Yazar "Kavruk, Hasan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe GELENEKSEL EĞİTİMDE ALFABE, KIRAAT, YAZI VE İMLA TEDRİS USULÜ(2016) Can, Altan; Kavruk, HasanEğitim sürecimizdeki temel esaslardan biri iyi okuyan, okuduğunu tam ve doğru olarak anlayan bireyler yetiştirmektir. Aslında birey ilkokuma ve yazmanın sağlıklı bir şekilde edinilmesiyle birlikte düşünme, anlama, sıralama, sınıflama, eleştirme, analiz-sentez yapma ve değerlendirme gibi çeşitli yeteneklerini geliştirerek zihinsel yapılanmanın temelini oluşturmuş olur. İlkokuma ve yazma öğretimi, kavram olarak okuma ve yazma öğretiminden farklılık arz etmektedir. Dil edinim sürecinde ilkokuma ve yazma öğretimi dinleme ve konuşma becerisine göre belirli bir yöntem ve teknikle kazandırılmaktadır. Bu kazanımın hangi yöntem ve teknikler kullanılarak günümüze kadar geldiğinin ortaya konmuş olması, gelecek adına Türkçe eğitimini ve ilkokumayı kurgulamada eğitimcilere çok büyük ipuçları verecektir. Bu araştırmaya konu olan eser, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra harf devrine müteakip Millet Mekteplerinde ve Halk Dershanelerinde alfabe, okuma, yazı ve imla eğitimini gerçekleştirmek maksadıyla 1928 yılında Milli Talim ve Terbiye Heyeti tarafından "Alfabe, Kıraat, Yazı ve İmla Tedris Usulü" başlığı altında kaleme alınmıştır. Türkçe öğretimde ilkokuma öğretiminin tarihsel gelişimi ve hangi mahalde hangi yöntem kullanılarak öğretildiğinin tam olarak ortaya konulmamış olması bizi bu eser üzerinde çalışmaya yönlendirmiştir. Latin alfabesinin kabulünden sonra Türkçe ilkokuma ve yazma öğretimi hakkında incelenme yapıp verilerin yorumlanmasını amaçlayan bu araştırma için en uygun yöntemin nitel araştırma yöntemi olduğuna karar verilmiştir. Araştırma verileri Osmanlıca belge tarama, transkript etme, doküman çözümleme ve içerik analiz etme yoluyla elde edilmiştirÖğe METİNLERARASI İLİŞKİ BAĞLAMINDA NİYÂZÎ-İ MISRÎ İLE AHMED KUDDÛSÎ’NİN “DOST DOST” REDİFLİ ŞİİRLERİ(Tuzla Belediyesi, 2020) Sarıçiçek, Ramazan; Kavruk, HasanGüncel her bilgi geçmişin birikim ve tecrübelerinin toplamıdır. Yani her gelen, eserini geçmişteki mirasın üzerine bina eder. Durum edebiyat ve sanatta da böyledir. Eflatun’un “sanat bir taklittir” sözüne bir de bu açıdan bakılabilir. Her sanat, mevcut olanların taklitlerinden ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla her yeni, eskiden izler taşıyacaktır. Edebi eserler de ortaya konulurken önceki yazılanlardan esinlenilerek kaleme alınmıştır. Klâsik edebiyatımız bunun örnekleriyle doludur. Aslında bütün edebiyat ve sanat eserleri için aynı durum söz konusudur. Modern edebiyat kuramlarında yer alan metinlerarasılık ise, bu tür ilişkilerin tespit ve tenkidinde önemli bir alan olarak kendini göstermektedir. Üzerinde duracağımız; on yedinci asrın tanınmış mutasavvıf simalarından Niyazî-i Mısrî ile ondan iki asır sonra yaşamış Mar’aşîzâde Ahmed Kuddûsî’nin “çağıruram dost dost” redifli şiirlerindeki metinlerarası ilişki, geçen yaklaşık iki asra rağmen belirgin bir şekilde ortadadır. Her iki şairin de mutasavvıf olmasının yanı sıra, hayatlarındaki ortak paydaların benzerlik arz etmesi, söylemlerine de yansımıştır. Bu tür farklı bakışlar edebiyat ve sanatımızın inceliklerine vakıf olmamıza vesile olmaları yanında klâsik edebiyatımızda benzer konuları işlemeyi kabahatmiş gibi görmenin ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu ortaya koyması açısından da önemlidir. Bu çalışmada ayrı asırlarda yaşamış olsalar bile aynı tasavvuf denizinde yıkanan iki mutasavvıf şairin şiirlerindeki metinlerarası ilişki ortaya konulmaya çalışılacaktır.Öğe ŞİTÂİYYE’NİN DESTAN TÜRÜNE YANSIMASI OLARAK AHMED KUDDÛSÎ DİVANI’NDA BİR KIŞ DESTANI(Bahir SELÇUK, 2020) Kavruk, Hasan; Sarıçiçek, RamazanKış mevsimi Klasik Türk şiirinde bahar kadar olmasa da en çok işlenen konulardandır. Özellikle teşbip bölümlerinde kış mevsiminin işlendiği kasidelere şitâiyye denilmektedir. Şairler zaman zaman kış mevsiminin zorlu şartlarından hareketle kalıplaşmış hayalî kış tasvirlerine müracaat etseler de bunlardan birçoğu gerçek yaşanan olayların ya kişinin iç âlemine yansıması ya da doğrudan tasviri niteliğindedir. Bu bölümlerde insanların kış karşısındaki acizliği, zayıflığı, çaresizliği dile getirilir. Bu yönüyle Klasik Türk şiiri aslında yaşadığımız gerçeklerin de tasvir edildiği bir sanat alanıdır. Kış mevsiminin anlatılması sadece Klasik Türk şiirine mahsus değildir. Halk şairlerinin de mutasavvıf şairlerin de şiirlerinde zaman zaman bu konuları işledikleri görülmektedir. Bu durum bazen duyguların ifadesi için bir vesile olsa da, genellikle bir zaman tespiti ya da tarihî bir ana şahitlik etme manasını da taşımaktadır. Halk edebiyatında toplum zihninde önemli, derin, kalıcı izler bırakan olayların ele alındığı bu tarz şiirlere destan denilir. Malum olduğu üzere destanlar genellikle zaferden ziyade felaketleri ve bu felaketlerin getirdiği acıları, yoklukları, işkenceleri anlatır. Kendisi mutasavvıf bir şair olan Ahmed Kuddusî Hazretleri’nin Divanı’nda yer alan bir şiir de 1248/1833 kışının zorluklarını anlatmaktadır. Şair bu şiirinde yaşanan şiddetli kışın zorluklarını anlatırken tabiattaki değişiklikleri de tasvir eder. Bu tebliğde Divan’da 31. Numarada yer alan ve kış tasvirinin yapıldığı 6+5=11’li hece vezniyle yazılan bu şiiri klasik edebiyattaki şitâiyye nazım türünden hareketle incelemeye çalışılacaktır. Bu çalışmada betimsel tarama yöntemi kullanılacaktır. Bu çalışmayla Klasik bir şair ile mutasavvıf bir şairin kış mevsimine bakışlarındaki farlılıkların ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır.