Yazar "Özler, Ali" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 19 / 19
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 31. Zeynep Kamil Jinekopatoloji Kongresi Poster Bildiriler P12 Sezeryan sonrasında uterin kavitede unutulmuş plasenta olgusu:case report(2013) Özler, Ali; Ağaçayak, Elif; Yaman, Senem Tunç; Turgut, Abdulkadir[Abstract Not Available]Öğe Bilateral Congenital Diaphragmatic Hernia: A Rare Case Report(2014) Özer, Mehmet; Turgut, Abdulkadir; Ağaçayak, Elif; Özler, Ali; Tunç, Senem YamanKonjenital diyafragma hernisi nedeni bilinmeyen, oldukça nadir görülen bir doğumsal anomalidir. Diğer anomaliler ile ilişkisi ve farklı klinik desenleri ile çeşitli nedenleri olabileceğini düşündürmektedir. Konjenital diyafragma hernisi 2.500 canlı doğumda 1 görülür. Olguların% 85'inde defekt [1] sol taraflıdır. Konjenital diyafragma hernisi vakalarının çoğu sporadiktir. Ailesel konjenital diyafragma hernisi, tüm vakaların sadece % 2' sini [2] oluşturur, oldukça nadirdir. Bu konjenital anomali hemen hemen her zaman doğum öncesi ultrasonografik muayene ile tanınabilir. Tedavisi ile sonuçlar herninin derecesine göre değişkenlik gösterir. Bilateral konjenital diyafragma hernisi kötü prognozile, nadir bir doğumsal anomalidir. Biz sağ taraflı konjenital diyafragma hernisi operasyon sırasında keşfedilen bilateral konjenital diyafragma hernisi olgusu sunulmuştur. Diyafragmatik defekt onarıldı ve bir prolen örgü abdominal kompartman sendromu önlemek için karın yara yerleştirildi. Hasta yine de ameliyat sonrası ciddi pulmoner hipertansiyon nedeniyle öldü. Öncelikle olgu sınırlı sayıda olup bilateral konjenital diyafragma hernisi, son derece nadirdir. CDH hasta bakımı yenidoğan ve cerrahlar için çok zordur. Olgumuzu sunmamızın amacı özellikle bilateral konjenital diyafragma hernisi olan hastaların tedavi ve sonuçlarını değerlendirmektirÖğe Diagnostic Dilemma in Rudimentary Horn Pregnancies: Report of the Eight Cases and a Literature Review(2013) Özler, Ali; Görük, Neval Yaman; Turgut, Abdulkadir; Evsen, Mehmet Sıddık; Soydinç, Hatice Ender; Sak, Muhammet Erdal; Yalınkaya, AhmetAMAÇ: Rudimenter horn gebelikleri (RHP) son derece nadir olmasına rağmen, tehlikeli olabilirler. Bu çalışmanın amacı, literatür incelemesi eşliğinde RHP olan 8 hasta ile ilgili klinik deneyimimizi sunmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde tersiyer referans bir hastanede Ocak 2008 ve Aralık 2011 tarihleri arasında tedavi edilen RHP hastaların kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Çalışma süresi boyunca RHP'li sekiz olgu tespit edildi. BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 23±3,9 yıldı ve ortalama gebelik haftası 14,8±4,8 hafta idi.Rudimenter horn 8 hastanın 6'sında (%75) sol tarafta lokalize idi. Dört (%50) olgu horn rüptür sonrası diğer hastanelerden kliniğimize sevk edilmişti. İlginç olarak iki olguda malprezentasyon nedeniyle sezaryen öyküsü olmasına rağmen Müllerian anomali varlığı konusunda herhangi bir bilgileri yoktu. Dört olgu masif intra-abdominal kanama ile şok tablosunda dış merkezlerden kliniğimize refere edildi. Maternal mortalite görülmedi. SONUÇ: Unicornuat uterus olgularına, rudimenter horn gebelikleri ve rüptür riski nedeni ile kadın hastalıkları ve doğum eğitiminde daha fazla önem verilmelidir.