Dicle Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@Dicle, Dicle Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

Güncel Gönderiler
Myra ve Andriake'de ele geçen pişmiş toprak unguentariumlar
(Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Doğan, Dilan; Öz, Cüneyt
Myra ve limanı Andriake, Antalya'nın Demre ilçesi sınırlarında yer alır. 2009 yılından bugüne kazılar Prof. Dr. N. Çevik başkanlığında devam etmektedir. Kazılar sonucunda Myra'nın Klasik Dönem'den Erken Bizans Dönemi'ne kadar geniş bir tarihsel süreçte yerleşim gördüğü anlaşılmıştır. Ancak son yıllarda tiyatro orkestrasından yapılan kazılar Myra ve limanının tarihini Geç Kalkolitik Çağa kadar geriye götürmüştür. Yapılan çalışmalarda çok sayıda buluntu ele geçmekte olup bunlardan biri de tez kapsamında değerlendirilen pişmiş toprak unguentariumlardır. Toplam 190 unguentarium parçasından form verebilen 130 tanesi kataloğa alınarak incelenmiştir. Bu unguentariumlar; fusiform, kubbe ağızlı, bulbous, diğer ve geç antik çağ unguentariumları başlığı altında incelenmiştir. Fusiformlu unguentariumlar MÖ 4. yüzyıl sonları ile MS 2. yüzyıl gibi geniş bir tarih aralığına aittir. Kubbe Ağızlı unguentariumlar, MÖ 2. yüzyılın ikinci çeyreği ile 2. yüzyılın sonları arasına tarihlenmiştir. Bulbous formlular, MS 1.-2. yüzyıl gibi daha dar bir tarih aralığında kullanılmışlardır. Geç Antik Çağ unguentariumlarının ise MS 5.-7. yüzyıl arasında kullanımda oldukları tespit edilmiştir. Bunlar arasında en yoğun grubu Geç Antik Çağ'a ait unguentariumlar oluşturmaktadır. Bu tipte blok ve kelebek formlu monograma sahip örnekler yer almaktadır. Monogramlar hakkında detaylı bir çalışma olmadığından dolayı net bir sonuç elde edilememiş olsa da harfler üzerinden bazı çıkarımlar yapılmıştır. Myra'nın MS 5. yüzyılda Lykia'nın idari ve dini başkent ilan edilmesi ile kentte ticaret faaliyetlerinin yoğunlaşması, kentte bu tarihlere ait unguentarium sayısal yoğunluğuyla doğrudan bağlantılıdır. Bu bağlamda unguentariumların üretimi? ve dağılımı, bölgenin ekonomik refahını ve siyasi yapısını da yansıtmaktadır. Aziz Nikolaos Kilisesi'ne gelen hacıların bu şişecikleri, içerisine kutsal yağ veya su doldurulmuş bir şekilde, buradan satın almış olabileceği öngörülmektedir. Andriake'deki Agora'da ele geçen unguentariumların yoğunluğu ise bu kapların sadece dini bir amaçla değil, aynı zamanda ticari bir ürün olarak da satıldığı düşünülmektedir.
Geri gelmemek üzere kaybolup giden tarım topraklarımız (Elazığ Ovası ve Uluova örneği)
(Karaburun Bilim Kongresi, 2012) Karadoğan, Sabri; Yaman, Aşir
Tarım bir ülkenin varlığını sürdürmesinde ve ekonomisinin gelişmesinde en önemli üretim faktörlerinden biridir. Tarımsal aktivitenin en önemli unsuru ise topraktır. Toprak çok uzun sürede oluşan ama yanlış kullanım sonucu kolayca bozulabilen, bozulduktan sonra da kazanılması ya da eski durumuna getirilmesi binlerce yıl süren önemli doğal bir unsurdur. Günümüz Türkiye’sinde toprağın amaç dışı kullanımı ve degredasyonu, tarım alanlarının önemli ölçüde yok olmasına neden olmaktadır. bu ovalarda kurulmuş olan Yoğun kentleşme ve sanayi alanları ile Keban Barajının etkisiyle önemli bir bölümü kullanım dışı kalan Elazığ’ın en verimli ovaları olan Uluova ve Elazığ Ovası buna güzel bir örnektir. Göçler, endüstriyel büyüme, düzensiz kentleşme, plansızlık ve rant kaygıları gibi daha birçok nedenden dolayı Elazığ Ovasına ait verimli tarım arazilerinin neredeyse tümü yerleşim alanları ve sanayi alanları tarafından yok edilmiştir. Elazığ kent merkezi tamamen Elazığ Ovası üzerine kurulu olduğundan, ova tamamen yok edilerek tarım dışı bırakılmıştır. Uluova’da ise Keban Barajı’nın etkisiyle verimli tarım arazileri sular altında kalmış organize sanayi ve havaalanı gibi diğer tesislerle birlikte önemli ölçüde tarım için kullanılan alanlar yok edilmiştir. Halbuki bu araziler hem sulu hem de kuru tarım için son derece elverişli alanlardı. Arazi degredasyonu ve toprak kaybı yanında, tarımsal arazilerin amaç dışı kullanımı sonucu tahıl ve endüstri bitkilerinin üretiminde de önemli oranda azalma meydana gelmiştir. Verimli tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanılması ülkemiz için ekonomik ve sosyal açıdan birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Bu sorunlar; bir daha geri gelmemek üzere doğal değerlerin yitip gitmesi, tarımsal ürün kayıpları, işsizlik, sosyal çözülmeler göç ve açlık olarak sıralayabiliriz. Elazığ’da yaşanan bu durum ülkenin diğer bölgeleri ve kentleri için bir uyarı niteliğindedir.
