Lokal mikrotitreşim ve pulslu elektromanyetik alan uygulamasının kemik kırığı üzerine etkilerinin karşılaştırılması
Tarih
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Erişim Hakkı
Özet
Kemik kırık iyileşmesinde konvansiyonel tedavi yöntemlerine yardımcı ve iyileşmeyi hızlandırıcı etkisi olan bilimsel metotlarla ilgili çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Son zamanlarda en popüler olanları arasında yer alanlardan ikisi Pulslu Elektromanyetik Alan (PEMA) ve Düşük Yoğunluklu Yüksek Frekanslı (DYYF) titreşim uygulamalarıdır. Biz de daha ileri çalışmalara gerek duyulan bu uygulamaları tez konusu olarak belirledik. Toplamda 30 adet Sprague-Dawley sıçan 3 gruba ayrıldı ve hayvanlarda kapalı lineer kırık hattı oluşturuldu. Birinci grup DYYF titreşim (TG), ikinci grup Pulslu Manyetik Alan (PEMA) ve üçüncü grup da kontrol (KG) olarak belirlendi. Birinci gruba DYYF titreşim tarafımızca geliştirilmiş olan “bilezik metodu” aracılığıyla verildi. İkinci gruba günde üç buçuk saat PEMA uygulaması yapıldı. Tüm uygulamalar 21 gün sürdü. Kontrol grubuna ise herhangi bir uygulama yapılmadı. Sonuçlar, röntgen ve serum osteokalsin seviyelerine bakılarak değerlendirildi. Tedavinin 7. ve 21. günlerinde çekilen grafiklerle radyolojik olarak kallus dokusun varlığı/yokluğu açısından değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirmede Mc-Nemar testi kullanıldı ve tedavi uygulanan PEMA ve TG gruplarında kallus dokusunun varlığı anlamlı bulunmuşken (p?0,05), kontrol grubunda anlamlı bulunmamıştır (p> 0,05). TG, PEMA ve KG; Osteokalsin (Ortalama ± SD) değerleri açısından karşılaştırıldığında aralarındaki fark önemli derecede anlamlı bulunmuştur (p<0,017). TG ve PEMA grupları kendi aralarında karşılaştırıldıklarında ikisi arasındaki fark anlamlı bulunmadı (p>0,001); TG, KG karşılaştırıldığında fark önemli derecede anlamlı bulundu (p?0 ,001); PEMA, KG karşılaştırıldığında da aralarındaki fark anlamlı bulunmuştur (p?0 ,001). Yaptığımız çalışmada röntgen sonuçları ile osteokalsin seviyeleri açısından baktığımızda hem PEMA’nın hem de DYYF titreşimin kemik kırıklarında birbirine yakın düzeylerde olumlu etkisinin olabileceğini bulduk. Anahtar Sözcükler: düşük yoğunluklu yüksek frekanslı titreşim, pulslu manyetik alan, kırık iyileşmesi
The effectiveness of various therapeutic methods on bone fractures have been demonstrated in several studies. The popular of them are Low Magnitude High Frequency Vibration and Pulsed Magnetic Fields. In this study, we used 30 Sprague-Dawley rats and made a linear fracture on their tibias. We divided rats into three groups. The first one is low magnitude high frequency vibration group (VG), the second one is pulced electromagnetic field (PEMFG) group and the third one is control group (CG). We applied vibrations to rat tibia for 15 min/day by means of “bangle method” that we developed. We applied pulced electromagnetic field for 3,5 hours/day with a faraday cage. Nothing was applied to control group. We took the x-rays at 7 and 21 days after the end of the tissue healing process. The x-ray results were evaluated whether there was callus tissue or not. Mc-Nemar test was used for statistical analyses; there were statistically significant differences between PEMFG and VG when compared to CG about the existence of the callus tissue (p?0,05). Kruskal-Wallis test was used for the statistical analysis of serum levels of osteocalcin in comparison with each of the three groups. Mann-Whitney test was used in pairwise comparison of groups. VG and PEMFG groups were compared with each other and the difference is not statistically significant (p >0.001). There was a statistically significant difference between the groups of VG and CG (p?0,001). There was also a statistically significant difference between the groups of PEMFG and CG (p?0, 001). In conclusion, the application of direct LMHF vibration and PEMA on the fracture promoted bone formation and healing almost equal levels. Key Words: Low magnitude high frequency vibration, Pulsed Magnetic Field, tibia, fracture healing