Yazar "Erdemoğlu, Mahmut" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe The clinical characteristics of epileptic pregnant women(2010) Kuyumcuoğlu, Umur; Güzel, Ali İrfan; Erdemoğlu, MahmutAMAÇ: Kliniğimize başvuran 16 epilepsili gebe kadının klinik karakteristiklerinin sunulması amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Veriler retrospektif olarak hastane kayıtlarında ve hasta dosyalarında kaydedilmiştir. BULGULAR: Bizim çalışmamız aktif epilepsisi olan gebe kadınlardaki komplikasyon oranının düşük olduğunu ve epilepsisi olan genel popülasyonla benzer olduğunu öngörmektedir. Maternal ve perinatal ölüm gerçekleşmemiştir. SONUÇ: Epilepsili kadınlarda kaliteli prenatal takip ve obstetrik bakım ile iyi maternal ve fetal sonuçlar alınabileceği sonucuna varılmıştır.Öğe Çoğul gebeliklerin retrospektif analizi(2005) Akdeniz, Nurten; Özcan, Yılmaz; Erdemoğlu, Mahmut; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Kliniğimizde doğumu gerçekleşen çoğul gebelik olgularının retrospektif analizini yapmaktır.Yöntem: Kliniğimizde Ocak 1999 ile Aralık 2004 yılları arasında doğumu gerçekleşen toplam 283 çoğul gebelik olgusu retrospektif olarak incelendi. Olguların yaşı, paritesi ve koryonisite durumları, doğum anındaki gebelik haftaları, fetusların prezantasyon şekilleri, doğum şekilleri, doğum ağırlıkları belirlendi. Olgularda konjenital anomali oranı, sezaryen endikasyonları, perinatal morbidite ve mortalite oranları incelendi. İstatistiksel değerlendirme SSPS 10.0 S paket programı ile yapıldı.Bulgular: Kliniğimizde 7674 doğum gerçekleşmiştir. Tüm doğumlar içerisinden 261 (%3.4) ikiz ve 22 (%0.29) üçüz çoğul gebelik olgusu saptandı. Çoğul gebeliklerin 261'ini (%92.2) ikiz gebeliklerin oluşturduğu saptandı. İkiz olgularının %69.3'ü dikoryonik, %30.7'sinin monokoryonik olduğu saptandı. İkiz gebeliklerin %62.1'si ve üçüz gebeliklerin %68.2'si sezaryen ile doğum yapmıştır. İkiz gebeliklerin %23'ünde erken doğum eylemi, %15.7'sinde preeklampsi üçüz gebeliklerde ise %30'unda erken doğum eylemi, %8'inde preeklampsi saptandı. Konjenital anomali oranı %3.6 olarak saptandı.Sonuç: Son yıllarda yardımcı üreme tekniklerinin yaygınlaşması ile birlikte artan çoğul gebelikler beraberinde maternal ve fetal morbidite ve mortaliteye neden olmaktadır. Bu nedenle yardımcı üreme teknikleri ile uğraşan profesyoneller çoğul gebelikleri engellemelidirler.Öğe Elektif sezaryenlerde genel ve spinal anestezinin anne ve yenidoğan kortizol düzeylerine etkisi(2006) Kale, Ahmet; Kale, Ebru; Canoruç, Naime; Erdemoğlu, Mahmut; Akdeniz, Nurten; Yayla, MuratAmaç: Elektif sezaryen nedeniyle spinal yada genel anestezi yapılan gebelerin, maternal ve yenidoğan kortizol seviyelerini ölçmek.Yöntem: Elektif sezaryen yapılacak gebeler rastgele olarak genel (n=32, Grup 1) ve spinal anestezi (n=39, Grup 2) şeklinde iki gruba ayrıldı. Maternal kortizol seviyeleri sezaryen operasyonun 5.dakikasında ve yenidoğan kord kanı kortizol seviyeleri doğumun 5.dakikasında alındı. İstatistiksel analizde student-t ve Pearson correlation coefficient testi kullanıldı. p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.Bulgular: Maternal kortizol seviyeleri genel anestezi alan grupta (14.20± 2.45 µg/dl) spinal anestezi alan gruba (8.90± 2.18 µg/dl) göre daha yüksekti (p<0.001). Yenidoğan kord kanı kortizol seviyeleri genel anestezi alan grupta (12.88± 5.06 µg/dl) spinal anestezi alan gruba göre daha yüksekti (6.74± 2.61 µg/dl) (p<0.001). Genel ve spinal anestezi alan grupta maternal ve yenidoğan kortizol seviyeleri arasında pozitif korelasyon saptanmadı (p<.05).Sonuç: Spinal anestezi grubunda anne ve yenidoğan kortizol seviyelerini, genel anestezi grubuna göre daha düşük bulduk. Elektif sezaryen ile doğumlarda spinal anestezi anne ve bebeği daha az strese maruz bıraktığı için genel anesteziye göre daha çok tercih edilebilecek bir metod olarak düşünülenilir.Öğe Etik kurul kararıyla gebelikte tahliye edilen 126 olgunun geriye yönelik değerlendirilmesi(2005) Akdeniz, Nurten; Kale, Ahmet; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, Murat; Erdemoğlu, MahmutAmaç: Tıbbi tahliye etik kurul kararlarının, endikasyonlara ve işlemin yapıldığı gebelik haftasına göre değerlendirilmesi. Yöntem: Dört yıllık süre içinde hekimlerince gebelik tahliyesi etik kuruluna yönlendirilen 131 hasta içinden, gebeliği veya fetusu sonlandırılan 126'sı, klinik bulgular, uygulama endikasyonları ve gebelik haftası yönlerinden etik kurul kayıtları temel alınarak retrospektif olarak değerlendirildi. Gebelik haftaları 5-10, 11-24, 25-28 ve 28 üzeri olarak gruplandırıldı. istatistiklerde ANOVA ve Ki-kare testleri kullanıldı. Bulgular: Kurula yönlendirilen olguların %6.87'sinde gebelik sonlandırması isteği uygun görülmemiş, bunların ikiz olan dördünde selektif fetosid ile gebeliğin devamı sağlanmıştı. Sonlandırılan diğer 122 olgu tek gebelikti. Olgular ortalama 19.09±7.05 haftada sonlandırılmıştı. Olguların %66'sında (n:84) tahliye endikasyonu fetal, %33'ünde (n:42) ise maternal nedenlerden kaynaklanmaktaydı. Fetal nedenler içinde merkezi sinir sistemi (%41) ve kromozom anomalileri (%14) önde gelirken, tahliyeler en sık 11-24. gebelik hafta aralığında uygulanmıştı (p<0.001). Anneye ait nedenler içinde anne hastalıkları (%61) ve teratojen ilaç kullanımı (%33) önde gelirken tahliyeler en sık 5-24. gebelik haftaları arasında uygulanmıştı. Sonuç: Kliniğimizde gebelik veya fetus sonlandırmaları daha çok fetal nedenler ile, ortalama olarak gebeliğin 19. haftasında yapılmıştır. Sonlandırma taleplerinin yaklaşık %7'si uygun görülmemiştir, ikizlerden birinde anomali saptanan olgularda gebelik sonlandırması yapılmamış, fetosid tercih edilmiştir. Anneye ait nedenler ile sonlandırma işleminin fetal yaşam sınırından önceki dönemde, fetusa ait nedenlerin ise genelde ikinci trimesterde yapıldığı gözlenmiştir.Öğe Genetik amaçlı amniyosentez uygulanan 183 Olgunun prospektif analizi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Erdemoğlu, Mahmut; Kale, AhmetYüksek riskli gebeliklerde fetal kromozom analizi sonuçlarının incelenmensi amacıyla, Dicle Üniversitesinde Ocak 2004-Aralık 2005 tarihleri arasında aminosentez yapılan 183 olgu değerlendirildi. Amniosentez serisinde endikasyonların büyük çoğunluğunu pozitif üçlü test ve ileri yaş olguları oluşturdu. Bu endikasyonlarda % 4.91 oranında fetal kromozom anomalisine rastlandı. Tek girişimlerdeki başarı oranı %97.2 olarak saptandı. Girişimlere bağlı olarak herhangi bir komlikasyon izlenmedi. Sonuç olarak amniosentez modern perinatolojide emniyetli ve uygulanması kolay bir prenatal tanı ve tedavi yöntemidir.Öğe Lupus nephritis and pregnancy: Case report(Medical Network, 2009) Kale, Ahmet; Güzel, A. İrfan; Erdemoğlu, Mahmut; Kuyumcuoğlu, Umur; Akdeniz, Nurten; Kangal, KadirOur aim is to report of a pregnant woman with lupus nephritis; A 33-year-old multigravida (gravida:5,parity:4) with an intrauterine pregnancy at 34 weeks of pregnant woman with 5 years of uncontrolled SLE. Pregnancy can be successful in most women with lupus nephritis. Pregnancy in SLE should be planned and a management strategy should be agreed in full consultation with the patient, prior to conception. Women with SLE frequently need treatment throughout pregnancy. It is essential that the maternal disease is well controlled prior to, during and after pregnancy to ensure the best possible outcome for the mother and child.Öğe Maternal and fetal outcomes among pregnant women with immune thrombocytopenic purpura(2010) Kuyumcuoğlu, Umur; Güzel, A. İrfan; Erdemoğlu, MahmutAMAÇ:Bu çalışmada amacımız, kliniğimizde takip edilip doğu mu yaptırılan altı immune trombositopenik purpuralı (ITP) ge be kadının sunulmasıdır.GEREÇ VE YÖNTEM: Bu retrospektif çalışma Ocak 2008 ile Aralık 2008 yılları arasında Dicle Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında yapılmıştır. ITP’li ol gular kliniğimize dış merkezlerden sevk edilmişlerdir.BULGULAR: Olguların ortalama platelet sayıları 70,9 K/UL (18,1-107)’ dur.Olguların ortalama yaşları 29,4 (20-39), gravide 3,6 (1-7), and pariteleri ise 2,6 (0-6)’dır. Olgular ITP tanısını ge beliklerinden once almışlardır, olguların 4’ü (% 66.6) miadında ve spontan yoldan doğum yapmış ve ikisi (%33.4) preeklamp si ve preterm eylem tanıları ile takipedilmiştir. Preeklampsili iki olguya doğum indüksiyonu uygulanmış ve bu olgular vaginal yoldan doğum yapmıştır. Diğer üç olgu vaginal doğum yapmışlar ve bir olguda da featl distress gelişmesi üzerine sezaryen ile doğurtulmuştur. Yenidoğanların tümü sağlıklıdır ve ortalama ağırlıkları 2810 g (1900-3100), 1. dakika Apgar score 5 (3-7) ve 5. dakika 6,6 (5-9)’dır. Bir olguya trombosit aferez solüsyonu transfüzyonu yapılmıştır. Olgular hastaneden 2-4. günlerde komplikasyonsuz olarak taburcu edilmiştir (2,8 gün).SONUÇLAR: Gebelikte ITP kompleks ve zor olabilir. ITP li an nelerin gebeliklerinde monitörizasyon gereklidir ve platelet sa yılarını arttırıcı ajanların kullanımı gerekebilir. Obstetrisyen, he matology ve pediatristleri içeren multidisipliner yaklaşımla an ne ve fetus için iyi sonuçlar elde edilebilir.Öğe nvestigation of plasminogen activator inhibitor-1 4G/5G gen polymorphism in Turkish preeclamptic patients(2021) Erdemoğlu, Mahmut; Tosun, Önder; Çöğendez, EbruObjective: The plasminogen activator inhibitor type-1 (PAI-1) is a genetic risk factor that plays a role in the pathogenesis of pre-eclampsia and elevated levels of PAI-1 may lead to an increased risk of thrombosis. At preent, there is considerable controversy about the association between PAI-1 gene polymorphism and preeclampsia. The aim of this study is to investigate whether the pattern of PAI-1 gene polymorphism is a useful marker for preeclampsia or not. Material and Methods: Our study included 83 hypertensive pregnant women (64 preeclamptic women, 12 pregnant women with HELLP syndrome, and 7 eclamptic women) genotyped for PAI-1 gene polymorphism (4G/4G, 4G/5G, and 5G/5G) and 20 healthy pregnant women. The Chi-square analysis was used to evaluate the differences in genotype and allele frequencies between hypertensive pregnant women and healthy controls. Results: The highest PAI-1 gene polymorphism rate was found in the hypertensive group and healthy controls in the 4G/5G allele distribution. No significant difference was determined between the hypertensive group and healthy controls regarding the distribution of PAI-1 4G/4G, 4G/5G, and 5G/5G polymorphic alleles. Conclusion: According to the results obtained from present study, we think that PAI1 gene polymorphism does not contribute to individual differences for the sensitivity of preeclampsia development. However, prospective cohort studies with larger sample sizes are needed to clearly demonstrate the contribution of PAI-1 gene polymorphism to serious pregnancy complications such as preeclampsia.Öğe On yıllık 660 ölü doğum olgusunun retrospektif analizi(2005) Akdeniz, Nurten; Erdemoğlu, Mahmut; Kale, Ahmet; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Kliniğimizde on yıllık sürede ölü doğum yapan 660 olguyu retrospektif olarak değerlendirmek. Yöntem: Kliniğimizde 10 yıllık sürede gerçekleşen 660 ölü doğum olgusu (grup 1) retrospektif olarak incelendi. Olgular anne yaşı, paritesi, prepartum tahmini gebelik haftası, yenidoğan ağırlığı, normal vajinal ve abdominal doğum oranı, sezaryen endikasyonları, fetal anomaliler, maternal hastalıklar yönünden değerlendirildi ve olgular canlı doğum yapan random olarak seçilen 660 gebe (grup 2, kontrol grubu) ile karşılaştırıldı. Sonuçlar: On yıllık sürede ölü doğum oranı %4.91 bulundu. Olguların %73.63'ü multipar, prepartum tahmini gebelik haftası 33.8±3.9 olarak bulundu ve %25.75'inin sezaryen ile doğum yaptığı belirlendi. Gebelikte görülen tüm hipertansif hastalıklar %33.78, gestasyonel diabetes mellitus %1.0 ve tip 2 diabetes mellitus %0.3 oranında bulundu. Ölü doğan fetusların %12.12'sinde fetal malformasyon saptandı. Gebeliğin indüklediği hipertansiyon grup 1 olgularında %33.78, grup 2'de %13.1 olarak bulundu (p<0.001). Sezaryen oranı grup 1'de %25.7, grup 2'de %46.21 olarak bulundu (p<0.001). Grup 1 olgularının %25.75'inin doğumunun sezaryen ile gerçekleştiği ve en sık sezaryen endikasyonunun dekolman plasenta (%12.87) olduğu saptandı. Ortalama yenidoğan ağırlığı grup 1'de 2121±1200g, grup 2'de 2828 ±979g olarak belirlendi (p<0.001). Tartışma: Çalışmamızda sık görülen ölü doğum nedenleri gebelikte görülen hipertansif hastalıklar , fetal anomaliler ve dekolman plasenta olarak saptanmıştır. Ölü doğum oranımız literatürden yüksek bulundu. Bölgemizde doğum oranımızın ve gebelik süresince düzenli takip altında olmayan gebelerin yüksekliği ve yüksek riskli olarak saptanan gebeliklere hizmet verecek merkezlerin yetersizliği ya da mevcut merkezlerin eksik tedavisi oranımızın yüksekliğini açıklamaktadır. Sonuç: Birincil ve ikincil merkezlerde antenatal bakım hizmetlerinin arttırılması ölü doğum oranını azaltabilir.Öğe Patau sendromlu bir prenatal tanı olgu sunumu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Balkan, Mahmut; Erdemoğlu, Mahmut; Alp, M.Nail; Budak, TurgaySon yıllarda prenatal tanı ve bunun sonucunda istenmeyen gebeliklerin sonlandırılabilmesi trizomili bebek doğum sıklığını etkilemiştir. Trizomi 13 ya da Patau sendromu, Trizomi 21 (Down sendromu) ve Trizomi 18’den (Edward sendromu) sonra en yaygın olarak görülen üçüncü otozomal trizomik kromozom düzensizliğidir. Trizomi 13 yaklaşık olarak 12.000 ile 29000 arasında değişen sayıdaki canlı doğumda bir görülür. Bu çalışmamızda, Anabilim dalı laboratuvarımıza refere edilen, 22 haftalık gebeliği bulunan, üçlü testte yüksek risk görülen, yapılan USG sonucunda da fetusta omfalosel ve hidrosefali tespit edilen olguya kordosentez ve pedigri analizi yapılmış ve fetusta 47,XY,+13 karyotipi saptanmıştır. Fakat aile istemediğinden dolayı gebelik takibi için gerekli olan çalışmalar gerçekleştirilememiştir. Aileye sonraki tüm olası gebeliklerinde prenatal tanı almaları önerilmiştir.Öğe Polihidramnios olgularının retrospektif analizi(2005) Kale, Ahmet; Akdeniz, Nurten; Erdemoğlu, Mahmut; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç :Kliniğimizde doğumu gerçekleşen polihidramnios olgularının retrospektif analizini yapmak ve kontrol grubu ile karşılaştırmaktır. Yöntem: Ocak 1998 ile Haziran 2004 tarihleri arasında kliniğimizde doğum yapan 95 polihidramnios olgusundan grupl, aynı dönemde miadında doğum yapan ve randomize seçilen 95 normal olgudan grup 2 oluşturuldu. Her iki grubun anne yaşları, doğum şekilleri, doğum ağırlıkları, APGAR skorları, sezaryen oranı ve endikasyonları, fetal anomaliler ve perinatal mortalite açısından retrospektif olarak analiz edildi, istatistiksel analizlerde student t ve ki-kare testleri kullanıldı. Bulgular: Grup 1 olgularının ortalama yaşı 29.72±7.34 ve grup 2'nin ise 30.74±2.01 olarak bulundu (p>0.05). Aynı dönemde polihidramnios tüm gebelikler içerisinde %1.01 oranında bulundu. Polihidramnios etiyolojisinde sıklık sırasına göre; idiopatik 41 (%43.15), santral sinir sistemi lezyonları 21 (%22.10), gastrointestinal sistem anomalileri 10 (%10.52), diabetes mellitus 8 (%8.42), immun hidrops fetalis 7 (%7.36), diğer fetal nedenler 7 (%7.36) ve ikizden ikize transfüzyon sendromu 1 (%1.05) ol¬guda saptandı. Olguların 23 (%24.21)'unda preterm eylem, 11 (%11.57)'inde ikiz gebelik saptandı. Grup 1'de 35 (%36.84) ol¬guda, grup 2'de ise 44 (%46.31) olguda doğum sezaryen ile gerçekleşti (p>0.05). En sık sezaryen endikasyonu grup 1'de fetal distres (%11.57), grup 2 ise eski sezaryen (%21.19) saptandı (p>0.05). Grup 1 olgularında neonatal ağırlık 2224 ±1 219 g ve grup 2'de 3414 ± 521 g bulundu (p<0.001). Fetal anomali grup 1'de %37.89, grup 2'de %3.15 oranında bulundu (p<0.001). Perinatal mortalite grup 1'de %54.73, grup 2'de ise %6.31 oranında bulundu (p<0.001). Grup 1 olgularında 1. dakika APGAR skoru 3.2 ± 2.7 ve 5. dakika 3.8 ± 3.8, grup 2'de ise 7.09±1.5 ve 8.8 ± 1.9 olarak bulundu (p<0.001). Sonuç: Çalışmamızda etyolojik faktörler arasında en sık idyopatik ve santral sinir sistemi anomalileri saptanırken antenatal önlenebilen immunize Rh ve Diabetes Mellitus gibi sebepler de önemli yer tutmaktadır. Antenatal bakım hizmetlerinin arttırılması önlenebilir etiyolojik faktörleri azaltabilir. Aynı zamanda yaşamla bağdaşmayan anensefali gibi anomalilerin erken gebelik haftalarında sonlandırılması maternal riskleri azaltır ve daha az ekonomik kayba neden olur.Öğe Preeklampsi ve eklampside kalıtsal trombofilinin araştırılması(2017) Erdemoğlu, Mahmut; Yalınkaya, AhmetBu çalışmanın amacı, kalıtsal trombofilinin preeklampsi, eklampsi ve diğer gebelik komplikasyonları (intrauterin mort fetus, intrauterin gelişme geriliği, dekolman plasenta) ile ilişkisinin olup olmadığını araştırmaktır. Son yıllarda kalıtsal trombofıli, obstetrikte yüksek riskli olgularda giderek artan bir önem kazanmıştır. Kalıtsal trombofıli, sadece gebelik ve puerperiumda artmış tromboemboli riski ile ilişkili değil, aynı zamanda artmış preeklampsi, plasental ablasyon ve kötü neonatal sonuçlarla da ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Kalıtsal trombofıli ile preeklampsi ve eklampsi ilişkisini araştırmak amacıyla Eylül 2003 ile Temmuz 2004 tarihleri arasında, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalına başvuran 100 preeklampsi ve eklampsi olgusu grup 1 olarak, 74 sağlıklı gebe kontrol grubu grup 2 olarak araştırmaya alındı. Tüm olgulardan doğumdan hemen önce alınan venöz kanda, protein C, protein