Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Karabel, Müsemma" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Adölesan gebelerin maternal ve fetal sonuçlarının değerlendirilmesi
    (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Ağaçayak, Elif; Alan, Bircan; Turgut, Abdülkadir; Karabel, Müsemma; Tunç, Senem Yaman; Çeter, Yasemin; Arslan, Necmi; Yalınkaya, Ahmet
    Objective: In this study, our aim is to compare discussing maternal and fetal problems non-adolescent pregnancy with maternal and fetal problems in adolescent pregnancy that seen in hospital. Methods: 15-19 years of age (50 patients) and 20-23 years (96 patients) who gave birth at the Gynaecologi­cal and Obstetric Clinic under the Faculty of Medicine of Dicle University between January 2015-October 2015 were retrospectively evaluated. Age at birth, parity, blood pressure, pulse, gestational age, complications at birth, cesarean section indications, maternal biochemical pa­rameters, patients with preeclampsia and preterm birth, maternal and fetal complications were recorded. Results: Total number of births between January 2015- October 2015 were 1715 patients in our clinic. 62 of them (3.6%) were observed in the adolescent group. Maternal blood transfusion needs were found to be significantly higher in the adolescent group (p=0.004). Fetal abnor­malities and fetal intensive care needs were found to be significantly higher in the adolescent group (p=0.014, p=0.018). Conclusion: Adolescent pregnancies were high-risk pregnancies in terms of maternal anemia and blood transfusion requirements and because of adverse perina­tal outcomes. Therefore, to reduce the adolescent preg­nancy and to minimize perinatal complications should be done more extensive studies.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Akciğer tüberkülozlu çocuk hastaların klinik ve laboratuvar özelliklerinin değerlendirilmesi
    (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Şen, Velat; Uluca, Ünal; Yılmaz, Süreyya; Şen, Hadice Selimoğlu; Tuncel, Tuba; Güneş, Ali; Karabel, Müsemma; Gürkan, Mehmet Fuat
    Amaç: Akciğer tüberkülozu çocuk hastalarda önemli bir sağlık sorunudur. Bu çalışmada akciğer tüberkülozlu çocuk olguların epidemiyolojik verileri, klinik bulguları ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Ocak 2008 - Aralık 2013 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bölümü’nde akciğer tüberkülozu tanısı alarak tedavi başlanan 85 çocuk hastanın kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: 85 olgunun %51,7’si kız olup, yaş ortalaması 9,84±4,66 yıl (6 ay-18 yıl) idi. Olguların % 22,3’ü beş yaş ve altında idi. En sık yakınma olarak; öksürük (%81,2), yüksek ateş (%55,2), iştahsızlık (%47,1), gece terlemesi (%38,8) ve kilo kaybı (%32,9) gözlendi. Tüberküloz teması %76,4 olguda mevcuttu. BCG aşısı skar izi 60 (%70,6) hastada mevcuttu. Tüberkülin deri testi hastaların %75,3’ünde pozitifti. Akciğer radyografilerinde en sık olarak hiler dolgunluk (%58,8), primer odak-kalsifikasyon (%37,6) ve parankimde infiltrasyon (%32,9) saptandı. Sonuç: Ülkemizde akciğer tüberkülozu çocukluk çağında nadir olmayıp, önemli bir enfeksiyon hastalığı olarak devam etmektedir. Hastalığın erken tanı ve tedavisini sağlamak komplikasyonların azaltılması ve bulaştırıcılığın önlenmesi için gereklidir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    The association between depression and vitamin D and parathyroid hormone levels in adolescents
    (Mashhad University of Medical Sciences, 2016) Karabel, Müsemma; Şimşek, Şeref; Haspolat, Yusuf Kenan; Kelekçi, Selvi; Karabel, Duran; Tuncel, Tuba; Şen, Velat; Uluca, Ünal; Tan, İlhan; Şahin, Cahit
    Background: Depression, a challenging disorder, affects 1–6% of adolescents and early onset often predicts more serious manifestations in later life. Elevated Parathyroid hormone (PTH), parathormone levels have reported among adults with depression. In this study, the roles of 25(OH) D (vitamin D) and parathormone during adolescence, in which the frequency of depression is high, were studied. Materials and Methods: Patients who were followed-up jointly at both clinics and whose 25(OH) D and PTH levels were evaluated and questioned "Depression Scale for Children" for depression at the same time, were included in the study. Cases’ socio-demographic data, 25(OH) D and PTH levels and Depression Scale’ scores were recorded. Results: Depression was diagnosed in 35 (25.3%) of the 138 patients. No differences were found between vitamin D and parathormone in terms of age and gender in groups either with or without depression. Negative correlation was found between the vitamin D levels and depression score in the group with depression (r=-0.368; P=0.03). A significant and positive correlation was found between the PTH levels and depression score (r=0.399; P=0.018). A significant and negative correlation was found between 25(OH) D and PTH levels. Conclusion: Even if clinical depression is absent, the frequency of depressive symptoms is increased with decreased vitamin D levels and increased PTH levels, independent of other factors. The prevention of depression, specifically in adolescents, is important to decrease possible suicidal and homicidal thoughts that might arise during adulthood, and substance abuse. Maintaining vitamin D support during adolescence, as with the first year of life, is necessary for both the prevention and treatment of depression.
  • [ X ]
    Öğe
    Astım ve/veya allerjik rinitli çocuklarda tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları*
    (2014) Tuncel, Tuba; Gürkan, M. Fuat; Kelekçi, Selvi; Karabel, Müsemma; Şen, Velat; Cetemen, Ayşen
    Giriş: Bu çalışmada amaç, astım ve/veya allerjik rinitli çocuklarda kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerini, bu yöntemlerin kullanım sıklığını ve bu yöntemleri kullanmaya etki eden faktörleri araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışma Kasım 2012-Mayıs 2013 tarihleri arasında yapıldı. Otuz dört sorudan oluşan bir klinik araştırma formu hazırlandı. Bu formdaki sorular, astım ve/veya allerjik rinit tanısıyla en az üç aydır çocuk allerji polikliniğinde izlenen çocukların annelerine yöneltildi. Veriler SPSS for Windows v.16 (SPSS, Inc., Chicago, Illinois) programına kaydedildi. Verilerin değerlendirilmesinde, tanımlayıcı istatistikler, ki-kare ve lojistik regresyon analizleri kullanıldı. p< 0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 177 hasta alındı. Hastaların 136 (%77)sına tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarının tavsiye edildiği, 68 (%38.4) hastada herhangi bir zamanda bu yöntemlerin kullanıldığı saptandı. Astımı olan hastaların 34 (%43)üne, astım ve allerjik riniti olan hastaların 25 (%39.7)ine, allerjik riniti olan hastaların 9 (%25.7)una tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulanmıştı. Gruplar arasındaki bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p> 0.05). Bal kullanımı, hem astımda hem de allerjik rinitte en sık uygulanan yöntemdi (sırasıyla %37 ve %22.9). Tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerinin %67sinde bitkisel ürünler kullanılmıştı. Tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulayan ve uygulamayan grup karşılaştırıldığında, tanı, anne ve babanın eğitim düzeyleri, ailenin gelir düzeyi, deri testi pozitifliği, astım ve allerjik rinitin ağırlığı, hastalığın kontrol altında olması, birden fazla sayıda ilaç kullanımı, inhale steroid kullanımı açısından fark saptanmadı (p> 0.05). Lojistik regresyon analizinde tüm bu faktörlerin tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanım riskini artırmadığı saptandı. Sonuç: Astım ve/veya allerjik rinitli hastalarda tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımı oldukça sıktır. Hekimlerin, bu yöntemler hakkında bilgi sahibi olmaları ve olası etki ve yan etkileri hakkında aileleri bilgilendirmeleri gerekmektedir.
  • [ X ]
    Öğe
    Atopik dermatitli çocuklarda tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımı
    (2013) Kelekçi, Selvi; Şen, Velat; Karabel, Müsemma; Tuncel, Tuba; Gürkan, M. Fuat; Cetemen, Ayşen
    Giriş: Bu çalışmada amacımız, atopik dermatitli çocuklarda kullanılan alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerini, bu yöntemlerin kullanım sıklığını ve bu yöntemleri kullanmaya etki eden faktörleri araştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Çalışma Kasım 2012-Mayıs 2013 tarihleri arasında yapıldı. Otuz dört sorudan oluşan bir klinik araştırma formu hazırlandı. Buformdaki sorular, en az üç aydır çocuk allerji polikliniğinde atopik dermatit tanısıyla izlenen çocukların annelerine yöneltildi. Veriler SPSS for Windows v.16 (SPSS, Inc., Chicago, Illinois) programına kaydedildi. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler, Mann Whitney-U, Fisher’s exact testleri ve lojistik regresyon analizleri kullanıldı. p< 0.05 anlamlı kabul edildi.Bulgular: Atopik dermatitli 50 çocuk çalışmaya alındı. Hastaların %46’sının alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine başvurduğu belirlendi. En sık başvurulan yöntemler; dua, bitkisel yöntemler ve tükürük sürme olarak saptandı. Bu yöntemlerin en sık kullanma nedeni (%47) tıbbi tedaviden fayda görememekti. Kullananların %13’ü tam, %30’u kısmi fayda gördüğünü düşünmekteydi. Hastaların toplam %68’ine tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemleriyle ilgili önerilerde bulunulmuştu. En sıköneri çevre ve aile büyüklerinden gelmekteydi. Ailenin geliri, anne ve babanın eğitim düzeyleri, ailetipi, tamamlayıcı ve alternatif tıp kullananlar ve kullanmayanlar arasında benzerdi (p> 0.05). Atopikdermatitin ağırlığı iki grup arasında farklıydı ve ağır atopik dermatitte tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımı artmaktaydı (p< 0.05).Sonuç: Atopik dermatitli hastalarda tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerine başvurma oranı oldukça yüksektir. Hekimlerin bu yöntemler hakkında bilgi sahibi olmaları gerekmektedir.
  • [ X ]
    Öğe
    Baş Ağrısı Çölyak Hastalığının Belirtisi Olabilir mi?: Bir Üniversite Hastanesi Tecrübesi
    (Mersin Üniversitesi, 2025) İpek, Rojan; Yavuz, Sibel; Kılıç, Fedli Emre; Karabel, Müsemma; Almış, Habip
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, baş ağrısı ile başvuran çocuk hastalarda Çölyak Hastalığı prevalansını belirlemektir. Çölyak hastalığı ve baş ağrısı birlikteliği hakkında henüz çok az şey bilinmektedir. Bildiğimiz kadarıyla bu çalışma, bu konuyu sistematik olarak gözden geçiren ilk prospektif pediatrik çalışmadır. Metod: Ocak 2021 ve Kasım 2022 tarihleri arasında Adıyaman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Nörolojisi kliniğine başvuran iki yüz kırk dört hasta incelendi. Çalışmaya dahil edilme kriterlerine uyan olguların cinsiyet, yaş, baş ağrısı tipi, Çölyak serolojisi ve diğer laboratuvar parametreleri kaydedildi. Çölyak serolojisi pozitif olan hastalara üst gastrointestinal endoskopi yapıldı. Sonuçları Çölyak Hastalığı ile uyumlu olan hastalara glutensiz diyet uygulandı. Bulgular: Çalışma grubu 123'ü kız (%60.9) olmak üzere 202 hastadan oluşmaktaydı. Hastaların yaş ortalaması 12.67±3.524 yıl idi. Hasta grubunun 121'inde (%59.9) gerilim tipi, 81'inde (%40.1) migren tipi baş ağrısı saptandı. Çölyak hastalığı %5,4 oranında tespit edildi. B12 vitamini 211±79,1 pg/ml, ferritin 19,5±13,9 ng/mL ve D vitamini 17,6±9,86 ng/ml idi (n=193). İlginç bir şekilde, Çölyak Hastalığı tanısı konan tüm hastalar diyetle birlikte baş ağrısı şikayetlerinin azaldığını bildirmiş, ancak herhangi bir laboratuvar bulgusu ile baş ağrısı tipi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon bulunmamıştır. Sonuç: Çölyak hastalığı olan çocuklarda baş ağrısının yaygın olup olmadığı hala tartışmalı olsa da, çalışmamızın sonuçları baş ağrısı ile başvuran ve çölyak hastalığı tanısı alan çocuklarda glutensiz diyet sonrası nörolojik semptomların düzeldiğini göstermiştir. Farmakolojik tedaviye rağmen inatçı baş ağrısında Çölyak hastalığı araştırılmalıdır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Cystic fibrosis of pancreas and nephrotic syndrome: A rare association
    (Korean Pediatric Society, 2013) Kelekçi, Selvi; Karabel, Müsemma; Ece, Aydın; Şen, Velat; Güneş, Ali; Yolbaş İlyas; Şahin, Cahit
    Cystic fibrosis (CF) is a genetic disease with autosomal recessive inheritance and is common in Caucasian people. The prevalence of this disease is between 1/2,000 and 1/3,500 live births, and the incidence varies between populations. Although the CF transmembrane conductance regulator gene is expressed in the kidneys, renal involvement is rare. With advances in the treatment of CF, life expectancy has increased, and some previously unobserved disease associations are now seen in patients with CF. It is important to follow patients with CF for possible abnormalities that may accompany CF. In this paper, we present two rare cases of CF accompanied by nephrotic syndrome.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of hematological parameters of children diagnosed with COVID-19: Single-center experience
    (Turkish Pediatric Association, 2021) Üzel, Veysiye Hülya; Yılmaz, Kamil; Şen, Velat; Aktar, Fesih; Karabel, Müsemma; Yolbaş, İlyas; Pirinççioğlu, Ayfer Gözü; Söker, Murat
    Objective: Although many pediatric studies on children infected with coronavirus disease 2019 (COVID-19) have been published, the diagnosis, clinical symptoms, laboratory findings, and treatment of COVID-19 in children are still unclear. Materials and Methods: This study was conducted with an aim to examine the hematological findings of symptomatic pediatric patients diagnosed with COVID-19 in May 2020 at the Pandemic Hospital in Dicle University. Patient records were evaluated retrospectively. This study involved 59 symptomatic pediatric patients with a definite diagnosis of COVID-19 who had positive SARS-CoV-2 RT-PCR test results on nasopharyngeal swab between March 15, 2020 and May 31, 2020. Results: The records of a total of 10 (16.9%) patients under the age of 1; 21 (35.6%) patients aged 1-10 years, and, 28 (47.5%) patients aged 10-18 years, who had been diagnosed with COVID-19 were evaluated. Based on severity, 35 (59.3%) patients were in the mild group (group 1) and 24 (40.7%) patients were in the moderate-severe group (group 2). The blood parameters of WBC, neutrophil, lymphocyte, monocyte, and thrombocyte counts, the hemoglobin (Hgb) level, and NLR, PLR, MPV, fibrinogen, ferritin, and D-dimer levels were compared between groups, the difference was not statistically significant (P > .05). LDH was higher in group 2 (P = .014). Conclusion: Since children infected with COVID-19 show mild clinical symptoms or are asymptomatic, fewer pediatric patients may be detected than adults. Therefore, it should be known that the laboratory findings typical for adults may not accompany the disease in pediatric cases. More studies are needed to determine the most appropriate COVID-19 treatment approach for children, as hospitalization history and testing rates are less reported among children.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of the novel coronavirus disease in Turkish children: Preliminary outcomes
    (Wiley, 2020) Yılmaz, Kamil; Gözüpirinççioğlu, Ayfer; Aktar, Fesih; Akın, Alper; Karabel, Müsemma; Yolbaş, İlyas; Uzel, Veysiye Hülya; Şen, Velat
    Background The novel coronavirus disease (Covid-19) can progress with mild to moderate or self-limiting clinical findings in children. The aim of this study was to investigate the disease features of Covid-19 in Turkish children. Methods Children diagnosed by the method of real-time reverse transcription-polymerase chain reaction for Covid-19 at the Dicle University Department of Pediatric, between April and June 2020, were evaluated. Hospital records were investigated retrospectively. Results One hundred and five patients children with the mean age of 108.64 +/- 65.61 months were enrolled in this study. The most common cause of transmission in pediatric patients was in contact with a family member diagnosed with COVID-19 (n = 91, 86.7%). The most common admission complaints were dry cough (n = 17, 16.2%), fever (n = 16, 15.2%), lassitude and fatigue (n = 14, 13.3%) respectively. More than 95% of all children with Covid-19 were asymptomatic, mild, or moderate cases. CRP was identified only independent factor associated with long duration of hospitalization. Conclusion The results of this study show the effect of Covid-19 on Turkish children. A clear understanding of the local epidemiology of corona virus infections and identification of risk factors are critical for the successful implementation of the prevention and control program.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hışıltılı infantlarda risk faktörlerinin değerlendirilmesi
    (Modestum Publishing Ltd., 2013) Karabel, Müsemma; Kelekçi, Selvi; Tuncel, Tuba; Şen, Velat; Karabel, Duran; Uluca, Ünal; Tan, İlhan; Gürkan, M. Fuat
    Amaç: Bu çalışmada, en az bir hışıltı atağı geçirmiş olan çocukların demografik özellikleri ve çevresel risk faktörlerinin araştırılması amaçlandı. Yöntemler: Yaşları 6-24 ay arasında olan 118 hastadan oluşan çalışma grubu, ilk defa hışıltı geçirenler ve tekrarlayan hışıltı geçirenler olmak üzere iki alt grupta incelendi. Kontrol grubu olarak, benzer yaş ve cinsiyetteki sağlıklı çocuklar alındı. Gruplarda anne-babaya verilen anket formu üzerine, olguların sosyo-demografik özellikleri ile ailesel ve kişisel atopik hastalık öyküsü, anne-baba eğitim durumu, pasif sigara içiciliği, soba kullanımı, ev kalabalıklığı indeksi, aşılanma durumu ve eşlik eden kalp hastalığı durumları kaydedildi. Bulgular: İlk hışıltı alt grubuna 52 hasta, tekrarlayan hışıltı alt grubuna 66 hasta alındı. Kontrol grubundaki 60 hasta ile çalışma grubu arasında yaş, cinsiyet, doğum tartısı ve anne sütü alma süresi açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (p>0,05). Çalışma grubunda sigara içen anne ve annenin düşük eğitim düzeyi sıklığı kontrol grubuna kıyasla anlamlı yüksekti (p<0,05). Ailede atopik hastalık varlığı, çalışma grubunda % 27,5, kontrol grubunda % 6,3 olarak, istatistiksel anlamlı farklılık gösterdi. Eşlik eden konjenital kalp hastalığı ve atopik dermatit varlığı, çalışma grubunda kontrol grubuna kıyasla fazlaydı ve tekrarlayan hışıltı grubunda anlamlı yüksek bulundu. Aşısı olmayan çocuk oranı çalışma grubunda (% 31), kontrol grubundan (% 6,7) anlamlı yüksek bulundu.. Sonuç: Hışıltı nedeniyle hastaneye yatan hastalarda annenin eğitim düzeyi, annenin sigara içmesi, aşıdan kaçınma ve evde soba kullanımı önlenebilir çevresel risk faktörleridir. Risk faktörleri sorgulayarak gerekli önerilerde bulunmak, hem tekrarlayan yatışların önüne geçmek, hem de kalıcı bronş hasarından koruma açısından önemlidir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Kronik hastalığı olmayan çocuklarda tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımı
    (Turkish Pediatric Association, 2014) Tuncel, Tuba; Şen, Velat; Kelekçi, Selvi; Karabel, Müsemma; Şahin, Cahit; Uluca, Ünal; Karabel, Duran; Haspolat, Yusuf Kenan
    Amaç: Bu çalışmada amacımız, kronik hastalığı olmayan çocuklarda kullanılan tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerini değerlendir- mek, bu yöntemlerin kullanım sıklıklarını saptamak ve kullanılma- larını etkileyen etmenleri araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma 15 Ekim-15 Kasım 2012 tarihleri ara- sında yapıldı. Yerel etik kurul onayı alındı (08.10.2012/732). Hazır- lanan çalışma formu, genel çocuk polikliniğine başvuran ve kronik hastalığı olmayan çocukların annelerine uygulandı. Veriler SPSS for Windows v.16 programına kaydedildi. Tanımlayıcı istatistiklerki- kare, Mann-Whitney U ve lojistik regresyon analizleri uygulandıp<0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya 206 çocuk alındı. Hastaların %83ünde tamam- layıcı ve alternatif tıp uygulanmıştı. Nazardan korumak amacıyla na- zar boncuğu takma (%45) ve okutma (%35) en sık kullanılan uygula- malardı. Tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımına en sık neden olan tıbbi rahatsızlıklar, kansızlık, ishal, kabızlık ve öksürük idi. Hastaların %73ünde inanış temelli uygulamalar, %57sinde bitkisel yöntemler kullanılmaktaydı. Hastaların %18inde kesi yapmak gibi girişimsel yöntemler uygulanmıştı. Bu yöntemleri uygulayan ve uygulamayan hastalar arasında, ailenin gelir düzeyi, anne ve baba eğitim düzeyleriaile tipi ve yaşam yeri açısından fark olmadığı saptandı (p>0,05). Çıkarımlar: Çocuklarda tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemleri ol- dukça sık uygulanmaktadır. Hekimlerin, etkileri ve yan etkileri açı- sından bu yöntemler hakkında bilgi sahibi olmaları ve olası riskleri konusunda aileleri ve özellikle de anneleri uyarmaları gerekmektedir. (Türk Ped Arş 2014; 49: 148-53).
  • [ X ]
    Öğe
    Nadir Görülen Bir lmmun Yetmezlik: Chediak Higashi Sendromu
    (2013) Söker, Murat; Kelekçi, Selvi; Karabel, Duran; Güneş, Ali; Karabel, Müsemma
    [Abstract Not Available]
  • [ X ]
    Öğe
    A Rare Cause of Childhood Anaemia: Idiopathic Pulmonary Hemosiderosis
    (2015) Gürkan, Fuat; Karabel, Müsemma; Kelekçi, Selvi; Yolbaş, İlyas; Tuncel, Tuba; Şen, Velat
    [Abstract Not Available]
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Serum galectin-3 levels in children with chronic hepatitis B infection and inactive hepatitis B carriers
    (International Scientific Literature Inc., 2015) Uluca, Ünal; Şen, Velat; Ece, Aydın; Tan, İlhan; Karabel, Duran; Aktar, Fesih; Karabel, Müsemma; Balık, Hasan; Güneş, Ali
    Background: Chronic hepatitis B virus (HBV) infection is common worldwide. Follow-up of patients by the use of non-invasive techniques may be valuable in clinical practice. The aim of this study was to investigate serum galectin-3 (GAL-3) levels for monitoring disease status in children with chronic HBV infection. Material/Methods: Thirty-two patients with chronic hepatitis B (CHB), 30 inactive HBV carrier patients, and 30 matched healthy controls were enrolled in the study. We performed basic laboratory tests: serum glucose, albumin, alanine aminotransferase (ALT), aspartate aminotransferase, gamma-glutamyl transferase (GGT), total bilirubin, prothrombin time, and activated partial thromboplastin time. In addition, serum GAL-3 levels were measured by ELISA technique. Results: Significantly higher serum GAL-3 levels (16.5±3.6, 1.1±0.3, 0.7±0.5 ng/ml, respectively, p<0.001) and ALT levels (80.2±30.6, 26.8±12.6, 28.1±4.4 IU/L, respectively, p<0.001) were found in the CHB group compared with the inactive carriers and the control groups. There were no significant differences in ALT levels and GAL-3 levels or between inactive HBV carriers and the control groups (p>0.05, for each). Significantly higher GGT levels were found in the CHB group (51.3±27.5 IU/L) compared with the inactive HBV carriers (35.7±10.1 IU/L) and the control group (31.3±9.5 IU/L) (p<0.001, and p=0.004, respectively). A significant correlation was found between GAL-3 and ALT levels in the CHB group (r=0.82, p<0.001). Conclusions: Our results suggest that serum GAL-3 level may be a beneficial indicator of chronicity in hepatitis B infection in children.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Three siblings with Laurence Moon Bardet Biedl syndrome presenting with prolonged cough: A case report
    (2013) Kelekçi, Selvi; Karabel, Müsemma; Yüksel, Harun; Haspolat, Yusuf Kenan
    Background and aim: Laurence Moon Bardet Biedl syndrome (LMBBS) is an autosomal recessive syndrome and characterized by hypogonadism,polydactyly, mental reterdation, obesity, familial from of this syndrome is rare. We could not find instances of familial cases presenting with prolonged cough.
  • [ X ]
    Öğe
    Unutulmakta olan bir epididimoorşit sebebi olarak brusella: 34 hastalık retrospektif çalışma
    (2013) Karabel, Duran; Yanaral, Fatih; Mengeloğlu, Fırat Zafer; Karabel, Müsemma; Akçin, Soner; Yıldırım, Mehmet Erol
    Giriş: Brucella özellikle endemik bölgelerde görülen insan ve hayvanları birlikte etkileyen, sistemik tutulumlu bir zoonozdur. Brucella bakterileri insanlara enfekte olmuş hayvanlardan ya da hayvan ürünlerinden en sık gastrointestinal sistem yoluyla geçmektedir. Brusellozlu hastaların %2-20sinde epididimoorşit görülmektedir. Bildirimizde ülkemizde yayınlanmış en geniş brusella epididimoorşiti serisi sunulmaktadır. Materyal ve Metot: 2010-2012 yılları arasında Siirt Devlet Hastanesi ve Siirt Kadın Doğum ve Çocuk Hasta-nesinde Brusella epididimoorşiti tanısı konulup, tedavi edilen 34 adet hastanın dosyası retrospektif olarak ince-lendi. Hastaların tümünün demografik verileri, klinik ve laboratuar bulguları, tedavi, sonuç ve takip bilgileri çıkartıldı. Tüm hastaların tanısı skrotal şişlik ve ağrı, ateş, terleme gibi şikayetlerle hastaneye başvurma son-rası yapılan standart tüp aglutinasyon testleri (?1/160 titre) ile konuldu. Hastalara Tetrasiklin 100 mg peroral günde iki defa ve Rifampisin 600mg/gün peroral olarak 6 hafta süreyle tedavi uygulandı. Hastalar 15. ve 45. günlerde kontrol edildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 29,2 (5-50) idi. Unilateral tutulum 30 hastada gözlenirken, bilateral tutulum 4 hastada mevcuttu. Tüm olgular medikal tedavi ile başarılı olarak tedavi edilmesine rağmen, 1 hastada nekrotizan orşite bağlı testiküler apse gelişmiş, medikal sağaltım sonrası ağrı ve şişliğin devam etmesi sonucu sol skrotal içerik testis ile birlikte çıkarıldı. Diğer 33 hastada medikal tedavi ile klinik belirtiler geçti. Sonuç: Özellikle hayvancılığın yaygın olduğu bölgelerde, sistemik semptomların da eşlik ettiği olgularda brusellozun epididimoorşit nedeni olabileceği unutulma-malı, hastalar buna yönelik olarak değerlendirilmeli ve tedavi edilmelidir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Use of complementary and alternative medicine in children who have no chronic disease
    (Türk Pediatri Kurumu, 2014) Tuncel, Tuba; Şen, Velat; Kelekçi, Selvi; Karabel, Müsemma; Şahin, Cahit; Uluca, Ünal; Karabel, Duran; Haspolat, Yusuf Kenan
    Aim: In this study, we aimed to evaluate complementary and alternative methods of medicine, determine the frequencies of usage of these methods and investigate the factors which have an impact on their usage. Material and Methods: The study was conducted between October, the 15th and November, the 15th 2012. Approval was obtained from the local ethics committee (08.10.2012/732). The study form prepared was applied to the mothers of the children who presented to our general outpatient clinic and had no chronic disease. The data were recorded in SPSS for Windows v.16 program. Descriptive statistics, chi-square, Mann-Whitney U and logistic regression analyses were applied. A p value of <0,05 was considered significant. Results: Two hundred and six children were included in the study. Complementary and alternative medicine was used in 83% of the patients. Wearing an evil eye (45%) bead and prayer (35%) to protect from the evil eye were the most commonly used methods. The most common medical conditions which caused to use of complementary and alternative medicine included anemia, diarrhea, constipation and cough. Belief-based application were being used in 73% of the patients and herbal methods were being used in 57%. In 18% of the patients, interventional methods including cutting had been performed. No difference was found between the patients in whom these methods were used and not used in terms of familial income, education levels of the parents, family type and residence (p>0.05). Conclusions: Complementary and alternative methods of medicine are applied substantially frequently in children. Physicians should have information about these methods in terms of their effects and side effects and warn families and especially mothers about potential risks.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde mekonyum aspirasyon sendromlu yenidoğanların değerlendirilmesi
    (Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Şen, Velat; Karabel, Müsemma; Uluca, Ünal; Ağaçayak, Elif; Tan, İlhan; Karabel, Duran; Aktar, Fesih; Yolbaş, İlyas
    Amaç: Mekonyum aspirasyon sendromu (MAS) term infantlarda solunum sıkıntısı nedenlerinden olup değişken morbidite ve mortalite ile seyredebilmektedir. Bu çalışmanın amacı MAS tanısı konan yenidoğanlarda demografik verileri, muhtemel risk faktörlerini ayrıca morbidite ve mortalite ile ilgili durumları değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmamızda Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde (YYBÜ) Ocak 2011- Eylül 2013 tarihleri arasında MAS tanısı alan 106 yenidoğan retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: MAS YYBÜ yatışlarının %1.05’inden sorumlu bulundu. Olgularımızın 51’i (%48.1) erkek, 55’i (%51.9) kız, 63’ü (%59.4) term, 25’i (%23.6) post-term idi. Gestasyon haftaları 38.6 ± 2.4 (34-43) hafta, doğum ağırlıkları 3136 ± 655 (1700-4300) gr bulundu. Ortalama yatış süreleri 8.7 ± 4.4 (3-27) gündü. 54 (% 50.9) olgunun 1. dakika Apgar skoru ≤ 3 ve 10 (%9.43) olgunun 5. dakika Apgar skoru ≤ 3 idi. Mortalite oranı %21.7 idi. Sonuç: 1. dakika Apgar skoru ≤ 3 olması MAS’lı olgularda artmış morbidite ve mortalite ile ilişkili olarak bulundu. MAS ile ilişkili risk faktörlerinin tanımlanması hastalığın teşhisinde ve erken tedavi stratejilerinin geliştirilmesinde önemlidir. Post-term gebeliklerden korunmakla ve fetal distres durumunda sezeryan doğumların uygun zamanda yapılması ile morbidite ve mortalite oranlarının iyileştirilmesinin mümkün olacağı düşünüldü.
  • [ X ]
    Öğe
    Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde pnömotoraks gelişen olguların değerlendirilmesi
    (2013) Okur, Mehmet Hanifi; Karabel, Müsemma; Uluca, Ünal; Karabel, Duran; Şen, Velat; Kelekçi, Selvi; Tan, İlhan
    Amaç: Pnömotoraks gelişen yenidoğanlarda mortalitenin azaltılmasında erken tanı ve tedavi esastır. Bu çalışmada, hastanemiz yenidoğan yoğun bakım ünitesinde pnömotoraks tanısı alan yenidoğanların değerlendirilerek hekimlerin farkındalığının artırılması amaçlanmıştır. Yöntemler: Yenidoğan Ünitemizde pnömotoraks tanısı alan olgular geriye dönük olarak araştırıldı. Olguların cinsiyeti, doğum ağırlığı, gebelik haftası, doğum şekli, altta yatan primer akciğer hastalığı varlığı, pnömotoraks lokalizasyonu, sürfaktan uygulaması, mekanik ventilasyon süreleri ve mortalitesi kayıtlara geçildi. Bulgular: Araştırma süresince 12 tane olguda pnömotoraks saptandı. Kız/erkek oranı 1,4 idi. Sekizi sezaryen doğum ile doğan olguların, doğum ağırlığı 2623±912 gram olup, olguların %66,7' si (n=8) term bebekti. Klinik bulgular tüm olgularda hayatın ilk haftasında gözlenmiş olup, 4 olguda (%23,6) pnömotoraksın spontan geliştiği gözlendi. Bilateral pnömotoraks %41,7 sıklıkta idi. Tedavide 9 olguda torakostomi ile kapalı su altı drenajı uygulandı. Toplam mortalite oranı %66,7 idi. Kaybedilen hastaların yarısında ek anomaliler olarak diyafragma evantrasyonu (n=1), hidrosefali (n=1), ensefalosel (n=1), non-immun hidrops fetalis (n=1) saptandı. Sonuç: Pnömotorakslı yenidoğan olgularımızda PDA ve persistan pulmoner hipertansiyon gibi ek konjenital anomalilerin mortalite üzerine etkili olduğu tespit edildi. Hayatı tehdit eden bir durum olmakla birlikte, erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. Dolayısıyla, risk faktörü olan bireylerde pnömotoraksın akılda tutulması tedavinin ilk basamağını oluşturmaktadır
  • [ X ]
    Öğe
    Yineleyen karın ağrısının ender bir nedeni: Porfiri
    (2014) Karabel, Müsemma; Kurt, İsmail; Aydın, Halil İbrahim; Tokgöz, Yavuz; Baysoy, Gökhan
    Giriş ve Amaç: Akut aralıklı porfiri (AAP), biyosentezindeki kalıtsal bozukluklar sonucunda gelişen porfiri tiplerinden birisidir. Yaşamı tehdit eden karınla ilgili ve nöropsikiyatrik belirtiler ön plandadır. Bu makalede şiddetli karın ağrısıyla başvurup, takibinde AAP tanısı alan prepubertal bir olgu sunulmuştur. Olgu: On iki yaşında kız hasta, şiddeti giderek artan karın ağrı- sı, kabızlık ve bulantı nedeniyle başvurdu. Dört yıldır düzensiz aralıklarla olan karın ağrıları sırasında idrar renginin kırmı- zılaştığını belirten hastanın eşzamanlı olarak el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma yakınması vardı. Subfebril ateşi, özellikle kollarda daha belirgin kas gücünde azalması ve ses kısıklığı olan olguya yapılan testler sonucunda AAP tanısı konuldu. Hemin arjinate solüsyonu, %10 dekstrozlu mayi ve propranolol başlandı. Özgül tedaviyle 3 günde ses kısıklığı ve karın ağrısı geriledi, kas güçsüzlüğü azaldı. Tartışma: Bu makalede yineleyen karın ağrısıyla başvurup AAP tanısı alan olgu üzerinden, tek başına açıklanamayan kronik yineleyen karın ağrısı, kabızlık, ve/ veya nöropsikiyatrik özelliklerin eşlik ettiği karın ağrısı olan hastalarda akut porfiri tanısının her zaman düşünülmesi gerektiği ve tedavide ilk basamağın klinik şüphe olduğu hatırlatılmak istenmiştir.

| Dicle Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Dicle Üniversitesi, Diyarbakır, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim