Yazar "Taylan, Mahşuk" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 18 / 18
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe AFFECTING FACTORS ON EARLY MORTALITY IN ELDERLY PATIENTS DIAGNOSED WITH PULMONARY EMBOLISM IN EMERGENCY DEPARTMENT(2015) Zengin, Yılmaz; Gülolu, Cahfer; Dursun, Recep; İçer, Mustafa; Gündüz, Ercan; Taylan, Mahşuk; Durgun, Hasan MansurGiriş: Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yaşlı nüfus oranı hızla artmaktadır. Pulmoneremboli ve venöz tromboli insidansının yaşla birlikte arttığı bilinmektedir. Pulmoner emboli tanı vetedavisindeki büyük ilerlemelere rağmen pulmoner emboli yaşlılarda daha yüksek oranda mortalite ile sonuçlanmaktadır. Bu çalışmada, acil serviste pulmoner emboli tanısı alan yaşlı hastalarınsosyodemografik ve klinik özelliklerini değerlendirmek ve mortalitenin azaltılabilmesi için erkenmortalite üzerindeki etkili faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma 01.01.2009 tarihi ile 30.09.2014 tarihleri arasında acil servise başvuran 65 yaş ve üzeri olan ve pulmoner emboli şüphesi ile çekilen kompüterize tomografikpulmoner anjiografilerinde pulmoner emboli tanısı kesinleşen 139 hasta hastane bilgisayar kayıtsisteminden retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Bu çalışmada hastaların 87'si (%61,8) kadın, 52'si (%38,2)'si erkekti. Hastaların takibinde 13 kişi (9,4%) yaşamını kaybetti. Çalışmada pulmoner embolili yaşlı hastalarının acil başvuru anındaki özellikleri ile erken mortalite arasındaki faktörlerin araştırıldığı analizde immobilite,bayılma, taşikardi, hipotansiyon, Troponin T yükselmesi, koroner arter hastalığı, serebrovaskülerhastalık, masif boyutlu pulmoner emboli olması, bilateral pulmoner emboli olması, Wells skorlamasında muhtemel pulmoner emboli olması ve Modifiye Genava skorlamasında muhtemel pulmoner emboli olmasının istatistiksel olarak ilişkili faktörler olduğu tespit edildi( p değerleri sırasıyla 0,002; 0,033; 0,000; 0,000; 0,006; 0,037; 0,011; 0,000; 0,030; 0,023; 0,018).Sonuç: İmmobilite, senkop, taşikardi, hipotansiyon, Troponin T yükselmesi, koroner arterhastalığı, serebrovasküler hastalık, masif boyutlu pulmoner emboli olması, bilateral pulmoner emboli olması, Wells skorlamasında muhtemel pulmoner emboli olması ve Modifiye Genava skorlamasında muhtemel pulmoner emboli olması yaşlı pulmoner embolili hastalarda erken mortaliteüzerine etkili faktörler olarak bulunmuşturÖğe DİYARBAKIR YÖRESİNDE ALLERJİK SOLUNUM YOLU ŞİKAYETLERİYLE BAŞVURAN HASTALARDA UYGULANAN DERİ PRİCK TESTİ SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ(2015) Kaya, Halide; Selimoğlu, Hadice Şen; Taylan, Mahşuk; Demir, Melike; Yılmaz, Süreyya; Dallı, Ayşe; Abakay, ÖzlemAmaç: Atopik hastalıklarda deri prick testi (DPT), allerjenlerin saptanmasında oldukça hızlı, kolay ve ucuz bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada DPT ile tespit edilen allerjenler ile total serum IgE (T.IgE) düzeyleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi ve bölgemizdeki allerjenlerin sıklığının incelenmesi planlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2009 ile Aralık 2013 arasında Dicle Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Polikliniğine allerjik astım ve/veya rinit tanısı ile başvurup DPT yapılan 1791 hastanın klinik özellikleri, deri prick testi sonuçları ve T.IgE düzeyleri geriye dönük olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 1791 hastanın 1077si (%60.1) kadın, 714ü (%39.9) erkekti. Bu hastalardan 722ünde (%40.3) en az bir ya da daha fazla allerjene karşı pozitif yanıt saptandı. Erkeklerde (% 44.5) allerji testi pozitifliği kadınlara (%37.5) kıyasla daha yüksekti (p=0,002). DPTnde en sık saptanan allerjenler sırasıyla çayır polenleri (%70.3), buğday poleni (%46.5) ve ağaç polenleri (%46.1) idi. Kadınlarda erkeklere göre kedi ve köpek epiteline duyarlılık daha fazla idi (p=0.023, p=0.036). Total serum IgE seviyesi yüksek olan hastalarda DPT pozitifliği, T.IgE seviyesi normal olanlardan istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı (p < 0.001). Tartışma: Diyarbakır ilinde çayır ve buğday polenlerinin en sık karşılaşılan allerjenler olduğu saptandı.Öğe Diyarbakır ilinin 2005-2010 yılları arasındaki tüberküloz kontrol durumu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Taylan, Mahşuk; Yılmaz, Süreyya; Kaya, Halide; Demir, Melike; Şen, Hatice Selimoğlu; Sezgi, Cengizhan; Abakay, Özlem; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, AbdurrahmanGiriş: Tüberküloz (TB) kontrol programları, uluslararası ve ulusal düzeyde kabul gören standardize edilmiş tanı, tedavi ve korunma uygulamalarını içerir. Bir bölgenin TB verilerinin ülke verileriyle kıyaslanarak analizi, o bölgenin TB kontrol programlarına uyum düzeyini belirleyecek ve ileriye dönük doğru stratejileri belirlemeye yarayacaktır. Bu çalışmada Diyarbakır ilinin beş yıllık TB verileri ülke verileriyle kıyaslanarak irdelenmiştir. Yöntemler: Sağlık bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığının yıllık TB raporları esas alınarak 2006–2010 yıllarına ait Diyarbakır ili TB verileri ve Ülke verileri iki grup olarak kaydedildi. TB olgularına ait, demografik, tanısal ve tedavi sonuçlarını içeren veriler, iki grup arasında karşılaştırmalı olarak analiz edildi. Bulgular: Diyarbakır TB verilerinden beş yıllık ortalama olgu hızı (22,8/100.000) ve akciğer TB için yayma yapılma oranı (%80,1) ülke ortalama olgu hızı (25,6/100.000) ve yayma yapılma oranının (%88,3) altında bulundu. Aynı olgularda kültür yapılma oranı (40,1), kültür pozitifliği (%45,5) ve kür oranı (%43,9), ülke ortalaması olan kültür yapılma oranı (%62,6), kültür pozitifliği oranı(%80,4) ve kür oranından (%58,5) daha düşük bulundu. Tedavi başarısı (86,5), tedavi terk (%5,7) ve ölüm oranı (%2,7) ile ülke verilerine benzer görüldü. Sonuç: Diyarbakır ilinde TB’un tanısal bakteriyolojik inceleme ve kür oranında ülke ortalamasının altında elde edilen sonuçlar, TB kontrolünü zorlaştıran sebepler olduğunu düşündürmektedir. Muhtemel sorunların aydınlatılmasında, sosyodemografik etmenlerin, sağlık hizmetlerinin ve donanım alt yapısının değerlendirildiği daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.Öğe Effect of airway dynamics on the development of larynx cancer(Wiley-Blackwell, 2016) Taylan, Mahşuk; Can, Ömer Faruk; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Özbay, Musa; 0000-0003-4072-2270; 0000-0003-0799-889XObjectives/HypothesisThis study aimed to investigate and measure airway dynamics in anatomical regions where laryngeal cancer was most common in comparison to other regions of the larynx, thereby determining the effect of airway dynamics on the development of laryngeal cancer. Study Design and MethodsPulmonary function test airflow data and larynx anatomy measurement data obtained by three-dimensional computed tomography. A healthy male adult was modeled by simulation using the ANSYS program. Analysis of air flow rates, pressure, and force were also made. ResultsThe supraglottic region average pressure was higher when compared to the subglottic region and clearly lower when compared to the glottic region. The subglottic had the lowest pressure and force levels. The glottic region was the first ranked location for laryngeal cancer; the supraglottic region was the second; and the frequency of laryngeal cancer was much lower in the subglottic region. Our data suggests that the high pressure and force contribute to an increased amount of contact and interaction between toxic particles and mucosa and to increased diffusion of the particles, leading to an increased carcinogenic effect and frequency of cancer. ConclusionLaryngeal cancer was found more frequently in regions with an increased pressure and force stress and reduced air velocity, with a subsequent increase in penetration of the inhaled toxic agents. These findings demonstrate the importance of basic physical fluid mechanics in cancer pathogenesis.Öğe Göğüs hastalıkları hekimlerinin pulmoner rehabilitasyonla ilgili bilgi düzeyleri(Modestum Publishing Ltd., 2014) Şen, Hadice Selimoğlu; Hocanlı, İclal; Abakay, Özlem; Sezgi, Cengizhan; Yılmaz, Süreyya; Taylan, Mahşuk; Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah ÇetinAmaç: Pulmoner rehabilitasyon (PR) semptomatik kronik solunum hastalığı olan ve günlük yaşam aktiviteleri azalmış hastalar için multidisipliner, kanıta dayalı ve kişiye özel tedavi yaklaşımıdır. Bu çalışmada ilimizde göğüs hastalıkları hekimlerinin PR konusunda bilgi düzeylerinin ölçülmesini amaçladık.Yöntemler: Diyarbakır ili ve çevresinde üniversite hastanesi, eğitim araştırma hastanesi ve devlet hastanelerinde çalışan toplam 40 göğüs hastalıkları uzmanı ve asistanın doktoruna PR'la ilgili toplam 10 sorudan oluşan standart bir anket uygulandı. Ankette PR tanımı, hedefleri, değerlendirme ölçütleri, rehabilitasyona aday hasta ve rehabilitasyon ekibi ile ilgili sorular soruldu. Şıklı sorulara verilen her bir doğru yanıta 10 puan verildi. Bilgi seviyesi, puan 50'nin altında olunca düşük, 50-70 arası orta, 80-100 arası yüksek olarak tanımlandı.Bulgular:?Katılımcıların yaş ortalaması 36,1±7,79 ve göğüs hastalıkları alanında çalışma süreleri 5,57±7,71 yıl idi. Üniversite hastanesi doktorlarının %78,9'u, Eğitim araştırma hastanesi doktorlarının %57,1'i, devlet hastanesi doktorlarının %50'i soruların yarısından fazlasına doğru cevap verdi. Sonuç: İlimizdeki göğüs hastalıkları hekimlerinin PR konusundaki bilgi seviyesi büyük oranda düşük ve orta düzeydedir. Pulmoner rehabilitasyonla ilgili tıp fakültelerinde eğitim müfredatı oluşturulmasının ve mezuniyet sonrası eğitimler ile sahadaki hekimlerin bilgilendirilmesinin bu konuyla ilgili farkındalığı artıracağı ve hekim ve hastaların PR'a ilgisini arttıracağı düşüncesindeyiz.Öğe Malign Plevral Mezotelyoma prognozunda yeni bir inflamatuar parametrenin değeri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Abakay, Özlem; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Sezgi, Cengizhan; Abakay, Abdurrahman; Şen, Hadice; Kaya, Halide; Taylan, MahşukAmaç: Malign Plevral Mezotelyoma (MPM) genel olarak asbest teması ile ilişkili ve kötü prognozlu bir tümördür. MPM hastalarında prognostik bir parametre olabilecek olan Modifiye Glasgow Prognoz Skoru (GPS), artmış C-Reaktif Protein (CRP) ve azalmış albümin düzeyleri temel alınarak hazırlanmış bir skordur. Bu çalışmada GPS skorunun MPM prognozu üzerindeki etkilerini incelemek ve diğer potansiyel etkenlerin rollerini araştırmak amaçlanmıştır. Yöntemler: Retrospektif planlanan bu çalışmaya histopatolojik olarak MPM tanısı konan 140 hasta alındı. Bulgular: Toplam 140 MPM hastasının ortalama yaşı 52,92 yıl idi (83 erkek ve 57 kadın) idi. Toplam 91 hastada çevresel asbest teması saptandı ve temas süresi ise 31 yıldı. Hastaların semptomları başvurudan yaklaşık olarak 4,8 ay önce başlamıştı. En sık saptanan semptomlar ise 125 hastada nefes darlığı, 94 hastada göğüs ağrısı ve 22 hastada kilo kaybıydı. GPS skor değeri olarak 64 hasta 2, 22 hasta 1 ve 14 hasta ise sıfır değerini almışlardır. Çalışmaya alınan hastaların 112’si vefat etmiş ve 28’i hayattaydı. Tüm hastaların ortalama yaşam süresi 14 ay idi. GPS skoru 2 olan hastalar 10 ay, 1 olanlar 15 ve sıfır olanlar ise yaklaşık 18 ay yaşamışlardır. Bu fark istatistikî olarak önemli bulunmuştur. Ayrıca erkek cinsiyet ve 65 yaş üstü olmada yaşam süresini kötü etkileyen parametreler olarak bulunmuştur. Sonuç: MPM hastalarının prognozunu tahminde kullanılabilecek basit ve ucuz bir parametre geliştirilememiştir. GPS skoru inflamatuar durumlarda artmaktadır. GPS skoru MPM hastalarının ciddiyetini tespitte kullanılabilecek basit ve ucuz bir parametre olarak görülmektedir.Öğe Obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda enürezis ile uyku parametreleri arasındaki ilişki(Modestum Publishing Ltd., 2013) Abakay, Özlem; Şen, Hadice Selimoğlu; Taylan, Mahşuk; Kaya, Halide; Tanrıverdi, Mehmet Halis; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, Abdurrahman; Kırbaş, GökhanAmaç: Bu çalışmada enürezis gelişen obstrüktif uyku apne sendromlu (OUAS) hastalarda polisomnografik parametreler ile enürezis gelişimi arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı.Yöntemler: Çalışmaya 67 OUAS hastası alındı. Hastaların tüm gece polisomnografik kayıtları ile elde edilen parametreler ve enürezis varlığı standart forma kaydedildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 45,0 ± 11,7 yıldı. Hastaların %54'ü erkek, %46'sı kadındı. Hastaların apne hipopne indeksi ortalaması 13,07 adet/saat idi. Hastalarda enürezis sıklığı %19, noktüri sıklığı %55 olarak saptandı. Enürezis saptanan hastalarda saptanmayanlara göre anlamlı olarak farklı bulunan parametreler; yaş, arousal indeksi, periyodik bacak hareketi indeksi, oksijen desatürasyon indeksi ve vücut kitle indeksi olarak bulundu (p<0,05).Sonuç: Çalışmamızın verilerine göre OUAS'lı hastalarda enürezis sıklığının oksijen desatürasyonunun ağırlığıyla ilişkili olduğunu göstermiştir.Öğe Obstrüktif uyku apne sendromu semptomları ile okul performansı arasındaki ilişki(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Demir, Melike; Bucaktepe, Pakize Gamze Erten; Yılmaz, Süreyya; Kaya, Halide; Coşkunsel, Mehmet; Kırbaş, Gökhan; Sezgi, Cengizhan; Taylan, MahşukAmaç: Obstrüktif Uyku Apne Sendromu(OUAS), öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği ve unutkanlık gibi nörokognitif bozukluklara yol açarak, akademik performansı olumsuz etkileyebilmektedir. Bu çalışmada, farklı akademik başarı seviyesindeki öğrencilerin uykuda solunum bozukluğu düşündüren semptomlar açısından karşılaştırılması amaçlandı. Yöntemler: Üniversite giriş sınavında aynı puan türüyle girilen bölümlerinden, giriş puanı en yüksek(Grup 1) ve en düşük(Grup 2) olan bölümlerin birinci sınıf öğrencilerine yüz yüze görüşülerek anket dolduruldu ve demografik özellikleri, sigara kullanımı, araç kullanımı, trafik kazası sayısı ile Epworth Uykululuk Ölçeği(EUÖ) ve OUAS riskini belirleyen Berlin Anketi sorgulanarak skorlandı. İki grubun bulguları karşılaştırıldı. Bulgular: Grup 1’de 136, Grup 2’de 116 olmak üzere toplam 252 öğrenci çalışmaya dahil edildi. Öğrencilerin yaş ortalamaları, cinsiyet dağılımı, tartı, boy ve beden kitle indeksi değerleri arasında fark saptanmadı. Grup 2’deki öğrencilerin sigara kullanma oranı (%25,3) Grup 1’e (%18,2) göre fazlaydı (p<0,001). Ayrıca Grup 1 ile karılaştırıldığında Grup 2’deki öğrencilerde horlama (%87,1; %27,2), uykuda nefes kesilmesi (%10,3; %5,1) ve gündüz aşırı uykululuk hali (%25,8; %13,2) oranları yüksekti (sırasıyla p<0,001, p=0,021, p=0,002). Berlin Anketi’ne göre OUAS için yüksek risk taşıma oranları (%45,7; %31,6) ve EUÖ [(5,3±3,5); (1,8±3,6)] skorları da Grup 2’de yüksekti (sırasıyla p=0,006 ve p<0,001). Grup 2’deki sigara içenlerde horlama (% 97,8; % 20) ve uykuda nefes kesilmesi (% 68,9; % 6,7) sigara içmeyenlere göre fazla idi (sırasıyla p<0,001 ve p=0,047). Sonuç: OUAS düşündürecek semptomların ve sigara kullanımının başarı seviyesi düşük öğrencilerde daha sık olduğu saptandı. Genç erişkinlerde, okul başarısını etkileyebilecek faktörlerden birinin de OUAS gibi uykuda solunum bozuklukları olabileceği bulgusu daha kapsamlı araştırmalara zemin hazırlayabilir.Öğe Orta lob sendromu; Sağ akciğer lezyonlarında ayırıcı tanılar arasında olmalı(Lookus Scientific, 2016) Meteroğlu, Fatih; Taylan, Mahşuk; Demir, Melike; Gül,Burak; Birak, AliSağ orta lob sendromu, sağ orta lobda inatçı ya da tekrarlayan atelektaziler ile karakterize olan bir tablo- dur. Görüntüleme yöntemlerindeki gelişmelerin etki- siyle erken tanı konulması sıklığı artmıştır. Burada, sağ orta lob tümörü ön tanısıyla tüm invazif girişimle- re rağmen tanısı konulamayan 23 yaşındaki bayan hasta ile akciğer- karaciğer hidatik kist nedeniyle operasyona alınan ve operasyon esnasında orta lob sendromu tanısı konulan 15 yaşındaki olgularımızı sunmayı amaçladık.Öğe Prick Test Results and Total IgE Levels of Asthma Patients in A University Hospital(2019) Topçu, Ayşe Füsun; Hocanlı, İclal; Taylan, Mahşuk; Çil, Barış; Kabak, MehmetRespiratory allergies are currently on the rise and affect all age groups. Aeroallergens play a major role in the pathogenesisof respiratory allergic diseases, especially in asthma and allergic rhinitis. Skin prick tests and specific blood tests can b eused to safely ascertain allergen-specific IgE. When correctly implemented, aeroallergens such as house mites, pollens, andpet allergens can be determined. Skin tests are widely used to assess sensitivity to allergens due to their relatively easyapplication and safety.The present study aims to delineate a regional allergen profile and compare this profile with that of other regions of thecountry. Furthermore, a comparison of total IgE elevation and prick test positivity was made to assess the sensitivity andspecificity of total IgE levels.One hundred and sixty seven patients over 18 years of age that applied to either in- or out-patient clinics, that had adiagnosis of asthma according to the criteria of GINA (the Global Initiative for Asthma) and had been attack -free for atleast one month were included. Forty one patients were male and 124 were female.The prick test was positive in 18.7%. Pollens (41.9%), mite (22.5%) and cochroach were the most frequently detectedallergens. Those that had serum IgE levels higher than the serum reference value had sign ificantly higher rate of prick testpositivity (p=0.029).The present study demonstrates inter-regional variability of allergen profiles and the direct correlation between total IgEelevation and prick test positivity. In cases where prick tests are not av ailable, allergen sensitivity can be determined bytotal IgE levels.Öğe Primer akciğer lenfoma olgusu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Taylan, Mahşuk; Meteroğlu, Fatih; Demir, Melike; Birak, Ali; Gül, BurakPrimer pulmoner lenfoma, tüm akciğer tümörlerinin yalnızca %0,5’ini teşkil eden ve intrapulmoner lenfatiklerden kaynaklanan nadir bir tümördür. Radyolojik olarak kitle ve konsolidasyon şeklinde görülebilmesi nedeniyle, primer veya metastatik akciğer kanseri, pnömoni, sekestrasyon ve atelektazi gibi birçok hastalığın ayırıcı tanısında düşünülmelidir. İki yıldır şikâyetleri olan 44 yaşında erkek hastanın toraks bilgisayarlı tomografide sol akciğer lingular segmentte kalp’le sınırları net ayırt edilemeyen 65x68 mm ebatında kitle saptandı. Tanısal torakotomide histopatolojisi lenfoma ile uyumlu geldi ve lingula ve alt lob apikal segmentinide içine alacak şekilde wedge rezeksiyonu uygulandı. Bu çalışmada, öksürük ve halsizlik şikâyetiyle yatırılarak primer akciğer (düşük grade B-hücreli) lenfoması tanısı konulan olguyu sunmayı amaçladık.Öğe The proper use of inhalers in a third step hospital and its effect on treatment: Original study(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2019) Çil, Barış; Kabak, Mehmet; Topçu, Ayşe Füsun; Taylan, Mahşuk; Sezgi, CengizhanObjective: The percentage of asthma patients that use their inhalers with the correct technique ranges between 10 and 60. Inappropriate use of inhaler leads to disuse of drug, diminished disease control and increased drug use. In this study, we aimed to determine the effect of proper inhaler therapy on the treatment and control of asthma and the effect of proper inhaler use on hospitalization due to asthma. Method: One hundred and sixty five asthma patients over 18 years of age that applied to either in- or out-patient clinics of a university hospital, that had a diagnosis of asthma according to the criteria of the Global Initiative for Asthma (GINA) and had been attack-free for at least one month were included. Patients were told to use their inhalers and any misuse were noted. Patients were put through the Asthma Control Test (ACT). Their forced vital capacity (FVC), forced expiratory volume in 1 second (FEV1) and peak expiratory flow (PEF) values were also noted. Their hospitalization status for asthma in the last year was assessed and recorded. Results: One hundred patients used their asthma inhalers correctly, while 65 did not. Those that used their inhalers correctly had significantly higher ACT (p=0,0001), FEV1% (p=0,001) and PEF% (p=0,014). Discussion: Patients must be informed and trained for the correct use of their inhaler drugs. Patients seem to be under-informed on this subject and there are serious mistakes of use for all inhaler types. Correct use of inhalers leads to better control of disease, lower rate of asthma-related hospitalization, less drug waste and decreased treatment cost.Öğe Prospective cross-sectional multicenter study on domiciliary noninvasive ventilation in stable hypercapnic COPD patients(Dove Medical Press Ltd., 2018) Yazar, Esra Ertan; Özlü, Tevfik; Sarıaydın, Muzaffer; Taylan, Mahşuk; Ekici, Aydanur; Aydın, Derya; Coşgun, İbrahim GüvenBackground: Domiciliary noninvasive ventilation (NIV) use in stable hypercarbic COPD is becoming increasingly widespread. However, treatment compliance criteria and factors related to compliance remain to be defined. Methods: This research was designed as a prospective, cross-sectional, multicenter real-life study. Chronic hypercapnic COPD patients who were using domiciliary NIV for at least 1 year and being followed up in 19 centers across Turkey were included in the study. The patients who used NIV regularly, night or daytime and $5 hours/d, were classified as “high-compliance group,” and patients who used NIV irregularly and ,5 hours/d as “low-compliance group.” Results: Two hundred and sixty-six patients with a mean age of 64.5±10.3 years were enrolled, of whom 75.2% were males. They were using domiciliary NIV for 2.8±2 years. Spontaneous time mode (p,0.001) and night use (p,0.001) were more frequent in the high-compliance group (n=163). Also, mean inspiratory positive airway pressure values of the high-compliance group were significantly higher than the low-compliance group (n=103; p,0.001). Cardiac failure (p=0.049) and obesity (p=0.01) were significantly more frequent in the high-compliance group. There were no difference between 2 groups regarding hospitalization, emergency department and intensive care unit admissions within the last year, as well as modified Medical Research Council dyspnea and COPD Assessment Test scores. With regard to NIV-related side effects, only conjunctivitis was observed more frequently in the high-compliance group (p=0.002). Conclusion: Determination of the patients who have better compliance to domiciliary NIV in COPD may increase the success and effectiveness of treatment. This highly comprehensive study on this topic possesses importance as it suggests that patient and ventilator characteristics may be related to treatment compliance.Öğe Pulmoner emboli erken mortalitesinde ortalama trombosit hacminin önemi(2013) Kaya, Halide; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Şen, Hadice Selimoğlu; Abakay, Abdurrahman; Abakay, Özlem; Sezgi, Cengizhan; Taylan, MahşukAmaç: Bu çalışmada ortalama trombosit hacmi (MPV)'nin pulmoner emboli (PE)'li hastalarda erken dönem hastane mortalitesi ile ilişkili olup olmadığı araştırıldı.Yöntemler: 2009-2012 yılları arasında göğüs hastalıkları kliniğinde PE tanısı ile yatırılan hastaların verileri dijital arşiv sisteminden retrospektif olarak tarandı. Hastaların demografik verileri, semptomları, tedavi sonuçları ve tam kan sayımındaki MPV değerleri kaydedildi.Bulgular: Yaş ortalaması 57,93±18,52 yıl idi. Hasta sayısı 143 olup, 91'i kadın (%63,9), 52'si erkek (%36,4) idi. 143 hastadan 137' sinin MPV değerlerine ulaşılabildi. Hastaların 129'u şifa ile taburcu olmuş, 8'i ise hastanede yatışın erken dönemde ölmüştü. Yaşayan hastalarda MPV değeri ortalaması 7,85±1,40 fL, ölenlerde 9,08±1,61 fL idi. Aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p= 0,01).Sonuç: Çalışmamızın sonuçları, artmış MPV değerinin PE'li hastalarda erken dönem hastane mortalitesi için bir belirteç olabileceğini düşündürmektedirÖğe Santral Sinir Sistemi Tutulumunun Eşlik Ettiği Bir Miliyer Tüberküloz Olgusu(2016) Şenyiğit, Abdurrahman; Arslan, Demet; Demir, Melike; Yılmaz, Süreyya; Taylan, Mahşuk; Aslan, EmelTüberkuloz (TB), hala dünyada ve ülkemizde önemli bir sağlık sorunudur. Yaygın TB'de nörolojik tutulum nadir de olsa görülebilmektedir. Nörotüberkülozda sıklıkla TB menenjit, daha az oranlarda intrakranyal tüberkülomlar da eşlik edebilir. Bu makalede, miliyer TB tanısı konduktan kısa bir süre sonra nörolojik semptomları gelişen hasta, menenjit ile birlikte daha nadir görülen intrakranyal tüberkülomların da eşlik etmesi nedeniyle sunulduÖğe Trafik kazası öyküsü olan obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda uyku parametrelerinin değerlendirilmesi(Modestum Publishing Ltd., 2013) Abakay, Özlem; Şen, Hadice Selimoğlu; Taylan, Mahşuk; Sezgi, Cengizhan; Tanrıverdi, M. Halis; Tanrıkulu, A. Çetin; Abakay, Abdurrahman; Kırbaş, GökhanAmaç: Trafik kazası geçirme öyküsü olan obstrüktif uyku apne sendromlu (OUAS) hastalarda polisomnografik parametrelerin araştırılması amaçlandı. Yöntemler: Çalışmaya 77 OUAS hastası alındı. Hastaların tüm gece polisomnografik kayıtları ile elde edilen parametreler ve trafik kazası öyküsü standart forma kaydedildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 45,15 ± 11,53 yıldı. Hastaların %53’ü erkek, %47’si kadındı. Hastaların apne hipopne indeksi (AHİ) ortalaması 13,54 adet/saat idi. Hastalarda trafik kazası geçirme öyküsü %12 olarak saptandı. Trafik kazası geçirme öyküsü olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı olarak farklı bulunan parametreler AHİ, supin AHİ, arrousal indeksi ve oksijen desatürasyon indeksi olarak bulundu (p<0,05). Sonuç: Çalışmamızın verilerine göre OUAS’lı hastalarda trafik kazası geçirme öyküsü ile hastalığın ağırlığıyla bağlantılı parametreleri arasında ilişki saptandı. Bu ilişkinin hastalığın ağırlığıyla orantılı olarak dikkat üzerindeki olumsuz etkilerine bağlı olabileceği düşünüldü.Öğe Tüberkülozda kemoprofilaksinin önemi: Aynı ailede sekiz olgu nedeniyle(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Taylan, Mahşuk; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Sezgi, Cengizhan; Şen, Hadice Selimoğlu; Abakay, Özlem; Çakırca, Seher; Önder, Faruk; Abakay, AbdurrahmanTüberküloz (TB) kontrolünü sağlamada temaslı taraması yapılması ve gerekli olgularda kemoprofilaksi başlanması büyük önem taşır. Bu yazıda aynı ailede 23 yıl içinde gelişen sekiz TB olgusu tartışıldı. Kaynak olgu saptandıktan sonra temaslı taraması yapılmaması ve kemoprofilaksi başlanmaması diğer olguların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Olgular TB kontrolünde temaslı taraması ve kemoprofilaksinin önemini vurgulamak amacıyla sunulmuştur.Öğe Tıp fakültesi öğrencilerinin tüberküloz hastalığı hakkındaki bilgi düzeyleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Demir, Melike; Aslan, Emel; Taylan, Mahşuk; Yılmaz, Süreyya; Bucaktepe, Pakize Gamze Erten; Aydeniz, Nurefşan; Sizer, Esra Nur; Işık, RecepAmaç: Tıp Fakültesi öğrencilerine tüberkülozla ilgili verilen eğitimin sonuçlarının değerlendirilmesi ve bahsi geçen eğitimi alan öğrenciler ile henüz eğitim görmemiş alt dönemlerdeki öğrencilerin hastalıkla ilgili algı ve bilgi düzeylerinin karşılaştırılması amaçlandı. Yöntemler: Öğrencilerin tüberküloz tanısı ve tedavisiyle ilgili bilgilerini değerlendirmek için hazırlanan anket yüz yüze görüşerek dolduruldu. Demografik özellikleri kaydedildi. Tüberkülozla ilgili eğitim almamış olan ilk iki yıl öğrencileri ile eğitimlerini tamamlamış olan beşinci yıl öğrencilerinin bulguları karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya katılan 293 öğrencinin yaş ortalamaları 21,1±1,9 yıl bulundu. Öğrencilerin 192 (%65,5)’si erkek, 101 (%34,5)’i kız idi. Katılımcıların 152 (%51,9)’si tüberküloz hastalığıyla ilgi eğitim almayan ilk iki yıl öğrencisi, 141 (%48,1)’i ise eğitimleri tamamlamış beşinci sınıf öğrencisiydi. Beşinci sınıf öğrencileri alt sınıf öğrencilerine göre hastalığın nasıl bulaştığı (%84 ve %42,8, p<0,001), risk faktörleri (%77,3 ve %29,6, p<0,001), semptomları (%59,1 ve %35,5, p=0,001), tanısının nasıl konulduğu (%70,9 ve %24,3, p<0,001) ve tedavinin süresi (%83,7 ve %34,2, p<0,001) konularında anlamlı olarak fazla bilgiye sahiptiler ve daha az hastalığa yakalanma endişesi taşıyorlardı (%27 ve %40,1, p=0,017). Sonuç: Tüberkülozla ilgili eğitim almış tıp fakültesi öğrencilerinin almayanlara göre hastalığın nasıl bulaştığı, risk faktörleri, semptomları, tanısının nasıl konulduğu ve tedavisinin süresi konularında anlamlı olarak fazla bilgiye sahip olduğu ve daha az hastalığa yakalanma endişesi taşıdığı saptandı.