S ve antitrombin III aktivite tayini, faktör V Leiden mutasyonu ve protrombin (G 20210 A) gen mutasyonu çalışıldı. Verilerin analizinde bağımsız t, eşleştirilmiş t ve X2 testleri uygulandı. İstatistiksel analizlerde SPSS 10.0 for Windows bilgisayar programı uygulandı. Preeklampsi ve eklampsi grubunda %6, kontrol grubunda ise%5.4 faktör V Leiden mutasyonu (heterozigot) saptandı (p>0.05). Yine grup 1'de %4 ve grup 2'de ise %1.4 protrombin gen mutasyonu (heterozigot) saptandı (p>0.05). Protein C aktivitesi grup 1'de %9 ve grup 2'de %12.2 olarak saptandı (p>0.05). Protein S aktivite değeri grup 1'de %14'ünde ve grup 2'de %16.2 olarak bulundu (p>0.05). Antitrombin-lll aktivitesi grup 1'de %7 ve grup 2'de ise %1.4 bulundu. Çalışmamızda, faktör V Leiden mutasyonu, protrombin gen mutasyonu, protein C, protein S ve antitrombin-lll eksikliğini içeren kalıtsal trombofilinin araştırılması preeklampsi, eklampsi ve diğer gebelik komplikasyonları (IUGR, IUMF ve dekolman plasenta) ile normal gebeler arasında istatistiksel olarak hiç birinde fark bulunmadı. Bu nedenle kalısal trombofilinin rutin tarama testi olarak yararlı olmadığı, sadece iş, emek ve ekonomik kayba neden olduğunu düşünmekteyiz. Buna karşın kalıtsal trombofili, tromboemboli yönünden yüksek risk taşıyan olgularda veya konuya katkı sunabilecek araştırmaların yapılmasında yararlı olabilir. Sonuç olarak preeklampsi ve eklampsi olgularında kalıtsal trombofili araştırılmasını, rutin bir tarama testi olarak önermemekteyiz.Öğe Preeklampside serum Troponin I düzeyinin değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Sak, Sibel; Erdemoğlu, Mahmut; Ağaçayak, Elif; Yalınkaya, Ahmet; Gül, TalipAmaç: Preeklamptik gebelerde troponin I (cTnI) düzeylerini araştırmak, sağlıklı gebelerin değerleri ile karşılaştırmak ve ayrıca preeklampsinin şiddeti ile troponin I düzeyleri arasında ilişki olup olmadığını değerlendirmek amaçlanmıştır. Yöntemler: Bu çalışmada, Şubat 2009 ile Temmuz 2009 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’na başvuran, ardışık 83 preeklamptik gebe ile medikal problemi olmayan kontrol grubu olarak alınan 40 gebede serum troponin I düzeyleri ölçülmüş ve karşılaştırılmıştır. Bulgular: Serum cTnI seviyesi ile yaş, VKİ, trombosit sayısı, sistolik kan basıncı, diastolik kan basıncı ALT, AST, LDH, üre, kreatinin, hematokrit hemoglobin değerleri arasında ilişki saptanmamıştır. Preeklampsi ve sağlıklı gebelerdeki Troponin I düzeyleri karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır (p=0,501) Sonuç: Preeklampsi ile troponin I seviyeleri arasında ilişki bulunamadı. Yüksek troponin I düzeyi saptanan preeklamptik gebelerde ileri kardiyolojik tetkik yapılmasının gerekli olduğu değerlendirildi.Öğe Preeklamptik gebelerde folik asit, vitamin B12, vitamin B6 ve homosistein düzeylerinin araştırılması(2006) Kale, Ahmet; Erdemoğlu, Mahmut; Akdeniz, Nurten; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, Murat; Kale, EbruAmaç : Preeklampsi ile serum folik asit,serum vitamin B12,plazma vitamin B6 (piridoksal 5 fosfat) ve plazma homosistein düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılması. Yöntem : Eylül 2004-Ağustos 2005 tarihleri arasında,kliniğimize başvuran ve preeklampsi tanısı alan 100 gebe ile herhangi bir medikal problemi olmayan 74 sağlıklı gebe çalışmaya dahil edildi.Bütün hastalardan gebeliğin 3.trimesterinde serum vitamin B12,serum folik asit,plazma vitamin B6 ve plazma homosistein konsantrasyonları ölçüldü.Bulgular : Vitamin B12 serum düzeyleri preeklampsi ve kontrol grupları arasında benzerdi (sırası ile; 117.44±42.03 pg/ml,136.07±59.01 pg/ml,p>0.05).Vitamin B6 (piridoksal 5 fosfat) plazma düzeyi preeklampsi grubunda kontrol grubuna göre düşük bulundu (sırası ile; 6.40±2.91 µg/l,11.15±5.76 µg/l,p<0.001).Folik asit serum düzeyi preeklampsi grubunda daha düşük saptandı (sırası ile;5.43±3.08 ng/ml, 8.00±5.1 ng/ml, p<0.001).Homosistein plazma düzeyi ise preeklampsi grubunda kontrol grubuna göre anlamlı oranda yüksekti (sırası ile; 10.50±6.21 µmol/L, 6.54±2.64 µmol/L, p<0.001).Sonuç : Yüksek homosistein konsantrasyonu ile düşük folik asit ve vitamin B6 düzeyleri preeklampsinin patogenezinde rol oynayabilir.Öğe Prenatal diagnosis of a fetus with androgen insensitivity syndrome (AIS)(John Wiley & Sons Ltd, 2007) Yalınkaya, Ahmet; Yayla, Murat; Erdemoğlu, MahmutObjective The aim of this study is to describe a fetus with androgen insensitivity syndrome diagnosed at mid-second trimester. Case and Methods Nuchal translucency was measured thick and double test was found higher. The patient referred to our center at 16(th) weeks of gestation. Fetal ultrasound examination and amniocentesis was performed. Results The nuchal translucency (NT) of fetus in present pregnancy was measured approximately 10 mm at 13 weeks and Down syndrome risk was calculated I in 10 by double test. On ultrasound examination; thick nuchal fold (NF) and short fetal limbs were found, and the fetus was seen a female and amniocentesis was performed. Three weeks later the fetal karyotype was reported normal as 46,XY. Thereupon the fetus reexamined for 2D and 4D ultrasound, and confirmed previous findings. The fetus was terminated at 19(th) weeks and seen a female phenotype. The fetal gonads removed in abdomen and testicles confirmed histopatologically. Conclusion In generally, diagnosis of AIS is most made postnatally. This is the second case in English literature, which diagnosed mid-second trimester. In this situation, the fetus with thick NT/NF and short limbs may be AIS, therefore appearance of fetal sex on ultrasound should be compared with genetic sex.Öğe Prenatal tanı amacıyla kordosentez uygulanan 172 olgunun değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Erdemoğlu, Mahmut; Kale, Ahmet; Akdeniz, NurtenYüksek riskli gebeliklerde fetal kromozom analizi sonuçlarının incelenmensi amacıyla. Dicle Üniversitesinde Temmuz 2001-Aralık2004 tarihleri arasında kordosentez yapılan 172 olgu değerlendirildi. Kordosentez serisinde endikasyonların büyük çoğunluğunu ileri yaş, pozitif triple test ve fetal anomali saptanan olgular oluşturdu. Bu endikasyonlarda % 7.5 oranında fetal kromozom anomalisine rastlandı. Fetal anomali grubunda Trizomi 21,18,13 tipi kromozom anomalilerine daha sık rastlandığı gözlendi. Girişimlerdeki başarı oranı %98.8 olarak saptandı. Sonuç olarak kordosentez modern perinatolojide emniyetli ve uygulanması kolay bir prenatal tanı ve tedavi yöntemidir.Öğe Severe HELLP syndrome following eclampsia caused maternal death: Report of a case(2009) Yalınkaya, Ahmet; Güzel, Ali İrfan; Erdemoğlu, Mahmut; Kangal, KadirAmacımız maternal ölümle sonuçlanan ciddi HELLP sendromlu olgunun sunulması. Olgumuzun çok yüksek LDH,ALT, AST ve çok düşük trombosit değerleri vardı. Sonuç olarak, HELLP sendromu’nda maternal mortaliteyi belirleyen en önemli biokimyasal markerlar yüksek düzeyli LDH, ALT,AST ve düşük düzeyli trombosit ile proteinüri ve ödemdir.Bizim olgumuzda ölüm nedeni intrakranial kanama idi.