Öğe Ender görülen fetal ekstremite tümörü: Hemanjiolenfanjioma(2012) Taner, Mehmet Zeki; Soydinç, Hatice Ender; Sak, Muhammed Erdal; Vural, Sezin; Özler, Ali; Evsen, Mehmet SıddıkHemanjiolenfanjioma (HL) oldukça ender görülen vasküler malformasyondur. Otuz iki yaşında 38 haftalık gebeliği olan kadın hasta fetal kolda kitle nedeniyle polikliniğimize refere edildi. Yapılan ultrasonografide, fetal sağ üst ekstremitede solid ve kistik komponentleri bulunan ve ön tanı olarak HL olduğu düşünülen kitle saptandı. Postnatal yapılan doppler ultrasonografi (USG) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) tetkiklerinde kitlenin HL ile uyumlu olduğu saptandı. Çocuk hastalıkları, çocuk cerrahisi ve ortopedi konsültasyonları sonrasında eksizyonel biopsi önerilmedi. Neonatal dönemde hemanjiom komponenti nedeniyle propranolol tedavisi başlanıldı. Propranolol ile tedavinin üçüncü ayında kitle boyutlarında küçülme saptanması üzerine bu tedavinin devamına karar verildi. Prenatal dönemde tanısı konulan ve oldukça ender rastlanan HL olgusuna ait prenatal tanı, perinatal sonuç ve postnatal dönemde tedavisi ile ilgili deneyimimizi sunmayı amaçladık.Öğe The evaluation of diagnostic and clinical findings in grand multiparous patients with endometrial cancer(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Özler, Ali; Turgut, Abdulkadir; Ağaçayak, Elif; İçen, Mehmet Sait; Alabalık, Ulaş; Başaranoğlu, Serdar; Peker, Nurullah; Gül, TalipAmaç: Bu çalışmanın amacı grand multipar, endometrium kanserli hastaların tanısal ve klinik özelliklerini diğer endometrial kanserli hastalar ile karşılaştırarak değerlendirmektir. Yöntemler: Kliniğimizde Ocak 2006-Ağustos 2012 tarihleri arasında endometrium kanseri nedeniyle opere edilen 34 hasta dahil edildi. Hastalar doğum sayısına göre üç gruba ayrıldı; Grup 1 (doğum yapmamış hastalar, n=8), Grup 2 (doğum sayıları 1’den 4’e kadar olan hastalar, n=14), Grup 3 (grand multipar hastalar, n=12). Grand multipar hastaların tanısal, klinik ve histopatolojik verileri diğer gruplardaki hastalar ile karşılaştırıldı. Bulgular: Grup 3 (grand multipar) hastaların yaş ortalaması diğer gruplara göre anlamlı yüksek bulundu. (p<0,05). Tüm gruplar tümörün myometrial invazyon derinliği açısından karşılaştırıldığında ise anlamlı bir farklılık tespit edilmedi (p>0,05). Grup 1, 2 ve 3’ deki Evre 1A tümörlü hastaların oranlarının sırasıyla %75, %64,2 ve %83,3 olduğu bulundu. Ayrıca, bütün grand multipar hastaların evre 1 tümöre sahip oldukları bulunmuştur. Sonuç: Sonuç olarak, grand multipar hastaların tanıları daha geç yaşlarda konmakta, fakat erken evrede ve endometrioid tip endometrial kanser tanılarını almışlardır. Son doğumdan itibaren geçen süre endometrial kanser riski üzerine etkili bir faktör olabilir.Öğe Gebeliğin akut yağlı karaciğer hastalığı ile karışan akut viral Hepatit A olgusu(Modestum Ltd., 2013) Turgut, Abdulkadir; Özler, Ali; Görük, Neval Yaman; Tunç, Senem Yaman; Peker, Nurullah; Tekin, RecepGebelikte akut hepatit A enfeksiyonu oldukça nadir görülmektedir. Klinik ve laboratuar bulgularıyla gebelikte oldukça mortal seyredebilen gebeliğin akut yağlı karaciğer hastalığı ile karışabilmektedir. Karaciğer fonksiyon testlerinde yükseklik izlenen her iki durumun ayırıcı tanısı yapılmalı ve bu tabloyla gelen bir hastada hepatit A enfeksiyonu da akla gelmelidir. Kliniğimize başvurusunda, gebeliğin akut yağlı karaciğer hastalığı tanısı sonrasında akut hepatit A tanısı alan, 30 yaşında 35 haftalık gebeliği olan bir olgu sunulmuştur.Öğe Jinekolojik kanserli olguların retrospektif analizi: 11 yıllık deneyim(Modestum Publishing Ltd., 2012) Turgut, Abdulkadir; Özler, Ali; Sak, Muhammet Erdal; Evsen, Mehmet Sıddık; Soydinç, Hatice Ender; Alabalık, Ulaş; Gül, TalipAmaç: Hastanemizde izlenen jinekolojik kanserlerinin epidemiyolojik özellikleri hakkında fikir vermek amacıyla bu çalışmamızı planladık. Gereç ve yöntem: Çalışmamızda Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Ocak 2001 ile Kasım 2011 tarihleri arasında jinekolojik kanser ön tanısı ile ameliyat edilen 231 hasta geçmişe yönelik incelendi. Bulgular: 2001-2006 yılı ilk yarısı arası dönemi kapsa- yan ilk grup jinekolojik kanserler arasında en sık tanı ko- nan over kanserleridir. 2006 yılı ikinci yarısından 2011 yılı sonuna kadar olan dönemi kapsayan ikinci grupta ise en sık jinekolojik kanser yine over kanserleridir. Ancak en- dometrium kanseri oranında artış olduğu bulundu. Over kanserli hastaların büyük bölümünü ileri evreli olgular oluştururken, endometrium kanserli olguların büyük bö- lümünün ise evre 1 olgulardan oluştuğu bulundu. Ağrı şikâyeti ile başvuran Endemetrium kanserli 6 olgunun 4’ ünde hastalık ileri evrede tanınmıştır. Tüm dünyada ve özellikle de sosyoekonomik düzeyi düşük toplumlarda en sık jinekolojik kanser olan serviks kanseri bölgemizde sık- lık bakımından endometrium kanserinden sonra 3. sırada yer almıştır. Sonuç: Sonuç olarak, bölgemizde son yıllarda en sık ar- tış gösteren jinekolojik kanser endometrium kanseridir. Kötü beslenme, sosyoekonomik düzeyin yükselmesi gibi nedenlerle artan obezite sıklığı ile endometirum kanseri sıklığı artışı ilişkili olabilir. Özellikle over kanserli olguların erken evre de tanı konulabilmesi için sağlık çalışanları ve halk bilgilendirilmelidir.Öğe Long-term changes in sexual functions following complicated pregnancies and deliveries(Modestum Publishing Ltd., 2013) Özler, Ali; Evsen, Mehmet Sıddık; Tan, Pınar; Turgut, Abdulkadir; Başaranoğlu, Serdar; Bez, Yasin; Yalınkaya, Ahmet; Gül, TalipObjective: The aim of this study is to evaluate the effects of complicated pregnancy and delivery (P/D) on sexual functions and to determine possible risk factors that affect sexual functions. Methods: Women, who have the history of severe preeclampsia, placenta previa totalis, abruption placentae or postpartum uterine atonia, comprised the study group. The control group was comprised the women matched for age, parity, mode of delivery, vocation, the level of income and education status. Their fear of getting pregnant again and fear of death in the most recent delivery were measured by questionnaires. The Arizona Sexual Experience Scale was used to assess the sexual functions. We compared sexual functions of the women with and without suffering from complicated P/D. Results: Fear of death during the last delivery and fear of getting pregnant again were significantly more intense in the study group (p=0.002 and p<0.001, respectively). The rates of volunteers detected sexual dysfunction in the study and control groups were 55.1% and 38.7%, respectively (p=0.081). Fear of death during the last delivery was found to be significant risk factors for sexual dysfunction (odds ratio [OR] = 1.653; 95% CI = 1.131- 2.415; p=0.009). Conclusion: In conclusion, sexual dysfunction rate of women with a history of complicated pregnancy and delivery, was almost equal that of women with a history of health pregnancy and delivery. Fear of death during the last delivery was found to be most important risk factor for sexual dysfunction. J Clin Exp Invest 2013; 4 (4): 429-435.Öğe Meckel-Gruber Sendromu: Dokuz olgu sunumu ve literatürün incelenmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Ağaçayak, Elif; Turgut, Abdulkadir; Tunç, Senem Yaman; Özler, AliAmaç: Meckel-Gruber Sendromu sistemik malformasyonlar ile karakterize otozomal resesif, ölümcül bir sendromdur. Akraba evliliklerinin sık olduğu bölgemizde 6 aylık bir sürede 9 olguda tanı konulmuştur. Mevcut veriler ışığında bu nadir sendromu, literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Yöntemler: Ocak 2013-Haziran 2013 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğinde in utero tanısı konan ve diğer hastanelerden tanısı konulup ünitemize sevk edilen dokuz Meckel-Gruber Sendromlu olgu literatür eşliğinde sunuldu. Bulgular: Meckel-Gruber Sendromunun sıklığının; bölgemiz yıllık doğum oranına oranlayacak olursak yaklaşık 1/3500 oranında olduğu görüldü. Sonuç: Bölgemizde sık olduğu bilinen akraba evliliğinin ciddi sakatlığa yol açan bu sendromun artış göstermesinde önemli bir faktör olabilir. Tekrar etme olasılığı olan bu sendrom için etkilenen ailede genetik tarama önerilmelidir.Öğe Nadir görülen letal iskelet displazisi: Roberts-SC fokomeli sendromu(Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi, 2014) Başaranoğlu, Serdar; Özler, Ali; Görük, Neval Yaman; Tunç, Senem Yaman; Ağaçayak, ElifAmaç: Postpartum dönemde yapılan fizik muayene bulguları ve görüntüleme yöntemleriyle Roberts-SC sendromu düşünülen bir olgunun sunumunu amaçladık. Olgu Sunumu: Yirmi sekiz yaşında, G5P2 olan gebe hasta dış merkezden polikliniğimize iskelet displazisi ön tanısıyla refere edildi. Yapılan ileri düzey ultrasonografik (USG) değerlendirmede fetusun ortalama 19 hafta ile uyumlu olduğu, her iki üst ve alt ekstremitelerin proksimal ve distalinde ileri derecede kısalık (şiddetli mikromeli), vertebral kemik yapılarda demiyelinizasyon, bilateral koroit pleksus kistleri ve toraks ön-arka çapının azaldığı izlendi. Mevcut bulgularla fetal letal iskelet displazisi düşünüldü. Anormal USG bulguları nedeniyle aileye fetal kromozom analizi önerildi, fakat kabul edilmedi ve gebeliğin devamı yönünde karar alındı. Mükerrer sezaryen endikasyonuyla 2700 g, 42 cm boyunda, 3-4 APGAR skorlu bir kız bebek sezaryenle doğurtuldu. Yenidoğan postpartum 24 saat içinde kaybedildi. Sonuç: Roberts-SC fokomeli sendromu değişik klinik bulguların bir arada bulunduğu nadir görülen otozomal resesif (OR) kalıtım gösteren bir hastalıktır. Prenatal ultrasonografik değerlendirme ve sitogenetik incelemelerde erken sentromer ayrılmasının bulunması diğer iskelet displazilerden ayrımını sağlayabilir. Hastalara sonraki gebeliklerinde fetal anomalinin erken tespiti ile genetik danışmanlık hizmetinin verilmesi önem göstermektedir.Öğe Preterm erken membran rüptürü olan gebelerde maternal ve fetal sonuçlar(Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2013) Turgut, Abdulkadir; Özler, Ali; Başaranoğlu, Serdar; Tunç, Senem Yaman; Ağaçayak, Elif; Görük, Neval Yaman; Yıldızbakan, Ahmet; Gül, TalipÖz:Amaç: Preterm doğum, neonatal morbidite ve mortalitenin önemli ve sık bir nedeni olan Prematür Erken Membran Rüptürü (PEMR) nün maternal ve fetal sonuçlarının incelenmesi. Materyal Metod: Çalışmada Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum servisine Ocak 2011-Aralık 2012 tarihleri ara¬sında başvuran PEMR li 94 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, gravidası, paritesi, abortus sayısı, yaşayan çocuk sayısı, obstetrik hikayeleri, doğumdaki gebelik haftası, klinik bulguları ve laboratuvar değerleri, doğum şekli, sezeryan endikasyonu, bebeğin doğum ağırlığı ve boyu, 1.-5. dk APGAR skorları irdelendi. Bulgular: Hastanemizde PEMR insidansı 3.8 % idi. Hastalarımızda ortalama doğum haftası 31.5±3.1, izlem süreleri 6.1±2.2 gündü. Hastalarımızın başvuru esnasında C-reaktif protein değeri 3.2±4.4 mg/dl, beyaz küre değerleri 13626.9±3369.7/mm3 idi. Otuzdördüncü gebelik haftasından küçük 66 hastaya (70.2%) fetal akciğer maturasyonu amacıyla steroid uygulandı. Ondört hastada (14.9%) 37,5 oC üzerinde ateş geliştiği gözlendi. Onüç hastada (13.8%) vaginal ve servikal kültürde üreme olduğu ve tamamında E.coli ürediği gözlendi. PEMR olgularında 51 hasta (54.3%) normal doğum ile 43 hasta (45.7%) ise sezaryenle doğurtuldu. Yenidoğanların 48 i (51,1%) gözleme, 46 sı (48.9%) yenidoğan yoğun bakıma alındı. Yoğun bakıma alınan 14 (14.9%) yenidoğanın postpartum 24 saat içinde ex olduğu, 5 (5.3%) yenidoğanın sepsis sonrası ex olduğu tespit edildi. Ex olan yenidoğanların ortalama gebelik haftaları (26.7 ±1.6) idi. Gestasyonel hafta arttıkça 1. dk (r = 0.660, p = 0.000) ve 5. dk (r = 0.695, p = 0.000) APGAR değerlerinin arttığı gözlendi. Sonuçlar: PEMR maternal-fetal morbidite ve mortaliteye yol açan ve hala güncelliğini koruyan bir obstetrik problemdir. Başvuran hastalar dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli, tanı mutlaka kesinleştirilmeli, gebelik haftası ve enfeksiyon bulguları başta olmak üzere gebeliği komplike edebilecek tüm faktörler göz önünde bulundurularak hastaya özgü uygun tedavi yöntemi uygulanmalıdır. Bu olgular erişkin ve yenidoğan yoğun bakım servisi hizmetinin verildiği ileri merkezlerde takip ve tedavi edilmelidir.Öğe The role of hysterosalpingography in the evaluation of infertile women without risk factors for tubal pathology(2016) Gül, Talip; Özler, Ali; Küllahçıoğlu, Mehmet İrfan; Balsak, Deniz; Sakar, Mehmet NafiAmaç: Kadın infertilite tanısında tubal açıklığın değerlendirilmesi önemli rol oynar. Histerosalpingografi ve kromopertubasyonlu laparoskopi, tubal açıklığın değerlendirilmesinde geleneksel olarak kullanılmaktadır. Risk faktörü değerlendirilmesine göre tubal faktör olabileceğini düşündüğümüz infertil kadınlarda doğrulama açısından histerosalpingografinin gerekli olup olmadığını belirlemeyi amaçladık.Gereç ve yöntem: Bu prospektif vaka-kontrol çalışmasına infertilite polikliniğine çocuk sahibi olamama şikayetiyle başvuran 174 infertil olgu dahil edildi. Hastaların yaşı, evlilik süresi, cinsel ilişki durumu, reprodüktif öyküsü kaydedildi. Hastalar tubal faktör infertilitesine neden olabilecek risk faktörleri açısından sorgulandı ve mevcut risk faktörleri kaydedildi. Tubal risk faktörü taşıyıp taşımamalarına göre hastalar 2 gruba ayrıldı. Grup 1 risk faktörü taşıyanlar, Grup 2 ise risk faktörü taşımayanlardı. Bulgular: Olgularda abdominal cerrahi öyküsü en sık (%82.97) bulunan risk faktörüydü. Grup1'de 47 olgunun 35 (%74.46)'inde herhangi bir tubada geçiş varken, Grup 2'de 127 olgunun 118 (%92.91)'inde herhangi bir tubada geçiş vardır. Grup 1'de 47 olgunun 12 (%25.53)'sinde, Grup 2'de ise 127 olgunun 9 (%7.08)'unda bilateral tubal tıkanıklık tespit edildi. Her iki grup arasında bulunan fark anlamlıdır (p=0.001). Sonuç: Histerosalpingografi, tubal patoloji için risk faktörü taşımayan infertil kadın değerlendirmesinde yapılmayabilir. Böylece herhangi bir tubal risk faktörü taşımayan olgular, anlamlı katkıyı sağlamayan, ağrılı ve radyasyon tehlikesi göz ardı edilemeyen histerosalpingografi işleminden korunmuş olacaktır. Bu veriyi doğrulayacak daha geniş ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Sezaryen sırasında unutulmuş plasental dokuya sekonder gelişen ve hayatı tehdit eden abdominal apse: Olgu sunumu(2013) Bozkurt, Fatma; Tunç, Senem Yaman; Özler, Ali; Turgut, Abdulkadir; Ağaçayak, ElifSezaryen tekniğindeki gelişmeler, güvenilir anestezi uygulamaları, kan ürünleri ve anbiyotikler sezaryen ile doğum endikasyonlarının genişlemesine sebep olmuştur. Günümüzde anestezinin konforlu olması, kullanılan ilaçve malzemeler, ciddi sterilizasyon teknikleri, cerrahi vepostoperatif bakımdaki gelişmeler sezaryenlere bağlımortalite ve morbiditeyi azaltmış olmakla birlikte halen enfeksiyon, kanama, transfüzyon ihtiyacı, tromboembolikriskler, hastanede daha uzun kalma, iyileşmenin daha geç olması, daha çok ağrı çekilmesi gibi riskler devam etmektedir. Doğum sonrası içerde kalan plasentalarda öncelikli şikayet normale göre kanamanın çok fazla olmasıdır. Ultrasonografik muayenede uterusun involüsyonundaki gecikmeye bağlı olarak uterus normalden büyüktür. Buolgu sunumunda postoperatif dönemde kanama olmaması ve uterusun involusyonunun tamamlanması nedeniyle tanı konamayan ve hayatı tehdid eden abdominal abse ileprezente olan bir olguyu sunmayı amaçladık.Öğe Spontaneous Ovarian Pregnancy and Over Protective Management: A Case Report(2013) Soydinç, Hatice Ender; Evsen, Mehmet Sıddık; Sak, Muhammet Erdal; Çaça, Fatmanur; Özler, AliOtuzbir yaşında, akut abdomen semptom ve bulgularıyla acil kliniğimize başvuran ve beta HCG sonucu pozitif olan primer ovaryan ektopik gebeliği mevcut olguyu sunmayı amaçladık. Transvajinal ultrasonografi ile sağ overde 6 haftalık gestasyonel sak ile uyumlu görüntü izlendi. Acil laparotomi ve ektopik gebelik kitlesi çıkarıldı.Öğe Tekrarlayan gebelik kayıplarında etiyolojik nedenlerin değerlendirilmesi(Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği, 2013) Obut, Mehmet; Evsen, Mehmet Sıddık; Soydinç, Hatice Ender; Sak, Muhammet Erdal; Özler, Ali; Fidanboy, Mehmet; Balkan, Mahmut; Türkyılmaz, Ayşegül; Gül, TalipÖz:Amaç: Bu çalışmanın amacı tekrarlayan gebelik kaybı (TGK) olan hastalarda etiyolojik nedenlerin değerlendirilmesidir. Gereç ve yöntemler: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum kliniğine, 2008'den 2011 tarihine kadar başvuran hastaların verileri incelendi. Tanıya yönelik tüm testleri hastanemizde yapılmış olan 114 hasta çalışmaya alındı. Etiyolojiye yönelik ebeveyn kromozom analizi, annede antifosfolipid antikor pozitişiği, kongenital uterin anomaliler için histerosalfingografi, trombofilik bozukluklar (faktör V leiden mutasyonu, protrombin gen mutasyonu) ve endokrinolojik (diabetes mellitus, tiroit endokrinopatisi) yönden tetkikleri değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı ve abortus sayıları sırasıyla 29.7±6.6, 3.2±1.3 idi. Elli (%43.9) hastada en az bir etiyolojik neden saptanırken, 64(%56.1) hasta idiopatik olarak değerlendirildi. Majör kromozom anomalisi olarak; dört ebeveynde dokuzuncu kromozomda inversiyon saptandı. Diğer patolojilerin oranı; kongenital uterus anomalisi:14 (%12.3), faktör V Leiden mutasyonu:7 (%6.1), protrombin gen mutasyonu: 6 (%5.3) ve 10 (%8.8) hastada antifosfolipid antikor pozitişiği idi. Ebeveynlerin %34,2'sinde karyotip analizinde 9qh+ izlendi. Sonuç: Major kromozomal anomali, kongenital uterus anomalileri, trombofilik bozukluklar ve çalışmada değerlendirilen diğer patolojik durumlarının oranı daha önce yayınlanmış veriler ile benzer olduğu saptandı. Ebeveynlerin 39'unda (%34,2) 9. kromozomda qh+ (sentromer bölgesinde heterokromazi) polimorfizmi izlendi. Bu sonucun çalışılan toplumun genetik polimorfizmimi? yoksa TGK ile ilişkilimi? olduğunu anlamak için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Tekrarlayangebelik kayıplarında etiyolojik nedenlerin değerlendirilmesi(2013) Sak, Muhammet Erdal; Ender, Hatice Soydinç; Özler, Ali; Balkan, Mahmut; Türkyılmaz, Ayşegül; Obut, Mehmet; Evsen, Mehmet SıddıkAmaç: Bu çalışmanın amacı tekrarlayan gebelik kaybı (TGK) olan hastalarda etiyolojik nedenlerin değerlendirilmesidir. Gereç ve yöntemler: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum kliniğine, 2008'den 2011 tarihine kadar başvuran hastaların verileri incelendi. Tanıya yönelik tüm testleri hastanemizde yapılmış olan 114 hasta çalışmaya alındı. Etiyolojiye yönelik ebeveyn kromozom analizi, annede antifosfolipid antikor pozitişiği, kongenital uterin anomaliler için histerosalfingografi, trombofilik bozukluklar (faktör V leiden mutasyonu, protrombin gen mutasyonu) ve endokrinolojik (diabetes mellitus, tiroit endokrinopatisi) yönden tetkikleri değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı ve abortus sayıları sırasıyla 29.7±6.6, 3.2±1.3 idi. Elli (%43.9) hastada en az bir etiyolojik neden saptanırken, 64(%56.1) hasta idiopatik olarak değerlendirildi. Majör kromozom anomalisi olarak; dört ebeveynde dokuzuncu kromozomda inversiyon saptandı. Diğer patolojilerin oranı; kongenital uterus anomalisi:14 (%12.3), faktör V Leiden mutasyonu:7 (%6.1), protrombin gen mutasyonu: 6 (%5.3) ve 10 (%8.8) hastada antifosfolipid antikor pozitişiği idi. Ebeveynlerin %34,2'sinde karyotip analizinde 9qh+ izlendi. Sonuç: Major kromozomal anomali, kongenital uterus anomalileri, trombofilik bozukluklar ve çalışmada değerlendirilen diğer patolojik durumlarının oranı daha önce yayınlanmış veriler ile benzer olduğu saptandı. Ebeveynlerin 39'unda (%34,2) 9. kromozomda qh+ (sentromer bölgesinde heterokromazi) polimorfizmi izlendi. Bu sonucun çalışılan toplumun genetik polimorfizmimi? yoksa TGK ile ilişkilimi? olduğunu anlamak için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Tersiyer Bir Merkezde Polihidramnios Olgularının Retrospektif Değerlendirilmesi(2012) Gül, Talip; Altundal, Çağlar; Sak, Muhammet Erdal; Turgut, Abdulkadir; Sak, Sibel; Özler, AliAmaç: Kliniğimizde tanı konup, doğumu gerçekleştirilen polihidramnios olguların fetal ve maternal özellikler açısından literatür eşliğinde değerlendirmek Metaryal-Metod: : 4 yıllık sürede doğum yapan 149 polihidramnioslu gebe, retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar; anne yaşları, gebelik, doğum sayıları, doğum şekilleri, sezeryan endikasyonları, doğumdaki gebelik haftaları, prematürite oranları, bebeklerin 1. ve 5. dakika APGAR skorları, doğum ağırlıkları, polihidramnios etyolojisi açısından retrospektif olarak incelendi. Bulgular: : 13624 hastadan 149 tanesinde polihidramnios(%1.09) mevcuttu. Olguların ortalama yaşı 31.32±6.56, gebelik sayıları 5.49±3.03, doğum sayıları 4.01±2.78 olarak bulundu. Ortalama gebelik haftası 34.06±4.16 ,ortalama doğum ağırlıkları 2298±873 gram idi. Perinatal mortalite oranı %32.21 (n=48) olarak izlendi. En sık etyolojik nedenler sırası ile idyopatik %57.72 (n=86), fetal anomaliler %25.50 (n=38) gestasyonel diabet %11,41 (n=17) idi. En sık fetal anomali santral sinir sistemi anomalileri %16.10 (n=24) olup en sık anensefali %7.38 (n=11) idi. Olguların %1,34ünde (n=2) non immün hidrops fetalis, %4.02sinde (n=6) immün hidrops fetalis izlendi. Doğum şekli oranları sırasıyla sezaryen (%47.65), normal vajinal yol (%52.35) idi Sonuçlar: Antenatal takibin yaygın ve programlı yapılması; polihidramniyozun etyolojisinin erken tespiti ile önlenebilir nedenlerine daha erken mü- dahele imkanı verip maternal , fetal morbidite ve mortaliteyi azaltacaktır. Hastaların tersiyer merkezlere erken refere edilmesi erken müdahele imkanı verecektir.Öğe Tubo-ovaryan abseler: Risk faktörleri, klinik özellikler ve tedavilerinin retrospektif analizi(Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Soydinç, Hatice Ender; Evsen, Mehmet Sıddık; Özler, Ali; Sak, Muhammet Erdal; Turgut, Abdulkadir; Görük, Neval Yaman; Gül, TalipTubo-ovaryan abse (TOA), tuba, over ve çevre dokuları içine alan ciddi bir inflamatuar hastalıktır. Bu çalışmada TOAli olguların risk faktörleri, klinik bulguları ve tedavi yaklaşımlarını sunmayı amaçladık. Ocak 2007 Haziran 2012 tarihleri arasında TOA tanısı ile takip edilen 31 hastaya ait dosyalar retrospektif olarak incelendi. Hastalara ait risk faktörleri, klinik ve laboratuar sonuçları, uygulanan tedavi yöntemleri ve gelişen komplikasyonlar kaydedildi. Medikal tedavi alan hastalar, başarılı ve başarısız tedavi grubu olarak iki gruba bölündü. Gruplar, demografik veriler, risk faktörleri ve kitle özelliklerine göre karşılaştırıldı. Hastaların ortalama yaşı 33.12±10.43 idi. Yirmisekizi (%90.3) evli ve 27si (%87) multipardı. Kontraseptif yöntem olarak evli olan 28 hastanın 11inde rahim içi araç (RİA) (%35.5) kullanımı mevcuttu. Son 6 ay içinde geçirilmiş intrauterin veya intraabdominal girişim veya operasyon 9 (%29) ve pelvik inflamatuar hastalık (PİH) 15 hastada (%48.4) mevcuttu. Hastaların başvuru sırasında, tümünde pelvik ağrı (%100), 24ünde vajinal akıntı (%77.4), 17sinde ateş (%54.8), 14ünde düzensiz menstrüel kanama (%45.2) mevcut idi. TOAlı hastalarda klinik bulgular olarak; %54.8 ateş, %61.3 lökositoz, %71 yüksek sedimentasyon hızı, %71 C-reaktif protein yüksekliği tespit edildi. Olguların hospitalize edildiklerindeki ilk tanıları; 14ünde (%45.2) TOA, 5inde rüptüre TOA, 7sinde RİA translokasyonu ve TOA, 1inde perfore apandisit komplikasyonu şüphesi, 4ünde pelvik kitle (teratom, myom dejenerasyonu, over kanseri, endometrioma) idi. Medikal tedavinin 13 hastaya uygulandığı ve başarı oranının %46.2 olduğu bulundu. Başarılı ve başarısız tedavi grupları arasında, demografik veriler, risk faktörleri ve kitle özellikleri açısından anlamlı fark saptanmadı. Yapılan cerrahi girişimler; %22.6 laparoskopik abse drenajı, %32.3 laparotomi ile abse drenajı, %12.9 unilateral salpingoooferektomi ve %12.9 total abdominal histerektomi-bilateral salpingooferektomi idi. Postoperatif komplikasyon olarak %6.5 barsak hasarı ve sepsis, %6.5 dehisens ve %3.25 yara yeri enfeksiyonu geliştiği izlendi. TOAde, PİH ve RİA kullanımı yanında pelvik kitleler de risk faktörü olabilir. TOA, klasik enfeksiyon semptomları olmaksızın pelvik kitle ve ağrı ile başvurabilir. Bu nedenle, pelvik kitle ayırıcı tanısında akla getirilmelidir. Tanısı TOA olan hastalarda ilk tedavi tercihi medikal; şüpheli olgularda ve rüptüre abselerde cerrahi olmalıdır.Öğe VAJİNAL HİSTEREKTOMİ SONRASI KOMPLİKASYONLARIN ORTAYA ÇIKMASINDA PREDİSPOZAN FAKTÖRLER(2013) Özler, Ali; Gül, Talip; Yaman, Neval Görük; Sak, Muhammet Erdal; Karaçor, Talip; Sak, SibelAmaç: Vajinal histerektomi sonrası komplikasyonların ortaya çıkmasında, predispozan risk faktörlerini araştırmak. Gereç ve yöntemler: Ocak 2006-Mart 2012 tarihleri arasında, üçüncü basamak sağlık merkezine başvuran ve benign patoloji nedeniyle vajinal histerektomi uygulanan 223 hastadan elde edilen verilerin retrospektif olarak analizi yapıldı. Kategorize edilen gruplar içindeki değişkenleri değerlendirmek için ki kare testi kullanıldı. Bulgular: Grup değişkenleri yaş, gebelik ve abort sayısı, parite, pelvik organ prolapsus sınışandırmasına(POP-Q) göre evreleri, hastane yatış ve üriner kateterizasyon sürelerinden oluştu. Ana komplikasyonlar hemoraji, febril morbidite ve vajinal kaf prolapsusu idi. İleri yaş (> 60), pelvik prolapsus, uzun süreli hastanede yatış ve üriner kateterizasyon komplikasyonların varlığı için predispozan faktörler idi. Sonuç: Vaginal histerektomi güvenli ve etkili bir yöntem olmasına rağmen intraoperatif veya postoperatif komplikasyonlardan tamamen yoksun değildir. İleri yaş (> 60), POP-Q evre 3-4 pelvik prolapsus, uzun süreli hastanede yatış ve üriner kateterizasyon, komplikasyonların varlığı için predispozan görünmektedir. Uygun preoperatif planlama ve titiz postoperatif bakım komplikasyon oranını azaltmak için yararlı olabilir.