Yazar "Şahin, Muhammed" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aktif oküler toksoplazmozisli olgularda takip ve tedavi sonuçlarımız(2014) Şahin, Muhammed; Yıldırım, Adnan; Türkçü, Fatih Mehmet; Çaça, İhsan; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Yüksel, HarunAmaç: Kliniğimizde aktif oküler toksoplazmozis (OT) tanısı almış hastaların klinik özellikleri, takip ve tedavi sonuçlarını incelemek. Gereç ve Yöntem: 2009-2012 yılları arasında aktif OT tanısı almış olan 75 olgunun dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Yaş, cinsiyet, görme keskinliği, tutulum olan göz, takip süresi, uygulanan tedaviler, oluşan komplikasyonlar ve nüks sıklığı açısından olgular değerlendirildi. Bulgular: Yetmişbeş hastanın 75 gözünde aktif OT tespit edildi. Hastaların ortalama yaşı 26.3±7.8 yıldı. Kırkyedi’si (%62.7) kadın, 28’i (%37.3) erkek hastadan oluşmaktaydı. Tutulum yeri olarak %60’ınde santral, %40’ında periferik lezyon tespit edildi. Başvuru anında tüm hastaların aktif lezyonu mevcuttu. %17.3’ünün diğer gözünde korioretinit skarı tespit edildi. Olgularımız ortalama 15.1±10.0 ay süre ile takip edildi. Takip süresi sonrasında komplikasyon gelişen olguların 2’sinde katarakt, 5’inde arka sineşi, 2’sinde vitrede kondansasyon, 4’ünde epiretinal membran oluşumu izlendi. Olguların %38.7’sinde takiplerde nüks gelişti ve nükslerin tamamı aynı gözde izlendi. Sonuç: Oküler toksoplazmozis enfeksiyöz üveitler içinde en sık rastlananıdır. Her ne kadar kendini sınırlayabilen bir hastalık olsa da oluşabilecek ciddi komplikasyonlar nedeniyle görme keskinliği kalıcı olarak azalabilmektedir. Aktif oküler toksoplazmozis hastalarında komplikasyonların erken tanısı ve sekel gelişiminin önlenmesi için erken tedavi ve uzun dö- nem takip önemlidir.Öğe Aşırı (Ekstrem) prematür infantlar(Ahmet Yıldırım, 2018) Şahin, Alparslan; Özkurt, Zeynep Gürsel; Şahin, MuhammedAşırı prematürite 28 hafta altında doğan bebekleri tanımlamaktadır. Son yıllarda yenidoğan yoğun bakım hizmetlerinde iyileşmeler nedeniyle aşırı düşük doğum haftası ve doğum ağırlığına sahip aşırı prematüre bebeklerin hayatta kalma oranlarında artış gerçekleşmiştir. Buna bağlı olarak prematüre retinopatili olgu sayısında artış gözlenmektedir. Ayrıca, tedavi gereken prematüre retinopatisi sıklığı aşırı prematüre bebeklerde oldukça yüksek oranda saptanmıştır. Bu makalede aşırı prematüre bebeklerde PR insidansı, risk faktörleri, muayenedeki klinik özellikler ve tedavi yaklaşımı irdelenmiştir.Öğe Doğum ağırlığı 1500 gramdan fazla olan preterm bebeklerde prematüre retinopatisi sıklığı(2012) Yüksel, Harun; Şahin, Muhammed; Çaça, İhsan; Çınar, Yasin; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Doğum ağırlığı (DA) 1500 gramdan fazla olan preterm bebeklerde prematüre retinopatisi (PR) sıklığının araştırılması. Gereç ve Yöntem: Temmuz 2010 ile Haziran 2012 tarihleri arasında muayene edilen toplam 540 prematüre bebeğe ait kayıtlar geriye dönük incelendi. DA 1500 gramdan büyük olan bebekler çalışmaya dâhil edildi. Bebeklerin DA, gestasyonel yaşları (GY), retinopati evresi, retinopatinin ortaya çıkış zamanı, oksijen tedavisi alıp almadıkları, çoğul gebelik ve eşlik eden sistemik hastalık varlığı not edildi. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen toplam 65 bebeğin 41i (%63) erkek, 24ü (%37) kız idi. 13 bebekte PR gelişti. PR gelişen bebeklerde ortalama GY 29.7±1.5 hafta (28-32), ortalama DA ise 1838±333 gr (1530-2600 gr) idi. 13 bebeğin 5inde evre 1 PR, 6sında evre 2 PR, 2sinde evre 3 PR mevcuttu. Tedavi gerektiren hasta sayısı 3 (%4.6) idi. PR gelişen bebeklerin ikisine argon laser fotokoagulasyon (LFK) birine ise intravitreal Bevacizumab enjeksiyonu uygulandı. Bu bebeklerin 1inde ek hastalık olarak respiratuvar distres sendromu (RDS), diğerinde RDS ve sepsis birlikteliği ve diğerinde ise hidrosefali mevcuttu. PR gelişen bebeklerin hepsi oksijen tedavisi almıştı. PR gelişmeyen 52 bebeğin ise 45i (%85.6) oksijen tedavisi almıştı. 