Yazar "Oruç, Menduh" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 22
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer dekortikasyon ameliyatı yapılan erişkin hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası arteriyel kan gazı analizi, solunum fonksiyon testi ve akciğer perfüzyon sintigrafilerinin karşılaştırılması(2012) Oruç, Menduh; Eren, Tahir Şevval; Çakmak, MuharremAmaç: Dekortikasyon ameliyatı uygulanmış erişkin hastalarda, ameliyat öncesi ve sonrası arteriyel kan gazları, solunum fonksiyon testleri ve akciğer perfüzyon sintigrafileri karşılaştırıldı ve dekortikasyon ameliyatının solunum fonksiyonu üzerindeki etkisi belirlendi. Çalışma planı: Ocak 2000 - Kasım 2008 tarihleri arasında, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahi Kliniği’nde kronik ampiyem nedeni ile akciğer dekortikasyon ameliyatı yapılan 15 yaşından büyük 37 hastanın (25 erkek, 12 kadın; ort. yaş 37.3 yıl; dağılım 15-73 yıl) klinik verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların ameliyat öncesi ve sonrası arteriyel kan gazları, solunum fonksiyon testleri ve akciğer perfüzyon sintigrafileri istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Hastaların 16’sına (%43.24) sağ torakotomi yapılmış iken, 21’ine (%56.75) sol torakotomi yapıldı. Histopatoloji değerlendirme sonucu 28 hastada (%75.6) kronik fibrinöz plevrit, dokuz hastada (%24.3) tüberküloz plevrit olarak bildirildi. İstatistiksel olarak PO2, SO2 (p<0.05), FEV1, F VC ve p erfüzyon sintigrafisi anlamlı bulunur iken (p<0.001), PCO2 istatistiksel olarak anlamsız (p>0.05) bulundu. Sonuç: Çalışma bulgularımız, dekortikasyon ameliyatı ile akciğer üzerindeki baskının ortadan kalktığını, akciğerde tekrar havalanma sağlandığını ve akciğer fonksiyonlarında düzelme olduğunu göstermektedir. Bu çalışma bulguları, daha önceki çalışma bulguları ile uyumludur.Öğe Akciğer dekortikasyon ameliyatı yapılan erişkin hastaların preoperatif ve postoperatif olarak arteryel kan gazı,solunum fonksiyon testleri ve akciğer perfüzyon sintigrafilerinin karşılaştırılması(2017) Oruç, Menduh; Eren, ŞevvalPlevral ampiyem geniú spektrumlu antibiyotik tedavisine ve enfekte plevral boúlu÷un drenajÕ için birçok yönteme ra÷men yüksek mortalite ve morbidite oranlarÕna sahip bir enfeksiyondur. Az geliúmiú veya geliúmekte olan ülkelerde ampiyem insidansÕ geliúmiú ülkelere göre daha yüksektir. Bunun sebeplerinden biri az geliúmiú ülkelerde modern alt yapÕ ve kanalizasyon sistemlerinin, halk sa÷OÕ÷Õ e÷itiminin yetersiz olmasÕ, bunun sonucunda da hijenin yeterli sa÷lanamamasÕ, bir di÷eri ise hastalÕ÷Õn tanÕVÕQÕn yanlÕú ya da geç konulmasÕ sonucu plevral ampiyem oluúumu kaçÕQÕlmazdÕr. Akci÷er ekspansiyonunu sÕQÕrlayan aúÕUÕ plevral kabuk nedeniyle hastalarda fibrotoraks geliúir. Fibrotoraks geliúen hastalara tüp torakostomi’den fayda görmezler, etkilenen tarafta solunum hareketleri azalÕr ve kaybolur. Dekortikasyon, akci÷erin üzerindeki akci÷er parankimini sÕNÕúWÕran ve baskÕlayan kabu÷un oÕkarÕlmasÕ olarak tanÕmlanmÕúWÕr. Fibrotoraks sonrasÕ akci÷er parankimi üzerindeki plevral kabu÷un dekortikasyon iúlemi sonrasÕ solunum fonksiyonlarÕQÕn NÕsmen düzelmesini amaçladÕk. Dicle Üniversitesi TÕp Fakültesi Gö÷üs Cerrahi Klini÷inde Ocak 2000-KasÕm 2008 tarihleri arasÕnda, kronik ampiyem tanÕVÕ konulan olgularÕn dosyalarÕ retrospektif olarak tarandÕ. Bu olgularÕn dosyalarÕnda rutin olarak preoperatif ve postoperatif olarak solunum fonksiyon testi (SFT) arteryel kan gazÕ ve akci÷er perfüzyon sintigrafisi çekilmiú olan 37 hasta incelemeye alÕndÕ. Bu olgularÕn yaúlarÕ 15–73 ortalama (37,3) arasÕnda, 25’i erkek (%67,6), 12’si kadÕn (%32,4) dÕ. OlgularÕn 15’ine (%40,5) sa÷ torakotomi, 22’sine (%59,5) ise sol torakotomi yapÕldÕ÷Õ tespit edildi. 28 olgununun patolojik raporu kronik fibrinöz plevrit (%75,6), 9’unun ise tüberküloz plevrit (%24,3) olarak tespit edildi. ÇalÕúmamÕzda dekortikasyon operasyonu yapÕlan 37 hastanÕn postoperatif dönemdeki FEV1% ve FVC% de÷erleri preoperatif dönemdeki de÷erlere göre VÕrasÕyla ortalama %24,74 ve %24,35 artmÕú olarak bulundu ve istatistiksellarak anlamlÕydÕ (p<0,001). HastalarÕPÕ]Õn plevral dekortikasyon öncesi ve sonrasÕnda perfüzyon sintigrafisi ölçüldü. Opere edilen tarafta hastalarÕn sa÷ akci÷er perfüzyonunda ortalama %28,1 ve sol akci÷er perfüzyonunda da ortalama %32 düzelme tespit edildi. ÇalÕúmamÕzda dekortikasyon operasyonu yapÕlan 37 hastanÕn preoperatif ve postoperatif dönemdeki arteryel kan gazÕ parametreleri karúÕlaúWÕUÕldÕ. Bu karúÕlaúmada postoperatif olarak parsiyel oksijen basÕncÕda (PO2) %5,17’lik artÕú meydana gelmiútir. østatistiksel olarak anlamlÕ bulunmuútur. (p<0,01) Bir di÷er parametre olan SO2 de÷erinde preoperatif döneme göre postoperatif olarak %2,47 ‘lik artÕú olmuútur østatistiksel olarak anlamlÕ bulunmuútur (p<0,05). Sonuç olarak; kr. plevral ampiyem nedeniyle dekortikasyon operasyonu yapÕlan olgularÕn postoperatif solunum fonksiyon testlerinde anlamlÕ derecede artÕú izlenmektedir. Etkilenen akci÷er alanlarÕndaki perfüzyon bariz úekilde bozuktu, dekortikasyon sonrasÕnda önemli oranda artÕú gözlemledik. østatistiksel olarakta anlamlÕ idi. Arteryel kan gazÕ incelemesinde preoperatif parsiyel oksijen basÕncÕ düúük idi, operasyon sonrasÕnda anlamlÕ artÕú gösterdi. Yine kandaki oksijen satürasyon düzeyi postoperatif dönemde ileri düzeyde arttÕ. Parsiyel karbondioksit basÕncÕ ve PH düzeylerinde postoperatif dönemde önemli de÷Lúiklik görülmedi. østatistikî olarak anlamlÕ de÷ildi (p>0,05).Öğe Atipik yerleşimli hidatik kist olguları(2013) Oruç, Menduh; Öztürk, Bülent; Şahin, Atalay; Çalışkan, Ahmet; Meteroğlu, FatihBaşka bir yerde primer kaynak saptanamayan atipik lokalizasyonlu altı hidatik kist olgusu sunulmuştur. Kist hidatik hastalığı tarih boyunca görülmüş paraziter bir hastalık olup, en sık karaciğer ve akciğerlere yerleşmektedir. Yumuşak doku, kas, diyafragma, miyokard içi, cilt altı ve kosta yerleşimi nadirdir. Diyafragma kasları arası ve miyokard içi hidatik kistler operasyon öncesi, cilt altı manibrium sterni üzeri ve sağ birinci kosta yerleşimli olgular ise operasyon sonrası tanıları konuldu. Tüm olguların diğer organlarında hidatik kist bulgusuna rastlanmadı. Hidatik kist ülkemizde endemik bir hastalık olup atipik yerleşimlerin de söz konusu olduğu bilinmelidir. Histo-patolojik incelemeleri hidatik kist ile uyumlu geldiÖğe Can more invasive procedures be avoided in patients with intrathoracic goitre? Patients with intrathoracic goitre and surgery(Scientific Publishers of India, 2018) Oruç, Menduh; Öz, Funda; Durkan, Atilla; Ülkü, RefikObjective: We aimed to evaluate whether patients require an incision other than the neck incision before thyroid surgery. Methods: We analysed data from 30 patients who underwent surgery for retrosternal goitre in our clinic between January 1996 and May 2017. We evaluated patient age, sex, physical examination findings, laboratory results, the surgical technique used, and complications. We used radiography, neck ultrasonography, and thoracic Computed Tomography (CT) to diagnose retrosternal goitre. All patients underwent fine-needle aspiration biopsy and those who were euthyroid underwent surgery. We examined postoperative morbidity, complications, and the duration of hospitalisation. Results: This study involved 30 patients (23 females, 7 males; average age, 44 y (range: 32-69 y)). One undiagnosed event appeared as an intrathoracic mass on thoracic CT; sternotomy was performed and postoperative examination revealed thyroid pathology. Three patients underwent surgery that began with a collar incision and involved complete sternotomy, and three patients underwent partial sternotomy. The duration of hospitalisation for patients in whom the collar incision was sufficient was about 3 d; in cases of partial sternotomy, it was 5 d. The duration of hospitalisation in cases of complete sternotomy was 5.2 d. Infection occurred in three patients and haemorrhage occurred in two patients in the neck incision area; there were no deaths. According to postoperative pathological examination, one patient had Hashimoto’s thyroiditis and all other patients had multinodular goitre. Conclusions: Median Sternotomy (MS) is not necessary in all cases of intrathoracic goitre that extend beyond the thoracic inlet. Thorough preoperative evaluation and good surgical planning are required to avoid unnecessary MS.Öğe A Case of boerhaave's syndrome(Galenos Yayınevi, 2015) Oruç, Menduh; Şahin, Atalay; Meteroğlu, Fatih; Erbey, Ahmet; Sızlanan, Ahmet; Monis, SerdarTransmural perforation of the esophagus following an effortful vomiting is a rare but fatal condition. This situation, known as Boerhaave’s syndrome, is caused by spontaneously occurring perforations. The esophagus is not resistant to reflexes such as nausea and vomiting because it lacks serosal layers. Boerhaave syndrome, in which substantial amounts of spontaneous perforations occur, is generally seen after emesis. Its rarity and non-specific nature of symptoms make the diagnosis difficult. The immediate recognition of this potentially lethal condition is essential to ensure appropriate treatment. We present the treatment of Boerhaave syndrome in a 78-year-old man who was admitted to the emergency department with a vomiting complaint.Öğe A Case of Sternal Cleft(2016) Oruç, Menduh; Erbey, Ahmet; Meteroğlu, Fatih; Şahin, AtalaySternal kleft sternal çubukların tamamen veya kısmibirleşme yetersizliğinden oluşan nadir doğumsal biranomalidir. Abdominal ve/veya torasikmalformasyonlarla beraber olabilir. Klinik özelliklereşlik eden bozukluklara bağlıdır. Erken onarım dahaiyi sonuçlar verir. Cerrahi tedavi uyguladığımız sternalkleftli üç aylık kız çocuğu olgusunu sunuyoruz.Öğe Comparison of demographical characteristics, prognostic factors, and surgical outcomes in children and adult patients with pulmonary hydatid cyst(Turkish Respiratory Society, 2017) Oruç, Menduh; Şahin, Atalay; Meteroğlu, Fatih; Onat, Serdar; Durkan, Atilla; Ülkü, Refik; Taylan, MaşukObjective: Pulmonary involvement of hydatid cyst disease (HCD) may cause rupture, anaphylaxis, pneumothorax, and pulmonary hypertension. Our aim was to analyze demographical and clinical characteristics of pulmonary HCD. Methods: Demographical characteristics, laboratory parameters, and clinical features of 171 children and adult patients with pulmonary HCD were analyzed. Age, gender, ELISA test results, duration of hospitalization, surgical method of cyst excision and number, diameter, localization, and perforation status of cysts were recorded. Physical examination, ultrasonography, computed tomography, and serologic tests were used to confirm diagnosis of hydatid cysts. Results: Perforated cysts were observed in 26 children and 22 adults. Twenty-three children and 12 adults had a giant cyst. Extrapulmonary