Yazar "Abakay, Abdurrahman" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 84
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut pulmoner emboli(2012) Tanrıverdi, Mehmet Halis; Abakay, AbdurrahmanPulmoner emboli (PE) sık karşılaşılan ve yaşamı tehdit eden hastalıktır. Özgül bir klinik tablo ile ortaya çıkmadığı için tanı koymak güç olabilir. Buna karşılık, tedaviye hızlı başlamanın hayat kurtarıcı olması nedeniyle, erken tanı koymak önemlidir. PE ve derin ven trombozu (DVT), ortak predispozan faktörleri olan venöz tromboemboli (VTE) ile ilgili klinik tablolardır. PE vakaların çoğunda emboli kaynağı DVT'dir. Etyolojik faktörler arasında; yaş, VTE öyküsü, kanser, nörolojik hastalık, akut solunum yetersizliği ya da kalp hastalığı gibi uzun süre hastanede yatmayı gerektiren hastalıklar, konjenital ya da edinsel trombofili ve oral kontraseptif kullanımı yer almaktadır. Sigara içenlerde, obez kişilerde, hipertansiyon ya da metabolik sendromlu hastalarda da PE riskinin yüksek olduğu bildirilmiştir. PE olgularında fibrin yıkım ürünü olan plazma D-dimer, düzeyleri artar. Alt ekstremite ven ultrasonografisi yüksek özgüllüğü, noninvaziv ve kolay uygulanır olması nedeniyle PE şüphesi olan hastalarda ilk basamak tetkikleri arasında yer alır. Normal ventilasyon-perfüzyon (V/Q) sintigrafisi PE'nin dışlanmasında son derece güvenilirdir. Bilgisayarlı tomografiyle pulmoner anjiyografi (BTPA) segmental ya da daha distal düzeyde klinik karşılığı olan PE varlığını göstermede yeterlidir. Konvansiyonel pulmoner anjiyografi son derece güvenilir, ancak invaziv bir testtir. Tedavide amaç tıkanmış pulmoner arterden (PA) akımın yeniden sağlanmasıdır. Yüksek riskli PE hastalarının birinci sıra tedavisinde, çok az mutlak kontrendikasyonu olan trombolitik ajanlar kullanılır.Öğe An approach based on probabilistic neural network for diagnosis of Mesothelioma's disease(Pergamon-Elsevier Science Ltd, 2012) Er, Orhan; Tanrikulu, Abdullah Cetin; Abakay, Abdurrahman; Temurtas, FeyzullahMalignant mesothelioma (MM) is an aggressive progress tumor that results from mesotel cells and pleura usually incurs. The two important causes, in MM etiologies are known as asbestos and erionite, both mineral fibers. Environmental asbestos exposure and MM are one of the major public health problems of Turkey. In this study, two different probabilistic neural network (PNN) structures were used for MM's disease diagnosis. The PNN results were compared with the results of the multilayer and learning vector quantization neural networks focusing on MM's disease diagnosis and using same database. It was observed the PNN is the best classification with 96.30% accuracy obtained via 3-fold cross-validation. The MM disease dataset were prepared from a faculty of medicine's database using new patient's hospital reports from south east region of Turkey. Crown Copyright (C) 2011 Published by Elsevier Ltd. All rights reserved.Öğe ASBEST KULLANIMININ YAYGIN OLDUĞU BİR BÖLGEDE KADINLARDA MEZOTELYOMANIN KLİNİK VE DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ(İzmir Göğüs Hastalıkları Hastanesi, 2012) Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, Abdurrahman; Abakay, Özlem; Sezgi, Cengizhan; Şen, Hatice Selimoğlu; Kaya, Halide; Şenyiğit, AbdurrahmanMalign Mezotelyoma (MM) etiyolojisinde genellikle çevresel ve mesleksel asbest maruziyeti rol alır. Ayrıca yine bir fibröz zeolit olan erionit de suçlanmaktadır. Ülkemizde çevresel asbest ve erionit teması nedeniyle MM yaygın bir kanser türüdür. Çalışmamızda 2005-2011 yılları arasında hastanemizde MM tanısı konan 77 kadın hasta retrospektif olarak değerlendirildi. MM hastalarının dosyaları ayrıntılı olarak incelendi. Çalışmaya alınan hastaların demografik verileri, yaş, şikayet, radyolojik bulgular, tanı yöntemleri, hastalık evreleri daha önceden hazırlanan standart formlara kaydedildi. MM hastalarının yaş ortalaması 57 ± 14.1 yıl idi. Elli yedi hastada (%74) olguda çevresel asbest maruziyeti mevcuttu ve ortalama temas süresi 30.6 yıldı. Hastalardan 21'i (%27.3) asbest kullanımının yaygın olduğu Ergani ilçesinden başvurmuştu. Toplam 63 hastada (%81.8) nefes darlığı, 44 hastada (%57.1) göğüs ağrısı ve 16 hastada (%20.8) kilo kaybı vardı. Ortalama semptom süresi 5.7 ± 4.6 aydı. Ayrıca 47 hastada (%61) histopatolojik tip olarak epitelyal tip olarak saptandı. Hastalarda ortalama sağ kalım 9.54 ± 6.9 ay olarak bulundu. Malign mezotelyoma çevresel asbest maruziyetinin fazla olduğu bölgelerde yaşayan kadınlarda uyumlu semptom ve bulguları olanlarda akla getirilmelidir. Bu kişilerde özellikle plevral tutuluma dikkat edilmelidir. Ülkemizde bu hastalığın önlenmesi için çevresel asbest kullanımının tamamen terk edilmesi için çalışmalar yapmak faydalı olabilecektir.Öğe Bir üniversite hastanesinde tanı konulan sarkoidoz hastalarının klinik özellikleri(Modestum Publishing Ltd., 2012) Abakay, Özlem; Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Meteroğlu, Fatih; Sezgi, Cengizhan; Şen, Hadice Selimoğlu; Dallı, Ayşe; Kabak, MehmetAmaç: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde sarkoidoz tanısı konulan hastaların klinik özelliklerinin ve takip sonuçlarının araştırılması amaçlandı. Gereç ve yöntem: Çalışmaya 01 Ocak 2008 - 31 Aralık 2011 tarihleri arasında sarkoidoz tanısı konulmuş toplam 39 hasta alındı. Hastaların demografik verileri, laboratuar verileri, spirometrik test sonuçları, tanı yöntemleri, verilen tedavi rejimleri çalışma formuna kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 39 hastanın %15.4 erkek, %84.6 kadın idi. Yaş ortalaması erkeklerde 39.5 ± 13.1 yıl, kadınlarda 44.8 ± 14.0 yıl idi. Hastaların %17.9u evre 1, %66.7si evre 2, %10.3ü evre 3 ve %5.1i evre 4 idi. Tanı konulduğunda hastaların %61.5i semptomatik, %38.5i asemptomatikti. Hastaların solunum fonksiyon test sonuçlarına göre %61.5 normal patern, %30.8 restriktif patern ve %7.7 obstrüktif patern saptandı. Hastaların tanı yöntemleri incelendiğinde hastaların %25.6sına bronkoskopik biyopsi prosedürleri ile %74.4üne cerrahi biyopsi prosedürleriyle tanı konulmuştu. Hastalara uygulanan tedaviler incelendiğinde hastaların %56.4üne kortikosteroid tedavisi, %5.1ine kortikosteroid + metotreksat tedavisi verilmişti, %38.5i ise farmakolojik tedavi verilmeden takip edilmişti. Çalışmanın bittiği tarihte hastaların %20.5inin tedavisi devam etmekteydi. Farmakolojik tedavi verilen hastalarda ortalama 8.4 ay tedavi verilmişti. Sonuç: İnterstisyel akciğer hastalıkları arasında sık görülen sarkoidoz hastalarımızın klinik özellikleri incelenerek tanı, ayırıcı tanı ve tedavide yaşanabilecek muhtemel sorunların tespiti mümkün olabilecektir.Öğe Breast Tuberculosis in Southeast Turkey: Report of 27 Cases(Karger, 2010) Tanrikulu, Abdullah C.; Abakay, Abdurrahman; Abakay, Ozlem; Kapan, MuratBackground: Breast tuberculosis (TB) is a very rare form of TB. Case series on breast TB are scarce. Patients and Methods: The patients with breast TB treated between 2004 and 2008 at our hospital were retrospectively investigated. Results: All patients were female (mean age 31.5 +/- 8.4 years). All but 1 patient were new cases. Patients presented with swelling of the breast (48.1%), mass and fluctuation (each, 40.7%), and breast pain (18.5%). The mean treatment duration was significantly shorter in 14 patients who received directly observed therapy (DOT) compared with those (n = 12) who did not (6.7 +/- 1.7 months vs. 8.5 +/- 1.6 months, respectively; p = 0.01). Seven patients underwent segmental mastektomy as complementary surgery. The highest rate of breast TB was seen in 2007 (37.1% compared with 14.8% between 2004 and 2006). Conclusions: Breast TB should be considered in patients with breast neoplasia, swelling, and discharge, and can be successfully treated by DOT with shorter treatment duration.Öğe Çevresel asbest maruziyetinde kapiller epitelyal permeabilite ile yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi korelasyonu(2005) Tanrıkulu, A. Çetin; Işık, Recep; Abakay, Abdurrahman; Acemoğlu, Hamit; Kaya, Halil; Dağlı, Canan Eren; Komek, HalilAmaç: Çevresel asbest maruziyetine bağlı oluşan hastalıklar Güneydoğu Anadolu Bölgesinde önemli bir sağlık sorunudur. Çalışmamızda amacımız, çevresel asbest maruziyetinde oluşabilecek pulmoner kapiller epitelyal permeabilite (KEP) değişikliğini ve KEP değeri ile yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT) bulguları arasındaki korelasyonu incelemektir. Gereç ve yöntem: Çalışmaya asbestli toprağı kullanma hikayesi olan toplam 47 olgu ile asbest maruziyeti olmayan 22 kontrol vakası alındı. Çalışma grubuna YRBT ve Tc-99m DTPA aerosol inhalasyon sintigrafısi çekildi. Kontrol grubuna ise Tc-99m DTPA aerosol sintigrafısi çekildi. Akciğer membran permeabilitesinin bir indeksi olan dakikalık aktivite azalma yüzdesini ifade eden KEP değeri hesaplandı. Bulgular: Plevral plak YRBT'de en sık saptanan lezyondu. Asbest maruziyeti olan olguların KEP ortalama değeri kontrol grubuna göre anlamlı düşük bulundu (0.952-1.287 %/dk) (p=0.003). YRBT'de lezyon saptanmayan asbest maruziyetli olguların ortalama KEP değeri kontrol grubuna göre anlamlı düşük bulundu (0.994-1.287 %/dk) (p=0.012). YRBT'de lezyon saptanan ve hiçbir lezyon saptanmayan çalışma grubu olgularının KEP değerleri arasında ise anlamlı fark saptanmadı (0.939-0.994 %/dk) (p=0.9). YRBT'de interstisyel fıbrozis saptanan çalışma grubunun KEP değeri kontrol grubuna göre anlamlı düşük saptandı (1.025-1.287 %/dk) (p=0.03). İnterstisyel fıbrozis saptanan çalışma grubunun KEP değeri, interstisyel fıbrozis saptanmayan çalışma grubuna göre ise anlamlı farklı bulunmadı (p=0.4). Sonuç: Çevresel asbest maruziyetinde KEP değerinin kontrol grubuna göre azaldığı görüldü. Radyolojik olarak herhangi bir değişiklik görülmeden önce KEP'in etkilenebileceği ve erken dönemdeki fıbrozisi göstermede noninvaziv hassas bir parametre olabileceği saptandı. Geniş serili çalışmalar ile KEP'in asbeste bağlı fıbrozisi göstermede erken bir prediktör olup olamayacağının gösterileceğini düşünmekteyiz.Öğe Çevresel asbest maruziyetinin akciğer sağlığı üzerine etkileri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2010) Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, Abdurrahman; Sezgi, Cengizhan; Dallı, Ayşe; Çarkanat, Ali İhsan; Şenyiğit, AbdurrahmanAmaç: Çevresel asbest maruziyeti ve buna bağlı birçok malign ve malign olmayan hastalık oluşmaktadır. Uzun yıllardır asbest kullanılan bir beldede asbest maruziyetinin etkilerini incelemek ve asbeste bağlı hastalıkların sıklığını araştırmak amacıyla çalışma planlandı. Gereç ve yöntem: Belirlenen beldeye mikrofilm tarama ekibi ile gidildi. Sürekli bu beldede oturan 30 yaş ve üstü olan kişilerin, fizik muayenesi yapıldı, mikrofilmleri çekildi ve spirometrik analizleri yapıldı. Ayrıca asbest bilgi düzeyleri, sigara alışkanlıkları ve solunum sistemi ile ilgili şikayetlerini değerlendirecek sorular içeren bir anket uygulandı. Bulgular: Çalışmaya toplam olarak 102 kişi dahil edildi. Çalışma grubunun 46‘sı (% 45,1) erkek, 56’sı (% 54,9 ) kadınlardan oluşuyordu ve yaş ortalaması 56.4±12.9 (30-80) yıl idi. Katılanların sadece üç tanesi (% 2,9) asbesti hiç kullanmadığını belirtti, diğer 99 (% 97,1) kişi asbesti önceden çeşitli zamanlarda kullandıklarını, ancak yaklaşık 15 yıldır bu maddeyi kullanmadıklarını belirtti. Bu kişiler ortalama 33.1±15.9 yıl asbest kullanmışlardı. Risk faktörleri olarak 60 yaşın üzerinde olma (p< 0,001), 30 yıldan uzun süre asbeste maruziyet (p= 0,028) ve ömür boyu 30 günden fazla tandır kullanımı (p= 0,015) ile asbestten etkilenme arasında anlamlı ilişki bulundu. Ayrıca öksürük (p= 0,04), balgam (p= 0,03) ve nefes darlığı (p= 0,05) etkilenen grupta anlamlı düzeyde yüksekti. Bir kişide malign plevral mezotelyoma (% 0,9) , 26 (% 25,5) kişide kalsifiye plevral plak, yedi (% 6,9) kişide plevral kalınlaşma saptandı ve bu patolojik durumların prevalansı sırasıyla 204/100000, 5306/100000, 1428/100000 olarak hesaplandı. Sonuç: Asbest kullanımı incelenen beldede önemli bir halk sağlığı sorunudur. Asbest kullanımının tamamen terk edilmesi için eğitim çalışmaları ve önleyici tedbirler yararlı olabilir.Öğe Cizre’de ilkokul çocuklarında tüberküloz taramasının sonuçları(2006) Abakay, Özlem; Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Çetin; Alp?, AdilTüberküloz (Tbc) son yıllarda ciddiyetini artıran bir halk sağlığı sorunu olmuştur. Çocuk yaş grubunda hastalık daha ciddi seyretmekte ve daha ağır formlar görülmektedir. Verem Savaş Dairesi 11. Grup Başkanlığı tarafından Şırnak ili Cizre ilçesinde merkez ve köylerdeki sekiz ilköğretim okulunda 2005 yılı Kasım ayında ilkokul birinci sınıf öğrencilerine Tbc taraması yapıldı. Çalışmaya 1130 (%50.4)’u erkek, 1112 (%49.6)’si kız olmak üzere toplam 2242 çocuk alındı. Yaş ortalaması 6.9 ± 0.8 (4-14) yıl olarak saptandı. Bacillus Calmette-Guerin (BCG) aşı skarı olmayan 1676 (%74.7) çocuk, tek skarı olan 536 (%23.9) çocuk ve iki skarı olan 32 (%1.4) çocuk saptandı. Tüm çocukların ortalama tüberkülin deri testi (TDT) çapı 2.1 ± 2.7 mm olarak saptandı. Cinsiyetle ortalama TDT çapı arasında anlamlı ilişki saptanmadı (p= 0.3). BCG yapılmayan grubun TDT ortalama çapı 1.5 ± 1.4 mm, tek skarlı grupta ortalama çap 3.5 ± 4.0 mm ve iki skarlı grupta ortalama çap 11.2 ± 3.3 mm olarak saptandı. Tüm çocukların TDT sonuçları 2065 (%92.1)’inde negatif, 101 (%4.5)’inde BCG’ye atfedilme ve 76 (%3.4)’sında pozitif olarak kaydedildi. BCG skarı olmayanlarda TDT pozitifliği %1.2, tek skarlılarda TDT pozitifliği %8.9, çift skarlılarda TDT pozitifiği %50 olarak saptanmıştır. BCG skar sayısı arttıkça TDT reaksiyonun çapının anlamlı oranda arttığı saptandı (p< 0.05). Tarama ekibi tarafından 139 (%6.2) çocuğa hastalık şüphesi nedeniyle aileleriyle birlikte dispansere başvurmaları önerilmişti. Çocuklarda ilk BCG aşılamanın çok yetersiz olduğu saptandı. Doğum sonrası tek aşılama oranının artırılması için ailelerin eğitilmesi ve okul taramalarının daha dikkatli yapılması gerektiği düşünüldü.Öğe Clinical and demographic characteristics of tracheobronchial variations(Medknow Publications & Media Pvt Ltd, 2011) Abakay, Abdurrahman; Tanrikulu, Abdullah C.; Sen, Hadice Selimoglu; Abakay, Ozlem; Aydin, Ayse; Carkanat, Ali I.; Senyigit, AbdurrahmanBackground: There are various anatomic variations in tracheobronchial system (tracheal bronchus, ectopic bronchus, and accessory bronchus). We aimed to investigate the bronchoscopic findings of the patients with tracheobronchial variations (TBVs) during bronchoscopy and to describe their clinical characteristics. Materials and Methods: A total of 3322 records of bronchoscopic examinations in university hospital and 1560 in chest disease hospital total 4882 were retrospectively analyzed and 198 (134 male, 64 female) patients were diagnosed as TBV. Results: Mean age of patients was 48.5 +/- 17.8 (range, 15-78) years. Most of the tracheobronchial variations (n = 68, 33.1%) were localized at the right upper lobe bronchus. The most common type of TBVs at this region was right upper lobe with two segments. Symptoms were found in 21 (10.2%) patients with TBVs (7 accessory cardiac bronchus, 5 tracheal bronchus, 5 accessory segmental bronchus in left main bronchus and 4 accessory segmental bronchus in right main bronchus). Their symptoms cough, hemoptysis and recurrent pneumonia with unknown etiologies were thought as related to TBVs. No other potential causes leading these symptoms were found in these patients. Conclusion: According to our best of knowledge our study population is one of the largest series of bronchoscopy for investigate of TBVs. Although TBVs were usually reported as asymptomatic, nearly 10% of our patients with TBVs had symptoms such as recurrent pneumonia, cough and hemoptysis. TBVs should be taken into consideration in symptomatic patients before fiber-optic bronchoscopic examination.Öğe Clinical and laboratory characteristics of 48 patients with miliary tuberculosis(Academic Journals, 2011) Abakay, Ozlem; Abakay, Abdurrahman; Tanriverdi, Mehmet Halis; Sen, Hadice S.; Sezgi, Cengizhan; Kaya, Halide; Tanrikulu, Abdullah CetinMiliary tuberculosis (TB) is a progressive form of TB, indicating disseminated hematogenous spread. Data were collected by scanning the Dicle University Hospital records between January 1990 and December 2010. Forty eight adult patients which were diagnosed miliary TB and followed by hospitalization were enrolled in this study. The mean age was 41.2 +/- 14.1 years. Twenty-four patients (50%) had history of contact with TB patients; six patients (12.5%) had a history of previous TB disease. The most common presenting symptoms were loss of appetite (77.1%), cough (70.8%) and weight loss (64.5%), respectively. Typical miliary pattern were diagnosed radiologically on chest radiographs of all patients. There was cavity at Thoracic tomography in six of 31 patients (12.5%). The most common laboratory finding was elevated erythrocyte sedimentation rate (83.3%). The patients were diagnosed by microbiological (10%), histological (29%) and clinical-radiological (61%) methods. 10 patients (20.8%) had a history of an additional disease accompanying TB. Five patients (10.4%) died during hospitalization. As a result, miliary TB is a form of TB that is more frequent and severe in risk groups with co morbid disease. After clinical suspicion, the use of microbiological and histopathological methods up to radiological methods thought to be useful for fast and accurate diagnosis.Öğe Clinical characteristics and treatment outcomes in 132 patients with malignant mesothelioma(Medknow Publications & Media Pvt Ltd, 2011) Abakay, Abdurrahman; Tanrikulu, Abdullah C.; Kaplan, Muhammet Ali; Kucukoner, Mehmet; Abakay, Ozlem; Sen, Hadice; Isikdogan, AbdurrahmanPurpose: Our objective is to scrutinize clinical, laboratory, radiological characteristics, treatment regimens, and treatment outcomes of malignant mesothelioma (MM) cases in our hospital. Materials and Methods: We investigated, retrospectively, the clinical characteristics and treatment outcomes of all 132 MM patients at Dicle University Hospital between January 2006 and April 2010. Results: A total of 82 (62.1%) patients were male, and 50 (37.9%) female. Median age was 56.0 years. Mean survival time was 9.66.9 months. Mean survival time of patients who had received best supportive care was 7.5 months, chemotherapy 10.4 months, and multimodality treatment regimen 12.6 months. Patients in the multimodality treatment group survived longer than did those in the other two groups (P=0.042). A total of 76 patients received chemotherapy, of whom 17 (22.3%) were administered Cisplatin/Carboplatin and Gemcitabine, 58 (76.4%) Cisplatin/Carboplatin and Pemetrexed, and one (1.3%) Cisplatin Docetaxel. Complete and partial response to treatment in patients receiving Cisplatin/Carboplatin and Gemcitabine was found 47.1% and Cisplatin/Carboplatin and Pemetrexed was found 50.0% (P>0.05). Conclusions: MM related to asbestos exposure is seen frequently in Turkey. Patients present with the typical clinical features of dyspnea, weight loss, and chest pain. Survival analysis shows that patients receiving multimodality treatment may be better.Öğe Clinical Characteristics of Patients with Mesothelioma: A University Hospital of 2011 Data(Derman Medical Publ, 2013) Tanrikulu, Abdullah Cetin; Abakay, Abdurrahman; Abakay, Ozlem; Sezgi, Cengizhan; Sen, Hadice Selimoglu; Onder, Omer Faruk; Senyigit, AbdurrahmanAim: Malignant mesothelioma (MM) in the etiology of environmental and occupational asbestos exposure is usually to be responsible. The fibrous zeolite erionite was accused. MM due to environmental asbestos exposure is a common disease in our region. Material and Method: University Hospital in 2011 followed up a total of 28 patients with MM was evaluated retrospectively. Clinical radiological and histopathological features were investigated. Results: Fifteen patients were female and thirteen male. The mean age was 59.9 +/- 12.4 (36-81) years. In nine patients Ergani four patients Cermik district appealed. Fifteen patients (53.6%) were positive for asbestos exposure and mean asbestos exposure time was 24.7 years. Fourteen patients (50%) were diagnosed biopsy. In twelve patients left sides were involved. Seventeen patients had epithelial type. Pleural fluid cytology was positive in only four patients. The most frequent clinical symptom dyspnea. Patients with alkaline phosphatase (ALP) and lactate dehydrogenase (LDH) values were higher. Discussion: People living in dense region are the theme of environmental asbestos MM appropriate should be considered in patients with symptoms and signs. For the prevention of disease in our region for the abandonment of the use of asbestos in environmental studies will be useful to do.Öğe Clinical characteristics, treatment and survival outcomes in malignant pleural mesothelioma: An institutional experience in Turkey(Imprimatur Publications, 2014) Kucukoner, Mehmet; Kaplan, Mehmet Ali; Inal, Ali; Urakci, Zuhat; Abakay, Ozlem; Tanrikulu, Abdullah Cetin; Abakay, AbdurrahmanPurpose: To compare treatment modalities and investigate potential prognostic factors for survival in patients with malignant pleural mesothelioma (MPM). Methods: The present study has investigated the data of 150 patients with MPM who were examined and treated in our center from 2005 to 2012. Results: The study included 87 male (58%) and 63 female (42%) patients. Surgical resection (pleurectomy/decortications (P/D), and extrapleural pneumonectomy (EPP)) was performed in 32 (36.7%) patients; 87 patients (58%) received chemotherapy alone and 16 (10.7%) had surgery, chemotherapy and radiotherapy (trimodal treatment). The median progression free and overall survival (PFS and OS) for all patients were 10.6 and 14.8 months, respectively. No statistically significant difference was observed between the patients who received pemetrexed/cisplatin (N=54) and gemcitabine/cisplatin (N=28) in terms of PFS and OS (p=0.145, p=0.244, respectively). Also, no statistically significant difference was registered between operated and non operated patients (PFS and OS, p=0.416, p=0.095, respectively). There was no difference in both PFS and OS rates between patients who had P/D or EPP (p=0.87, p=0.652, respectively). Log rank analysis: Eastern Cooperative Oncology Group performance status (ECOG PS)(p=0.018), histology (p < 0.001), stage (p < 0.001) and leukocytosis (p=0.005) were found to be significant prognostic factors of OS. At multivariate analysis, ECOG PS (p=0.016) and stage (p < 0.001) were independent prognostic factors for OS. Conclusion: Median OS was approximately 1 year. ECOG PS, histological type, stage and presence of leukocytosis were prognostic factors that affected both PFS and OS. EPP or P/D surgical options did not provide difference in terms of survival. Survival rates in patients who received a combination of platinum analogues with pemetrexed or gemcitabine as front-line chemotherapy were similar.Öğe Clinical characteristics, treatment, and survival outcomes in malignant pleural mesothelioma: A institution experience in Turkey(Lippincott Williams & Wilkins, 2013) Kucukoner, Mehmet; Kaplan, Muhammed Ali; Inal, Ali; Urakci, Zuhat; Abakay, Ozlem; Tanrikulu, Abdullah; Abakay, Abdurrahman[Abstract Not Available]Öğe A Clinical, Radiographic and Laboratory Evaluation of Prognostic Factors in 363 Patients with Malignant Pleural Mesothelioma(Karger, 2010) Tanrikulu, Abdullah Cetin; Abakay, Abdurrahman; Kaplan, Mehmet Ali; Kucukoner, Mehmet; Palanci, Yilmaz; Evliyaoglu, Osman; Sezgi, CengizhanBackground: Malignant pleural mesothelioma (MPM) has a poor prognosis. Objectives: Only few studies in literature investigated the presence of pleural fluid and radiographic findings for the prognosis of MPM. Methods: We retrospectively investigated the hospital charts of 363 MPM patients who were diagnosed from January 1989 to March 2010. Survival time was calculated by the Kaplan-Meier method. Pretreatment clinical, laboratory and radiographic features of each patient at the time of diagnosis were obtained from patients' charts. Results: The mean age of 363 patients (217 men, 146 women) was 50.6 +/- 11.2 years (range 19-85) and the mean survival time was 11.7 +/- 8.6 months (range 1-53). Histological types of MPM were epithelial (71.2%), mixed (15.9%) and sarcomatous type (4.9%). The frequency of disease stages were 31.4% for stage 1, 24.2% for stage 2, 28.6% for stage 3 and 15.8% for stage 4. The most frequent symptoms were dyspnea (82.1%), chest pain (68.3%) and weight loss (58.9%). Results of univariate and multivariate analyses revealed that a Karnofsky performance score <= 60, a pleural fluid glucose level <= 40 mg/dl, a C-reactive protein level > 50 mg/l, a serum lactate dehydrogenase level > 500 U/l, the presence of pleural fluid, pleural thickening > 1 cm and a platelet count of > 420 x 10(3)/mu l were found to be associated with poor prognosis in MPM. Conclusions: Our data suggest that low pleural fluid glucose and high C-reactive protein, the presence of pleural fluid and pleural thickening were associated with poor MPM prognosis. Further prospective studies are needed to highlight prognostic factors more clearly. Copyright (C) 2010 S. Karger AG, BaselÖğe Coenzyme Q10, Copper, Zinc, and Lipid Peroxidation Levels in Serum of Patients with Chronic Obstructive Pulmonary Disease(Humana Press Inc, 2011) Tanrikulu, Abdullah Cetin; Abakay, Abdurrahman; Evliyaoglu, Osman; Palanci, YilmazSeverity of chronic obstructive pulmonary disease (COPD) exacerbation is associated with increased level of copper (Cu), zinc (Zn), and lipid peroxidation (malodialdehyde, MDA). The aim of this study was to investigate the levels of lipid peroxidation, Coenzyme Q10 (CoQ10), Zn, and Cu in the COPD exacerbations. Forty-five patients with COPD acute exacerbation and 45 healthy smokers as control group were used in the study. Forced expiratory volume in 1 s (FEV1) and forced vital capacity (FVC) were lower in exacerbation group than in control. C- reactive protein levels, white blood cell count, and sedimentation rate were significantly (p < 0.001) higher in patients than in control. CoQ10 level and Cu/Zn ratio was significantly (p < 0.05) lower in patients than in control, although MDA, Cu, and Zn levels were significantly (p < 0.05) higher in patients than in control. Negative correlations were found among MDA, Cu, Zn, FEV1, and FVC values in exacerbation and control subjects (p < 0.05). In conclusion, we observed that oxidative stress in the exacerbation period of COPD patients was increased. The decrease in CoQ10 level and Cu/Zn ratio and elevation in Cu and Zn levels observed in the patients probably result from the defense response of organism and are mediated by inflammatory-like substances.Öğe Çok ilaca dirençli tüberkülozla temasta bulaşma riskini etkileyen faktörler(2010) Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Şenyiğit, Abdurrahman; Işık, Recep; Abakay, ÖzlemAmaç: Bu çalışmada tüberküloz (TB) kontrol programında önemli bir klinik problem olan Çok ilaca dirençli tüberküloz (ÇİD-TB) hastalarının temaslı muayene sonuçları ve temas sonrası gelişen TB hastalarının klinik özellikleri incelenerek bulaşma riskini etkileyen faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır.Yöntemler: Çalışmada Ocak 2000- Aralık 2008 tarihleri arasında Diyarbakır’daki toplam dört verem savaşı dispanserinde kayıtlı 34 ÇİD-TB hastasının kayıtları retrospektif olarak incelendi.Bulgular: ÇİD-TB hastalarının yaş ortalaması 32.3±14.2 yıl idi. ÇİD-TB hastalarıyla temaslı olanların 7’sinde (%20.6) ve toplam 9 temaslıda TB saptandı. Kaynak ÇİD-TB vakaları temaslılarında TB gelişmeyen (n=27) ve gelişen (n=7) olarak iki gruba ayrılarak yapılan değerlendirmelerde cinsiyet, eğitim durumu, sosyal güvenceye sahip olma, aylık gelir düzeyi, oturduğu yer, özgeçmişinde TB öyküsü olması açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Kaynak ÇİD-TB vakalarının 17’sinde (% 50) tedavi uygunsuzluğu, 14’ünde (%41.1) tedavi uyumsuzluğu saptandı. Temaslılarında TB gelişen ÇİD-TB grubunda tedavi uygunsuzluğu daha sık olarak saptandı (p<0.05). Tanı gecikmesi, temaslılarında TB gelişen vakalarda ortalama 18.7 ay, temaslılarında TB gelişmeyenlerde ise ortalama 9.3 ay olarak saptandı ve aradaki fark anlamlıydı (p<0.05). ÇİD-TB vakalarında hasta başına ortalama 4.4 temaslı kaydedilmişti ve hasta başına ortalama 1.8 kişi muayene edilmişti. Temaslılarında TB gelişmeyen ÇİD-TB grubunda temaslı muayene oranı %15.6 iken, TB gelişmeyenlerde % 50 olarak saptandı ve bu fark anlamlıydı (p<0.05).Sonuç: ÇİD-TB temasında TB enfeksiyonu bulaşması açısından, takiplerdeki uygunsuzluklar ve tanı gecikmesi önemli risk faktörleri olarak gözükmektedir. ÇİD-TB temaslılarında tarama ve takiplerinin artırılması ve hasta ve temaslıların bulaşma riski hakkında eğitilmesi bulaşmayı önlemede etkili olabilir.Öğe A Department of Chest Diseases: 2011 Data of Tuberculosis(Derman Medical Publ, 2013) Tanrikulu, Abdullah Cetin; Cakirca, Seher; Abakay, Abdurrahman; Sezgi, Cengizhan; Sen, Hadice Selimoglu; Onder, Omer Faruk; Abakay, OzlemAim: Tuberculosis (TB) is transmitted through inhalation, is a disease that can involve all the tissues and organs. The most common location was the lung involvement. In this study we aimed to discuss the clinical and demographic data of TB patients who were followed in the University of Chest Diseases Clinic in 2011. Material and Method: TB is still an important public health problem: order to analyze our data about the disease patients file retrospectively studied who followed clinical university hospital in 2011. During the study period 56 TB patients file were examined. Results: A total of 24 patients female were and 32 were male. The mean age of female patients was 28.8 and male was 32.5 years. A total of 28 patients were smear-positive pulmonary tuberculosis (11 female, 17 male). In smear-positive cases 25 sputum smear-positive and 3 cases gastric juice smear-positive. Three patients were diagnosed with smear-negative, while a positive in culture. In total, four patients had relapsed pulmonary TB. Six patients were diagnosed with TB pleurisy and four of the six patients diagnosed with pleural biopsy and two diagnosed pleural fluid adenosine deaminase levels. A total of 22 patients with pulmonary tuberculosis were diagnosed radiologically and clinically. In two of 56 patients developed hepatotoxicity. Discussion: TB is a disease affecting the young population that seriousness of continued. Early diagnosis and treatment is particularly important for transmission of TB.Öğe Dispanser ve göğüs hastalıkları klinikleri arasında tüberküloz tanısına yaklaşımlarının karşılaştırılması ve uygulamadaki hatalar(2006) Coşkunsel, Mehmet; Tanrıkulu, Çetin; Abakay, Özlem; Abakay, AbdurrahmanTüberküloz (TB) günümüzde hala ülkemiz için önemli bir halk sağlığı problemi olmaya devam etmektedir. Bu önemli soruna karşı yürütülmekte olan ulusal kontrol programımızın uygulanmasında Verem Savaş Dispanserlerine (VSD) önemli görevler verilmiştir. Bu çalışmada, Diyarbakır 1 no.lu VSD ve göğüs hastalıkları klinikleri arasında TB'a tanı koyma yöntemlerinin karşılaştırılmasını amaçladık.Diyarbakır 1 no.lu VSD'de son 3 yıl içinde (Ocak 2002-Aralık 2004) TB tanısı alan 916 hasta arasından -popülasyonu temsil etmek üzere- istatistiksel yöntem olarak "Sistematik Örnekleme Yöntemi" ile 360 dosya retrospektif olarak incelendi.Hastaların 270'i (% 75) akciğer TB, 90'ı (% 25) akciğer dışı organ TB idi. Akciğer TB tanısı alan olguların 172'sinin (% 63.7) yayma pozitif, 98'inin (% 36.3) yayma negatif olduğu saptandı. Ayırıcı tanı olanağı olan göğüs hastalıkları kliniklerinde (2. basamak ve 3. basamak sağlık kurumlarında) tanı alan 162 akciğer TB hastasından 117'sine (% 72.2) bakteriyolojik yöntemlerle (balgamda asido-resiztan bakteri (ARB) pozitifliği, balgamda kültür pozitifliği, bronşial lavajda ve mide açlık suyunda ARB pozitifliği) tanı konduğu, 45 (% 27.8) hastaya bakteriyolojik olmayan yöntemlerle (klinik, radyolojik, tüberkülin cilt testi,…) tanı konulduğu saptandı. VSD tarafından tanı konulan 90 akciğer TB hastasının 58'ine (% 64.4) bakteriyolojik yöntemlerle, 32'sine (% 35.6) bakteriyolojik olmayan yöntemlerle tanı konduğu saptandı.VSD'de bakteriyolojik olmayan yöntemlerle tanı alan 32 hastanın 15'inde (% 46.8) tedaviye yanıt alınamadığı ve sonrasında ayırıcı tanı olanağı olan merkezlerce TB tanısının hatalı olduğu saptandı. Hastalara uygulanan tedavi süresi açısından değerlendirildiğinde ortalama tedavi süresi 7.51±2.90 ay olarak tespit edildi. Hastalara verilen tedavi rejimleri veya sürelerinin tespitinde 56 (%15.6) olguda bazı yanlışlar (uygun olmayan rejim, tedavinin gereğinden kısa veya uzun tutulması) yapıldığı saptandı.VSD'de bakteriyolojik olmayan yöntemlerle TB tanısı konulduğunda hata oranının yüksek olduğu saptandı. Ayırıcı tanıya yönelik çalışmalar sonucu çoğu hastada TB dışı nedenler saptandığından bu hastalara hemen TB tedavi vermek yerine ulusal TB klavuzunda belirtildiği gibi ayırıcı tanı olanakları olan merkezlere yönlendirilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.Öğe Diyarbakır 1 no.lu Verem Savaş Dispanseri’nde temaslı muayene ve kemoprofilaksi hizmetlerinin düzeyi(2006) Abakay, Özlem; Tanrıkulu, A. Çetin; Cokunsel, Mehmet; Abakay, AbdurrahmanYakın temaslılarda tüberküloz (TB) hastalığının gelişiminin önlenmesinde ilaçla koruma tedavisi önemlidir. TB hastalarının yakın temaslıları bu açıdan dikkatli şekilde taranmalıdır. Bu çalışmamızda Diyarbakır 1 nolu Verem Savaş Dispanseri’nde kayıtlı 360 TB hastası ve 1986 yakın temaslısının kayıtlarını retrospektif olarak inceledik.Kaynak olguların 218 (% 60.6)’i erkek, 142 (% 39.4)’si kadın ve ortalama yaş 31.5±16.1 yıl idi. Kaynak olguların tanı esnasında yaptıkları ilk başvuru muayenesinin nedenleri olarak; en sık 280 (% 77.8) kişi ferdi muayene talebiyle, ikinci sırada temaslı muayenesi amacıyla 74 (% 20.6) başvurduğu saptandı. Kaynak olguların 270 (% 75)’inin akciğer tüberküloz, 90 (% 25)’ının akciğer dışı organ tüberkülozu olduğu saptandı Akciğer tüberkülozlu olguların 172 (% 63.7)’sinin yayma pozitif, 98 (% 36.3)’sinin yayma negatif olduğu saptandı. Yayma pozitif akciğer tüberküloz olgularında kür oranı % 40.7 olarak saptandı.Yakın temaslı olguların 948 (% 47.8)’i erkek, 1038 (% 52.2)’i kadın ve ortalama yaş 20.2±16.9 yıldı. Kaynak olgu başına ortalama 5.51±2.96 adet yakın temaslı kaydedildiği saptandı. Kaydedilen yakın temaslıların 596 (% 30)’sında tarama muayenesi yapılmadığı saptandı. Taraması yapılan 1390 temaslının; 264 (% 18.9)’üne ilaçlı koruma verildiği, 32 (% 2.3)’sine tüberküloz tanısı konulduğu, 92 (% 6.7)’sine BCG yapıldığı, 14 (% 1.1)’üne ikinci bir kontrol muayenesi önerildiği saptandı. Ulusal tüberküloz kılavuzunda geçen endikasyonlara göre ilaçlı koruma tedavisi verilmesi gerekirken verilmeyen 631 (% 45.4) yakın temaslı saptandı. Kaynak olgunun eğitimsiz oluşu ve gelir getirici bir işte çalışmamasının muayeneye gelme oranını anlamlı şekilde düşürdüğü, kaynak olgunun herhangi bir sosyal güvencesinin olmamasının ise bu oranı düşürmede etkili olmadığını saptadık.Sonuç olarak; VSD hizmetlerinin bir kısmında (özellikle de ilaçlı koruma konusunda) önemli eksiklikler saptandı. Bunların giderilmesinde ulusal programın tam uygulanması ve eğitim çabalarının artırılmasının gerektiği düşünüldü.