Yazar "Demircan, Fatih" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Are there differences in the management of acute pancreatitis cases due to severe hypertriglyceridemia in pregnant women?(International Scientific Information, Inc., 2018) Kılınç, Faruk; Şenateş, Ebubekir; Demircan, Fatih; Pekkolay, Zafer; Gözel, Nevzat; Güven, Mehmet; Bahçecioǧlu, İbrahim Halil; Tuzcu, Alpaslan KemalBackground: The aim of this study was to determine the prognosis of severe disease and treatment approaches of both normal and pregnant, especially in patients with severe pancreatitis due to hypertriglyceridemia. Material/Methods: We included 30 patients (20 females and 10 males) in this study whose follow-ups and treatments were performed after a diagnosis of hypertriglyceridemia-induced acute pancreatitis between January 2011 and May 2017. Patient personal information, such as age, sex, pre-treatment and post-treatment triglyceride levels, receipt of anti-hyperlipidemic treatments or plasmapheresis, and family history, were collected from hospital records and patient files. Patients with severe pancreatitis history, score, and prognosis were included to increase the value of our study. Mild and moderate cases were excluded. Results: The mean age of the patients was 35±6 years. Twenty-four patients (80%) received an anti-hyperlipidemic treatment before their pancreatitis attacks. Plasmapheresis was performed on 8 patients before their pancreatitis attacks. Eighteen patients (60%) had a family history suggesting familial hypertriglyceridemia. Twelve patients (40%) were pregnant. Conclusions: The treatment of hypertriglyceridemia-induced acute pancreatitis was mostly confined to supportive, palliative treatments. However, plasmapheresis is a possible treatment option and should be used in the early stages of this disease. The response to medical treatment and support treatment was better in pregnant patients than in the other patient group, and pregnant patients did not require plasmapheresis.Öğe Association of clinical and laboratory parameters with ambulatory arterial stiffness index in acromegaly patients(Professional Medical Publications, 2018) Kilinc, Faruk; Pekkolay, Zafer; Demircan, Fatih; Gozel, Nevzat; Tuzcu, Alpaslan KemalObjective: In this study, we determined the relationship between the ambulatory arterial stiffness index (AASI) and clinical and laboratory parameters in patients with acromegaly. Methods: Sixty-five patients with acromegaly, who visited to Dicle University Medical Faculty Department of Endocrinology (33 females and 32 males), were included in this study. The study control group consisted of 65 subjects. Demographic and clinical data were recorded. Laboratory data (complete blood count, blood urea nitrogen, creatinine, electrolytes, albumin, lipid profile, growth hormone [GH], insulin-like growth factor-1, and the 75-g oral glucose tolerance test) performed over the last year were evaluated. The AASI was obtained from 24-hour ambulatory blood pressure monitoring records of all patients. This study was completed in 15 months from 2013 to 2015. Results: Twelve patients (18.4%) had diabetes and 21 patients (32%) had hypertension. The mean AASI value was 0.41 +/- 0.14. The mean AASI value in the control group was 0.25 +/- 0.09. Growth hormone (GH) levels were positively correlated with the AASI values. AASI values tended to be higher in hypertensive subjects than that in normotensive individuals. Conclusions: Our results show that the AASI value increased in patients with acromegaly, independent of the increase in blood pressure. The AASI was strongly dependent on the degree of the GH increase in patients with acromegaly and may have an important role predicting cardiovascular risk in patients with acromegaly.Öğe Bir üniversite hastanesi endokrinoloji kliniğinde eksenatid verilen hastaların klinik ve laboratuvar özellikleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Kılınç, Faruk; Alpağat, Gülistan; Demircan, Fatih; Pekkolay, Zafer; Gözel, Nevzat; Tuzcu, Alpaslan KemalAmaç: Eksenatid, GLP-1 reseptörlerine yüksek afinitede bağlanmakta ve endojen GLP-1 etkisi olan glikoz bağımlı insülin sekresyonu, gastrik boşalmanın geciktirilmesi, glukagon süpresyonu, iştah baskılanması ve β-hücre kitlesini artırıcı etkilerini göstermektedir. Tip 2 diyabet tedavisinde metformin ve sulfonilüre veya her ikisinin beraber kullanılmasıyla glisemik kontrol sağlanamayan özellikle obez hastalarda kullanılmaktadır. İyi glisemik kontrol ve kilo kaybı sağlaması nedeniyle kan şekerleri yüksek seyreden oral antidiyabetik tedavinin yetersiz kaldığı vakalarda insülin tedavisine eklenmiştir. Çalışmamızda; kliniğimizde en az 4 ay ve daha fazla süreyle eksenatid tedavisi alan hastaların biyokimyasal ve klinik parametrelerini paylaşmayı planladık. Yöntemler: Çalışmaya Temmuz 2011 ile Aralık 2013 tarihleri arasında eksenatid başlanan ve en az 4 (ort: 7,3) ay takipleri tamamlanan 26 (2 erkek, 24 kadın) hasta alındı. Hastaların hepsi tedavi öncesi metformin yanında kombine oral antidiyabetik tedavi altında iken, 6 hasta metformin tedavisine ek olarak insülin tedavisi almaktaydı. Bulgular: Çalışmaya alınan hastalarda tedavi sonrası Hemoglobin A1c düzeylerinde kadınlarda %0.98, erkeklerde % 1.4, vücut ağırlığında (kg) kadınlarda % 0.64, erkeklerde % 0.57, beden kitle indeksi ölçümlerinde kadınlarda % 0.61, erkeklerde % 0.56 düşme gözlendi. Sonuç: İnsülin, metformin veya oral antidiyabetik tedaviyi kombine veya tek başına alan obez hastalarda tedaviye eksenatide eklenmesi ile hastalarda kilo kaybı ve Hemoglobin A1c düzeylerinde düşme tespit edilmiştirÖğe The effect of selective serotonin reuptake inhibitor (SSRI) treatment on mean platelet volume in major depressive disorder (MDD) patients(A. CARBONE Editore, 2016) Demircan, Fatih; Gözel, Nevzat; Kılınç, Faruk; Yılmaz, Musa; Dönder, Emir; Atmaca, MuradIntroduction: Patients with depression are at an increased risk for cardiovascular disease. Mean platelet volume (MPV) provides a measurement of activated platelets; increasing platelet activation is one of the mechanisms that may link depression and ischemic cardiac disease. Material and method: 100 newly diagnosed patients with major depressive disorder (MDD) and 100 healthy controls admitted to our outpatient clinics. We started selective serotonin reuptake inhibitor (SSRI) treatment in the MDD patients and followed them for 3 months. Patients' laboratory tests and physical, neurological, and psychiatric examinations were performed both at diagnosis and after 3 months of treatment. Results: The MDD group consisted of 90 people and the control group consisted of 88 people met the inclusion/exclusion criteria. There was no significant difference between the ages of the groups (p = 0.28). There were more males within the MDD group (55.6%). MPV was significantly greater in MDD group (p < 0.001); MPV levels showed significantly decline after treatment with SSRIs (p < 0.001). The platelet counts were also significantly low in MDD patients when compared with the control group, with the difference being statistically significant (p < 0.001). No significant difference was observed in platelet counts after treatment. Severity of depression also declined after treatment. The average Montgomery-Asberg Depression Rating Scale (MADRS) score decreased 9.23 points; the difference was statistically significant (p < 0.001). Conclusion: We conclude that MPV can be an indicator of platelet activity in patients with MDD and SSRIs can be used along with MPV to help identifying and treating coronary artery disease in MDD patients. According to our findings, SSRIs may have an antiplatelet action in addition to their antidepressant effects, which may be beneficial for MDD patients with coronary artery disease.