Yazar "Şen, Hadice Selimoğlu" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer tüberkülozlu çocuk hastaların klinik ve laboratuvar özelliklerinin değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Şen, Velat; Uluca, Ünal; Yılmaz, Süreyya; Şen, Hadice Selimoğlu; Tuncel, Tuba; Güneş, Ali; Karabel, Müsemma; Gürkan, Mehmet FuatAmaç: Akciğer tüberkülozu çocuk hastalarda önemli bir sağlık sorunudur. Bu çalışmada akciğer tüberkülozlu çocuk olguların epidemiyolojik verileri, klinik bulguları ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Ocak 2008 - Aralık 2013 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bölümü’nde akciğer tüberkülozu tanısı alarak tedavi başlanan 85 çocuk hastanın kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: 85 olgunun %51,7’si kız olup, yaş ortalaması 9,84±4,66 yıl (6 ay-18 yıl) idi. Olguların % 22,3’ü beş yaş ve altında idi. En sık yakınma olarak; öksürük (%81,2), yüksek ateş (%55,2), iştahsızlık (%47,1), gece terlemesi (%38,8) ve kilo kaybı (%32,9) gözlendi. Tüberküloz teması %76,4 olguda mevcuttu. BCG aşısı skar izi 60 (%70,6) hastada mevcuttu. Tüberkülin deri testi hastaların %75,3’ünde pozitifti. Akciğer radyografilerinde en sık olarak hiler dolgunluk (%58,8), primer odak-kalsifikasyon (%37,6) ve parankimde infiltrasyon (%32,9) saptandı. Sonuç: Ülkemizde akciğer tüberkülozu çocukluk çağında nadir olmayıp, önemli bir enfeksiyon hastalığı olarak devam etmektedir. Hastalığın erken tanı ve tedavisini sağlamak komplikasyonların azaltılması ve bulaştırıcılığın önlenmesi için gereklidir.Öğe Bir üniversite hastanesinde tanı konulan sarkoidoz hastalarının klinik özellikleri(Modestum Publishing Ltd., 2012) Abakay, Özlem; Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Meteroğlu, Fatih; Sezgi, Cengizhan; Şen, Hadice Selimoğlu; Dallı, Ayşe; Kabak, MehmetAmaç: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde sarkoidoz tanısı konulan hastaların klinik özelliklerinin ve takip sonuçlarının araştırılması amaçlandı. Gereç ve yöntem: Çalışmaya 01 Ocak 2008 - 31 Aralık 2011 tarihleri arasında sarkoidoz tanısı konulmuş toplam 39 hasta alındı. Hastaların demografik verileri, laboratuar verileri, spirometrik test sonuçları, tanı yöntemleri, verilen tedavi rejimleri çalışma formuna kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 39 hastanın %15.4 erkek, %84.6 kadın idi. Yaş ortalaması erkeklerde 39.5 ± 13.1 yıl, kadınlarda 44.8 ± 14.0 yıl idi. Hastaların %17.9u evre 1, %66.7si evre 2, %10.3ü evre 3 ve %5.1i evre 4 idi. Tanı konulduğunda hastaların %61.5i semptomatik, %38.5i asemptomatikti. Hastaların solunum fonksiyon test sonuçlarına göre %61.5 normal patern, %30.8 restriktif patern ve %7.7 obstrüktif patern saptandı. Hastaların tanı yöntemleri incelendiğinde hastaların %25.6sına bronkoskopik biyopsi prosedürleri ile %74.4üne cerrahi biyopsi prosedürleriyle tanı konulmuştu. Hastalara uygulanan tedaviler incelendiğinde hastaların %56.4üne kortikosteroid tedavisi, %5.1ine kortikosteroid + metotreksat tedavisi verilmişti, %38.5i ise farmakolojik tedavi verilmeden takip edilmişti. Çalışmanın bittiği tarihte hastaların %20.5inin tedavisi devam etmekteydi. Farmakolojik tedavi verilen hastalarda ortalama 8.4 ay tedavi verilmişti. Sonuç: İnterstisyel akciğer hastalıkları arasında sık görülen sarkoidoz hastalarımızın klinik özellikleri incelenerek tanı, ayırıcı tanı ve tedavide yaşanabilecek muhtemel sorunların tespiti mümkün olabilecektir.Öğe Clinical features and accompanying findings of Pseudo-Bartter Syndrome in cystic fibrosis(Wiley, 2020) Şişmanlar Eyüboğlu, Tuğba; Doğru, Deniz; Çakır, Erkan; Çobanoğlu, Nazan; Pekcan, Sevgi; Cinel, Güzin; Yalçın, Ebru; Şen, Velat; Şen, Hadice Selimoğlu; 0000-0001-7284-4999; 0000-0001-9931-9473; 0000-0002-1438-7854; 0000-0002-3686-2927; 0000-0002-9232-5982; 0000-0002-2597-6646Background Pseudo-Bartter syndrome (PBS) is a rare complication of cystic fibrosis (CF) and there are limited data in the literature about it. We aimed to compare clinical features and accompanying findings of patients with PBS in a large patient population. Methods The data were collected