Gazetecilik Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 28
  • Öğe
    Cumhuriyet’in 100. yılında Türkiye’de İletişim Fakültelerinde verilen iletişim eğitimi üzerine bir betimleme
    (Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Kılıç, Neslihan
    Bu çalışma Cumhuriyet’in 100. yılında Türkiye’de iletişim eğitiminin genel bir fotoğrafını sunmayı amaçlamaktadır. Dünyada iletişim eğitimi kitle iletişim araçlarının gelişim seyrine uygun olarak gazetecilik eğitimi ile başlamıştır. Benzer durum ülkemiz için de geçerlidir. Bu nedenle makalede öncelikle Türkiye’de gazetecilik eğitiminin tarihsel seyrine yer verilmiştir. Buna göre Türkiye’de gazetecilik eğitimi konusu ilk kez Ahmet Rasim tarafından gündeme getirilmiş, ilk gazetecilik okulu olan İstanbul Özel Gazetecilik Okulu ise Fehmi Yahya Tuna tarafından 1948 yılında İstanbul’da açılmıştır. Çalışmanın araştırma bölümünde ise YÖK Atlas verileri temel alınarak günümüz Türkiye’sindeki iletişim eğitiminin genel görünümü ortaya konulmuştur. YÖK Atlas’tan elde edilen veriler niceliksel araştırma yöntemiyle incelenmiş, bu kapsamda Türkiye’deki iletişim fakültelerinde bulunan lisans programları belirlenmiştir. Sonrasında ise devlet ve vakıf üniversitelerindeki iletişim eğitiminin hangi programlarda sunulduğu karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu karşılaştırmada devlet üniversitelerinde Gazetecilik, Radyo Televizyon ve Sinema gibi geleneksel iletişim eğitimi programlarının bariz biçimde yaygın olduğu gözlemlenirken; vakıf üniversitelerinde geleneksel iletişim eğitimi programlarının yanı sıra Dijital Oyun Tasarımı, Reklam Tasarımı ve İletişimi gibi günümüzün değişen şartlarına uygun programlara da yer verildiği görülmüştür. Bu durum vakıf üniversitesi bünyesinde bulunan iletişim fakültelerinin iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri ve sektör beklentilerini daha yakından izlediğini göstermesi bakımından dikkat çekici bir sonuçtur. Devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri arasındaki bariz bir farklılık da akademisyen sayısı ile bu akademisyenlerin programlara dağılımında ortaya çıkmaktadır.
  • Öğe
    İlk yerli dijital insan örneği: Aypera
    (RumeliYA Yayıncılık, 2023) Kazan, Fahrunnisa
    İletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler, yeni medyanın hızlı yükselişi ve dijitalleşme ile eşyadan mekâna, toplumdan bireye her şey yeniden dizayn edilmektedir. Bu tasarım sürecinin en önemli çıktılarından biri ise dijital insandır. Dijital insan, gerekli yazılımlar kullanılarak şekil verilebilen bir bireydir. Teknolojik ilerlemelerin bir ürünü olan dijital insanlar, ilgi çektikleri kadar kuşkuyla da yaklaşılan bir konudur. Yaratma arzusu ile yönetme isteğinin bir sonucu olarak da okunabilecek olan dijital insan, istenilen niteliğin yüklenebildiği, istenilmeyenin sorunsuzca çıkarılabildiği bir alt yapıya sahiptir. Yok olmayıp, boyut değiştiren; sanal evrenin sonsuzluğunda yaşayan dijital insan, ölümlülerin ürettiği bir “ölümsüz”dür. Sanal evrenin sakini olan dijital insanların hedef kitlesi, gerçek dünyanın bireyleridir. Dijital insanlar çeşitli amaçlar için üretilmektedir; reklam, tanıtım faaliyetleri ile dijital oyun platformları bunların başında gelmektedir. Ülkemizde de bu teknolojik pratiğin ilk örneği Aypera’dır. Bu çalışma, ilk yerli dijital insan ve dijital oyuncu Aypera’nın genel bir tanıtımını yapmayı amaçlamaktadır. Çalışma kapsamında Aypera’nın sosyal medya hesaplarından paylaşılan içerikler nitel bir analize tabi tutularak, söylem analizi ile değerlendirilmiştir. Aypera’nın kendisi hakkında paylaştığı içerikler arasından sanal gerçeklik kavramını ontolojik sorgulamaya açan içerikler esas alınmış; çalışma kapsamında belirlenen, “sanal, gerçek, dijital insan, gerçeklik, robot” alt kategorilerine göre süzülerek çalışmaya dâhil edilmiştir. İçerikler dijitallik ve gerçeklik kavramları üzerinden sosyal medyada inşa edilen iktidar alanları ekseninde tartışılmıştır.
  • Öğe
    Nazizim karşıtı propaganda afişlerinin Saussure, Barthes ve Strauss'un göstergebilim modelleri ışığında ve nefret söylemi bağlamında analizi
    (RumeliYA Yayıncılık, 2023) Tuncer, Esra Saniye
    Tarih boyunca yönetenlerin yönetilenleri denetim ve kontrol altına almak için yararlandıkları propaganda, özellikle savaş dönemlerinde çokça başvurulan bir yöntem olmuştur. I. ve II. Dünya Savaşı dönemlerinde etkisini ve yoğunluğunu artıran propaganda, özellikle II. Dünya Savaşı sırasında Müttefik ve Mihver devletler arasında ayrı bir cephe savaşına dönüşmüştür. Bu dönemde en dikkat çekici olan ise, Müttefiklerin başını çeken Sovyetler Birliği ile Mihver’e öncülük eden Nazi Almanyası arasında kızışan propaganda savaşları olmuştur. Bu çalışmada, II. Dünya Savaşı sırasında Müttefik devletler ve Sovyetler Birliği tarafından yayınlanan Nazi Almanyası karşıtı antifaşist propaganda görsellerinin göstergebilimsel bir analizi gerçekleştirilmektedir. II. Dünya Savaşı (1939-1945) sürecinde doğrudan Nazi Almanyası’nı hedef alan Müttefik devletler ve Sovyet propagandasının ve antifaşizm mitlerinin dönemin afişleri üzerinden inşası ve görsellerin kitleler üzerindeki etki şekli bu araştırmanın temel amacını oluşturmaktadır. Çalışmada, II. Dünya Savaşı döneminde propaganda amaçlı yayınlanmış olan afişler içerisinden amaçlı (yargısal) örneklem metoduna göre belirlenen yedi antifaşist görsel, İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure’un ikili göstergebilimsel modeli, Fransız göstergebilimci Roland Barthes’ın çözümleme modeli ve Fransız Antropolog Claude Lévi-Strauss'un semiyotik çözümlemeye kazandırdığı “karşıtlık anlayışı” ışığında analiz edilmektedir. Çalışmada, Müttefik devletlerin (özellikle Sovyet propagandasının) dönemin afişleri üzerinden antifaşist/ antifaşizan mitleri kullanarak, Nazi Almanyası’na ve Nazizm ideolojisine yönelik kamuoyu algısında nefret söylemi inşa ettiği genel sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    16 Nisan 2017 referandumunun gazete manşetlerindeki sunumu: Hürriyet, Sabah, Sözcü ve Posta örneğiyle
    (Erciyes Üniversitesi, 2019) Altıntaş, Meryem
    Toplumda referandumun siyasi bir tercih olarak algılanması nedeniyle siyasi partiler,halkı aydınlatmak amacıyla yürütülen siyasal kampanyaların yanında halkın ‘evet’ya da ‘hayır’ yönündeki oyunu kullanmada yapacakları tercihleri etkileyebilmekadına birtakım çalışmalar yapmaktadırlar. Siyasi partilerin referandum oylamasındaetkili olma bakımından yaptıkları siyasal iletişim faaliyetlerini halka duyurmada enönemli araç basındır. Çalışmada basının referandum sürecinde siyasal partilerinyapmış oldukları siyasal iletişim faaliyetlerini nasıl yansıttığını ortaya koymakamaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Hürriyet, Sabah, Sözcü ve Posta gazetelerinin15 Nisan 2017, 16 Nisan 2017 ve 17 Nisan 2017 tarihleri arasında referandumlailgili birinci sayfalarından vermiş oldukları toplamda 12 manşet haber Van Dijk’insöylem analizi yöntemi çerçevesinde değerlendirilerek analiz edilmiştir. Araştırmakapsamında incelenen gazetelerin referandumla ilgili bazı haberlerini nesnelliktenuzak editöryal bir yanlılıkla yansıttığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Molla Nasreddin Dergisi’nde yer alan karikatürlerin kültürel ve tarihsel kodlar bağlamında göstergebilimsel analizi
    (International Balkan University, 2021) Tuncer, Esra Saniye
    Toplum hafızasında fıkraları ve nükteleriyle yer edinmiş olan mizah ustası Molla Nasreddin (NasrettinHoca), yaşadığı dönemde toplumu bilgilendirerek aydınlatmak, din istismarlığının önüne geçmek amacıylainsanları güldürürken düşündürmüş bir bilge, dünyaca ünlü efsanevi bir karakter olmuştur. Azerbaycan’da1906-1931 yılları arasında bu halk bilgininin adıyla yayınlanan mizah dergisi “Molla Nasreddin” ise,yayımlandığı dönemde ve bölgede (Azerbaycan, Kafkasya ve İran) mizah sanatının ve mizah edebiyatınınönemli bir parçası olan karikatür sanatının ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır. Toplumundamodernleşmenin öncüsü olan ve siyasi hicivleriyle bilinen Molla Nasreddin Dergisi, yayınladığıkarikatürlerle toplumu bilinçlendirmeyi ve eğitmeyi amaçlamıştır. Bu çalışmada, siyasi ve toplumsalhicivleriyle yayınlandığı döneme damgasını vuran Molla Nasreddin Dergisi’nde yayınlanan karikatürlerindönemin toplumunu eğitme sürecinde nasıl bir rol oynadığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla,dergide yayınlanan eğitim ve modernleşme / aydınlanma temalı oniki (12) adet karikatür göstergebilimselmetod kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmada Molla Nasreddin’in (Nasreddin Hoca) demokrasinininşasında karikatürlerde nasıl ve ne şekilde yansıtıldığı ele alınmıştır. Karikatürlerde tarihsel ve kültürel /toplumsal kodlar, mitler ve simgeler kullanılmış, mesajlar toplumun kesimlerini ve şer odaklarını temsil edenmetonimlerle biçimlendirilmiştir. Çalışma genel olarak değerlendirildiğinde, Çarlık Rusyası iktidarı veemperyalizm tehdidi altındaki Azerbaycan’da (ve derginin yayımlandığı bölgede) gericilerin ve emperyalistideolojinin etkisinin azaltılmasında Molla Nasreddin (Nasreddin Hoca) karikatürlerinin toplumu eğitme,modernleştirme, aydınlatma, ilerletme, demokratikleştirme ve çağdaşlaştırma amacında önemli bir rolüstlendiği söylenebilmektedir. Çalışmada elde edilen bulgular çerçevesinde, Molla Nasreddin Dergisi’nde yeralan karikatürlerde dil, din, İslam coğrafyası, özgürlük, köylü ve işçi hakları, kadının toplumdaki yeri veeğitimdeki aksaklıkların tema olarak seçildiği; geleneklerin toplumu gericiliğe ittiği, din adamlarının çıkarlarıuğruna dini sömürdükleri, idarecilerin Azerbaycan Türkleri üzerinde hâkimiyet kurmak istediği veemperyalist ideolojiye karşı savaşılması gerektiği mitlerinin inşa edildiği görülmüştür.
  • Öğe
    Candido Portinari’nin “Göçmenler”i ve göç yolunda ufalanan hayatlar
    (Atatürk Üniversitesi, 2022) Kazan, Fahrünnisa
    İnsanlıkla birlikte var olan göç olgusu, tarih boyunca tüm coğrafyalarda, çeşitli sebeplerle kendini göstermiştir. Yaşanan bu göçler, sosyolojik ve psikolojik birer travma olarak göçmenin bagajında yer alırken, göçmenin ayrıldığı, göç ettiği ve geçtiği ülkelerin hanesine de “ekonomik bir sorun” olarak yazılmaktadır. Göçmen, süresi ve sınırı belli olmayan bu yolculukta, var olmak adına adeta “ufalanmakta” ve azar azar yok olmaktadır. İçine doğduğu kültürü, alışkanlıklarını ve bildiği, inandığı diğer tüm değerlerini, uğradığı bir göç durağına terk etmek zorundadır. Bununla birlikte geçtiği her yerden bireysel, toplumsal, kültürel, psikolojik vb. bir parçayı da yüklenerek yolculuğunu sürdürmektedir. Kimliğini muhafaza etmek veya yeni bir kimlik inşa edebilmek, yersiz yurtsuzluk adlandırmasından sıyrılmak, aidiyet hissini yeniden deneyimleyebilmek için göçün izlerini onarma gayreti içindedir. Göçü deneyimlemiş bir ressam olan Candido Portinari de göç olgusunu tuvaline taşımış ve göçün bıraktığı izlere dikkat çekmiştir. 1944 tarihli “Northeastern Migrants” ve “Dead Child” adlı eserleri, göç eden aileleri resmederken, ufalanan bir avuç hayatın da görselini aktarmaktadır. Bu çalışmanın amacı, göçün yıkıcı ve yıpratıcı etkisini sanata yansıyan boyutuyla ele alarak, sosyolojik, psikolojik ve iletişim-bilimsel bir yaklaşımla değerlendirmek ve göç olgusuna disiplinler arası bir bakış sunmaktır. Çalışmada Candido Portinari’nin adı geçen eserleri, çerçeve çözümlemesi yöntemi kullanılarak değerlendirilecektir.
