Özel Hukuk Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 17 / 17
  • Öğe
    6728 sayılı kanunla çek kanununda yapılan değişiklikler ve karşılıksız çek sorunsalı
    (Türkiye Adalet Akademisi, 2018) Yördem, Yılmaz
    Akademik çevrenin ve piyasanın yıllardır takip ettiği karşılıksız çeklere ilişkin düzenlemeler TBMM’de kabul edilerek yasalaşmıştır. Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 6728 Sayılı Kanun ile Çek Kanunu’nda köklü değişiklikler yapılmıştır. 5491 sayılı Çek Kanunu’nun 2. maddesi hükmünde değişikliğe gidilmiş ve çek hesabı açtırmak isteyen kişilerden adli sicil kaydı ve Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi kayıtlarının alınması zorunlu hale gelmiştir. Buna göre artık, kişinin adli sicil kaydında karşılıksız çek keşide etme suçundan dolayı bir mahkûmiyetinin bulunup bulunmadığı ve kişinin ekonomik durumunun çek hesabı açmaya müsait olup olmadığının araştırılması bankalar için bir yükümlülük haline getirilmiştir. Aynı düzenlemede, hakkında çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı olan gerçek kişilere çek defterinin verilmemesi öngörülmüştür. Gene hakkında çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı olan kişinin, şirket yönetim organında görev yapması veya ticaret siciline şirket yetkilisi olduğunun tescil edilmesi durumunda, tüzel kişilere de çek defterinin verilmemesi gerekecektir. Böylece, sermaye şirketlerinin yönetiminde görevli kişilerden herhangi birisinin çek hesabı açma ve çek tanzim etme yasağının bulunması durumunda şirket, çek defterini alamama durumu ile karşı karşıya kalabilecektir
  • Öğe
    İş hukukunda dava şartı arabuluculuk ile hakem-bilirkişiliğin birlikte uygulanması halinde karşılaşılabilecek durumlar
    (Türkiye Adalet Akademisi, 2023) Yardımcıoğlu, Didem
    2017 yılında 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, 1.1.2018 tarihinden itibaren iş hukukunda dava şartı olan arabuluculuk uygulaması başlamış olup, düzenlemenin kapsamı dışında bırakılanlar hariç olmak üzere işçi ve işveren alacakları, tazminatları ve işe iade talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvurulması zorunlu hale getirilmiştir. Böylelikle iş hukukundaki uyuşmazlıkların büyük bir bölümü dava şartı olan arabuluculuğun kapsamına dahil edilmiştir. 2021 yılında kamuoyuna açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı ile de bir başka uyuşmazlık çözüm yöntemi olan hakem-bilirkişilik uygulamasının hayata geçirileceği duyurulmuştur. Bu doğrultuda bazı uyuşmazlıklarda aynı anda, dava şartı olan arabuluculuk ile hakem-bilirkişiliğin birlikte uygulanması söz konusu olabilecektir. Bu durum ise beraberinde çeşitli uygulama sorunlarını getirebilecektir. Bu sebeple çalışmamızda iş hukukunda dava şartı olan arabuluculuk ile hakem-bilirkişilik kavramları incelenerek, hakembilirkişi sözleşmesinin arabuluculuğa başvuru sürecine etkisi, arabuluculuk sürecinde hakembilirkişi raporunun bağlayıcılığı, arabuluculuk sürecinde görüşülen hakem-bilirkişi raporunun mahkeme aşamasında kullanımı gibi bazı önemli konuların aydınlatılması hedeflenmiştir.
  • Öğe
    Markanın kullanım yükümlülüğü ve kullanılmamasının hukuki sonuçları
    (Türkiye Adalet Akademisi, 2022) Yördem, Yılmaz; Biçimli, Emrah
    Ülkemizde, 1995 yılında kabul edilen dört ayrı Kanun Hükmünde Kararnameyle (KHK) korunan marka, patent-faydalı model, tasarım ve coğrafi işaretler, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu çatısı altında bir araya getirilmiştir. Dolayısıyla ülkemizde, Avrupa Birliği ile gümrük birliğinin kabulü ve yine Dünya Ticaret Örgütüne (DTÖ)/TRIPS’e taraf olunması nedeniyle doktrinde 1995 yılı nasıl bir milat olarak görülüyorsa, 10.1.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) kabulünün da bu alanda bir milat olarak görülmesi gerektiği söylenebilir. Özellikle markanın kullanımı ile ilgili mehaz Avrupa Birliği düzenlemelerine paralellik gösteren düzenlemelerin hukuk sistemimize dâhil olması oldukça önemli bir hususu teşkil etmektedir. Seçtiği markayı marka siciline tescil ettirip, markayı Kanun’da öngörülen koşullarda kullanan marka sahibi, üçüncü kişilere karşı markasını koruyabilecektir. Sınai Mülkiyet Kanunu’nda bu kullanımın olması gereken şekli açıklanmış ve marka tescilli olduğu mal veya hizmetler sınıfında, Türkiye sınırları içerisinde ve ciddi bir biçimde kullanılması gerektiği vurgulanmıştır. Markanın gerçek kullanımı teşvik etmek ve markaların sicilde gereksiz olarak yer işgal etmesini engellemek amacıyla kanun tarafından markanın kullanılmasının zorunluluk hâline getirilmiştir. Sicile tescil ettirildiği tarihten itibaren beş sene içerisinde sahibi tarafından kullanılmayan veya kullanımına haklı bir sebep olmaksızın beş sene ara verilen markaların, ilgili kişilerine talebi üzerine TÜRKPATENT tarafından iptaline karar verilebilecektir. Markanın kullanılması ile ilgili esaslar, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 9/1. Maddesi hükmüne göre, “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir”. Buna göre, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde, tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından markanın, marka sahibi tarafından haklı bir neden olmadan, Türkiye’de ciddi biçimde kullanılamaması ya da kullanıma beş yıl kesintisiz ara verilmesi durumunda markanın iptaline karar verilir. Dolayısıyla, bu anlamda markanın iptaline karar verilmemesi için markanın marka sahibi tarafından, sicilde kaydolduğu mal veya hizmetler bakımından, temel işlevine uygun, ciddi olarak Türkiye’de kullanılması gerekmektedir. Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması, sadece ihracat amacıyla mal veya ambalajlarında kullanılması ve marka sahibinin izni ile kullanılması da SMK. 9/2 ve 3. fıkraları anlamında markayı kullanma kabul edilir. SMK’nin ilgili madde lafzından anlaşılmadığı ve kullanma kabul edilen hâllerin genişletilmesinin markanın kullanım zorunluluğunun getiriliş maksadıyla bağdaşmayacağı gerekçesiyle markayı kullanma sayılan hâller sayılı olup genişletilemeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim Tekinalp, kullanım sayılan hâllerin ilgili kanun maddesinde sayılı olarak açıkça belirtildiği ve bu sayılı hâller dışında ekleme yapılmasının mümkün olmayacağını ifade etmiştir. Bu makale çalışmasında bilhassa, markanın kullanım külfeti ve bu külfetin hukuki sonuçları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Çalışmada mevzuat hükümleri, yüksek mahkeme kararları, doktrin ve bilimsel çalışmalar ve uluslararası uygulamalar ve düzenlemelerden yararlanılmıştır.
  • Öğe
    Avrupa Parlamentosu'nun ve Konseyi'nin dijital tek pazarda telif haklarına ve bağlantılı haklara ilişkin 2019/790 sayılı direktifi hakkında bazı değerlendirmeler
    (Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2020) Tekin, Ufuk
    Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen Dijital Tek Pazar Stratejisi’nin amaçlarından biri Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin telif hakları mevzuatını yeknesaklaştırmaktır. Bu amacı gerçekleştirebilmek adına ilk defa 2016 yılında Dijital Tek Pazarda Telif Haklarına İlişkin Direktif önerisi hazırlanmıştır. Bireylerin ifade hürriyetinin kısıtlanması başta olmak üzere çeşitli açılardan yoğun eleştirilere uğrayan Direktif önerisi, yoğun tartışmalara rağmen Avrupa Konseyi’nde 15.4.2019’da kabul edilerek nihaî halini almıştır. Söz konusu Direktif, telif haklarına ilişkin Avrupa Birliği mevzuatında köklü değişikliklere yol açmıştır. Çalışmamızda bu değişiklikler değerlendirilmeye çalışılacaktır.
  • Öğe
    Yeni teknolojiler ve iş sağlığı
    (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2016) Kandemir, Murat
    Toplumun tüm bireylerinin yararlandığı sanayileşmenin ve teknolojik gelişmelerin bedelini çalışanlara ödetmeme kaygısı, çağdaş toplumların en önemli amaçlarından birini oluşturur. Bu nedenle, İş Hukukunun en önemli amacını, her şeyden önce, işçilerin yaşamlarını ve beden bütünlüklerini korumak oluşturmuştur. İlk iş yasaları, işçilerin iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak amacıyla getirilmişler ve İş Hukuku, ilk önce, işçilerin iş sağlığını ve beden bütünlüğünü koruma hukuku olarak gelişmiştir1. Bu nedenledir ki, iş sağlığı ve güvenliği, iş hukukunun çekirdek içeriğini oluşturur ve tarihsel köklerini ortaya koyar2. Gerçekten, sanayileşme ve sanayi devrimi bir çok sağlık ve güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu çerçevede, iş sağlığı ve güvenliğinin korunması insani bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştır. Bu gereklilik, sanayileşme olgusunun yol açtığı tehlikelerden, insanın hukuken korunmuş varlıklarına özellikle yaşamına, vücut bütünlüğüne ve sağlığına yönelik zararlardan ve her türlü olumsuz etkilerden korunma olgusudur.
  • Öğe
    Türk Hukukunda uluslararası koruma başvurusunda bulunan veya uluslararası korumadan yararlanan yabancıların hak ve yükümlülükleri
    (İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2015) Çelik, Neşe Baran
    Türk hukukunda, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu(YUKK) yürürlüğe girinceye kadar, uluslararası koruma ile ilgili hususlarıdüzenleyen temel bir kanun bulunmamakta ve insan haklarını, millîgüvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemlikonu uygulamada çoğunlukla idarî düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeyeçalışılmaktaydı. YUKK, uluslararası korumanın uygulanmasına ilişkin usulve esasları düzenlemesi yanında, hem uluslararası koruma başvurusundabulunan hem de uluslararası korumadan yararlanan yabancıların hak veyükümlülüklerini de belirlemiştir.
  • Öğe
    Güncel gelişmeler ışığında Türk vatandaşlığının istisnai haller kapsamında kazanılması
    (Türkiye Barolar Birliği, 2017) Çelik, Neşe Baran
    Türk vatandaşlığını istisnai haller kapsamında kazanabilecek yabancılar, 2009 tarihli ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 12. maddesinde sayılmıştır. 28.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren Uluslararası İşgücü Kanunu ile ilgili maddede yapılan değişiklikle bu yabancılara 2 yeni grup daha eklenmiştir. Yapılan değişikliğe göre, Turkuaz Kart sahibi yabancılar ile Türkiye'de çalışmayan ancak Bakanlar Kurulunca belirlenecek kapsam ve tutarda yatırım yapan yabancılar ve bunların eşleri, kendilerinin ve eşlerinin ergin olmayan veya bağımlı yabancı çocukları da istisnai haller kapsamında Türk vatandaşlığını kazanabilecektir. İstisnai haller kapsamında Türk vatandaşlığının kazanılabilmesi için gerekli olan Turkuaz Kart, Uluslararası İşgücü Kanunu ve 14.03. 2017 tarihinde yürürlüğe giren Turkuaz Kart Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. İstisnai haller kapsamında Türk vatandaşlığının kazanılabilmesi için Türkiye'de yapılması gerekli olan yatırımın niteliği ve miktarı ise, 12.01.2017 tarihli 'Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik' ile tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Marka hukukunda ihtiyati tedbir
    (Cahit Aydemir, 2007) Yördem, Yılmaz
    Ticari hayatın, ulusal sınırları aşarak uluslararası alanda büyük önem arz ettiği günümüzde müteşebbis şahıslar için, yapılan satışın veya sunulan hizmetin benzerlerinden ayırt etmeye yarayan adların önemi de gün geçtikçe artmaktadır. Önceleri ayırt edici vasıtalar sadece ticarethaneyi veya müteşebbisleri benzerlerinden ayırt etmeye yarardı. Zaman geçtikçe artık ayırt edici vasıtalar, üretilen malları veya sunulan hizmetleri de benzerlerinden ayırt etme fonksiyonu görmeye başlamıştır. Özellikle, 19 uncu yüzyılın sonlarına doğru, mal ve hizmet tüketimindeki hızlı artışla beraber marka, ayırt edici diğer adlardan daha fazla önemini hissettirmiştir. Bu bağlamda, mahkemenin, esas hakkında davayı hükme bağlayıncaya kadar geçen süre zarfında, teminat amacıyla, geçici hukuki kuruma sağlamaya ihtiyaç vardır ki buna “ihtiyati tedbir” denilir. İhtiyati tedbir, kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalıyı, dava konusu ile alakalı olarak, gelebilecek zararlara karşı, geçici nitelikte koruma sağlar. İhtiyati tedbirin amacı, talepte bulunanı baştan tatmin etmek olmayıp, asıl ihtilafı çözecek davanın sonucunu güvence altına almak, bu arada dava sonucuna yönelik olarak, onu etkisiz kılacak muhtemel zararın veya tehlikenin önüne geçmektir.
  • Öğe
    Hekimin hatalı tıbbi uygulamaya bağlı hukuki sorumluluğu
    (Türkiye Adalet Akademisi, 2019) Yördem, Yılmaz
    Bilimsel tıbba uygun bir biçimde hastalıklarıteşhis ve tedavi etmek, hekimler için hem bir hakhem de bir görev olarak kabul edilir. Zira insanvücudunu, sağlığını ve dolayısıyla hayatını konuedinen tıp bilimi son derece önemli ve hassas birbilimdir. Daha önce var olan sağlığına kavuşmakiçin kendisine başvuran hastayı yeniden eskisağlığına kavuşturmak, bilimsel tıbbın gerektirdiğiçeşitli tıbbi müdahalelerden en elverişli olanını veen uygun biçimde hastaya uygulamak hekimler içinbir yükümlülüktür. Bu yükümlülüğün ihlal edilmesihukuk nezdinde sorumluluğu gerektirecektir.Kendilerine müracaat eden hastayısağlığına kavuşturmak hekimin, dolayısıyla tıbbimüdahalenin amacı olmakla birlikte, zaman zamanistenmeyen sonuçlar da ortaya çıkabilmektedir.Bu durumda iş hukuk alanına girecek ve hekiminsorumluluğundan söz edilecektir. Hekimlerinkutsal bir meslek icra ettikleri düşüncesi, hukuki altyapı eksikliği ve toplumun bilinçsizliği dolayısıylagünümüzde olduğu kadar eskide hekimlere karşıfazla dava açılmamaktaydı. Ancak günümüzde,diğer tüm meslek gruplarında olduğu gibi,hekimlerin de işlerini gereği gibi yapmamalarıdurumunda kendilerine karşı dava açılabileceğiartık kabul edilmektedir.Artan dava sayısı ve mesleki sorumlulukpoliçelerinin zorunlu olması ile birlikte, hekimleraleyhine açılan malpraktis davalarında belirginartışlar olmuştur. Bu nedenle, kamu veya özel sağlıkkurum ve kuruluşlarında veyahut serbest olarakmesleğini icra eden, tıpta uzmanlık mevzuatınagöre uzman olan ve diş hekimlerinin, sözleşmetarihinden önceki on yıllık dönemde, sözleşmesüresi içinde veya sözleşme süresinin bitimindenitibaren iki yıllık süre içinde, mesleki faaliyetlerinedeniyle verdikleri zararlara ilişkin, 31.07.2010tarihinden itibaren mesleki sorumluluk sigortasıyaptırması zorunlu hale gelmiştir.
