Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Akkuş, Zeki" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 23
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Alternative methods for the diagnosis of macroprolactinemia: urine prolactin level and serum / urine prolactin ratio
    (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2019) Pekkolay, Zafer; Tuna, Mazhar Müslüm; Güven, Mehmet; Tuzcu, Şadiye Altun; Kaplan, İbrahim; Akkuş, Zeki; Tuzcu, Alpaslan Kemal
    Objective: The aim of this study was to investigate the urine prolactin and serum/urine prolactin ratio for accuracy diagnosis of macroprolactinemia. Methods: In the retrospective cross-sectional analysis, prolactin levels (high or normal) in the reproductive period of men and women were included in the study. Polyethylene glycol (PEG) precipitation method was used for the detection of macroprolactinemia. Then, patients were divided into three groups as macroprolactinemia, prolactinoma and healthy control group. In patients, prolactin values in spot urine with simultaneous serum prolactin values were calculated. The non-parametric Kruskal-Wallis test was used to compare the groups. The receiver-operating characteristic (ROC) curve was determined to evaluate the predictive power of serum/urine prolactin ratio Results: A total of 41 patients were included in the study. Female/male:36 (87.8%)/ 5 (12.2%). Urinary prolactin median(minimum-maximum) values were macroprolactinemia, prolactinoma and control group, respectively; 0.06(0.05-0.10), 0.11(0.02-0.95), 0.08(0.05-0.25) ng/ml. Serum/urine ratio median (minium-maximum) values were macroprolactinemia, prolactinoma, and control group, respectively; 633(51-1032), 990(104-9635), 395.5(138-953). When the groups were compared, the patients with prolactinoma had higher urinary prolactin levels(p <0.01). Serum/urine prolactin ratio was found to be the highest in prolactinoma patients and the lowest in the control group and a significant difference was observed in groups (p <0.01). ROC analysis(control-macroprolactin) for serum/urine prolactin ratio (Sensitivity 84.6 specificity 93.7 cut off >549,5 AUC=0.83) p<0.01 Conclusion: Urinary prolactin level and serum/urine prolactin ratio may be used in diagnosis of macroprolactinemia.
  • [ X ]
    Öğe
    Asistan göz hekimlerinin dikey C/D oranı ölçümleri ile optik kohorens tomografi sonuçlarının karşılaştırılması
    (2008) Akkuş, Zeki; Keklikçi, Selahattin Uğur; Balsak, Selahattin; Şakalar, Yıldırım Beyazıt; Ünlü, Kaan; Çaça, İhsan; Arı, Şeymus
    AMAÇ: 2., 3. ve 4. yıl asistan göz hekimlerinin oftalmoskopik muayene ile belirledikleri dikey C/D oranlarını, kendi aralarında ve optik kohorens tomografi(OKT) dikey C/D oranı ölçümleri ile karşılaştırmak. YÖNTEM-GEREÇ: Glokom biriminde takip edilen 72 olgunun 110 gözü çalışmaya dahil edildi. Her bir asistan göz hekimi tarafından Goldman 3 aynalı lensi kullanılarak oftalmoskopik muayene ile dikey C/D oranları belirlendi ve diğer göz hekimlerinden bağımsız olarak kaydedildi. Pupil genişletilmesi sonrası Stratus Optik Kohorens Tomografi cihazı optik sinir başı analizi ile dikey C/D oranı ölçümleri alınarak kaydedildi. Elde edilen tüm dikey C/D oranı sonuçları birbirleri arasında karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan olguların 30’u erkek 42’si kadın olup yaş ortalaması 51.43±19.32 idi. 2. yıl asistan göz hekiminin belirlediği dikey C/D oranı ortalama 0.556±0.246, 3.yıl asistan göz hekiminin belirlediği dikey C/D oranı ortalama 0.534±0.251, 4. yıl asistan göz hekimi tarafından belirlenen dikey C/D oranı ortalama 0.529±0.250 olarak bulundu. Optik kohorens tomografi ile alınan dikey C/D oranı ölçümleri ise ortalama 0.651±0.223’tü. Yapılan istatistiksel çalışma sonucunda göz hekimlerinin belirledikleri C/D oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı(p>0.05). Her bir hekim tarafından belirlenen C/D oranı ortalamalarının OKT’de ölçülen C/D oranlarından istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük olduğu saptandı(p<0.05).TARTIŞMA: Asistan göz hekimleri tarafından oftalmoskopik muayene ile belirlenen vertikal C/D oranları ile optik kohorens tomografi optik sinir başı analizi ile elde edilen vertikal C/D oranları arasında farklılık olabilmektedir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Ayrımsama sorunu için önerilen çok değişkenli istatistiksel yöntemler, kişilerin kan bağışı hakkında bilgi, tutum ve davranışları ile ilgili, değişkenlerin lojistik regresyon yöntemi ile değerlendirilmesi
    (Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2001) Akkuş, Zeki; Çelik, M. Yusuf
    Ayrımsama Sorunu İçin Önerilen Çok Değişkenli İstatistiksel Yöntemler, Kişilerin Kan Bağışı Hakkında Bilgi, Tutum Ve Davranıştan İle İlgili, Değişkenlerin Lojistik Regresyon Yöntemi İle Değerlendirilmesi Bu çalışmanın amacı günümüzde sağlık alanında araştırıcıların sıkça karşılaştıkları ayrımsama sorununa önerilen çok değişkenli istatistik yöntemleri incelemek ve son yıllarda önerilen lojistik regresyon yöntemi ile ilgili bir uygulama yapmaktır. Bu nedenle, çalışmamızda ayrımsama sorunu için önerilen çok değişkenli istatistik yöntemler arasında fark ve benzerlikler gösterilmiştir. Sağlık alanı araştırıcılarının ilgili yöntemleri kendi verilerinde doğru bir şekilde uygulanabilmesi için gerekli bilgiler verilmiştir. Lojistik Regresyon Yöntemi, bağımlı değişkenin ikili (binary) ya da ikiden çok düzey içeren (polychotomous) kesikli değişken olması durumunda normallik varsayımının bozulması nedeniyle doğrusal regresyon çözümlemesine alternatif olmakla beraber, sınıflandırma çözümlemesinde başarılı sonuçlar vermektedir. Araştırmamızda kişilerin kan bağışı hakkında bilgi, tutum ve davranışları ile ilgili değişkenler çok değişkenli lojistik regresyon yöntemi ile değerlendirildi. Lojistik regresyon çözümlemesi, iki aşamada gerçekleştirildi. Birincisi, tüm değişkenlerin modele alındığı durum, ikincisi ise geriye doğru seçim çözümlemesidir. Birinci çözümlemede, denklemde yedi değişken tutulmuş ve doğru sınıflandırma oranı %89.00 olarak bulunmuştur. Geriye doğru seçim çözümlemesinde ise, üç değişken denklemde yer almış, buna ilişkin doğru sınıflandırma oranı %86.6 olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak ; lojistik regresyon, klinik uygulamalarda elde edilen değişkenlerin her zaman süreklilik göstermemesi ve yöntemin bu değişkenlerle çözümleme yapabilmesi nedeniyle son yıllarda önemini arttırmaktadır.
  • [ X ]
    Öğe
    A comparison of microleakage scores of five different types of composite resins
    (Diagnosis Press Limited., 2010) Dallı, Mehmet; Bahşi, Emrullah; Şahbaz, Cafer; İnce, Bayram; Akkuş, Zeki; Ercan, Ertuǧrul; Atılgan, Serhat S.
    This study aimed to perform a comparative assessment of microleakage in Class V cavities among five different composite resins. For this purpose 100 fresh caries-free human permanent molars were randomly assigned to one of five groups (n=20). Clearfil Majesty Esthetic + Clearfil S3 Bond (Group I), TPH Spectrum + Xeno V (Group II), Gradia Direct Anterior + G Bond (GC) (Group III), Premise + Optibond All in One (Group IV) and Charisma + iBond (Group V) were applied and polymerized under LED. Specimens were varnished, immersed in 0.5% methylene and sectioned bucco-palatinally/lingually, and microleakage scores were determined. Gingival and occlusal microleakage scores among groups were statistically significant (p<0.05) (p=0.043, p=0.005). Occlusal microleakage scores for Clearfil Majesty Esthetic and Premise were lower than in the other groups. Charisma had the highest microleakage scores, with no difference among the other groups (p>0.05). In conclusion occlusal and gingival microleakage scores were satisfactory except for Charisma.
  • [ X ]
    Öğe
    Çürük Nedeniyle Dişlerin Mineralize Dokularında oluşan Kayıplar KIBT ile Kantitatif Olarak Ölçülebilir mi?
