Yazar "Yücel, Yavuz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Epilepsili hastalarda serum paraoksonaz-1 aktivitesi ve malondialdehit düzeyleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Çevik, Mehmet Uğur; Varol, Sefer; Yücel, Yavuz; Akıl, Eşref; Çelepkolu, Tahsin; Arıkanoğlu, Adalet; Yüksel, Hatice; Aluçlu, Mehmet UfukAmaç: Amacımız epilepsili hastalarda serumda antioksidan olarak paraoksonaz-1 (PON-1) aktivitesi ve malondialdehit (MDA) (oksidatif stres parametresi) düzeylerini değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Çalışmaya kırk beş epilepsi hastası alındı ve kontrol sağlıklı 45 kişi ile karşılaştırıldı. Serum MDA düzeyleri ve PON-1 aktiviteleri sırasıyla Ohkawa ve Eckerson metodları ile ölçüldü. Bulgular: Serum MDA seviyeleri hasta grubunda (3,97±0,71 nmol/mL) kontol grubuna (3,52±0,95 nmol/mL) göre anlamlı yüksek (p = 0,015) iken, PON-1 aktiviteleri hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı düşük bulundu (45,17±29,70 U/L ve 66,50±46,15 U/L, p= 0,011). Sonuç: Epilepside reaktif oksijen türlerinin seviyelerinin artması oksidatif stresin bir sonucu olabilir. Bu sebeple antioksidan olarak PON-1 aktivitesi azalırken, MDA düzeyleri artabilir.Öğe İntraserebral kanamalı hastalarda serum fibroblast büyüme faktörü düzeyleri(2011) Ölmez, Cüneyt; Evliyaoğlu, Osman; Uzar, Ertuğrul; Arıkanoğlu, Adalet; Çevik, Mehmet Uğur; Yücel, Yavuz; Açar, AbdullahAmaç: İntraserebral kanama inmenin en ölümcül alt tiplerinden birisidir. Beyinde bazik fibroblast büyüme faktörünün (bFGF) anjiogenik, nörotropik ve damar genişletici özellikleri nedeniyle çok sayıda nörolojik hastalıkta bFGF’nin rolü araştırılmıştır. Şu ana kadar intraserebral kanamalı hastaların serumunda bFGF’yi araştıran sadece bir çalışma vardır. Bu çalışmanın birinci amacı intraserebral kanamalı hastaların serumunda bFGF artışı olup olmadığını araştırmaktır. Ayrıca ikinci amacımız intraserebral kanamalı hastalarda serum bFGF ile klinik durumla ilişkisini araştırmaktı. Gereç ve yöntem: Akut dönemde 30 intraserebral kanamalı hastada serum bFGF seviyelerini ölçtük. Yaş ve cinsiyet yönünden benzer 30 sağlıklı kişi kontrol grubuna dahil edildi. ELİSA yöntemiyle serumda bFGF ölçüldü. Bulgular: Serum bFGF seviyeleri intraserebral kanamalı hastalarda (12.89±3.23 ng/ml) kontrol grubuna (5.28±1.75 ng/ml) göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p=0.001). İntraserebral kanamalı (İSK) hastalarda ölenlerle (n=13) sağ kalanların (n=17) serum bFGF düzeyi benzerdi (13.49±4.13 ng/ml; 12.43±3.43 ng/ml, p>0.05). Ventriküle açılım gösteren (n=15) İSK’li hastalarla ventriküle açılım göstermeyen (n=15) hastaların bFGF düzeyi arasında fark bulunmadı (13.54±3.92 ng/ml; 12.24±2.29 ng/ml, p>0.05). İntraserebral kanamalı hastalarda serum bFGF düzeyi ile hematom hacmi, Glaskow koma skalası ve uluslar arası inme skalası arasında ilişki bulunmadı (p>0.05). Sonuç: İnsanlarda intraserebral kanamadan sonra artmış bFGF nöron koruyucu ve anjiogeneze neden olan mekanizmalardan birisi olabilir. Klin Deney Ar Derg 2011; 2 (3): 282-286.Öğe İskemik inmeli genç hastaların demografik, etyolojik ve risk faktörleri(Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Acar, Abdullah; Uzar, Ertuğrul; Çevik, Mehmet Uğur; Yücel, Yavuz; Arıkanoğlu, Adalet; Ekici, Faysal; Taşdemir, Nebahat; Cansever, SebihaAmaç: Genç iskemik inmeli hastaların etyopatogenezini ve vasküler risk faktörlerini değerlendirmektir. Yöntem: Elli üç genç iskemik inmeli hasta (yaş aralığı; 17-45) retrospektif olarak incelendi. Hastalar TOAST sınıflamasına göre değerlendirildi. Tıbbi öykülerinde sigara, alkol alımı, oral kontraseptif, düşük öyküsü, gebelik, hipertansiyon diyabetes mellitus ve ateroskleroz sorgulandı. Bulgular: Elli üç hastanın 33ü erkek (%43.4), 30u kadındı (%56.6). Hastaların etyolojisinde 17sinde (%32.1) büyük damar hastalığı, 12sinde (%22.6) kardiyoemboli ve 11inde (%20.8) diğer nedenler tespit edilirken 3 (%5.7) hastada neden bulunamadı. Sonuç: İnme geçirme riski olan genç hastalarda risk faktörleri belirlenip gerekli önlemler alınarak genç inmeli hastaların insidansının azaltılarak buna bağlı gelişebilecek mortalite ve özürlülüğün engellenebileceği kanaatindeyiz.Öğe Mask-related headache among health workers during COVID-19 pandemics: Study from Somalia(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2023) Yücel, Yavuz; Hassan, Mohamed Sheikh; Bashir, Ahmed Muhammad; Sidow, Nor Osman; Aluçlu, Mehmet UfukAim: After the outbreak of Coronavirus Disease 2019 (COVID-19), new headaches have been reported to develop or worsen among healthcare workers who regularly wear personal protective equipments. In this study, we investigated the possible relationship between de-novo (new-onset) headache features associated with the mask used and pre-existing and exacerbated headaches. It is the first study on this subject on behalf of Somalia. Methods: This is a cross-sectional study conducted at the Mogadishu COVID-19 pandemic hospital, Somalia, with volunteer healthcare workers. Data were collected through a questionnaire. Participants were asked 15 questions in the survey and Pearson-chi-square test was used as statistics. Results: This study was conducted with 200 healthcare workers working in the hospital, 114 (57%) were male, 86 (43%) were female, and the mean age was 28. Participants 90 (45%) used surgical masks, 32 (16%) filtered masks (N95), 78 (39%) both; majority of 109 (54.5%) wore masks for more than 6 hours a day. Pre-existing headache was reported by78(39%) of the subjects. 55(70%) of those with pre-existing headache reported aggravation of their headache. Statistically significant relationship was found between duration of mask use and aggravation of pre-existing headache. De-novo headache characteristics were throbbing 21(20%), pressing 31(29%), unilateral 19(18%), and 35(33%) bilateral. A statistically significant relationship was also found between the duration of use of face mask and the development of de-novo headache, regardless of mask type. Conclusion: As per our study, prolonged use of face masks during COVID-19 pandemics was associated with de-novo headaches and exacerbation of pre-existing headache. This situation, which has caused complaints as healthcare professionals and some patients continue to wear masks, will continue to be investigated.Öğe Migren hastalarında serum vitamin B12, folik asit ve ferritin düzeyleri(2011) Çolpan, Leyla; Evliyaoğlu, Osman; Taşdemir, Nebahat; Güzel, Işıl; Çevik, Uğur Mehmet; Yücel, Yavuz; Uzar, ErtuğrulAMAÇ: Homosistein düzeyini düşüren folik asit ve vitamin B12’yi içeren tedaviler ile migren rahatsızlığında azalma olabileceği bildirilmiştir. Ayrıca, son zamanlarda migrenli hastaların periakuaduktal gri cevherde demir birikimlerinin arttığı gösterilmiştir. Migrenlilerde folik asit, vitamin B12, ferritin ve transferin düzeyini araştıran az sayıda çalışma vardır. Bu çalışmanın amacı migren hastalarında vitamin B12, folik asit, ferritin ve transferrin düzeylerinin ölçülerek kontrol grubu ile karşılaştırmaktır YÖNTEMLER: Migren grubu, arka arkaya gelen yeni tanı almış ve önceden herhangi bir vitamin tedavisi almamış, 23’ü auralı migren ve 28’si aurasız migrenli toplam 51 hastadan oluşturuldu. Yaş ve cinsiyet yönünden migren grubuna benzer özellikleri olan ve başağrısı öyküsü ve anemisi olmayan ve vitamin desteği almayan, 28 sağlıklı birey kontrol grubuna alındı. Migren grubundaki hastalar atak dönemi olup olmamasına ve auralı veya aurasız migren oluşuna göre alt gruplara ayrıldı. Serum vitamin B12, folik asit, ferritin ve transferrin düzeyi kemilüminesans yöntemi ile ölçüldü. BULGULAR: Migren grubu vitamin B12 düzeyi (215.6±133.7 pg/ml) kontrol grubu (289.9±12 pg/ml) ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düşüktü (p=0.005). Migren grubu folik asit düzeyi (6.74 ± 4.31 pg/ml) kontrol grubu (8.47 ± 1.85 pg/ml) ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düşüktü (p=0.048). Atak döneminde olan migrenlilerde vitamin B12 düzeyi (177.3 ± 139.2 pg/ml) ataksız dönemde olan migrenlilere göre (252.5 ± 119.5 pg/ml, p=0.043) daha düşüktü (p=0.043). Ancak atak döneminde olan migrenlilerin folik asit, ferritin ve transferrin düzeyleri ataksız dönemde olan migrenlilerle karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Atak döneminde olan migrenlilerde ferritin düzeyi (43.4 ± 41.1 mg/ml) ataksız dönem migrenlilere göre (75.4 ± 51.7 mg/ml) anlamlı olarak düşük bulundu (p=0.018). SONUÇ: Çalışmamızda migren hastalarında vitamin B12 ve folik asit düzeyleri kontrollere göre daha düşük bulundu. Bu bulgular vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin migren patogenezinde rolü olabileceğini ve vitamin B12 ve folik asitin migrenin proflaktik tedavisinde yararlı olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca çalışma sonuçları migren ataklarında demir dengesinde bozulma olduğunu göstermektedir.Öğe Migren ve gerilim başağrısı olan hastalarda anksiyete ve umutsuzluk düzeyleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009) Kıvrak, Yüksel; Özen, Şakir; Yücel, YavuzAmaç: Migren ve Gerilim Tipi Başağrısı (GTB) en sık görülen iki baş ağrısı tipidir. Biz bu çalışmada, iki farklı baş ağrısı grubunda umutsuzluk, anksiyete ve sosyal benlik saygısı puanlarının farklı olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: Bu çalışmada baş ağrısı yakınması ile başvuran 72 migrenli, 28 GTB’lı ve 50 sağlıklı kontrol grubuyla yürütüldü. Katılımcılar, Genel Bilgi Formu, Sürekli Kaygı Envanteri (SKE), Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ve Sosyal Karşılaştırma Ölçeği (SKÖ)’ni doldurdu. Bulgular: Gruplar arasında cinsiyet, yaş, eğitim yılı, medeni durum ve ekonomik durum açısından bir fark yoktu. GTB olan grubun umutsuzluk puanı migreni olan gruptan ve kontrol grubundan daha yüksekti (p=0.001). SKE puanları açısından; GTB ve migren grupları arasında istatistiksel fark yoktu fakat GTB grubunun puanları kontrol grubundan daha yüksekti (p=0.003). Kontrol grubunun SKÖ puanları her iki hasta grubundan daha yüksekti fakat üç grup arasındaki istatistiksel fark anlamlı değildi (p=0.072). Sonuç: Bu bulgular GTB olan hastaların migrenli gruptan daha fazla umutsuz ve sağlıklı kontrol grubundan daha fazla anksiyeteli olduğunu göstermektedir.Öğe Migren ve gerilim başağrısı olan hastalarda anksiyete ve umutsuzlukdüzeyleri(2009) Kıvrak, Yüksel; Özen, Şakir; Yücel, YavuzAmaç: Migren ve Gerilim Tipi Başağrısı (GTB) ensık görülen iki baş ağrısı tipidir. Biz bu çalışmada,iki farklı baş ağrısı grubunda umutsuzluk, anksiyeteve sosyal benlik saygısı puanlarının farklı olup olmadığını araştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada baş ağrısı yakınması ile başvuran 72 migrenli, 28 GTB’lı ve 50sağlıklı kontrol grubuyla yürütüldü. Katılımcılar,Genel Bilgi Formu, Sürekli Kaygı Envanteri (SKE),Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ve Sosyal Karşılaştırma Ölçeği (SKÖ)’ni doldurdu.Bulgular: Gruplar arasında cinsiyet, yaş, eğitim yılı, medeni durum ve ekonomik durum açısından birfark yoktu. GTB olan grubun umutsuzluk puanımigreni olan gruptan ve kontrol grubundan dahayüksekti (p=0.001). SKE puanları açısından; GTBve migren grupları arasında istatistiksel fark yoktufakat GTB grubunun puanları kontrol grubundandaha yüksekti (p=0.003). Kontrol grubunun SKÖpuanları her iki hasta grubundan daha yüksekti fakat üç grup arasındaki istatistiksel fark anlamlı değildi (p=0.072).Sonuç: Bu bulgular GTB olan hastaların migrenligruptan daha fazla umutsuz ve sağlıklı kontrol grubundan daha fazla anksiyeteli olduğunu göster- mektedir.Öğe Mirtazapine induced edema(2011) Uzar, Ertuğrul; Yücel, YavuzMirtazapin nadir olarak ödem gibi ciddi yan etkilere neden olabilir. Migren ve depresyon tedavisi için mirtazapin alan ve pretibial ödem gelişen bir olguyu sunduk. Mirtazapin tedavisinin kesilmesi ile 2 gün içinde pretibial ödem kayboldu. Sonuçta klinisyenlerin mirtazapine bağlı doz ile ilişkili ve geriye dönebilen ödemin farkında olmaları gereklidir.Öğe Multipl Sklerozlu Hastalarda Ortalama Platelet Hacminin Araştırılması(2011) Taşdemir, Nebahat; Arıkanoğlu, Adalet; Yücel, Yavuz; Aydın, Birsen; Uzar, Ertuğrul; Tanrıverdi, Mehmet HalisAmaç: Multipl sklerozlu hastalarda platelet fonksiyonlarında değişme gözlenmiştir. Ortalama trombosit hacmi trombosit aktivitesininbir belirtecidir ve vasküler hastalıklarda arttığı bildirilmiştir. Bu retrospektif çalışmanın amacı ortalama trombosit hacmi ile multipl skleroz arasında ilişkiyi araştırmaktır.Hastalar ve Yöntem: Hasta grubu multipl skleroz atak ile başvuran 46 multipl skleroz hastasından oluştu (erkek/kadın: 10/36, ortalama yaş: 34.3 ± 9.4 yıl). multipl skleroz hastalarının atak sırası ve sonrasındaki ortalama trombosit hacmi değeri karşılaştırıldı. Ayrıca,MS hastalarının ortalama trombosit hacmi değerleri yaş ve cinsiyet yönünden benzer sağlıklı gönüllülerin ortalama trombosit hacmideğerleri ile karşılaştırıldı (ortalama yaş: 6.4 ± 10.4 yıl, erkek/kadın: 14/24). Bulgular: Multipl skleroz atak sırasında (8.0 ± 1.2) ve atak sonrasında (7.9 ± 1.2) ortalama trombosit hacmi değerleri arasında bir farkbulunmadı (p> 0.05). "Expanded Disability Status Scale (EDSS)" skoru ile ortalama trombosit hacmi arasında ilişki bulunmadı. Multiplskleroz grubu (8.1 ± 1.3) ile kontrol grubu ortalama trombosit hacmi değerleri (8.1 ± 1.1) arasında bir fark bulunmadı (p> 0.05). Yorum: Sonuç olarak multipl skleroz atak sırasında ve sonrasında ortalama trombosit hacmi değerleri arasında bir değişiklik yoktur.Bu bulgu multipl skleroz patogenezinde platelet aktivasyonunun önemli bir rolü olmadığını destekler. Fakat, multipl skleroz ve ortalama trombosit hacmi arasındaki ilişki prospektif olarak araştırılmalıdırÖğe Multipl sklerozlu hastalarda serum prolidaz ve iskemi modifiye albümin düzeyleri(2012) Çevik, Mehmet Uğur; Arıkanoğlu, Adalet; Yücel, Yavuz; Aluçlu, Mehmet Ufuk; Akıl, Eşref; Varol, Sefer; Yüksel, HaticeAmaç: Multipl skleroz (MS) hastalarında oksidan moleküller olan serbest radikallerin arttığı ve antioksidan moleküllerin düzeylerinin azaldığı bilinmektedir. İskemik modifiye albüminin oksidatif stresi gösterebilecek biyolojik bir belirteç olduğu savunulmaktadır. Bu çalışmanın amacı MS ve oksidatif stres ilişkisini göstermektir.Gereç ve yöntem: Kırk iki MS hastası (30 kadın, 12 erkek) ve 30 sağlıklı kontrol (21 kadın, 9 erkek) bireyde iskemik modifiye albümin düzeyleri ve prolidaz aktivitesi ölçüldü. Bulgular: İskemik modifiye albümin düzeyleri MS hastalarında (73,07±26,53 ng/mL) kontrol grubuna (60,18±18,01 ng/mL) göre anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p=0.024). Hasta ve kontrol grupları arasında prolidaz seviyeleri açısından ise anlamlı fark saptanmadı (p =0.856). Sonuç: İskemik modifiye albümin düzeylerinin artışı multipl skleroz hastalarında oksidatif stresin rolünü destekler.Öğe Multiple sclerosis: Relationships between cytokines, MRI lesion burden, visual evoked potentials and disability scores(Tıp Araştırmaları Derneği, 2010) Taşdemir, Nebahat; Karaca, Erdal Eren; Ece, Aydın; Yücel, Yavuz; Dikici, Süber; Taşdemir, Mehmet SerhanAim: The aim of this study was to investigate the relationships between the disability (EDSS) scores, magnetic resonance imaging (MRI) lesion burden, the visual evoked potential (VEP) latencies and the cytokine levels in patients with multiple sclerosis (MS) that previously not studied. Method: Study group consisted of 40 MS patients with either relapsing-remitting (RR) (n=29) or secondary progressive course (n=11) and control group comprised 35 matched healthy subjects. Student's t test, Mann-Whitney U, Chi-squared and correlation analyses were used for statistical analyses. Result: In patient group EDSS scores varied from 1.5 to 8.5, all had abnormal MRI T2 plaque burden and 65.0% had abnormal VEP latencies. Serum levels of tumor necrosis factor-alpha (TNF-a{cyrillic}) and interleukin-2 receptor (IL-2R) were significantly higher in patients compared to controls (P<0.001 and P<0.001, respectively). Serum levels of IL-6 and IL-10 were similar in patients and controls (P>0.05). The total EDSS scores significantly correlated with the T2 plaque counts (r=0.637, P<0.001). Among all measured cytokines, only IL-8 levels were significantly correlated with the total EDSS scores and MRI lesion burden (r=0.590, P<0.001 and r=0.535, P<0.001, respectively). Other cytokine levels did not correlate with the disability scores, the amount of MRI lesions or the VEP latencies (P>0.05). Conclusion: Our data indicate that despite clinical stability, immunological activity is not interrrupted in MS and the production of different cytokines were not uniformly affected by the immunomodulator medication. New therapeutic strategies correcting cytokine balance may be useful in MS.Öğe Serebellar infarktta etyoloji, lokalizasyon ve prognoz(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2002) Yücel, Yavuz; Aluçlu, M. UfukSerebrovasküler hastalıklar beynin en sık görülen hastalıklarıdır. Serebellar infarktta bunun içerisinde %1.5-4.2 gibi bir oranı oluşturmaktadır. Çalışmamızda serebellar infarktlı hastaların etyolojik faktörlerini, lezyon lokalizasyonunu, semptom ve bulguları ile prognozu arasındaki ilişkiyi inceledik. Bu amaçla Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil ve İlk Yardım Servisi'ne başvurup Nöroloji Servisi'ne serebellar infarkt tanısı ile yatırılan, klinik ve radyolojik olarak tanısı kesinleşen 32 hastayı retrospektif olarak inceledik. Çalışmaya katılan olguların 21'i erkek (%65.6), 11'i kadın (%34.3) idi. Yaşlar 40-75 yıl (ortalma 57.8±10.2) arasında değişmekteydi. Etyolojik klinik sınıflamada en sık aterotrombotik infarkt (%65.6) saptadık. Lokalizasyon olarak en çok posterior inferior serebellar arter infarktıyla (%50) karşılaştık. Risk faktörleri içinde sıklıkla hipertansiyon (%78.1) ve sigara kullanımını (%50) tespit ettik. Semptomlardan en sık olanlar baş dönmesi (%93.7), bulantı-kusma (%75), baş ağrısı (%68.7) ve serebellar disfonksiyon bulguları (%50) idi. Hastanede kalış süresi ortalama 16.3±7.6 gündü. Mortalite oranımızı ise %6.2 olarak saptadık.Öğe Sıçanlarda izoniazid ve streptomisin nörotoksisitesine sildenafil’in etkileri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Acar, Abdullah; Fırat, Uğur; Uzar, Ertuğrul; Arıkanoğlu, Adalet; Keleş, Ayşenur; Çevik, Mehmet Uğur; Yücel, Yavuz; Alp, Harun; Gökalp, OsmanAmaç: İzoniazid (İNH) ve streptomisin (STR) kombinasyonuna bağlı nörotoksisite bildirilmiştir. Sildenafil’in (SLD) deneysel olarak bazı ilaç toksisitelerini azaltabildiği öne sürülmüştür. Çalışmada amacımız; uzun süreli İNH ve STR verilen sıçanların beyninde ve serebellumunda toksik etki olup olmadığı ve olası bu toksisite üzerine SLD’nin etkisini araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Bu çalışmada 78 sıçan; kontrol grubu (n= 10), İNH grubu (n= 10), STR grubu (n= 10), İNH + STR - (n= 10), SLD (n= 10), İNH + SLD (n= 10), STR + SLD (n= 8), İNH + STR + SLD (n= 10) grupları olarak sekiz gruba ayrıldı. İlaçlar 30 gün boyunca uygulandı. Sıçanların beyin ve serebellumu histopatolojik olarak incelendi. Beyin ve serebellum dokusunda; inflamasyon, ödem, konjesyon, dejenerasyon ve nekroz bulguları araştırıldı. Histopatolojik değerlendirme çalışma gruplarından habersiz tek bir patolog tarafından değerlendirildi. Bulgular: STR grubu sıçan beyninde ve serebellumunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek dejenerasyon bulundu (sırayla, p=0.002, p<0.001). İNH + STR grubu İNH grubu ile karşılaştırıldığında sıçan beyninde dejeneratif bulgularda artış bulundu (p=0.006). Kontrol grubuna göre İNH + STR + SLD grubunda serebellumda dejenerasyon bulguları İNH+STR grubuna göre daha belirgindi (p=0.001). İNH + STR + SLD grubunda İNH + STR grubuna göre serebellumda dejenerasyon bulgularında istatistiksel olarak anlamlı artış bulundu (p=0.032). Sonuç: İNH ve STR kombinasyonunun sıçanlarda nörotoksisitesiteyi artırdığı görüldü. Ayrıca; SLD’nin INH ve STR kombinasyonundaki nörotoksisiteyi daha da kötüleştirdiği saptandı. Ancak bu toksisite boyutlarının elektron mikroskopi ve immünohistokimyasal yöntemlerle araştırılmasına gereksinim vardır.