Öğe Elazığ İlinde Özel Bir Hastaneye Başvuran Kişilerde HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV ve Anti-HIV Seropozitifliklerinin Araştırılması(2014) Kılınç, Faruk; Demircan, Fatih; Denk, Affan; Özden, MehmetAmaç: Bu çalışmada 1 Haziran 2011 - 31 Ağustos 2012 tarihleri arasında Elazığ ilinde özel bir hastaneye başvuran kişilerde HBsAg, anti-HBs, anti-HCV ve anti-HIV seropozitifliklerinin yaş ve cinsiyete göre dağılımının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışılan serum numuneleri, otomasyon kayıtları kullanılarak HBsAg, antiHBs, anti-HCV ve anti-HIV seropozitifliği yönünden retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Tüm testler kemilüminesan immunassay yöntemi ile çalışılmıştır. İstatistiksel değerlendirmede Ki-kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Toplam 23028 serum örneğinin 7835'inde HBsAg, 3845'inde anti-HBs, 6649'unda antiHCV ve 4699'unda da anti-HIV testi çalışılmıştır. Buna göre; kişilerin 448'inde (%5.7) HBsAg, 1759'unda (%45.7) anti-HBs, 66'sında (%0.99) anti-HCV, 1'inde (%0.021) ise anti-HIV seropozitifliği saptanmıştır. Yaş aralıklarına göre değerlendirildiğinde; HBsAg en çok 40-49 yaş aralığında, anti-HBs ve anti-HCV en çok 60 ve üstü yaşlarda, anti-HIV sadece 20-29 yaş aralığında pozitif olarak bulunmuştur. HBsAg için seropozitifliğin en düşük bulunduğu yaş aralıkları 0-9 ve 10-19 yaş aralığı olarak saptanmıştır. Cinsiyete göre değerlendirildiğinde ise; HBsAg ve anti-HCV seropozitifliği kadınlarda, anti-HBs ve anti-HIV ise erkeklerde daha yüksek oranda saptanmıştır. Sonuç: İlimizde hepatit ve anti-HIV seropozitiflik oranları, ülkemiz genel populasyonuna göre düşük oranlarda bulunmuştur. Halka yönelik tarama, aşılama ve eğitim programlarının etkili bir şekilde uygulanması, hepatit ve AIDS gibi önemli halk sağlığı problemlerini azaltmada rasyonel bir yaklaşım olacaktır.Öğe Evaluation of epidemiological data of 541 patients with brucellosis in Siirt, a city in south-eastern Anatolia(2013) Kılınç, Faruk; Denk, Affan; Demircan, Fatih; Mengeloğlu, ZaferAmaç: Ülkemiz açısından önem arz eden ve önlenebilir birenfeksiyon olan bruselloz ile ilgili deneyimlerimizi sunarakkonuyu irdelemek amacıyla 541 bruselloz olgusu değer-lendirilmiştir. Yöntemler: Ocak 2006-Aralık 2010 tarihleri arasında yatı- rılarak takip ve tedavileri yapılan 1210 hasta geriye dönük olarak incelenmiş, Rose Bengal pozitif ve Wright aglutinas- yon testi titresi 1/160 ve üzeri olan 541 bruselloz olgusu çalışmaya dahil edilmiştir. Bulgular: Çalışmamıza alınan 541olgunun %53,6’sı erkek %46,4’ü kadın olup, yaş ortalamaları 41,23±2,7 idi. Hem erkeklerde hem de kadınlarda brusellozun en sık görüldü- ğü yaş aralığı 31-50 yaş arası olmuştur. Hematolojik bul- gulardan hastaların %67’sinde sedimentasyon 20-40 mm/ saat, %53’ünde lökosit sayısı normal aralıkta iken, has- taların %36’sında lökositoz, %10’unda lökopeni, %8’inde trombositopeni bulunmuştur. En sık gözlenen üç semptom eklem ağrısı (%90), kas ağrısı (%75) ve halsizlik (%70) ol- muştur. En sık tutulan sistemler sırasıyla kas iskelet (%28), hematolojik (%22) ve gastrointestinal sistemler (%20) ol- muştur. Kas iskelet sistemi bulgularından sakroileit (%20 ), hematolojik bulgulardan anemi (%14) ve gastrointesti- nal sistemden ise karaciğer fonksiyon bozukluğu (%12) en sık raslanan sistemik bulgular olmuştur. Bu endemik hastalığın en çok (%30) gözlemlendiği ay Mayıs olmuştur. Olgularımızın %47’sinin bruselloz açısından riskli meslek olan tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor olması, bruselloz epi- demiolojisi hakkındaki klasik bilgileri destekler niteliktedir. Sonuç: Önleyici programlara rağmen bu enfeksiyonun oranı hala yüksek olup, hem insan sağlığını hem de hay- vancılık sektörünü etkiler. Bundan dolayı bu yaygın en- feksiyon hastalığı ile ilgili daha geniş serilerin irdelendiği çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe The Evaluation of Mean Platelet Volume in Hepatitis C Infection(Galenos Yayincilik, 2014) Demircan, Fatih; Kilinc, Faruk; Gozel, Nevzat; Erkalma Senates, Banu; Senates, EbubekirObjective: Mean platelet volume (MPV) is a simple test that can be detected by routine blood counts and is considered a risk factor for atherothrombosis. In our study, we aimed to compare platelet count and mean platelet volume of patients with diagnosis of hepatitis C with healthy patients groups. Materials and Methods: In this study, blood test results, age and gender of 107 HCV patients and 100 healthy individuals who admitted to our internal medicine polyclinic between January 2010 and August 2013 were evaluated retrospectively. Patient information was obtained from hospital records. Serum platelet counts, MPV, total cholesterol, triglycerides, LDL cholesterol, aspartate aminotransferase (AST), alanine aminotransferase (ALT), gamma-glutamyl transferase (GGT), and alkaline phosphatase (ALP) levels were recorded. Results: Of the 107 patients diagnosed with HCV, 55 (51.4%) were males and 52 (48.6%) were females and the mean age was 45.0 +/- 11.0 years (range 23-66). In the control group, 51 patients were males and 49 were females, the mean age was 43.9 +/- 12.0 years (range 17-67). The mean ALT and AST levels of the patients with HCV were 58.8 +/- 76.0 IU/L (12-401) and 79.7 +/- 124.6 IU/L (14-670), respectively; in the control group it was 31.6 +/- 12 IU/L (15-82) and 33.1 +/- 10 IU/L (15-78), respectively and the difference between the groups was significant (p<0.001). The mean triglyceride level was significantly higher in the HCV group (205.5 +/- 53.3 mg/dL) than that in the control group (185.5 +/- 34.4 mg/dL) (p<0.001). The mean platelet count was 152.2 +/- 53.8 x 10(3)/mm(3) in patients with HCV infection and it was 190.7 +/- 66.8 x 10(3)/mm(3) in the control group; the difference between the groups was significant (p<0.001). The mean MPV was 9.1 +/- 1.7 fL in HCV group and 7.4 +/- 1.0 fL in the healthy group, and the difference was statistically significant (p<0.001). Conclusion: In conclusion, according to our study; significant elevation in MPV level in patients with HCV infection may be responsible for the effect of the virus that leads to platelet dysfunction. This condition supports the relationship between the existence of HCV infection and the risk of atherothrombosis.Öğe Gastroözofageal reflü hastalığının diyabetes mellituslu hastalardaki sıklığı ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisi(2015) Kılınç, Faruk; Gözel, Nevzat; Erkalma, Banu Şenateş; Demircan, FatihGiriş ve Amaç: Gastroözofageal reflü hastalığının diyabetes mellitusluhastalardaki sıklığı ve gastroözofageal reflü hastalığının diyabetli hasta- ların yaşam kalitesi üzerindeki etkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem:Çalışmaya İç Hastalıkları Polikliniğimize başvuran yaşları 16 ile 85 arasın- da olan, 170 Tip 2 ve 30 Tip 1 diyabet olmak üzere toplam 200 diyabethastası alındı. Hastalara, Belafsky ve ark. tarafından düzenlenen reflüsemptom anketi yüz yüze uygulandı. Pirozis ve regürjitasyonun sıklığı,şiddeti, tolerabilitesi, uyku üzerine etkisi, sigara, alkol, ilaç kullanımı, çayve kahve içimi gibi parametreler sorgulandı. Bulgular: Hastaların yaşortalaması 53±15 olarak bulundu. Hastaların %62,5i kadın, %37,5ierkekti. Hastaların hepsi diyabetes mellitus için çoklu tedavi kullanıyorduve 142 hastanın (%71) tedavisi metformin içeriyordu. Pirozis; hastaların%11inde sıklıkla gözlenirken, regürjitasyon %7sinde sıklıkla gözlenmiştir. Hastaların ortalama vücut kitle indeksleri 27,7±4,2 olarak bulundu.Tip 2 diyabetli hastalarda pirozis ve regürjitasyon daha sık olarak bu- lundu. Obez (vücut kitle indeksi?30) olan hastaların semptomları, obezolmayanlara göre daha sık ve şiddetli idi. Fakat vücut kitle indeksi ilereflü semptomları arasındaki ilişki anlamlı değil idi (regürjitasyon için;r=0,07, p=0,303, pirozis için r=0,08, p=0,15). Hem pirozis (p=0,003),hem de regürjitasyon (p=0,017), kadınlarda erkeklerden daha sıktı vedaha uzun zamandır mevcuttu (sırasıyla p<0.001 ve p=0,004) ve dahaşiddetliydi (sırasıyla p=0,009 ve p=0,006). Sonuç: Sonuç olarak gast- roözofageal reflü hastalığına, diyabetes mellituslu hastalarda sık olarakrastlanmaktadır. Kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediğindendolayı tanı ve tedavisi önemlidir. Biz çalışmamızda gastroözofageal reflühastalığının diyabet hastalarında; özellikle tip 2 diyabetes mellitusta vekadın cinsiyette semptomların şiddeti ve süresini arttırdığını gösterdik.Öğe The Impact of Red Blood Cell Distribution Width and Neutrophil/Lymphocyte Ratio on the Diagnosis of Major Depressive Disorder(Springer London Ltd, 2016) Demircan, Fatih; Gozel, Nevzat; Kilinc, Faruk; Ulu, Ramazan; Atmaca, MuratIntroduction: Major depressive disorder (MDD) is an important risk factor for cardiovascular mortality and morbidity. Red blood cell distribution width (RDW) and neutrophil/lymphocyte ratio (NLR) can be obtained with a basic hemogram test. These parameters have been found as a predictor of mortality in the general population and in several diseases such as cardiovascular disease. Methods: Our study included 100 patients with newly diagnosed MDD and 100 healthy control patients (who had no depressive symptoms and without heart disease) admitted to our outpatient clinics. Patients with MDD were started on selective serotonin reuptake inhibitor (SSRI) treatment and followed up for 3 months. Both MDD and control patients' laboratory tests and physical, neurological, and psychiatric examinations were performed both at diagnosis and after 3 months of treatment. Results: In total, 100 patients with MDD were evaluated and 80 were included in our study. The control group consisted of 91 healthy individuals. The mean age was 44 +/- 10.6 years for patients with MDD and 39.8 +/- 11.4 years for the control group. There was no significant difference between the age for groups (P = 0.13); 55% of patients with MDD and 33% of the control group was male. NLR levels were found to be 2.55 +/- 0.7 and RDW levels were found to be 14.3 +/- 2.6 in patients with MDD; NLR levels were found to be 1.41 +/- 0.8 and RDW levels were found to be 13.4 +/- 1.8 in the control group. RDW and NLR levels were significantly higher in patients with MDD compared to the control group. The significant difference between the levels of RDW and NLR in patients with MDD and the control group was dissolved after SSRI treatment (P < 0.001). RDW [ median 14.3, interquartile range (IQR) 2.8 vs. median 13.25, IQR 2.45; P < 0.001] and NLR (median 2.3, IQR 1.1 vs. median 2.0, IQR 1.15; P < 0.001) levels were significantly higher in patients with MDD compared to the control group. Conclusion: Our study showed that hematological inflammatory markers might be useful parameters that can be used in patients with MDD for coronary artery disease risk. Specifically, RDW and NLR seem to be more hopeful. Advanced, detailed, and larger studies are needed.Öğe The incidence rate of hepatosteatose in virus carriers with inactive Hepatitis B(Science & Innovation, Ltd, 2014) Demircan, Fatih; Gozel, Nevzat; Denk, Affan; Kilinc, FarukObjective - The aim of this study is to examine the data retrospectively from patients with inactive HBV whose livers were evaluated by ultrasonography and to investigate hepatosteatosis as well as related parameters in this patient group. Material and Methods - In our study, the data of 134 patients, who have applied to the Internal Disease Polyclinic of Elazig cagn Private Medical Center between January 2010 and August 2013 being diagnosed as carriers for inactive HBV and then performed abdominal ultrasonography, were evaluated retrospectively. Information for each patient was accessed by means of both the internal disease polyclinic in our hospital and patient epicrisis reports. The observed levels of plasma trigliserides, LDL cholesterol, AST, ALT, GGT, and ALP were all recorded. Findings - Out of 134 subjects, 72 were male while 62 were female accounting for 54% and 46%, respectively. The mean age of the patients were found to be 44.8 +/- 10.6 years old. Hepatosteatosis was found in 92 patients accounting for 68.7 %. The mean of age in some patients diagnosed with steatosis was found 50.1 +/- 7.6 years, while the others without steatosis was 33.2 +/- 6.0 years suggesting a significant difference compared to the former (p = 0.001). Furthermore, a consistency in difference was also found between these two groups with and without hepatosteatosis in terms of average triglyceride levels (p = 0.001). The mean GGT levels were consistently higher in the group with hepotosteatosis (p = 0.004). No significant difference was found between these two groups regarding their mean cholesterol levels of AST, ALT, ALP, and LDL. Conclusion - In patients with asymptomatically HBV infection, an increased risk for hepatosteatosis comes along with an increased levels of plasma triglycerides and GGT in the course of aging.Öğe Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirin elektrofizyolojik incelemeleri: Olgu kontrol çalışması(Türk Nöropsikiyatri Derneği, 2012) Arıkanoğlu, Adalet; Altun, Yaşar; Uzar, Ertuğrul; Acar, Abdullah; Çevik, Mehmet Uğur; Demircan, Fatih; İnal, Ali; Taşdemir, NebahatAmaç: Klinik hipotiroidili hastalarda akson veya miyelin tutulumuna bağlı sensorimotor polinöropati veya mononöropati bildirilmiştir fakat subklinik hipotiroidiye bağlı periferik nöropati tutulumuyla ilgili çelişkili sonuçlar bulunmaktadır. Bu çalışmada amacımız; nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirlerde elektrofizyolojik değişiklikleri araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik hipotiroidili 15 hasta (30 el), subklinik hipotiroidili 18 hasta (36 el) alındı. Yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 27 sağlıklı birey (54 el) kontrol grubu olarak alındı. Gruplarda median ve ulnar sinir elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Subklinik hipotiroidili hastalarda ulnar motor sinir iletim hızında (uMNCV) yavaşlama ve ulnar sinir duysal latansında (uSDL) uzama kontrol grubuna göre anlamlı bulundu. Klinik hipotiroidi ile kontrol grubu karşılaştırıldığında median motor distal latansında (mMDL) uzama, median motor iletim hızında (mMNCV) yavaşlama, median sinir birleşik kas aksiyon potansiyelinde (mBKAP) küçülme ve ulnar motor iletim hızında (uMNCV) anlamlı oranda yavaşlama bulundu. Klinik hipotiroidi ile subklinik hipotiroidi karşılaştırıldığında klinik hipotiroidili hastalarda subklinik hipotiroidililere göre mMDLde uzama ve mBKAP amplitüdünde küçülme bulundu. Median duysal iletim hızı (mSNCV), mMNCV, median duysal distal latans (mSDL), ulnar duysal iletim hızı (uSNCV), ulnar birleşik kas aksiyon potansiyeli (uBKAP) amplitüdü, uMDL, uMNCV değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Sonuç: Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda nörolojik şikâyetler ortaya çıkmadan önce bile sinir iletim çalışmalarında anormallikler görülebilir. Bu hastalarda rutin sinir iletim çalışması yapılarak periferik nöropati açısından değerlendirilmelerinin erken tanı ve tedaviye katkısı olacağı kanaatindeyiz. (Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 304-307).Öğe Konvülsiyon ile Başvuran Fahr Sendromu: Olgu Sunumu(2014) Gözel, Nevzat; Kılınç, Faruk; Göya, Cemil; Demircan, FatihFahr sendromu; kalsiyum ve fosfor metabolizma bozukluğu sonucu gelişen, çift taraflı simetrik intrakranyal kalsifikasyon ile seyreden nörodejeneratif bozukluklarla karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Etyolojisi kesin olarak bilinmemektedir. Klinik olarak genellikle yürümede dengesizlik, konuşma bozukluğu, istemsiz hareketler, ya da kas krampları ile başlayıp tabloya psikoz, kişilik değişiklikleri gibi nöropsikiyatrik semptomlar da eklenebilir.Yazımızda, nöroloji tarafından epilepsi tanısıyla takip edilirken, acil servise tonik klonik nöbetle getirilen, idyopatik hipoparatiroidizme sekonder gelişen hipokalsemi ve BTde bazal ganglionlarda bilateral yaygın kalsifikasyon saptanan Fahr sendromu olgusu sunulmuştur.Öğe Unilateral Grave’s Hastalığı: Olgu sunumu(2014) Demircan, Fatih; Kılınç, Faruk; Gözela, NevzatGraves hastalığı; hipertiroidi, diffüz guatr, infiltratif oftalmopati, daha nadir olarak infiltratif dermatopati ve tiroid akropatisi ile karekterize otoimmün bir tiroid hastalığıdır. Genellikle her iki tiroid lobunu da etkilemesine rağmen, tek taraflı tutulum nadir olarak bildirilmiştir. Kliniğimizde tanı konulan, sintigrafide tek taraflı tutulum gösteren (diğer lob ve isthmus agenezik-tiroid hemiagenezisi) nadir görülen bir olgu olan unilateral graves hastalığı güncel literatür eşliğinde sunulmuştur