65 bebeğin 21i ikiz 1i üçüz eşiydi. PR gelişen grupta 5 ikiz eşi vardı. Sonuç: Bu çalışmada DA 1500 gram üstünde olan bebeklerde %20 oranında PR gelişmiş ve bu olguların yaklaşık %25ine tedavi gerekmiştir. Sonuçta DA 1500 gram üzerinde olsa da özellikle ek sistemik hastalığı olan veya oksijen tedavisi almış preterm bebeklerin PR açısından düzenli olarak taranmaları gerektiği akılda tutulmalıdır.Öğe Etiology and prognosis of penetrating eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia Turkey(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Çaça, İhsanBACKGROUND: The purpose of this study was to evaluate the etiologic and prognostic factors of open eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia. METHODS: Forty-five geriatric patients who underwent surgery for an open eye injury in our clinic between the years of 2008 and 2012 were evaluated retrospectively. Age, gender, cause and the mechanism of the trauma, visual acuity (VA), and the time between the trauma and the surgery were obtained from files and evaluated. RESULTS: The mean age of the patients was 70.4±8.2 (65-90) years. Thirty-four of the cases were male and 11 were female. The most frequent mechanism of trauma was a wood strike, while the second most common one was injury with a knife. Corneoscleral penetration was the most frequently observed trauma. The mean VA of the patients was 2.26±0.65 at admission, and was 1.53±0.99 logarithm of the minimum angle of resolution at the final evaluation. The most frequent complications of trauma were iris prolapse and hyphema. There was a significant correlation between the first and final VA. CONCLUSION: Penetrating ocular injuries are seen less frequently among geriatric patients, and their prognosis may be worse due to less-efficient wound site healing and differences in scleral rigidity. The most important factor affecting the final VA measurement was the VA of the patient at admission.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki yetişkin üveit hastalarının demografik ve etiyolojik özellikleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Yüksel, Harun; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsan; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Kliniğimize 2011-2013 yılları arasında müracaat eden yetişkin üveit hastalarının demografik ve klinik özelliklerini değerlendirmek. Yöntemler: Kliniğimizde Kasım 2011-Mayıs 2013 tarihleri arasında üveit tanısı alan 18 yaş üzeri olguların dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Dosya bilgilerinden yaş, cinsiyet, tutulum olan göz, üveitin anatomik yerleşim yeri, aldığı tanı, sistemik özellikleri kaydedildi. Bulgular: Çalışma kapsamında toplam 352 olgu değerlendirildi. Olguların ortalama yaşı 35,7±12,8 yıl idi. Hastaların 177 (%50,3)’si kadın, 175 (%49,7)’ i erkek idi. Etiyolojik sınıflamada en sık idiyopatik grup tespit edildi. Bunu sırasıyla Behçet hastalığı ve toksoplazma koryoretiniti izlemekte idi. Anatomik yerleşim yerine göre en sık ön üveit tanısı konulduğu görüldü. Bunu panüveit izlemekte idi. Olguların %69,1’nde tek taraflı tutulum mevcut idi. Üveitle beraber izlenen en sık komplikasyonun sekonder katarakt ve glokom gelişimi olduğu görüldü. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki üveit hastalarının genel özellikleri, etiyolojik faktörleri ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından dolayı verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı kanaatindeyizÖğe Kornea donörlerinin epidemiyolojik özellikleri ve donör kornea muayene bulgularının donör kornea kalitesi üzerindeki etkileri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Yüksel, Harun; Çınar, Yasin; Şahin, Muhammed; Özer, Zülfinaz; Evreöz, Yakup; Şener, Turgut; Cingü, Abdullah KürşatAmaç: Bu çalışmanın amacı donör epidemiyolojik özellikleri ve kornea muayene bulgularının donör kornea kalitesi üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Yöntemler: Göz Bankamızın Mart 2012-Şubat 2013 tarihleri arasındaki 1 yıllık arşivi geriye dönük olarak incelendi. Göz bankamızın donör kaynakları, donörlerin demografik özellikleri, ölüm sebepleri, ölüm-prezervasyon süresi, donör dokunun laboratuar değerlendirme sonuçları, dokunun kullanım ve dağıtım bilgileri not edildi. Bulgular: Çalışma süresince, yaş ortalamaları 49,1±15,7 (5- 68) yol olan, 52 donörden (% 44,2 erkek, %55,8 kadın) 98 kornea alındı. Donörlerin ölüm sebepleri; başlıca kardiyovasküler sistem hastalıkları (% 46,2) ve solid tümörler (%23,1) idi. Donörlerin %5,7’si dış merkezlerden bildirilen multiorgan bağışı vakası iken geri kalanlar hastanemizden bildirilmişti. Ölüm-prezervasyon süresi ortalama 1,65±1,26 saatti. Alınan korneaların %96,2’si kullanılırken (%95,7’si kendi hastanemizde, %4,3’ü dış merkezlerde) %3,8’i imha edildi. Donör yaşı endotel hücre yoğunluğu (EHY) ve hegzagonalite ile anlamlı negatif korelasyon göstermekteydi. Yapılan regresyon analizinde ise doku kalitesini belirleyen ana faktörün endotel hücre yoğunluğu olduğu tespit edildi. Sonuç: Bu çalışmada doku kalitesini belirleyen en önemli parametrenin EHY olduğu ve donör yaşının endotel hücre yoğunluğunu belirleyen en önemli etken olduğu gösterilmiştir. Yetersiz doku kalitesi nedeniyle kornea imhamız olmamasının ise ileri yaştaki donörlerden kornea almamamız ve iyi bir ön inceleme yapmamızla ilişkili olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Kronik santral seröz koryoretinopatili olgularda yarım doz verteporfin ile uygulanan fotodinamik tedavi sonuçları(2013) Şahin, Muhammed; Yıldırım, Adnan; Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, YasinAmaç: Kronik santral seröz koryoretinopati (SSKR)’li olgularımızda yarım doz verteporfin ile uygulanan fotodinamik tedavi (FDT)’nin etkinliğini ve sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Kronik SSKR tanısı konulan 19 hastanın 19 gözü çalışmaya dahil edildi. Tanılar fundus flöreseinanjiografi ve optik koherens tomografi (OKT) ile konuldu. Olgular düzeltilmiş logMAR görme keskinliği (GK) ve OKT’deki santral maküla kalınlığı (SMK) yönünden tedavi öncesi ve sonrasındaki 6. ay sonuçları için izleme alındı.Bulgular: Olguların ortalama yaşı 37.4±6.1 olup 16 (%84.2)’sı erkek 3 (%15.8)’i kadındı. Ortalama takip süresi 7.9±2.2 (6-12) aydı. FDT sonrası 15 (%78.9) olgunun GK’nde 1 sıra ve üzerinde artış görüldü. Üç (%15.8) olguda görme keskinliği değişmezken, 1 (%5.3) olguda 1 sıra azaldı. Ortalama SMK FDT öncesi ve sonrası değerler karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir azalma gözlendi (p=0.001). OKT’de subretinal sıvının 17 (%89.4) gözde tamamen gerilediği, 1 (%5.3) gözde kısmen gerilediği ve 1 (%5.3) gözde sıvıda artış olduğu görüldü. Hiçbir gözde FDT’ye bağlı bir komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Yarım doz verteporfin ile uygulanan FDT kronik SSKR’li olguların tedavisinde etkili bir yöntem olarak değerlendirilmiştir.