  • Öğe
    Pulitzer Gazetecilik Ödülü
    (ISPEC Publications, 25.11.2020) Kılıç Neslihan; Kılıçbeyli, Elif Hatun Önal
    Pulitzer Ödülü, New York şehrinde bulunan Columbia Üniversitesi tarafından verilen ve dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen bir ödüldür. Ödül, ismini Macar asıllı Amerikalı gazeteci Joseph Pulitzer’den almaktadır. 10 Nisan 1847 yılında Macaristan’da doğan Joseph Pulitzer 1864 yılında Amerika’ya göç etmiş ve Amerikan İç savaşında asker olarak görev yapmıştır. St. Louis’deki Westliche Post gazetesinin muhabir araması üzerine gazeteciliğe adım atmıştır. 1883 yılında New York’a yerleşen Joseph Pulitzer, New York- Manhattan’da iflas etmek üzere olan New York World gazetesini satın alarak, gazetecilikteki başarısını göstermiş ve bu küçük ölçekli gazeteyi çok kısa bir sürede Amerika’nın en çok satan gazetelerinden biri haline getirmiştir. İnsanların gazetecilikten beklentilerini karşılayarak dönemin gazetecilik anlayışını değiştirmiş ve modern gazeteciliğin öncüsü olmuştur. Pulitzer ömrünün son yıllarını gazeteciliğin niteliğinin yükseltilmesine adamış ve vasiyetini nitelikli gazetecilerin yetiştirilmesi amacıyla hazırlamıştır. Pulitzer, 29 Ekim 1911’de ölmüş, mirasıyla 1912 yılında Columbia Üniversitesinde Gazetecilik Fakültesi kurulmuştur. 1917 yılından itibaren de Pulitzer Ödülleri verilmeye başlanmıştır. Pulitzer Ödülleri gazetecilik, edebiyat ve müzik alanlarında verilmektedir. Tebliğimize esas olan konu, gazetecilik alanında verilen ödüllerdir. Pulitzer Ödülü, diğer alanlarda olduğu üzere gazetecilik alanında da çeşitli kategorilerde verilmektedir. Geçmişte çok farklı kategorilerde verilmekle birlikte günümüzde on beş ayrı gazetecilik kategorisinde ödüller sahiplerini bulmaktadır. Buna göre günümüzde Kamu Hizmeti (Public Service), Son Dakika Haberciliği (Breaking News Reporting), Araştırmacı Gazetecilik (Investigative Reporting), Açıklayıcı Habercilik (Explanatory Reporting), Yerel Gazetecilik (Local Reporting), Ulusal Gazetecilik (National Reporting), Uluslararası Gazetecilik (International Reporting), Öyküsel Habercilik (Feature Writing), Yorum (Commentary), Eleştiri (Criticism), Başmakale (Editorial Writing), Editöryel Karikatür (Editorial Cartooning), Son Dakika Fotoğrafçılığı (Breaking News Photography), Öyküsel Fotoğrafçılık (Feature Photography) ve Sesli Gazetecilik (Audio Reporting) kategorilerinde ödüller dağıtılmaktadır. Kazananlar bağımsız bir kurul tarafından belirlenmekte ve ödül sahiplerine 10 bin dolar nakit para ve bir sertifika verilmektedir. Tebliğimizde gazetecilik alanında dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen Pulitzer Ödülü betimleyici araştırma yöntemiyle ele alınmıştır.
  • Öğe
    Cumhuriyet Dönemi basın-iktidar ilişkisini bir roman üzerinden okumak: Ben Deli miyim?
    (ISPEC Publications, 25.11.2020) Kılıç Neslihan; Kılıçbeyli, Elif Hatun Önal
    Tarih boyunca siyasi iktidarlar kendi üzerlerine bir gölgenin düşmesini kabul etmemişlerdir. İktidarı bir başka erkle paylaşmak veya yapmış oldukları tasarruflarının sorgulanması, iktidarların en çok rahatsız oldukları hususların başında gelmektedir. Çoğulcu ve katılımcı demokrasiyle birlikte güçler ayrılığı ilkesi, iktidarların sınırsız yetkilerini sınırlandırarak gücün (iktidarın) erkler arasında paylaşılması imkânını getirmiştir. Yasama, yürütme ve yargı erkinin yanına dördüncü kuvvet olarak medyanın eklenmesi ve basının kamuoyu adına denetim görevini ifa etmesi iki ayrı gücün zaman zaman çatışmasına yol açmıştır. Bu durum Cumhuriyetin ilk yılları için de geçerlidir. Milli Mücadele döneminde başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de yerleşik kimi zengin Ermeni ve Rum vatandaşı, kendi güvenlikleri açısından yurtdışına kaçmışlar, savaşın sona ermesi ve yeni devletin kurulmasıyla birlikte Türkiye’ye dönüp mal ve mülklerinin başına geçmek istemişlerdir. Ancak bu vatandaşlar, yerleştikleri ülkelerin vatandaşlıklarını alarak ve o ülkenin pasaportlarını kullanarak dönmek istedikleri için hükümet tarafından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmışlardır. Bununla birlikte bu vatandaşlardan bir kısmı çeşitli yollardan edindikleri pasaportlarla veya ülkeye kaçak giriş yaparak mal ve mülkleriyle ilgili çeşitli tasarruflarda bulunmuşlardır. Dönemin bürokrat ve siyasilerinin rüşvet ve iltimasla zengin Rum ve Ermenilerin ülkeye girişlerine yardımcı oldukları iddiası dönemin basınında geniş yer tutmuş, ilgililer hakkında çeşitli soruşturmalara konu olmuştur. Edebiyatımızın usta kalemlerinden Hüseyin Rahmi Gürpınar da yakın tarihimizde emvâl-i metrûke olarak bilinen bu meseleyi “Ben Deli miyim?” isimli romanında işlemiştir. Roman, ilk olarak İstanbul basınının önemli gazetelerinden Son Telgraf’ta tefrika şeklinde sonrasında ise müstakil kitap olarak yayınlanmıştır. Romanın kurgusu iki ana karakter olan Şadan ve Kalender Nuri’nin yapmış olduğu siyasi yergi ve ahlaksızlıklar üzerinedir. Romanda işlenen konular ve konuların ele alınış biçimi dönemin iktidarını rahatsız etmiş ve roman genel ahlaka aykırı bulunarak yazarı hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Hüseyin Rahmi Gürpınar, iki kez hâkim karşısına çıkmış, gerek firari zengin Ermenilerin mal ve mülkleri konusu gerekse Gürpınar’ın yargılanması süreci ağırlıklı olarak 1924 yılının Nisan ayından Ağustos ayına kadar basının ve kamuoyunun gündemini meşgul etmiştir. Edebiyat eleştirmenlerine göre “Ben Deli miyim?” romanının genel ahlaka aykırı bir tarafı bulunmadığı gibi yazarın genel çizgisinden her hangi bir sapma da göstermemektedir. Nitekim bir taraftan Gürpınar’ın mahkemede gazetelere yansıyan savunması diğer taraftan da kamuoyunun genel kanaati, yargılamanın iktidarın basına bir gözdağı niteliği taşıdığını göstermektedir. Tebliğimizde Gürpınar’ın mahkeme safahatını dönemin basınından takip ederek, bir roman üzerinden basın-iktidar ilişkisinin fotoğrafını sunmaya çalışacağız.
  • Öğe
    Türkiye’de basın sendikacılığı
    (ASOS Yayınevi, 13.10.2020) Kılıç, Neslihan; Özcan, Muhammet
    Çalışanlarla işverenler arasındaki güç eşitsizliğini ortadan kaldırmak amacıyla kurulan sendikalar, önceleri belirli niteliğe sahip çalışanların oluşturduğu ve meslek sendikaları olarak tanımlanan bir yapıdan, sonraları niteliksiz işçilerin de yer aldığı genel sendikalara doğru bir evrim geçirmiştir. Basın sektöründe çalışan emekçilerin diğer pek çok iş kolunda olduğu gibi çalışma koşullarının iyileştirilmesinden özlük haklarına, iş güvenliğinden sosyal güvenceye kadar bir dizi sorunları bulunmaktadır. Bu sorunların çözümü noktasında ise basın sendikaları kilit öneme sahiptir. Basın çalışanlarına yönelik ilk mesleki teşekkülün tarihçesi II. Meşrutiyet yıllarına dayanmaktadır. Ülkemizde gazetecilik mesleğinde ilk örgütlenmeler ahlaki standartların belirlenmesi gibi amaçlarla dernek şeklinde gerçekleşmiştir. Bu dernekler, daha sonra sınıf bilinci oluştukça, emek ve sermaye arasındaki çekişmeye bağlı olarak ortak hak ve çıkarların korunması amacıyla sendikalara dönüşmüştür. Ülkemizde basın emekçilerinin sendikal yapılanması ilk olarak 20 gazeteci tarafından 10 Temmuz 1952’de kurulan İstanbul Gazeteciler Sendikası’dır. Kuruluş amacını “gazetecilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve maddi ve sosyal kazançların sağlanabilmesi” olarak açıklayan sendika, 30 Eylül 1963 günü toplanan olağan genel kurulunda adını Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak değiştirmiştir. Başlangıçta sadece 212 Sayılı Kanuna tabi olarak çalışan basın mensuplarının üye oldukları TGS, bütün basın emekçilerini kapsayacak biçimde örgütlenme çalışmalarına 1969 yılında başlamıştır. 1983 yılında yürürlüğe giren 2821 Sayılı Kanun’un 60. maddesinde iş kolları 28 adet olarak belirlenmiş, basın ve yayın 10. sırada, gazetecilik ise 27. sırada yer almıştır. TGS Yönetim Kurulu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurarak, özel radyo ve televizyon çalışanlarının 27 numaralı Gazetecilik İşkoluna dâhil edilmesini istemiş, Resmi Gazete’nin 10 Nisan 1996 tarihli sayısında yayımlanan tüzük değişikliği ile sendikanın örgütlenme alanı genişletilmiştir.Ülkemizde sendikal hakların daha ziyade bir “sınıf mücadelesi” sürecinde değil de “yukarıdan” verilmiş olması, bu haklara sahip çıkma bilincini de olumsuz yönde etkilemiş, bu durum basın sendikacılığının gelişimini de olumsuz yönde etkilemiştir. Tebliğimizde ülkemiz basın emekçilerinin sendikal faaliyetleri tarihsel süreç içinde ele alınmıştır.
  • Öğe
    Türk basınının ilk mesleki örgütlenmelerinden biri olarak 1919 tarihli Türk Gazeteciler Cemiyeti
    (IVPE, 2021) Kılıç, Neslihan; Kalay, Hacer Arslan
    Bu çalışmada dönemin basın cemiyetlerinden biri olan ve 1919 tarihinde kurulan Türk Gazeteciler Cemiyeti konu edinilmiştir. Konuyla ilgili olarak tespit edilebildiği kadarıyla bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Basın tarihimizin sınırlı sayıdaki mesleki teşekküllerinden biri olan Türk Gazeteciler Cemiyeti’nin kuruluşu, nizamnamesi ve faaliyetlerinin betimleme yöntemiyle bir bütün olarak ele alındığı çalışma, basın tarihimize mütevazı bir katkı sunması açısından önem arz etmektedir.
  • Öğe
    Mizah basınını mahkemeye taşıyan süreç: 1924 tarihli milletvekili maaşlarına zam teklifi ve Mecliste gazeteci dövülmesi
    (Eğitim Yayınevi, 2021) Kılıç, Neslihan; Bostancı, Meltem
    1924 yılının Ocak ayında Mecliste bütçe görüşmeleri sırasında milletvekili maaşlarının ve ödeneklerinin arttırılması yönünde bir yasa teklifi verilmiş, teklif Parti grubunda kabul edilmiştir. İstanbul basınının önde gelen gazetelerinden biri olan Vakit gazetesinin Ankara muhabiri Hüseyin Necati (Çiller) Bey, bu konuyu bir telgrafla gazetesine bildirmiş, gazete de teklifin lehinde görüş belirten Ali Saib Bey’in fotoğrafıyla birlikte konuyu haberleştirmiştir. Milletvekillerine zam teklifiyle ilgili haberlerin kamuoyunda büyük bir infiale sebep olması Ali Saib Bey’i kızdırmış, Ali Saib Bey haberi yapan Necati Bey’i Mecliste dövmüştür. Milletvekili maaşlarına zam teklifiyle başlayan ve Mecliste bir gazetecinin dövülmesiyle gelişen olaylar zinciri dönemin basınında yoğun bir şekilde işlenmiş, özellikle mizah basınının önde gelen dergilerinden Akbaba, Karagöz ve Zümrüdüanka konuyu çeşitli karikatür ve yazılarda alaycı ve hicivli bir dille sayfalarına taşımıştır. Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Meclisin manevi şahsiyetine hakaret iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuş ve bu üç derginin sorumlu yazı işleri müdürleri mahkemede yargılanmıştır.Milletvekillerinin zam teklifiyle başlayıp, gazeteci dövülmesiyle devam eden olaylar zincirini konu edinen bu çalışmada dönemin basın iktidar ilişkisi ve basın özgürlüğü tartışmaları somut bir olay üzerinden irdelenerek, basın tarihinden bir kesitin, dönemin mizah dergilerinin gözünden farklı bir bakış açısıyla sunulması amaçlanmıştır. Mahkemede yargılanan Akbaba, Karagöz ve Zümrüdüanka dergileri ile dönemin diğer süreli yayınlarından İkdam, Tanin, Tevhid-i Efkâr, Vatan, Vakit gazeteleri araştırmada faydalanılan birincil kaynak konumundadır.
  • Öğe
    Basın tarihimizde Bayram Gazetesinin ilk örneği: Hilal-i Ahmer Gazetesi
    (Akademisyen Kitabevi, 2021) Kılıç, Neslihan; Ördem, Özlem Aydoğmuş
    Bu çalışmada ülkemizde dini bayram günlerinde yayımlanan bayram gazetelerinin ilk örneği olarak Hilal-i Ahmer gazetesi konu edinilmiştir. Hilal-i Ahmer gazetesi hakkında bugüne kadar akademik düzeyde bir çalışma yapılmamıştır. Bu yönüyle çalışma, Hilal-i Ahmer gazetesi hakkında yapılan ilk akademik çalışma özelliğini taşımaktadır.
  • Öğe
    Yeni medyanın dönüştürdüğü gazetecilik
    (Livre de Lyon, 2021) Kılıç, Neslihan; Erdoğan, Türkan; Sansar, M. Fatih
    İletişim teknolojilerinde internetin icadı ve yaygınlaşmasıyla büyük bir devrim yaşanmıştır. Dijital çağ olarak isimlendirilen bu dönemde bilgisayar ve ağ teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, geleneksel medyadan oldukça farklı özellikler taşıyan “yeni” bir medyayı ortaya çıkartmıştır. Bu çalışmada kitle iletişim araçlarının ilk örneği olarak kabul edilen gazetelerde ve gazetecilik uygulamalarında yeni medya ile birlikte yaşanan değişim ve dönüşümler konu edinilmektedir.
  • Öğe
    Dijital Gazetecilikte Yeni Bir Tür Olarak Pdf Gazeteler
    (ISPEC Publications, 2020) Kılıç, Neslihan; Çiftçi, Hasan; Aslan, İmran
    Kitle iletişim araçlarının ilk örneği olan gazeteler Johanness Gutenberg tarafından icat edilen matbaalarda 16. yüzyıldan itibaren basılmaya başlanmıştır. Bu yönüyle matbaa iletişim teknolojisinin ilk aracı olarak gösterilmektedir. 1830’lu yıllardan sonra ABD’de ortaya çıkan, ucuz ve küçük format (tabloid) özelliğiyle ilgi gören metelik gazeteleri (penny papers) ise çağdaş anlamda kitle gazeteciliğinin atası niteliğindedir. İletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerle birlikte gazete sahiplerinin daha büyük kitlelere ulaşma isteği 19. yüzyılın ortalarından itibaren gazetelerin üretim maliyetinde artışa sebep olmuştur. Serbest piyasanın gelişimine paralel olarak basının sanayileşmeye başladığı bu dönemde “küreselleşme” kavramı ön plana çıkmaya başlamıştır. Küreselleşmeyle birlikte homojen bir dünya kültürü yaratılmaya çalışılmıştır. Küreselleşmenin ihtiyaç duyduğu asıl büyük gelişme bilgisayar ve ağ teknolojilerinin iletişim alanında kullanılmasıyla birlikte yaşanmıştır. İletişim teknolojisinin dijital çağı olarak adlandırılan bu dönemde ortaya çıkan yeni uygulamalar geleneksel medyadan farklı yeni bir medya türünün doğmasına ve yayılmasına imkân sağlamıştır. Dijitalleşme ile birlikte medya, kültürel kodların küresel ölçekte yayılımı için bir dağıtım aracına dönüşmüştür. Habere ve bilgiye ulaşımın çok daha kolay, ucuz ve hızlı olduğu dijital dönem, gazetecilik pratiklerinden okur alışkanlıklarına bir dizi değişim ve yeniliği de beraberinde getirmiştir. Dijital gazetecilik, online gazetecilik, elektronik gazetecilik, sanal gazetecilik gibi farklı isimlerle adlandırılan yeni iletişimsel yapılanmanın dünyadaki ve ülkemizdeki görünümü, genellikle geleneksel gazetelerin matbu sayfalarında kullanmak üzere ürettiği içeriğin web sayfalarında da kullanılması şeklindedir. Bunun yanı sıra herhangi bir geleneksel gazeteye bağlı olmayan sadece internet üzerinden yayın yapan haber siteleri de mevcuttur. Her iki yapıda da dikkat çeken en önemli özellik haber sayfalarında yazılı içeriğin yanında ses, animasyon, video gibi basılı geleneksel gazete formuna uygun olmayan çoklu ortam uygulamalarının sunulmasıdır. Dijitalleşmenin ortaya çıkardığı gazete türlerinden biri de PDF gazetelerdir. Tebliğimizde PDF gazetelerinin ortaya çıkış süreci, teknik ve içerik özellikleri, ekonomi-politiği ve PDF gazeteleri diğer dijital gazetelerden ayıran yönleri ele alınmış ve bir durum tespiti yapılmıştır.
  • Öğe
    Türk basın tarihinde gazetelerin isim değiştirmeleri
    (Eğitim Yayınevi, 2021) Kılıç, Neslihan; Kılıç, Samet
    Basın tarihimizde sansür uygulamasıyla gazetelerin yayınına ara verilmesi veya süresiz kapatılması ne yazık ki çok sık karşılaşılan bir durumdur. Dönemin gazeteleri başta sansür uygulaması olmak üzere çeşitli nedenlerle maruz kaldıkları bu durumu, isim değişikliğine giderek aşmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda gazetelerin isim değiştirme serüvenini konu edinen bu çalışma ile basın tarihimizde çok sık bir şekilde karşılaşılan bir durumun incelenerek, bütüncül bir bakış açısıyla ortaya konulması ve bu yönüyle iletişim tarihi çalışmalarına katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
  • Öğe
    Yurttaş gazeteciliği bağlamında bloglar: Milliyet blog örneği
    (Eğitim Yayınevi, 2022) Kılıç, Neslihan; Uğurhan, Yusuf Zafer Can
    Yurttaş gazeteciliğinin yapıldığı mecralardan biri olan bloglara ve blogların Türkiye’deki görünümüne odaklanılan bu çalışmada konu, Milliyet Blog örneği çerçevesinde ele alınmıştır.
  • Öğe
    Rusya Türklerinin / Müslümanlarının sesi olarak gazeteci İsmail Gaspıralı
    (Etimesgut Belediyesi, 2020) Kılıç, Neslihan
    Türk dünyasının önde gelen fikir adamlarından ve reformistlerinden biri olan Gaspıralı İsmail Bey, 21 Mart 1851 tarihinde Kırım’da Bahçesaray yakınlarındaki Avcıköy’de dünyaya gelmiştir. Babasının Kırım’ın sahil kesiminde bulunan Gaspıra köyünde doğmasına nispetle ailesine “Gasprınski” veya “Gaspıralı” lakabı verilmiştir. Gaspıralı İsmail Bey, 19. yy’ın ikinci yarısında özelde Kırım-Tatar genelde ise Rusya Türklerinin/Müslümanlarının modernleşme çabalarının önemli bir kilometre taşıdır. Çarlık Rusya’sının izlemiş olduğu asimilasyon politikası sosyal ve kültürel hayatın hemen her alanında kendisini hissettirmiş, bu durum Rusya Türklerinin/Müslümanlarının varlıklarına yönelik ciddi bir tehdit oluşturmuştur. İşte böyle bir dönemde Gaspıralı İsmail Bey, Kırım’da ve diğer ülkelerde yabancı hâkimiyeti altında yaşayan Türklerin sorunlarını duyurmak ve onların ortak bir ülkü etrafında bir araya gelmelerini sağlamak üzere çeşitli girişimlerde bulunmuştur.Müslüman Türk toplumunun toplumsal birliğinin sağlanmasını dilde, fikirde, işte birlik ülküsüyle kavramlaştıran Gaspıralı, bu amacın gerçekleşmesi için de bir takım temel parametreler belirlemiştir. Buna göre modern eğitim anlayışını ifade eden usul-i cedid hareketi, Türk-İslam sentezi çerçevesinde harmanlanmış milliyetçilik düşüncesi, kadınlara toplumsal bir statü kazandırılması ve değişimleri kavrayan bir din anlayışı bu amacın belli başlı parametrelerindendir. Gaspıralı, içinde bulunduğu toplumu bu ülkü etrafında birleştirebilmek için basını önemli bir araç olarak görmüş, fikirlerini çıkartmış olduğu gazeteler aracılığıyla kamuoyuna açıklamıştır. 1883’te Kırım Tatarlarının ilk Türkçe gazetesi olarak Tercüman gazetesini yayınlamaya başlamıştır. Gazete çok kısa bir sürede hitap ettiği Rusya Müslümanlarının ortak kürsüsü olmuş ve 1918 tarihine kadar yayın hayatını sürdürmüştür. Kadının toplumsal statüsüne şekil veren Âlem-i Nisvan ve çocukların eğitimine katkı sağlaması amacıyla çıkartılan Âlem-i Sıbyan da yine bu ülkünün gerçekleştirilmesi amacıyla Gaspıralı’nın yayınladığı gazete ve dergiler arasındadır. Tebliğimizde çok yönlü kişiliğiyle tanınan ve Rusya Müslümanlarının ve son dönem Türk Milliyetçiliği mefkûresinin önemli simalarından Gaspıralı İsmail Bey gazeteci kimliğiyle ele alınmakta ve durum tespiti yapılmaktadır.
  • Öğe
    İstiklal madalyalı muhalif bir gazeteci Velid Ebüzziya
    (Çolpan Kitap, 2021) Kılıç, Neslihan
    Abdurrahman Velid Ebüzziya (1882-1945) Türk basınının gelişimine önemli katkılarda bulunmuş basın tarihimizin mümtaz simalarındandır. Bu kitap, biyografi temelli bir çalışma olmakla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne tanık olan bir gazetecinin, yeni devletin kuruluşu esnasında meydana gelen olaylar karşısındaki tutumunu da belirlemeyi hedeflemiştir. Bu yönüyle eser, ayrıntılı bir biyografi çalışmasının ötesinde Millî Mücadele’de aktif bir rol üstlenmiş Velid Ebüzziya üzerinden dönemin basın-iktidar ilişkilerini ele almakta ve yakın tarihimize ışık tutacak konuların aydınlatılmasına da imkân sağlamaktadır
  • Öğe
    Osmanlı Basınında Muhafazakâr Bir Kadın Dergisi Mürüvvet
    (Kriter Yayınevi, 2019) Kılıç, Neslihan
    Tanzimat dönemi, Osmanlı Devleti’nin yeniden yapılandığı bir dönemdir. Etkisini pek çok alanda gösteren bu değişim ve dönüşümün Osmanlı basın tarihine de çeşitli derecelerde yansıması olmuştur. Bu çerçevede ilk gazete ve dergiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Sosyal hayatta sesini duyuramayan Osmanlı kadını basın aracılığıyla bu imkânı bulmuştur. İlk kadın gazete ve dergilerinden olan Mürüvvet dergisi Osmanlı basın tarihinde kısa süreli olmasına rağmen sembolik öneme sahip bir dergidir. Muhafazakar bir çizgide yayın yapan Mürüvvet, mizanpaj vb. teknik özellikleriyle dikkat çekmiş bir süreli yayındır.
  • Öğe
    Gazeteci Velid Ebüzziya’nın Türk Basınının Gelişimine Katkıları
    (Atatürk Üniversitesi, 2019) Kılıç, Neslihan
    Bu makalede basın tarihimizin önemli simalarından Velid Ebüzziya’nın Türk Basınının gelişimine katkıları ele alınmıştır. Gazeteci ve matbaacı Ebüzziya Mehmet Tevfik Bey’in oğlu olarak 1882’de doğan Velid Ebüzziya 1912 yılında Paris’e Siyasal Bilgiler eğitimi için gitmiş, burada Fransa’nın ünlü gazetelerinden Le Temps ve Le Figaro’da stajyer muhabir olarak çalışmıştır. Velid Ebüzziya, Fransa’da öğrendiği teknik gelişmeleri ilk olarak babasının çıkarttığı gazetelerde uygulamıştır. Velid Ebüzziya’nın Tasvir-i Efkâr’da harita, resim, karikatür ve fotoğraf gibi görsel malzemeleri oldukça yoğun kullanması, o güne kadar görsel öğelere pek de yer vermeyen Türk Basınını derinden etkilemiştir. Çift taraflı seri baskı imkânını sağlayan rotatif baskı makinasının ülkemizde ilk olarak Ebüzziya Matbaasında kullanılması da Velid Ebüzziya’nın basın tarihimize katkıları çerçevesindedir. Ayrıca çıkartmış olduğu Tasvir-i Efkâr ve Tevhid-i Efkâr gazeteleri bir okul işlevi görmüş, aralarında Abidin Daver, Sedat Simavi, Burhan Felek, Zekeriya Sertel ve Ahmet Cemalettin Saraçoğlu gibi basın tarihimizin önde gelen isimlerinin bulunduğu pek çok gazeteci Velid Ebüzziya’nın yanında yetişmiştir.