from the Cystic Fibrosis Registry of Turkey where 1170 CF patients were recorded in 2017. Clinical features, diagnostic test results, colonization status, complications, and genetic test results were compared in patients with and without PBS. Results Totally 1170 patients were recorded into the registry in 2017 and 120 (10%) of them had PBS. The mean age of diagnosis and current age of patients were significantly younger and newborn screening positivity was lower in patients with PBS (P < .001). There were no differences between the groups in terms of colonization status, mean z-scores of weight, height, BMI, and mean FEV1 percentage. Types of genetic mutations did not differ between the two groups. Accompanying complications were more frequent in patients without PBS. Conclusion PBS was detected as the most common complication in the registry. It could be due to warm weather conditions of our country. It is usually seen in younger ages regardless of mutation phenotype and it could be a clue for early diagnosis of CF.Öğe Evaluation of the effect of obstructive sleep apnea syndrome on retinal microvascularity by optical coherence tomography angiography(Elsevier, 2022) Ava, Sedat; Erdem, Seyfettin; Karahan, Mine; Dursun, Mehmet Emin; Hazar, Leyla; Şen, Hadice Selimoğlu; Keklikçi, UğurPurpose: Using optical coherence tomography angiography (OCTA), we sought to determine whether there are retinal microvascular changes in patients with obstructive sleep apnea syndrome (OSAS). Method: The study included 56 patients diagnosed with OSAS by polysomnography [21 patients with mild OSAS (group 1), 14 with moderate OSAS (group 2) and 21 with severe OSAS (group 3)], and 26 healthy individuals as a control group (group 4). The vascular densities of the superficial capillary plexus and deep capillary plexus of the retinal segmentations, together with the foveal avascular zone (FAZ) width, were measured for all participants, using OCTA.Result: Compared with the control group, vascular densitiy in whole image of superficial capillary plexus were found to be significantly lower in group 2. In addition, vascular densitiy in fovea region of superficial capillary plexus was significantly lower in group 1 than the control group. In deep capillary plexus, vascular densitiy of whole image, superior hemi and nasal regions were found to be significantly lower in group 2 and group 3 compared with the control group. Parafoveal region in group 3 had significantly lower vascular densities than the controls. A significantly larger FAZ was also found in group 1 and group 3 in the deep capillary plexus, compared with the controls. Conclusion: We detected smaller vascular densities in both the superficial capillary plexus and deep capillary plexus and a larger deep capillary plexus FAZ in OSAS patients. Therefore, OCTA may be useful as a non-invasive method to understand the systemic effects of OSAS.Öğe Frequency of direct oral anticoagulants usage in acute pulmonary thromboembolism treatment in Turkey (TUPEDO)(Galenos Yayıncılık, 2022) Tanrıverdi, Elif; Tutar, Nuri; Şentürk, Ayşegül; Bahadır, Ayşe; Aksel, Nimet; Yetkin, Nur Aleyna; Şen, Hadice SelimoğluBackground: Direct oral anticoagulants (DOACs) have been used in acute pulmonary thromboembolism as an alternative to warfarin due to drug interactions, narrow therapeutic range, and necessary close International Normalized Ratio (INR) monitoring. Phase 3 study results have reported that these drugs are at least as effective as warfarin and beneficial in terms of bleeding; however, studies that present up-to-date life data are necessary. Aims: To evaluate the frequency of using DOACs, which are prescribed with a limited number of indications in our country, and real-life data results. Study Design: Cross-sectional study Methods: This cross-sectional survey collected the clinical data (history, current treatment, treatment duration, etc.) of patients with pulmonary thromboembolism and who applied to the physician for follow-up between October 15, 2019, and March 15, 2020. The researchers kept the patient records sequentially. Results: Data from 836 patients with acute pulmonary thromboembolism from 25 centers were collected, and DOAC was used in 320 (38.5%) of them. The most preferred DOAC was rivaroxaban (n = 294, 91.9%). DOAC was mostly preferred because it could not provide an effective INR level with warfarin (n=133, 41.6%). Bleeding was observed in 13 (4%) patients. Conclusion: The use of direct oral anticoagulants is becoming almost as widespread as conventional therapy. Real-life data results are important for their contribution to clinical practice.