Öğe Mean platelet volume in patients with retinal artery occlusion(Conselho Brasileiro De Oftalmologia, 2016) Şahin, Muhammed; Şahin, Alparslan; Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Yıldırım, AdnanPurpose: The aim of this study was to investigate the mean platelet volume (MPV) of patients with retinal artery occlusion (RAO). Methods: Thirty-seven patients diagnosed with RAO and 32 control subjects were included in this retrospective study. Retinal artery occlusion was diagnosed on the basis of clinical examination and fundus fluorescein angiography. All participants underwent complete ocular examination, and MPV, hematocrit, hemoglobin, and platelet counts were recorded. RAO patient data were compared with those of the control subjects. Results: Patients with RAO had significantly higher MPV values (7.96 ± 1.2 fL) compared with control subjects (7.33 ± 0.7 fL, p<0.001). No significant difference was found with regard to platelet count between the RAO group and the control group (262 ± 70.1 × 109 /L and 251 ± 56.6 × 109 /L, respectively, p=0.50). MPV was an independent predictor of RAO [odds ratio (OR)=0.50; 95% confidence interval (CI)=0.28-0.89; p=0.019). Conclusions: Our results demonstrated that MPV values were significantly higher in patients with RAO, suggesting that larger platelets may contribute to the pathogenesis of the RAOs.Öğe Ocular blood flow changes in Behçet disease patients with/without thrombotic disease(Informa Healthcare, 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Mehmet Fatih; Hamidi, Cihat; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Çaça, İhsanIn this study, the authors aimed to evaluate ocular blood flow changes in Behçet disease (BD) with and without thrombotic disease. Ninety eyes of 90 patients with a diagnosis of BD (30 eyes with active uveitis, 23 eyes with inactive uveitis, 25 eyes without ocular involvement, and 12 eyes without ocular involvement and with a history of thrombosis) and 30 eyes of 30 age- and sex-matched control patients without any systemic disease with a total of 120 eyes were evaluated. In all cases, ophthalmic, central retinal, and ciliary artery flow parameters were measured with colour Doppler ultrasonography (CDU). The ocular blood flow parameters of all vessels in patients with active uveitis were found to be affected. All the flow parameters in the CRAs of the study groups were significantly different from the control group (p < 0.001). Additionally, in non-ocular BD patients with thrombosis, blood flow parameters were affected more than the parameters in non-ocular BD patients without thrombosis and control patients. In conclusion, major haemodynamic changes were observed using CDU in the ophthalmic vessels of ocular Behçet patients. Also, CDU may detect ocular blood flow alterations before initial ocular clinical manifestations appear in BD patients.Öğe Penetran keratoplasti sonrası erken dönem komplikasyonlar(2014) Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Muhammed; Türkçü, Fatih Mehmet; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Çınar, TubaAmaç: Penetran keratoplasti (PK) sonuçlarını ve PK sonrası gelişen komplikasyonların incelenmesi. Gereç ve Yöntem: Mart 2012-Mart 2013 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Göz Has- talıkları Ana Bilimdalında penetran keratoplasti (PK) yapılan 64 hastanın dosyası retrospek- tif olarak değerlendirildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, PK endikasyonu, ameliyat öncesi ve son- rasında gözlükle düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri (DEİGK), PK ile birlikte uygulanan di- ğer cerrahi işlemler, trepan çapları, sütür tekniği, takip süresi ve karşılaşılan komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya 64 hastanın 64 gözü dahil edildi. Olguların ortalama yaşı 51,5±19,5 yıl (en az 12- en çok 81) idi. Olguların 26'sı kadın (%40,6) ve 38'i (%59,4) erkekti. Kırk dört olguda yalnız PK uygulanırken, 20 olguda PK ile birlikte ek cerrahi yapıldı. Kullanılan