Yazar "Kale, Ahmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 22
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Analysis of sensitivity, specificity, and positive and negative predictive values of smear and colposcopy in diagnosis of premalignant and malignant cervical lesions(Int Scientific Literature, Inc, 2015) Barut, Mert Ulaş; Kale, Ahmet; Kuyumcuoğlu, Umur; Bozkurt, Murat; Ağaçayak, Elif; Özekinci, Server; Gül, TalipBackground: This study aimed to examine the positive and negative predictive value in the diagnosis of premalignant and malignant lesions of cervical colposcopy, the sensitivity and specificity of smear, and to evaluate the correlation with histopathology of abnormal cytology and colposcopy. Material/Methods: The criteria for inclusion of patients with unhealthy cervix in the study were: Erosion, Chronic cervicitis, and Healed lacerations, Hypertrophied cervix, bleeding on touch, suspicious growth/ulcer/polyp on the cervix, and abnormal discharges from the cervix. Women with frank carcinoma cervix, pregnant females, patients with bleeding per vaginum at the time of examination, and those who had used vaginal medications, vaginal contraceptives or douches in the last 48 h of examination were excluded from the study. Demographic analysis was performed for 450 patients who were admitted to the clinic. Sensitivity, specificity, positive predictive value and negative predictive values of patients to identify cervical pathologies of smear and colposcopy were histopathologically calculated. The statistical software package SPSS 15.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) and Spearman's and Chi-Square tests were used for statistical analysis. Results: Sensitivity, specificity, PPD and NDP of smear were 0.57%, 0.76%, 0.26%, 0.92% respectively. Sensitivity, specificity, PPD and NDP of colposcopy were 0.92%, 0.67%, 0.52%, 0.96% respectively. A statistically significant correlation was found between abnormal cytology and histopathology, and abnormal colposcopy finding and histopathology. Conclusions: Women with clinical diagnosis of unhealthy cervix should be evaluated by cytology to detect any premalignant or malignant lesions. It was concluded that Pap smear, colposcopy and histopathology should be collectively evaluated to evaluate cervical findings in low socio-economic regions.Öğe Dicle Üniversitesinde 20 yıllık sezaryen oranı ve endikasyonları(2003) Yalınkaya, Ahmet; Bayhan, Gökhan; Kale, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Kliniğimizde 20 yılda gerçekleştirilen sezaryen doğumların endikasyonlarını, yıllara göre dağılımını ve tüm doğumlara oranını analiz etmektir. Çalışmanın Yapıldığı Yer: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Diyarbakır Materyal ve Metod: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde l Ocak 1983 ile 31 Aralık 2002 yılları arasında gerçekleştirilen 19390 doğumdan, 6124 sezaryen olgusu retrospektif olarak incelendi. Bunların yıllara göre dağılımı, gerçekleşen tüm doğumlara oranı ve endikasyonları irdelendi. Bulgular: Yıllara göre yıllık toplam doğum sayısı 573 ile 1655, sezaryen oranı ise %17.22 ile %50.39 arasında değişmektedir. Sezaryen oranlarının ilerleyen yıllar ile gittikçe arttığı gözlendi. Eski sezaryen, elektif sezaryen ve fetal distres en fazla artış gösteren endikasyonlardır (p < 0.001). Eski sezaryen oranı 1994 yılına kadar %20'nin altında iken, 1995 yılından itibaren artarak, 2002 yılında %30.18'e kadar çıkmıştır. Aynı şekilde elektif sezaryen oranı %1.63'ten %14.01'e, fetal distres %5.89'dan %15.86'ya çıkmıştır. Baş pelvis uygunsuzluğu, dekolman plasenta ve plasenta previa sezaryen endikasyonları içindeki oranı zamanla azalmıştır (p < 0.001). Sonuç: Kliniğimizde sezaryen oranında yıllara paralel bir artış gözlenmektedir. Son yıllarda tekrarlayan sezaryen oranının artması, antenatal tanı tekniklerinin yaygın kullanımı, gebelerin ve hekimlerin çeşitli nedenlerle elektif sezaryene eğilim göstermeleri gibi nedenler sezaryen oranını arttırmıştır.Öğe Elektif sezaryenlerde genel ve spinal anestezinin anne ve yenidoğan kortizol düzeylerine etkisi(2006) Kale, Ahmet; Kale, Ebru; Canoruç, Naime; Erdemoğlu, Mahmut; Akdeniz, Nurten; Yayla, MuratAmaç: Elektif sezaryen nedeniyle spinal yada genel anestezi yapılan gebelerin, maternal ve yenidoğan kortizol seviyelerini ölçmek.Yöntem: Elektif sezaryen yapılacak gebeler rastgele olarak genel (n=32, Grup 1) ve spinal anestezi (n=39, Grup 2) şeklinde iki gruba ayrıldı. Maternal kortizol seviyeleri sezaryen operasyonun 5.dakikasında ve yenidoğan kord kanı kortizol seviyeleri doğumun 5.dakikasında alındı. İstatistiksel analizde student-t ve Pearson correlation coefficient testi kullanıldı. p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.Bulgular: Maternal kortizol seviyeleri genel anestezi alan grupta (14.20± 2.45 µg/dl) spinal anestezi alan gruba (8.90± 2.18 µg/dl) göre daha yüksekti (p<0.001). Yenidoğan kord kanı kortizol seviyeleri genel anestezi alan grupta (12.88± 5.06 µg/dl) spinal anestezi alan gruba göre daha yüksekti (6.74± 2.61 µg/dl) (p<0.001). Genel ve spinal anestezi alan grupta maternal ve yenidoğan kortizol seviyeleri arasında pozitif korelasyon saptanmadı (p<.05).Sonuç: Spinal anestezi grubunda anne ve yenidoğan kortizol seviyelerini, genel anestezi grubuna göre daha düşük bulduk. Elektif sezaryen ile doğumlarda spinal anestezi anne ve bebeği daha az strese maruz bıraktığı için genel anesteziye göre daha çok tercih edilebilecek bir metod olarak düşünülenilir.Öğe Etik kurul kararıyla gebelikte tahliye edilen 126 olgunun geriye yönelik değerlendirilmesi(2005) Akdeniz, Nurten; Kale, Ahmet; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, Murat; Erdemoğlu, MahmutAmaç: Tıbbi tahliye etik kurul kararlarının, endikasyonlara ve işlemin yapıldığı gebelik haftasına göre değerlendirilmesi. Yöntem: Dört yıllık süre içinde hekimlerince gebelik tahliyesi etik kuruluna yönlendirilen 131 hasta içinden, gebeliği veya fetusu sonlandırılan 126'sı, klinik bulgular, uygulama endikasyonları ve gebelik haftası yönlerinden etik kurul kayıtları temel alınarak retrospektif olarak değerlendirildi. Gebelik haftaları 5-10, 11-24, 25-28 ve 28 üzeri olarak gruplandırıldı. istatistiklerde ANOVA ve Ki-kare testleri kullanıldı. Bulgular: Kurula yönlendirilen olguların %6.87'sinde gebelik sonlandırması isteği uygun görülmemiş, bunların ikiz olan dördünde selektif fetosid ile gebeliğin devamı sağlanmıştı. Sonlandırılan diğer 122 olgu tek gebelikti. Olgular ortalama 19.09±7.05 haftada sonlandırılmıştı. Olguların %66'sında (n:84) tahliye endikasyonu fetal, %33'ünde (n:42) ise maternal nedenlerden kaynaklanmaktaydı. Fetal nedenler içinde merkezi sinir sistemi (%41) ve kromozom anomalileri (%14) önde gelirken, tahliyeler en sık 11-24. gebelik hafta aralığında uygulanmıştı (p<0.001). Anneye ait nedenler içinde anne hastalıkları (%61) ve teratojen ilaç kullanımı (%33) önde gelirken tahliyeler en sık 5-24. gebelik haftaları arasında uygulanmıştı. Sonuç: Kliniğimizde gebelik veya fetus sonlandırmaları daha çok fetal nedenler ile, ortalama olarak gebeliğin 19. haftasında yapılmıştır. Sonlandırma taleplerinin yaklaşık %7'si uygun görülmemiştir, ikizlerden birinde anomali saptanan olgularda gebelik sonlandırması yapılmamış, fetosid tercih edilmiştir. Anneye ait nedenler ile sonlandırma işleminin fetal yaşam sınırından önceki dönemde, fetusa ait nedenlerin ise genelde ikinci trimesterde yapıldığı gözlenmiştir.Öğe Genetik amaçlı amniyosentez uygulanan 183 Olgunun prospektif analizi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Erdemoğlu, Mahmut; Kale, AhmetYüksek riskli gebeliklerde fetal kromozom analizi sonuçlarının incelenmensi amacıyla, Dicle Üniversitesinde Ocak 2004-Aralık 2005 tarihleri arasında aminosentez yapılan 183 olgu değerlendirildi. Amniosentez serisinde endikasyonların büyük çoğunluğunu pozitif üçlü test ve ileri yaş olguları oluşturdu. Bu endikasyonlarda % 4.91 oranında fetal kromozom anomalisine rastlandı. Tek girişimlerdeki başarı oranı %97.2 olarak saptandı. Girişimlere bağlı olarak herhangi bir komlikasyon izlenmedi. Sonuç olarak amniosentez modern perinatolojide emniyetli ve uygulanması kolay bir prenatal tanı ve tedavi yöntemidir.Öğe Homologous Type of Malignant Mixed Mullerian Tumor of the Uterus Presenting as a Cervical Mass(Elsevier Taiwan, 2009) Kuyumcuoglu, Umur; Kale, AhmetMalignant mixed Mullerian tumors are composed of a mixture of sarcoma and carcinoma. The carcinomatous element is usually glandular, whereas the sarcomatous element may resemble normal endometrial stroma (homologous or so-called carcinosarcoma). Here, we present a homologous type of malignant mixed Mullerian tumor of the uterus that presented as a cervical mass. We describe a 55-year-old patient who had a cervical mass arising from the uterus. We performed total abdominal hysterectomy and bilateral salpingo-oophorectomy and surgical staging (including (peritoneal washings, suspicious areas or peritoneal surfaces sampled, infracolic omental sampling, pelvic and paraaortic lymph node sampling, and appendectomy). Carcinosarcomas of the uterine cervix are extremely rare, and when a postmenopausal woman with a cervical mass is admitted to the gynecology clinic, the physician should keep in mind that the mass might be a carcinosarcoma. [J Chin Med Assoc 2009;72(10):533-535]Öğe İkinci trimester amniotik sıvı tiroid hormon düzeyleri ile gestasyonel hafta arasındaki ilişki(2006) Kale, Ahmet; Akdeniz, Nurten; Yakınkaya, Ahmet; Yayla, Murat; Kale, EbruAmaç : Amniosentez uygulanan gebelerin amnion mayilerindeki tiroid hormon düzeylerini ölçmek ve bu değerlerin gestasyonel hafta ile olan ilişkisini değerlendirmek. Yöntem : Çalışmaya,Mayıs 2004 ile Mayıs 2005 tarihleri arasında prenatal tanı amacıyla,kliniğimizde amniosentez yapılan toplam 125 gebe dahil edildi.Tiroid hormon analizleri,1ml amnion sıvısında,Roche E170 Modular analytics (Hitachi,Japan) cihazı ile,Roche marka ticari kit kullanılarak gerçekleştirildi.Veriler,istatistiksel olarak One-Way Anova testi kullanılarak karşılaştırıldı,p<0.05 değeri istatistiksel anlamlı olarak kabul edildi.Bulgular : Çalışmaya alınan hastaların ortalama yaşı,34.5 ± 5.6 (21-40) yıl idi.Amniosentez uygulanan olguların ortalama gebelik haftası,17.88 ± 1.58 (16-20) olarak bulundu.Tüm hastalarn amniosentez sonucu normal karyotip olarak tesbit edildi.Olguların amnion sıvısındaki total T4 ve serbest tiroksin (fT4) seviyeleri,gestasyonel hafta artıkça progresif olarak artış gösterdi(p<0.001).Buna karşılık total T4 , serbest triiodotronin (fT4) ve TSH seviyeleri gestasyonel hafta ile birlikte progresif olarak artış göstermedi(p>0.05).Sonuç : Amnion sıvısındaki tiroksin (T4) hormonun miktarının,T3 ve TSH’a göre daha fazla olduğunu bulduk ve bu hormona olan ihtiyacın gebelik haftası arttıkça belirginleştiğini düşünüyoruz.Öğe Is Preeclampsia a New Risk Factor for Cochlear Damage and Hearing Loss?(Lippincott Williams & Wilkins, 2010) Baylan, Muzeyyen Yildirim; Kuyumcuoglu, Umur; Kale, Ahmet; Celik, Yusuf; Topcu, IsmailObjective: We investigated whether preeclampsia is a risk factor for cochlear damage and permanent hearing loss. Study Design: Prospective case-control study design. Setting: Academic tertiary medical center. Patients: Subjects included 40 patients with preeclampsia and 30 healthy pregnant women. Interventions: Otoscopic examinations and pure-tone audiometry, tympanometry, otoacoustic emissions (OAEs), and stapedial reflex tests were conducted for all subjects. Negative audiologic tests were reevaluated after the postpartum period. Statistical analyses were performed using chi(2) and binary logistic regression testing. Main Outcome Measures: We searched for signs of middle ear ventilation, damage of cochlea, and sensorineural hearing loss. Results: Eight patients from the preeclampsia group had 1 or more otological problems. Two patients from the control group were determined as having otological problems. Otoacoustic emissions of the right and left ears (p = 0.029, p = 0.044), hearing levels of right and left ear bone conduction (BC) at the 500-Hz frequency (right and left-BC 500), and left ear at the 2,000-Hz frequency (left-BC 2000) differed significantly between the preeclampsia and control groups (p = 0.040, p = 0.003, and p = 0.003). There was no significant difference in the OAEs between the right and left ears in the preeclampsia group (p < 0.05). The variables BC 500-left, BC 500-right, OAE-right, and OAE-left differed significantly between groups based on binary logistic testing. The odds ratio and 95% confidence intervals (95% CI) for these 4 risk variables were as follows: BC 500-left, 1.167 (1.044-1.306); BC 500-right, 1.117 (1.002-1.244); OAE-right, 0.642 (0.505-0.815); and OAE-left, 0.576 (0.475-0.698), respectively. Conclusion: Preeclampsia is a risk factor for cochlear damage and permanent hearing loss. Even if preeclampsia resolves after delivery, cochlear damage and permanent hearing loss remain unchanged in patients with preeclampsia.Öğe Kırk yaş ve üzeri gebeliklerin on yıllık retrospektif analizi(2004) Kale, Ahmet; Karaman, Osman; Bayhan, Gökhan; Özçelik, Serap; Yayla, MuratAmaç: Anne ve fetüs için yüksek riskli kabul edilen 40 yaş ve üzeri gebelikleri analiz etmek ve klinik özelliklerini aynı zaman dilimi içinde kontrol grubu olarak alınan 35-39 yaş gebelikleri ile karşılaştırmak.Yöntem: Ocak 1994-Ocak 2004 tarihleri arasında 500 g veya 22 hafta üzerinde doğum yapan 13431 gebeden 40 yaş ve üzerindekiler (n:640, çalışma grubu) retrospektif olarak incelendi ve aynı dönemde doğum yapan 35-39 yaş arası (n:640, kontrol grubu) gebelikler ile doğum şekli, doğum ağırlığı, Apgar skoru, perinatal mortalite, gebelik haftası, parite, fetal anomali, perinatal mortalite, yatış tanısı (preeklampsi, diabetes mellitus, preterm eylem, erken membran rüptürü, plasenta previa, dekolman plasenta) yönlerinden karşılaştırıldı. Bulgular: Tüm doğumlar içerisinde 40 yaş ve üzerindeki gebelikler %4.76 oranında görüldü. Çalışma grubunun ortalama yaşı 42.01±2.42 olup; multiparite %95, ortalalama gravida 9.17±2.42, parite 7.39±2.34 olarak bulundu. Kontrol grubunun ortalama yaşı 37.05±1.98, multiparite %92, ortalama gravida 8.98±1.91, parite 7.15±2.12 olarak tespit edildi. İki grup arasında gebelik haftası ortalamaları açısından istatistiksel olarak fark yoktu (p>0.05). 40 yaş ve üzeri gebeliklerde eski sezaryene bağlı sezaryen doğum oranı % 46.09 ile ilk sıradaydı. Kontrol grubunda ise fetal distrese bağlı sezaryen doğum oranı %37.32 ile ilk sıradaydı İki grup arasında ortalama doğum ağırlığı, düşük doğum ağırlığı ve çok düşük doğum ağırlıklı bebek doğumu, 1. ve 5. dakika Apgar skoru ile perinatal mortalite ve fetal anomali oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Çalışma grubunda diyabet, preeklampsi, eklampsi, kronik hipertansiyon, dekolman plasenta, plasenta previa daha fazla görülürken (p<0.05), kontrol grubunda erken membran rüptürü, preterm eylem daha fazla idi (p<0.05). Sonuç: Aile planlamasına katılımın yetersiz oluşu nedeniyle ileri yaş gebeliklerine bölgemizde doğal üreme sürecinin son dönemlerine kadar rastlanmaktadır. Kırk yaş ve üzerindeki gebeliklerde dekolman ve plasenta previa gibi komplikasyonlar ile diabetes mellitus ve hipertansiyon gibi maternal hastalıklar daha sık görülmüştür. Kırk yaş ve üzerindeki gebeliklerin hastane ortamında doğuma teşvik edilmeleri alınabilecek en iyi ikincil önlem gibi görünmektedir.Öğe Lupus nephritis and pregnancy: Case report(Medical Network, 2009) Kale, Ahmet; Güzel, A. İrfan; Erdemoğlu, Mahmut; Kuyumcuoğlu, Umur; Akdeniz, Nurten; Kangal, KadirOur aim is to report of a pregnant woman with lupus nephritis; A 33-year-old multigravida (gravida:5,parity:4) with an intrauterine pregnancy at 34 weeks of pregnant woman with 5 years of uncontrolled SLE. Pregnancy can be successful in most women with lupus nephritis. Pregnancy in SLE should be planned and a management strategy should be agreed in full consultation with the patient, prior to conception. Women with SLE frequently need treatment throughout pregnancy. It is essential that the maternal disease is well controlled prior to, during and after pregnancy to ensure the best possible outcome for the mother and child.Öğe A New and Practical Aspartate Aminotransferase Test in Vaginal Washing Fluid for the Detection of Preterm Premature Rupture of Membranes(Karger, 2008) Kale, Ebru; Kuyumcuoglu, Umur; Kale, Ahmet; Guezel, Ali Irfan; Canoruc, NaimeObjectives: To determine whether measurement of aspartate aminotransferase (Ast) and alanine aminotransferase (Alt) levels in vaginal fluid is useful for the diagnosis of preterm premature rupture of membranes (PPROM). Study Design: The PPROM group and normal pregnancy group consisted of 36 and 48 pregnant patients between 26 and 36 weeks' gestation, respectively. Vaginal fluid Ast and Alt levels were measured in both groups. Results: Vaginal fluid Alt level was not statistically significant in the PPROM group as compared with the control group (p = 0.064). Vaginal Ast level was statistically significant in the PPROM (14.4 +/- 17.46 U/l) group as compared with the control group (3.08 +/- 7.8 U/l; p = 0.001). The optimal cutoff value of 3 IU/l for Ast gave a sensitivity level of 91% at a specificity of 83%, with positive and negative predictive values of 80 and 93%, respectively. Conclusion: Ast measurement from vaginal washing fluid appears to be a useful marker for the detection of PPROM. Copyright (C) 2008 S. Karger AG, BaselÖğe On yıllık 660 ölü doğum olgusunun retrospektif analizi(2005) Akdeniz, Nurten; Erdemoğlu, Mahmut; Kale, Ahmet; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Kliniğimizde on yıllık sürede ölü doğum yapan 660 olguyu retrospektif olarak değerlendirmek. Yöntem: Kliniğimizde 10 yıllık sürede gerçekleşen 660 ölü doğum olgusu (grup 1) retrospektif olarak incelendi. Olgular anne yaşı, paritesi, prepartum tahmini gebelik haftası, yenidoğan ağırlığı, normal vajinal ve abdominal doğum oranı, sezaryen endikasyonları, fetal anomaliler, maternal hastalıklar yönünden değerlendirildi ve olgular canlı doğum yapan random olarak seçilen 660 gebe (grup 2, kontrol grubu) ile karşılaştırıldı. Sonuçlar: On yıllık sürede ölü doğum oranı %4.91 bulundu. Olguların %73.63'ü multipar, prepartum tahmini gebelik haftası 33.8±3.9 olarak bulundu ve %25.75'inin sezaryen ile doğum yaptığı belirlendi. Gebelikte görülen tüm hipertansif hastalıklar %33.78, gestasyonel diabetes mellitus %1.0 ve tip 2 diabetes mellitus %0.3 oranında bulundu. Ölü doğan fetusların %12.12'sinde fetal malformasyon saptandı. Gebeliğin indüklediği hipertansiyon grup 1 olgularında %33.78, grup 2'de %13.1 olarak bulundu (p<0.001). Sezaryen oranı grup 1'de %25.7, grup 2'de %46.21 olarak bulundu (p<0.001). Grup 1 olgularının %25.75'inin doğumunun sezaryen ile gerçekleştiği ve en sık sezaryen endikasyonunun dekolman plasenta (%12.87) olduğu saptandı. Ortalama yenidoğan ağırlığı grup 1'de 2121±1200g, grup 2'de 2828 ±979g olarak belirlendi (p<0.001). Tartışma: Çalışmamızda sık görülen ölü doğum nedenleri gebelikte görülen hipertansif hastalıklar , fetal anomaliler ve dekolman plasenta olarak saptanmıştır. Ölü doğum oranımız literatürden yüksek bulundu. Bölgemizde doğum oranımızın ve gebelik süresince düzenli takip altında olmayan gebelerin yüksekliği ve yüksek riskli olarak saptanan gebeliklere hizmet verecek merkezlerin yetersizliği ya da mevcut merkezlerin eksik tedavisi oranımızın yüksekliğini açıklamaktadır. Sonuç: Birincil ve ikincil merkezlerde antenatal bakım hizmetlerinin arttırılması ölü doğum oranını azaltabilir.Öğe On yıllık adolesan gebelik sonuçlarımız(2005) Kale, Ahmet; Karaman, Osman; Bayhan, Gökhan; Özçelik, SerapAmaç: Medikal ve obstetrik komplikasyonların fazla görüldüğü adolesan gebelikleri değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: 1994-2003 yılları arasında doğum yapan 19 yaş ve altındaki 449 adolesan gebe retrospektif olarak değerlendirildi. Bunlar arasından 20. gebelik haftasını geçen 391 adelosan gebe Grup 1 olarak değerlendirildi. Aynı dönem içinde 20-30 yaş arası eylemde olan toplam 391 gebe de Grup 2 olarak kabul edildi. Her iki grup; doğum şekilleri, preeklampsi, eklampsi, ortalama bebek ağırlığı, APGAR skorları açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Doğum yapan adolesanların tüm doğumlara oranı %3.3 olarak bulundu. Sezaryen oranı %26.5 olarak bulundu. Yıllara göre sezaryen oranının arttığı tesbit edildi (p<0.001). Preeklampsi oranı %9.8, eklampsi oranı %7.6 olarak bulundu. Grup 1 olgularımızın ortalama yaşları 17.8±0.9, Grup 2 olgularımızın ortalama yaşları 26.4±2.8 idi. Grup 1 olgularımızda, Grup 2'ye göre daha fazla eklampsi tesbit edildi (p<0.05). Sezaryen yapılma oranı Grup 2'de daha fazlaydı (p<0.05). Grup 1 olgularından doğan bebeklerin ortalama doğum ağırlığı düşüktü (p<0.05). APGAR skorları açısından her iki grupta istatistik olarak fark yoktu (p>0.05). Sonuç: Bölgemizde adolesan gebeliklerde yüksek sezaryen oranları, kötü maternal ve fetal sonuçlar tespit edildi.Öğe Polihidramnios olgularının retrospektif analizi(2005) Kale, Ahmet; Akdeniz, Nurten; Erdemoğlu, Mahmut; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç :Kliniğimizde doğumu gerçekleşen polihidramnios olgularının retrospektif analizini yapmak ve kontrol grubu ile karşılaştırmaktır. Yöntem: Ocak 1998 ile Haziran 2004 tarihleri arasında kliniğimizde doğum yapan 95 polihidramnios olgusundan grupl, aynı dönemde miadında doğum yapan ve randomize seçilen 95 normal olgudan grup 2 oluşturuldu. Her iki grubun anne yaşları, doğum şekilleri, doğum ağırlıkları, APGAR skorları, sezaryen oranı ve endikasyonları, fetal anomaliler ve perinatal mortalite açısından retrospektif olarak analiz edildi, istatistiksel analizlerde student t ve ki-kare testleri kullanıldı. Bulgular: Grup 1 olgularının ortalama yaşı 29.72±7.34 ve grup 2'nin ise 30.74±2.01 olarak bulundu (p>0.05). Aynı dönemde polihidramnios tüm gebelikler içerisinde %1.01 oranında bulundu. Polihidramnios etiyolojisinde sıklık sırasına göre; idiopatik 41 (%43.15), santral sinir sistemi lezyonları 21 (%22.10), gastrointestinal sistem anomalileri 10 (%10.52), diabetes mellitus 8 (%8.42), immun hidrops fetalis 7 (%7.36), diğer fetal nedenler 7 (%7.36) ve ikizden ikize transfüzyon sendromu 1 (%1.05) ol¬guda saptandı. Olguların 23 (%24.21)'unda preterm eylem, 11 (%11.57)'inde ikiz gebelik saptandı. Grup 1'de 35 (%36.84) ol¬guda, grup 2'de ise 44 (%46.31) olguda doğum sezaryen ile gerçekleşti (p>0.05). En sık sezaryen endikasyonu grup 1'de fetal distres (%11.57), grup 2 ise eski sezaryen (%21.19) saptandı (p>0.05). Grup 1 olgularında neonatal ağırlık 2224 ±1 219 g ve grup 2'de 3414 ± 521 g bulundu (p<0.001). Fetal anomali grup 1'de %37.89, grup 2'de %3.15 oranında bulundu (p<0.001). Perinatal mortalite grup 1'de %54.73, grup 2'de ise %6.31 oranında bulundu (p<0.001). Grup 1 olgularında 1. dakika APGAR skoru 3.2 ± 2.7 ve 5. dakika 3.8 ± 3.8, grup 2'de ise 7.09±1.5 ve 8.8 ± 1.9 olarak bulundu (p<0.001). Sonuç: Çalışmamızda etyolojik faktörler arasında en sık idyopatik ve santral sinir sistemi anomalileri saptanırken antenatal önlenebilen immunize Rh ve Diabetes Mellitus gibi sebepler de önemli yer tutmaktadır. Antenatal bakım hizmetlerinin arttırılması önlenebilir etiyolojik faktörleri azaltabilir. Aynı zamanda yaşamla bağdaşmayan anensefali gibi anomalilerin erken gebelik haftalarında sonlandırılması maternal riskleri azaltır ve daha az ekonomik kayba neden olur.Öğe Preeklamptik gebelerde folik asit, vitamin B12, vitamin B6 ve homosistein düzeylerinin araştırılması(2006) Kale, Ahmet; Erdemoğlu, Mahmut; Akdeniz, Nurten; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, Murat; Kale, EbruAmaç : Preeklampsi ile serum folik asit,serum vitamin B12,plazma vitamin B6 (piridoksal 5 fosfat) ve plazma homosistein düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılması. Yöntem : Eylül 2004-Ağustos 2005 tarihleri arasında,kliniğimize başvuran ve preeklampsi tanısı alan 100 gebe ile herhangi bir medikal problemi olmayan 74 sağlıklı gebe çalışmaya dahil edildi.Bütün hastalardan gebeliğin 3.trimesterinde serum vitamin B12,serum folik asit,plazma vitamin B6 ve plazma homosistein konsantrasyonları ölçüldü.Bulgular : Vitamin B12 serum düzeyleri preeklampsi ve kontrol grupları arasında benzerdi (sırası ile; 117.44±42.03 pg/ml,136.07±59.01 pg/ml,p>0.05).Vitamin B6 (piridoksal 5 fosfat) plazma düzeyi preeklampsi grubunda kontrol grubuna göre düşük bulundu (sırası ile; 6.40±2.91 µg/l,11.15±5.76 µg/l,p<0.001).Folik asit serum düzeyi preeklampsi grubunda daha düşük saptandı (sırası ile;5.43±3.08 ng/ml, 8.00±5.1 ng/ml, p<0.001).Homosistein plazma düzeyi ise preeklampsi grubunda kontrol grubuna göre anlamlı oranda yüksekti (sırası ile; 10.50±6.21 µmol/L, 6.54±2.64 µmol/L, p<0.001).Sonuç : Yüksek homosistein konsantrasyonu ile düşük folik asit ve vitamin B6 düzeyleri preeklampsinin patogenezinde rol oynayabilir.Öğe Preeklasmpside kardiyak troponin I, CK-MB ve myoglobin değerleri(2005) Kale, Ahmet; Kale, Ebru; Ecer, SultanPreeklamptik gebeliklerdeki troponin I, kreatin fosfokinaz ve myoglobin değerleri normal gebelerdeki değerlerle karşılaştırılarak preeklampsideki minör myokardiyal hasar araştırıldı. Çalışmaya; 45 gebeden oluşan preeklamptik grup (grup 1) ve 45 gebeden oluşan kontrol grubu (grup2) olmak üzere iki grup dahil edildi. Oluşturulan iki grup yaş, parite, troponin I, kreatin fosfokinaz, miyoglobin değerleri açısından karşılaştırıldı. İstatistiksel analizde student-t testi kullanıldı. p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Preeklamptik grupta; kardiak troponin I değerleri (0,97 ± 0,11ng/ml) kontrol grubuna (0,12 ± 0.09 ng/ml ) göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.001). Preeklamptik grupta kardiak kreatin fosfokinaz değeri; 16,1 ± 4,8 U/L , kontrol grubunda ise 14,8 ± 5,6 U/L olarak saptandı (p>0.05). Preeklamptik grupta myoglobin değeri 35,2 ± 6,1 mg/dl , kontrol grubunda ise 32,8 ± 7,3 mg/dl saptandı (p>0.05 ). Sonuç olarak; minor myokardiyal hasarın en iyi göstergelerinden biri olan troponin-I'in preeklamptik gebelerde yüksek saptanması, preeklamptik gebeliklerde kardiyak myofibriller hasarı düşündürmektedir.Öğe Pregnancy-associated Aplastic Anemia: Case Report(Ekin Tibbi Yayincilik Ltd Sti-Ekin Medical Publ, 2010) Kale, Ahmet; Kuyumcuoglu, Umur; Fatmanur, HancerAplastic anemia in pregnancy is a rare condition with high maternal morbidity and mortality rates. Intensive hematological support during antenatal course remains the mainstay of the therapy. A successful obstetric outcome can be best accomplished with the clinical collaboration of the obstetrician and the hematologist. We present a patient with moderately severe aplastic anemia who was managed with intensive hematological support given repeatedly once in a month during pregnancy. She delivered a healthy infant by cesarean section.Öğe Pregnancy-associated aplastic anemia: Case report(2010) Kale, Ahmet; Kuyumcuoğlu, Umur; Fatmanur, HançerGebelikte aplastik anemi yüksek mortalite ve morbidite oranlarına sahip ender bir durumdur. Tedavinin temelini gebelik süresi boyunca uygulanan yoğun hematolojik destek oluşturmaktadır. Başarılı bir obstetrik sonuç en iyi şekilde obstetrisyen ve hematoloğun klinik işbirliği ile gerçekleştirilebilir. Bu yazıda orta ciddi aplastik anemisi olup, gebeliği süresince ayda bir kez tekrarlanan yoğun hematolojik destekle tedavi edilen bir hasta sunulmaktadır. Hasta sezaryen ile sağlıklı bir çocuk doğurmuştur.Öğe Prenatal tanı amacıyla amniosentez uygulanan 544 olgunun değerlendirilmesi(2016) Kale, Ahmet; Yalınkaya, AhmetBu çalışmaya, Haziran 1997 - Aralık 2003 yıllan arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Servisi antenatal polikliniğine müraacat eden ve alınan anamnez, ultrasografik değerlendirme ve yapılan üçlü tarama testi sonucunda kromozomal anomali açısından risk altında olduğu saptanarak, kesin tanı için amniyosentez işlemi uygulanmış 544 olgu dahil edildi. Çalışmada amniyosentez yapılan grupta, olguların özellikleri, amniyosentez endikasyonları, işlemin teknik yönlerine ait problemler ve sitogenetik analiz sonucunda saptanan kromozomal anomaliler değerlendirildi. Çalışma grubundaki olguların %99'unda amnios sıvısı, tek seferde, spinal iğne kullanımı ile başarılı bir şekilde alındı. Amniyosentez endikasyonlan arasında pozitif triple test majör grubu oluşturmakta, ileri anne yaşı ise 2. sıklıkla yer almaktaydı. Amniyosentez yapılan hastalarda kromozomal anomali oranı % 3.67 olarak saptandı. Direk amniyosentez işlemine bağlı fetal kayıp gözlenmedi. Amniyosentez tecrübeli hekimler tarafından yapılırsa ve de optimum transport ve kültür şartları mevcut ise doğruluk ve güvenilirliği yüksek, işleme bağlı istenmeyen yan etkilerin çok az olduğu, önemli bir invazif tanı yöntemidir. Sonuç olarak, amniyosentez halen en sık kullanılan invazif prenatal tanı yöntemi özelliğini sürdürmektedir.Öğe Prenatal tanı amacıyla kordosentez uygulanan 172 olgunun değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Erdemoğlu, Mahmut; Kale, Ahmet; Akdeniz, NurtenYüksek riskli gebeliklerde fetal kromozom analizi sonuçlarının incelenmensi amacıyla. Dicle Üniversitesinde Temmuz 2001-Aralık2004 tarihleri arasında kordosentez yapılan 172 olgu değerlendirildi. Kordosentez serisinde endikasyonların büyük çoğunluğunu ileri yaş, pozitif triple test ve fetal anomali saptanan olgular oluşturdu. Bu endikasyonlarda % 7.5 oranında fetal kromozom anomalisine rastlandı. Fetal anomali grubunda Trizomi 21,18,13 tipi kromozom anomalilerine daha sık rastlandığı gözlendi. Girişimlerdeki başarı oranı %98.8 olarak saptandı. Sonuç olarak kordosentez modern perinatolojide emniyetli ve uygulanması kolay bir prenatal tanı ve tedavi yöntemidir.