Yazar "Canoruç, Fikri" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 27
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adenosine deaminase activity in diagnosis of tuberculous ascites(1997) Özden, Meltem; Canoruç, Fikri; Erdinç, Levent; Kaplan, Abdurrahman; Mekik, Haluk; Işık, Fatma BirgülBetween April 1993-September 1995, we studied the activity of adenosine deaminase (ADA) in the peritoneal fluid of 72 patients who were divided into three groups according to causes of ascites, as follows: tuberculous peritonitis (group I), secondary to malignant tumors (group II), cirrhosis of the liver (group III). In tuberculous ascitic fluid, ADA levels were 55.4±7.3 IU/L (mean±SD), which was significantly more than that noted in cirrhotic (7.6±3.9 IU/L), or malignant (15.5±7.7 IU/L) ascitic fluids (P<0.001, for each). At a cutt-off value of greater than 30IU/L, the sensitivity, specificity, positive and negative predictive values were 95.7%, 100%, 92.5% and 100%, respectively. These findings suggest that the ascitic fluid ADA activity may be used to identify patients in whom the diagnosis of abdominal tuberculosis must be pursued.Öğe Blue rubber bleb nevus syndrome(2003) Dursun, Mehmet; Canoruç, Fikri; Tuzcu, Alpaslan; Yılmaz, Şerif; Bilici, AslanAmaç: Blue rubber bleb nevus sendromu (BRBNS) gastrointestinal sistem ve deride hemanjiomlarla karakterize nadir bir durumdur. Bu hemanjiomlar gastrointestinal kanama ve anemiye neden olabilirler. Olgu: On dokuz yaşında bir erkek hasta kliniğimize anemiyle başvurdu. Fizik muayenede konjonktival solukluk, auri-kulada insizyon skarı ve sağ el sırtı, sağ ayak baş parmağı ve gluteal bölgede hemanjiomlar mevcuttu. Laboratuvarda demir eksikliği anemisi saptandı. Kolonoskopik bakıda kolon ve rektumun tüm alanlarında histolojik olarak ispatlanan hemanjiomlar mevcuttu. BRBNS'u demir eksikliği anemisinde nadir sebep olarak göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Changes in pulse oximetry levels and factors affecting oxygen saturation during routine upper gastrointestinal endoscopy with or without sedation(2006) Dursun, Mehmet; Tüzün, Yekta; Yılmaz, Şerif; Bayan, Kadim; Kılıç, Mehmet; Canoruç, FikriEndoskopinin ve premedikasyonda kullanılan midazolamın oksijen desaturasyonuna yol açıp açmadığını, bunun yanında ortaya çıkacak oksijen desaturasyonuna etkili olabilecek faktörleri araştırmayı hedefledik. Yöntem: Çalışmaya, Dicle Üniversitesi Hastanesi Endoskopi Ünitesi'ne çeşitli endikasyonlarla üst gastrointestinal endoskopi için başvuran 103'ü erkek, 97'si kadın toplam 200 hasta dâhil edildi. Hastaların anam-nezleri ve antropometrik değerleri alındı. İşlem öncesi oksijen saturasyonu, hemoglobin düzeyi ve dakikalık kalp hızı kaydedildi. Başlangıçta oksijen saturasyonu %90'ın altında olan hastalar çalışmaya dâhil edilmedi. Hastalar 2 gruba ayrıldı. 100 kişilik hasta grubuna sedasyonsuz (l.grup), 100 kişilik diğer hasta grubuna ise sedasyonlu (2.grup) olarak endoskopi işlemi uygulandı. Sedasyon amacı ile midazolam (2-5mg) kullanıldı. Premedikasyon uygulanan olgulara endoskopi bitiminde intra-venöz flumazenil (0.2 mg) uygulandı. Hastalar sedasyon ve oro-farinks anestezisi öncesinden başlanarak, işlem bitiminden bir dakika sonrasına kadar devamlı şekilde oksijen saturasyonu ve kalp hızı bakımından monitörize edildiler. Endoskopi işlemi süresince en düşük oksijen saturasyonu ve en yüksek kalp hızı değerleri kaydedildi. İşlem boyunca oksijen saturasyonunun ne kadar süre ile % 90'ın altında kaldığı kaydedildi ve bu sürenin endoskopi işleminin toplam süresi ile ilişkisi değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 200 hastanın yaş ortalaması l.grupta 45, 2.grupta ise 44 idi. Her iki gurup arasında vücut kitle indeksi, sigara içimi, hemoglobin ve bazal en yüksek nabız düzeyi, endoskopi süresi, bazal en düşük oksijen saturasyonu, hipoksi süresi ve hipoksiye girme zamanı bakımından fark yoktu. Cinsiyet, endoskopi süresi, bazal nabız, hemoglobin düzeyi ile oksijen desaturasyonu arasında herhangi bir ilişki saptan¬madı. Sigara içiminin oksijen desaturasyonuna anlamlı katkıda bulunduğu saptandı. Sonuç: Üst gastrointestinal sistem endoskopisi için midazolam premedikasyonu güvenilir bir uygulamadır ve bu işlem, ciddi komorbiditesi olmayan bireylerde ek risk oluşturmamaktadır. Sigara alışkanlığı, endoskopi hastalarında dikkate alınmalıdır.Öğe Effects of fish oil hepatic peroxidation in rats and antioxidant role of vitamin E(2000) Canoruç, Fikri; Ketani, Aydın; Gürkan, Nihat; Mete, Nuriye; Canoruç, NaimeBu çalışmada balık yağı ile beslenen ratlarda hepatik lipid peroksidosyonunu nasıl etkilediği ve farklı dozlarda E vitamininin etkisi araştırıldı. Yöntem: 250±30 arasında değişen, 6 haftalık 32 erkek sprague-Dawley türü rat kullanıldı. Ratlar biri kontrol olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Bütün gruplara diyetlerinin % 10'unu balık yağı oluşturacak şekilde bir diyet uygulandı. Ayrıca kontrol grubu dışındaki diğer üç gruba sırasıyla 3, 45, 209 IU/kg diyet olacak şekilde farklı dozlardaki E vitamini balık yağı ile birlikte verildi. 10 haftalık bir süreden sonra karaciğer dokusu alındı. Karaciğer dokusundaki lipid peroksidasyonu derecesi tiyobarbitürik asit yöntemi ile MDA tayini yapılarak bulundu. Ortalama değerler kontrol grubunda 148 mg/g doku, grup I'de 138, grup II'de 87.50 ve grup III'te ise 81.50 nmol/g doku olarak bulundu. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında grup II ve III'te lipid peroksidasyonu anlamlı bulundu (P<0.001). Grup I'deki yükselme, grup II ve III'e göre daha anlamlıydı (P<0.001). Grup II ve III arasında çok anlamlı bir fark görülmedi (P>0.005). Sonuç: Belli oranda balık içeren bir diyetle beslenen ratlar'da hepatik lipid peroksidasyonunun arttığı ve E-vitaminin bunda önemli bir koruyucu etkisinin olduğu görüldü. En etkin koruma 45 IU/kg diyet E-vitamini uygulanan grupta görüldü.Öğe The effects of vitamin E on gastric ulcers and gastric mucosal barrier in stress induced rats(1998) Kurt, Doğan; Canoruç, Fikri; Denli, Orhan; Kanay, Zeki; Şermet, Abdurrahman; Güzel, CihatEffects of vitamin E on gastric ulcers gastric mucosal barrier were investigated in cold + restraint stress (CRS) induced rats. In this study 21 males two month old Swiss Albino Rats were used. Stress treated rats significantly decreased mucus and phospholipid content of gastric mucosa (p<0.01,P<O.Ol). Vitamin E was administered orally in the dose of 100 mg/kg body weight thirty min. before stress. Vitamin E reduced significantly gastric ulceration (p<0.01). Moreover, it significanly protected mucus secretion and phospholipid content of gastric mucosa in rats (p<0.01, p<0.01, respectively). These results indicate that extrinsic application of vitamin E may strengthen gastric mucosal barrier in rats.Öğe Eozinofilik gastroenterit. Assit ile başvuran bir vaka(2003) Dursun, Mehmet; Canoruç, Fikri; Sarı, Yasin; Yılmaz, ŞerifAmaç: Eozinofilik gastroenterit; gastrointestinal semptomlar, biyopsi ile gösterilebilen bir veya daha fazla gastrointestinal alanda eozinofilik infiltrasyon, gastrointestinal sistem dışı herhangi bir tutulumun olmaması ve parazitik enfestasyon yokluğu ile karakterize bir hastalık olup, mukozal, muskuler ve serozal olmak üzere üç ana tipi vardır.Olgu sunumu: Elli üç yaşında erkek hasta, yaklaşık bir aydır mevcut olan karın ağrısı, karında şişlik ve ishal şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Gıda veya ilaç alerjisi öyküsü yoktu. Fizik muayenesinde batın normalden hafif bombe ve perküsyonda açıklığı yukarı bakan matite mevcuttu. Laboratuvar: Periferik kandaki beyaz küre sayısı 15.200 hücre/$mu$L, absolut eozinofil sayısı 9500 hücre/$mu$L, eozinofil oranı % 62,5. Assit sıvı yaymasında hücrelerin %95'ini eozinofıller oluşturmaktaydı. Serum assit-albumin gradienti 0,6 idi. Gaita ve duodenal aspiratta parazitik gösterge yoktu, sedimantasyon 23 mm/h, serum IgE düzeyi 342.9 (N:0-100) lU/mL idi. Batın ultrasonografisinde orta düzeyde serbest sıvı izlendi. Üst gastrointestinal sistem endoskopisinde ve rektoskopide mukozada patoloji yoktu. Hastanın mide ve duodenumundan alınan biyopsilerde doku eozinofılisi izlendi. Hastaya herhangi bir tedavi verilmedi. Kısa sürede spontan assidik regresyon gözlendi ve periferik eozinofıli düzeldi. Sonuç: Assitli olgularda eozinofılik gastroenterit de akla gelmelidir.Öğe Fenofibrate treatment in two adults with Crigler-Najjar syndrome type II(2006) Canoruç, Fikri; Yılmaz, Şerif; Dursun, Mehmet; Beştaş, Remzi; Kıdır, VeyselCriggler-Najjar sendromu Tip II, ömür boyu süren indirekt hiperbilirubinemi ile seyreden nadir bir familyal bilirubin konjugasyon bozukluğudur. Bu sendromda aşırı hiperbilirubinemi varlığında fetüs veya yetişkinlerde nörolojik defekt riski vardır. Bu, iki olguda bu sendromun ayrıntılarını vurgulayan, Türkiye'den bildirilen ilk yazıdır. Tanı, diğer indirekt bilirubin yüksekliği yapan nedenlerin, hikâye ve laboratuar bulgularıyla ekarte edilmesi temeline dayanmaktadır. Fenobarbital yükleme testi ve C safrası analizi tanıları desteklemiştir. Literatürde bu sendromda klofibrat tedavisinin önerildiği bir çalışma vardı. Bu çalışmanın ışığında her iki hastaya, birer ay süreyle fenofibrat tedavisi uyguladık ve prosedür öncesi ve sonrasında bilirubin düzeylerini inceledik. Sonuçta her iki olguda da bilirubin düzeylerinde düzelme gözleyemedik.Öğe Genç ratlarda iskemi-reperfüzyonun ince barsaktaki hasarı üzerine E vitaminin etkisi(1998) Deveci, Engin; Göral, Vedat; Canoruç, Fikri; Tacar, Orhan; Demirant, Ayda; Yılmaz, FahriIskemi-reperfüzyon üzerine antioksidan ajanların etkileri iyi bilinmektedir. Bu çalışmada hayvanlara 3 gün 300mg/kg E vitamini enjekte edildi. Üçüncü gün A.mesenterica superior atravmatik klemps ile iskemi için 30 dakika süre ile tutuldu ve sonra 45 dakika reperfüzyona maruz kaldı. Jejenum'dan alınan kesitler histolojik olarak incelendi ve iskemi-reperfüzyonun olumsuz etkileri ve aynı zamanda bu olumsuz etkiler üzerine E vitaminin koruyucu etkisi incelendi.Öğe Hamileilk döneminde kadmiyum klorid verilen ratların yavrularının karaciğerinde meydana gelen histopatolojik değişikler(1998) Tacar, Orhan; Göral, Vedat; Canoruç, Fikri; Yaldız, Mehmet; Deveci, EnginBu çalışmada hamileliğin 17. sgününden itibaren 21. güne kadar 2 mg/lkg kadmiyum klorid Wistar albino ratlara I.V. olarak enjekte edildi. Kısa süreli kadmiyum verilmesinin neonatal dönemde rotların vücut ağırlıkları ve karaciğer histolojik yapısının etkisi incelendi. Vücut ağırlığında kadmiyum'un etkisine bağlı olarak bir azalma gözlenirken karaciğer yapısında hücresel dejenerasyon ve damarlarda belirgin bir konjesyon gözlendi. Sonuç olarak hamileliğin son döneminde verilen kadmiyum'un neonatal dönemde gelişimi etkilediği gözlenmiştir.Öğe Helicobacter pylori pozitif annelerin bebeklerinde helicobacter pylori enfeksiyonu riski ( vertikal geçiş )(1998) Dursun, Mehmet; Göral, Vedat; Canoruç, Fikri; Şimşek, Halis; Hasçelik, Gülşen; Yükselen, VahitHelicobacter pylori (H.pylori) midenin asit ortamında yaşamını devam ettirebilen nadir organizmalardan biridir. Başta duodenal ülser olmak üzere, peptik ülser, non-ülser dispepsi, mide kanseri ve MALT lenfoması ile yakın ilişkisi olduğuna ait birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmadaki amacımız H.pylori-pozitif annelerin yeni doğan bebeklerinin enfeksiyon açısından risk altında olup olmadığını saptamaktır. Doğum amacı ile hastanemize başvuran 48 anne adayı ile yeni doğan çocukları çalışmaya dahil edildi. Doğumdan kısa süre sonra hem annelerden hem de bebeklerin umbilikal venlerinden kan örnekleri alındı. Annelerin kan örnekleri ELISA yöntemi ile arari-H.pylori IgG antikoru açısından araştırıldı. Anneleri anti-H.pylori IgG bakımından pozitif olan bebeklerin serumlarında anti-H.pylori IgG ve anti-H.pylori IgA çalışıldı. Anti-H.pylori IgG 48 annenin 36'sında (% 75.0) pozitif bulundu. Anti-H.pylori IgG pozitif 36 annenin bebeklerinin 32'sinde (% 89.0) anti-H.pylori IgG pozitif bulundu. Anti-H.pylori IgG pozitif 32 bebeğin 3'ünde (% 9.4) antii-H.pylori IgA pozitif saptandı (p<0.01). Sonuç olarak, H.pylori-pozitif annelerin bebeklerinde anti-H.pylori IgG pozitifliği, IgG'nin plasental geçişi nedeni ile bebeklerdeki H.pylori enfeksiyonunun göstergesi olamaz. Buna karşın bebeklerdeki anti-H.pylori IgA pozitifliği oldukça önemli olup, çalışmamızda bulunan değer istatistiksel olarak da anlamlı bulunmuştur (p<0.01). Çalışmamızda elde edilen sonuca göre, en azından vertikal geçiş ihtimalinin olabileceği söylenebilir.Öğe Hemodializ hastaları ve aile bireylerinde hepatit B, C ve HIV serolojik işaretleri(1995) Canoruç, Fikri; Yazanel, Orhan; Kaplan, Abdurrahman[Abstract Not Available]Öğe Hipertrigliseridemi nedenli akut pankreatit tedavisinde heparin ve insülin rejimi uygulanan bir olgu(Türk Gastroenteroloji Vakfı, 2005) Yılmaz, Şerif; Dursun, Mehmet; Canoruç, Fikri; Tuzcu, Alpaslan; Akay, Hatice; Danış, Ramazan; Parmaksız, ErgünHipertrigliseridemi, akut nonbiliyer pankreatitin önemli ve gözardı edilen sebeplerindendir. Bu hastaların tedavisinde halen standart bir protokol yoktur. Hastamız, hipertrigliseridemi zemininde gelişen bir akut nek-rotizan pankreatit olgusu idi. Hastaya, lipoprotein lipaz aktivitesini arttırmaya yönelik insülin ve heparin kombinasyonundan oluşan bir tedavi protokolü verdik. Tedavi sonunda hastanın tüm verileri düzeldi. Amacımız hipertrigliseridemiye sekonder gelişen bu akut pankreatit olgusunu, ayırıcı tanı ve tedavi yaklaşımını sunmak idi.Öğe İmmünkompetan bir erişkinde akut herpes simplex virüs hepatiti(2006) Yılmaz, Şerif; Altıntaş, Abdullah; Bayan, Kadim; Dursun, Mehmet; Canoruç, FikriHerpes simpleks virüs hepatiti immünkompetan bireylerde nadirdir. Mukokutanöz tutulum yokluğu sık olarak görüldüğünden dolayı tanının ortaya konması zordur. Burada Herpes simpleks virüs hepatitli 38 yaşında bir kadın hastayı bildirmekteyiz. Hasta gebe veya immün yetmezlikli değildi. Sadece destek tedavisi ile kısa sürede iyileşti. Herpes simpleks virüs hepatiti, immünkompetan kişilerde de akut hepatitin ayırıcı tanısına dahil edilmelidir.Öğe Insulin sensivitiy, $beta$ cell function and serum lipid levels in Helicobacter pylori positive, non-obese, young adult males(2004) Bahceci, Mithat; Tuzcu, Alpaslan; Canoruç, Fikri; Dursun, Mehmet; Yılmaz, ŞerifIt is not clear whether Helicobacter pylori (Hp) infection affects insulin levels and insulin sensitivity. We aimed to determine insulin sensitivity and beta cell function, and to evaluate serum lipids in subjects with and without Hp infection. Eighty non-obese young adult males, 40 of whom were Hp positive and 40 were negative, were included in the study. Two endoscopic biopsy specimens were obtained from each subject. Height, weight and waist-hip circumference were measured, and body mass index (BMI) was calculated. Serum glucose, total, HDL, LDL and VLDL-cholesterol and triglyceride levels were determined. Body fat mass and percentage were determined by bioelectric impedance. Serum insulin levels were measured by the RIA method. HOMA was used as an index of pancreatic beta cell function and insulin sensitivity. The independent-t test was used in the comparison of results. Age, BMI, waist and hip circumferences, and fat percentages did not exhibit any statistical differences. Mean HOMA-B [111.7, in Hp(+) and 112.0 in Hp(-) subjects] and HOMA-S [67.7 in Hp(+) and 60.7 Hp(-) subjects] did not differ amoung the groups. The lipid and aminotransferase levels of the 2 groups were also similar. Conclusion: Hp infection is not associated with impairment of insulin sensitivity and deterioration of the glucose metabolism. It seems to be metabolically neutral in terms of serum lipids and aminotransferase levels.Öğe Karaciğer hastalarında (siroz veya hepatit) homosistein ve selenyum düzeyleri(Türk Gastroenteroloji Vakfı, 2006) Canoruç, Naime; Canoruç, Fikri; Aslan, Çetin; Yılmaz, Şerif; Turgut, Cengiz; Dursun, Mehmet; Akkuş, Zeki; Kale, EbruGiriş ve amaç: Homosisteinin sentezinde ve metabolizmas›nda karaciğer önemli bir rol oynar. Karaciğer hasar› oluştuğunda homosisteinin metabolizmas›nda önemli değişiklikler meydana gelmektedir. Selenyum düzeyinin karaciğer hasar›nda düştüğü rapor edilmektedir. Yine selenyum eksikliğinde karaciğerde önemli değişikliklerin olduğu ifade edilmekte ve patogenezdeki rolü araşt›r›lmaktad›r. Çal›şmam›zda karaciğer hasar›nda homosistein ve selenyum düzeylerinde meydana gelen değişiklikleri ve bu değişikliklere etki edebilecek faktörleri incelemeyi amaçlad›k. Gereç ve yöntem: Çal›şmaya 22 kronik hepatitli (E: 12, K: 10; yaş ortalamalar›: 43,90±15,02), 28 sirozlu (E: 25, K: 3; yaş ortalamalar›: 42,50±16,00) hasta ile, 20 sağl›kl› kontrol grubu (E: 12, K: 8; yaş ortalamalar›: 36.65±8.29) dahil edildi. Etyolojik dağ›l›m: 36’s› Hepatit B virusu, 7’si Hepatit C virusu, 3’ü Hepatit B virusu + Hepatit D virusu, 1’i Wilson hastas›yd›. Üç olgu kriptojenik sirozluydu. High Performance Liquide Chromotography (HPLC) cihaz›nda floresan dedektörle homosistein; atomik absorbsyon cihaz›nda grafit modunda selenyum; Abotte Aeroset otoanalizor cihaz›nda fotometrik yöntemle ALT, AST, GGT, albumin düzeyleri; Roche E170 modüler analitik sistem ile, kemiluminesans metodu kullan›larak B12 ve folat düzeyleri çal›ş›ld›. Metilen tetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) geni ise, hastalardan al›nan tam kan örneklerinden elde edilen DNA’lar kullan›larak incelendi. Bulgular: Her 3 grubun yaşlar› aras›nda fark saptanmad›. Hem kronik hepatit hem de siroz grubundaki homosistein düzeylerinin kontrol grubundan istatistiksel olarak daha yüksek olduğu saptand› (p=0.001). Kronik hepatit grubu ile siroz grubunun homosistein düzeyleri aras›nda fark saptanmad›. Öte yandan, kronik hepatit ile kontrol grubu aras›nda vitamin B12 düzeyi aç›s›ndan fark yoktu. Siroz grubunda vitamin B12 düzeyinin kontrol grubundan istatistiksel olarak daha yüksek olduğu izlendi. Folat düzeyi bak›m›ndan gruplar aras›nda fark saptanmad›. MTHFR gen mutasyonu bak›m›ndan da hasta ve kontrol gruplar› aras›nda fark saptanmad›. Her iki hastal›k grubundaki selenyum düzeyinin kontrol grubundan daha düşük olduğu görüldü (p=0.001). Sonuç: Sonuçlar›m›z göstermektedir ki sirozlu ve kronik hepatitli hastalarda gözlenen hiperhomosisteinemi folat, vitamin B12 eksikliği ve MTHFR gen mutasyonu ile ilgili değildir. Homosistein metabolizmas›nda görev alan diğer enzimlerin rollerinin olabileceği anlaş›lmaktad›r. Kronik hepatit ve sirozlularda belirgin selenyum eksikliğinin varl›ğ› dikkat çekicidir.Öğe Karaciğer sirozlu hastalarda portal kolopati bulguları(1999) Kızılay, Emine; Canoruç, Fikri; Aras, Nurcan; Yükselen, Vahit; Dursun, Mehmet; Göral, Vedat; Büyükbayram, HüseyinPortal hipertansiyon diffüz olarak gastrointestinal kanalı etkilemektedir. Portal kolopati, karaciğer sirozlu olgularda portal hipertansiyon sonucu gelişen yeni bir klinik antitedir. Ancak, karaciğer sirozlu hastalarda portal kolopati sıklığı ve özellikleri ile rektal varisler iyi çalışılmamıştır. Bu çalışmada, hemodinamik açıdan stabl olan ve kanama öyküsü olmayan 25 postnekrotik karaciğer sirozlu hastada, özefagoskopi, kolonoskopi ve renkli Doppler ultrasonografi yapılarak portal kolopati sıklığı, portal gastropati ve karaciğer hasarının derecesi ile ilişkisi araştırıldı, Çalışmamızda, karaciğer sirozlu olgularda özefagus varisleri % 96, konjestif gastropati % 20, anorektal varis ve hemoroid dışı konjestif kolopati lezyonları % 92 oranında tespit edildi. Portal kolopati lezyonları sıklıkla rektosigmoid bölge, inen kolon, anal kanal ve daha az oranda transvers kolonda idi. Özefagus varisi derecesi arttıkça konjestif kolopati görülme sıklığı artarken, anorektal varis ve hemoroid sıklığında artış görülmedi. Konjestif gastropati, özefagus varisleri ile anlamlı ilişki göstermezken, konjestif gastropatisi olan olguların hepsinde konjestif kolopati bulundu. Ancak bu lezyonlar ile Child skoru arasında anlamlılık görülmedi. Yapılacak çalışmaların, bu klinik antitenin yalnız sıklığının araştırılmasına yönelik değil, aynı zamanda patofizyolojisinin de incelenerek, bu lezyonların potansiyel kanama riskini azaltmak ve tedavi seçenekleri oluşturmak amacına yönelik olması gerektiği kanaatindeyiz.Öğe Karaciğer sirozunda lipid ve lipoprotein değişiklikleri(2003) Dursun, Mehmet; Canoruç, Fikri; Tuzcu, Alpaslan; Batun, Sabri; Yılmaz, Şerif; Canoruç, Naime; Karagöz, AhmetAmaç: Kronik Karaciğer (KC) hastalıklarında meydana gelen hepatosellüler hasar lipid ve lipoprotein metabolizmasında önemli değişikliklere yol açmaktadır. Çalışmamızda viral hepatitlere bağlı gelişen KC sirozu vakalarında lipid ve lipoprotein düzeylerindeki değişiklikleri araştırdık. Materyel ve Metod: Çalışmaya 50 KC sirozu vakası ve kontrol gurubu olarak 50 sağlıklı birey alındı. Hastaların 7'si Child ; A, 23'ü Child B ve 20'si Child C safhasında idiler. Hasta ve kontrol gurubunda kolesterol (K), trigliserid (TG), yük-sek-yoğunluklu lipoprotein (HDL), düşük-yoğunluklu lipoprotein (LDL), Çok-düşük-yoğunluklu lipoprotein (VLDL) ve lipoprotein (a) [Lp(a)] düzeyleri çalışıldı. Bulgular: Hasta grubunda lipid düzeylerinin istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük olduğu gözlendi {hasta ve kontrol grubu lipid düzeyleri sırasıyla: K (81-175mg/dL), trigliserit (73-162 mg/dL), LDL (41-99 mg/dL), HDL (25-45 mg/dL), VLDL (16-31 mg/dL) and Lp(a) (11-17 mg/dL)} [K, TG, HDL, LDL, VLDL'de (pO.OOOl) ve Lp(a)'da (p<0.01)]. Ortalama K düzeyi Child A'da 92.7 mg/dL, Child B'de 90 mg/dL, Child C'de 65.0 mg/dL olarak saptandı. Kolesterol açısından Child-A ve B grubuyla C grubu arasında istatistiksel fark saptandı (p<0.05). Sonuç: Sonuç olarak karaciğer sirozunda K, TG, LDL, HDL, VLDL ve Lp(a) düzeylerinde kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı azalmaların olduğu görülmüş olup ,Child A'dan C'ye doğru gidildikçe lipid düzeylerindeki azalmanın en belirgin olarak kolesterolde olduğu gözlenmiştir.Öğe Karaciğer sirozunda plazma karnitin düzeyleri(1995) Erdinç, Levent; Canoruç, Fikri; Canoruç, Naime; Batun, M. Sabri; Kaplan, Abdurrahman; Turgut, Cengiz[Abstract Not Available]Öğe Kolonoskopik lezyonlar ve histopatolojik sonuçları: 322 hastanın değerlendirmesi(2006) Yılmaz, Şerif; Canoruç, Fikri; Tüzün, Yekta; Bayan, KadimGiriş ve amaç: Biyopsi ve polipektomiyi de içeren fleksibl fiberoptik kolonoskopi, birçok gastrointestinal bozuklukta önemli bir tanı ve tedavi aracıdır. Bunun yanında, doğru tanı için çekuma ulaşabilme tamamlayı cı bir faktördür. Bu araştırmanın amacı merkezimizdeki geniş bir seri ile kolonoskopik işlem ve histopatolojik bulgu sonuçlarını sunmaktır. Gereç ve yöntem: Dicle Üniversitesi Gastroenteroloji Kliniği Endoskopi Merkezi’nde Ocak 2003 ile Mayıs 2006 tarihleri arasında kolonoskopi yapılan ve yaşları 16 ile 81 arasında değişen 322 (141 kadın, 181 erkek) hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Demografik veriler ve koloskopi ve lezyonların histopatolojik sonuçları kaydedildi. Başarı oranı çekuma ulaşabilme olarak tanımlandı. Bulgular: Üç buçuk yılda toplam çekuma ulaşma başarı oranı %78 idi ve bu oran çalışma periyodu boyunca artarak en yüksek orana son çalışma yılında (%86.7) ulaşmıştır. Tüm hastaların %49.7’inde normal bulgular vardı. En sık karşılaşılan lezyonlar hemoroidler, polipler, ülser ve kitleler idi. En sık kitle histopatolojisi adenokarsinom, ülser histopatolojisi ülseratif kolit ve polip histopatolojisi ise hiperplastik ve adenomatöz polip olmuştur. Bu seride bir hastada perforasyon gelişirken, ölüm ile karşılaşılmamıştır. Sonuç: Analizimiz geçerli kılavuzlara yakın çekuma ulaşma ve dökümantasyon oranları ortaya koymuştur. Daha iyi bir başarı için yeni teknolojik ürünle ihtiyaç vardır.Öğe Kronik ishalden, immün yetmezlik tanısına: İntestinal nodüler lenfoid hiperplazinin eşlik ettiği bir common variable immün yetmezlik olgusu(2005) Bayan, Kadim; Yılmaz, Şerif; Dursun, Mehmet; Canoruç, FikriOn yedi yaşında bayan bir hasta kronik ishal nedeniyle yatırıldı. Çocukluğundan beri tekrarlayan solunum yolları enfeksiyonları ve ishal atakları tanımlamaktaydı. Endoskopik bakıda duodenum mukozasında yaygın kümeleşmiş polipoid noduller vardı. Biyopsi örneği noduler lenfoid hiperplaziyi göstermekteydi. Common variable immün yetmezlik sendromundan şüphelenildi ve tanı, plazma gama-globulin düzeylerinin düşüklüğünün gösterilmesiyle doğrulandı. İmmünglobulin tedavisinin başlanmasından sonra günlük ishal sayısı ve solunum yolları enfeksiyonlarının sıklığı ve şiddeti belirgin azaldı. Bu olgu ishalin altta yatan bir nedeni olarak Common variable immün yetmezlik sendromuna ve noduler lenfoid hiperplazi ile olan ilişkisine odaklanmaktadır.