Birkleyn Mağaraları
(Online Türkiye Turizm Ansiklopedisi, 2025) Karadoğan, Sabri
Türkiye, karstik oluşumlar bakımından oldukça zengin bir ülkedir. Karstik süreçlere bağlı olarak oluşmuş yer şekilleri turizm bakımından önemli bir potansiyele sahiptir. Karstik şekillerden en çok ilgi çekenlerden biri de mağaralardır. Mağaralar yeraltındaki karstik çözünme şekillerinden olmalarına rağmen bünyelerinde çok değişik formlarda karstik birikim şekilleri de barındırır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki önemli mağara sistemlerinden biri kuşkusuz Birkleyn Mağaraları'dır.
Birkleyn Mağaraları, Türkiye’nin Güneydoğusu'nda Diyarbakır’ın yaklaşık 100 kilometre kuzeydoğusunda Toros Dağları'nın başlangıç silsileleri arasında bulanan bir senklinal bitimindeki Korha Dağı bünyesinde bir mağaralar kompleksidir. Bu mağaralardan birinden Dicle Nehri çıkış bulur. Karstik yer altı tünelinin yukarı seviyelerinde, farklı yükseltide iki mağara, vadinin doğu girişinde bir mağara daha bulunur.
Dicle nehri yer altı tünellerine geçmeden önce dağın bünyesinde, gelişimi kısa sürmüş kanyon bir vadi açmıştır. Ancak, tektonik yükselme, kalkerli-ofiyolitli araziler üzerinde farklı aşındırma süreçleri ve karstlaşma sonucu nehir, kanyondaki yatağını terk edip yeraltındaki karstik tünellerde akışını sürdürmüştür.
Birkleyn karstik mağaralarının oluşumu ve jeomorfolojik özellikleri, Güneydoğu Toroslar dağ kuşağının yükselimi, dolayısıyla Dicle nehir sisteminin gelişimi üzerinde önemli bilgiler verir.
Botan Vadisi Milli Parkı
(Online Türkiye Turizm Ansiklopedisi, 2025) Karadoğan, Sabri
Botan Çayı Vadisi ve Milli Parkı, Siirt ve çevresinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin plato alanı ile Güneydoğu Toroslar arasında, Siirt şehrinin doğusunda yer alan jeolojik ve jeomorfolojik açıdan zengin bir sahadır. Vadi ve çevresi, Jura tipi kıvrımlı yapılar üzerinde kurulmuş olup, Garzan, Sadak ve Kavika antiklinalleri ile senklinaller yörenin topografyasını şekillendirmiştir. Botan Çayı, Kezer ve Reşan çayları, derin vadiler yararak plato yüzeyi ile vadi tabanı arasında yaklaşık 500 metrelik yükselti farkı oluşturmuştur. Bu akarsular, tektonik hareketlerin etkisiyle kafesli drenaj ağına sahip kıvrımlı ve kırıklı bir arazi yapısı sergiler.
