Yazar "Batmaz, İbrahim" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adalimumab tedavisi alan romatoid artritli hastada seksüel disfonksiyon(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Yazmalar, Levent; Sarıyıldız, Mustafa Akif; Batmaz, İbrahimRomatoid artrit (RA) simetrik poliartrit ve artralji, sabah tutukluğu, yorgunluk ve romatoid nodüllerle karakterize kronik, sistemik ve enflamatuar hastalıktır. Genetik, enfeksiyöz, hormonal veya çevresel faktörleri içeren multifaktöriyel etkenler RA gelişimine katkıda bulunabilir. Bununla birlikte kesin etiyoloji hala tanımlanmamıştır. Hem erkek hem de bayan RA’lı hastalar azalmış seksüel fonksiyonlardan şikayetçidir. Ayrıca, RA’lı hastalarda hastalık aktivitesi, ilaçlar ve psikolojik problemler seksüel fonksiyonları etkileyebilmektedir. Cinsel sağlık insan yaşamında önemlidir. Buna rağmen klinik pratikte RA ile seksüel problemler arasındaki ilişki sıklıkla dikkate alınmamaktadır. Biz RA’lı bir erkek hastada adalimumab başlandıktan sonra gelişen seksüel disfonksiyon vakasını sunuyoruzÖğe Alt ekstremite amputasyonlu hastalarda uyku kalitesi ve ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi(Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği, 2015) Em, Serda; Batmaz, İbrahim; Karakoç, Mehmet; Aydın, Abdulkadir; Bozkurt, Mehtap; Çağlayan, Mehmet; Nas, KemalAmaç: Alt ekstremite amputasyonlu (AEA) hastalarda uyku kalitesini değerlendirmek ve uyku bozukluğu ile ilişkili faktörleri belirlemektir.Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya AEA'lı 35 hasta ve 35 sağlıklı kontrol alındı. Çalışma grubunun demografik verileri kaydedildi. Uyku kalitesi Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ile değerlendirildi. Amputasyonla ilişkili ağrı, Vizüel Analog Skala kullanılarak ölçüldü. Psikolojik durum Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ile değerlendirildi.Bulgular: Hastalarda PUKİ'nin uyku süresi alt skoru dışında tüm alt skorları ve total skoru kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. Total PUKİ skoru ile BDÖ (p<0,05) ve BAÖ (p<0,01) skoru korele idi. Multipl regresyon analizi ile yaş ve anksiyetenin uyku kalitesini belirlemede en önemli faktörler olduğu gösterildi (p<0,05). Sonuç: Çalışmamız kontrol grubuna göre AEA'lı hastalarının uyku kalitesinde bozulma olduğunu ve buna ek olarak yaş ve emosyonel durumun uyku kalitesiyle ilişkili olduğunu gösterdi. Bu nedenle ileri yaşta ve emosyonel durumu bozuk olan hastalarda çok yönlü tedavi yaklaşımları uyku bozukluğunu gidermek için gereklidir. Ancak uyku bozukluğunun nedenlerini ve genel sağlık üzerine etkilerini gösteren daha fazla hasta ile yapılmış ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Ankilozan spondilit hastalarında serum ADMA düzeyleri ve aortun elastik özelliklerinin değerlendirilmesi(Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2013) Kaya, Hasan; Tekbaş, Ebru Öntürk; Ertaş, Faruk; İnci, Ümit; Oylumlu, Mustafa; Yüksel, Murat; Aydın, Mesut; Batmaz, İbrahim; Yüksel, Hatice; Ülgen, Mehmet SıddıkÖz: Giriş: Ankilozan spondilit kronik infl amatuvar bir hastalık olup, kardiyovasküler komplikasyonlarla ilişkili olabilmektedir. Bu çalışmada amacımız, kardiyak tutulum olmayan ankilozan spondilit hastalarında aortun elastik özellikleri ile serum asimetrik dimetilarjinin (ADMA) düzeylerinin araştırılmasıdır.Hastalar ve Yöntem: Elli beş ankilozan spondilit hastasıyla benzer yaş ve cinsiyette 30 sağlıklı birey çalışmaya alındı. Açlık glukoz, serum lipidleri, C-reaktif protein (CRP), eritrosit sedimentasyon hızı (ESH) ve ADMA düzeyleri çalışıldı. Aortik strain, distensibilite ve sertlik indeksi transtorasik ekokardiyografi