  • Öğe
    Define arama yönetmeliğinde yapılan değişikliklere dair değerlendirmeler
    (Türkiye Adalet Akademisi, 2022) Kuşçu, Döndü
    21.07.2020 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan “Define Arama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile Define Arama Yönetmeliğinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler ile mevcut bazı hükümler değiştirilmiş ve yeni bazı hükümler eklenmiştir. Kanun koyucuyu bu değişikliği yapmaya iten olay, kanaatimizce 2019 yılında dipsiz gölde izinli şekilde yapılan define kazısıdır. Halk tarafından Dipsiz göl olarak adlandırılan göl Gümüşhane’de merkeze bağlı Dumanlı köyünün sınırları içinde bulunmaktadır. Söz konusu bu Göl’ün altında “define” olduğunu düşünen iki vatandaş izinli bir şekilde define aramak istemişler ve bu amaçla yetkili makamlara başvuruda bulunmuşlardır. Yetkili makam tarafından bu kişilere define arama ruhsatnamesi verilmiş ve yine yetkili makamlar tarafından görevlendirilen kişilerin gözetiminde, izin alan vatandaşlar define arama işlemini gerçekleştirmiştir. Gerekli izinleri alan kişiler tarafından gölün altında define aranması sırasında göl suyu tahliye edilmiş, eski hâline getirilmeye çalışılsa da başarılı olunamamıştır. Bu çalışmada; dipsiz gölde yapılan izinli define kazısı neticesinde Define Arama Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler ele alınacak ve konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunulacaktır.
  • Öğe
    Acentenin tahsil komisyonu talep hakkı
    (İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2019) Tekin, Ufuk
    Acente, kural olarak, müvekkiline ait parayı tahsil etmekle yükümlü değildir. Ancak, müvekkilinin tahsile ilişkin bir talimatının varlığı halinde Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 113/4’e göre acente, tahsil ettiği paralar için tahsil komisyonu talep edebilir. Acentenin tahsil komisyonu talep hakkı, başarılı acentelik faaliyetleri yerine tahsil faaliyetlerini esas aldığından, acenteye başarılı acentelik faaliyetleri için ödenmesi kararlaştırılan ücret hakkından (TTK m. 113/1-3) farklılık taşır. Bu sebeple tahsil komisyonu, öğretide yönetimsel/idari ücret olarak da ifade edilmektedir. Çalışmamızda, ilk defa 6102 sayılı TTK’da düzenlenen acentenin tahsil komisyonu talep hakkı, acentenin başarılı acentelik faaliyetleri sebebiyle talep edebileceği ücret hakkıyla ilişkisi üzerinde durulmak suretiyle açıklanmaya çalışılacaktır. Bu açı klamalar yapılırken, öncelikle TTK m. 113/4’ün hukukî niteliği üzerinde durulacak, daha sonra ücret ile komisyon terimlerine ilişkin kavramsal çerçeve belirlenerek tahsil komisyonu talep hakkını n şartları ele alınacak; tahsil komisyonunun hesaplanması ve ödenmesi konularına değinilecektir. Bu açıklamalar yapılı rken ayrıca yeri geldikçe mehaz Alman ve İsviçre hukukunda konuya ilişkin öğreti ile yargı kararlarındaki görüşlere de yer verilecektir.
  • Öğe
    Anonim şirket yönetim kurulu kararlarının hükümsüzlüğü
    (Türkiye Barolar Birliği, 2020) Şeker, Hakan
    Türk Hukukunda her ne kadar tek bir başlık altında toplanmamış olsa da hükümsüzlük halleri doktrinde yokluk, kesin geçersizlik (butlan) ve “iptal olarak kategorize edilmektedir. Yokluk, bir hukuki işlemin kurucu unsurlarının ve zorunlu şekil şartlarının yokluğu nedeniyle her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilen bir yaptırımdır ve yönetim kurulu kararlarının yokluğunun tespiti, kanunda açık bir hüküm olmamasına rağmen yokluk hali dava yolu ile ileri sürülebilir. Yönetim kurulu kararlarının kesin geçersizliği (butlan) halleri ise kanunda açık olarak örnekleme yoluyla düzenlenmiştir. Tartışma konusu olan husus, yönetim kurulu kararlarının iptal yaptırımına tabi olup olmadığıdır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun istisnai haller dışında genel olarak yönetim kurulu kararlarının iptaline ilişkin bir düzenlemeye yer vermediği görülmektedir.
  • Öğe
    6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'a göre tüketici sıfatı
    (Seçkin Yayıncılık, 2017) Taşdelen, Nihat
    Yapılan bir sözleşmenin, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması HakkındakiKanunun kapsamında değerlendirilebilmesi için, sözleşme konusu mal veya hizmetiedinen kişinin tüketici sıfatına sahip olması gerekir. Bu bağlamda konusu mal veyahizmet alımı olan bir sözleşmenin tarafı olan gerçek kişilerin, tüzel kişilerin ve hattakişilik vasfı olmayan oluşumların tüketici olup olmaması, sözü edilen Kanunun uygu-lanmasında belirleyicidir. Bu çalışmada, gerçek kişilerin, kamu ve özel hukuk tüzelkişilerinin tüketici sıfatını taşıyıp taşımadığı, bu sıfatı elde edebilme noktasında tacirolmanın rolü üzerinde durulmuştur.
  • Öğe
    Uluslararası hukuk bağlamında iklim mültecilerinin korunması sorunu
    (Türkiye Barolar Birliği, 2020) Tekin, Esra
    İnsanlar, kuraklık, su kaynaklarının azalması, seller, denizseviyesinin yükselmesi gibi çeşitli sebeplerle, yaşadıkları ülkeleri terketmek zorunda kalmaktadırlar. Bu kişiler iklim mültecileri, çevreselmülteciler, iklim olayları sebebiyle yerinden edilmiş kişiler olarak ad-landırılmaktadırlar. Bazı iklim olayları sonucunda ülkenin tümü yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Dolayısıyla bu insan-ların bir kısmı sınır aşarak başka ülkelerde sığınma arayışına mecburkalmaktadırlar. Bu kişiler, çeşitli ülkelerde 1951 tarihli MültecilerinHukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’ne göre mülteci statü-lerinin tanınması için başvuruda bulunmuşlardır ancak bu başvurularçoğunlukla reddedilmiştir. 2050 yılında öngörülere göre Kiribati veTuvalu gibi takımadalardan oluşan devletler deniz seviyesinin yük-selmesiyle sular altında kalabilecektir. Bu ülkeler sular altında kaldık-larında bu ülkelerin vatandaşları, başka ülkelerde sığınma arayışınagirişeceklerdir. Bu kişilerin uluslararası hukuk tarafından korunmayamuhtaç oldukları açıktır. Ne var ki, henüz bu kişilerin statülerine iliş-kin herhangi bir yasal zemin oluşturulabilmiş değildir. Çalışmamızdaiklim mültecileri sorunu kavramsal açıdan ele alınmış ve bu konuylailgili uluslararası hukukun yükümlülüklerine değinilmiştir.
  • Öğe
    Mevsimlik iş sözleşmesinin askıda olduğu dönemde işçi hakkında alınan disiplin kurulu kararının uygulanabilirliği
    (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası, 2020) Canbolat, Talat; Yardımcıoğlu, Didem
    Atipik bir iş sözleşmesi türü olan mevsimlik iş sözleşmeleri, belirli veya belirsiz süreli iş sözleşmeleri şeklinde akdedilebilecekleri gibi tam veya kısmi süreli iş sözleşmeleri şeklinde de yapılabilirler. Belirli süreli mevsimlik iş sözleşmeleri kural olarak mevsim bitiminde sona ererler. Belirsiz süreli mevsimlik iş sözleşmeleri ise mevsim bitiminden yeni mevsim başlangıcına kadar askıya alınırlar. Mevsimlik iş sözleşmesi mevsim sonunda askıya alındığında işçinin iş görme, işverenin de ücret ödeme borçları ertelenecektir. Sözleşmenin askıda olduğu dönemde mevsimlik işçi hakkında toplu iş sözleşmesi hükümleri uygulanabilir. Bu doğrultuda, işverenin fesih hakkının kullanımı bir disiplin kurulu kararına bağlanmış ise kurul kararı üzerine sözleşme feshedilebilir. Dolayısıyla mevsimlik işçi hakkında sözleşme askıda iken dahi disiplin kurulu kararı uygulanabilir.
  • Öğe
    Çekte düzenleme tarihi ve önemi
    (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2014) Ayli, Ali; Yardımcıoğlu, Didem
    Ülkemizde çek kullanımı oldukça yaygındır. Özellikle 19.03.1985 tarihli ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’un, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu ile değiştirilmesi sonrasında getirilen yenilikler, çekin gündemde daha fazla yer bulmasını sağlamıştır. Hatta yeni Çek Kanunu, yürürlüğe girmesinden çok kısa bir süre sonra Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile tekrar değişikliğe uğramış ve dikkatleri çek konusuna daha da bir çekmiştir.
  • Öğe
    Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ağı'nın (ABFMA) bazı üç boyutlu markalara (şehir markaları) ilişkin nisan 2020 tarihli ortak uygulama metni (CP 9) hakkında
    (İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2020) Tekin, Ufuk
    Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ağı (ABFMA) tarafından Nisan 2020’de, bazı üç boyutlu markalar hakkında uygulanması amacıyla “CP 9” sayılı ortak uygulama kuralları kabul edilmiştir. Çalışmanın giriş bölümünde söz konusu ortak uygulama metninin ortaya çıkışı, Avrupa Birliği (AB) marka hukuku bakımından anlamı, kapsamı ve önemi ile bu metnin Türk hukuku bakımından muhtemel etkisi açıklanmaya çalışılmıştır. Giriş bölümünden sonra bu ortak uygulama metnindeki örnekler ve açıklamalar esas alınmak suretiyle bazı üç boyutlu markalar (şekil markaları) hakkında Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) kararlarında işaret edilen hususlar göz önünde bulundurularak oluşturulan genel ilkeler aktarılmıştır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) amaçlarından biri AB mevzuatıyla uyumun sağlanması olup, markalar hakkındaki SMK hükümlerinin büyük ölçüde AB marka mevzuatı esas alınmak suretiyle hazırlandığı düşünüldüğünde, AB hukuku bakımından yol gösterici olan ve çalışmamızda ele alınan söz konusu ortak uygulama kurallarının Türk marka hukuku bakımından da uygulanma kabiliyeti olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu çalışma, özellikle bahsi geçen ortak uygulama metninde yer verilen örnekler ile oluşturulan genel ilkelerin üç boyutlu markalar hakkında Türk hukuku bakımından da yol gösterici ve uygulayıcılara yardımcı olabileceği düşüncesiyle kaleme alınmıştır.