Bölgenin jeolojik yapısı Üst Kretase’den günümüze uzanan çeşitli formasyonlardan oluşur. Garzan Formasyonu (Üst Kretase), karstik yapılar ve yer altı çökmeleriyle dikkat çekerken, Germav Formasyonu (Üst Kretase-Paleosen) gri marn serisiyle tanınır. Gercüş Formasyonu (Paleosen-Alt Eosen), kırmızı marn ve konglomera tabakalarıyla erozyona duyarlıdır. Hoya (Midyat) Formasyonu (Orta Eosen) ise plato yüzeylerini örten, erozyona dirençli kalkerleriyle öne çıkar. Tektonik açıdan aktif bir konumda bulunan yöre, Arap platformu ile Anadolu levhasının temas hattında yer alır ve kuzey-güney yönlü sıkışmalar sonucu kıvrımlar, faylar ve bindirmeler oluşmuştur.
Jeomorfolojik olarak, Botan Vadisi tektonik hareketler ve akarsu aşındırmalarının etkileşimiyle şekillenmiştir. Botan Çayı, Kavika ve Gökçedağ antiklinallerini yararak derin kanyon vadiler ve gömük menderesler oluşturmuştur. Bu vadiler, erozyon, heyelan ve taş düşmesi gibi kütle hareketlerine duyarlıdır. Bölgedeki barajlar (Alkumru, Kirazlık ve Ilısu), vadi ekosistemini ve jeomorfolojik dengeyi etkileyen, ayanı zamanda vadiye yeni peyzaj görünümü kazandıran beşeri unsurlardır.
İklimsel olarak, Siirt’in yıllık yağış ortalaması 735,2 mm, ortalama sıcaklığı 16,1°C’dir. Botan Çayı’nın akımı ilkbahar aylarında (nisan-mayıs) pik yapar ve yıllık ortalama 133,453 m³/sn’dir. Flora ve fauna açısından zengin olan vadi, meşe ormanları, Akdeniz ve İran-Turan fitocoğrafya bölgelerine ait bitki türleri ile kurbağa, sürüngen, kuş ve memeli türlerini barındırır.
15 Ağustos 2023’te Resmi Gazete’de yayımlanan kararla “Botan Vadisi Milli Parkı” ilan edilen saha, 120 bin dönümlük alanı ve 29 kilometrelik güzergahıyla Siirt merkez, Tillo ve Eruh ilçelerini kapsar. Tarihi İpek Yolu’nun bir kısmı, kiliseler, manastırlar ve Rasıl Hacar Tepesi gibi doğal güzellikleriyle ziyaretçilerin ilgisini çeken Milli park çevresinin, tektonik ve kütle hareketleri, erozyon ve barajların çevresel etkileri gibi riskleri barındıran, korunması gereken hassas bir çevre olduğu unutulmamalıdır.
Nemrut Dağı Milli Parkı
(Online Türkiye Turizm Ansiklopedisi, 2025) Karadoğan, Sabri
Nemrut Dağı Milli Parkı, Adıyaman-Kâhta Platosu'nun kuzeyi ile Güneydoğu Toros dağlarının güney kesimi arasında yer almaktadır. Dağlık kütlenin en yüksek noktasını 2206 metre ile Harabe Tepe oluşturmaktadır. Arkeolojik kaynak değerleri yanında doğal kaynak değerleri açısından da önemli olan 13850 hektarlık alanı kapsayan Nemrut Dağı ve çevresi, 7.12 1988 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile Milli Park olarak ilan edilmiştir.
Güneydoğu Anadolu platosu üzerindeki kırıntılı karasal (Kumtaşı, çakıl- taşı, miltaşı) ve bunun altına gelen miyosen kireçtaşı ile kuzeyde kuzeyde Paleozoyik (1. jeolojik zaman) metamorfik kütlesi (Bitlis masifi) arasında uzanan Nemrut Dağı Yöresi, Adıyaman havzası alçak platoları üzerinde 600 metre civarındaki havza tabanından başlayarak Nemrut dağında zirveye (2206 metre) ulaşmaktadır.
Yöre, bir bütün olarak ele alındığında Güneydoğu Anadolu'da etkili olan karasal iklim kuşağına girmektedir. Ancak yörenin Akdeniz bölgesine yakınlığı nedeniyle 800 metreye kadar olan sahalarda yarı Akdeniz iklimi, yüksek kesimlerde ise karasal dağ iklimi hüküm sürmektedir.
Nemrut Dağı çevresinde, iklim, toprak ve topoğrafik şartlara bağlı olarak farklı bitki coğrafyası bölgesine giren bitki toplulukları bulunmakla birlikte yoğun olarak Kâhta Çayı yatağından başlayıp 800 metreye kadar çıkan alanlarda, özellikle güneye bakan yamaçlarda Akdeniz kökenli çalılara (maki) ve bunların oluşturduğu topluluklar yer almaktadır.