Fıkhın kelâma tercihi İmam Ebû Hanîfe ve İmam Şâfiî örneği
dc.authorid | 0000-0001-9612-8540 | en_US |
dc.contributor.author | Akay, İhsan | |
dc.date.accessioned | 2023-08-02T13:14:28Z | |
dc.date.available | 2023-08-02T13:14:28Z | |
dc.date.issued | 2023 | en_US |
dc.department | Dicle Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü | en_US |
dc.description.abstract | İslâm düşünce ve ilim tarihinde ayrı bir ehemmiyete sahip kelâm ve fıkıh ilimleri, teşekkül süreçlerinde diğer ilimlerle olan etkileşimleriyle ve dinî tefekkürün tekâmülüne dair katkılarıyla öne çıkmışlardır. Belli yöntemler ihtiva etmelerinin yanında şer’î ilimler arasında kendilerine münhasır birtakım işlevlere sahip olmaları, onları “fıkıh” kavramı altında birleştirmiştir. Literatürde fıkhın lisânî, şer’î, aklî ve amelî cihetini temsil eden alan “usûl-i fıkıh” ve “fürû-ı fıkıh”, akideye dair kısım ise “usûlü’d-dîn” veya “fıkhu’l-ekber” şeklindeki kavramlarla yaygınlık kazanmıştır. Bu bağlamda kelâm-fıkıh disiplinleri özelinde iki büyük Sünnî fıkıh mezhebinin kurucu imamları Ebû Hanîfe ve Şâfiî etrafında cereyan eden birtakım ifrat ve tefrit derecesindeki değerlendirmeler ve yaklaşımlar dikkatimizi çekmiştir. Nitekim bahsi geçen imamların başlangıçta kelâmla uğraştıkları halde daha sonra ona karşı mesafeli ve menfî bir reaksiyon gösterdikleri şeklinde bazı nakillere yer verilmiştir. Meşhur öğrencileri de kendilerine bu manada ciddi tavsiyeler olduğunu dile getirmişlerdir. Bundan hareketle mezkûr hususların arka planını irdelemek amacıyla bu çalışma ele alınmıştır. Bu amaca matuf konumuzun ana mihverinde iki imamın fıkhı tercih sebepleri genel bir kritiğe tâbi tutulmuştur. Konuya dair bulgular, tespitler ve ulaşılan sonuçlar hakkında şunları söylemek mümkündür: İmam Ebû Hanîfe’nin yaşadığı Emevîler ve Abbâsîler dönemleri ile İmam Şâfiî’nin yaşadığı Abbâsîler dönemi, siyasî, içtimaî, iktisadî, dinî ve ilmî gelişmeler, sonuçları bakımından İslâm tarihinin en önemli dönemleri sayılmıştır. Fethedilen yeni yerlerle birlikte idarî ve ilmî merkezlerin kozmopolit bölgelerde temerküz etmeleriyle oralarda entelektüel ve çok kültürlü bir toplum oluşmuştur. Telif ve tercüme faaliyetleri, aklî ilimlerin ve ilmî münazaraların gelişmesine katkı sağlamıştır. Kelâm ve fıkıh gibi ilimler, planlı, sistemli ve dinamik gelişmeler kaydetmiştir. Şu var ki bu gelişmelerin felsefî izahatlara dayalı bir yöne kayması ve naslara aykırılık arz etmesi neticesinde itikadî konulara birtakım menfî yansımaları olmuştur. Bilhassa sahabe döneminden itibaren ortaya çıkan Havâric, Şîa, Cehmiyye, Mu’tezile, Müşebbihe, Kaderiyye ve Cebriyye gibi marjinal oluşum ve fırkaların organize bir şekilde harekete geçmeleri Müslümanlar arasındaki itikadî tefrikatları büyütmüştür. Umumiyetle büyük günah işleyenlerin tekfir edilmesi, Allah’ın sıfatları, halku’l-Kur’ân, rü’yetullah, kader, kabir azabı, cennet ve cehennemin yaratılmış olması gibi meselelerde dinî/itikadî hudutlar aşılmıştır. Bundan mütevellit saptırıcı ve kurgusal düşünceye iltifat etmeyen İmam Ebû Hanîfe ve İmam Şâfiî gibi bazı ilim erbabı tarih sahnesine çıkmıştır. Ehl-i re’y ile Ehl-i hadis ekollerinin bu iki önderi, itikadî meseleleri Kitap ve Sünnetten bağımsız olarak ele aldıklarını düşündükleri ehl-i kelâmın yöntemlerine muhalefet etmişlerdir. İkisi de filozofların veya onları takip edenlerin dinin inanç esaslarına ilişkin iddialarına karşı çıkmıştır. Dinin kabul etmediği birtakım yargıların/hükümlerin ihdas edilmesinin kaçınılmaz zararlarını gören iki imam mezkûr tartışmalardan uzaklaşmışlardır. Onlar, dönemin siyasî ve dinî atmosferinde Müslümanlara daha fazla fayda sağlayacağına inandıkları ve makul tercih olarak gördükleri fıkıh ilmine yönelmişlerdir. Yaşadıkları menfî durumlar karşısında amelî konulara yönelmelerini fıkhı kelâma üstün görmek değil de merkezinde Kitâb ve Sünnet olan, dinin aslına ve genel ilkelerine ters düşmeyen bir kelamı kabul ettikleri şeklinde anlaşılmalıdır. Bilinçli/ilkesel bir karar olduğu anlaşılan bu tercihin iki imamın usûl düşünceleriyle de yakın bir ilişkisi vardır. İmam Ebû Hanîfe bu hususta istihsânı, İmam Şâfiî ise kıyası esas almıştır. Fıkıh ilmini tercih etme safhasında Ebû Hanîfe, ilim erbabıyla hem birtakım istişarelerde bulunmuş hem de İslâmî ilimler arasında ciddi bir karşılaştırma yaparak hareket etmiştir. Şâfiî ise ders aldığı hocalardan özellikle de İmam Mâlik’ten konu hakkındaki tavsiyelerini dikkat alarak daha başlangıçta fıkıh ilmine yönelmiş ve kelâma mesafeli bir tavır takınmıştır. İki imam da ehl-i bid’at olarak gördükleri fırkalar arasında en fazla ve en sert mücadelelerini Mu’tezile’ye karşı vermişlerdir. İkisi tarafından da Kur’ân, Sünnet ve selef-i sâlih vurgusu bariz bir şekilde serdedilmiştir. Ancak bu mücadelede Ebû Hanîfe, beli bir dönemde daha fazla öne çıkmış ve ciddi bir mesai harcayarak sayısız münazarada bulunmuştur. Şâfiî ise ilmî hayatının ekseriyetinde bu tartışmalardan uzak durmuştur. Bununla birlikte ikisinin de dönemin itikadî yaklaşımları karşısında benzer kaygı/endişeler taşıdıkları, fıkha yönelme tercihlerinin örtüştüğü görülmüştür. | en_US |
dc.description.abstract | The sciences of kalam and fiqh have a special importance in the history of Islamic thought and science. Both Islamic sciences step forward with their interactions with other sciences in their formation processes and contributions to the evolution of religious/Islamic thought. Along possessing particular methods, both sciences were combined under the concept of “jurisprudence” due to having some functions specific to themselves in Islamic sciences. In the literature, the field representing the linguistic, religious, intellectual and practical aspects of fiqh has become widespread with the concepts of “uṣūl-i fiqh” and “fürū-i fiqh”, and the part about creed with “uṣūlü’d-dīn” or “fiqhu’l-akbar”. With this regard, some assessments and approaches at the level of extremeness and understatement occurring around Abū Ḥanīfa and Shāfiī, the founders of two great Sunni sects specific to kalam-jurisprudence, have attracted our attention. Some narrations about how these imams of Islamic law stayed away from the science of kalam and showed negative reaction to it, have given a place in this literature. This study was chosen in order to emphasis the background of the issues in question. In this regard, the jurisprudence preferences of the two imams are evaluated from the angle of general criticism. It is possible to tell the followings about the findings, fixations and results of the subject: the Umayyad and Abbasid periods when imam Abū Ḥanīfa lived and the Abbasid period when imam Shāfiī lived have been accepted as the most important periods of Islamic history. Together with the newly conquered places, the administrative and scientific cosmopolitan regions were congregated with so many people that intellectual and cultured societies emerged there. Compiling books and translation activities contributed to the development of intellectual sciences and intellectual debates. Sciences such as kalam and jurisprudence went through planned, the systematic and dynamic developments. However, when these developments led to contradiction to basic truths, this caused some unwanted reactions. The most prominent among these is systematic activation of sects and the formation of marginal groups such as Khawarij, Shia, Jahmiyyah, Mu’tazila, Mushabbiha, Qadiriyyah and Jabriyah which started to appear since the companion’s time. Generally, the religious/belief-related limits were exceeded in such issues as declaring someone as a disbeliever who committed a sin, attributes of Allah, creation of the Qur’an, ru’yetullah, fate, the torment in the grave, and creation of heaven and hell. Therefore, some scholars such as imam Abū Ḥanīfa and and imam Shāfiī appeared on the stage of history against thoughts and currents that were not fed by the source of Qur’anic revelation and that did not compliment deviator and fictional thought. These two leaders of ahl al-ra’y and ahl al-ḥadīth opposed the methods of ahl-i kalam which they thought they handled matters of faith independent from the Qur’an and Sunnah. Both objected to the debates that thinkers, philosophers and their followers put forth about the bases of religious faith. The fact that they saw some inevitable harm of decrees that the religion did not accept, lead to the two scholars to stay away from the abovementioned debates. They headed towards the science of jurisprudence which they saw as the most reasonable preference and which they believed to provide more benefits to Muslims in the political and religious atmosphere of the time. This preference, understood to be a logical/principled decision, has a close relationship with the methodical thoughts of the two imams. In this particular context, while Abū Ḥanīfa took juristic preference, Shāfiī took comparison as the bases. During the phase of preferring the science of jurisprudence, Abū Ḥanīfa carried out comparisons and research between Islamic sciences. Shāfiī, even at the very beginning, headed towards the science of jurisprudence and adopted a distant attitude towards kalam. Both imams gave their most and toughest struggles against Mu’tazila, which they saw as ahl-i bid’at. In this struggle, Abū Ḥanīfa became more prominent, and participated in numerous debates spending a great deal of time. On the other hand, Shāfiī, during the majority of his scientific life, stayed away from debates on Kalam. However, it is seen that both scholars’ thoughts about preferences for jurisprudence overlapped. | en_US |
dc.identifier.citation | Akay, İ. (2023). Fıkhın kelâma tercihi İmam Ebû Hanîfe ve İmam Şâfiî örneği. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 27(1), 76-89. | en_US |
dc.identifier.doi | 10.18505/cuid./1228733 | en_US |
dc.identifier.endpage | 89 | en_US |
dc.identifier.issn | 2528-9861 | |
dc.identifier.issn | 2528-987X | |
dc.identifier.issue | 1 | en_US |
dc.identifier.startpage | 76 | en_US |
dc.identifier.trdizinid | 1187875 | en_US |
dc.identifier.uri | https://search.trdizin.gov.tr/tr/yayin/detay/1187875 | |
dc.identifier.uri | https://hdl.handle.net/11468/12403 | |
dc.identifier.volume | 27 | en_US |
dc.indekslendigikaynak | TR-Dizin | en_US |
dc.institutionauthor | Akay, İhsan | |
dc.language.iso | tr | en_US |
dc.publisher | Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi | en_US |
dc.relation.ispartof | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi | en_US |
dc.relation.publicationcategory | Makale - Uluslararası Hakemli Dergi - Kurum Öğretim Elemanı | en_US |
dc.rights | info:eu-repo/semantics/openAccess | en_US |
dc.subject | Islamic Law | en_US |
dc.subject | Kalam | en_US |
dc.subject | Religious-Actional Sects | en_US |
dc.subject | Abū Ḥanīfa | en_US |
dc.subject | Shāfiī | en_US |
dc.subject | İslam Hukuku | en_US |
dc.subject | Kelâm | en_US |
dc.subject | İtikadî-Amelî Mezhepler | en_US |
dc.subject | Ebû Hanîfe | en_US |
dc.subject | Şâfiî | en_US |
dc.title | Fıkhın kelâma tercihi İmam Ebû Hanîfe ve İmam Şâfiî örneği | en_US |
dc.title.alternative | Preference of jurisprudence to Kalam: Example of Imam Ab? ?an?fa and Imam Sh?fi? | en_US |
dc.type | Article | en_US |