Dicle İlahiyat Dergisi
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe SCIENCES THAT THE EXAMINER SHOULD KNOW: A COMPARISON OF ISFAHANÎ AND SUYÛTÎ(Dicle Üniversitesi, 2022) Önen, HacıWhat the sources of tafsir are and who can make tafsir is a matter that has been discussed since the early period. In the historical process, people who are not competent in their own personal, sectarian, etc. their interpretations from different angles caused reactions. This situation has resulted in the search for some conditions in the mufessir. Because of these conditions, the idea that the mufessir should know some sciences has emerged. Different opinions have been expressed about the sciences that the mufessir should know. The sciences that the mufesir should know vary according to time and conditions. In this respect, there are differences between the views of the scholars of the classical period and those of the thinkers who lived recently. Therefore, while the subject of sciences that the müfesir should know, different periods should be evaluated within the framework of their own period. In this regard, Süyûtî (d. 911/1505) and Râgıb al-Isfahani (d. 400/1010?) are among the most important scholars who expressed their views on this issue. In this study, we will try to compare the views of the two mufessirs on the sciences that the mufessir should know.Öğe SEYDA MUHAMMED KONYEVÎ (ö. 2022) VE MANEVÎ HASTALIKLAR ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME(Dicle Üniversitesi, 2021) Özaydın, Murat1942 yılında Mardin’de dünyaya gelen Seyda Muhammed Konyevî Hazretleri, Doğu medreselerinin ilmi geleneğine uygun olarak küçük yaştan itibaren çeşitli âlimlerden, tefsir, hadis, fıkıh gibi zahiri ilimleri öğrenmiştir. Bunun yanı sıra tasavvuf ilim ve edebini de başta Gavs-ı Bilvanisi’nin halifelerinden Abdu’s-Samed-i Ferhendi Hazretleri olmak üzere çeşitli sadatlardan tahsil etmiştir. İnsanları samimi bir tevbeyle Allah yoluna yönelmeye çağıran Seyda Hazretleri, daima sevenlerini nefsin hilelerine uymamak gerektiği konusunda ikaz etmiştir. Manevi bir terbiye ile nefsi kin, hased ve husumet gibi kötü ahlaklardan temizlemek gerektiğini anlatarak, kurtuluşun Kur’an ve Sünnet çizgisindeki bir yaşamla gerçekleşeceğini ifade etmiştir. Yürüttüğü hizmetlerde hiçbir dünyevi hesap peşinde olmayıp, sadece Allah rızasını hedeflemiştir. Sohbetlerinde ve eserlerinde; İnsanlara karşı adaletsizlik yapmamak, kul hakkından sakınmak ve her türlü haksızlıktan kaçınmak, düsturlarının insanlara yardım etmekten daha öncelikli bir kulluk görevi olduğunu ve Allah katında makbul amelin ancak ihlasla yapılan amel olduğunu vurgulayarak, ihlasla yapılan az amelin, hesapçı olarak yapılan çok amelden üstün olduğuna dikkat çekerek, özellikle, riyâ, kibir, gurur, hased, öfke, kin gibi manevi hastalıklara ve azaların afetlerine dikkat çekerek, nefsin ve şeytanın hilelerine uymamak gerektiği konusunda uyarılarda bulunmuştur.Öğe ABDURRAHMAN NESİB DEDE DİVÂNI’NDA NA‘T-I ŞERİFLERİN İNCELENMESİ(Dicle Üniversitesi, 2022) Mermutlu, Mehmet SaitTürk edebiyatında Peygamberimizi anlatan birçok türler hemen hemen XI. yüzyıldan bu yana Türklerin yaşamlarını sürdürdükleri her yerde gittikçe artan bir sevgi seli gibi yazılmaya devam edegelmiştir. Bu türlerin içerisinde de Na‘t şüphesiz hem yazın hayatımızın orta koyduğu pek çok alanda (Divânlarda ve müstakil eserlerde) hem de pratik dinî hayatımızın önemli bölümünü oluşturan Dinî Musikî alanıyla Cami ve Tekke kültürümüzde yaşamaya devam etmektedir. Abdurrahman Nesip Dede, Hem hayatının önemli ve büyük bölümünü kuşatan tasavvufî