Yazar "Aliosmanoğlu, İbrahim" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 18 / 18
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut nekrotizan pankreatitli hastalarda cerrahi tedavi sonuçları ve mortaliteye etkili faktörler(Modestum Publishing Ltd., 2012) Aliosmanoğlu, İbrahim; Gül, Mesut; Tekeş, Fırat; Türkoğlu, Ahmet; Ülger, Burak Veli; Uslukaya, Ömer; Oğuz, AbdullahAmaç: Akut nekrotizan pankreatit, seyri sırasında parankim nekrozu geliştiği için şiddetli akut pankreatit ile özdeşleşmiş, morbidite ve mortalitesi hala yüksek olan bir durumdur. Bu çalışmadaki amacımız akut nekrotizan pankreatit nedeniyle cerrahi uygulanan hastalarda mortaliteyi etkileyen faktörleri incelemek ve cerrahi tedavi sonuçlarımızı sunmaktır. Gereç ve yöntem: Kliniğimizde 2006-2012 yılları arasında akut nekrotizan pankreatit nedeniyle ameliyat edilen 38 hastanın özellikleri, Ranson ve APACHE II skorları retrospektif olarak kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların 11’i (%28.9) erkek, 27’si (%71.1) kadın ve yaş ortalamaları 55.1±16.0 idi. Yaş, C-reaktif protein, amilaz ve karaciğer enzimleri, pankreatit etiyolojisi, ameliyat sonrası görülen komplikasyonlar ile mortalite arasında ilişki saptanamadı (p>0.05). Beyaz küre değerleri, nekroz alanının genişliği, başvuru anındaki APACHE II ve Ranson değerlerinin mortalite üzerindeki ilişkisi anlamlı idi (p<0.05). Sonuç: Akut nekrotizan pankreatit tedavisi zor ve mortalite oranları hala yüksek seyreden bir hastalıktır. Çalışmamızda hastaların beyaz küre değerleri, Ranson değerleri, APACHE II skorlarının ve nekroz genişliğinin mortalite üzerine negatif etkili olduğunu saptadık. Hasta stabilize edilemiyorsa veya cerrahi için gereken endikasyonlar varsa, hasta ameliyat edilebilecek duruma gelir gelmez cerrahi planlanmalıdır.Öğe Aynı olguda yutulan iki yabancı cismin farklı migrasyonu(2014) Gül, Mesut; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Hakseven, Musluh; Aliosmanoğlu, İbrahimYabancı cisim yutulması çocukluk çağında sık görülmekle birlikte her yaş grubunda görülebilir. Yutulan yabancı cisimlerin birçoğu herhangi bir sağlık problemine neden olmaksızın defekasyon yoluyla vücuttan atılır. Yabancı cismin barsağı perfore ederek karaciğere veya periton içine migrasyonu nadir görülür. Burada yanlışlıkla yutulan iki dikiş iğnesinin bağırsağı delerek karaciğer sol lob ve ince barsak mezenterine yerleştiği olgu sunulmuştur. Yirmi yaşında kadın hastada, 3 aydır olan karın ağrısı nedeniyle yapılan tetkiklerinde karın içinde yabancı cisim saptandı. 3 haftalık takip sonrasında şikayetleri devam eden hastaya laparotomi yapılarak her iki iğne tek seansta çıkartıldı. Yutulan yabancı cisimlerin gastrointestinal sistemi perfore ederek karın içinde farklı organlara yerleşebileceği her zaman akılda tutulmalıdır.Öğe Cerrahi tedavi uygulanan varis-dışı ve malignite-dışı üst gastrointestinal sistem kanamalarında mortaliteyi etkileyen faktörler(Turkish Surgical Society, 2011) Önder, Akın; Kapan, Murat; Taşkesen, Fatih; Aliosmanoğlu, İbrahim; Arıkanoğlu, Zülfü; Gül, Mesut; Başol, Ömer; Aldemir, MustafaÖz:Giriş: Tedavi yöntemlerindeki ilerlemelere rağmen, üst gastrointestinal kanamaları hala ciddi bir sorundur. Bu çalışmada, endoskopik olarak durdurulamayan varis ve malignite dışı üst gastrointestinal sistem kanaması nedeniyle cerrahi uygulanan hastalarda mortaliteyi etkileyen risk faktörlerini araştırmayı amaçladık. Hastalar ve Yöntem: 1997–2010 yılları arasında endoskopik olarak durdurulamayan üst gastrointestinal sistem kanaması nedeniyle cerrahi uygulanan 74 hasta retrospektif olarak incelendi. Varis ve maligniteye bağlı kanamalar dışlandı. Bulgular: Hastaların 61'i (%82.4) erkek, 13'ü (%17.6) kadın olup, yaş ortalaması 51.8 yıldı. Başvuruda en sık şikayet melenaydı (%50). Hastaların 19'unda (%27.4) görülen kardiyovasküler hastalıklar en sık gözlenen yandaş hastalıktı. Şok bulguları 48 (%64.9) hastada görüldü. Endoskopik olarak 34 (%51.5) hastada saptanan en sık kanama şekli Forrest 1a idi. 56 (%75.7) hastada duodenal ülser saptandı. En sık uygulanan cerrahi prosedür bilateral trunkal vagotomi ve piloroplasti ile birlikte gastroduodenali arter ligasyonuydu (%70.3). Morbidite oranı %24.3 olup, akciğer komplikasyonu en sık görüleniydi. On beş (%20.3) hastada mortalite görüldü. Rockall skoru <5 olan hastalarda mortalite gözlenmezken, diğerlerinde mortalite oranı %25.4 idi. İleri yaş, erkek cinsiyet, yandaş hastalık, şok, hemoglobin değerinin düşük olması, kan transfüzyonu, Rockall skorunun yüksek olması mortalite üzerine etkili risk faktörler iydi. Sonuç: Gastroenterolog ile cerrah arasında yakın işbirliği ve erken cerrahinin varis ve malignite dışı yüksek riskli üst gastrointestinal sistem kanamalarının tedavisinde faydalı olacağını düşünmekteyiz.Öğe Çocuk vericiden erişkine en bloc böbrek nakli: Olgu sunumu(2012) Kapan, Murat; Aliosmanoğlu, Çiğdem; Aliosmanoğlu, İbrahim; Hakseven, Musluh; Tekeş, Fırat; Gül, MesutBöbrek nakli son dönem böbrek yetmezliğinde en önemli tedavi seçeneklerinden biridir. Bekleme listelerinde- ki hasta sayısının artması nakil merkezlerinin marjinal donörleri kullanmasına itmiştir. En bloc böbrek nakli 1970’ten beri uygulanmasına rağmen, teknik komplikasyonlar, greft trombozu, hiperfiltrasyon hasarı kaygısı nedeniyle özellikle ülkemizde sınırlı kalmıştır. Bu çalışmadaki amacımız, özellikle ülkemizde çocuk vericiden erişkin alıcıya nadir olarak yapılan en bloc böbrek naklinin güncel tutulmasını sağlamaya çalışmaktır.Öğe Erişkin çağı periferik lenfadenopatileri: Eksizyonel biyopsi uygulanan 67 hastanın sonuçları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Gül, Mesut; Aliosmanoğlu, İbrahim; Türkoğlu, Ahmet; Dal, Sinan; Taş, İlhan; Baç, BilselAmaç: Lenfadenopati pek çok hastalığın ilk bulgusu olabilir. Büyümüş lenf nodlarının etyolojik profili önemli ölçüde bölgesel farklılıklar gösterebilmektedir. Bu çalışmada kliniğimizde eksizyonel biyopsiyle tanı konmuş periferik lenfadenopatili hastalar incelendi. Yöntemler: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği’nde 5 yıllık dönemde periferik lenfadenopati nedeniyle eksizyonel biyopsi yapılan 67 hastaya ait veriler geriye dönük olarak incelendi. Sonuçlar: Hastaların yaş ortalaması 37,9±15 olup, 29’u (%43,3) erkekti. Eksizyonel biyopsi uygulanan lenfadenopati bölgeleri sıklık sırasına göre aksiller (n=36; %53,7), inguinal (n=22; %32,8) ve servikal bölgeydi (n=9; %13,4). Patolojik incelemede, en sık maligniteler (n=23; %34,3) gözlendi. Maligniteler sıklık sırasına göre non-hodgkin lenfoma (n=11; %16,4), hodgkin lenfoma (n=7; %10,4) ve metastaz (n=5; %7,5) idi. İkinci sıklıkta tüberküloz lenfadenopati (n=20; %29,9) görüldü. Non-spesifik lenfadenit üçüncü sırada (n=19; %28,4) görülmüş olup; reaktif hiperplazi, benign foliküler hiperplazi, ve miksed foliküler hiperplaziyi içermekteydi. Granulomatöz lenfadenit (n=4; %5,9) ve sistemik lupus eritomatozis (n=1; %1,5) en az sayıda görüldü. Malign olgularda lenfadenopati çapı ve generalize lenfadenopati varlığı anlamlı olarak daha fazlaydı. Sonuç: Lenfadenopati tanısı için ince-iğne aspirasyon biyopsisi benign-malign ayrımında yararlı olabilir ancak tanı için yetersizlik durumuyla sık karşılaşılmaktadır. Ayrıca lenfoma tanısı için eksizyonel biyopsi gerekir. Eksizyonel biyopsi, minimal morbidite ve mortalite ile güvenli bir şekilde uygulanabilen bir tanı yöntemidir. Öte yandan, özellikle tüberküloz lenfadenopati olgularında insizyonel biyopsi sinüs ve fistül oluşumuna yol açabildiğinden dolayı kontrendikedir.Öğe Factors affecting mortality in patients with burns(2015) Öztürk, Bünyamin; Vural, Veli; Erbiş, Halil; Timuçin, Hüseyin; Aliosmanoğlu, İbrahim; Türkoğlu, Mehmet Akif; Ülger, Burak VeliAmaç: Yaşam kalitesi ve tıbbi tedavi imkanlarının artması, yaşlı hasta nüfusunda bir artışa neden olmuştur. Yanık tedavisindeki gelişmeler çocuklarda ve genç erişkinlerde yanığa bağlı mortalitede azalmaya neden olmuştur, ancak yaşlılardaki yanıklar, diğer yaş gruplarından farklı şekilde ele alınması gereken önemli bir travmadır. Bu çalışmanın amacı 45 yaşın üzerindeki yanıklı hastalarda mortalite üzerine etkili faktörleri değerlendirmektir. Yöntemler: Son 3 yıl içerisinde yanık ünitemizde tedavi edilen 45 yaş üzerindeki 58 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşları, yanık oranları ve yanıklarının derinliği, eşlik eden hastalıklar ve mortalite oranları retrospektif olarak değerlendirildi.Bulgular: Mortalite gelişmeyen hastaların ortalama yaşı 57,4 yıl iken, mortalite gelişenlerinki 70 yıl idi (p=0,002). Ortalama yanık genişliği mortalite gelişmeyenlerde % 21,1 iken, mortalite gelişenlerde % 50 idi (p<0,01). Yanıklı hastalarda eşlik eden hastalık bulunmasının mortalite üzerine anlamlı etkisi olduğu saptandı (p=0,001). Mortalitenin en önemli nedeni sepsis ve konjestif kalp yetmezliği idi. Sonuç: Çalışmamızın sonuçları yanık alanının yüzdesinin ve eşlik eden hastalıkların varlığının tedavi başarısı ve mortalite üzerine olumsuz etkileri olduğunu gösterdi. Bu hastalarda multidisipliner yaklaşım ve yakın takip ile mortalite oranlarının düşeceğini düşünmekteyizÖğe Full-Thickness Isolated Small Intestine Injury Due to Blunt Trauma(2015) Arıkanoğlu, Zülfü; Önder, Akın; Aliosmanoğlu, İbrahim; Kapan, Murat; Taşkesen, Fatih; Gül, MesutIsolated small intestine injury because of blunt trauma is a rarely encountered situation. Because it is difficult to diagnose, this injury can be associated with a prolonged clinical course and delay in treatment. In this article, we present an isolated full-thickness ileal trauma associated with a motor vehicle traffic accident. A 35-year-old male patient was kept under observation at another medical center following the motor vehicle traffic accident and was discharged early because no pathology was detected. He was later referred to our hospital's emergency clinic with complaints of abdominal pain and vomiting after approximately 12 hours. The patient with acute abdomen was assessed by physical examination, laboratory tests, and imaging and was taken into surgery under emergency conditions. A full-thickness isolated ileal perforation and approximately 300 mm3 of intestinal contents were detected by laparotomy. Resection of necrotic tissues and end-to-end anastomosis was performed. During the post-operative period, he was discharged without complications. Even in situations in which a thorough investigation and examination are performed, considering that there might be an isolated case of small intestine trauma, it is very important to extend the monitoring, imaging, and observation periods of patients with blunt trauma with repeated physical examinationsÖğe Full-thickness isolated small intestine injury due to blunt trauma(Galenos Yayınevi, 2015) Arıkanoğlu, Zülfü; Taşkesen, Fatih; Gül, Mesut; Aliosmanoğlu, İbrahim; Önder, Akın; Kapan, MuratIsolated small intestine injury because of blunt trauma is a rarely encountered situation. Because it is difficult to diagnose, this injury can be associated with a prolonged clinical course and delay in treatment. In this article, we present an isolated full-thickness ileal trauma associated with a motor vehicle traffic accident. A 35-year-old male patient was kept under observation at another medical center following the motor vehicle traffic accident and was discharged early because no pathology was detected. He was later referred to our hospital’s emergency clinic with complaints of abdominal pain and vomiting after approximately 12 hours. The patient with acute abdomen was assessed by physical examination, laboratory tests, and imaging and was taken into surgery under emergency conditions. A full-thickness isolated ileal perforation and approximately 300 mm3 of intestinal contents were detected by laparotomy. Resection of necrotic tissues and end-to-end anastomosis was performed. During the post-operative period, he was discharged without complications. Even in situations in which a thorough investigation and examination are performed, considering that there might be an isolated case of small intestine trauma, it is very important to extend the monitoring, imaging, and observation periods of patients with blunt trauma with repeated physical examinations.Öğe İdiopatik trombositopenik purpuralı hastalarda splenektomi: 109 olgununun analizi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Önder, Akın; Kapan, Murat; Gül, Mesut; Aliosmanoğlu, İbrahim; Arıkanoğlu, Zülfü; Taşkesen, Fatih; Taş, İlhan; Ay, Enver; Girgin, SadullahAmaç: Splenektomi, medikal tedaviye dirençli ve şiddetli seyreden İdiopatik trombositopenik purpuralı hastalarda tedavi sağlamak amacıyla yapılmaktadır. Bu çalışmada İdiopatik trombositopenik purpura tanısıyla splenektomi uygulanan hastalarda postoperatif ve uzun dönem sonuçların irdelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde 2002-2010 tarihleri arasında İdiopatik trombositopenik purpura tanısıyla splenektomi uygulanan 109 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalarda yaş, cinsiyet, aksesuar dalak varlığı ve yerleşimi, operasyon süresi, preoperatif transfüzyone edilen trombosit ünite sayısı, preoperatif ve postoperatif kan transfüzyon ünite sayısı, hastanede yatış süresi, takip süresi ve sonuçları, morbidite ve mortalite kaydedildi. Bulgular: Hastaların 88’i (%80.7) kadın, 21’i (%19.3) erkek idi. Yaş ortalamaları 37.10±16.62 (16-72) yıl idi. Ortalama ameliyat süresi 44.87 ± 10.32 (30-120) dakika idi. Ortalama kan transfüzyonu ve trombosit süspansiyonu sırasıyla 1.63±0.85(0-3) ve 2.01±0.71(1-3) ünite idi. Preoperatif USG ile 20 (%18.3) hastada aksesuar dalak tanımlandı. Hastalarda laparotomide 23’ünde (%21.1) patoloji tarafından doğrulanan aksesuar dalak tespit edildi. İntraoperatif en sık aksesuar dalak yerleşimi dalak hilusunda saptandı. Hastaların 16’sında (%14.7) postoperatif dönemde komplikasyon gelişti. En sık görülen komplikasyon atelektazi idi. Hastaların ortalama hastanede yatış süresi 4.56±2.45(2-12) gün idi. Hastalar medyan 28 (9-48) ay takip edildi. Hastaların 1’inde (%0.9) mortalite gelişti. Sonuç: Splenektomi İdiopatik trombositopenik purpura tedavisinde medikal tedaviye yanıtsız olgularda güvenle uygulanabilen bir cerrahi girişimdir ve splenektomiyle bu hastalarda uzun süreli yanıt almak mümkündür. Nüksü engellemek için aksesuar dalak gözden kaçırılmamalıdır.Öğe İntestinal obstrüksiyona neden olan dev mezenterik hemanjioma; Olgu sunumu(2013) Aliosmanoğlu, İbrahim; Hakseven, Musluh; Tekeş, Fırat; Gül, Mesut; Büyükbayram, Hüseyin; Ülger, Burak VeliMezenterik hemangioma, nadir ve sıklıkla erken yaşlarda görülen benign bir lezyondur. Hastalar sıklıkla gastro-intestinal kanama ve obstrüksiyon bulgularıyla kliniğe başvururlar. Onsekiz yaşında intestinal obstrüksiyon bulgularıyla hastaneye başvuran, radyolojik görüntüleme ve histopatolojik değerlendirme sonucu mezenterik hemanjiom tanısı alan olgu, nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.Öğe İntraabdominal tümörlerin nadir bir nedeni: Mezenterik kistli 21 hastanın analizi(Modestum Publishing Ltd., 2011) Önder, Akın; Kapan, Murat; Arıkanoğlu, Zülfü; Aliosmanoğlu, İbrahim; Okur, Mehmet Hanifi; Önder, Hakan; Taş, İlhanAmaç: Mezenterik kistler nadir görülen intraabdominal tümörlerdir. Bu çalışmada mezenterik kistlere ait klinik bulguların, patolojik özelliklerin ve uygulanan cerrahi yaklaşımların irdelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 1985 - Aralık 2010 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ve Çocuk Cerrahisi Kliniklerinde cerrahi uygulanan mezenterik kistli 21 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastalarımızın 16’sı (%76.2) kadın, 5’i erkek (%23.8) olup, ortalama yaşları 32.62±22.19 (4-79) yıldı. En sık başvuru şikayeti abdominal kitle ve ağrı idi. Mezenterik kistler sıklıkla ince barsak mezenteri yerleşimliydi (%61.9). Kistin boyutları 4-25 cm arasında değişmekteydi. Hastalara uygulanan en sık cerrahi girişim enüklasyondu (%90.5). On yedi (80.9) hastada histopatoljik tanı kistik lenfanjiom ile uyumluydu. Ortalama hastanede yatış süresi 5.29±2.28(2-11) gün idi. Postoperatif morbidite oranı %33.3 olup, en sık görülen komplikasyon yara enfeksiyonuydu. Postoperatif dönemde mortalite gözlenmedi. Sonuç: Fizik muayenede düzgün sınırlı kitle palpe edilen ve görüntüleme yöntemleriyle intraabdominal kistik kitle saptanan karın ağrısı ile başvuran hastalarda ayırıcı tanıda mezenterik kist göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Karın ağrısının nadir bir nedeni: Niemann-Pick tip-B zemininde masif splenomegali ve hipersplenizm(2012) Arıkanoğlu, Zülfü; Ay, Enver; Aliosmanoğlu, İbrahim; Fırat, Uğur; Gül, Mesut; Taşkesen, FatihNiemann-Pick hastalığı otozomal resesif herediter lizozomal depo hastalığıdır. Tip A, B, C, D, E ve F olmak üzere 6 tipi vardır. Hastanın kliniği sfingomyelinin biriktiği organa göre farklılık gösterir. Tanı çoğunlukla çocukluk döneminde rutin muayenelerde saptanan hepatosplenomegalinin etiyolojisinin araştırılması sırasında konulur. Genellikle destekleyici tedavi uygulanır. Ancak hipersplenizm ve masif splenomegali gelişmiş ise rüptür gelişme riskinden dolayı splenektomi gerçekleştirilebilir. Bu yazıda çocukluk çağında Niemann-Pick tip-B hastalığı tanısı almış, masif splenomegali ve hipersplenizmli 16 yaşında erkek bir olgu, nadir olarak görülen bir hastalık olması nedeniyle sunulmuştur.Öğe Kolesistektomili hastalarda akut biliyer pankreatit(2012) Uçmak, Feyzullah; Ülger, Burak Veli; Uslukaya, Ömer; Aliosmanoğlu, İbrahim; Oğuz, Abdullah; Gül, Mesut; Türkoğlu, AhmetAmaç: Bu çalışmada kolesistektomi sonrası akut biliyer pankreatit geçiren hastaların analiz edilerek tedavilerini irdele- meyi amaçlamışlar. Gereç ve Yöntem: Akut biliyer pankreatit tanısı konan ve daha önce kolesistektomi uygulanan 22 hasta retros- pektif olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri, hastalık şiddeti, kolesistektomiden sonra geçen süre, endoskopik retrograd kolanjiyopankreotografi (ERCP) ve endoskopik sfinkterotomi (ES) yapılıp yapılmadığı, uygulanan ameliyat, hastanede yatış süreleri ve mortalite kaydedildi. Bulgular: Toplam 22 hastanın yaş ortalaması 60.14±16.4 (21-86) yıl ve kadın erkek oranı 14/8 idi. Kolesistek- tomiden sonra geçen süre ortalama 81.7 (6-240) ay bulundu. ERCP ile 18 hastada koledok kanalından taş ve çamur tespit edilirken, 4 hastada ise etken tesbit edilemedi. On sekiz hastanın 14’ü taş ekstraksiyonu ve ES yapılarak başarılı bir şekilde tedavi edilirken, 4 hastada ERCP başarılı olamadı. Taş tespit edilip çıkartılamayan 4 hastanın 3’üne açık cerrahi ile koledok eksplorasyonu yapıldı. Bir hastada mortalite gelişti. Mortalite gelişen hariç diğer hastaların hastanede ortalama kalış süresi 8.5±3.5 gün idi. Sonuç: Kolesistektomi sonrası safra kanalı taşlarının bir kısmı semptom vermeden uzun süre sessiz kalabilir. Ancak bir kısmı ise aylar veya yıllar sonra potansiyel olarak mortal seyreden akut pankreatite neden olurlar. Tedavide ERCP ve ES standart tedavi yöntemidir. ERCP ve ES’de başarısız kalınan hastalar laparoskopik ve açık cerrahi ile koledok eksplorasyonu yapılarak tedavi edilebilirler.Öğe Nar çekirdeğine bağlı mekanik kalınbarsak tıkanıklığı(2011) Kapan, Murat; Önder, Akın; Timuçin, Hüseyin; Gül, Mesut; Aliosmanoğlu, Çiğdem; Aliosmanoğlu, İbrahimBezoar sıklıkla zeka geriliği ve psikiyatrik hastalığı olan kişilerde sık görülen, ancak nadiren cerrahi girişim gerektiren bir durumdur. Bezoar yutulan bitkisel ya da hayvansal materyallerin gastrointestinal sistemde birikerek yumak oluşturmasıdır. Sıklıkla midede oluşan bezoarlar ince barsaklara geçerek obstrüksiyona, nadiren de perforasyona sebep olur. Fitobezoar dünyanın her yerinde yaygın olarak karşılaşılan bir durum olup, kalın barsak obstrüksiyonunun nadir sebeplerinden biridir. Bu çalışmamızda yenilen narların çekirdeklerinin birikimine bağlı kolonik tıkanıklık vakası sunulmuştur. On dört yaşındaki çocuk hasta ileusa bağlı akut karın tanısıyla acil servisten yatırılarak ameliyat edildi. Sigmoid kolonda lümeni tam tıkayan fitobezoar tespit edildi. Bezoar çıkarılarak hastaya uç kolostomi uygulandı. Hasta ameliyat sonrası sorunsuz taburcu edildi. Çocuklarda, psikiyatrik hastalarda ve gastrointestinal sistem ameliyatı anamnezi olan barsak tıkanıklığı olgularında bezoarlar akılda tutulmalıdır. Klin Deney Ar Derg 2011; 2 (3): 315-318.Öğe Negatif akut apandisitte jinekolojik patolojiler(Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Önder, Akın; Kapan, Murat; Gül, Mesut; Evsen, Mehmet Sıddık; Aliosmanoğlu, İbrahim; Arıkanoğlu, Zülfü; Taşkesen, Fatih; Polat, SerkanÖz:Giriş: Jinekolojik patolojiler akut apandisit ile karışabilen en sık rahatsızlıklardır. Bu çalışmada jinekolojik patoloji tespit edilen negatif akut apandisitli hastaların irdelenmesi amaçlandı. Materyal Metod: 2006 2010 tarihleri arasında akut apandisit ön tanısıyla laparotomi uygulanan ve jinekolojik patoloji saptanan 25 hasta retrospektif incelendi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 28.87±8.63 yıldı. Hastaların en sık başvuru şikayeti karın ağrısı, fizik muayenede en sık tespit edilen bulgu hassasiyetti. Hastaların 15inde karın ultrasonografisinde intraabdominal sıvı saptandı. En sık rastlanılan patoloji over kist rüptürüydü (%76). Hastalara apendektomi ve ilaveten over kist rüptürü tespit edilenlerde kanama kontrolü ve kist eksizyonu, pelvik inflamatuvar hastalık ve/veya tuboovaryan abse olanlara drenaj uygulandı. Sonuç: Akut karın semptomları ile başvuran kadın hastalar daha dikkatli değerlendirilmelidir. Akut apandisiti taklit edebilen jinekolojik patolojiler ayırıcı tanı açısından mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Pneumatosis cystoides intestinalis: Clinical experience in a single center(TIP ARASTIRMALARI DERNEGI, 2012) Önder, Akın; Kapan, Murat; Önder, Hakan; Taşkesen, Fatih; Gül, Mesut; Aliosmanoğlu, İbrahim; Başol, Ömer; Taş, İlhanThe purpose of the present study was to examine deeply the treatment strategies implemented in four patients diagnosed with pneumatosis cystodes intestinalis and their results. Medical records of four patients who had been treated at the diagnosis of pneumatosis cystoides intestinalis between January 2006 and November 2011 were investigated retrospectively. Three (75%) of the patients were male and 1 (25%) female, with the average age of 47.3±19.3 (21-66) years. Pain in abdomen was the first symptom complained by all four patients on admission. While the findings consistent with the peritonitis were revealed during physical examination in three of the cases, abdominal tenderness was detected in one patient. Of all the cases, 2 were accepted as the primary cases due to unknown etiology, while chronic obstructive pulmonary disease and peptic ulcer were held responsible in the etiology, thus assigning these cases in the secondary pneumatosis cystoides intestinalis group. Plain abdominal x-ray images acquired in all patients revealed subdiaphragmatic free gas collection; moreover, free fluid collection within the abdomen was recognized ultrasonographically in 3 patients. The diagnosis of pneumatosis cystoides intestinalis was established through abdominal computed tomography in the patient followed up under conservative treatment. Mortality and complications occurred in none of the patients. Should the physical examination findings associated with the peritonitis be obscured by subdiafragmatic free gas, such a patient may be erroneously followed up under conservative treatment. Implementation of a surgical strategy should not be deferred in case of acute abdomen.Öğe Tek lobda lokalize adenoma bağlı sekonder hiperparatiroidizmde sedasyon ve lokal anestezi ile paratiroidektomi(2012) Kapan, Murat; Önder, Akın; Aliosmanoğlu, İbrahim; Arıkanoğlu, Zülfü; Başol, Ömer; Gül, Mesut; Girgin, SadullahAmaç: Son dönem böbrek yetmezliğine bağlı gelişen sekonder hiperparatiroidizm ciddi bir komplikasyondur. Bu çalışmada tek lobda lokalize sekonder hiperparatiroidizmli hastalarda sedasyon ve lokal anestezi altında paratiroidektomi yönteminin teknik detaylarının, patolojik ve takip sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: 2007 2011 tarihleri arasında lokal anestezi ve sedasyon altında paratiroidektomi uygulanan sekonder hiperparatiroidizm tanılı 10 hasta retrospektif incelendi. Bulgular: Hastaların 7 (%70)si kadın ve 3 (%30)'ü erkek olup, yaş ortalaması 48.5±10.8 (30-62) yıl idi. Sekonder hiperparatiroidizme yol açan patolojiler tek lobda lokalize idi. Hastaların %40ında sık lokalizasyon sağ alt lobdaydı. Hastalarda en sık klinik bulgu kas güçsüzlüğü idi (%90 oranında). Preoperatif dönemde parathormon, kalsiyum, fosfor ve alkalen fosfataz değerleri yüksek idi. Postoperatif 24. saatte laboratuar tetkiklerinde bir hasta hariç paratiroid hormonu arzu edilen değerlere geldi. Hastaların 7sinde (%70) ameliyat sonrası dönemde hipokalsemi gelişti. Preoperatif dönemde boyun ultrasonografi ve paratiroid sintigrafi ile paratiroid patolojisini saptama oranı %100 idi. Hastaların ortalama ameliyat süresi 25.3 ±12.5 (15-39) dakika ve hastanede ortalama yatış süreleri 1.1 ±0.3 (1-2) gün idi. Postoperatif dönemde bir hastada hemorajiye bağlı hematom gelişti ve hematom drene edildi. Hiçbir hastada postoperatif dönemde rekürrens sinir zedelenmesi gözlenmedi. Hastalar medyan 17 (4-48) ay takip edildi. Bu süre zarfında hastaların 2sinde (%20) nüks gelişti. Sonuç: Tek lobda lokalize sekonder paratiroid adenomlarının tedavisinde sedasyon ve lokal anestezi altında paratiroidektomi; güvenli, nispeten az travmatik, hastanede kalış süresini kısaltan ve bu nedenlerle uygulanabilir bir girişimdir.Öğe Yanık yoğun bakımda elektrik çarpması nedeniyle izlenen çocukların takip ve tedavi sonuçları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Aliosmanoğlu, Çiğdem; Aliosmanoğlu, İbrahim; Kapan, Murat; Böyük, Abdullah; Önder, AkınAmaç: Elektrik çarpmaları diğer kazalara oranla seyrek görülmekle birlikte yüksek mortalite ve morbiditeye neden olabilirler. Bu çalışmamızın amacı; elektrik çarpması nedeniyle yanık yoğun bakıma yatırılan çocuk hastaların takiplerini ve tedavi süreçlerini değerlendirmek ve aynı zamanda elektrik çarpmasından korunabilmek için alınabilecek önlemleri gözden geçirmektir. Gereç ve yöntem: Bu çalışmaya Temmuz 2009- Ekim 2010 tarihleri arasında Şanlıurfa eğitim ve araştırma hastanesi yanık yoğun bakımda takip edilen 17 yaş altı toplam 22 hasta dahil edildi. Olguların geriye dönük olarak dosyaları tarandı. Olgular yaş, cinsiyet, toplam yanık yüzey alanı, hastanede yatış süreleri, kas-iskelet sistemi, kardiyovasküler sistem, böbrek hasarı gelişip gelişmediği ve yapılan girişimler incelendi. Bulgular: Toplam 22 olgunun 19’u (%86.3) erkek, 3’ü (%13.7) kız idi. Olguların yaş ortalaması 11.5 idi. Yanıkların 10’u (%45.4) işyeri ve çalışma ortamlarında, 12’si (%54.6) ise ev ortamında meydana gelmiş. Olguların yanık alanlarının derinliği, 10’nun da (%45.4) üçüncü derece iken, 12’sinde (%54.6) ikinci derece idi. Olguların ortalama yanık yüzey alanları %25.9 idi. Olguların hastanede yatış süreleri ortalama 17 gün idi. On iki olguya (%54.6) debridman + greftleme yapıldı. 10 olgu (%45.4) pansumanla tedavi edildi. Hastaların hiçbirinde böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma olmadı. Ayrıca hiçbir hastada kreatinin kinaz düzeylerinde artma, oligüri, myoglobulinüri ve aritmi saptanmadı. Olguların hastanede yatış süreleri ortalama 17 gün olarak hesaplandı. Sonuç: Elektrik yanığı sonucu izlenen hastaların yarıya yakın kısmında debridman ve greftleme gerektirmiştir. Ancak hiçbir hastamızda böbrek yetmezliği veya ağır sistem bozukluğu gelişmedi