorisini işaretleme yeteneği üzerinde durulacaktırÖğe Yeniden Türkçe Çocuk Sözcüğünün kökeni üzerine(Hacettepe Üniversitesi, 2009) Stachowski, Marek; Gökçe, FarukBu çalışma, Milan Adamovic’in 2008 yılında Türkbilig dergisinin 15. sayısında yayımladığı yazıyı tartışmaktadır. Bu çalışmada Adamovic’in teklif ettiği etimolojinin bir unsurunun en azından daha önceki teklifleri değiştirme açısından kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bu unsurun, Stachowski’nin eski bir etimoloji denemesi ile olası bir birleşimi, oldukça tartışmalı bu ilginç Türkçe sözcüğün kökenini doğru bir şekilde tesis etmede işleri bir dereceye kadar kolaylaştıracağı düşünülmektedirÖğe Kutadgu Bilig’de kör- “görmek”: Çok anlamlılık, metafor ve gramerleşme(Hacettepe Üniversitesi, 2015) Gökçe, FarukEldeki çalışma, Kutadgu Bilig’de sıklık değeri yüksek algı fiillerinden biri olan KÖR- fiilinin dilbilimsel incelemesi üzerine yoğunlaşmaktadır. İslamî Türk Edebiyatı’nın en hacimli eserlerinden biri olan Kutadgu Bilig’de KÖR- fiili, fiziksel görme vision anlamlarının dışında “anlamak, bilmek, idrâk etmek, tecrübe etmek” gibi çok anlamlı yapılar da sergilemektedir. Bu anlamda KÖR- algı fiili, kavramsal metafor değeriyle de öne çıkmaktadır. Ayrıca KÖR- algı fiili, Kutadgu Bilig’de gramerleşme süreçlerine de konu olabilmektedir. Özellikle “tecrübet et-” anlamıyla deneme kılınışı şeklinde adlandırabileceğimiz gramatikal bir gelişim, dikkati çekmektedir. Bütün bu gelişimler, GÖR- algı fiili üzerine yapılan tipoloji ve idrâk dilbilimi çalışmaları ışığında değerlendirilecektirÖğe Klasik dönem Türk şiirinde atasözü ve deyim kullanımı bir akımın göstergesi midir?(Hacettepe Üniversitesi, 2007) Tanyıldız, AhmetŞiirde atasözü ve deyimlere yer vermek, konuşma dili unsurlarını kullanmak, hayat sahnelerini ve reel tabiat unsurlarını şiire yansıtmak, he ce ölçüsüyle şiir yazmak, bütünüyle veya çoğunlukla Türkçe kelimelerle örülmüş şiir söylemek, tarihi olaylardan bigane kalmayıp bunları da şiire yansıtmak gibi özellikler, genellikle bir akıma bağlılık olarak değerlendirilmiştir. Söz konusu edilen edebi bir akımsa bunu oluşturan ve akım olarak kabul edilmesini sağlayan bazı temel ölçütlerin mevcudiyeti kaçınılmazdır. Bu ölçütler de belli başlı temsilciler, teorik altyapı ve sanatkarı o akıma bağlayabilecek ve musahibi olarak kabul edip manevi desteğini arkasında hissettirebilecek hususlar gibi belli başlı maddeler olarak özetlenebilir. Birçok değerlendirmede Mahallileşme Cereyanı olarak nitelendirilen bu konuyu değerlendirmenin ve tartışmanın gerekliliği açıktır. Bu çalışmada klasik edebiyatımızın mahalli yönü üzerine genel bir değerlendirmeden sonra Necati Bey örneğinden yola çıkarak şiirde atasözü ve deyim kullanımının, bir akıma tebaiyet olup olmadığı tartışılmaya çalışılacaktır.Öğe Mir’at-i Muhammedi : divan şiirinden Na’t örnekleri(DBY Yayınları, 2020) Nâfî'zade Ahmed Es'ad; Tanyıldız, Ahmet; Büküm, Mehmet[Özet yok]Öğe Mesnevî şerhlerinde sözden ma‘nâya yorum farklılıkları(Ankara Bilim Üniversitesi, 2009) Tanyıldız, AhmetMetnin en küçük parçası olan sesten başlayarak ele alan klâsik şerhler, yorumu asla göz ardı etmez. Bir metin üzerine yapılan farklı şerhlerde yorumlama daha bir önem kazanır. Dolayısıyla şerhlerde aranan temel nitelik de ma'nâyı özgün yorumlarla çözmek olmalıdır. Çalışmamızda Mesnevî’nin ilk cildi esas alınacak ve kimi şârihlerin sözden ma’nâya uzanan çizgide aynı kavramları yorumlama biçimleri arasındaki farklılıklara değinilecektir.Öğe Klasik dönem Türk şiirinde atasözü ve deyim kullanımı bir akımın göstergesi midir?(Hacettepe Üniversitesi, 01.06.2007) Tanyıldız, AhmetŞiirde atasözü ve deyimlere yer vermek, konuşma dili unsurlarını kullanmak, hayat sahnelerini ve reel tabiat unsurlarını şiire yansıtmak, he ce ölçüsüyle şiir yazmak, bütünüyle veya çoğunlukla Türkçe kelimelerle örülmüş şiir söylemek, tarihi olaylardan bigane kalmayıp bunları da şiire yansıtmak gibi özellikler, genellikle bir akıma bağlılık olarak değerlendirilmiştir. Söz konusu edilen edebi bir akımsa bunu oluşturan ve akım olarak kabul edilmesini sağlayan bazı temel ölçütlerin mevcudiyeti kaçınılmazdır. Bu ölçütler de belli başlı temsilciler, teorik altyapı ve sanatkarı o akıma bağlayabilecek ve musahibi olarak kabul edip manevi desteğini arkasında hissettirebilecek hususlar gibi belli başlı maddeler olarak özetlenebilir. Birçok değerlendirmede Mahallileşme Cereyanı olarak nitelendirilen bu konuyu değerlendirmenin ve tartışmanın gerekliliği açıktır. Bu çalışmada klasik edebiyatımızın mahalli yönü üzerine genel bir değerlendirmeden sonra Necati Bey örneğinden yola çıkarak şiirde atasözü ve deyim kullanımının, bir akıma tebaiyet olup olmadığı tartışılmaya çalışılacaktır.Öğe Kemâl Paşazâde’nin Farsçadaki yâ harfine dair bir eseri: Yâiyye Risâlesi(Ahmet Tanyıldız, 31.12.2018) Tanyıldız, Ahmet; Şahin, OğuzhanXVI. yüzyılın en önemli âlim, mütefekkir ve şairlerinden olan Kemâl Paşazâde Şemseddin Ahmed Efendi; dinî, tarihî, ilmî ve edebî mahiyette 200’ün üzerinde eser telif etmiş velûd bir şahsiyettir. Bu çalışmada değerlendirilmesi hedeflenen Yâiyye Risâlesi de Kemâl Paşazâde’nin Fars gramerinde önemli bir yeri olan harf-i yâ’nın (ى) nitelikleri ve işlevleri üzerine kaleme aldığı bir eserdir. Çalışmamızda Yâiyye Risâlesi’nin mahiyetine, muhtevasına ve nüshalarına temas edildikten sonra metnine yer verilecektir. Çalışmanın mihveri metin kısmında verilen bilgilerdir.Öğe Kelimenin fesâhati ve Fasîh dîvânı örneği(Mehmet Dursun Erdem, 2007) Tanyıldız, AhmetSanatkâr eserini icra ederken, duygu ve düşüncelerini, yerinde söylenilmiş doğru ve güzel sözlerle ifade etme ihtiyacı hisseder. Söz konusu sanatkâr Divan şairi olunca, bu özellik daha belirgin bir hâl alır. Çünkü Divan şairi, bir kuyumcu titizliğiyle şiir örgüsünü işlemeye çalışır. Klâsik şiirimizde kabiliyet merkezli olmak kaydıyla belîğ ve fasîh ifade, -i’câz derecesi göz önüne alındığında- şairin varmak istediği nihâî nokta sayılabilir. Bundan hareketle çalışmamızda, belâgatin ön koşulu fesâhatin ilk adımı olan, kelimenin fesâhati üzerinde durulacaktır. Daha sonra tenâfür, garâbet ve kıyasa muhâlefet gibi fesâhat kusurları göz önüne alınarak Fasîh Divanı’ndan seçilmiş örnekler değerlendirilecektir.Öğe Kara Abdâl Süleymân Şemsî Dede ve şiirleri üzerine(Ahmet Tanyıldız, 13.10.2016) Tanyıldız, AhmetTasavvufî yapılar içerisinde sanat ve edebiyatı en ziyade özümsemiş geleneğin Mevlevîlik olduğuna şüphe yoktur. Muhtelif coğrafyalarda Mevlevîliği temsil eden mutasavvıfların kısm-ı azamı sanat ve edebiyatla iç içedir. Hanya Mevlevîhânesi kurucu şeyhi (Kara Abdâl) Süleymân Şemsî de (1829-1886) bu geleneği devam ettiren şahsiyetlerdendir. Şeyhliği ve şairliği ile öne çıkan Şemsî Dede’nin 1305/1887 yılında eski yazıyla yayımlanmış Dîvânçe’si, Farsça bir mesnevî ile farklı nazım şekillerindeki Türkçe manzumelerinden oluşmaktadır. Bu makalede öncelikle Şemsî Dede’nin hayatına ve şairliğine temas edilecektir. Ardından tarafımızca yayına hazırlanmış olan Dîvânçe’nin muhtevasına değinilecek ve şiirlerinden örnekler verilecektir.Öğe İslâmiyet gazetesindeki manzumeler üzerine bir değerlendirme(Abdülhakim Tuğluk, 31.12.2023) Tanyıldız, Ahmet; Yavuz, Kaderİslâmiyet gazetesi 1948-1960 yılları arasında haftalık yayın yapan dönemin önemli gazetelerindendir. Temelde dini değerlerin yer aldığı bu gazete, başmuharrir Şemseddin Yeşil öncülüğünde on iki yılda 530 sayı yayınlamıştır. Bu sayıların 170 tanesinde özellikle klasik dönem şairlerine ait şiir örnekleri yer alır. Hacmi küçük olup dört sayfadan oluşan İslâmiyet gazetesinde şiirler için müstakil bir köşe ayrılmış ve tüm sayılar boyunca 282 şiir örneğine yer verilmiştir. Bu şiir örneklerinin muhtevası umumiyetle dinî-tasavvufî, ahlakî ve didaktik değerler etrafında şekillenmektedir. Gazetede Türkçenin yanı sıra Farsça ve Arapça şiirler de orijinal haliyle yayınlanmıştır. Bu çalışmada İslâmiyet gazetesindeki manzum parçalar tavsif ve tasnif edilerek bir tabloda derlenecek ve şiirlerin gazetedeki mahiyeti hakkında genel bir değerlendirme yapılacaktır.Öğe İnşânın postmodern terennümü II: Yedinci Gün’de Osmanlı Türkçesi kullanımına dair(Ahmet Tanyıldız, 25.05.2017) Tanyıldız, AhmetSon dönemin popüler edebî türlerinden olan postmodern romanlar ve onların gelenekten beslenme hususiyetleri ilgi çekici araştırma alanları arasındadır. Bu romanların belirgin özelliklerinden biri klâsik dil ve anlatı ögelerinden yararlanmasıdır. Çok yönlü değerlendirilmesi gereken bu meselede öne çıkan husus, postmodern roman yazarlarının Osmanlı Türkçesi unsurlarını kullanma yöntemleridir. Bu makale çerçevesinde, klâsik anlatı geleneğini romanlarına başarıyla yansıtan İhsan Oktay Anar’ın Yedinci Gün adlı eserinde Osmanlı Türkçesinin dil ve ifade ögelerinden yararlanma özelliklerine dikkat çekilecektir.Öğe Hint-Fars-Osmanlı hattında bir kültür durağı olarak Diyarbakır(2018) Tanyıldız, AhmetDiyarbakır, İslâmiyet’in Anadolu topraklarına yerleşmeye başladığı yedinci yüzyıldan günümüze kadar hemen her tarihî devirde ehemmiyetini korumuştur. Coğrafî açıdan Şark ile Garb’ın birleştiği kritik bir noktada yer alan şehir, eyâlet merkezi olması yönüyle özellikle Büyük Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı Devletleri’nin hükümrân olduğu devirlerde tam manasıyla bir kültür, sanat, siyaset ve ticaret merkezi hüviyeti taşımıştır. İslâm coğrafyasının muhtelif bölgelerinden Osmanlı topraklarına gelen çoğu âlim ve sanatkâr Diyarbakır’a uğramış, bir kısmı da devlet yöneticilerinin teşvikiyle buraya yerleşmiştir. Şeyh Azîz Mahmûd-ı Urmevî, Âgâh-ı Semerkandî, Muslihuddîn-i Lârî, Hindî Baba gibi şahsiyetler bunlardan birkaçıdır. Bu çalışma kapsamında Şark’tan [özelde Hint ve Fars coğrafyasından] gelerek Diyarbakır’a yerleşen söz konusu âlim ve sanatkârlar tespit edilip bunların şehir irfânına katkıları değerlendirilecektir.Öğe Ganem Dede ve Ankaravî’nin Şerh-i Mesnevî’sine katkısı(s ı ı, 2012) Tanyıldız, AhmetMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin en önemli eseri sayılan Mesnevî-yi Ma’nevî ve bu eserin çeşitli dönemlerde yazılmış şerhleri müstakil bir edebî tasavvufî literatür oluşturucak seviyeye ulaşmıştır. Bu eserler Mevlevîliğin kural ve geleneklerine, Mevlevîliğin her dönemdeki temsilcilerine ve diğer Mevlevî kaynaklarına yer vermenin yanında yazıldıkları devrin idarî, dinî ve içtimaî hayatına dair kimi bilgileri barındırması açısından önem arz etmektedir. Söz konusu Mesnevî şerhleri arasında en meşhur olan eser, XVII. yüzyılda yaşamış Mevlevî şeyhi İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî’ye aittir. İsmâil Rusûhî-yi Ankaravî, Şerh-i Mesnevî başta olmak üzere kaleme aldığı eserlerin hemen tamamında Mevlevîlik kültürünü ve bu tarikatın şart ve geleneklerini ele almış, tarikatın işleyişini sistematik hâle getirmiştir. İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî’nin meşhûr eseri Şerh-i Mesnevî’nin te’lîfine vesîle olan önemli âmillerden biri de Ankaravî’nin manevî evlâdı ve mürîdi Ganem Dede’dir. Kaynaklarda hayatına dair ayrıntıların daha ziyade menkıbevî olduğu görülen Ganem Dede, yeni doğmuş bir bebek olarak Galata Mevlevîhânesi’nin kapısına bırakıldığı zamandan ölümüne kadar şeyhi ve manevi babası İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî’nin yanından ayrılmamıştır. Şerh-i Mesnevî te’lîf edilirken kitabet/tashih işlemlerini yürütmüş, eserin tamamlanması için uğraşmıştır. Bu çalışmada Ganem Dede’nin tarihî/menkıbevî hayatına değinilip Şerh-i Mesnevî’nin te’lîfinde üstlendiği önemli role ve şerhe yaptığı katkılara temas edilecektir. Çalışmanın sonundaki Ek bölümünde klâsik biyografi kaynaklarında Ganem Dede’nin anlatıldığı kısımların yeni alfabeye aktarılmış hâlleri bulunmaktadır.Öğe Fuzûlî’nin hadîkatu’s-su’adâ’sı üzerine notlar(Ahmet Tanyıldız, 2016) Tanyıldız, AhmetTürk edebiyatının en kudretli şairlerinden sayılan Fuzûlî’nin telif ettiği Hadîkatu’s-Su’adâ, yine şaire ait Dîvân ve Leylâ vü Mecnûn kadar meşhur olmuş bir eserdir. İslâm tarihinde önemli bir yeri olan Kerbelâ hâdisesi ve Hz. Hüseyin’in şehâdeti merkeze alınarak şekillendirilen bu eser, edebiyat tarihimizdeki maktel geleneğinin en mükemmel örneği olarak kabul görmüştür. Bu makalede öncelikle söz konusu eserin muhtevasına temas edilmiş, ardından üslûp özellikleri örnekler üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır.Öğe Akçahisar (Kruya) Bektaşi Tekkesi Şeyhi Şemimi Baba ve bilinmeyen bir mektubu(Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Veli Araştırmaları ve Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2018) Tanyıldız, AhmetÜç kıtada hâkimiyet sürmüş olan Osmanlı Devleti’nin kültürel izlerinin yoğun bir şekilde hissedildiği coğrafyalardan biri de şüphesiz Balkanlardır. Osmanlı Devleti Balkanlarda yaklaşık 550 sene hüküm sürmüş ve süreç boyunca dinî, tarihî, iktisadî, kültürel ve edebî açıdan silinmez izler bırakmıştır. Türk-İslâm kültürünün söz konusu coğrafyada yaygınlaşmasına vesile olan en önemli âmillerden biri de Bektaşîlik’tir. Kendine has yapısı ve prensipleriyle tasavvuf cereyanları arasında farklı ve özgün bir konuma sahip olan Bektaşîlik, asırlar boyunca Balkanlarda etkinliğini hissettirmiştir. Hâlihazırda Balkanların birçok noktasında bu tarikata mensup birçok şahsiyete izafe edilen tekke, dergâh, türbe veya makamın varlığı bilinmektedir. Bu çalışmada üzerinde duracağımız Kemâleddîn Şemîmî Baba da şimdi Arnavutluk sınırları dâhilinde olan İşkodra’nın Akçahisar kasabasındaki Bektaşî dergâhında şeyhlik yapan şahsiyetlerden biridir. Kaynaklara göre XVIII. yüzyılın sonlarında Akçahisar’da vefat eden Şemîmî Baba, postnişin olduğu dergâhın hazîresine defnedilmiştir. Şemîmî Baba’nın hayatı hakkındaki bilgiler sınırlı olup teyit edilemeyen bilgi kırıntılarından ibarettir. Edebiyatla da münasebeti olan Şemîmî’nin aruz ve hece ile şiirler söylediği rivayet edilmiştir. İlgili kaynaklarda ve antolojilerde bulunan birkaç örnek dışında şâirin herhangi bir eseri veya şiiri olduğu bilinmiyordu. Milli Kütüphanede kayıtlı yazma eserler arasında bulunan Bektaşî şiirleri antolojisi ma hiyetindeki bir mecmûada Şemîmî Baba’ya ait olduğu belirtilen manzûm-mensûr bir mektuba rastladık. Genel çerçeve itibarıyla tasavvufî bir neşveyle kaleme alındığı görülen bu mektup, Şemîmî Baba’nın hayatı hakkındaki birtakım yeni ipuçlarına ulaşmamızı sağlamanın ötesinde ona ait bazı yeni şiirleri tespit etmemizi sağlamıştır. Bu çalışmada ilgili mektubun muhtevasına değinilecek ve manzum kısımları değerlendirilecektir. Çalışmanın son aşamasında ise mektubun metnine yer verilecektir.Öğe Abdülbaki Gölpınarlı'nın mesnevi şerhi ve şarihliğine dair(Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2013) Kılıç, Atabey; Tanyıldız, AhmetYazıldığı dönemden günümüze kadar kültür ve edebiyat dünyasının hemen her alanında etkisini hissettiren Mesnevî-yi Ma’nevî’nin çeşitli hacimlerde manzûm/mensûr elli civarında şerhi bulunmaktadır. Mesnevî’nin metni gibi bu şerh eserleri de edebî metinler olmanın ötesinde dinî ilimler, felsefe, filoloji, halkiyat gibi geniş alanların bilgi ve anlam çerçevesine sahiptirler. Bu külliyâtın en son örnekleri arasında Abdülbâkî Gölpınarlı’nın kaleme aldığı altı ciltlik Mesnevî Tercümesi ve Şerhi adlı eseri de yer almaktadır. Bu yazıda Gölpınarlı Şerhi muhteva, şerh yöntemi ve diğer Mesnevî şârihlerine bakışı gibi hususlar çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılmıştır.Öğe Bir sosyal medya fenomeni olarak Yûnus Emre(2021) Tanyıldız, Serap; Dinçer, ÖmerTasavvufi Türk edebiyatının ve Türk şiirinin önemli temsilcilerinden biri Yûnus Emre’dir. O, İslâmî inanç ve ilimlerden beslenerek çağlar öncesinden herkese seslenmiş ve insanlığı kardeşliğe, merhamete ve şefkate davet etmiş; temelinde sevgi olan düşünce dünyasıyla evrensel bir kimlik edinmiştir. Yûnus Emre’nin şiirleri ve bu şiirlerde ifade ettiği düşünceler üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Fakat onun fikirlerinin ve şiirlerinin günümüz sosyal medya platformlarına yansıması, hayatımızın her anına dâhil olan internet ve sosyal medyada ortaya çıkan “fenomenlik” kavramı ve bu kavramın gölgesinde bırakılan Yûnus Emre, hiçbir çalışmaya konu edilmemiştir. Çalışmamızda “Sosyal medya nedir, sosyal medya ortamları ve araçları nelerdir, dünyada ve ülkemizde sosyal medya kullanım oranları nelerdir, sosyal medya platformları hangileridir, fenomenlik ve bir sosyal medya fenomeni olarak Yûnus Emre kimdir, Yûnus Emre bu internet ortamlarında nasıl yer almış?” gibi sorulara cevap bulmak hedeflenilmiştir.Öğe Yahudi mitolojisi ve Tevrat’ın Divan şiirine yansımaları: İsrailiyyat(RumeliYA Yayıncılık, 2023) Geyik, Nurullah; Aktan, Muhammed FelatKlasik Türk edebiyatı Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan geniş bir coğrafyada yüzyıllar boyunca işlenmiş çok çeşitli ve renkli bir kültürel birikimin üstünde inşa edilmiş zengin bir içeriğe sahiptir. İçeriği oluşturan kaynakların başında özellikle İslam coğrafyasında yaşayan kadim toplulukların ortaya koyduğu dinî ve mitolojik yapıtlar gelir. Bu yapıtların oluşumuna zemin hazırlayan kavimler arasında Yahudiler de vardır. Yahudi mitolojisi veya İsrail kaynaklı rivayetlerin bütününü kastetmekte kullanılan İsrailiyyat sözcüğünün ıstılahî manada da kullanım alanı ve yorumuna dair farklı görüşler ileri sürülmüştür. İsrailiyyat kaynaklı hurafe ve bilgiler sadece İslam coğrafyasındaki dinî kültüre değil, edebî kültüre de sirayet etmiştir. Klasik şairlerin anlam ve imge dünyasında, Kur’an-ı Kerim’de ibretlik bir durumu göstermek için anlatılan kıssaların önemli bir yeri vardır. Kur’an-ı Kerim’de özet olarak anlatılan bu kıssalar Tevrat ve Talmud başta olmak üzere Yahudi mitolojisini oluşturan kaynaklarda daha geniş bir anlatım alanına sahiptir. Bu kaynaklardan elde edilen malzeme İslamî kaynaklarda İsrailiyyat olarak adlandırılmıştır. Klasik Türk edebiyatında bu malzeme şiirin anlam ve hayal dünyasını zenginleştirmek üzere sıklıkla kullanılmıştır. Bu çalışmada Yahudi inancındaki pek çok mitolojik ögenin, teolojik kıssaların, ekinsel ritüellerin divan şiirine yansıması ve Osmanlı edebî kültürüne aksetmesi üzerinde durulmuştur. Kaynağını Yahudi mitolojisi ve Tevrat’tan alan İsrailiyyat’ın, Klasik Türk şiirinde nasıl kullanıldığı ele alınarak incelenmiştir. Çalışmamız bu alanda yapılacak geniş çaplı incelemelere ön ayak olma amacı taşımaktadır.