de aort çapı ölçümleri ve eş zamanlı kan basıncı ölçümleriyle hesaplandı. Bulgular: Ankilozan spondilit grubunda ESH ve CRP düzeyleri yüksekti. Serum ADMA düzeyleri ankilozan spondilit grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti (0.76 ± 0.19 ve 0.55 ± 0.12, p< 0.001). Alt grup analizinde, anti-TNF-alfa tedavisi alan grupta konvansiyonel tedavi grubuna göre daha düşük ADMA düzeyi ölçüldü (0.68 ± 0.15 ve 0.87 ± 0.18, p< 0.001). Ortalama aortik strain ve distensibilite değerleri ankilozan spondilit grubunda daha düşük iken, sertlik indeksi daha yüksek saptandı. Korelasyon analizinde ADMA düzeyleri ile aortun elastik özellikleri arasında ilişki izlenmezken, ankilozan spondilit grubunda hastalık süresi ile aortik strain ve distensibilite arasında ters yönde anlamlı korelasyon izlendi.Sonuç: Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçlar kardiyak tutulumun olmadığı ankilozan spondilit hastalarında aortik elastisitenin bozulduğunu ve ADMA düzeylerinin arttığını göstermektedir. Ayrıca, aortun elastik özellikleri ile ADMA düzeyleri arasında anlamlı ilişki saptanamamıştır.Öğe COVID-19 ve fiziksel tıp ve rehabilitasyon(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2021) Batmaz, İbrahim; Karakoç, MehmetKoronavirüs Hastalığı 2019 (COVID-19); temelde solunum sistemi enfeksiyonu şeklinde hafif hastalıktan ciddi sepsis tablosuna kadar değişebilmektedir. Hastalık; kas-iskelet, nörolojik, kardiyopulmoner gibi farklı sistemik tutulumlarla seyredebilmektedir. Birçok hasta yaygın kas ve eklem ağrıları tanımlamakta ve hastalık miyozit ve sarkopeni gibi kas problemlerine neden olabilmektedir. Uzun süreli hareketsizlik hastalarda sekonder komplikasyonlara yol açabilmektedir. Hastalıklara bağlı gelişebilecek engelliliği azaltmak, rehabilitasyonun en önemli amaçlarındandır. Pandemi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon (FTR) alanında; yatan ve ayaktan poliklinik hastalarına sunulan hizmetin değişmesi, hastalığın subakut ve kronik dönemde gerektirebileceği rehabilitasyon ihtiyacı ve devam eden pandemi sürecinde COVID-19 semptomlarını tanıma ve hareket sistemi sorunlarının ayırıcı tanısında yer verme bilincinin oluşması gibi sonuçlar yaratmıştır.Öğe Diz osteoartritli hastalarda uyku kalitesinin ağrı, radyolojik hasar, fonksiyonel durum ve depresif semptomlar ile ilişkisi(Modestum Publishing Ltd., 2013) Sarıyıldız, Mustafa Akif; Batmaz, İbrahim; Kaya, Mehmet Cemal; Bozkurt, Mehtap; Okçu, Mehmet; Yıldız, Mehmet; Yazmalar, Levent; Çelepkolu, TahsinAmaç: Bu çalışmanın amacı diz osteoartriti (OA) tanılı hastalarda uyku kalitesini değerlendirmek ve uyku kalitesi ile klinik parametreler, ağrı, fonksiyonel durum, radyolojik hasar ve psikolojik durum arasındaki ilişkiyi incelemektir. Yöntemler: Diz osteoartriti tanılı 52 hasta ve 35 sağlıklı gönüllü çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş, eğitim seviyesi, medeni durumu gibi demografik özellikleri kaydedildi. Hastalıkla ilişkili yeti yitimi, Western Ontario ve McMaster Üniversitesi Osteoartrit indeksi (WOMAC) ile değerlendirildi. Genel ağrı, genel yorgunluk ve diz ağrısı seviyesi görsel analog skala ile değerlendirildi. Psikolojik durum hastane anksiyete depresyon skalası ile ölçüldü. Diz osteoartritinin radyolojik evresi Kellgren Lawrence skoruna göre hesaplandı. Hasta ve kontrol grubunun uyku kalitesi, Pittsburgh uyku kalitesi indeksi (PUKİ) yardımıyla değerlendirildi. Bulgular: Diz osteoartriti olan hastalarda, öznel uyku kalitesi, uykuya dalma süresi, alışılmış uyku etkinliği ve total PUKİ skoru kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti (p<0,05). Spearman analizi sonuçlarına göre, total PUKİ skoru ile yaş, yaygın ağrı, diz ağrısı, WOMAC ağrı, radyolojik evre ve depresif semptomlar arasında anlamlı korelasyonlar saptandı (p<0,05). Sonuç: Diz OA tanılı hastalarda uyku kalitesi bozulmaktadır. Bozulmuş uyku kalitesi özellikle diz ağrısı, yaş, depresif semptomlar ve radyolojik evre ile ilişkilidir.Öğe Effectiveness of training about kinesiotaping in myofascial pain syndrome: A prospective, single-blind,randomized-controlled study(Bayçınar Medical Publications, 2021) Dilek, Banu; Batmaz, İbrahim; Sarıyıldız, Mustafa Akif; Şahin, Ebru; Bulut, Deniz; Akalın, Elif; Çevik, Remzi; Nas, KemalAbstract Objectives: In this study, we aimed to investigate whether there was any difference in kinesiotaping (KT) application on the upper trapezius muscle between a trained and untrained physiatrist in the management of patients with myofascial pain syndrome (MPS). Patients and methods: Between April 2013 and July 2015, a total of 45 patients (44 females, 1 males; mean age 31.9 +/- 8.0 years; range, 18 to 55 years) with MPS were included in this prospective, single-blind, randomized-controlled study. The patients were randomly divided into two groups. The first group (intervention group, n=24) was administered KT band with the muscle in a tense condition according to the muscle technique performed by a trained physiatrist, from the muscle origo toward its insertion point. The second group (control group, n=21) received no technique and KT was applied to the painful area by an untrained physiatrist using a randomly selected method. Primary outcome measures were pain at rest, during activity (0-10 cm visual analog scale), and threshold measurement with algometry (kg/cm(2)). Secondary outcome measures were function (Neck Pain and Disability Scale), degree of palpable muscle spasm, and quality of life (Nottingham Health Profile). All evaluations were performed at baseline, at three and six weeks after the treatment. Results: There were significant improvements in all parameters in both groups. There were no significant differences in any parameters at six weeks. We demonstrated that KT, which was applied on active trigger points on the upper trapezius muscle by trained and untrained physiatrists, improved pain, palpable muscle spasm, neck function, quality of life, and patient satisfaction degree in patients with MPS. Conclusion: Our study results show that KT, which is applied by trained and untrained physiatrists, improves pain, palpable muscle spasm, neck function, quality of life in patients with MPS.Öğe Efficiency of pulsed electromagnetic fields on pain, disability, anxiety, depression, and quality of life in patients with cervical disc herniation: A randomized controlled study(Turkiye Klinikleri, 2019) Hattapoğlu, Erkam; Batmaz, İbrahim; Dilek, Banu; Karakoç, Mehmet; Em, Serda; Çevık, RemziBackground/aim: In this study, it was aimed to investigate the effects of pulsed electromagnetic field (PEMF) therapy on pain, disability, psychological state, and quality of life in cervical disc herniation. Materials and methods: Patients were randomly divided into two groups, including Group 1, which received a therapy consisting of transcutaneous electrical nerve stimulation (TENS), hot pack (HP), and PEMF, and Group 2, which received a magnetic field (sham magnetic field) without current flow in addition to TENS and HP therapy. Pain was assessed by a visual analog scale (VAS, 0–10 cm). The other outcome measures were function (Neck Pain and Disability Scale), anxiety-depressive mood (Hospital Anxiety and Depression Scale), and quality of life (Nottingham Health Profile). All evaluations were performed at baseline, in the 3rd week, and in the 12th week after treatment. Results: A significant improvement was found in the neck pain, disability, depression, anxiety, and quality of life scores of both groups after treatment when compared to those before treatment. However, in the comparison between changes within groups, significant improvements were determined only in the VAS and Nottingham Health Profile sleep subparameter in the 12th week after treatment compared to those before treatment. Conclusion: PEMF therapy in cervical disc herniation can be used safely in routine treatment in addition to conventional physical therapy modalitiesÖğe High frequency of fibromyalgia in patients with acne vulgaris(Turkish League Against Rheumatism, 2016) Yazmalar, Levent; Çelepkolu, Tahsin; Batmaz, İbrahim; Sarıyıldız, Mustafa Akif; Sula, Bilal; Alpaycı, Mahmut; An, İsa; Burkan, Yahya Kemal; Uçak, Haydar; Çevik, RemziABSTRACT: Objectives: This study aims to investigate the frequency of fibromyalgia syndrome and to specify fibromyalgia syndrome-associated clinical symptoms in patients with acne vulgaris. Patients and methods: Eighty-eight patients (28 males, 60 females; mean age 23.2±5.1 years; range 18 to 40 years) with acne vulgaris and age, sexand body mass index-similar 76 healthy controls (14 males, 62 females; mean age 24.5±2.9 years; range 18 to 35 years) were included. Acne vulgaris was evaluated by using the Global Acne Scale, while Hospital Anxiety and Depression Scale was used to evaluate anxiety. Results: Fibromyalgia-associated pain, sleep disturbance, anxiety, and menstrual cycle disturbance were significantly more frequent in patients with acne vulgaris than controls. Also, the severity of anxiety and the number of tender points were significantly higher in the acne vulgaris patients than controls. Conclusion: This study indicates that patients with acne vulgaris have increased frequency of fibromyalgia syndrome than healthy controls (21.6% versus 5.3%, respectively).Öğe Local steroid injection accompanied by ultrasonographic imaging in the treatment of facet syndrome(2014) Çapkın, Erhan; Batmaz, İbrahim; Karkucak, Murat; Can, İpek; Önder, Avni Mustafa; Baki, Mehmet EmreUltrasonografi (US) muskuloskeletal system görüntülemesinde gittikçe önemli bir yer tutmaktadır. Lokal enjeksiyon uygulamalarında tanısal rehber olarak kullanılmakla birlikte, derin eklemlerin görüntülenmesi ve enjeksiyonunda daha az sıklıkta kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı faset sendromu tanısı ile bir yıldır devam eden bel ağrısı olan 19 yaşında erkek hastada, US eşliğinde yapılan faset eklem enjeksiyonu sonucunu literatür derlemesi ile birlikte sunmaktır.Öğe Osteogenesis imperfektalı yetişkin hastada zoledronik asit tedavisi: Bir olgu ve literatür derlemesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Yazmalar, Levent; Batmaz, İbrahim; Dağlı, Zübeyr; Hattapoğlu, Erkam; Sarıyıldız, Mustafa AkifOsteogenesis İmperfecta (Oİ) düşük kemik kütlesi ve kemik kırılganlığı ile karakterize nadir görülen kalıtsal bir hastalıktır. Temel patoloji tip-1 kollajen biyosentezinin bozukluğu sonucunda kollajenin kusurlu ve eksik miktarda üretilmesidir. Bu nedenlerle kemik kütlesinde azalma, kırılgan ve gevrek kemik oluşumu sonucunda artmış multiple fraktürler görülür. Eklemlerin hiperekstansibilitesi, mavi sklera, işitme kaybı, kısa boy ve dentinogenesis imperfecta Oİ’da görülen diğer bulgulardır. Oİ’nın tedavisinde bifosfanatlar en sık kullanılan ilaçlardır. Biz de bu açıdan zoledronik asit ile tedavi edilen yetişkin Osteogenesis imperfektalı olguyu literatür eşliğinde sunuyoruzÖğe Predictors of successful treatment after transforaminal epidural steroid injections in patients with lumbar disc herniation(IOS Press BV, 2024) Sarıyıldız, Mustafa Akif; Batmaz, İbrahim; Hattapoǧlu, SalihBACKGROUND: Epidural steroid injections are common procedures used to treat lumbosacral radicular pain due to lumbar disc herniation (LDH). It is crucial for the clinician to anticipate which patients can benefit from interventional treatment options. OBJECTIVE: This study aimed to examine the effect of radiological and clinical parameters on lumbar transforaminal epidural steroid injections (TFESI)/local anesthetic injection outcomes in patients with LDH. METHODS: This study included 286 patients with LDH (146 males and 140 females). All patients received a fluoroscopically guided TFESI (triamcinolone acetonide 40 mg, lidocaine 2%, and 2.5 ml of physiological saline). Patients were evaluated according to radicular pain, the Oswestry Disability Index (ODI) and the Hospital Anxiety and Depression Scale at baseline and 3 months after the injections. Demographic, clinical and magnetic resonance imaging (MRI) findings were recorded to assess the predictive factors for TFESI outcomes. Pfirrmann Grades 1 and 2 were classified as low-grade nerve root compression and Grade 3 was classified as highgrade nerve root compression. RESULTS: Compared to baseline measurements there were significant improvements in radicular pain, ODI score, Laseque angle, and Schober test scores 3 months after injection. Improvements of at least 50% in radicular pain relief and the ODI functionality index were (n= 214) 82%, (n= 182) 70% respectively at 3 months. Correlation analyses revealed that a shorter duration of symptoms, lowgrade nerve root compression and foraminal/extraforaminal location on MRI findings were associated with a favorable response. CONCLUSIONS: Lowgrade nerve root compression was a predictor of a favorable response to TFESI.Öğe Romatoid artritli hastalarda HLA-DRB1 allellerinin ve DRB1 *01,*04,*07,*08 ve *10 alt tiplerinin analizi(2015) Batmaz, İbrahimGiriş ve Amaç: Romatoid Artrit (RA) kompleks genetik komponente sahip kronik inflamatuvar bir hastalıktır. Değişik toplumlarda RA ve HLA ilişkisi değerlendirildiği halde Türkiye populasyonuyla ilgili fazla çalışma yapılmamıştır. RA'lı hastalardan bu çalışmada HLA-DRB1 ve bazı alt gruplarının (HLA-DRB1*01, *04, *07, *08, *10) sıklığı, bunların hastalık fonsiyonel evresi ve seropozitivitesi ile olan ilişkisinin belirlenmesi amaçlandı. Materyal ve Metod: Bu çalışmaya, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon polikliniğine başvuran ve 1987 American Collage of Rheumatology (ACR) kriterlerine göre kesin RA tanısı alan, yaş ortalaması 46.97 ±13.44 olan 96 (78 kadın, 18 erkek) hasta ve yaş ortalaması 29.77± 16.99 olan 84 (36 erkek, 48 kadın ) sağlıklı birey alındı. Çalışmaya dahil edilen bireyler klinik ve laboratuar parametreleri açısından değerlendirildi. HLA-DRB1 genotiplemesi PCR-SSP HLA-DRB1 Low Resolution gen paneli kullanılarak belirlendi. HLADRB1*01, *04, *07, *08, *10'un alt tipleri PCR-SSP HLA-DRB1 High Resolution gen paneli kullanılarak tespit edildi. RA hastalarının fonksiyonel evresi ve seropozitiviteleri değerlendirildi. Bulgular: RA hasta grubunda allel frekansı en fazla olan tipler sırasıyla DRB1*04 (%27.6), DRB1*11 (%14.6) ve DRB1*15 (%13.5) olarak bulunurken; kontrol grubunda ise sırasıyla DRB1*11 (%24.4), DRB1*04 (%19.6) ve DRB1*07 (%14.9) idi. RA hasta grubu ile kontrol grubu arasında allel frekansları karşılaştırıldığında; RA'lı hastalarda DRB1*10 allelinin frekansı anlamlı yüksek iken, DRB1*07 ve DRB1*11 allelleri anlamlı düşük bulundu (p<0.05). Hasta ve kontrol gruplarında HLADRB1 alt tipleri arasında yapılan karşılaştırmada; RA'lı hastalarda DRB1*0401, *0408 ve *1001 alt tiplerinin frekansı anlamlı artmış bulunurken (p<0.05); DRB1*0402, *0403 ve *0701 alt tipleri ise anlamlı düşük bulundu (p<0.05). Seropozitivite ile allel ve alt tipler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı (p>0.05). Fonksiyonel evre ile allel ve alt tipler arasındaki ilişki değerlendirildiğinde; DRB1*10 alleli iyi işlevsel durumla (evre 1-2) ilişkiliyken, DRB1*11 alleli kötü işlevsel durumla (evre 3-4) ilişkili bulundu (p<0.05). Sonuç: Bölgemizdeki RA hastalarında DRB1*0401, *0408, *10 ve *1001 allelleri hastalığa yatkınlıkla ilişkili iken; DRB1*0402, *0403,*0701 ve *11 allelleri ise hastalığa yatkınlığı azaltan koruyucu alleller olarak değerlendirildi. DRB1*10 ve DRB1*11 allelleri hastalık şiddeti üzerine etkili olabilir.Öğe Serebral palsili çocukların annelerinde depresyon ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesi(Marmara Üniversitesi, 2013) Dilek, Banu; Batmaz, İbrahim; Karakoç, Mehmet; Sarıyıldız, Mustafa Akif; Aydın, Abdulkadir; Çavaş, Hüsamettin; Çevik, RemziAmaç: Serebral palsili (SP) çocukların annelerinde depresyon varlığının araştırılması ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesi, çocuğu sağlıklı annelerden oluşan kontrollerle karşılaştırılmasıdır. Hastalar ve Yöntem: Çalışmaya 49 SP’li çocuk ve annesi ile sağlıklı çocuğu olan 30 anne alındı. SP tipi belirlenen çocukların; Kaba Motor Fonksiyon Sınıflama Sistemi (KMFSS) ile fonksiyonel düzeyi belirlendi. Annelerin depresyon durumu Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ile, yaşam kalitesi Nottingham Sağlık Profili (NSP) ile değerlendirildi. Bulgular: SP’li çocukların yaş ortalaması 66.20 ± 43.73 aydı. Çocukların 28’ i diplejik, 1’i hemiplejik, 20’si kuadriplejik tipteydi. KMFSS’e göre; çocukların çoğu, düzey 2 (n=20) ve düzey 3 (n=17)’ tü. SP grubunun annelerinin yaş ortalaması 35.75 ± 7.44, kontrol grubunun ise 33.80 ± 7.21 bulundu. SP’li çocuğu olan anne grubunda akraba evliliği, annenin ev hanımı olma oranı, gelir düzeyi düşüklüğü, NSP ve BDÖ puanları anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05). KMFSS düzeyi ve SP tipi ile annelerin BDÖ ve NSP puanları arasında anlamlı korelasyon saptanmadı (p>0.05). Sonuç: SP’li çocukların annelerinde yaşam kalitesinde bozulmanın ve depresyona eğilimin daha fazla olduğu saptanmıştır. Bu süreç çocuğun fonksiyonel durumundan ve serebral palsi tipinden etkilenmemektedir.Öğe Serum interleukin-37 levels in patients with systemic sclerosis and its relation with clinical findings(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2023) Bozan, Turgut; Çevik, Remzi; Batmaz, İbrahim; Gündüz, İbrahim; Dağlı, Abdullah ZübeyirAim: This study investigates serum interleukin(IL)-37 levels in patients with systemic sclerosis (SS) and assesses its relationship with clinical findings. Methods: This study included 35 patients with SS and 30 healthy control subjects. The demographic and clinical characteristics of the patients, such as the presence of Raynaud’s phenomenon, SS subtype, digital ulcers, gastrointestinal and lung involvement, and disease activity, were recorded. The medications used by the patients were recorded, and Serum IL-37 levels were measured using an enzyme-linked immunosorbent assay. The United Kingdom Functional Scoring system was used to evaluate the functional status of the patients, while the Valentini criteria were used to evaluate disease activity. Skin involvement was evaluated based on the modified Rodnan skin score. Results: Although serum IL-37 levels were found to be lower in patients with SS than in the control group, the difference was not statistically significant (p= 0.078). A negative correlation was identified between serum IL-37 levels and C3 levels in patients with SS (p= 0.046). No significant relationship was found between IL-37 levels and other clinical and laboratory parameters. Conclusion: Unlike in patients with autoimmune disorders, serum IL-37 levels were found to be lower in patients with SS than in the control subjects, and IL-37 demonstrated a negative correlation with C3 levels.Öğe Sistemik sklerozlu hastalarda depresif semptomlar: Klinik değişkenler, fonksiyonel durum ve yaşam kalitesi ile ilişkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Sarıyıldız, Mustafa Akif; Batmaz, İbrahim; Budulgan, Mahmut; Bozkurt, Mehtap; Yazmalar, Levent; Okçu, Mehmet; Ulu, Mehmet AliAmaç: Bu çalışmanın amacı sistemik sklerozlu (SS) hastalarda depresif semptomların hastalıkla ilişkili değişkenler, fonksiyonel durum ve yaşam kalitesi ile ilişkisini değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Bu çalışmaya SS tanısı alan 40 hasta ve 36 sağlıklı kontrol grubu alındı. Hastaların reynaud fenomeni, SS alt tipi, dijital ülser, gastrointestinal ve akciğer tutulumu ve hastalık aktivitesi gibi klinik karakteristikleri kaydedildi. Tüm hastalara Short Form-36 (SF-36) yaşam kalitesi skalası, sağlık değerlendirme anketi ve Beck Depresyon ölçeği dolduruldu. Yaygın ağrı ve yorgunluk görsel analog skala ile değerlendirildi. Bulgular: Sistemik sklerozlu hastalarda sağlıklı kontrol grup ile kıyaslandığında depresif semptom skorları anlamlı olarak yüksekti. Spearman korelasyon analizinin sonuçlarına göre, depresif semptomlar ile eğitim seviyesi, yaygın ağrı, dispne, hastalık aktivite skoru, gastroözefageal reflü, disfaji, fonksiyonel durum ve SF-36’ nın mental ve fiziksel skoru arasında anlamlı korelasyon tespit edildi. Sonuç: Sistemik sklerozlu hastalarda depresif semptomlar artmıştır. Sistemik sklerozlu hastalarda depresif semptomlar özellikle yaygın ağrı, hastalık aktivitesi, disfaji, fonksiyonel durum ve yaşam kalitesi ile ilişkilidir.Öğe Sleep disturbance in lumbar spinal stenosis(Journal Of Musculoskeletal Pain, 2014) Batmaz, İbrahim; Sarıyıldız, Mustafa Akif; Göçmez, Cüneyt; Bozkurt, Mehtap; Yıldız, Mehmet; Çevik, RemziObjectives: To determine the frequency of sleep disturbance in patients with lumbar spinal stenosis [LSS] and to reveal the relationship between the specific components of sleep disturbance and low back pain, physical disability, and psychological status in LSS. Methods: Thirty-six LSS patients [14 males and 22 females] and 30 age-and gender-matched healthy normal controls [13 males and 17 females] were enrolled in the study. Sleep disturbance was assessed using the Pittsburgh Sleep Quality Index [PSQI]. Pain was measured using a visual analog scale [VAS, 0-100 mm]. Psychological status and physical disability were assessed using the Hospital Anxiety and Depression Scale [HADS] and the Oswestry Disability Index [ODI]. Results: There were no significant differences between the LSS patients and the controls in terms of age or sex. The LSS patients had higher PSQI, HADS scores compared to the controls [p < 0.05]. Sleep disturbance [PSQI total score greater than 5] was positively correlated with VAS, HADS, and ODI [p < 0.05]. Conclusions: Sleep disturbance was associated with higher levels of pain, disability, depression, and anxiety. Sleep disturbance should be assessed when treating patients with LSS.Öğe Zaro Agha, The legendary Kurdish supercentenarian(Walter de Gruyter GmbH, 2015) Karahan, Ali Yavuz; Batmaz, İbrahim[No abstract available]