Öğe Göğüs hastalıkları hekimlerinin pulmoner rehabilitasyonla ilgili bilgi düzeyleri(Modestum Publishing Ltd., 2014) Şen, Hadice Selimoğlu; Hocanlı, İclal; Abakay, Özlem; Sezgi, Cengizhan; Yılmaz, Süreyya; Taylan, Mahşuk; Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah ÇetinAmaç: Pulmoner rehabilitasyon (PR) semptomatik kronik solunum hastalığı olan ve günlük yaşam aktiviteleri azalmış hastalar için multidisipliner, kanıta dayalı ve kişiye özel tedavi yaklaşımıdır. Bu çalışmada ilimizde göğüs hastalıkları hekimlerinin PR konusunda bilgi düzeylerinin ölçülmesini amaçladık.Yöntemler: Diyarbakır ili ve çevresinde üniversite hastanesi, eğitim araştırma hastanesi ve devlet hastanelerinde çalışan toplam 40 göğüs hastalıkları uzmanı ve asistanın doktoruna PR'la ilgili toplam 10 sorudan oluşan standart bir anket uygulandı. Ankette PR tanımı, hedefleri, değerlendirme ölçütleri, rehabilitasyona aday hasta ve rehabilitasyon ekibi ile ilgili sorular soruldu. Şıklı sorulara verilen her bir doğru yanıta 10 puan verildi. Bilgi seviyesi, puan 50'nin altında olunca düşük, 50-70 arası orta, 80-100 arası yüksek olarak tanımlandı.Bulgular:?Katılımcıların yaş ortalaması 36,1±7,79 ve göğüs hastalıkları alanında çalışma süreleri 5,57±7,71 yıl idi. Üniversite hastanesi doktorlarının %78,9'u, Eğitim araştırma hastanesi doktorlarının %57,1'i, devlet hastanesi doktorlarının %50'i soruların yarısından fazlasına doğru cevap verdi. Sonuç: İlimizdeki göğüs hastalıkları hekimlerinin PR konusundaki bilgi seviyesi büyük oranda düşük ve orta düzeydedir. Pulmoner rehabilitasyonla ilgili tıp fakültelerinde eğitim müfredatı oluşturulmasının ve mezuniyet sonrası eğitimler ile sahadaki hekimlerin bilgilendirilmesinin bu konuyla ilgili farkındalığı artıracağı ve hekim ve hastaların PR'a ilgisini arttıracağı düşüncesindeyiz.Öğe Malign plevral mezotelyoma hastalarında destek tedavisi ve plöredezin karşılaştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Tanrıkulu, A. Çetin; Abakay, Özlem; Sezgi, Cengizhan; Şen, Hadice Selimoğlu; Abakay, AbdurrahmanAmaç: Malign Plevral Mezotelyoma (MPM) plevrayı tutan ve kötü prognozlu bir kanser türüdür. Bu çalışma, sadece destek tedavisi alan ve destek tedavisi ile birlikte plöredez uygulanan MPM hastaları arasındaki farkları inceleme amaçlı planlandı. Gereç ve yöntem: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde takip edilen 96 MPM hastasının dosyası retrospektif olarak incelendi. Yaş, cinsiyet, asbest teması, tanı yöntemleri, histopatolojik tip ve tedavi rejimleri verileri kaydedildi. Bulgular: Toplam 96 MPM hastasının yaş ortalaması 60,4 ± 12,6 yıldı. Altmış üç hasta erkek (% 65,6) ve 33 hasta kadındı (% 34,4). Toplam 75 (% 78,1) hastada çevresel asbest teması vardı ve ortalama çevresel asbest teması süresi 33 yıldı. Toplam 63 (% 65,6) hastada epitelyal tip MPM saptandı. Plevral sıvı sitolojisi 30 hastada pozitif saptandı. En sık saptanan semptom 91 hastada olan nefes darlığıydı. Bu hastalardan otuzu sadece destek tedavisi almışken 66 hastaya destek tedavisi ile birlikte plöredez uygulanmıştı. Her iki grubun toplamında ortalama sağkalım süresi yaklaşık 10 aydı. Plöredez uygulanan grupta ortalama sağkalım 10,7 ay iken uygulanmayan grupta ise 9,1 ay idi. Fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p= 0,35). Sonuç: Malign Plevral Mezotelyoma, bir çok tedavi seçeneğine dirençli olan ve agresif seyreden bir kanser türüdür. İlerleyici nefes darlığı, bu hastalarda öncelikli yakınmadır ve çoğunlukla plevral sıvıya bağlıdır. Plöredez sıvıyı kontrol altına almada bir seçenektir. Fakat tek başına sağkalıma katkısı görülmemektedir. Bu konuyla ilgili geniş serili çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Mermer fabrikası işçilerinde solunum fonksiyonları ve radyolojik bulgular(Modestum Publishing Ltd., 2012) Sezgi, Cengizhan; Abakay, Özlem; Önder, Hakan; Şen, Hadice Selimoğlu; Abakay, Abdurrahman; Kaya, Halide; Ayhan, Mustafa; Tanrıkulu, Abdullah ÇetinAmaç: Çalışmanın amacı mermer tozuna maruz kalma ile oluşan solunum sistemi semptomları, solunum fonksiyon testi ve akciğer grafi bulgularını araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Mermer fabrikasında çalışan toplam 110 kişi çalışma grubu olarak alındı ve işçiler fabrikada çalıştıkları yerlere göre 4 gruba ayrıldı: blok kesim hattı (Grup A, 25 kişi), cilalama (Grup B, 33 kişi), fayans kesim (Grup C, 31 kişi) ve büro elemanı grubu (Grup D, 21 kişi). Kontrol grubu (Grup E) olarak mermer tozu maruziyet öyküsü olmayan benzer demografik özelliklere sahip 30 kişi alındı. Tüm grupların çalıştığı ortamlardaki toz konsantrasyonları ölçüldü. Olgulara anket uygulandı, fizik muayene ve spirometrik ölçümleri yapıldı. Akciğer grafileri çekildi. Bulgular: Fabrikada çalışan olguların tümü erkek olup yaş ortalaması 33,4±6,3 yıl idi. Gruplar arasında ortalama yaş ve sigara tüketimi açısından farklılık saptanmadı. Toz konsantrasyonlarının ilk üç grup için benzer, büroda ise daha düşük olduğu görüldü. İlk üç çalışma grubunda ofis grubuna göre öksürük ve balgam şikayetleri daha sık bulundu (p<0.05). İlk üç çalışma grubu ile ofis grubunda ölçülen zorlu vital kapasite (FVC), 1. saniyedeki zorlu ekspirasyonun hacmi (FEV1) veFEV1/FVC farklı değildi. İlk üç grupta ölçülen FEV1, FEV1/FVC ve zorlu ekspirasyonun %25 ile %75’i arasındaki akım (FEF25-75) kontrol grubundan belirgin düşük bulundu. İlk üç grupta ofis grubuna göre akciğer grafisinde daha yüksek oranda patolojik bulgu saptanmakla birlikte fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Akciğer grafisi patolojileri mermer fabrikasında on yıldan fazla çalışan grupta daha sık saptandı (p<0,001). Sonuç: Mermer fabrikası işçilerinde toza maruziyetin yoğunluğu ve süresi solunum semptomları ve akciğer grafi bulguları ile ilişkilidir.Öğe Obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda enürezis ile uyku parametreleri arasındaki ilişki(Modestum Publishing Ltd., 2013) Abakay, Özlem; Şen, Hadice Selimoğlu; Taylan, Mahşuk; Kaya, Halide; Tanrıverdi, Mehmet Halis; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, Abdurrahman; Kırbaş, GökhanAmaç: Bu çalışmada enürezis gelişen obstrüktif uyku apne sendromlu (OUAS) hastalarda polisomnografik parametreler ile enürezis gelişimi arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı.Yöntemler: Çalışmaya 67 OUAS hastası alındı. Hastaların tüm gece polisomnografik kayıtları ile elde edilen parametreler ve enürezis varlığı standart forma kaydedildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 45,0 ± 11,7 yıldı. Hastaların %54'ü erkek, %46'sı kadındı. Hastaların apne hipopne indeksi ortalaması 13,07 adet/saat idi. Hastalarda enürezis sıklığı %19, noktüri sıklığı %55 olarak saptandı. Enürezis saptanan hastalarda saptanmayanlara göre anlamlı olarak farklı bulunan parametreler; yaş, arousal indeksi, periyodik bacak hareketi indeksi, oksijen desatürasyon indeksi ve vücut kitle indeksi olarak bulundu (p<0,05).Sonuç: Çalışmamızın verilerine göre OUAS'lı hastalarda enürezis sıklığının oksijen desatürasyonunun ağırlığıyla ilişkili olduğunu göstermiştir.Öğe Obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda uyku parametreleri ile oksidatif stres arasındaki ilişki(Modestum Publishing Ltd., 2014) Abakay, Özlem; Şen, Hadice Selimoğlu; Yüksel, Hatice; Palancı, Yılmaz; Yılmaz, Süreyya; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, AbdurrahmanAmaç: Oksidatif stress reaktif oksijen türevlerinin üretimi ve yıkılması arasındaki dengesizlik ile karakterizedir. Çalışmamızda Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) hastalarında oksidan-antioksidan dengeyi gösteren bazı biyokimyasal faktörlerle hastalığın şiddetini yansıtan uyku parametreleri arasındaki ilişkiyi belirlemeyi amaçladık. Yöntemler: Çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Uyku merkezinde Polisomnografi kaydı yapılan toplam 93 hasta alındı. Her olgu tüm gece polisomnografi işlemine tabi tutuldu. Serum total oksidan seviyesi (TOS) ve total antioksidan seviyesi (TAS) düzeyleri ölçüldü. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 47,4 ± 7,2 yıldı. Hasta ve kontrol grupları arasında yaş, cins, vücut kitle indeksi ve semptom sıklığı açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).Hastaların apne hipopne indeksi (AHİ) ortalaması 25,1 adet/saat idi. Hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak farklı bulunan parametreler; apne-hipopne indeksi, arrousal indeksi, oksijen desatürasyon indeksi, serum TOS ve serum TAS idi (p<0,05). Hasta grubunda TOS ve TAS ortalaması sırasıyla 34,2 mmol /L ve 1,18mmol /L olarak saptandı. Kontrol grubunda ise TOS ve TAS ortalaması sırasıyla 21,7 mmol /L ve 1,54 mmol /L olarak saptandı. Aralarındaki farklar anlamlı idi (p<0,05). Sonuç: OUAS hastalarında oksidatif stres düzeyi artarken antioksidan düzeyinin azaldığını saptadık.Öğe Patients eligible for modulator drugs: Data from cystic fibrosis registry of Turkey(Wiley, 2020) Çobanoğlu, Nazan; Özçelik, Uğur; Çakır, Erkan; Eyüboğlu, Tuğba Şişmanlar; Pekcan, Sevgi; Cinel, Güzin; Yalçın, Ebru; Şen, Velat; Şen, Hadice SelimoğluBackground A better understanding of cystic fibrosis transmembrane conductance regulator biology has led to the development of modulator drugs such as ivacaftor, lumacaftor-ivacaftor, tezacaftor-ivacaftor, and elexacaftor-tezacaftor-ivacaftor. This cross-sectional study evaluated cystic fibrosis (CF) patients eligible for modulator drugs. Methods Data for age and genetic mutations from the Cystic Fibrosis Registry of Turkey collected in 2018 were used to find out the number of patients who are eligible for modulator therapy. Results Of registered 1488 CF patients, genetic analysis was done for 1351. The numbers and percentages of patients and names of the drugs, that the patients are eligible for, are as follows: 122 (9.03%) for ivacaftor, 156 (11.54%) for lumacaftor-ivacaftor, 163 (11.23%) for tezacaftor-ivacaftor, and 57 (4.21%) for elexacaftor-tezacaftor-ivacaftor. Among 1351 genotyped patients total of 313 (23.16%) patients are eligible for currently licensed modulator therapies (55 patients were shared by ivacaftor and tezacaftor-ivacaftor, 108 patients were shared by lumacaftor-ivacaftor and tezacaftor-ivacaftor, and 22 patients were shared by tezacaftor-ivacaftor and elexacaftor-tezacaftor-ivacaftor groups). Conclusions The present study shows that approximately one-fourth of the registered CF patients in Turkey are eligible for modulator drugs. As, frequent mutations that CF patients have in Turkey are different from North American and European CF patients, developing modulator drugs effective for those mutations is necessary. Furthermore, as modulator drugs are very expensive currently, financial support of the government in developing countries like Turkey is noteworthy.Öğe Patients with cystic fibrosis who could not receive the CFTR modulator treatment: What did they lose in 1 year?(John Wiley and Sons Inc, 2023) Uytun, Salih; Cinel, Güzin; Polat, Sanem Eryılmaz; Tabakçı, Satı Özkan; Kiper, Nural; Yalçın, Ebru; Şen, Velat; Şen, Hadice SelimoğluBackground: Cystic fibrosis (CF) is an autosomal recessive disorder caused by CF transmembrane conductance regulator (CFTR) genetic variants. CFTR modulators improve pulmonary function and reduce respiratory infections in CF. This study investigated the clinical and laboratory follow-up parameters over 1 year in patients with CF who could not receive this treatment. Methods: This retrospective cohort study included 2018 and 2019 CF patient data from the CF registry of Turkey. Demographic and clinical characteristics of 294 patients were assessed, who had modulator treatment indications in 2018 but could not reach the treatment. Results: In 2019, patients younger than 18 years had significantly lower BMI z-scores than in 2018. During the 1-year follow-up, forced expiratory volumes (FEV1) and FEV1 z-scores a trend toward a decrease. In 2019, chronic Staphylococcus aureus colonization, inhaled antipseudomonal antibiotic use for more than 3 months, oral nutritional supplement requirements, and oxygen support need increased. Conclusions: Patients who had indications for modulator treatments but were unable to obtain them worsened even after a year of follow-up. This study emphasized the importance of using modulator treatments for patients with CF in our country, as well as in many countries worldwide.Öğe Pulmoner alveoler proteinozis(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Şen, Hadice Selimoğlu; Dallı, Ayşe; Önder, Ömer Faruk; Abakay, Abdurrahman; Fırat, Uğur; Eren, Tahir Şevval; Şenyiğit, AbdurrahmanPulmoner alveoler proteinozis alveollerde lipoproteinoz materyalin birikimi ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Otuzaltı yaşında erkek hasta, yaklaşık 5 ay önce başlayan nefes darlığı şikayeti ile hastanemize başvurdu. Akciğer grafisinde bilateral yaygın infiltrasyon görüldü. Arter kan gazında (AKG) : pH:7.44, pCO2 : 36 mmHg, pO2 : 49 mmHg, SaO2 : %85, HCO3 : 24 mmol/L olarak saptandı. Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisinde (YRBT) bilateral yaygın buzlu cam alanları ve bu alanlarda interlobuler septal kalınlaşmalar raporlandı. Üç defa yapılan balgam mikroskobisinde, post bronkoskopik balgamda ve bronkoalveoler lavajda aside dirençli bakteri saptanmadı. Hastaya video destekli torakoskopik cerrahi ile wedge rezeksiyon yapıldı ve patoloji sonucu “Pulmoner Alveoler Proteinozis (PAP)” olarak raporlandı. Hastaya genel anestezi altında masif akciğer lavajı planlandı. Yatışından itibaren klinik düzelme görülen hastanın takiplerde AKG değerleri de düzelme eğilimine girdi. Oksijensiz AKG’da parsiyel oksijen basıncı 65 mmHg’ye yükselen hasta lavaj yapılmadan takibe alındı. Kontrol PA akciğer grafisi ve YRBT’de belirgin radyolojik düzelme saptandı. Üç ay sonra yapılan kontrol YRBT’sinde lezyonlar radyolojik olarak tamamen gerilemişti. Sonuç olarak dispne şikayeti ile başvuran hastalarda, radyolojik bilateral infiltrasyon varlığında, ayırıcı tanıda nadir bir hastalık olan PAP da düşünülmelidirÖğe Pulmoner emboli erken mortalitesinde ortalama trombosit hacminin önemi(2013) Kaya, Halide; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Şen, Hadice Selimoğlu; Abakay, Abdurrahman; Abakay, Özlem; Sezgi, Cengizhan; Taylan, MahşukAmaç: Bu çalışmada ortalama trombosit hacmi (MPV)'nin pulmoner emboli (PE)'li hastalarda erken dönem hastane mortalitesi ile ilişkili olup olmadığı araştırıldı.Yöntemler: 2009-2012 yılları arasında göğüs hastalıkları kliniğinde PE tanısı ile yatırılan hastaların verileri dijital arşiv sisteminden retrospektif olarak tarandı. Hastaların demografik verileri, semptomları, tedavi sonuçları ve tam kan sayımındaki MPV değerleri kaydedildi.Bulgular: Yaş ortalaması 57,93±18,52 yıl idi. Hasta sayısı 143 olup, 91'i kadın (%63,9), 52'si erkek (%36,4) idi. 143 hastadan 137' sinin MPV değerlerine ulaşılabildi. Hastaların 129'u şifa ile taburcu olmuş, 8'i ise hastanede yatışın erken dönemde ölmüştü. Yaşayan hastalarda MPV değeri ortalaması 7,85±1,40 fL, ölenlerde 9,08±1,61 fL idi. Aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p= 0,01).Sonuç: Çalışmamızın sonuçları, artmış MPV değerinin PE'li hastalarda erken dönem hastane mortalitesi için bir belirteç olabileceğini düşündürmektedirÖğe Pulmoner emboli tanısında Wells klinik skorlaması ile yüksek D-dimer seviyesinin kombinasyonu(Modestum Publishing Ltd., 2014) Yılmaz, Süreyya; Topçu, Füsun; Şen, Hadice Selimoğlu; Abakay, Özlem; Yılmaz, ZülfükarAmaç: Pulmoner emboli (PE) mortalite ve morbiditesi yüksek, tekrarlayabilen, bazen tanısı güç olan ve önlenebilir bir hastalıktır. Bu çalışmanın amacı hızlı, noninvaziv, ucuz ve kolay elde edilebilir laboratuvar parametresi olan d-dimer ile Wells klinik tahmin skorlaması kombinasyonunun PE tanısına katkısı araştırmaktır.Yöntemler: Bu çalışmada PE pozitif 46 ve negatif 24 olan toplamda 70 hasta prospektif olarak değerlendirilmiştir. İlk olarak Wells klinik skorlaması hesaplandı ve d-dimer düzeyleri ölçüldü. Bütün hastalarda d-dimer testi normal değerlerin üzerindeydi. Pulmoner emboli hastaları masif, submasif ve non-masif olarak 3 guruba ayrıldı. Bütün hastalara bilgisayarlı tomografik pulmoner anjiyografi çekimi yapıldı.Bulgular: Düşük-orta, düşük-yüksek ve orta-yüksek olasılıklar arasında D-dimer'in ortalama değerleri açısından PE(+) hastalarda anlamlı farklılık görülmedi. PE(-) hastalarda ise orta-yüksek klinik olasılıklar karşılaştırıldığında d-dimer (p=0,036) ortalama değeri yüksek klinik olasılıkta anlamlı şekilde yüksek bulundu. Masif grupta non-masif gruba göre d-dimer düzeyi ortalama değerleri anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,02).Sonuç: Hastalarımızın tümünde d-dimer testi normal değerlerin üzerindeydi. Buna rağmen literatür ile karşılaştırdığımızda sonuçlarımızda anlamlı farklılıklar tespit etmedik. Bu nedenle d-dimer testinin yeni cut-off değerlerinin belirlenmesi için daha geniş popülasyonlu çalışmaların yapılması gerektiğini vurgulamak istiyoruz.Öğe Rhodococcus equi Related Bacteremia and Cavitary Lung Lesion in a Patient Receiving Renal Transplant: A Rare Case Report(2022) Kangül, Furkan; Şen, Hadice Selimoğlu; Uzuner, Nurullah; Kangül, Handan; Yılmaz, SüreyyaRhodococcus equi is a rare cause of cavitary lung infection that is often mistaken for tuberculosis in immunosuppressed patients who are HIV positive and in organ transplant recipients. A 69-year-old male kidney transplant patient was admitted to an external healthcare center with complaints of weight loss, cough and hemoptysis that had started 6 months earlier. A computed tomography revealed a cavity in the upper segment of the left lung lower lobe, and a PET-CT revealed a high SUV-max uptake. Upon application to our hospital, the same symptoms were identified, along with R. equi growth observed in Bronchoalveolar Lavage and blood cultures. The patient was followed up with mechanical ventilator as intubated. Acinetobacter baumannii grew in the con trol ETA (endotracheal aspirate) culture on the 6th day of hospitalization, and he died subsequently on the 23rd day of hospitalization from colistin-induced nephrotoxicity. To the best of our knowledge this is the first case in which R. equi cavitary pneumonia has been seen together with R. equi bacteremia in our country.Öğe The success of the Cystic Fibrosis Registry of Turkey for improvement of patient care(Wiley, 2022) Asfuroğlu, Pelin; Eyüboğlu, Tuğba Şişmanlar; Aslan, Ayşe Tana; Gürsoy, Tuğba Ramaslı; Emiralioğlu, Nagehan; Yalçın, Ebru; Şen, Velat; Şen, Hadice SelimoğluBackground Cystic fibrosis (CF) registries play an essential role in improving disease outcomes of people with CF. This study aimed to evaluate the association of newly established CF registry system in Turkey on follow-up, clinical, growth, treatment, and complications of people with this disease. Methods Age at diagnosis, current age, sex, z-scores of weight, height and body mass index (BMI), neonatal screening results, pulmonary function tests, history of meconium ileus, medications, presence of microorganisms, and follow-up were evaluated and compared to data of people with CF represented in both 2017 and 2019 registry data. Results There were 1170 people with CF in 2017 and 1637 in 2019 CF registry. Eight hundred and fourteen people were registered in both 2017 and 2019 of whom z-scores of heights and BMI were significantly higher in 2019 (p = 0.002, p =0.039, respectively). Inhaled hypertonic saline, bronchodilator, and azithromycin usages were significantly higher in 2019 (p =0.001, p = 0.001, p = 0.003, respectively). The percent predicted of forced expiratory volume in 1 sec and forced vital capacity were similar in 2017 and 2019 (88% and 89.5%, p = 0.248 and 84.5% and 87%, p =0.332, respectively). Liver diseases and osteoporosis were significantly higher, and pseudo-Bartter syndrome (PBS) was significantly lower in 2019 (p = 0.011, p = 0.001, p = 0.001, respectively). Conclusions The z-scores of height and BMI were higher, the use of medications that protect and improve lung functions was higher and incidence of PBS was lower in 2019. It was predicted that registry system increased the care of people with CF regarding their follow-up. The widespread use of national CF registry system across the country may be beneficial for the follow-up of people with CF.Öğe Trafik kazası öyküsü olan obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda uyku parametrelerinin değerlendirilmesi(Modestum Publishing Ltd., 2013) Abakay, Özlem; Şen, Hadice Selimoğlu; Taylan, Mahşuk; Sezgi, Cengizhan; Tanrıverdi, M. Halis; Tanrıkulu, A. Çetin; Abakay, Abdurrahman; Kırbaş, GökhanAmaç: Trafik kazası geçirme öyküsü olan obstrüktif uyku apne sendromlu (OUAS) hastalarda polisomnografik parametrelerin araştırılması amaçlandı. Yöntemler: Çalışmaya 77 OUAS hastası alındı. Hastaların tüm gece polisomnografik kayıtları ile elde edilen parametreler ve trafik kazası öyküsü standart forma kaydedildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 45,15 ± 11,53 yıldı. Hastaların %53’ü erkek, %47’si kadındı. Hastaların apne hipopne indeksi (AHİ) ortalaması 13,54 adet/saat idi. Hastalarda trafik kazası geçirme öyküsü %12 olarak saptandı. Trafik kazası geçirme öyküsü olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı olarak farklı bulunan parametreler AHİ, supin AHİ, arrousal indeksi ve oksijen desatürasyon indeksi olarak bulundu (p<0,05). Sonuç: Çalışmamızın verilerine göre OUAS’lı hastalarda trafik kazası geçirme öyküsü ile hastalığın ağırlığıyla bağlantılı parametreleri arasında ilişki saptandı. Bu ilişkinin hastalığın ağırlığıyla orantılı olarak dikkat üzerindeki olumsuz etkilerine bağlı olabileceği düşünüldü.Öğe Tüberküloz hastalarında aile içi temas taraması yeterli midir? Köy taraması sonuçları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2010) Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Abakay, Özlem; Şen, Hadice Selimoğlu; Ataman, Arzu; Şenyiğit, AbdurrahmanAmaç: Tüberküloz (TB) damlacık enfeksiyonu ile bulaşan bir hastalık olup bulaşmada temas süresi ve yoğunluğu önemlidir. Bu yazıda TB tedavisini terk eden bir hastadan hareketle yapılmış köy taraması sonuçları sunulmuştur. Gereç ve yöntem: Diyarbakır 1 Nolu Verem Savaş Dispanserinde 21 “Yeni yayma pozitif Akciğer TB” tanısıyla tedaviye alınan 18 yaşındaki erkek hasta tedavisinin 2. ayında tedaviyi terk etti ve üç ay sonra hasta tekrar bulunarak “Tedaviyi terkten dönen yayma pozitif akciğer TB” tanısıyla doğrudan gözetimli tedaviye alındı. Tedavi kür ile sonuçlandı. Bulgular: Hasta, Diyarbakır iline bağlı bir köyde ikamet etmekteydi ve 810 nüfuslu bu köyde tarama yapıldı. 485 kişinin mikrofilmi çekildi, 255 kişiye Tüberkülin Cilt Testi yapıldı, 15 kişiye balgam yayması yapıldı. Taramalar sonucunda 4 kişi TB tanısıyla Anti TB tedavisine, 18 kişi isoniazid ile koruyucu ilaç tedavisine alındı. TB saptanan bu dört hasta da kaynak olgunun akrabasıydı. Tarama yapılan köydeki 2006 yılı prevalansı yüz binde 617 olarak bulundu. Sonuç: Sosyoekonomik düzeyin yüksek olmadığı bölgelerde sadece pasif yöntemlerle değil aktif yöntemlerle de TB tanısının araştırılması ülkemiz için önemli olabilir. Ayrıca temaslı muayenesinin kaynak hastanın sadece aynı evi paylaştığı kişilere değil sosyal yaşam nedeniyle yakın ilişkide olduğu kişilere de yapılmasının faydalı olabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Tüberkülozda kemoprofilaksinin önemi: Aynı ailede sekiz olgu nedeniyle(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Taylan, Mahşuk; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Sezgi, Cengizhan; Şen, Hadice Selimoğlu; Abakay, Özlem; Çakırca, Seher; Önder, Faruk; Abakay, AbdurrahmanTüberküloz (TB) kontrolünü sağlamada temaslı taraması yapılması ve gerekli olgularda kemoprofilaksi başlanması büyük önem taşır. Bu yazıda aynı ailede 23 yıl içinde gelişen sekiz TB olgusu tartışıldı. Kaynak olgu saptandıktan sonra temaslı taraması yapılmaması ve kemoprofilaksi başlanmaması diğer olguların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Olgular TB kontrolünde temaslı taraması ve kemoprofilaksinin önemini vurgulamak amacıyla sunulmuştur.