    (Harran Üniversitesi, 2022) Yavuz, Yasemin; Akleyin, Ebru; Akkuş, Zeki; Doğan, Mehmet Emin
    Bilindiği gibi günümüzde diş hekimliğinde yaygın olarak kullanılmaya başlanılan üçboyutlu konik ışınlı bilgisayarlı tomografiler (KIBT) ile elde edilen görüntülerde bilgisayarortamında Hounsfield units (HU) skalası yardımıyla sert dokularının mineral yoğunluklarıölçülebilmektedir. Çalışmamızda çeşitli nedenlerle elde edilmiş olan KIBT tarama görüntülerindenseçilmiş olan 15 çürük dişte çürük ve sağlıklı mine-dentin dokularından elde edilen HUskalası ölçüm değerleri karşılaştırılmıştır.Bu öncül çalışmada, çürük diş mine ve dentin dokularının mineralizasyon yoğunlukölçümünün yapılabilirliği bu sayede çürük dişlerin kantitatif değerler ışığındakarşılaştırılabileceği belirlenmiştir. Ancak KIBT görüntüleri elde edilirken hastanın yüksekradyasyon dozlarına maruz kalmasından dolayı günümüz için çürük tespitinde klinikmuayene ve geleneksel görüntüleme yöntemlerinin yeterli olduğu düşünüldü.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Developing a scale for attitudes toward the environment
    (Türk Eğitim Derneği, 2005) Maskan, Abdulkadir; Akkuş, Zeki; Demir, Ramazan
    Abstract:The purpose of this study is to develop a valid and reliable Likert- type scale to measure the attitudes of pre-service teachers toward the environment. A 30-item draft attitude scale was applied to 366 pre-service teachers who had attended fundamental physics, chemistry and biology courses (some of them had attended ecology courses) at the Education and Science- Art Faculties at Dicle University during 2002-2003 spring term. To test the validity of the scale and find out its sub-dimensions, a factor analysis was used and five sub-dimensions were found. The first dimension measured anxiety, the second dimension measured enjoyment, the third dimension measured participation, the fourth dimensions measured the importance of the environment and fifth measured the students' interest for environmental education. The Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) value was 0.84 and the Barlett Test value was 1124.6. The reliability Cofficient (Cronbach alpha) for the whole scale was found to be 0.88. The Cronchbach alpha values for the sub- dimensions were 0.74, 0.77, 0.64, 0.66, and 0.53 respectively.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Diyarbakır'da okul çocuklarında atopik hastalıkların sıklığı
    (Türkiye Sağlık ve Tedavi Vakfı, 2000) Derman, Orhan; Gürkan, Fuat; Yaramış, Ahmet; Haspolat, Yusuf Kenan; Kaya, Ahmet; Akkuş, Zeki
    Bu çalışma Diyarbakır'daki çocukluk çağı astma ve diğer allerjik hastalıkların sıklığını belirlemek amacıyla Şubat 1998-Haziran 1998 tarihleri arasında uluslararası çocuklarda astma ve allerji çalışması (ISAAC)'nın standart formu kullanılarak 9-15 yaş arası 225'i erkek, 223'ü kız, 448 çocukta astma, allerjik rinit, allerjik konjunktivit, atopik dermatit ve tekrarlayan öksürük yakınması sıklığı ve etkileyen faktörler araştırıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Does all-day and long-term exposure to radiofrequency radiation emitted from Wi-Fi affect hearing?
    (Taylor and Francis Ltd., 2017) Yorgancılar, Ediz; Daşdağ, Süleyman; Akdağ, Mehmet Zülküf; Akkuş, Zeki; Akdağ, Mehmet; Topçu, İsmail
    We investigated the long-term effects of radiofrequency radiation (RFR) emitted from Wi-Fi systems on hearing. Sixteen Wistar albino rats were divided equally into two groups: sham control and exposure groups. The rats in the experimental group were exposed to 2.4 GHz RFR emitted from a Wi-Fi generator for 24 h/day for one year. The same procedure was applied to the rats in the sham group, except that the Wi-Fi generator was turned off. All groups were kept in Faraday cages during the 12 months to eliminate external electromagnetic fields. The distance between the Wi-Fi generator antenna and the exposure cages was 50 cm. Pre-exposure distortion product otoacoustic emissions (DPOAE) of all rats were measured at the beginning, 6th and 12th months of the study. The DPOAE values of the sham, baseline and exposure groups were compared statistically. For the 6000 Hz hearing frequency, the DPOAE values in the exposure group were lower than those in the sham group (p < 0.05). Similarly, the 6000 Hz hearing frequency values obtained at the end of the 12th month were also lower than the baseline and 6-month values in the exposure group (p < 0.05). In contrast, the DPOAE values at the 6th and 12th months of exposure for the 2000 Hz hearing frequency were higher than the baseline value (p < 0.05). These results indicated that 12 months of RFR (24 h/day) at 50 cm from a 2.4 GHz Wi-Fi source can affect hearing. However, further studies are necessary.
  • [ X ]
    Öğe
    Erken diyastolik akımın ventrikül içi dağılımının diyastolik fonksiyon bozukluğunu belirlemede katkısı
    (1999) Karadede, A. Aziz; Kapucu, Melih; Temamoğulları, Ali V.; Toprak, Nizamettin; Bıyık, İsmail; Ülgen, M. Sıddık; Akkuş, Zeki
    Sol ventrikül diyastolik fonksiyonun tanısı, psödonormalize veya restriktif tip mitral akım olduğunda ya da atriyal fibrilasyon (AF) gibi durumlarda güçtür. Çalışmamızda özellikle bu tür hastalarda erken diyastolik akım hızının ventrikül içi değişiminin, diyastolik fonksiyon bozukluğunu göstermedeki değerini araştırmayı hedefledik. Bu amaçla çalışmaya, hipertansif kalp hastalığı (HKH) olan 20, iskemik kardiyomiyopatili (İKMP) 30 birey ve kontrol grubu olarak sol ventrikül fonksiyonu normal olan 33 birey alındı. Ventrikül içi bölgesel akım hızı örnekleri pulse Doppler ekokardiyografi ile mitral kapaktan apekse doğru 0, 1, 2 ve 3 cm uzaklığa kılavuz noktanın yerleştirilmesiyle elde edildi. HKH'da ve İKMP'de, bölgesel E hızı kontrol grubundan daha ilerleyici olarak azalıyordu (p<0.01 ve p<0.001). İKMP'li ve sinüs ritminde olan 8 hastada gevşeme bozukluğu (Grup 1), 16 hastada normalize ya da restriktif akım örneği (Grup 2) görüldü. Bu iki alt grubun 1 cm ile 2 cm (p<0.05 ve p<0.001) ve 2 cm ile 3cm seviyesi arasında (p<0.01 ve p<0.001) ventrikül içi E tepe akım hızının ilerleyici azalma farkı kontrol grubuna göre belirgin şekilde fazlaydı. E'nin bölgesel diyastolik akım hızındaki değişiklik bu alt gruplar arasında benzerdi. Atriyal fibrilasyonlu olan 6 İKMP olguda da belirgin şekilde ventrikül içi E hızında ilerleyici azalma vardı (1, 2, 3 cm seviyelerinde sırasıyla, 76.3±18, 65.0±18 ve 58.6±17 cm/sn). Bu seviyeler arasındaki fark da kontrol grubuna göre anlamlıydı (1-2 cm için p<0.05 ve 2-3 cm için p<0.01). Hipertansif kalp hastası ve İKMP gruplarında E'nin bölgesel pik erken diyastolik akım hızı ile sistolik fonksiyonu gösteren diyastol sonu, sistol sonu çaplar ve fraksiyonel kısalma arasında korelasyon yoktu. Sonuç olarak erken diyastolik akımın ventrikül içinde giderek azalmasının diyastolik fonksiyon bozukluğunu göstermede önemli bir parametre olabileceği ve özellikle de AF'lu ya da psödonormalize örnek görülen hastalarda önemli katkı sağlayacağı görüşüne varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of clinical and oral findings in patients with epidermolysis bullosa
    (Multidisciplinary Digital Publishing Institute (MDPI), 2023) Yavuz, Yasemin; An, İsa; Yazmacı, Betül; Akkuş, Zeki; Ortaç, Hatice
    Introduction: Epidermolysis bullosa (EB) is a genetically inherited disease characterized by recurrent bullae and erosions on the skin with numerous signs of dental caries and poor oral hygiene. The aim of this study was to investigate the general clinical and oral findings of patients with EB. Materials and Methods: In this prospective study, the clinical and oral findings and family history of 26 cases with EB were evaluated. The type of EB, gender, age, parental consanguinity, dental caries, oral findings, distribution of lesions and presence of associated anomalies, clinical and oral findings correlated with gender were recorded. Results: All 26 patients with EB had a history of consanguinity and siblings with EB to varying degrees. In our study, malnutrition, anemia and growth retardation, gastrointestinal system complications, hair thinning, hand and nail deformity, ocular problems and renal disease (in one case) were observed with variable frequencies. When the intraoral findings of the patients were investigated, extensive dental caries in all EB types, enamel hypoplasia in junctional EB (JEB) and the presence of tooth-root to be extracted in dystrophic EB (DEB), intraoral bullae and lesions, ankyloglossia, vestibular sulcus insufficiency, microstomia and maxillary atrophy were observed. Three cases had restorative treatment and one case had prosthetic rehabilitation. Conclusions: Oral involvement can be seen with varying frequencies depending on the type of EB and the severity of the disease. It may result from delayed oral and dental rehabilitation due to physical disabilities, limitations and more pressing medical problems. Microstomy, pain from mucosal lesions, and restricted access to the mouth can be caused by poor oral hygiene. Oral complications and caloric needs of individuals with EB should be determined, and individual prophylaxis should be applied to prevent caries formation and protect teeth.
  • [ X ]
    Öğe
    Hastane personelinin kan bağışı hakkındaki bilgi, tutum ve davranışlarının çok değişkenli lojistik regresyon yöntemiyle incelenmesi
    (2005) Çelik, Yusuf; Akkuş, Zeki; Sanisoğlu, Yavuz; Daşdağ, M. Mutlu; Satıcı, Ömer
    Tek değişkenli çözümlemeler yerine çok değişkenli çözümlemelerin yaygınlaştığı günümüzde bu yöntemlerin en çok uygulandığı alanlardan birisi de sağlık konusudur. Bu çalışma ile sağlık alanında lojistik regresyon çözümlemesinin tanıtımı yanında sağlık alanında bir uygulamanın da sunumu amaçlanmaktadır. Lojistik regresyon yönteminin bir uygulaması olarak Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde görev yapmakta olan akademik personel ve diğer sağlık personelinden toplam 462 kişilik çalışma grubuna kan bağışı hakkındaki bilgi, tutum ve davranışlarını sorgulamak amacıyla 21 sorudan oluşan bir anket formu uygulandı. Anket sorularına verilen cevapların değerlendirilmesi için iki aşamalı lojistik regresyon yöntemi uygulandı. Araştırma sonucunda birinci ve ikinci çözümlemelerde doğru sınıflandırma oranları sırasıyla %89.00 ve %86.6 olarak bulundu. Sonuç olarak ; lojistik regresyon, klinik uygulamalarda elde edilen değişkenlerin her zaman süreklilik göstermemesi ve yöntemin bu değişkenlerle çözümleme yapabilmesi nedeniyle son yıllarda önemini arttırmaktadır.
  • [ X ]
    Öğe
    Investigating the role of blood types in 171 patients with tinea pedis and onychomycosis
    (MediHealth Academy Yayıncılık, 2020) Kalkanli, Nevin; Akpolat, Nezahat; Atmaca, Selahattin; Akkuş, Zeki
    Introduction: Superficial fungal infections, which are considered as the most common risk factor for mucocutaneous infections, are still an important consideration of human health. Tinea pedis and onychomycosis are two common types of superficial fungal infections. Increased recurrence of these infections in certain subjects led us speculate the common factors that might contribute to our observations. In this study, we aimed to investigate the relationship between blood types and two types of fungal infections tinea pedis and onychomycosis. Material and Method: In our study, we questioned blood types of 171 tinea pedis and onychomycosis patients, who applied to our clinic between October 2015 and December 2016. Diagnoses were confirmed using mycotic examination and fungal cultures. We measured patients’ hemogram, alanine aminotransferase, aspartate aminotransferase, urea and creatinine levels to determine their treatments. Patients were monitored during their treatments. Results: We analyzed our results to determine the effectiveness of treatments, recurrence, and the relationship between our result and patients’ blood types. We could not find any significant relation between blood types and gender, educational status, residence addresses of patients, infected region, duration of fungal infection (p>0.05). Then we could not find also a significant relation between blood types of the patients and infection status of the family members that patients lived together with (p>0.05). Conclusion: Our study shows that AB0 blood types are not significantly correlated with neither tinea pedis nor onychomycosis, which are dermatophytes, causing superficial fungal infections.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Karaciğer hastalarında (siroz veya hepatit) homosistein ve selenyum düzeyleri
    (Türk Gastroenteroloji Vakfı, 2006) Canoruç, Naime; Canoruç, Fikri; Aslan, Çetin; Yılmaz, Şerif; Turgut, Cengiz; Dursun, Mehmet; Akkuş, Zeki; Kale, Ebru
    Giriş ve amaç: Homosisteinin sentezinde ve metabolizmas›nda karaciğer önemli bir rol oynar. Karaciğer hasar› oluştuğunda homosisteinin metabolizmas›nda önemli değişiklikler meydana gelmektedir. Selenyum düzeyinin karaciğer hasar›nda düştüğü rapor edilmektedir. Yine selenyum eksikliğinde karaciğerde önemli değişikliklerin olduğu ifade edilmekte ve patogenezdeki rolü araşt›r›lmaktad›r. Çal›şmam›zda karaciğer hasar›nda homosistein ve selenyum düzeylerinde meydana gelen değişiklikleri ve bu değişikliklere etki edebilecek faktörleri incelemeyi amaçlad›k. Gereç ve yöntem: Çal›şmaya 22 kronik hepatitli (E: 12, K: 10; yaş ortalamalar›: 43,90±15,02), 28 sirozlu (E: 25, K: 3; yaş ortalamalar›: 42,50±16,00) hasta ile, 20 sağl›kl› kontrol grubu (E: 12, K: 8; yaş ortalamalar›: 36.65±8.29) dahil edildi. Etyolojik dağ›l›m: 36’s› Hepatit B virusu, 7’si Hepatit C virusu, 3’ü Hepatit B virusu + Hepatit D virusu, 1’i Wilson hastas›yd›. Üç olgu kriptojenik sirozluydu. High Performance Liquide Chromotography (HPLC) cihaz›nda floresan dedektörle homosistein; atomik absorbsyon cihaz›nda grafit modunda selenyum; Abotte Aeroset otoanalizor cihaz›nda fotometrik yöntemle ALT, AST, GGT, albumin düzeyleri; Roche E170 modüler analitik sistem ile, kemiluminesans metodu kullan›larak B12 ve folat düzeyleri çal›ş›ld›. Metilen tetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) geni ise, hastalardan al›nan tam kan örneklerinden elde edilen DNA’lar kullan›larak incelendi. Bulgular: Her 3 grubun yaşlar› aras›nda fark saptanmad›. Hem kronik hepatit hem de siroz grubundaki homosistein düzeylerinin kontrol grubundan istatistiksel olarak daha yüksek olduğu saptand› (p=0.001). Kronik hepatit grubu ile siroz grubunun homosistein düzeyleri aras›nda fark saptanmad›. Öte yandan, kronik hepatit ile kontrol grubu aras›nda vitamin B12 düzeyi aç›s›ndan fark yoktu. Siroz grubunda vitamin B12 düzeyinin kontrol grubundan istatistiksel olarak daha yüksek olduğu izlendi. Folat düzeyi bak›m›ndan gruplar aras›nda fark saptanmad›. MTHFR gen mutasyonu bak›m›ndan da hasta ve kontrol gruplar› aras›nda fark saptanmad›. Her iki hastal›k grubundaki selenyum düzeyinin kontrol grubundan daha düşük olduğu görüldü (p=0.001). Sonuç: Sonuçlar›m›z göstermektedir ki sirozlu ve kronik hepatitli hastalarda gözlenen hiperhomosisteinemi folat, vitamin B12 eksikliği ve MTHFR gen mutasyonu ile ilgili değildir. Homosistein metabolizmas›nda görev alan diğer enzimlerin rollerinin olabileceği anlaş›lmaktad›r. Kronik hepatit ve sirozlularda belirgin selenyum eksikliğinin varl›ğ› dikkat çekicidir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Komplike olmayan üreteroskopik litotripsilerden sonra üreteral stent yerleştirilmesi gerekli midir?
    (Turkish Association of Urology, 2006) Atuğ, Fatih; Akay, Ferruh; Akkuş, Zeki; Örgen, Sait; Alar, Salih; Şahin, Hayrettin
    Bu çalışmada komplike olmayan üreteroskopik litotripsilerden sonra üreteral stent yerleştirilen ve yerleştirilmeyen hastaların sonuçlarını karşılaştırdık. Bu çalışmada 1996 ile 2004 yılları arasında üreteroskopik litotripsi uygulanan 367 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar iki gruba ayrıldı; ilk grupta stent takılan (4.8 F çift J stent) 236 hasta, ikinci grupta ise stent takılmayan 131 hasta, üreteroskopi sonuçları ve taşsızlık oranları açısından incelendi. Üreteroskopi işlemi standart olarak 8.5 F rigid üreteroskop ile yapıldı. Litotripsi işleminde ise pnömotik litotriptör kullanıldı. Hastaların ortalama yaşı stent takılan grupta 40.1 yıl (22-76) ve stent takılmayan grupta ise 37.8 yıl (19-65) olarak saptandı. Ortalama taş boyutu ise sırasıyla 9.1 mm (4-21) ve 7.8 mm (3-17) olarak saptandı. Ameliyat sonrası yapılan kontrollerde hastalar taşsızlık oranları açısından incelendiğinde stent takılan grupta %92.4, takılmayan grupta %90.8 olarak saptandı. Ameliyat süresi stent takılan grupta (ort 51.4, dk:30-110), takılmayanlara (ort 40.2, dk: 25-70) göre daha uzun olarak saptandı. Hastalar sık idrara çıkma, göğüs ağrısı, sıkışma hissi, disüri gibi şikayetler açısından incelendiğinde, stent takılan grupta şikayetlerin belirgin olarak artmış olduğu saptandı. Pnömotik litotripsi uygulanan komplike olmayan üreteroskopilerden sonra stent takılması gerekli olmadığını düşünmekteyiz. İstenmeyen yan etki olmayan litotripsilerden sonra rutin olarak stent yerleştirilmesi ameliyat süresini uzatmakta, maliyeti arttırmakta ve hasta morbiditesini arttırmaktadır.
  • [ X ]
    Öğe
    Koroner arter hastalığını belirlemede zirve egzersiz QT dispersiyonu' nun egzersiz testinin doğruluğuna katkısı
    (1998) Ülgen, Mehmet Sıddık; Ulusoy, Tezer; Toprak, Nizamettin; Bıyık, İsmail; Akkuş, Zeki; Karadede, Aziz; Altınel, Salih
    ÖZET Vntrikül repolctrizasyonundaki bölgesel bozukluk iskemiye ileri derecede duyarlı olup yüzüyel EKG 'de QT dispersiyonu olarak ölçülmektedir. Bu çalışmada egzersiz testinde zirve egzersizde ölçülen QT dispersiyonu 'nün koroner arter hastalığım (KAH) belirlemedeki rolünü araştırdık. Egzersiz testi ve koroner anjiografisi yapılan 17 kadın, 58 erkek olmak üzere toplam 75 hasta çalışmaya alınarak test sonuçlarına göre dört gruba ayrıldı. 1-Normal (N): Efor testi negatif ve koroner anjiografisinde anlamlı darlık olmayan 19 olgu, 2-Gerçek pozitif '(GP): Efor testi pozitif ve anlamlı koroner darlık saptanan 44 olgu, 3-Yalancı Pozitif (YP): Efor testi pozitif olmasına karşın anjiografide anlamlı darlık bulunmayan altı olgu, 4-Yalancı Negatif (YN): Efor testi negatif olmasına rağmen anjiografide anlamlı darlık saptanan altı olgudan oluştu. Gruplar yaş, anlamlı ST segment çökmesi, ulaşılan kalp hızı, istirahat ve zirve egzersiz QT dispersiyonu ve QpikT dispersiyonu ve düzletilmiş değerleri (QTcd, QpikTcd) yönünden karşılaştırıldı. Gruplar arasındaki en anlamlı farkın N grup ile GP grup arasında ve pik egzersiz QTd, QTcd açısından olduğu (P<0.01, r=0,48) görüldü. Qpik Tdve Qpik Ted yönünden deyine iki grup arasında anlamlı fark vardı (P<0.01, r=0.30). Zirve egzersiz QTcd QTcd$geq$70 msn olmasının KAH'm belirlemedeki duyarlılığı %70 bulundu. Anlamlı ST segment depresyonuna ek olarak QTcd$geq$70 msn olması durumunda ise duyarlılık düşerken özgüllük artarak %91 'e çıkmaktadır. Sonuç olarak; anlamlı ST segment çökmesine zirve egzersiz QT ve QpikT dispersiyonu 'nün eklenmesi halinde testin doğruluğunu daha da arttığı ve yalancı pozitif sonuçların azaldığı kanısına varıldı
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Maxillary cortical bone thickness in a south- eastern anatolian population: A cone-beam computed tomography study
    (International Scientific Information, Inc., 2017) Adıgüzel, Özkan; Belgin, Ceren Aktuna; Falakaloğlu, Seda; Cangül, Suzan; Akkuş, Zeki
    Background: The aim of this study was to measure the distance between the maxillary premolar and molar teeth apices to the buccal cortical bone and evaluate differences in gender and age group, using cone beam computed tomography (CBCT). Material/Methods: This retrospective study comprised of 451 premolar and molar teeth of one hundred and thirteen patients who were admitted to Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology for different reasons. Data were analyzed using Student’s t-tests and Tukey HSD tests. Results: There was significant difference in buccal bone thickness by gender (p<0.05). The thinnest point of the maxillary buccal bone was measured in women as 2.11 mm and in men as 2.02 mm in the first premolar teeth. The thickest point of maxillary buccal bone was measured in women as 9.87 mm and in men 10.71 mm palatinal root of the first molar. A comparison of buccal bone thickness between age showed a statistically significant difference at the distobuccal and palatinal roots of the first molar, at the mesiobuccal root of the second molar (p<0.05). Conclusions: The measurements of maxillar buccal bone thickness using CBCT for various dental procedures especially in endodontic surgery, orthodontic mini implant treatment, dental implant procedures, and healing after tooth extraction that are important knowledge.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Öğretmen adaylarının fizik öğretmenliğine ilişkin belirsizlik düzeylerinin belirlenmesi üzerine bir araştırma
    (Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 2004) Maskan, Abdulkadir; Aşılıoğlu, Bayram; Akkuş, Zeki
    Öz:Öğretmenlik mesleği ve öğretmen yetiştirme Türkiye'de güncelliğini koruyan iki önemli konudur. Bu çalışma, 2001 - 2002 öğretim yılı bahar döneminde Diyarbakır Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Fizik Öğretmenliği programında okuyan 147 fizik öğretmen adayı (38 kız, 109 erkek) üzerinde yapılmıştır. Öğrencilerin lise diploma notu, ÖSYS giriş puanı, ÖSYS tercih derecesi, fizik öğretmenliğine yönelik tutumları ve fizik başarı puanları değişkenlerinin korelasyonuna bakılmış ve kısmen anlamlı bulunmuştur. Fizik öğretmen adaylarının fizik öğretmenliğine yönelik tutumlarının olumlu olduğu, ÖSYS puanlarının ise yıllara göre düşüş gösterdiği sonucuna varılmıştır. Bu çalışmanın sonuçları SPSS paket programı kullanılarak regrasyon analizi ile elde edilmiştir.
  • [ X ]
    Öğe
    Performance Comparison of Support Vector Machines,Random Forest and Artificial Neural Networks inBinary Classification: Descriptive Comparison Study
    (2021) Akkuş, Zeki; Dırıcan, Emre
    Objective: In this study, it was aimed to find themethod with high classification success among the methods used inthe study by comparing the supervised machine learning methodsaccording to the classification performance. Material and Meth ods: In our study, both the real data set obtained from 302 patientswith invasive ductal carcinoma and 24 different data sets obtainedby simulation were used to compare the classification performanceof support vector machines, random forest and artificial neural net works. The success of classifications of the methods used wascompared according to the general accuracy, F-measure, Matthewscorrelation coefficient, area under the curve (AUC) and discrimi nant power in breast cancer data. In addition, the difference in train ing-test accuracy in the simulation data and the significance of thisdifference were also evaluated. Results: The highest survival classifi cation accuracy (80%) for the test set of stage III patients with inva sive ductal carcinoma was obtained from support vector machines(SVM) with the radial-based kernel. The highest values in other per formance metrics (F-measure=0.87, Matthews correlation coeffi cient=0.22, AUC=0.89 and discriminant power=0.52), and the mostsuccessful results in simulation data were generally obtained fromSVM. Conclusion: SVM had higher accuracy in both the real data setand simulation data than random forest and artificial neural networks.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    The protective effect of melatonin and Ganoderma lucidum against the negative effects of extremely low frequency electric and magnetic fields on pulp structure in rat teeth
    (Taylor and Francis Ltd., 2017) Doğan, Mehmet Sinan; Yavaş, Mehmet Cihan; Günay, Ayşe; Yavuz, İzzet; Deveci, Engin; Akkuş, Zeki; Tanık, Abdülsamet; Akdağ, Mehmet Zülküf
    Background/aim: The aim of this study was to determine whether Extremely low frequency electric and magnetic field (ELF-EMF) had any harmful effects on dental pulp tissue and examine histologically whether melatonin (MLT) and Ganoderma lucidum (GL) play a protective role against these harmful effects. Material and method: A total of 56 adult, male Wistar Albino rats were used in the study. The rats were separated into 8 equal groups and were exposed to ELF-EMF, generated by high voltage source, for 8 hours/day for 26 days–Groups I, II and III and for 52 days-Groups V, VI and VII. For sham-control groups (Groups IV and VIII for 26 and 52 days), rats were placed into same experimental set-up as exposure groups and same procedure was applied except ELF-EMF exposure. GL (20 mg/kg/day) and MLT (10 mg/kg/day) were administered by oral gavage and the intraperitoneal route respectively. At the end of the study, the rats anterior teeth were examined immunohistochemicaly using vimentin and vascular endothelial growth factor (VEGF). Results: Degeneration in the odontoblast cells, inflammatory cell infiltration, dilatation of the blood vessels and haemorrhagic changes were determined in the pulp of the rats in Groups I and V. A statistically significant difference was determined in the groups treated with MLT and GL (p < 0.05). Conclusion: It was determined that exposure to ELF-EMF induced histological changes in the dental pulp of rats, the using of MLT and GL could have a protective effect against these effects.
  • [ X ]
    Öğe
    Sınıflama ağaçları yardımıyla restless legs syndrome (RLS) hastalarına tanı koyma
    (2005) Akkuş, Zeki; Temel, Gülhan Orekici; Çamdeviren, Handan
    Sınıflama ağaçları (Classification Trees, CT) parametrik olmayan istatistiksel bir yöntemdir. Bu yöntem bir veya daha fazla risk faktöründen yararlanarak bireylere tanı koyma amacıyla kullanılan bir ağaç algoritmasıdır. Tıbbi araştırmalarda özellikle son yıllarda bu yöntemin kullanılabilirliğinde artış izlenmesine karşın bir çok hastalığın risk faktörlerinin incelenmesinde henüz bu yaklaşım kullanılmamıştır. Bu çalışmanın amacı; CT hakkında önemli teorik bilgileri özetlemek ve RLS (Restless Legs Syndrome) hastalarının risk faktörlerini farklı bir yaklaşımla incelemektir. Bu amaçla, Mersin Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji bölümünün 206 denek üzerinde yaptığı anket çalışmasının sonuçları kullanılmış ve deneklerin RLS hastası olup olmama durumunu belirleyen değişkenler sınıflama ağaçları analizi ile tespit edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, RLS hastalığını belirleyen değişkenler literatürde yer alan pek çok risk faktörüyle paralellik göstermektedir.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »

| Dicle Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Dicle Üniversitesi, Diyarbakır, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim