Yazar "Şenyiğit, Abdurrahman" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 45
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer kanserli olgularımızda fleksibl fiberoptik bronkoskopi ile alınan materyallerin tanı değeri(2000) Şenyiğit, Abdurrahman; Leblebici, İ. Halil; Kılınç, Nihal; Babayiğit, Cenk; Yıldız, TekinKliniğimizde 1997 ile 1998 yılları içinde fleksibl fiberoptik bronkoskopi (FOB) ile tanı konulan 48 hasta prospektif olarak incelendi. Hastalarımıza bronkoskopi esnasında forseps biyopsi, fırça biyopsisi, bronşiyal lavaj ve bronkoalveoler lavaj (BAL) uygulandı. Ayrıca postbronkoskopik balgamları incelendi. Olguların 45'ine (%93.7) forseps biopsisi, 1'ine (%2) BAL , 2'sine (%4.1) fırça biyopsisi ile tanı konuldu. Malignite açısından olumlu sonuç forseps biopsisi için %93.7, BAL için %16.6, bronşiyal lavaj için %27, postbronkoskopik balgam için %14.5, fırça biopsisi için %22.9 olarak saptandı. 48 olgumuzun 44'ünde hücre tipi saptanırken 4'iinde tip tayini yapılamadı. Epidermoid karsinom 25(%52), adenokarsinom 8(%16), küçük hücreli karsinom 5 (%10.4), büyük hücreli karsinom 4 (%8) olguda saptandı. 2 (%4) olguda ise mikst tip karsinom (epidermoid karsinom + küçük hücreli karsinom) saptandı. Sonuç olarak akciğer kanseri ön tanısıyla FOB yapılan olgularda en değerli bronkoskopik materyalin forseps biyopsisi olduğu, bununla birlikte FOB esnasında alınan diğer materyallerle birlikte postbronkoskopik balgam örneklerinin alınmasının tanısal verimliliği artıracağı kanaatine varıldı.Öğe Akciğer radyografisi normal saptanan hemoptizili olgularda fiberoptik bronkoskopi ve yüksek rezolüsyonlu tanıdaki değeri(2001) Şenyiğit, Abdurrahman; Bükte, Yaşar; Asan, Emir; Bayram, Hasan; Topçu, FüsunHemoptizi, çeşitli hastalıklarda ortaya çıkan ve sık rastlanan bir semptomdur. Teşhiste akciğer radyografisi ilk basamağı teşkil etmesine rağmen başta bronşektazi olmak üzere değişik hastalıkların normal göğüs radyografisine sahip olabilecekleri bilinmektedir. Çalışmamızda kliniğimizde hemoptizi tetkiki amacıyla yatırılan ve standart akciğer radyografileri normal olan 82 hastada (61 'i erkek, 21 'i kadın) fiberoptik bronkoskopi (FOB) ve yüksek rezolüsyonlu-BT (YRBT)'nin tanıdaki değerlerini prospektif olarak araştırmayı planladık. Otuz olguya her iki tetkike rağmen tanı konamadı. Olguların 2'sinde hem YRBT hem de FOB'ta bronş karsinomu saptanırken, 1 olguda trakea tümörü ve 2 olguda ise akciğer tümörü bulguları sadece FOB'ta tespit edildi. Yine YRBT'de saptanmadığı halde 2 olguda FOB'ta endobronşiyal tüberküloz (EBTB) tespit edildi. Ayrıca YRBT'de, 36 olguda bronşektazi belirlendi. Bu olguların sadece 6'sında FOB'ta bronşektazik değişiklikler saptandı. Bunlar dışında 9 olguda YRBT'de geçirilmiş tüberküloza (TB) bağlı apikal sekel fibrotik lezyonlar tespit edildi. Apikal fibrotik lezyonlar ve bronşektazi saptanmasında YRBT'nin FOB'tan üstün olduğu ve aralarında anlamlı farklılık olduğu belirlendi (sı-rasıyla p< 0.01 ve p< 0.001) Sonuçta, bronşektazi ve TB sekellerinin normal göğüs radyografisine sahip hemoptizili olgularda esas etyolojik faktörler olduğu ve bu iki hastalığın saptanmasında YRBT'nin üstünlük arz etmesine karşın farklı hastalıklardaki diagnostik değerlerinden dolayı hemoptizili olgularda hem YRBT hem de FOB'un başvurulması gereken işlemler olduğu kanaatine varıldı.Öğe Akciğer tüberkülozunda toraks bilgisayarlı tomografisi bulguları(2000) Asan, Emir; Coşkunsel, Mehmet; Şenyiğit, Abdurrahman; Nazaroğlu, Hasan; Özateş, MustafaAktif ve inaktif akciğer tüberkülozlu (akciğer Tbc'li) olgularda toraks bilgisayarlı tomografisi (toraks-BT) bulgularını belirlemek ve aktivite tayinine katkısını saptamak amacıyla kliniğimizde Nisan 1995 ve Ocak 1997 tarihleri arasında yatırılarak tetkik ve tedavileri yapılan 54'ü aktif, 38'i inaktif toplam 92 akciğer Tbc'li olgu çalışmaya alındı. Balgam veya bronkoalveoler lavaj materyalinin direkt mikroskobisi veya kültürlerinde basil saptanan olgular ve en az ikili antitüberkülo (anti Tbc) ilaç verilmesi ile klinik ve radyolojik iyileşme saptananlar aktif kabul edildi. Aktif akciğer Tbc'li olgularda konsolidasyon %87, kavite %69, asiner nodüller %67 oranında en fazla sıklıkla rastlanan görünümler olarak dikkati çekerken, inaktif akciğer Tbc'li olgularda fibrotik değişiklikler %95, parasikatrisyel amfizem %76 ve plevral kalınlaşma %68 oranında saptanmıştır. Kaviter lezyonu olan akciğer Tbc'li olguların %14'ünde standart akciğer radyografisinde minimal hava-sıvı seviyesi saptanırken yine aktif akciğer Tbc'li olgularda %43 oranında saptanan plevral kalınlaşmanın, olguların çoğunda (%52) asbeste bağlı bilateral kalsifiye plevral plaklar (KPP) şeklinde olduğu dikkati çekti. Ayrıca 2 hastamızda KPP'lere bağlı olarak standart akciğer radyografisinde lezyonların gölgelendiği ve toraks-BT'nin bu hastalarda lezyonları göstermede belirgin derecede üstün olduğu saptanmıştır. Yine olgularımızın %12'sinde diabetes mellitus (DM) tip-II saptanmış ve bu grup olgular ile diğer olgular arasında lezyonların görülme yüzdesi açısından bir farklılık görülmemiştir. Sonuçta özellikle basil saptanamayan ve aktivitesi şüpheli Tbc'li olgularda aktivite tayininde toraks-BT'nin faydalı olduğu, ayrıca yine BT'nin KPP'lere bağlı olarak standart akciğer radyografisinde görülmeyen lezyonların gösterilmesinde üstünlük arzettiği kanaatine varıldı.Öğe Akciğer tüberkülozunun aktivitesinin belirlenmesinde ve tedavinin değerlendirilmesinde serum seruloplazmin düzeyinin rolü(2001) Asan, Emir; Şenyiğit, Abdurrahman; Kırbaş, Gökhan; Topçu, Füsun; Sınır, Cebrail; Yıldız, TekinSerum seruloplazmin seviyesinin birçok hastalıkta yükseldiği bilinmektedir. Biz de bu çalışmamızda tüberküloz hastalığının aktivitesinin saptanmasında ve tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde serum seruloplazmin düzeyinin rolünü araştırmayı planladık. Çalışmaya toplam 43 aktif akciğer tüberkülozlu olgu ile inaktif akciğer tüberkülozlu 22 olgu ve sağlıklı 22 kişiden oluşan kontrol grubu alındı. Aktif akciğer tüberkülozlu olguların tedavi öncesi ve tedavinin 4. ayındaki seruloplazmin değerleri ölçülüp sonuçlar inaktif akciğer tüberkülozlu 22 hasta ve kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Tedavi öncesi seruloplazmin değe-ri 48.18 ± 17.77 mg/dL olarak ölçülürken tedavinin 4. ayında bu değer 32.71 ± 8.06 mg/dL, inaktif grupta 29.67 ± 4.05 mg/dL ve kontrol grubunda ise 26.46 ± 6.38 mg/dL olarak hesaplandı. Tedavi öncesi değerler ile diğer gruplarda saptanan değerler arasında anlamlı fark saptanırken (p< 0.001), tedavinin 4. ayındaki değerler ile inaktif gruplar arasındaki değerler arasında anlamlı fark saptanmadı. Sonuçta serum seruloplazmin değerinin hastalığın aktivitesinin saptanması yanında tedaviye alınan yanıtın değerlendirilmesinde de etkili bir parametre olduğu kanaatine varıldı.Öğe An alpha-1 antitrypsin deficiency screening study in patients with chronic obstructive pulmonary disease, bronchiectasis, or asthma in Turkey(Dove Medical Press Ltd, 2023) Onur, Seda Tural; Natoli, Antonino; Dreger, Bettina; Arınç, Sibel; Sarıoğlu, Nurhan; Çörtük, Mustafa; Karadoğan, Dilek; Şenyiğit, AbdurrahmanPurpose: Alpha-1 antitrypsin deficiency (AATD) is a rare hereditary condition characterized by decreased serum alpha-1 antitrypsin (AAT) levels. We aim to identify AATD in patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD), bronchiectasis, or asthma and to report the frequency of AAT variants in Turkey. Patients and Methods: This non-interventional, multicenter, prospective study was conducted between October 2021 and June 2022. Adult patients with COPD, bronchiectasis, asthma, liver symptoms, or family members with AATD were included. Demographic and clinical characteristics, pulmonary diagnosis, respiratory symptoms, and AAT serum levels were assessed. Whole blood samples were collected as dried blood spots, and the most common AATD mutations were simultaneously tested by allele-specific genotyping. Results: A total of 1088 patients, mainly diagnosed with COPD (92.7%) and shortness of breath (78.7%), were assessed. Fifty-one (5%) were found to have AATD mutations. Fifteen (29.4%) patients had Pi*S or Pi*Z mutations, whereas 36 (70.6%) patients carried rare alleles Pi*M malton (n=18, 35.3% of mutations), Pi*I (n=8, 16%), Pi*P lowell (n=7, 14%), Pi*M heerlen (n=2, 4%), and Pi*S iiyama (n=1, 2%). The most common heterozygous combinations were Pi*M/Z (n=12, 24%), and Pi*M/M malton (n=11, 22%). Ten patients with severe AATD due to two deficiency alleles were identified, two with the Pi*Z/Z genotype, four with the genotype Pi*M malton/M malton, three with Pi*Z/M malton, and one with Pi*Z/M heerlen. Conclusion: Our results identified AATD mutations as a genetic-based contributor to lung disease in patients with COPD or bronchiectasis and assessed their frequency in a population of Turkish patients.Öğe ASBEST KULLANIMININ YAYGIN OLDUĞU BİR BÖLGEDE KADINLARDA MEZOTELYOMANIN KLİNİK VE DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ(İzmir Göğüs Hastalıkları Hastanesi, 2012) Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, Abdurrahman; Abakay, Özlem; Sezgi, Cengizhan; Şen, Hatice Selimoğlu; Kaya, Halide; Şenyiğit, AbdurrahmanMalign Mezotelyoma (MM) etiyolojisinde genellikle çevresel ve mesleksel asbest maruziyeti rol alır. Ayrıca yine bir fibröz zeolit olan erionit de suçlanmaktadır. Ülkemizde çevresel asbest ve erionit teması nedeniyle MM yaygın bir kanser türüdür. Çalışmamızda 2005-2011 yılları arasında hastanemizde MM tanısı konan 77 kadın hasta retrospektif olarak değerlendirildi. MM hastalarının dosyaları ayrıntılı olarak incelendi. Çalışmaya alınan hastaların demografik verileri, yaş, şikayet, radyolojik bulgular, tanı yöntemleri, hastalık evreleri daha önceden hazırlanan standart formlara kaydedildi. MM hastalarının yaş ortalaması 57 ± 14.1 yıl idi. Elli yedi hastada (%74) olguda çevresel asbest maruziyeti mevcuttu ve ortalama temas süresi 30.6 yıldı. Hastalardan 21'i (%27.3) asbest kullanımının yaygın olduğu Ergani ilçesinden başvurmuştu. Toplam 63 hastada (%81.8) nefes darlığı, 44 hastada (%57.1) göğüs ağrısı ve 16 hastada (%20.8) kilo kaybı vardı. Ortalama semptom süresi 5.7 ± 4.6 aydı. Ayrıca 47 hastada (%61) histopatolojik tip olarak epitelyal tip olarak saptandı. Hastalarda ortalama sağ kalım 9.54 ± 6.9 ay olarak bulundu. Malign mezotelyoma çevresel asbest maruziyetinin fazla olduğu bölgelerde yaşayan kadınlarda uyumlu semptom ve bulguları olanlarda akla getirilmelidir. Bu kişilerde özellikle plevral tutuluma dikkat edilmelidir. Ülkemizde bu hastalığın önlenmesi için çevresel asbest kullanımının tamamen terk edilmesi için çalışmalar yapmak faydalı olabilecektir.Öğe Çevresel asbest maruziyetinin akciğer sağlığı üzerine etkileri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2010) Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, Abdurrahman; Sezgi, Cengizhan; Dallı, Ayşe; Çarkanat, Ali İhsan; Şenyiğit, AbdurrahmanAmaç: Çevresel asbest maruziyeti ve buna bağlı birçok malign ve malign olmayan hastalık oluşmaktadır. Uzun yıllardır asbest kullanılan bir beldede asbest maruziyetinin etkilerini incelemek ve asbeste bağlı hastalıkların sıklığını araştırmak amacıyla çalışma planlandı. Gereç ve yöntem: Belirlenen beldeye mikrofilm tarama ekibi ile gidildi. Sürekli bu beldede oturan 30 yaş ve üstü olan kişilerin, fizik muayenesi yapıldı, mikrofilmleri çekildi ve spirometrik analizleri yapıldı. Ayrıca asbest bilgi düzeyleri, sigara alışkanlıkları ve solunum sistemi ile ilgili şikayetlerini değerlendirecek sorular içeren bir anket uygulandı. Bulgular: Çalışmaya toplam olarak 102 kişi dahil edildi. Çalışma grubunun 46‘sı (% 45,1) erkek, 56’sı (% 54,9 ) kadınlardan oluşuyordu ve yaş ortalaması 56.4±12.9 (30-80) yıl idi. Katılanların sadece üç tanesi (% 2,9) asbesti hiç kullanmadığını belirtti, diğer 99 (% 97,1) kişi asbesti önceden çeşitli zamanlarda kullandıklarını, ancak yaklaşık 15 yıldır bu maddeyi kullanmadıklarını belirtti. Bu kişiler ortalama 33.1±15.9 yıl asbest kullanmışlardı. Risk faktörleri olarak 60 yaşın üzerinde olma (p< 0,001), 30 yıldan uzun süre asbeste maruziyet (p= 0,028) ve ömür boyu 30 günden fazla tandır kullanımı (p= 0,015) ile asbestten etkilenme arasında anlamlı ilişki bulundu. Ayrıca öksürük (p= 0,04), balgam (p= 0,03) ve nefes darlığı (p= 0,05) etkilenen grupta anlamlı düzeyde yüksekti. Bir kişide malign plevral mezotelyoma (% 0,9) , 26 (% 25,5) kişide kalsifiye plevral plak, yedi (% 6,9) kişide plevral kalınlaşma saptandı ve bu patolojik durumların prevalansı sırasıyla 204/100000, 5306/100000, 1428/100000 olarak hesaplandı. Sonuç: Asbest kullanımı incelenen beldede önemli bir halk sağlığı sorunudur. Asbest kullanımının tamamen terk edilmesi için eğitim çalışmaları ve önleyici tedbirler yararlı olabilir.Öğe Çevresel asbest temasına bağlı malign plevral mesotelyoma hastalarında toraks BT bulguları ve subtiplerle korelasyonu(2004) Kırbaş, Gökhan; Şenyiğit, Abdurrahman; Nazaroğlu, Hasan; Tanrıkulu, A. Çetin; Dağlı, Canan ErenAmaç: Malign plevral mezotelyoma (MPM), genellikle asbest temasına bağlı olarak gelişen ve tanısında bazen 6-8 aylık gecikme ile saptanabilen bir tümördür. Toraks tomografisi (Toraks BT), MPM' da kullanılan noninvaziv radyolojik bir yöntemdir. Bu çalışmada hastaların Toraks BT ve PA akciğer grafisi bulgularının incelenmesi, bu bulguların hastalığın sub tipleriyle olan ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 1988-Aralık 2003 tarihleri arasında MPM tanılı 166 hastanın Toraks BT ve PA akciğer grafisi incelenmiştir. Olguların 141'inde (% 85) çevresel asbest teması mevcut olup ortalama yaş 53 olarak saptandı. Bulgular: Saptanan PA akciğer grafi bulguları plevral efüzyon (PE), plevral kalınlaşma (PK), volüm azalması, mediastinal yer değiştirme ve mediastinal PK idi. Tomografik olarak saptanan bulgular 143 (% 86) hastada PE, 140 (% 84) hastada PK, 96 (% 60) hastada mediastinal PK, 80 (% 48) hastada interlober fissür tutulumu ve 78 (% 47) hastada volüm azalmasıydı. Tip tayini yapılabilen hastaların 68'i epitelyal, 27'si sarkomatöz ve 25'i mikst tipti. Bu tiplerin Toraks BT bulguları karşılaştırıldı. Mediastinal plevra tutulumu, interlober fissür tutulumu ve akciğer parankim tutulumu en sık sarkomatöz tipte saptandı. Saptanan her üç tutulumda epitelyal ve mikst tiplere göre istatistiksel olarak anlamlı biçimde yüksekti. Mediastinal yer değiştirme (% 48) en sık sarkomatöz tipte rastlandı. Ancak mikst tip ile epitelial tip arasında Toraks BT bulguları yönünden istatistiksel bir farka rastlanmadı. Sonuç: MPM' de Toraks BT bulguları çok çeşitlidir. Asbest temaslılarda sık rastlanan tomografîk bulgular da eşlik ediyorsa MPM düşünülmelidir. Ayrıca mediastinal plevra tutulumu, interlober fissür tutulumu ve akciğer parankim tutulumunun sarkomatöz tipte daha fazla saptanması bu tipin daha invaziv olduğunun kanıtı olabilir.Öğe Co-existince of sickle cell disease and hemidiaphragm paralysis(2006) Şenyiğit, Abdurrahman; Melek, İsmet Murat; Duman, Ahmet Taşkın; Babayiğit, Cenk; Gali, EdipOrak hücreli anemi, hücrenin rijid deformasyonuna yol açan anormal hemoglobin üretiminin neden olduğu bir hastalıktır. İnfeksiyonlar, akut splenik sekestrasyon krizleri, aplastik krizler, akut göğüs sendromu, inme, kolelitiyazis, renal hastalıklar ve ağrı hastalığın majör komplikasyonlarıdır. Unilateral veya bilateral diyafragma paralizisi, frenik sinir zedelenmesini takiben veya miyopatiler, nöropatiler ve miyelopatiler gibi çeşitli motornöron hastalıklarıyla birlikte görülebilir. Hemidiyafragma paralizisi, bilateral paraliziden daha sık görülür ve genellikle göğüs radyografisinde diyafragmanın tek taraflı anormal yüksekliği ile teşhis edilir. Orak hücre hastalığı olan 14 yaşındaki kız hastanın rutin kontrolü sırasında çekilen göğüs radyografisinde belirgin sağ hemidiyafragma yüksekliği izlendi. Hastanın ne travma ne de torasik cerrahi öyküsü vardı. Nörolojik muayenesinde duyu kusuru veya motor defisiti de yoktu. Toraksın bilgisayarlı tomografisi (BT)’nde belirgin derecede sağ hemidiyafragma elevasyonu saptandı. BT’sinde hiçbir patolojik bulgu yoktu. Spirometrik değerleri (beklenenin yüzdesi şeklinde) FEV1= %53, FVC= %55, FEV1/FVC= %97, PEF= %43 ve FEF%25-75= %58 olarak orta-ağır derecede restriksiyon ile uyumluydu. Sağ hemidiyafragma paralizisi tanısı floroskopide Hitzenber Snif testin pozitif saptanmasıyla doğrulandı. Orak hücre hastalığında her ne kadar çeşitli patofizyolojik mekanizmaların santral nörolojik komplikasyonlara yol açtığı biliniyor olsa da, periferik sinir tutulumu bugüne kadar bildirilmemiştir. Burada, orak hücre hastalığı ve unilateral hemidiyafragma paralizisi olan 14 yaşındaki kız hastayı, aradaki ilişkinin kanıtlanması için daha çok sayıda olgu saptanması gerekmesine rağmen bugüne kadar bu birliktelik bildirilmediği için sunuyoruz.Öğe Çok ilaca dirençli tüberkülozla temasta bulaşma riskini etkileyen faktörler(2010) Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Şenyiğit, Abdurrahman; Işık, Recep; Abakay, ÖzlemAmaç: Bu çalışmada tüberküloz (TB) kontrol programında önemli bir klinik problem olan Çok ilaca dirençli tüberküloz (ÇİD-TB) hastalarının temaslı muayene sonuçları ve temas sonrası gelişen TB hastalarının klinik özellikleri incelenerek bulaşma riskini etkileyen faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır.Yöntemler: Çalışmada Ocak 2000- Aralık 2008 tarihleri arasında Diyarbakır’daki toplam dört verem savaşı dispanserinde kayıtlı 34 ÇİD-TB hastasının kayıtları retrospektif olarak incelendi.Bulgular: ÇİD-TB hastalarının yaş ortalaması 32.3±14.2 yıl idi. ÇİD-TB hastalarıyla temaslı olanların 7’sinde (%20.6) ve toplam 9 temaslıda TB saptandı. Kaynak ÇİD-TB vakaları temaslılarında TB gelişmeyen (n=27) ve gelişen (n=7) olarak iki gruba ayrılarak yapılan değerlendirmelerde cinsiyet, eğitim durumu, sosyal güvenceye sahip olma, aylık gelir düzeyi, oturduğu yer, özgeçmişinde TB öyküsü olması açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Kaynak ÇİD-TB vakalarının 17’sinde (% 50) tedavi uygunsuzluğu, 14’ünde (%41.1) tedavi uyumsuzluğu saptandı. Temaslılarında TB gelişen ÇİD-TB grubunda tedavi uygunsuzluğu daha sık olarak saptandı (p<0.05). Tanı gecikmesi, temaslılarında TB gelişen vakalarda ortalama 18.7 ay, temaslılarında TB gelişmeyenlerde ise ortalama 9.3 ay olarak saptandı ve aradaki fark anlamlıydı (p<0.05). ÇİD-TB vakalarında hasta başına ortalama 4.4 temaslı kaydedilmişti ve hasta başına ortalama 1.8 kişi muayene edilmişti. Temaslılarında TB gelişmeyen ÇİD-TB grubunda temaslı muayene oranı %15.6 iken, TB gelişmeyenlerde % 50 olarak saptandı ve bu fark anlamlıydı (p<0.05).Sonuç: ÇİD-TB temasında TB enfeksiyonu bulaşması açısından, takiplerdeki uygunsuzluklar ve tanı gecikmesi önemli risk faktörleri olarak gözükmektedir. ÇİD-TB temaslılarında tarama ve takiplerinin artırılması ve hasta ve temaslıların bulaşma riski hakkında eğitilmesi bulaşmayı önlemede etkili olabilir.Öğe A comparison of deep learning models for pneumonia detection from chest x-ray images(Gazi Universitesi, 2024) Kadiroğlu, Zehra; Deniz, Erkan; Şenyiğit, AbdurrahmanPneumonia is one of the acute lower respiratory tract diseases that can cause severe inflammation of the lung tissue. Although chest X-ray (CXR) is the most common clinical method for diagnosing pneumonia due to its low cost and ease of access, diagnosing pneumonia from CXR images is a difficult task even for specialist radiologists. It has been shown in the literature that deep learning-based image processing is effective in the automatic diagnosis of pneumonia. In conclusion, deep learning-based approaches were used in this study to classify pneumonia and healthy CXR images. These approaches are deep feature extraction, fine-tuning of pre-trained Convolutional Neural Networks (CNN), and end-to-end training of an enhanced ESA model. For deep feature extraction and transfer learning, 10 different pre-trained deep CNN models (AlexNet, ResNet50, DenseNet201, VGG16, VGG19, DarkNet53, ShuffleNet, Squeezenet, NASNetMobile and MobileNetV2) were used. Support Vector Machines (SVM), k Nearest Neighbor (kNN), Random Forest (RF) classifiers are used to classify deep features. The success of the fine-tuned AlexNet model produced an accuracy score of 98.50%, the highest of all results achieved. The end-to-end training of the developed ESA model yielded 96.75% results. The data set used in this study consists of Pneumonia and healthy CXR images obtained from Dicle University Medical Faculty Pulmonary Diseases and Tuberculosis clinic, intensive care unit and pulmonary outpatients’ clinic.Öğe COVID-19 pandemisi; Klinik, tanı, tedavi ve korunma(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2021) Şenyiğit, AbdurrahmanSevere acute respiratory syndrome coronavirus 2 (SARS-CoV-2)’nin sebep olduğu Coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic Aralık 2019’da Çinin Wuhan kentinde ilk defa bildirilmiş ve daha sonra tüm Dünyaya yayılmıştır. Salgın 11 Mart 2020’de pandemi olarak bildirilmiştir. Hastalık infekte kişilerden veya asemtomatik taşıyıcılardan respiratuar damlacıklar yoluyla bulaşır. Hastalığın en iyi bilinen klinik semptomları ve laboratuar bulguları ateş, normal veya azalmış lökosit miktarları, kuru öksürük, pnömoni, diyare ve dispnedir, ancak esas ölüm sebebi sitokin fırtınasınca tetiklenen akut respiratuar distress sendromudur. COVID-19 hastalarında tipik BT bulguları akciğerlerin periferlerinde yerleşik ve multifokal bilateral yama tarzında buzlu camlar ve konsolidasyonlardır. SARS-CoV-2 RNA tespiti için RT-PCR testi COVID-19 tanısında yaygın olarak kullanılmaktadır. Efektif bir tedavinin olmaması vaka sayılarında yükseliş ile birlikte hastane yatış oranlarında artış ve palyatif tedavilerin kullanılmasına yol açmıştır. Bu derlemede COVID-19’u önleme metotları, tanı ve tedavi algoritmaları, klinik ve laboratuar bulguları ve patogenezi kısaca özetlenmiştir.Öğe Dalak tüberkülozlu hastada splenektomi: Olgu sunumu(2004) Önen, Abdurrahman; Yaramış, Ahmet; Şenyiğit, Abdurrahman; Deveci, EnginYaklaşık 20 aylık halsizlik, iştahsızlık, öksürük, ateş, gece terlemesi ve kilo kaybı yakınmaları olan 4 yaşında erkek çocuk hastanemize getirilmiş, bir yıldan beri akciğer tüberkülozu tanısıyla antitüberküloz tedavi almasına karşın genel durumunda anlamlı düzelme olmadığı öğrenilmiştir. Ön-arka akciğer filiminde mikronodüler infiltrasyon, karın ultrasonografisi ve bilgisayarlı tomografisinde dalakta çok sayıda nodül ve/veya mikroapseler saptanmış ve splenektomi yapılmıştır. Ameliyatta dalak tamamen kalsifiye çok sayıda nodül ve mikroapselerle kaplanmış olarak bulunmuştur. Splenektomi sonrası, erken dönemde genel durumu düzelen ve yakınmaları gerileyen hastaya iki yıl boyunca antitüberküloz tedavi verilmiştir. Dört yıllık izlem sonrası son kontrolünde yakınması olmayıp genel durumu iyi ve gelişimi normaldir. Dalak tüberkülozu sıklığı son zamanlarda artmıştır. Özellikle tüberkülozun sık gö-rüldüğü bölgelerde tüberkülöz dalak apselerinden şüphenilmelidir. Erken tanı ve erken ilaç tedavisi önemlidir. Erken tedavi edilmeyen veya tedaviye dirençli dalak abseli olgular splenektomiden yarar görebilir.Öğe Diş teknisyeni pnömokonyozu kalsifiye plevral plak oluşturabilir mi? (Bir olgu nedeniyle)(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009) Şenyiğit, Abdurrahman; Yılmaz, Süreyya; Yılmaz, Zülfükar; Kırbaş, Gökhan; Şenyiğit, AbdulhalimSon dönemlerde uygun olmayan koşullarda çalışan diş teknisyenlerinde çeşitli pnömokonyozlar ile ilgili yayınlar artmaktadır. Protez işlemleri esnasında ortaya çıkan çeşitli toz ve duman maruziyeti, diş teknisyenleri pnömokonyozunda rol oynamaktadır. Yaklaşık 22 yıl (1968-1990) diş teknisyeni olarak görev yapan 53 yaşındaki erkek hasta, bütün protez işlemlerinde görev yaptığını tarif etti. Çevresel asbest teması saptanmayan olgunun akciğer grafisinde kalsisifiye plevral plaklar saptandı. Toraks bilgisayarlı tomografide ise kalsifik asbest plaklarını düşündüren görünümler saptandı. Bu çalışmada korunma koşulları uygun olmayan laboratuarlarda çalışan diş teknisyeninde gelişen pnömokonyoz vakası bildirilmiştir. Muhtemelen protez işlemi esnasında ortaya salınan asbest liflerinin plevral plak oluşturabileceğini düşündük.Öğe Diyarbakır ilinde çevresel asbest kullanımının değerlendirilmesi(2011) Şen, Hatice; Şenyiğit, Abdurrahman; Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Kaya, Halide; Sezgi, Cengizhan; Sarı, HıdırDiyarbakır ilinde çevresel asbest kullanımı yaygındır ve asbeste bağlı hastalıklar sık görülmektedir. Bu çalışmada Diyarbakır'da çevresel asbest maruziyetinin halen devam edip etmediği ve devam ediyorsa hangi amaçlarla kullanıldığı, hangi yollarla temin edildiğinin araştırılması amaçlandı.Çalışma amacıyla Ocak 2011-Nisan 2011 tarihleri arasında Diyarbakır ilinde asbest kullanımının olduğu bilinen Ergani, Çermik, Dicle, Çüngüş ve Hani ilçelerine bağlı toplam 187 köyde anket çalışması yapıldı.Asbest kullanım öyküsü oranı Ergani'de %84, Çermik'te %70, Çüngüş'te %66, Hani'de %66 ve Dicle'de %58 saptandı. Bu köylerden halen asbesti kullanmaya devam edenlerin oranı Hani'de %66, Dicle'de %54, Ergani'de %52, Çüngüş'te %50 ve Çermik'te %44 idi.Halen kullanan köylerde kullanım şeklinin Çermik ve Çüngüş'ün köylerinde sadece pekmez yapımında kullanım iken, diğer köylerde hem duvarların sıvanmasında hem de pekmez yapımında kullanım olduğu anlaşıldı.İlimizde yapılan bu çalışmanın verileri, halen asbest maruziyetinin devam ettiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle özellikle kırsal kesimde asbestin zararları hakkında toplumu bilinçlendirmeye yönelik eğitim faaliyetlerinin planlanması ve uygulanması gerekmektedir.Öğe Diyarbakır ilinde okul çocuklarında solunum fonksiyon testleri sonuçları(Türk Tüberküloz ve Toraks Derneği, 2001) Yurduseven, Erkan; Yaramış, Ahmet; Şenyiğit, Abdurrahman; Haspolat, Yusuf Kenan; Gürkan, Fuat; Derman, Orhan; Kaya, AhmetSolunum fonksiyon testlerinin normal değerlerinin, değişik toplumlarda ve cinsiyetlerde farklı saptandığı bilinmektedir. Çalışmamızda Diyarbakır il merkezinde, 10-15 yaş arasındaki 573’ü erkek, 547’si kız çocuğu olmak üzere toplam 1120 sağlıklı okul çocuğunda solunum fonksiyonlarının normal değerlerini saptamak amacıyla zorlu vital kapasite (FVC), 1. saniyedeki zorlu ekspiratuvar volüm (FEV1), zirve akım hızı (PEF) ve FEV1/FVC ölçümleri yapıldı. Çalışmamız referans spirometrik değerler ile karşılaştırıldığında ülkemizde Ege Bölgesi’nde yapılan çalışmada saptanan değerler ile büyük benzerlik gösterdiği belirlenirken sıklıkla referans olarak kullanılan Polgar’ın değerlerinden ise düşük bulunmuştur. Erkek çocuklarında FEV1, FVC ve PEF değerleri aynı boydaki kızlardan önemli derecede daha yüksek saptanmıştır. Özellikle boy büyüdükçe bu farkın daha da arttığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, solunumsal patolojilerin teşhisinde yardımcı, özellikle astma teşhisinde önemli bir parametre olan solunum fonksiyon testlerinin Diyarbakır ili için referans değerlerinin sunulduğu bu çalışmada bölgemiz çocuklarına uygun olmayan referans değerleri ile yapılacak yorumlamalardaki yanlışlıklar vurgulanmak istenmiştir.Öğe Endobronşial tüberküloz ( 3 olgu nedeniyle )(1999) Işık, Recep; Şenyiğit, Abdurrahman; Asan, Emir; Leblebici, H. İbrahim; Büyükbayram, HüseyinEndobronşial tüberküloz (EBTB), pulmoner tüberkülozun (tb) ciddi bir komplikasyonu olup nadir görülen bir durumdur. Ancak ilaçlara direnç gelişimine paralel olarak bildirilen olgu sayısında son zamanlarda belirgin bir artış mevcuttur Bu makalede hem balgam, hem de bronşial lavajda tb basili saptanmayan ve endobronşial biyopsi ile teşhisleri konan olguları literatür bulguları eşliğinde sunmayı uygun bulduk.Öğe Genç yaştaki fibromiyaljili hastalarda solunum fonksiyon testleri(2001) Şenyiğit, Abdurrahman; Saraç, Ayşegül Jale; Karakoç, Mehmet; Gür, Ali; Çevik, Remzi; Nas, Kemal; Erdoğan, FerdaFibromiyalji; nonartiküler orijinli, etyolojisi bilinmeyen, jeneralize kas iskelet sistemi ağrısı, karekteristik bölgelerde hassas noktalar, yorgunluk, tutukluk, uyku bozuklukları ve anksiyete ile karakterize, ağrılı bir sendromdur. Bu çalışmanın amacı, genç fibromiyaljili hastalarda solunum fonksiyon testlerini değerlendirmektir. Çalışmaya Amerikan Romatoloji Birliği (ARA) kriterlerine göre Fibromiyalji Sendromu (FMS) tanısı konan 38 hasta ile benzer yaş ve cinsiyette 23 kişilik kontrol grubu alındı. Vakaların hiçbiri sigara içmemekteydi. Hastalarda zorlu vital kapasite (FVC), birinci saniye zorlu ekspirasyon hacmi (FEV1), FEV1/FVC, ekspiryum ortası akım hızı (FEF25-75), ekspiryum en yüksek akım hızı(PEF), ekspire edilen vital kapasitenin ilk %25, %50 ve %75'inde atılan hava volümü (FEF25,FEF50 ve FEF75) değişkenleri ölçüldü. Tüm spirometrik ölçümler kontrol grubuna göre hasta grubunda düşük bulunmasına rağmen, sadece FEV1, FVC, FEF25 ve PEF değerlerindeki düşüklük anlamlıydı (p<0.05). Bu bulgular restriktif tip solunum fonksiyon bozukluğunu göstermekteydi. Çalışmamız; fibromiyaljili hastalarda şiddetli ağrı, yorgunluk, fiziksel inaktiviteye ve solunum kaslarının etkilenmesine bağlı olarak restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu gelişebileceğini göstermiştir.Öğe Göğüs hastalıkları kliniğinde mortalite nedenleri(2010) Şenyiğit, Abdurrahman; Abakay, Abdurrahman; Şen, Selimoğlu Hadice; Çalkanat, Ali İhsan; Tanrıkulu, A. Çetin; Sezgi, CengizhanDicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs hastalıkları kliniğinde yatırılarak tedavi edilen hastalarda mortalite sıklığını ve nedenlerini araştırmak amacıyla retrospektif bir çalışma planlandı. Ocak 2004-Mayıs 2009 arasında bu klinikte yaşamını yitiren hastalar değerlendirildi. Bu süre içerisinde toplam 4417 hastanın yatırıldığı, (8892 yatış) bunların 384 ünün (%8.6) öldüğü saptandı. Yaş ortalaması 66.8±15.3 olan hastalardan 92’si (%33) bayan, 187’si (%67) erkekti. Ana ölüm nedenleri incelendiğinde, 92 hasta (% 33.1) pnömoni, 87 hasta (%31.2) kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), 52 hasta (%18.6) akciğer kanseri, 18 hasta (%6.5) tüberküloz (TB) ,18 hasta (% 6.5) pulmoner tromboemboli ve 12 hasta (%4.2) diğer nedenlerle ölmüştü. Eşlik eden hastalıklar incelendiğinde 130 hastanın (%46.6) ek hastalığı olmadığı, 41 hasta (%14.7) kardiyak hastalıklar, 22 hasta (%7.9) akciğer dışı kanserler, 18 hasta (%6.5) kor pulmonale, 17 hasta (%6.1) nörolojik hastalıklar,15 hasta (%5.4) böbrek hastalıkları, 10 hasta (%3.6) diabetes mellutus DM, 9 hasta (%3.1), TB ve 17 hasta sınıflanmayan hastalıklar (%6.1) olarak saptandı. Sonuç olarak, her kliniğin kendi mortalite oranlarını ve nedenlerini bilmesinin hasta yaklaşımı açısından yararlı olacağını ve eşlik eden hastalıkların dikkate alınmasının mortaliteyi azaltmada faydalı olacağını düşünmekteyiz.Öğe Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde halen asbestli toprak kullanan ailelerin asbest konusundaki bilgileri ve asbeste bakışları(2004) Şenyiğit, Abdurrahman; Dağlı, Eren Canan; Tanrıkulu, A. ÇetinAsbestli toprağın kullanımı nedeniyle başta mezotelyoma olmak üzere birçok hastalık oluşmaktadır. Asbest kullanımı bölgemizde azalmasına rağmen, sıva ve badana yapımında kullanımına devam edilmektedir. Çalışmamızda asbestli toprağı halen kullanmakta olan ailelerin asbest konusundaki bilgilerini ve kullanım sebeplerini araştırmayı planladık. Bu amaçla 78 ailedeki 218 kişiye sekiz soruluk anket uyguladık. Olguların sadece %1.2'sinin sıva-badana için kullandıkları toprakta asbest olduğunu bildikleri ve ortalama 34 yıldır asbestli toprağı kullandıkları tespit edildi. Başka sıva ve badana malzemesi varken neden asbestli toprağı kullanmaya devam ettikleri sorusuna ise daha ucuz olması, evleri için daha uygun malzeme olması gibi cevaplar verildi. Yine olguların %26.6'sının asbestli toprağı başkalarının da kullanmasını tavsiye ettikleri belirlendi. En önemli bulgu olarak, olguların %79.4'ünün asbestli toprağın sağlığa zararlı olduğunu bilmedikleri tespit edildi. Sonuçta; asbestli toprağın kullanımına devam etmenin önemli sebebinin asbestin zararlarının bilinmemesinden kaynaklandığı ve bu konuda yapılacak çalışmaların asbest kullanımını engellemede en büyük faktör olacağı düşünüldü.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »