İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 16 / 16
  • Öğe
    Bağdat Hukuk Mektebi
    (Iğdır Üniversitesi, 2023) Cengiz, Abdullah
    Osmanlı’da hukuk şer’i ve örfî olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Her iki hukukun tatbiki için şer’iyye mahkemeleri kurulmuş ve bu mahkemelerde birçok anlaşmazlıklar kadılar tarafından çözüme kavuşturulmuştur. Osmanlı Devleti XVIII. yüzyılda Avrupa devletleri karşısında aldığı yenilgiler yüzünden III. Selim (1789-1807) döneminden itibaren askerî, siyasî, sosyal, vb. alanda yenileşme hareketlerine başlamış ve bu yenileşme hareketinden Osmanlı’daki hukuk sistemi de etkilenmiştir. Tanzimat döneminde Osmanlı hukukunun tatbik edildiği şer’iyye mahkemelerinde bir takım ıslahatlar yapılmıştır. Osmanlı hukuk müessesesine nitelikli hukukçuların yetişmesi için 1854 yılında Muallimhâne-i Nüvvâb, 1870 yılında Adliye Dershanesi ve 1874 yılında Mekteb-i Sultânî dâhilinde hukuk mektebi açılmış olsa da bunlar birtakım sebeplerden ötürü kapatılmıştır. Osmanlı Devleti’nde kalıcı hukuk mektebi 1880 yılında açılmış ve bu hukuk mektebinin İstanbul haricinde açılması için hemen harekete geçilmiş ise de bu mümkün olmamıştır. Ancak İstanbul haricinde Selanik, Konya ve Bağdat’ta hukuk mekteplerinin açılması II. Meşrutiyet döneminde olmuştur. Bu çalışmada; Bağdat’taki hukuk mektebinin açılışı, idarî ve öğretim kadrosu, mektepteki eğitim-öğretim ve talebelerin durumu ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve böylece Bağdat’ın Osmanlı Dönemi’ndeki yükseköğretim yapısı ortaya konulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Abbâsîler'in ilk iki asrında muktedir vezirlere yönelik müsâdere uygulamaları
    (Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Saylık, Mutlu
    İktidar tarafından mala ve mülke el konulması şeklinde ifade edebileceğimiz müsâdere, Abbâsîler’de çeşitli şekillerde ve çok farklı kesimlere uygulanmıştır. Ancak en dikkat çekici müsâdere uygulamaları devlet yönetiminde halifenin en önemli yardımcıları olan vezirlere yönelik olanlardır. Abbâsîler’de çok önemli hizmetler yapan bazı muktedir vezirler, bir takım sebeplerden dolayı azledilmiş, bazıları hayatlarıyla birlikte tüm mal ve servetlerinden de mahrum bırakılmıştır. Bu çalışmada, Abbâsîler’de etkin vezirlere yönelik müsâdere uygulamaları ele alınmıştır. Bu çerçevede çalışma ön plana çıkan muktedir bazı vezirlerle sınırlandırılmıştır. Bu çerçevede vezirler; Yahyâ b. Halid b. Bermek, İbn Zeyyat, İbnül Furat ve İbn Mukle ele alınmıştır. Çalışmada İslam tarihi temel kaynaklarına öncelik verilerek kronolojik bir sıra takip edilmiştir. Alanda, Abbâsî vezirlerine yönelik uygulanan müsâdere ile ilgili müstakil çalışmaların yok denecek kadar az olması konumuzun önemini ortaya koymaktadır. Bu çalışmayla amacımız, Abbâsîler’de sıkça başvurulan müsâderenin vezirler cephesine ışık tutmaktır.
  • Öğe
    Kudüs-i Şerif İdadi Mektebi (1890-1913)
    (2020) Cengiz, Abdullah
    Osmanlı Devleti, kuruluşundan Tanzimat Dönemi’ne kadar olan süreçte eğitim sistemini gelenekselbir modelle icra etmiştir. Geleneksel modelin en önemli kurumları ise medrese ve sıbyanmektepleriydi.II. Mahmut döneminden itibaren geleneksel modelle birlikte modern eğitim yöntemi uygulanmayabaşlanmış ve II. Abdülhamit döneminde ise modern eğitim yöntemi ivme kazanmıştır. Modern eğitimyönteminin kurumları iptidai, rüştiye, idadi, sultani ve meslek okullarıdır. Bu okullar ilk olarakİstanbul’da daha sonra diğer vilayet ve sancaklarda açılmıştır.Çalışmada, Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu geleneksel ve modern eğitim sistemi hakkında kısacabahsedilmiştir. Osmanlı arşivi belgeleri ve maarif yıllıkları (salnameler) esas alınarak Kudüs-i Şerifsancağında kurulan idadi mektebinin açılışı, idari-öğretim kadrosu, müfredatı ve öğrenci sayılarıhakkında detaylı bilgi verilmiştir. Elde edilen verilere göre, mektebi nitelikli hale getiren unsurunmuallimlerin donanımları olduğu görülmüştür. Bu sebeple nitelikli muallimler ödüllendirilmiştir.Diğer bir husus mektep idaresi, değişen koşulları ve çevre dinamiklerini göz önünde bulundurarakhareket etmiştir. Böylelikle Kudüs-i Şerif sancağında açılan idadi mektebi, bölge çocuklarının hemihtiyaçlarına cevap vermiş hem de kendi memleketlerinde okuyabilme imkânını sağlamıştır.
  • Öğe
    Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Shakespeare’in Yanlışlıklar Komedyası’nın etkileri
    (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Araştırma Merkezi, 2023) Akcan, Sacide
    William Shakespeare’i gelmiş geçmiş şairlerin en büyüğü olarak nitelendiren Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk yazar ve şairlerini onun sanat dehasından ve eserlerinin çokkültürlü yapısından beslenmeleri konusunda teşvik etmiş, kendisi de eserlerinde Shakespeare’in kurgularından ve karakterlerinden yararlanmıştır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tanpınar’ın eserleri arasında toplumsal yergi içerikli olması ve bir kültürel kriz romanı olması bakımından özel bir yere sahiptir. Tanpınar bu romanında Shakespeare’in Yanlışlıklar Komedyası’nın hem genel atmosferinden hem de bazı kurgusal özelliklerinden yararlanmıştır. Fransa’da romantiklerin Shakespeare’i kendi amaçlarına uygun bulup Shakespeare’in eserlerinden yararlanmaları gibi Nâmık Kemâl ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi Türk edebiyatının öncü entelektüelleri de Türk toplumunun değişim sürecinde hem tiyatro türünün yaygınlaşmasını sağlamak hem Batı kültürünün daha yakından tanınması ve benimsenmesi maksadıyla Shakespeare’in eserlerine özel bir ilgi göstermişlerdir. Tanpınar gerek şiirlerinde gerek hikâye ve romanlarında Shakespeare’in eserlerine veya yarattığı karakterlere göndermelerde bulunmuştur. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Shakespeare’den veya eserlerinden direkt olarak söz etmemiş olsa da roman genel atmosferiyle baştan sona “Yanlışlıklar Komedisi”ni andırır. Bunun yanında iki eser arasında kayıp mücevher, hırsızlık ve delilik suçlaması, akıl ve ruh doktoru, isim benzerliği yüzünden meydana gelen karışık ve gülünç olaylar gibi ortak kurgusal özellikler bulunmaktadır. Bu çalışmanın birinci bölümünde Shakespeare’in Türk edebiyatına ve Tanpınar’a etkileri incelenmiş, ikinci bölümünde ise Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Yanlışlıklar Komedyası tanıtıldıktan sonra iki eserin ortak yönleri karşılaştırılarak Tanpınar’ın sanat kişiliği üzerindeki Shakespeare etkisi aydınlatılmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Raşid halifeler dönemi Beytülmal ve oluşum süreci
    (Şarkiyat Araştırmaları Derneği, 2018) Öner, Abdulkerim
    Devlet hazinesi anlamına gelen beytülmalin temelleri Allah Resulü dönemindeatılmıştır. Hz. Peygamber, gelen malları bekletmeden dağıtır, kalan olursa mescidinbir köşesinde muhafaza ederdi. Bunun için müstakil bir bina yoktu. Hz. Ebu Bekirdönemi, Hz. Peygamber döneminin devamı olarak kabul edilmiştir ancak AllahResulü'nden farklı olarak evinin bir bölümünü devlet hazinesi olarak ayırmıştır. Hz.Ömer dönemi, beytülmalin bir müessese olarak kurulduğu dönem olarak kabuledilmektedir. Devlet hazinesine ait hem merkezde hem de taşrada müstakil binalaryapılmış, onları korumak ve idare etmek amacıyla memurlar tayin edilmiştir.Beytülmal, kendi içerisinde bölümlere ayrılmıştır. Müslümanlardan alınan gelirlerile gayrimüslimlerden tahsil edilen vergiler bir yere konulmamıştır. ÇünküMüslümanlardan alınan zekâtın sarf yerleri belli olduğundan, gayrimüslimlerdenalınan cizye, harac, humus ve uşur gibi vergilerden oluşan ve fey adı verilenvergilere dâhil edilmeyip ayrı yerde muhafaza edilmiştir. Devlet memurlarınınmaaşları, fey gelirlerinden karşılanmıştır. Hz. Ömer, gelirlerin artması sonucundaherkese atiyye ve erzak dağıtmaya başlamıştır. Hz. Osman ve Hz. Ali dönemleri,bazı sapmalar olmakla birlikte, Hz. Ömer döneminin devamı olarak kabul edilmiştir.
  • Öğe
    Ahmet Mithat Efendi ve Mısırlı Muhammed Emin Fikri Bey'in Avrupa izlenimleri
    (2021) Akcan, Sacide; Yıldız, Ömer
    Bu çalışmada Ahmet Mithat Efendi’nin Avrupa’da Bir Cevelan adlı eseriyle Muhammed Emin Fikri Bey’in İrşâdu’l-Elibbâ ilâ Mehâsin-i Urûbbâ adlı eserlerinden yararlanılarak, XIX. yüzyılın sonlarında yaşamış iki Doğulu aydının Avrupa’ya bakışları incelenmiştir. 1889 yılında Stockholm’de düzenlenen VIII. Uluslararası Müsteşrikler Kongresi’ne Doğulu ve Batılı pek çok saygın ilim insanı katılmış, kongrede Doğu dilleri, edebiyatları ve kültürü hakkında çeşitli toplantılar yapılmış, makale ve tebliğler sunulmuştur. Ahmet Mithat Efendi, Sultan II. Abdulhamit tarafından bu kongreye Osmanlı delegesi olarak katılmak üzere resmî olarak görevlendirilmiştir. Muhammed Emin Fikri Bey ise Mısır hıdivliğini temsilen dört kişiden oluşan bir heyetle İsveç’e gönderilmiştir. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı fikir dünyasının önemli ve öncü isimlerinden birinin (Ahmet Mithat Efendi) ve o dönemde hâlâ Osmanlı egemenliğinde bulunan Mısır’ın yetiştirdiği, Batıda eğitim gören ve Batılılaşma eğilimini benimseyen bir aydının (Emin Fikri Bey) Avrupa’ya bakışları, değerlendirmeleri ve Doğuyla mukayese etmeleri, bugünü doğru değerlendirebilmek açısından önem arz etmektedir. Bu çalışma söz konusu amaca katkı sunmayı amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Hz. Ömer döneminde yaşanan amvâs vebası
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2020) Öner, Abdulkerim
    Veba, tarihte meydana gelmiş birçok savaştan daha fazla yıkıcı olmuştur. İslam dünyasında çeşitli zaman ve mekânlarda ortaya çıkmış bu salgın, zaman zaman ciddi tehlikeler doğurmuş- tur. Hz. Ömer’in halifeliği zamanında Filistin’de ortaya çıkan Amvâs Vebası, zamanla Şam’ın geneline yayılmıştır. Şam’a gitmek isteyen Halife Ömer, vebanın çıktığını duyunca bölgeye gidip gitmeme hususunda tereddüt etmiştir. Yapılan istişare neticesinde bölgeye gitmekten vaz- geçmiştir. Öte yandan Allah Resulü’nün veba hakkındaki ifadelerini de dikkate alarak halkı bu hastalığa karşı uyarmış ve salgından kurtulmak amacıyla çeşitli tedbirlere başvurmuştur. Bu amaçla görevlendirilen Amr b. el-Âs, vebaya yakalanmayanları bulunduğu bölgeden uzaklaş- tırmıştır. Amvâs Vebası’nda binlerce insan hayatını kaybetmiş ve birçok ailenin nesli tükenmiştir. Veba- dan sonra bölge halkının işlerini düzene koymak amacıyla Şam’a giden Hz. Ömer, halkı teselli ettiği gibi gerekli yardımları da yapmıştır. Bu makalede, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Amvâs’ta ortaya çıkıp Şam’ın geneline yayılan ve binlerce insanın ölümüne sebep olan salgının etkileri ile halifenin veba karşısındaki tutumu hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır.
  • Öğe
    Osmanlı Devleti'nde temel eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması: Bursa Vali Muavini Yusuf Bahaeddin'in lâyihası ve tâlimatı üzerine bir değerlendirme
    (Bingöl Üniversitesi, 2022) Cengiz, Abdullah
    XIX. yüzyılın ikinci yarısı Osmanlı Devleti’nin siyasî, askerî, idarî, ekonomik ve sosyal alanda birçok sorunla karşı karşıya kaldığı dönem olmuştur. Bu dönemde mezkûr alanlardaki sorunların halledilmesi için devlet adamları ve önemli şahsiyetler tarafından çözüm önerilerinin bulunduğu lâyiha ve/veya tâlimat hazırlanarak Sultan II. Abdülhamid’e sunulmuştur. Bu lâyiha ve tâlimatlardan birini de Bursa Vali Muavini Yusuf Bahaeddin hazırlamıştır. Yusuf Bahaeddin, Anadolu’daki ziyareti esnasında halkın eğitime olan ilgisizliğini görmüştür. Halkın bu kötü durumdan kurtulması amacıyla Anadolu’nun her yerinde temel eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması ve daha önce açılan ibtidâî mekteplerin de ıslah edilmesi gerektiğini düşünmüştür. İbtidâî mekteplerin yaygınlaştırılması ve mevcut mekteplerin ıslahı için Yusuf Bahaeddin tarafından hazırlanan lâyiha; mukaddime, ibtidâî mekteplerin yapımı ve mekteplerdeki eğitim-öğretim usulü, maârif gelirleri ve maârif komisyonu başlıklarından oluşmuştur. Tâlimat ise muallimlerin, müfettişlerin, bevvapların, sınıf başlarının, talebelerin vazifelerinden ve talebelere verilen ödül ve ceza konularından ayrıca mekteplerin genel yapısından meydana gelmiştir. Bu çalışmada lâyiha ve tâlimatta tespit edilen konular değerlendirilerek dikkate sunulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Hz. Peygamber döneminde beytülmal
    (Şarkiyat Araştırmaları Derneği, 2019) Öner, Abdulkerim
    Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine'ye hicretinden sonra Medine'de yeni bir dönembaşlamıştır. Medine’de başta muhacirler olmak üzere Müslümanların bu yeni dönemdeekonomik sıkıntılar çektiği bilinmektedir. Allah Resulü, maddi durumları iyi olanMüslümanların fakirlere yardımda bulunmaları için teşvik etmiştir. İlk dönemde isteğebağlı olan bu yardımlaşma; sadaka-ı fıtır, kurban kesmek ve zekâtın farz kılınması ilebirlikte dini vecibe haline gelmiştir. Allah Resulü, hicretin 9. yılında zekâtları toplamakamacıyla bazı amilleri görevlendirmiştir. Öte yandan yapılan savaşlarda Müslümanlarıneline ganimet malları geçmiştir. Aynı şekilde gayrimüslimlerden cizye ve fey alınmayabaşlanmıştır. Müslümanlardan alınan zekâtlar ile gayrimüslimlerden alınan ganimetlerinbeşte biri olan humus ile cizye vergileri, bekletilmeden ihtiyaç sahiplerine dağıtılmıştır.Bununla birlikte zaman zaman artan bazı mallar da olmuştur. Bu malların ihtiyaçsahiplerine dağıtılmadan önce belli bir yerde muhafaza edilmesi gerekiyordu. İşte buamaçla bazı yerlerin bu iş için tahsis edildiği görülmektedir. Mescid-i Nebevî'nin üstkatında bir odanın bulunduğu ve artan malların buraya konulduğu bilinmektedir. AyrıcaHz. Peygamber'in evi de bu amaçla kullanılmıştır.
  • Öğe
    Hz. Peygamber'in farklı fikir ve davranışlar karşısındaki tutumu
    (Diyanet İşleri Başkanlığı, 2020) Öner, Abdulkerim
    İnsanların farklı düşünmeleri, fıtratlarının gereğiolduğundan anlayışla karşılanmalıdır. Farklı fikirlerkarşısında müsamahakâr olmanın en güzel örneğinisergileyenlerden biri de Allah Resûlü’dür. Onun farklıfikirler karşısında göstermiş olduğu tepki hem kendiasrında hem de sonraki asırlarda örneklik teşkil etmiştir.Sahabîlerin Hz. Peygamber’e karşı kullandıkları üslup,her zaman aynı olmamıştır. Bazen karşısındaki kişininpeygamber olduğunu unutup kaba ve kırıcı dil kullandıklarıgibi kendi aralarında da nezaket sınırlarını zorlayanifadelerde bulunmuşlardır. Hz. Peygamber, muhataplarınauygun bir dil kullanmalarını tembihlemiştir. Aynışekilde farklı dinlere mensup olanların düşüncelerinesaygı göstermiş ve beşerî noktada onlarla birlikteyaşama zeminini aramıştır. Buna mukabil kul hakkı ilehukukullahın ihlal edildiği durumlarda müsamahaya yervermemiştir. Bu çalışmada, Allah Resûlü’nün en yakınındabulunan ailesi ile ashabının fikirleri, müşriklere İslâmiyet’itebliğ ettiğinde onların kaba ifadeleri, Medine hayatıylabirlikte farklı din mensuplarının itiraz ve görüşlerikarşısında nasıl bir tavır sergilediği keza insanlarınhukukunun çiğnendiği durumlarda nasıl bir tepki gösterdiğihakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır.
  • Öğe
    Bir komutan ve müfettiş olarak Muhammed B. Mesleme
    (Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2020) Öner, Abdulkerim
    Allah Resûlü’ne peygamberlik görevi verilmeden önce Medine’de dünyaya gelen Muhammed b. Mesleme, Medine’ye yapılan hicretten sonra onun yanından hiç ayrılmadı. Yerine vekil tayin edildiği Tebük Seferi hariç, Hz. Peygamber’in katıldığı savaşların tümüne iştirak etti. Allah Resûlü, yazdığı şiirleriyle Müslümanlara hakaret eden Ka’b b. Eşref’in öldürülme görevini ona verdi. Allah Resûlü’nün katılmadığı askerî birliklerin bazılarında komutan olarak görevlendirildi. Râşid Halifeler Dönemi’nde önemli görevlere getirildi. Özellikle vali ve vergi memurlarını denetlemesindeki üstün yeteneği ve gayretinden dolayı Hz. Ömer’in vazgeçemediği bir müfettişi hâline geldi. Sa’d b. Ebî Vakkas’ın Kûfe’deki kabilelerle yaşadığı sıkıntı ve yaptırdığı saray hakkında çıkan dedikoduların iç yüzünü araştırmak amacıyla görevlendirildi. Mısır valisi Amr b. Âs’ın fazla mal biriktirdiği ile ilgili söylemler üzerine oraya gönderilerek Amr’ın malına müsadere uyguladı. Hz. Ömer tarafından zekât âmili olarak görevlendirildi. Müslümanlar arasında çıkan fitnelerden uzak durdu. Hz. Peygamber’in hadisini gerekçe göstererek Hz. Ali’ye biat etmediği gibi Cemel ve Sıffin savaşlarına da iştirak etmedi.Anahtar Kelimeler: İslam Tarihi, Denetleme, Müfettiş, Komutan, Muhammed b. Mesleme.
  • Öğe
    Hz. Ömer döneminde şûrâ uygulamaları
    (Erzurum Kültür Eğitim Vakfı Yayınevi, 2020) Öner, Abdulkerim
    İslâm tarihinde Hz. Peygamber’den (s.a.v) sonra insanları idare etme noktasında isminden en fazla söz ettirenlerin başında Hz. Ömer gelir. Onu bu kadar başarılı kılan enönemli etkenlerden biri, şûrâyı resmi bir kurum haline getirmesidir. Allah Resûlü, vahiydışındaki diğer konularda genellikle ashâbıyla istişarede bulunmuş ve bunu ümmetinetavsiye etmiştir. Bu durum hem Hz. Ebû Bekir hem de Hz. Ömer zamanında devam etmiştir. Böylece temelleri Allah Resûlü döneminde atılan şûrâ, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında sistemleştirilmiş ve başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Hz. Ömer, halkı ilgilendirenkonularda en çok güvendiği kişilere danışmıştır. Halifenin hâkim görüşü, danışma meclisiolmadan yöneticiliğin meşru olamayacağı yönünde idi. İstişareye açılan bir mesele, etraflıca müzakere edilmiş ve belli bir fikir olgunluğuna eriştikten sonra yürürlüğe konulmuştur. Şûrâda genellikle çoğunluğun görüşleri doğrultusunda kararlar alınmıştır. AncakHz. Ömer, bazen ikna olduğu konularda azınlığın görüşünü kabul etmiş bazen de kendigörüşünü uygulamıştır. Çünkü şûrâda son söz halifenindir. Hz. Ömer’in çekirdek şûrâsında muhacir ve ensârın ileri gelenleri bulunmuştur. Halkın genelini ilgilendiren meselelerise Mescid-i Nebevî’de ve herkese açık bir şekilde yapılmıştır.
  • Öğe
    Çermik Şer'iyye Sicilleri
    (Gece Kitaplığı, 2019) Cengiz, Abdullah; Kaya, Recep; Yangın, Mehmet; Dalgın, Ramazan
    Ülkemizde çeşitli sebeplerden ötürü yeni nesiller ile eski nesiller arasında kopukluk oluşmuş bunun neticesinde tarihten mîrâs edindiğimiz nice değerler unutulmuştur. Bununla beraber unutulan bu değerler nesillere dizi-film karelerinden hakikate uygun olmayan senaryolarla aktarılmış ve aktarılmaktadır. Nesiller arası kopukluğun giderilmesi ve yeni neslin kendi değerlerine bağlı bir şekilde yetiştirilmesi iyi bir tarih bilgisine bağlıdır. Tarihini bilmek, bundan hareketle geleceğini daha iyi imar etmesi ve vatandaşına güvenilir bir ortam sağlaması tarih sahnesine çıkan her devletin amacıdır. Mevcut veya geleceğe yönelik sosyal değişimin iyi anlaşılması ve analiz edilmesi için geçmişteki sosyal yaşam biçiminde doğru ve gerçekçi şekilde ortaya konulmalıdır. Buna göre sosyal yaşam biçiminin doğru ve gerçekçi bir şekilde ortaya konmasında tarih ilmine ve tarihçilere büyük iş düşmektedir. “Gerçeğin ne olduğu belgelerde saklıdır ve gerçek ancak belgelerin eleştirisiyle ortaya çıkar, belge yoksa tarih de yoktur” der Leopol von Ranke. Son yüzyılda ülkemizin yetiştirdiği en önemli tarihçilerden biri olan Halil İnalcık, “Gerçek bir tarih için kaynaklara gitmek, kaynakları iyi tenkit edip değerlendirmek gerekir” der. Her iki yazar da kaynak kullanımının tarih ilmi açısından önemini veciz bir şekilde ifade ederler. Tarih, genel olarak rivayetler, destanlar ve geçmiş dönemdeki insanlardan günümüze intikal eden bulguların mantıksal bir çerçevede değerlendirilmesi sonucunda yazılırken, Şer'iyye Sicilleri, tarihi somut verilere dayandırıp, toplumun sosyo-ekonomik, hukûkî, idarî, dinî vb. hadiselerine tanıklık eden ve elde edilen bilgileri gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayan önemli kaynaklardandır. Şer’iyye sicilleri, Osmanlı Devleti’nde mülkî ve hukûkî idarelerin görevlerini yerine getiren kadılar tarafından tutulmuştur. Şer’iyye sicillerinden faydalanılarak Osmanlı Devleti’nin siyasî, askerî, iktisadî, idarî ve içtimaî tarihini aydınlatabilecek güvenilir bilgilere ulaşılabilir
  • Öğe
    Diyarbakırlı Nigâhî ve Divânçe'si
    (2012) Mermutlu, Mehmet Sait
    Diyarbakırlı olan Nigâhî’nin doğum tarihi bilinmemektedir. Hayatına ait bilgileri Ali Emiri ve Şevket Beysanoğlu bize nakletmektedir. Şiirlerinin bazı Diyarbakırlı şairler tarafından tahmis edilmesi, şiir sanatındaki yeteneğinin ifadesi sayılmalıdır. Mısralarının bugün bile dillerde yer bulması belki de söyleyişindeki samimiyet ve sadeliğin ifadesidir. Şiirlerinin tümü tasavvufîdir. Şevket Beysanoğlu, Şairin Bektaşi olduğunu söylerken onu haklı çıkaran bulgular şiirlerinde serpiştirilmiştir. Nazım şekillerinden bazılarını kullanarak yazdığı şiirleri Ali Emirî tarafından Divânçe’de toplanmış olan şairin vefat tarihi kaynaklarda h.1277(m.1860) olarak verilmektedir.
  • Öğe
    Medine’de yaşanan remâde (Kıtlık) yılı ve Hz. Ömer
    (Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2020) Öner, Abdulkerim
    Öz: İnsanlık tarihinde birçok kıtlık olayı yaşanmıştır. Bunlardan bazıları, insanların felaketiyle neticelenmiştir. Müslümanlar da bu kıtlıklardan nasibini almıştır. Hz. Peygamber’in döneminden günümüze kadar sayısız kıtlık örnekleri bulunmaktadır. Bunların içerisinde en önemli olanlarından biri de Ömer b. el-Hattâb’ın (öl. 23/644) halifeliği döneminde Medine ve çevresinde etkili olan kıtlık hadisesidir. Hz. Ömer’in halifeliğinin 6. yılına tekabül eden bu kıtlığın olumsuz sonuçları oldu. Yağmurların yağmadığı ve toprağın kül haline geldiği bu dönemde, canlılar zarar gördü ve bazı ölüm vakaları yaşandı. Şehirdeki imkânlar kıtlığı gidermede yetersiz kalınca halife, çevre vilayetlerden yardım talebinde bulundu. Buralardan gelen yardımlar sayesinde halk, bir nebze de olsa rahat bir nefes aldı. Remâde yılı olarak bilinen kıtlık yılında Hz. Ömer, halktan zekât almadığı gibi hırsızlıktan dolayı had cezasını da geçici olarak uygulamadı. Hz. Ömer, sebepler dairesinde elinde olan bütün imkânları seferber ettikten sonra kuraklığın ortadan kalkması için yağmur duasına çıktı. Yağmurlar yağıp hayat normale döndükten sonra halife, Medine’nin kırsal kesiminde bulunan ve kıtlıktan dolayı şehre gelen insanları ikametgâhlarına geri gönderdi. Özet: İnsanlık tarihi boyunca değişik coğrafyalarda birçok kıtlık hadisesi yaşanmıştır. Bunlardan bir kısmı insanları fazla etkilemezken bazılarının sonuçları ölümcül olmuştur. Hicaz bölgesi de bu doğal afetlerden nasibini almıştır. Özellikle kurak bir iklime sahip olan Mekke, İslam öncesi dönemden günümüze gelinceye kadar sayısız kıtlık hadisesine sahne olmuştur. Peygamber şehri olarak bilinen Medine ise Mekke kadar olmasa da yine de kıtlık olaylarına sahne olmuştur. Hz. Peygamber’in hicretiyle birlikte önemi bir cazibe merkezi haline gelen Medine hem Allah Resulü zamanında hem de daha sonraki dönemlerde kıtlıklarla boğuşmuştur. Bu kıtlıklar içerisinde Hz. Ömer’in halifeliği döneminde yaşanan kıtlık ise etkileri itibariyle bir hayli ağır olmuştur. Medine’de yaşanan ve tarihi kaynaklara Âmurremâde olarak geçen kıtlık yılı, Yağmurun yağmadığı ve toprağın kül rengi haline gelip rüzgârın önünde savrulmasından dolayı böyle bir isimle anılmıştır. Hicretin 17. yılının sonlarında başlayıp 18. yılının başlarına kadar devam eden kıtlık, yaklaşık olarak dokuz ay sürmüştür. Bu süre zarfında yağmur yağmadığından toprak kurudu, ekinler yeşermedi ve hayvanlar telef oldu. Halk, açlık ve sefalete maruz kaldı ve ellerinde hiçbir şey kalmadı. Çarşılar ve pazarlar boşaldı, alınıp satılan herhangi bir şey kalmadı. İnsanlar alışveriş yapamaz hale geldi. Öyle ki insanlar, karınlarını doyurmak için toprağı eşerek kertenkele ve köstebekleri çıkarıp yemek zorunda kaldılar. Kıtlık, Medine’nin kırsal yerlerinde etkisini daha çok hissettirdi. Çölde yaşayanlar, yiyecek bir şey bulamayınca Medine’ye sığınmak zorunda kaldılar. Kuraklık öyle bir hale geldi ki bazı kabilelerde ölüm olayları yaşandı. Hayatta kalan da yaşamını sürdürebilmek için ellerine ne geçerse yemek zorunda kaldı. Yemek için kestikleri hayvanların zayıflığından dolayı et namına bir şey bulamadılar. Böylece halk, açlıktan dolayı ölü hayvanların derilerini çıkarıp ateşte pişiriyor ve onları kemirerek karınlarını doyurmaya çalışıyordu. Diğer yandan ölü hayvanların kemiklerini parçalayarak kırıntılarını yiyorlardı. Kıtlık, etkisini uzun süre devam ettirince birçok kişinin hayat şartlarını değişti. Halife Ömer, halkın sıkıntılarını gidermek amacıyla bazı tedbirlere başvurdu. İlk önce Medine'deki merkezi hazinede bulunan gıda maddelerini, kıtlıkta zarar görenlerin hizmetine sundu. Merkezi beytülmâldaki yiyecekler yetersiz kalınca, valilerine haber göndererek kendi bölgelerinden Medine ve çevresinde sıkıntı çekenlere yardım göndermelerini istedi. Yapılan çağrı karşılık buldu. Şam, Kûfe, Basra, Mısır ve Yemen gibi beldelerden Medine’ye bol miktarda yardım gönderildi. Gönderilen yardımlar sayesinde insanlar rahatladı. Çünkü temel ihtiyaç maddeleri başta olmak üzere hemen hemen her şeyin fiyatı çok yüksek bir seviyeye çıkmıştı. Bu yardımlar vesilesiyle yiyecek fiyatları gerilemiş halife de bu yardımları büyük bir özveriyle dağıtmıştı. Taşradan gönderilen yardımların hem Medine halkına hem de dışarıdan gelip Medine’nin çevresine yerleşmiş olan insanlara adaletli bir şekilde dağıtılabilmesi için Hz. Ömer, bazı kişileri görevlendirerek ihtiyaç sahibi olanlarının sayısını tespit etmeye çalıştı. Halkın sayısı belirlendikten sonra kıtlıktan zarar görenlerin adlarını ve ihtiyaçlarını gösteren bir liste hazırladı. Daha sonra gıda maddelerini alabilmeleri için halka Hz. Ömer'in mührünü taşıyan karneler verildi. Halife Ömer, valilerden gelen yardımlar sayesinde ihtiyaç sahipleri için un ambarını kurmuştur. Medine'ye gelenler, buradan un, ekmek, hurma, üzüm vb. yiyecekler alıyordu. Ayrıca bazı günlerde yirmi deve kesilip kıtlıkta sıkıntı çekenlere sıcak yemek veriliyordu. Halife, ekmekle birlikte tencerelerde pişirilmiş tirit ile zeytinyağını katık yapıyordu. Yemekler yapıldıktan sonra insanlar yemeğe davet ediliyor, gelemeyenler olursa onlara da yemek gönderiliyordu. Bu uygulama, kıtlık bitinceye kadar her ay düzenli bir şekilde devam ediliyordu. H. Ömer, dağıtılacak bir şey bulamadığı zaman azığını bulabilmiş her bir hane halkına, azığı olmayan bir hane halkını misafir ederek sıkıntılarını gidermeye çalışıyordu. Yağmurlar yağdıktan sonra halife, kıtlık zamanında gelip Medine’ye yerleşen Arapları, memleketlerine geri gönderdi. Yurtlarına rahat bir şekilde ulaşabilmeleri için de hazineden azık ve binek tedarik etti. Arap kabileleri, Hz. Ömer’in kıtlık boyunca gösterdiği bu güzel muameleden dolayı memnun oldular ve kendisine teşekkür ettiler. Hz. Ömer, kuraklık döneminde zekâta taalluk eden mallardan zekât almamıştır. Ancak kıtlık etkisini kaybedince iki yılın zekâtını beraber almıştır. Aynı şekilde zaruretten dolayı gayrimeşru yollarla karnını doyuran kişilere de had cezasını uygulamamıştır. Hz. Ömer, kıtlık yılında halkın sıkıntılarını gidermek için çok uğraştı ve bütün tedbirlere başvurdu. Ancak kıtlık etkisini kaybetmediği için zor durumda kaldı. Bunun için yağmur duasına çıkmaya karar verdi ve valilerinden de yağmur duasına çıkmalarını istedi. İnsanlar, Hz. Ömer’in yağmur duasına çıkacağına öğrenince hep birlikte ona iştirak ettiler. Halife Ömer, yanına Hz. Abbas’ı da alarak Allah’tan istiğfarda bulundu. Yapılan dualar netice verdi. Medine ve çevresine bol miktarda yağmur yağdı. Böylece kıtlık ortadan kalktı ve halk, rahat bir nefes aldı. Müslümanların idarecisi olan Hz. Ömer, kıtlık esnasında halktan farklı bir şey yemiyor zaman zaman onlardan daha kötü şartlarda besleniyordu. Kıtlık bitinceye kadar birçok defa halkın nefsini kendisine tercih ediyordu. Bunun için de çoğu zaman aç kalıyordu. Bu şekilde hareket etmek, Halife Ömer’in sağlığını ciddi manada tehdit ediyordu. Bu şartlar, halifenin şahsıyla münhasır kalmıyor ailesine de etki ediyordu. Çünkü Hz. Ömer’in aile fertleri, diğer ailelere oranla daha fazla sefalet içerisinde yaşıyorlardı. Kıtlık etkisini kaybedinceye kadar şartlar bu şekilde devam etti.
  • Öğe
    Osmanlı döneminde Amerikan misyonerlerinin Diyarbakır vilayet'ine gelişi ve faaliyetleri
    (Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) Bozan, Oktay
    XIX. yüzyılın başlarından itibaren faaliyetleriyle Osmanlı Devleti‟nin birçok noktasına ulaşan Amerikalı misyonerler etkin çalışmalarıyla dini ve sosyal hayatın şekillenmesinde rol oynamışlardır. Osmanlı ülkesindeki “Doğu Hıristiyanları”nın Protestanlaştırılması amacıyla 1830‟lu yıllardan itibaren Anadolu‟ya giriş yapan ve misyonerlik faaliyetleri için birçok şehirde istasyon merkezleri kuran Amerikan ABCFM teşkilatı, Diyarbakır‟a özel bir ilgi duymuştur. ABCFM teşkilatı 1840‟lardan itibaren Diyarbakır Vilayetinde bulunan Süryani ve Ermenileri yakından tanımaya başlamıştır. 1850 yılında büyük çoğunluğu doktor olan misyonerler tarafından Diyarbakır‟da misyon merkezi kurulmuş ve kısa süre içerisinde buraya bağlı istasyonlar oluşturulmuştur. Bu süreç içerisinde mezhep değişikliği nedeniyle Süryani ile Ermenilerin yanı sıra Müslümanlar tarafından da Protestan misyonerlerine sert tepkiler gösterilmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında bölgede meydana gelen Ermeni isyanları üzerine Amerikan Protestan misyonerleri Ermenilerle yakından ilgilenmiş ve hatta onları desteklemiştir. ABCFM misyonerlerinin faaliyetleri I. Dünya Savaşı patlak verene kadar devam etmiş ve bu tarihten sonra misyon merkezleri kapanmıştır.