orta- lama vakum ve punch trepan çapları sırasıyla 7,10±0,2 ve 7,57±0,2 mm idi. Cerrahi sırasın- da 31 olguda tek tek sütürasyon, 33 olguda devamlı sütürasyon tekniği uygulandı. Ortalama takip süresi 7,81±4,01 ay (en az 3 ay, en fazla 16 ay) idi. Olgularda ortalama DEİGK ameli- yat öncesinde 0,03±0,65 iken ameliyat sonrasında 0,2±0,17 (en az 1mps, en fazla 0,8) idi (p<0,001). En sık karşılaşılan komplikasyonlar 11 (%17,1) olguda glokom, 8 (%12,5) olguda sütür gevşemesi, 4 (%6,2) olguda greft reddi, 4 (%6,2) olguda persistan epitel defekti, 2 (%3,1) olguda keratit idi. Sonuç: Uygun kornea hastalıklarında PK etkili bir yöntemdir ve PK sonrası gelişen komp- likasyonların çok iyi bilinmesi ve değerlendirilmesi, bu komplikasyonun erken tanı ve tedavisi prognoz açısından önemlidir.Öğe Prematüre retinopatili olgularda ortalama trombosit hacmi(Modestum Publishing Ltd., 2014) Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Yasin; Özkurt, Zeynep Gürsel; Karaalp, Ümit; Uluca, Ünal; Çaça, İhsanAmaç: Bu çalışmada prematüre retinopatisi (PR) olan hastalarda tip 1 PR gelişen ve gelişmeyen hastaların ortalama trombosit hacmi (OTH) karşılaştırılmıştır. Yöntemler: Çalışma prematüre yeni doğanların hastane kayıtları incelenerek yapılmıştır. 1500 gr ağırlık altında ve doğum haftası 32 haftadan küçük olan bebekler bu çalışmaya dahil edilmiştir. Doğum ağırlıkları, doğum haftası, retinopatinin evresi, artı hastalık varlığı araştırılmıştır. Tip 1 PR tanısı koyulduğu zaman hastalardan kan alınmıştır. Tip 1 PR tanısı almayan hastalardan da benzer gestasyonel yaşlarda kan alınmıştır. Tam kan sayımında; hemoglobin, hematokrit, trombosit sayısı ve OTH değerleri kaydedilmiştir. Bulgular: Altmış üç PR’li hasta bu çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların 22 tanesinde tip 1 PR saptanırken, 41 tanesinde saptanmadı. Ortalama doğum haftası ve doğum ağırlığı gruplar arasında istatistiksel farklılık saptanmadı. Ortalama OTH tip 1 PR gelişen olgularda 9,1±2,0 fL iken tip 1 PR gelişmeyen olgularda 9,4±1,8 fL idi (p=0,61) Sonuçlar: Çalışmamızda OTH değerleri tip 1 PR gelişen ve gelişmeyen PR’li hastalarda farklı saptanmamıştır.Öğe Pulmoner tromboembolide güncel tanı ve tedavi(2013) Özkurt, Zeynep; Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Tuba; Şahin, MuhammedPulmoner tromboembolizm (PTE), genellikle derin ven trombozunun (DVT) bir komplikasyonudur. Bacak derin venlerinde meydana gelen trombüslerden kopan parçaların pulmoner arter ve/veya dallarını tıkaması sonucu gelişir. PTE ve DVT'nin genellikle birlikte seyretmesi sebebiyle, iki olay birlikte venöz tromboembolizm (VTE) olarak da ifade edilir. Hastaların yarısından fazlası tanı konulmadan kaybedildiğinden gerçek insidans belirsizdir. Son dekatta tanı ve tedaviyle ilgili birçok yeni gelişmeye rağmen PTE halen akciğerin, tanısı zor ve ölümle sonuçlanabilen hastalıklardan biridir. Bu derlemede PTE tanı ve tedavisinde klasik ve güncel yaklaşımlar birlikte değerlendirildiÖğe Retinal ven dal tıkanıklığına bağlı maküla ödeminde intravitreal bevacizumabın etkinliğinin değerlendirilmesi(2014) Çaça, İhsan; Türkçü, Fatih Mehmet; Şahin, Muhammed; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Cıngü, Kürşat; Murat, MehmetAmaç: Retina ven dal tıkanıklığı (RVDT)'na bağlı gelişen maküla ödemi (MÖ)'nde intravitreal bevacizumab (İVB) uygulamasının, görme keskinliği (GK) ve santral fovea kalınlığı (SFK) üzerine olan 12 aylık etkileri araştırıldı. Gereç ve Yöntem: RVDT tanısı konulan 33 hastanın 33 gözüne 1,25 mg/0,05 ml İVB enjeksiyonu uygulandı. MÖ devam eden gözlere tekrarlayan enjeksiyonlar yapıldı. Olgulara enjeksiyon öncesi (EÖ) ve sonrası 1.,3.,6. ve 12. aylarda GK (logMar) ve optik koherans tomografi ile SFK bakıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 33 olgunun 7sine tek enjeksiyon yeterli oldu. Geriye kalan 26 olguya tekrarlayan enjeksiyonlar uygulandı. Olgularda ortalama enjeksiyon sayısı 3,1±2,2 (1-9) olarak tespit edildi. Olguların EÖ GK ortalama 0,55±0,24 ve enjeksiyon sonrası 1. aydaki ortalama GK 0,39±0,25 idi (p<0,05). 3., 6. ve 12. aydaki ortalama GK sırasıyla 0.29±0.16, 0.28±0.16 ve 0.29±0,16 olarak saptandı. GK açısından 1.aya göre tüm aylar arasında anlamlı artış tespit edilirken (p=0,001), 3. ay ve sonrasındaki muayeneler arasında farklılık izlenmedi. EÖ SFK ortalama 420,73±105,69 idi ve enjeksiyon sonrası SFK ortalaması 1.,3.,6. ve 12.ayda sırasıyla 330,97±113,89, 266,21±73,12, 212,39±16,11 ve 210,36±12,38 idi. Muayeneler arasında ikili karşılaştırma yapıldığında 6. ve 12. (p=0,433) aylar arası haricinde diğerleri arasında anlamlı farklılık izlendi (p=0,001). Sonuç: RVDTye bağlı MÖ tedavisinde İVB enjeksiyonunun 12 aylık takiplerde GKni arttırdığı ve SFK azalttığı görüldü. Ancak tekrarlayan enjeksiyonlara ihtiyaç olduğu görüldü.Öğe Santral retinal ven tıkanıklığına bağlı maküla ödeminde intravitreal bevacizumab enjeksiyonunun etkinliği(2014) Şahin, Muhammed; Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Türkçü, Fatih Mehmet; Cingü, Abdullah KürşadAmaç: Santral retinal ven tıkanıklığına (SRVT) bağlı maküla ödemi (MÖ) gelişen hastalarda intravitreal bevacizumab (İVB) enjeksiyonunun etkinliğini değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007-Mayıs 2012 tarihleri arasında SRVTye bağlı MÖ nedeniyle İVB enjeksiyonu uygulanan hasta- ların kayıtları geriye dönük tarandı. Hastaların demografik özellikleri ve anamnez bilgileri, İVB enjeksiyonu öncesi ve sonrası aylık vizitlerde düzeltilmiş en iyi görme keskinliklerini (GK) içeren tam oftalmolojik muayene, optik koherens tomografi ile santral makülar kalınlık (SMK) ölçümleri ve fundus floresein anjiografi ile retina iskemisi varlığı kaydedildi. İstatistiksel analiz için hastaların GKleri logMARa (logarithm of the minimal angle of Resolution) çevrildi. SRVT, iskemik ve noniskemik olarak 2 gruba ayrıldı. Bulgular: Çalışmaya 22 (16 E, 6 K) hastanın 22 gözü alındı. Hastaların yaş ortalaması 60.9±10.5 (39-80) yıldı. Hastaların 5i iskemik, 17si noniskemik SRVT idi. İskemik grubun yaş ortalaması 64.6±9.5 yıl, noniskemik grubun 60.4±11 yıldı (p>0,05). İVB enjeksiyonu ortalaması iskemik grupta 3.2±0.8 kez uygulanırken noniskemik grupta 2.0±1.1 kez uygulanmıştı. Ortalama takip süresi 3.73±2 ay (1-6 ay) idi. Tüm hastaların başlangıç, 1. ay, 3. ay ve 6. ay GK sırasıyla logMAR 1.28±0.71, 0.92±0.55, 0.93±0.35 ve 0.70±0.49 idi. İstatiksel olarak anlamlılık olmamasına karşın final GK başlangıç GKne göre artmıştı. Hastaların ortalama SMK ölçümleri başlangıçta 630±169 ?m, 1.ayda 395±152 ?m, 3. ayda 465±243 ?m ve 6. ayda 395±98 ?m düzeyinde olup başlangıca göre 1., 3.ve 6. ayda istatistiksel olarak anlamlı azalma mevcuttu. Sonuç: İVB enjeksiyonu, SRVTye bağlı MÖnin gerilemesinde ve GKnin artmasında kısa dönemde etkili bir tedavi yöntemi olmakla birlikte etkisinin kısa süreli olması ve tekrarlayan enjeksiyonlar gerektirmesi kullanımının ana kısıtlamalarını oluşturmaktadır.Öğe Santral seröz koryoretinopatili olguların spektral domain optik koherens tomografi bulguları(Modestum Publishing Ltd., 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Çınar, Tuba; Cingü, Abdullah Kürşat; Çaça, İhsanAmaç: Bu çalışmada Santral Seröz Koryoretinopati (SSKR) tanısı alan olgular, akut veya kronik hastalık durumuna ve Optik Koherens Tomografi (OKT) bulgularına göre karşılaştırılmıştır.Yöntemler: 3 aydan uzun süreli semptom ve bulguları olan hastalar kronik SSKR kronik olarak kabul edildi. Akut ve kronik SSKR hastalarının başvuru anındaki OKT bulguları kaydedildi. Gruplar, görme keskinliği, Hiperreflektif noktalar (HRN), subretinal sıvı (SRS), pigment epitel dekolmanı (PED) gibi OKT bulguları açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Akut ve kronik hastalar ayrı ayrı değerlendirildiğinde PED'in eşlik ettiği akut SSKR olgularının görme keskinliği daha düşük subretinal sıvı yükseklikleri daha yüksek olduğu saptandı. Kronik hastalarda ise PED olan olguların subretinal sıvı yükseklikleri daha fazla iken görme keskinliklerinde istatistiksel anlamlı bir fark bulunmadı. HRN varlığının akut ve kronik hastalarda görme keskinliği ve sıvı yüksekliğine ortalamasına etkisi olmadığı görülmüştür. İç segment dış segment bileşkesi (IS/OS) bandında bozulma olan hastaların görme keskinlikleri diğer hastalardan farklı bulunmadı. Sonuçlar: Sonuç olarak bu çalışmada gruplar arasında IS/OS bandında bozulma, HRN ve PED varlığı açısından fark saptanmadı. PED olan hastalarda subretinal sıvı yüksekliği iki grupta da daha yüksek bulundu. Ayrıca PED olan akut hastalarda görme keskinliği de daha düşük saptandı.Öğe Tekrarlayan herpetik keratoüveit ve sklerit birlikteliği: Nadir bir olgu sunumu(Gazi Göz Vakfı, 2011) Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Çınar, Yasin; Arı, Şeyhmus; Çaça, İhsanHerpes virüs Tip 1 göz enfeksiyonları sıklıkla trigeminal gangliondaki latent virüslerin aktivasyonu sonucu meydana gelmektedir. Nüksler en sık stromal keratit ve iridosiklit şeklinde olsa da blefarit, konjonktivit, sklerit, epitelyal keratit, stromal keratit, endotelit veya iridosiklit de görülebilmektedir. Herpetik göz tutulumunda topikal ve sistemik antivirallerle topikal kortikosteroidler yaygın olarak kullanılan ilaçlardır. Düşük doz sistemik asiklovirin herpes virus göz tutulumunun tüm formlarında nüksleri başarılı şekilde azalttığı gösterilmiştir. Topikal siklosporin A gerek topikal kortikosteroid dozunu azaltmak ve gerekse ileri korneal hassasiyet kaybıyla seyreden kuru göz semptomlarını azaltmak için tedaviye eklenebilir. Biz stromal keratit, nekrotizan olmayan sklerit, glokom, endotelit ve iridosiklit bulgularının tümünün bir arada olduğu tekrarlayan herpetik keratitli nadir bir olguyu sunuyoruz.Öğe Tekrarlayan herpetik keratoüveit ve sklerit birlikteliği; nadir bir olgu sunumu(2011) Cingü, Abdullah Kürşat; Çaça, İhsan; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Şahin, Muhammed; Çınar, YasinHerpes virüs Tip 1 göz enfeksiyonları sıklıkla trigeminal gangliondaki latent virüslerin aktivasyonu sonucu meydana gelmektedir. Nüksler en sık stromal keratit ve iridosiklit şeklinde olsa da blefarit, konjonktivit, sklerit, epitelyal keratit, stromal keratit, endotelit veya iridosiklit de görülebilmektedir. Herpetik göz tutulumunda topikal ve sistemik antivirallerle topikal kortikosteroidler yaygın olarak kullanılan ilaçlardır. Düşük doz sistemik asiklovirin herpes virus göz tutulumunun tüm formlarında nüksleri başarılı şekilde azalttığı gösterilmiştir. Topikal siklosporin A gerek topikal kortikosteroid dozunu azaltmak ve gerekse ileri korneal hassasiyet kaybıyla seyreden kuru göz semptomlarını azaltmak için tedaviye eklenebilir. Biz stromal keratit, nekrotizan olmayan sklerit, glokom, endotelit ve iridosiklit bulgularının tümünün bir arada olduğu tekrarlayan herpetik keratitli nadir bir olguyu sunuyoruz.Öğe Trigeminal nerve involvement in congenital insensitivity of pain with anhidrosis(2013) Çaça, İhsan; Şahin, Muhammed; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Çınar, YasinKonjenital ağrı duyarsızlığı ve anhidrosis birlikteliği (CIPA)kornea anestezisinin nadir görülen bir nedenidir. Burada, trigeminal anestezi ile ilişkili olarak ağrısız kornea epiteldefekti, ciddi kuru göz belirtileri, süt dişlerinin erken kaybıve üst dudakta ağrısız fissür ve periferik ağrı duyarsızlığı ile ilişkili olarak ekstremitelerde ağrısız yaraları bulunan bir CIPA olgusunu sunmayı amaçladık.Öğe Türk hukukunda seçme ve seçilme haklarının sınırlandırılması(Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Şahin, Muhammed; Erdem, Fazıl HüsnüSeçimler demokratik yönetimin temel unsurlarından biridir. Seçme ve seçilme haklarının özneleri seçim sürecinin seçen ve seçilen aktörlerini oluşturmaktadır. Bu aktörlerin yer aldığı seçimler aracılığıyla parlamento üyeleri ve siyasal iktidar belirlenmektedir. Türkiye'de seçim olgusu Cumhuriyet döneminden itibaren 100 yıldan uzun tarihi geçmişe sahiptir. Ancak seçimlerin demokratik yöntem olarak kurumsallaşması noktasında eksiklikler ve eleştiriler halen mevcuttur. Seçim hukukuna siyasal ve toplumsal mühendislik gözetilerek müdahale edilmesi ve askeri darbelerle ortaya çıkan kesintiler seçim hukukuna ilişkin sorunların giderilmesini zorlaştırmıştır. Bu durum seçimlerin demokratik meşruiyet sağlama işlevine de zarar vermektedir. Bu çalışmada seçme ve seçilme haklarının hem teorik temellerine hem de ulusal ve uluslararası mevzuattaki yerine değinilerek bu hakların sınırlandırılmasına ilişkin genel teorinin ve Türkiye'de bu hakların sınırlandırılmasına ilişkin hukuksal boyutun ortaya konması hedeflenmektedir. Çalışma içerisinde YSK, AYM ve AİHM kararları bağlamında seçme ve seçilme hakları incelenmiştir. Bu kapsamda seçme ve seçilme haklarına getirilen sınırlamalara ilişkin çeşitli sorunların tespiti ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunulması hedeflenmektedir.Öğe Yeni tanılı diyabetes mellitus hastalarında peripapiller retina sinir lifi tabakası ve subfoveal koroid kalınlığının spektralis OCT İle değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Şahin, Muhammed; Şahin, Alparslan; Kılınç, Faruk; Özkurt, Zeynep Gürsel; Karaalp, Ümit; Yüksel, Harun; Türkcü, Fatih Mehmet; Çaça, İhsanBu çalışmada amacımız, yeni tanı alan ve herhangi bir diyabetik retinopati (DR) bulgusu olmayan tip 2 diyabetes mellituslu (DM) olgularla sağlıklı bireylerin peripapiller retina sinir lifi tabakası (pRSLT) ve koroid tabakası kalınlıklarını karşılaştırmaktır. Yöntemler: Çalışmaya Endokrin polikliniğinden yeni tanı almış ve DR’si olmayan DM’li hastalar ile sağlıklı kontrol grubu dahil edildi. Olguların Spectral-Domain optik koherens tomografi (spektralis OKT) cihazı ile EDI modunda (enhanced depth imaging- artırılmış derinlik görüntülemesi) horizontal düzlemde taraması yapıldı. Alınan görüntülerden fovea merkezinden, fovea merkezine 1000 μm temporal ve nazalden koroid kalınlıkları ölçümü yapıldı. Ayrıca aynı cihazla pRSLT kalınlık ölçümü yapıldı. Bulgular: Çalışmaya DR’si olmayan 28 yeni tanılı DM hastasının 28 gözü ile 28 kontrol grubunun 28 gözü dahil edildi. Yaş, cinsiyet, sferik ekivalan, düzeltilmiş en iyi görme keskinliği, göz içi basıncı ve aksiyel uzunluk değerlerinde gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Subfoveal ve temporal alanda koroid kalınlığının yeni tanılı DM grubunda kontrol grubuna göre daha ince olduğu saptandı (sırasıyla p=0,04, p=0,006). pRNFL analizinde ise averaj, nazal ve temporal süperior kadranlar yeni tanılı DM grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha ince bulundu. Diğer pRNFL kadranlarında anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuç: Çalışmamızın verileri değerlendirildiğinde yeni tanılı DM’li hastalarda DR bulguları olmaksızın koroid tabakasında incelmenin yanında pRSLT’de bazı incelmelerin (özellikle averaj, nazal ve temporal süperior kadranlarda) olabileceğini söylemek mümkün görünmektedir.