hydatid cysts were observed in 10 children and 21 adults. ELISA IgG positivity was determined in 30 children and 34 adults. Twelve children experienced long-lasting air leakage and responded to drainage. In the adult group, 14 patients had long-lasting air leakage and 3 had empyema and expansion defect. The mean duration of hospitalization for children and adults was 8.9 and 10.45 days, respectively. Conclusion: A better understanding of demographic features, clinical characteristics, complications of disease, and surgical procedures helps to determine optimal follow-up and the therapeutic choice.Öğe Dermatofibrosarcoma protuberans is possible without skin involvement(Ortadoğu Reklam Tanıtım Yayıncılık, 2022) Oruç, Menduh; Keleş, Ayşe Nur; Şahin, AtalayDermatofibrosarcoma protuberans (DFSP) is a painless, slowly growing, rare skin tumor. It is most common in the trunk part of the body. It is frequently seen in the 40s. It is usually a low-grade sarcoma. DFSP, which is a locally benign-aggressive tumor, begins with a small size and may infiltrate the skin, subcutaneous adipose tissues, muscles and bones, and may recur despite extensive excision. It never metastasize without higher grade fibrosarcomatous changes. Although the benefit of chemotherapy and radiotherapy is limited, it can be applied in cases of recurrence or metastasis. We present a case of DFSP without skin lesions in a 46-year-old woman presenting with a slow-growing mass on her back. The mass was removed with a wide surgical margin. We aimed to emphasize that DFSP, which is very rare, can be seen without dermal involvement.Öğe Descending necrotizing mediastinitis: Evaluation of 30 cases(Springer, 2023) Oruç, Menduh; Oruç, Kamile; Meteroǧlu, Fatih; Şahin, AtalayMediastinitis is an infammation of the mediastinum. Descending necrotizing mediastinitis (DNM) is the most common form of mediastinitis. Symptoms of severe oropharyngeal infection, radiological evidence of mediastinitis, documentation of necrotising mediastinitis at surgery, and a relationship between the infection and a necrotizing process are all diagnostic criteria. The worsening conditions of fever, neck and chest pain, and respiratory distress are presenting features. Without aggressive surgical drainage, DNM may become fatal. Early diagnosis and prompt therapy play a crucial role in the management of mediastinitis. We aimed to compare the clinical features of mediastinitis. DNM cases that were treated in our clinics in the last 10 years were retrospectively reviewed. Patients with DNM were divided into three groups according to tomographic images. Demographic characteristics, accompanying diseases, anatomical localization, medical and surgical management, other clinical features, and morbidity and mortality rates of patients were collected and compared with univariate analysis. The adequacy of neck exploration or the need for additional surgery was determined by preoperative and postoperative computerized tomography evaluation. The etiologic causes of DNM were oropharyngeal in 12 cases and dental in 18 cases. The mean age of the 19 men and 11 women was 37 years. Mediastinal localization according to a computerized tomography image was type I in 11 patients, type IIA in 6 patients, and type IIB in 13 patients. The most common accompanying disorders were diabetes mellitus in 16.6%, cardiac disease in 10.0%, and hepatic in 3.3%. Neck exploration was performed in almost all cases. When the physicians failed to manage the patient with a single neck exploration procedure, mediastinoscopy, tube thoracostomy, and thoracotomy were added. In the series, 7/30 (23%) patients died. The mean duration of an intensive care unit stay was 29 days. Bacterial growth was cultured in 14 patients including all nonsurvivors. Because the prognosis is poor and the disease is more likely to spread below the carina in delayed cases, regardless of the aetiology or type of mediastinitis, aggressive surgery should be performed immediately.Öğe Desendan Nekrotizan Mediastinit: İki Olgu Sunumu(2018) Kavak, Gönül Ölmez; Meteroğlu, Fatih; Şahin, Atalay; Oruç, Menduh; Gül, BurakDesenden nekrotizan mediastinit (DNM) nadir görülen, fakat yüksek oranda ölümcül seyreden bir durumdur. DNM, mediastendeki hayati organların etrafında nadir görülen enfeksiyöz bir hastalıktır. Zamanında tanı konulmaz ve uygun olarak tedavi edilmezse sonuç fatal olur. Tedavideki gecikme enfeksiyonunmediastene yayılmasına yol açar. Erken tanı, uygunantibiyoterapi ve cerrahi girişimle şifa olasıdır. Ağıztabanında kötü kokulu bir sıvının geldiğini ifade eden37 yaşındaki erkek hasta 5 gün sonra ve kemikli etyemesi sonrası yutamama şikâyetiyle acile başvuran57 yaşındaki erkek hasta 7 gün sonra yatırıldı. Her ikiolgu gerekli laboratuvar ve radyolojik tetkikler sonrasıacilden ameliyata alındı. Olguların tanılarındakigecikmelerden sonra müdahale edildi. Müdahalesonrası takiplerde olgular şifa ile taburcu edildiler.Öğe Evaluation of patients diagnosed with spontaneous hemopneumothorax(Marmara Üniversitesi, 2017) Oruç, Menduh; Monis, Serdar; Şahin, Atalay; Erbey, Ahmet; Meteroğlu, Fatih; Onat, SerdarObjective: Spontaneous hemopneumothorax (SHP) may threaten life unless timely diagnosed and appropriately treated. The aim of this study was to review our institutional experience in the management of patients with SHP. Patients and Methods: We retrospectively analyzed age, gender, the affected side, the amount of drainage, clinical findings, and treatment outcomes of 610 patients with diagnosis of spontaneous pneumothorax at emergency department. Later, they were admitted to the Department of Thoracic Surgery, Dicle University Hospital. Results: Posteroanterior chest radiographs, thoracic computed tomography (CT) scans, biochemistry and coagulation test results of all patients were evaluated. All patients underwent closed chest drainage. Seven (1.14%) of 610 patients were diagnosed with SHP. These patients underwent operation after thoracic drainage. Three of them were operated by video-assisted thoracoscopic surgery (VATS) and the others by thoracotomy. No postoperative complication was observed. Conclusion: SHP should be considered in patients presenting with sudden chest pain and dyspnea when there is air-fluid level in addition to pneumothorax on radiography. The first treatment approach should be the application of tube thoracostomy. Next step should include close clinical and hemodynamic control and be followed primarily by VATS or urgent thoracotomy in case of continued bleeding. An early diagnosis and appropriate surgical approach can prevent fatal complications.Öğe Göğüs duvarında agresif fibromatözis olgusu(Lookus Scientific, 2015) Oruç, Menduh; Meteroğlu, Fatih; Erbey, Ahmet; Şahin, Atalay; Monis, SerdarÖz:Desmoid tümör olarak da bilinen fibromatozis olduk- ça nadir görülen yumuşak doku tümörüdür. Histolojik olarak iyi huylu yumuşak doku tümörleri içerisinde sınıflandırılsa da, bazı kaynaklar düşük grade fibro- sarkoma olarak kabul etmektedir. Metastaz yapma- dıkları bilinir ancak komşu organlara yayılırlar. Bu yüzden total çıkarılmaları önerilir. Etyolojisi, travma, cerrahi, hormonal bozukluk olarak bilinen ve kadın- larda daha fazla görülen bir hastalıktır. Travma öykü- sü olan, sağ tarafta dolgunluk hissi ve nefes darlığı şikâyeti ile başvuran 18 yaşında kadın hastada önce mini torakotomi ile tanı konuldu. Sonuç desmoid tümör gelince kitleyi total olarak çıkardık.Öğe Göğüs Duvarında Osteokondrom; 11 Olgu(2015) Şahin, Atalay; Oruç, Menduh; Ülkü, Refik; Onat, Serdar; Meretoğlu, Fatih; Erbey, AhmetAmaç: Cerrahi olarak tedavi ettiğimiz göğüs duvarında osteokondromlu vakaların değerlendirilmesini amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2010-2014 yılları arasında göğüs duvarı kitlesi olup osteokondrom tanısı alan hastaların cinsiyet, yaş, klinik muayene, radyolojik grafikleri ve cerrahi sonuçlarını retrospektif olarak inceledik. Total eksizyon sonrası oluşan boşluğu primer olarak kapatmak için prostetik materyal kullanıldı. Bulgular: Sekizi erkek, üçü kadın olan 11 hastanın yaş ortalaması 27.4 idi. Ameliyat sonrası takip süremiz ortalama 3 yıl idi. Olguların yakınma süresi ortalama 3 ay idi. Hastaların çoğunluğunda yavaş ve ağrısız şişkinlik şikâyeti vardı. Dört hastada basmakla hassasiyet mevcuttu. On hastanın lezyonu kaburgalarla sınırlıyken bir hastamızın lezyonu skapulada yerleşmişti. Dört hastanın lezyonu ikiden fazla kaburgayı tutmuştu. Sonuç: Osteokondromların maligniteye dönüşme potansiyelleri vardır. Bunları kondro sarkomdan ayırmak bazen zor olabilir. Bu yüzden kostakartilajından kaynaklanan tümörler erkenden cerrahi olarak çıkarılmalıdır.Öğe Konjenital Lober Amfizem: İki Olgu Sunumu(2018) Oruç, Menduh; Şahin, Atalay; Meteroğlu, FatihKonjenital lober amfizem; akciğerin bir veya dahafazla lobunun hiperekspansiyonu, bunun çevredekinormal akciğer dokusuna basısı ve mediastinal kayma ile karakterli bir respiratuvar distres nedenidir.Yeni doğan döneminde solunum sıkıntısına yol açmakla birlikte, ender olarak semptomların ortayaçıkışı altıncı aya kadar gecikebilir. Nadir görülen birhastalıktır. Spontan pnömotoraks ile karıştırılması veciddi olgularda uygulanan acil cerrahi müdahale ileklinik tablonun dramatik olarak düzelmesi nedeniyleönem taşımaktadır. Kliniğimizde solunum sıkıntısı, sıksık enfeksiyon nedeniyle medikal tedavi alan 4 ve 27aylık iki erkek olgu yatırıldı. Her iki olguya da loberamfizem nedeniyle sol üst lobektomi yapıldı. Cerrahiişlem sonrası takiplerinde genel durumlarında vesolunum düzeylerinde ciddi düzelmeler olan iki olguyu sunmayı amaçladık.Öğe Minimally invasive approach in diaphragmatic injuries due to stab wounds: 10 years of experience(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2023) Oruç, Menduh; Onat, Serdar; Şahin, Atalay; Yıldız, İsmailObjective: We aimed to evaluate minimally invasive methods in the diagnosis and treatment of stabbing diaphragmatic injuries. Methods: Between January 2013 and January 2023, 66 patients with suspected diaphragmatic injury (DI) due to stab wounds, were diagnosed and treated with video assisted thoracoscopic surgery (VATS). The records of age, gender, concomitant injuries, surgical approach, morbidity and length of hospital stay were reviewed retrospectively. Results: The mean age of the patients was 26.39 years and they were 59 males and 7 females. Of the patients, 42 (63.4%) were on the left side and 24 (36.4%) were on the right side. According to the sites, The wounds were anterior in 32 (48.5%) of the cases and posterior in 34 (51.5%). Concomitant injuries were seen in 47 cases. DI was confirmed in 30 (45.5%) cases. Of these, 18 (60%) were on the left and 12 (40%) were on the right. The surgeries were VATS alone in 36 (54.5%), VATS via stab wounds in 22 (33.3%), and mini-thoracotomies in 8 (12.1%) of the cases, respectively. DI was confirmed in 30 (45.5%) cases. Eighteen (60%) of them were on the left, and 12 (40%) were on the right (p0.05). The mean duration of hospital stay was 4.58 days in anterior injuries and 6.11 days in posterior injuries. No patient died. Conclusıon: As a minimally invasive method, VATS is the method of choice for the detection and treatment of DI in thoracoabdominal injuries caused by stabbing.Öğe Perkutan endoskopik gastrostomi uygulama sonuçlarımız: 113 olgunun değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Ekin, Nazım; Uçmak, Feyzullah; Oruç, Menduh; Tuncer, Elif Tuğba; Yalçın, KendalAmaç: Bu çalışmamızda perkutan endoskopik gastrostomi uygulanan hastalarda bulduğumuz sonuçları ve tecrübelerimizi sunmayı amaçladık. Yöntemler: 01 Ocak 2012 – 31 Aralık 2014 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği’nce endoskopi ünitesi ve yoğun bakımlarda hasta yatağında perkutan endoskopik gastrostomi tüpü takılan 113 hasta çalışmaya alındı. Hasta kayıtları endikasyon, komplikasyon ve sonuçlar açısından değerlendirildi. Bulgular: PEG uygulanan 113 hastanın 70’i (%61,9) erkek, 40’ı (%38,1) ise kadındı. Hastaların 8’inde (%7) baş, boyun ve özofagus tümörü tanısı varken 105’inin (%93) primer ya da sekonder nörolojik hastalığı mevcuttu. İşlem sonrası hiçbir hastamızda ciddi komplikasyon görülmedi. Yara yeri enfeksiyonu 5 hastada (%4,4) gelişmiş olup minör komplikasyon oranı %9,7 olarak saptandı. Komplikasyon gelişme riski altmış yaş üstünde ve erkek hastalarda daha yüksek saptandı (sırasıyla p değerleri 0.049 ve 0.022). Sonuç: Basit, güvenli ve komplikasyon oranı düşük bir enteral beslenme yöntemi olan perkutan endoskopik gastrostomi, uzun süreli enteral beslenme için öncelikle başvurulması gereken beslenme yöntemidir. İleri yaş ve erkek cinsiyette komplikasyon riski artmıştır.Öğe A Rare Case of Pleural Leiomyoma(2017) Erbey, Ahmet; Arslan, Didem; Oruç, MenduhElli altı yaşında kadın hasta üç yıldır devam eden göğüs ağrısı, nefes darlığı ve göğsünün sağ tarafında şişlik yakınmaları ile başvurdu. Akciğer grafisinde ve bilgisayarlı toraks tomografisinde sağ akciğerde 16x13x12 cm ebadında kitle lezyonu görüldü. Hastaya sağ torakotomi uygulandı. Kitle mediastinal plevradan kaynaklanıyordu. Tümör parçalanarak çıkarıldı. Makroskopik olarak tümör sert, düzensiz yüzeyli, beyaz-sarı renkte bir kitle idi. Histolojik olarak olarak belirgin hücresel nekroz ve mitotik aktivitesi olmayan düz kas liflerinden oluşuyordu. Amacımız çok nadir görülen plevral kaynaklı leimiyomanın malignite potansiyelinden dolayı çıkarılması gerektiğini vurgulamaktır.Öğe Spontan hemopnömotorakslı hastaların değerlendirilmesi(2017) Erbey, Ahmet; Şahin, Atalay; Monıs, Serdar; Meterolu, Fatih; Oruç, Menduh; Onat, SerdarAmaç: Spontan hemopnömotoraks (SHP), nadir görülen bir hastalıktır. Zamanında tanınmaz ve tedavi edilmezse hayatı tehdit edebilir. Bu çalışmanın amacı SHP' lı hastaların tedavisinde kurumumuzun deneyimlerini paylaşmaktır.Hastalar ve Yöntemler: Temmuz 2005-Mayıs 2017 yılları arasında 610 adet spontan pnömotoraks hastası kliniğimize başvurdu. Hastaların yaşı, cinsiyeti, etkilenen taraf, drenaj miktarı, klinik bulguları ve tedavi sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.Bulgular: Tüm hastaların ön-arka akciğer (PA Akc) grafisi, bilgisayarlı toraks tomografisi (BT), tam kan, biyokimya ve koagulasyon testleri değerlendirildi. Tüm hastalara kapalı su altı drenajı uygulandı. Altıyüz on hastadan 7 (%1,14)'sinde SHP tesbit edildi. Toraks drenaj takibi sonrası 7 hasta operasyona alındı. Üç hastaya video yardımlı torakoskopik cerrahi (VYTC), diğer hastalara torakotomi yapıldı. Postoperatif komplikasyon olmadı.Sonuç: Travma hikâyesi olmadan ani başlayan göğüs ağrısı ve nefes darlığı olan hastalarda, radyografide pnömotoraksla beraber sıvı seviyesi var ise SHP düşünülmelidir. İlk tedavi yaklaşımı tüp torakostomi olmalıdır. Sonrasında, hasta yakın klinik ve hemodinamik kontrol altında tutulmalı ve eğer kanama devam ederse öncelikli olarak VATS veya acil torakotomi uygulanmalıdır. Böylece erken tanı ve uygun cerrahi yaklaşımla gelişebilecek ölümcül komplikasyonlar önlenebilir.Öğe Tansiyon pnömotoraksı taklit eden dev bül(2012) Şahin, Atalay; Meteroğlu, Fatih; Erbey, Ahmet; Oruç, MenduhTansiyon pnömotoraksı direkt ön-arka akciğer grafisinde;bir hemitoraksı tamamen dolduran geniş radyolusenite, diyafram konturünü düzleştirmiş, mediastinal yapılarıkarşı tarafa itmiş ve hatta trakeaya bası yapmış olarak görünür. Dev bül de, bir hemitoraksı tamamen doldurangeniş radyolusensi artışı, mediastinal shift, diyafragmadadüzleşme ve trakeaya bası yapacak kadar tansiyon pnömotoraksı taklit edebilir. Olgumuz, dev akciğer bülü olan61 yaşında erkek hasta. Bu olguda dev bül, tansiyon pnömotoraks olarak teşhis edilip tüp torakostomisi uygulandı. Dev bülün tansiyon pnömotorakstan ayırımı bazen güç olabilmektedir. Birbirlerine benzer bu iki klinik tablonun tedavi yaklaşımları tamamen farklıdır. Bundan dolayı anamnez, fizik muayene, radyolojik incelemede doğru tanı içindikkatli olunmalı, özellikle tedavi yaklaşımı belirlenmedenönce ayırıcı tanı için BT (Bilgisayarlı Tomografi) ile değerlendirilmesi göz ardı edilmemelidir.Öğe Toraks travması takibinde dikkat edilmesi gereken durum: Diyafragma yaralanmaları(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, 2015) Meteroğlu, Fatih; Şahin, Atalay; Başyiğit, İsmail; Oruç, Menduh; Monıs, Serdar; Sızlanan, Ahmet; Onat, Serdar; Ülkü, RefikAMAÇ: Penetran ve künt toraks travmalarında dikkatli incelenmediği ve şüphelenilmediği zaman gözden kaçabilen diyafragma yaralanmalarını vurgulamak istedik. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2000–Haziran 2013 yılları arası künt ve penetran toraks travması ile başvuran 1349 olgudan travmatik diyafragma rüptürü olan 53 hastanın dosyaları incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, yandaş yaralanmaları, cerrahi yaklaşım şekli, ameliyat sonrası morbidite ve mortalite oranları ve hastanede kalış sürelerine bakıldı. BULGULAR: Künt veya penetran toraks travması sonucu kliniğimizde tedavi edilen 1349 olgudan, travmatik diyafragmatik yaralanma (TDY) olan 48’i erkek, beşi kadın olgu değerlendirildi. Yaş ortalamaları 31.06 (4–65 yıl) ve 35.80 (4–50 yıl) idi. Cerrahi yaklaşım olarak torakotomi %66, laparotomi %20.75 ve laparotomi+torakotomi ise %13.20 olguda uygulandı. Torakotomi öncesi tanı amaçlı videoyardımlı torakoskopi (VATS) %15.09 hastada uygulandı. Diyafragma 31 olguda sol ve 22 olguda sağ tarafta onarıldı. Morbidite olarak pulmoner komplikasyonlar künt travmalarda daha fazla görüldü (%37.73). Mortalite ise sadece penetran travmalı üç olguda gözlendi. Ortalama hastanede yatış süresi 8.75 gündü (dağılım 4–15 gün). Olgular ortalama 28.13 ay olarak (3–60 ay) takip edildi. Yaralanma türü, cinsiyet ve yaş açısından gruplar arasında istatistik olarak anlamlı farklılık saptanmazken (p=0.05); künt travmalı hastalarda morbidite anlamlı bulundu. SONUÇ: Künt veya penetran olsun toraksı ilgilendiren travmalarda mutlaka diyafragmaya yönelik inceleme yapılmalı, diyafragma ile ilgili bir şüphe varsa mutlaka değerlendirilmelidir.