mekânlarda (Tekke ve Dergah) şeyhlik, hem de yazdığı divânda topladığı dinî ve tasavvufî şiirleriyle Türk İslâm edebiyatı sahnesinde kendisine yer bulabilmiş özel şahsiyetlerdendir. Kaynaklarda hakkında geniş bir bilgiden yoksun olduğumuz Abdurrahman Nesib Efendi, Küçük Hakkı diye şöhret bulan Şeyh Muhammed Şehabeddin Efendi’nin (ö.1234/1818) oğludur. Hangi tarihte doğduğu bilinmemekle birlikte Üsküdarlı olduğu üzerinde kaynaklar müttefiktir. Üsküdar Hüdâyi Âsitânesi’nde babasının nezâretinde yetişmiştir. Babasından seyr ü sülûkünü tamamlayarak Ayasofya Erdebil Tekkesi’ne geçici şeyh oldu. Babasının vefatıyla da Hüdâyî Âsitânesi’ne 22. postnişîn oldu. Daha sonra“Ordu-yu Hümâyun” vâizliğine getirildi. Abdurrahman Nesib Dede, yirmi dört sene postnişînlik yaptıktan sonra vefat ederek (1258/1842) Aziz Mahmud Hüdâyî Âsitânesi’nde defnedildi. Abdurrahman Nesîb Dede’nin “Seyyid” mahlâsıyla kaleme aldığı şiirleri Divânı’nda toplanmıştır. Divân’ı, aynı zamanda bir şair olarak Nesib Dede’nin esas gücünü gösteren eseridir. Müellif hattıyla kaleme alınmış eser, Hacı Selimağâ Kütüphanesi, Hüdâyî Kitapları, nr.1268 numarada kayıtlıdır. Çalışmamızda genel olarak na‘t ve Divân hakkında kısa bir bilgi verilip, Divân’da kaleme alınmış olan na‘atlar, şekil ve muhteva yönünden değerlendirilecektir.Öğe LİSÂNUDDÎN İBNU'L-HATÎB'İN HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ŞİİRİ(Dicle Üniversitesi, 2022) Yavuz, AzizÖZ İber Yarımadası, Arapların önderliğinde sekiz asır boyunca Müslümanların çeşitli ölçeklerde siyasi hakimiyetlerine sahne oldu. Bu süre zarfında, yarımada, Müslümanlar tarafından “Endülüs” olarak adlandırıldı. Müslümanlar, doğudan beraberinde taşıdıkları kültürel, sosyal, siyasal ve ilmi birikimleriyle Endülüs’de yeni bir medeniyet inşa ettikleri gibi Avrupa’nın da aydınlanmasına önemli katkı sağladılar. Bu zaman periyodunda, çok sayıda şair, alim, edip, hekim, tarihçi, filozof, gezgin yetişti. Bunlardan biri de Endülüs’deki son İslam devleti Nasrîler/Benî Ahmer Emîrliği döneminde (635/1238-897/1492) yaşamış olan Lisânuddîn İbnu’l-Hatîb’dir. İbnu’l-Hatîb, Endülüs İslam medeniyetinin en görkemli mimari yapılarından olan Nasrîlerin saltanat merkezi olan el-Hamrâ sarayında yürüttüğü katiplik, vezirlik, elçilik gibi başarılı siyasi hizmetleri, tarihçiliği, hekimliği, şairliği ve edebi kişiliğiyle Endülüs’ün son döneminin en seçkin şahsiyetlerindendir. Edebi, ilmi ve siyasi birikimiyle Endülüs’de ve Mağrib’te büyük bir üne kavuşan İbnu’l-Hatîb, tüm İslam dünyasında aynı şöhreti yakaladı. Özellikle tarih, edebiyat ve tıp ilminde telif ettiği eserleriyle başta İspanya olmak üzere Batı ilim ve edebiyat dünyasında büyük bir ilgi görmektedir. Bu çalışmada, onun hayatı, eserleri, edebi kişiliği ve şiiri üzerinde durulacaktır.Öğe KIRAAT LEHÇE İLİŞKİSİ(Dicle Üniversitesi, 2022) Şan, Lokman; Kırmızıçiçek, KevserKur’an-ı Kerim, zengin bir yapıya sahip ve pek çok lehçeyi içinde barındıran Arapça dili üzere nâzil olmuştur. Arapçanın birçok lehçesi bulunmakta ve Kur’ân’da bu lehçelerin bazısı geçmektedir. Kur’ân, her ne kadar birden çok lehçeyi kendi içinde barındırsa da Peygamberin mensup olduğu Kureyş kabilesi lehçesi üzere indirildiği bilinmektedir. Kur’ân’ın bu özelliği, kırâatlerin Arap dili ve lehçeleriyle sıkı bir ilişki içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çalışma ile Kur’an okunuşu ve Arap lehçeleri arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekilerek kırâat ile lehçenin tanımı, Kur’an’da kullanılan bazı lehçeler ve kıraat-lehçe ilişkisine değinilmeye çalışılacaktır. Ayrıca Kur’an’da farklı lehçelerin olup olmadığı hususunda âlimlerin görüşleri ile lehçelerin okuyuş farklılıklarına etkisine kısaca değinilecektir.Öğe DİN OLGUSUNU SEMÂHAT TEMELLİ HANÎFLİKLE TAVSİF EDEN HADİSLERİN TAHRİCİ VE SEMANTİK ANALİZİ(Dicle Üniversitesi, 2022) Kanbaz, İsmailHz. Peygamber’in risalet misyonu, onun söz ve eylemlerinin dini kaynak olmasının ana sebebidir. Vahyi hem ileten hem de pratize eden bir örneklik konumunda olması, onun söz ve uygulamalarını Allah kelamından sonra ikinci kaynak kılmaktadır. Risalet misyonu özünde, vahyin hayata nasıl taşınacağına dair bir örneklik sunmaktır. Hz. Peygamber, ahlakî ilkeler manzumesi olan dinin tabiatına dair önemli beyanlarda bulunmuştur. Bu beyanlar tikel olaylar karşısında irad edilmiş sözler olsa da vahyin inşa etmek istediği dünyanın temel parametrelerini sunmaktadır. Bu parametrelerden biri olan hanîflik, ilahî vahyin de vurguladığı inşa edici bir kavram olması hasebiyle incelenmeye değerdir. Semâhat temelli hanîfliğe vurgu yapan hadisler, bir varlık tasavvuru oluşturmaya matuf rivayetler olarak öne çıkmaktadır. Özellikle İbrahim Peygamberin (a.s.) tutum ve duruşunu ifade eden bir Kur’ânî kavram olarak haniflik, hadislerde de din-fıtrat ve insan-varlık ilişkisine dair önemli bir ontolojik zemin sağlayan merkezî bir kavram olarak takdim edilmiştir. Bu ontolojik zemin, varlığı ve hadiseleri okumada vahiy merkezli bir dünya görüşü oluşturmaya matuf olması hasebiyle hayatî bir önemi haizdir.Öğe İbn Teymiyye'nin Muhaliflerine Reddiyede Takip Ettiği Yöntem(Dicle Üniversitesi, 2022) Ibrahım, Jhad HasanÇeşitli mezheplere mensup pek çok alim muhaliflerine reddiyeler yazmış; görüşlerini tenkit etmiştir. Kuşkusuz bunlar arasında en çok bilineni İbn Teymiyye’dir. İbn Teymiyye’nin yaşadığı dönem oldukça karışıktı. Ehl-i Zimme, Felsefeciler, başta Şii ve Batiniler olmak üzere pek çok mezhep mevcuttu. İbn Teymiyye’nin kendi fikirleri ile çelişen söz konusu yapılara yönelttiği eleştiriler tetkik edildiğinde muhatabına göre farklı yöntemler uyguladığını görmekteyiz. Bu çalışmada İbn Teymiyye’nin şahsiyeti, muhalifleri ve bu muhaliflere yönelttiği eleştirilerde kullandığı yöntemler üzerinde duracağız.Öğe Bursevî’nin tefsirinde Allah’ın zâtî sıfatları(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2024) Ertuğrul, Süleyman; Haklı, Mehmet YusufBu çalışma, İsmâil Hakkı Bursevî’nin Allah’ın Zâtî sıfatları konusundaki görüşlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu konu, temelde ulûhiyete dairdir. Dolayısıyla bu çalışma Bursevî’nin hem zâtî sıfatlar konusundaki görüşlerini hem de ulûhiyete dair görüşlerini ortaya koymaktadır. Bursevî, İslâmi ilimlerin hemen hemen her alanında eser veren üretken XVII. Yüzyıl bir tasavvuf âlimidir. O, bilinirliği oranında, sonraki dönemlerde insanların kendisinden istifade ettiği kimsedir. Onun eser şemasına bakıldığında, birçok alanda eserler yazdığı görülür. Bu üretkenliğine bağlı olarak o, hem kendi döneminde hem de sonraki dönemlerde tanınan kimse olmuştur. Allah’ın zâtı ve sıfatları konusu ise ilk dönemden beri Müslümanların zihinlerini meşgul etmiştir. Allah’a inanmak diğer inanç ve ibadetlerin Allah katında makbul olmasının ön şartı kabul edilmiştir. Allah’a iman konusu, Allah’ın sıfatları konusunu da bünyesinde barındırır. Müslümanlar, imanlarını kuvvetlendirmek ve münkirlerin karşıt fikirlerini çürütmek için bu konuya kitaplarında bolca yer vermişlerdir. Allah’ın sıfatlarını bu derece önemli kılan nokta ise insanların kendilerini var eden yaratıcılarını layıkıyla tanımak istemeleri ve O yüce varlığın zâtı hakkında merak duymalarıdır. Allah’ın sıfatlarına ilişkin bu yaklaşımlardan sonra, Bursevî’nin işâri-tasavvufi bağlamda kaleme aldığı Rûhu’l-Beyân adlı tefsirinde, Allah’ın zâtî sıfatları konusuna dair görüşleri önem arz etmektedir.Öğe Müslüman Ermeniler: Hasköy Örneği(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2024) Ahnas, Mehmet Ozan; Turan, Esra AslanAraştırma alanında sayıca bir azınlık olarak yaşayan etno-dinî bir topluluğun, dindarlık gibi dinsel yaşamlarını ve gündelik hayat pratiklerini konu edinen bu çalışma, araştırma sorularını yönlendiren konular etrafındaki teorik tartışmalar ekseninde, saha çalışması verilerine dayandırılmıştır. Bu çerçevede araştırma; Muş’un Hasköy ilçesinde yaşayan Müslüman Ermenilerin dini hayatını ve kendilerini ifade etme biçimlerini, sihir, büyü, türbe ziyaretleri, nazar gibi popüler dindarlık inanış ve biçimlerini, eski inanç, kültür ve geleneklerini yeni dini kimliklerinde ne şekilde sürdürdüklerini nitel araştırma yöntemiyle anlamayı amaçlamıştır. Dinsel hayatın, anlamayı ve yorumlamayı gerektiren yapısı nedeniyle araştırma konusu, derinlikli görüşmeler yoluyla elde edilen veriler üzerinden analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede yapılan bu çalışmada, bazı sonuçlara ulaşılmıştır. Hasköy’de Ermeniler, çoğu insan tarafından Hıristiyanlıkla eş değer görülmektedir. Araştırma alanında yaşayan Müslüman Ermenilerin çok azının bilerek ve isteyerek Ermeniliklerini ifade edebildikleri, bu çalışmanın ulaştığı bir diğer sonuç olmuştur. Muş’ta azınlık durumunda yaşayan Müslüman Ermeniler, kendileri için Ermeni isminden ziyade çoğunlukla Müslimin ismini kullanmayı tercih etmişlerdir.Öğe Babil Sürgünü’nün Kudüs’ün kutsallığına etkisi(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2024) Tezokur, M. Hadi; Akdemir, HüseyinÇalışmanın konusu Kudüs’ün kutsallık kazanmasında Babil Sürgünü faktörüdür. Kudüs defalarca kuşatma altına alınmış, saldırıya maruz kalmış ve yıkım yaşamıştır. Kudüs’ün kutsallığının tamamlanmasında Babil Krallığı’nın MÖ 586 yılında Kudüs’ü yıkması ve Yahudi halkını sürgüne yollaması etkili olmuştur. Yahudi hayatında derin bir kırılma yaratan Babil Sürgünü, Yahudi inanç ve toplumunu şekillendirmiştir. Sürgün Yahudilerin mabede ve Kudüs'e olan bağlılığını artırmıştır. Sürgün döneminde Yahudi halkı sürekli olarak Kudüs'e dönmenin ve Yahudi Krallığı’nın yeniden kurmanın hayalini kurmuştur. Kudüs'e duyulan özlem dile getirilmiş, Kudüs kendisine dönülerek ibadet edilen Yahudilerin kıblesi haline gelmiştir. Perslerin Babilleri yenmesiyle Pers kralı II. Kyros’un Yahudi halkını yurtlarına dönmeye ve Kudüs’e sahip çıkıp mabedi yeniden inşaya teşvik etmesiyle Yahudilerin Kudüs’e dönüşü başlamıştır. Çalışma sürgün döneminde Yahudi halkının Kudüs’e duydukları özlemin Kudüs’ün kutsallığındaki rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır.Öğe Arabic syntax and its evolution in the indian subcontinent (From the islamic conquest to the end of British colonialism)(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Nasssan, Mahmoudن النحو العربي في شبه القارة الهندية يُعَدُّ من أهم العلوم مكانةً وأبلغِها أثراً وأجلها قدراً لكونه وسيلة لفهم القرآن الكريم والحديث الشريف، ولعلاقته الشديدة بإدراك الأحكام والمقاصد، وارتباطه القوي بكيفية تراكيب الجمل والألفاظ، ولهذه الأهمية لعلم النحو ومسيس الحاجة إلى قواعده وأحواله ولتجنب وقوع اللسان في الخطأ واللحن، فإن النحاة واللغويين في تلك البلاد أخذوا على عاتقهم المحافظة على اللغة العربية وأصالتها، والمواظبة على تعلُّمها وتعليمها، والتحمُّس لها والاعتزاز بها، فقاموا بإقرار هذا الفن في قائمة المفردات الدراسية وتدريسه في المدارس الدينية وزوايا المساجد، واعتكفوا عليه بالدراسة والبحث، والنظم والتصنيف، والتعلم والتعليم، والتحرير والتدقيق، وانشغلوا بكتابة الحواشي والشروح على المتون النحوية بلغات مختلفة من العربية والفارسية والأردية، وبمنظوماتها عبر العصور حتى أصبح تعلّم النحو وتعليمه، والوقوف على ضوابطه ومسائله من أولويات التعلم، ومن أهم المواد المختارة، والمحافظة على صيانة قواعده وقضاياه مسألة باتت هامة لا يُستغنى عنها في الدراسات النحوية التي اتخذت شكلين من التأليف، فبعضها كانت متوناً مستقلة ذات طابع علمي موجز وخالٍ من التعليقات وقد اتصفت بالجودة والإتقان، والوجازة والأصالة، وبعضها الآخر أُعِدَّتْ شروحاً وحواشيَ عقدها أصحابها بياناً لفكّ رموز الكتب النحوية وكشف غموضها وقد أدخل بعضها إلى المناهج الدراسية، ونالت قسطاً من الشهرة والمكانة في حقل التعليم والدراسة لجودة المادة والتأليف، وحسن العرض والتعليل، وهذان النوعان من المصادر يُعدُّان من أمهات المصادر النحوية في تلك البلاد، وبذلك تطور النحو العربي، وازدهرت مسائله ومصنفاته في أطرافها؛ فجاءت متفاوتة الأحجام والمادة، متباينة الطريقة والعرض، وفضلاً عن ذلك وجدت مجموعة من المنظومات الشعرية ألفت في هذا الفن وأُدخلت إلى المناهج بغية تسهيل حفظ القواعد، وسرعة الاستحضار للمسائل، وما ذاك الحرص على قواعد النحو العربي والاهتمام بها إلا لكونها مدخلاً لفهم القرآن والحديث، وأداة لتحقيق الوحدة الإسلامية في بلاد المسلمين.Öğe Rükneddin Muhammed Cürcânî’nin fesahat ile ilgili görüş ve eleştirileri(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Gülnihal, MehmetArap dil ilimleri içerisinde farklı yaklaşım ve tartışmaların yoğun şekilde yapıldığı ilimlerin başında belagat ilmi gelmektedir. Belagat ilminin karakteristik yapısı, dinî saikler, çözüm odaklı yaklaşımlar gibi etkenler, söz konusu farklı görüş ve tartışmaların başat faktörleri olarak değerlendirilmektedir. Bu anlamda belagatçılar arasında belagat ilminin konuları üzerinde çok fazla görüş ayrılıkları süre gelmektedir. H.VII. asırda yaşayan Rükneddin Muhammed Cürcânî’nin belagat ilmiyle ilgili görüş ve eleştirileri, bu durumun bir yansımasıdır. Cürcânî, belagat ilminin tüm konularıyla ilgili görüş ve eleştirilerini farklı bir üslupla ele aldığı müstakil çalışması el-İşârât ve’t-tenbîhât fî ilmi’lbelâgâ adlı eserinde açıklamıştır. Bu çalışmada, örneklik teşkil etmesi adına Cürcânî’nin belagat ilminin mukaddimesi olan “fesahat” ile ilgili dile getirdiği görüş ve eleştirileri ele alınmaktadır.Öğe İslam düşüncesinde varlık tartışmaları ve günümüz insanının varlık arayışı(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Akdeniz, AhmetVarlık tartışmaları öteden beri kelam ve felsefenin en temel konularından biri olagelmiştir. Bu tartışmalar sadece bu iki ilmî disiplinle sınırlı kalmamış, neredeyse bütün düşünce sistemlerinde kendisine bir şekilde yer bulmuştur. Ne var ki varlık tartışmalarının ele alınma biçimi tarihsel süreçte farklılık arz edebilmiştir. Söz gelimi bu konu, İslam felsefe tarihinin erken dönemlerinden itibaren “varlık olmak bakımından varlık” şeklinde pür bir varlık araştırması tarzında karşımıza çıkarken, kelam ilminin erken dönemlerinde Cenâb-ı Allah’ın varlığını ispat etmek için mebâdi/vesâil kabilinden ele alındığı gözlemlenmektedir. Kelam/felsefe etkileşiminin yoğun olduğu müteahhirîn döneminde ise her iki ilmî disiplin bu meseleyi aynı zaviyeden ele almaya başlamıştır. Bu panelde söz konusu iki ilim dalında varlık tartışmaları masaya yatırılmış ve bu konuda ortaya konulan bilgiler bir panelin sınırları kapsamında dinleyicilere arz edilmiştir. Bunun yanı sıra varlık tartışmalarının günümüz dünyasında neye tekâbül ettiği ve bu tartışmaların insanın varlık arayışına nasıl yol gösterebileceği masaya yatırılmıştır.Öğe Mela Huseynê Bateyî'nin mevlidinin Süleyman Çelebi'nin mevlidinden etkilendiğine dair görüşlere eleştirel bir yaklaşım(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Çağmar, Mehmet EdipYazar ve şairlerin kendilerinden önce yazılmış çalışmalardan etkilenmesi doğaldır. Ancak herhangi bir yazar veya şairin kendinden öncekilerden etkilendiğini söylemek için net delillerin olması gerekiyor. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in viladeti ile ilgili eser veren şairler de birbirlerinden etkilenmişlerdir. Türkçe ve Kürtçe mevlitler üzerinde araştırma yapanlardan Bateyî’nin Kürtçe olarak yazdığı Mevlidü’n-Nebî adlı mevlidinin Süleyman Çelebi’nin Türkçe olarak yazdığı mevlidinden etkilenmiş olduğunu ifade edenler vardır. Diğer bazıları ise, Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı mevlidine nazire olduğunu görüşündedirler; Üçüncü bir grup ise Çelebi’nin mevlidinin tercümesi olduğunu savunmuşlardır. İşte çalışmamızın konusu bu iddiaları araştırmak, ilgili delilleri varsa değerlendirmek yoksa bu iddiaların nedeni üzerinde durmaktır. Aksi bir durum varsa onu delilleri ile birlikte ortaya koymaktır. Milletler için edebiyat çok önemlidir. Özellikle mevlit gibi İslamî edebiyat olan bir saha daha önemli olmaktadır. Zira İslamî Edebiyat hele hele doğrudan doğruya Hz. Peygamber merkezli ise insanları coşturmakta ve yönlendirmektedir. Bu çalışma ile iddia edilen bu konunun lehinde ve aleyhinde delillerin birlikte ortaya çıkarılması ve sonuca varılması amaçlanmıştır.Öğe Fahreddîn er-Râzî’de kaza ve kader inancı(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Akdeniz, AhmetKaza ve kader meselesi, İslam inancında önemli bir yere sahiptir. İslam’ın bidayetinden itibaren bu mesele etrafında çeşitli fikir ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Bu fikirlerden bir kısmı insanı yüceltirken, bir kısmı da insanı tamamıyla işlevsiz kılmıştır. Tez ve antitez arasında sentez oluşturmaya çalışan bazı düşünürler ise, insanı sorumlulukları bağlamında özgür, Allah’ın kudreti ve ilmi karşısında ise aciz olarak değerlendirmek suretiyle orta yolu bulmaya gayret etmişlerdir. Sentezci yaklaşımın kelam ilmindeki temsilcilerinin Ehl-i sünnet kelamcıları olduğu söylenebilir. Ehl-i sünnet ekolünün yetiştirdiği en önemli simalardan biri olan Fahreddîn er-Râzî, kaza ve kader meselesine bu perspektiften yaklaşmaya çalışmıştır. Felsefî-kelam (memzûc) döneminin en önemli temsilcilerinden biri olarak o, kaza ve kader konusunu aklî ve naklî delillerle izah etmeye çalışmıştır. Râzî, mensubu olduğu Eş‘arîyye’nin kaza ve kader anlayışını eserlerine yansıtmıştır. Ne var ki o, Eş‘arî geleneğinde ön plana çıkarılan “kesb” kavramı yerine, “cebr” lafzını kullanmayı tercih etmiştir. Kaza ve kaderi iman esaslarından biri olarak kabul eden Râzî, bu hususun ezeli planda kesin bir hüvviyete kavuştuğunu ısrarla dile getirmektedir. Bu düşünceye bağlı olarak onun kelamî sisteminde insan, “özgür görünümlü mücber varlık” şeklinde tanımlanmaktadır. Yani insan, fiilin varlık sahasına çıkarılması bakımından muztar, fiilin seçimi ve sorumluluğu bakımından ise faal ve etkindir. Ancak eserlerinde Allah’ın ezeli takdiri, sonsuz ilmi ve kudreti ile ilgili hususlar güçlü bir şekilde dile getirilirken, sorumluluk hususundaki ifadelerinin nispeten zayıf kaldığı gözlemlenmektedir.Öğe Nureddîn el-Hâşimî ve “Yevme Bekâ eş-Şeytân” adlı kısa öykü kitabı(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Özişçi, Vildan; Ergin, Mehmet CevatModern Arap edebiyatına yeni bir tür olarak Mısır üzerinden giren kısa öykü, önce burada ardından diğer Arap ülkelerinde benimsenerek ilk örneklerini vermiştir. Kısa öyküden çok daha geç bir zamanda yine Mısır’la birlikte Arap dünyasıyla buluşan (modern anlamda) çocuk edebiyatı önce şiir ve hikâye türünden eserler vermiş, daha sonra kısa öyküde de gelişmiştir. Kimi yazarlar çocuk edebiyatına kısa öyküyle giriş yapmış ve yaptıkları çalışmalarla öne çıkmışlardır. Günümüz Arap edebiyatında bu yönüyle öne çıkan yazarlardan biri de Suriyeli yazar Nureddîn el-Hâşimî’dir. Bu çalışmada Arap çocuk edebiyatına çok sayıda çalışmasıyla katkıda bulunan Suriyeli yazar Nureddîn el-Hâşimî’nin hayatı ve eserleri ele alınmıştır. Yazarın yayınlanmış altı öykü koleksiyonundan biri olan “Yevme Bekâ eş-Şeytân/الشيطان بكى يوم “ adlı öykü kitabı da bu çalışma çerçevesinde içerik bakımından incelenmiştir. Kitapta yer alan yirmi üç öykü ismen, bunlar arasından on beş öykü detaylı olarak tanıtılmıştır. Ayrıca kitabın ilk öyküsü olan “Surâh/صراخ “ve on beşinci sırada yer alan “Decâcu’l-Vezîr /الوزير دجاج “adlı kısa öyküsü edebî yönüyle ele alınmış, her iki öykünün hem özetine hem çevirisine yer verilmiştir. Öykülerden biri (Surâh/صراخ (çok kısa olmakla birlikte yazarın tüm yazım üslubunu öne çıkardığı, diğeri de (Decâcu’l-Vezîr /الوزير دجاج (yazarın komedi-dram üslubunu başarıyla temsil ettiği için seçilmiştir.Öğe Radikalleşme bağlamında intihar eylemleri(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Kartal, Bilalİntihar eylemleri, masum insanların zarar görmesine ve toplumsal düzenin bozulmasına neden olabilmektedir. Radikal gruplar, genellikle savunmasız kişileri hedef alarak onları ideolojik manipülasyona maruz bırakır ve intihar eylemlerine yönlendirir. Bu eylemler, psikolojik sağlık sorunları, kimlik bunalımları ve duygusal çatışmalar gibi içsel faktörlerden etkilenebilmektedir. İntihar eylemleri, toplumsal, ekonomik ve insan hakları maliyetlerine yol açar. Bu nedenle, radikalleşme bağlamında gerçekleştirilen intihar eylemleri ciddi bir problem olarak kabul edilmektedir. Çalışma, intihar eylemlerinin psikolojik, sosyal ve kültürel faktörlerle ilişkisini incelemekte ve politika yapıcıların ve uygulayıcıların etkili önleme ve müdahale stratejileri geliştirmesine yardımcı olabilecek bilgiler sunmaktadır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden eylem araştırması kullanılmış ve döküman analizi yapılmıştır. Çalışmanın amacı, intihar eylemlerinin radikalleşme süreçleriyle nasıl ilişkili olduğunu anlamak ve bu tür eylemleri önlemeye yönelik etkili stratejiler geliştirmek radikalleşme süreçlerinin intihar eylemleriyle nasıl ilişkili olduğunu anlamak ve bu ilişkinin mekanizmalarını ortaya çıkarmaktır. Çalışma, radikal ideolojilere sahip insanların intihar eylemlerinin nasıl meşru gördüğünü ve bu tür eylemlerin toplumlar üzerindeki etkilerini ele almaktadır.Öğe Darb-ı mesel olan hadisler(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Karasu, TanerBu çalışmada Hz. Peygamber tarafından söylendiği iddia edilen ve süreç içerisinde darb-ı mesel haline gelen bazı sözler incelenmiştir. Hz. Peygamber’e isnâd edilen sözler olması nedeniyle hadis ilminin araştırma alanına girmesine rağmen darb-ı mesel olan bu sözlere ilgi duyanlar genelde belâgat ve edebiyat alimleri olmuştur. Hadis alimlerinin bu sözlere olan ilgisi ise nispeten geç dönemde olmuştur. Dil alimleri çalışma alanlarının gereği olarak metodolojik olarak isnâdı dikkate almamıştır. Bu yaklaşım onların sahîh olmayan rivâyetleri Hz. Peygamber’e nispet etmede daha mütesâhil davranmalarına neden olmuştur. Bununla birlikte onların darb-ı mesel olarak şöhret bulmuş hadisler ile ilgili yorumları, bu hadislerin anlaşılmasında hadis şarihleri için kaynak görevi görmüştür. Dilcilerin ihmal ettiği sened konusu, rivayetlerin sıhhatini tespit etmede hadis alanının kaçınılmaz bir yöntemi olduğu için söz konusu rivayetlerin senetleri de özet şeklinde incelenmiştir. Ancak darb-ı mesellerin anlaşılması için Arap Dili ve Edebiyatı ayrıca belâgat alimlerinin görüşlerinden yararlanılmıştır.Öğe Din eğitimi açısından ahiret inancının insan davranışları üzerindeki etkisi(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) İlhan, Ali; Işıkdoğan, DavudAhiret hayatı, dünya hayatından sonra başlayan sonsuz bir yaşamı ifade etmektedir. İmanın temel esaslarından biri olan ahirete iman prensibinin dünya yaşamı ile yakın bir ilişkisi vardır. Dünya hayatına oranla ahiret hayatı, esas yaşanacak kalıcı bir yurt olarak kabul edilmiştir. İslama göre ahiret yaşamı, dünya hayatının bir devamıdır. Burada görülmeyen hesapların görüleceği, dünyada verilmeyen mükâfatların alınacağı bir yer olarak kabul edilmektedir. Ahiret inancı, müminin günlük yaşamındaki davranışlarını sorumluluk altına alan bir anlayış geliştirmektedir. Günlük yaşam içerisindeki ibadetlerde olduğu gibi ahlakî davranışlarda da mümine bir takım görevler yüklemektedir. Ölümden sonraki diriliş, kıyamet saatine kadar sürecek berzah âlemi, kıyametten sonra gerçekleşecek olan mizan, cennet ve cehenneme duyulan inanç, müminlere kendi davranışlarını kontrol edebilme imkanı sağlamakta ve onlara yaptıkları her iyi veya kötü amelin hesabının verileceği bilincini kazandırmaktadır. Ahiret hayatının gerçekleşeceğine duyulan inancın, mümine kazandırdığı bu bilinç hâli, davranışlarda olumlu yönde gelişmelere vesile olduğu gibi kötü huylardan da sakınmaya yardımcı olmaktadır.Öğe Hinduizm' de doğum algısı ve jatakarma (doğum ritüeli)(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Seyfeli, Canan; Cebe, TubaMakalenin konusu Hinduizm’de doğum algısı ve doğum ritüeli olan jatakarmadır. Doğum ritüelinin temel amacı dünyaya yeni gelen insanı arındırmak ve kutsamaktır. Çünkü doğum mokşaya ulaşamamış, yani samsaraya tabi olmuş ruhun önceki yaşamından kalan kötü karmalarının sonucudur. Bu nedenle Hinduizm’de her yeni doğan insan kirli kabul edilir ve arınma gerekir. Arınma ise ritüelle mümkündür. Bunun için doğum ritüeli doğumun hemen sonrasında icra edilir. Törende sırasıyla şu üç ayin yapılır; zihin/bilgelik üretme, uzun ömür ve güç ayini. Makalenin temel amacı doğum algısının karma, ölüm, samsara, mokşa kavramlarıyla bir bütün oluşturduğunu ve bunlara göre biçimlendiğini ortaya koymaktır. Buna göre doğum, bu kurtuluş kavramları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Zihnin Brahman’dan uzak tutulması insanı dünyaya bağlar, kötü karma biriktirmesine sebep olur ve kurtuluştan uzaklaştırır. Bu yönüyle doğum olumsuz ve acıdır. Ancak, arzu ve istek gibi insanın doğuştan gelen kusurlarına karşın bu olumsuz durumdan kurtulma potansiyeli de vardır. Bu nedenle doğum olumlu ve kurtuluş imkanıdır. Doğum ritüeli ise kurtuluş yolunda iyi karma biriktirmek için olumlu bir başlangıç ve hazırlık anlamına gelir. Ölüm sonrası yakılan beden süfli bedendir. Önceki yaşamın tüm eylem ve düşüncelerinin izlerini taşıyan ince bedense korunur ve atmanı (ruhu) çevreler ve korur. Bu, olumsuz izlerle dünyaya gelen ruh kurtuluşa ulaşamaz. Özellikle gerçek bilginin kavranması için zihindeki izler silinmelidir. Çünkü bilinç altına yerleşmiş olan düşünceler yaşantıya ve düşünceye olumsuz anlamda yön verir. Bu sebeple, doğum ritüelinde bu izlerin silinmesi için yapılan uygulamalar vardır. Hinduizm’de doğum algısının olumsuz olması, jatakarma ritüelinin oluşumunu büyük oranda etkilemiştir.