Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 25
  • Öğe
    Mediating role of binding moral foundations between dogmatism, social dominance orientation and perceived threat from Syrian asylum seekers in Turkey
    (Springer, 2024) Demir, Olcay Bozkuş; Akgün, Serap
    Can attitudes toward social groups be considered in the context of morality? To that purpose, two studies assessed whether dogmatism, social dominance orientation, and moral foundations predict perceived threats from Syrian asylum seekers in Turkey. In the first study, Structural Equation Modeling analyses revealed that dogmatism and social dominance orientation predicted the perception of threat via the mediating role of binding moral foundations, whereas individualizing moral foundations did not (N = 235). The second study collected data from a larger sample (N = 438) and used Moral Foundations Scenarios to assess moral concerns, replicating the first study’s findings. Furthermore, it was shown that an alternative model in which individualizing and binding moral foundations predicted threat via dogmatism and SDO mediating did not fit the data. The findings are discussed in light of the possibility that moral judgments are a product of motivated social cognition.
  • Öğe
    Examining the relationships between emotion regulation and non-suicidal self-injury behavior in adolescents: A systematic review
    (Galenos Publishing House, 2024) Tolan, Özlem Çakmak; Dersuneli, Yeşim
    Emotion regulation processes and their effects on many variables are topics that are frequently researched in the literature today. In particular, it is stated in the literature that these processes have effects on non-suicidal self-injury behaviors that are frequently encountered in adolescents. Therefore, this study aimed to systematically review studies conducted in the last 15 years to examine the relationship between emotion regulation and non-suicidal self-injury behavior in adolescents. This review was written based on the Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-Analysis criteria, and the articles were searched in the “PubMed”, “ScienceDirect/Elsevier” and “Wiley Online Library” databases using the determined keywords between April and May 2021, and 20 articles that met the determined criteria were included in the review. Of the included studies, seven were longitudinal and thirteen were cross-sectional. In the studies, “emotion regulation, emotion dysregulation, cognitive reappraisal, expressive suppression, and rumination” were the most frequently discussed within the scope of emotion regulation. In addition, many other concepts were also examined in this context. When the results of the studies are considered in general, it was found that the use of more maladaptive emotion regulation strategies predicts non-suicidal self-injury behavior in adolescents, and other variables that may have a role in the formation of difficulties in emotion regulation, especially in adolescence, also affect the relationship between emotion regulation and self-injury behavior. The findings are significant in that they demonstrate that the difficulties and risky behaviors that occur during adolescence are very common and that separate attention should be paid to these processes in adolescents.
  • Öğe
    Çocuk ve ergen ruh sağlığı : Okul psikolojik danışmanları, öğretmenler ve ebeveynler için bir başvuru kitabı
    (Nobel Akademik Yayıncılık, 2023) Tolan, Özlem Çakmak
    Çocuk ve ergen ruh sağlığı
  • Öğe
    The relation between psychological resilience and parental attitudes in adolescents: a systematic review
    (Springer, 2023) Tolan, Özlem Çakmak; Uğur, Gizem Bolluk
    This study aims to review empirical studies that have been conducted to identify parental attitudes or styles that influence the emergence of psychological resilience in adolescents. The researchers scanned English and Turkish articles published between 2008 and 2023 in the specified national and international databases and with the specified keywords. They reviewed 24 articles that met the exclusion and inclusion criteria. These articles are presented in terms of research methods and study results. According to the results, the study determined that supportive, authoritative, democratic, and caring parental attitudes created or increased psychological resilience, whereas neglectful and unfriendly parental attitudes negatively affected adolescents’ psychological resilience. Authoritarian parenting style has controversial effects on psychological resilience since culture’s influences. Additionally, the study found that high family expectations and supportive, caring, and warm parental attitudes have positive effects on psychological resilience. The quality of the studies analyzed was good. Samples are suitable, designs are high-quality and their statistical analyses were sufficient. However, further research may improve research designs and get more quality rating from assessment. Findings of the reviewed articles are discussed in the light of the literature and cultural context. In addition, the limitations are mentioned. Lastly, based on the reviewed articles’ findings, suggestions and implications were made to experts in the psychology and researchers in the field.
  • Öğe
    Victor Frankl, logoterapi ve vicdanın varoluş analizi
    (International Balkan University, 2019) Kula, Tahsin; Erden, Müslüme
    Victor Emile Frankl, varoluşçu psikoterapi akımınınöncülerindendir. Frankl’a göre, her devrin kendine özgü ortak birnevrozu vardır. Ona göre devrimizin kitlesel nevrozu, varoluşsalboşluktur. Frankl’in’e göre insan, hayatın anlamını arayan bir varlıktır.Anlam arayışı, insanın hayatındaki temel güdüdür. Bu güdüler insanadünyada yaşaması için bir neden göstermeyi amaçlar. Eğer insanlarıntemel güdüleri karşılanmazsa insanlar varoluşsal boşluğa (nihilizim)düşer. Bu tür nevrozlarla (varoluşsal boşluklarla) baş etmek için herdönem kendi psikoterapisine ihtiyaç duymaktadır. Frankl’ine göreinsanın anlam istemi engellenebilir. Varoluşsal engellenme olarak ifadeedilen bu durum da kişi hayatın yaşamaya değer olup olmadığını dertedinebilir, hatta umutsuzluğa da kapılabilir. Bu durumlar nevroza yolaçabilir. Varoluşsal engellenmenin yol açtığı nevrozlar gelenekselanlamdaki, yani ruhsal kökenli(psikojenik) nevrozlara karşıtlıkiçindedir. Noöjenik nevrozlar, itkilerle içgüdüler arasındakiçatışmalardan değil, daha çok varoluşsal sorunlardankaynaklanmaktadır. İşte bu tür sorunlar arasında anlam sitemininengellenmesi büyük rol oynamaktadır.Frankl,.bireyin kişilik yapısı üzerinde önemli bir yere sahip olanvicdanın, psikanaliz kuramının açıklamalarıyla kendini var edemediğineinanır. Varoluş analizin, tinsel bilinçdışını keşfedip vicdanın tinselbilinçdışı tarafından oluşturulduğunu ve bireyin varoluşunu açıklığakavuşturduğunu savunur. Frankl’in her çağın kendine özgü nevrozu olduğu gibi kişilerindekendileri özgü nevozları olduğunu vurgular. Kişilerin nevrozlarla başetmesi için yaşamın anlamını keşfetmesi gerikir. Ona göre yaşamınanlamı üç farklı yoldan keşfedilebilir. Bunlar ya bir eser yaratarak ya dabir iş yaparak; Bir şey yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek;Kaçınılmaz bir acıya yönelik bir tavır geliştirerek.
  • Öğe
    Algılanan sosyal destek ve dindarlık düzeyinin psikolojik semptomlar üzerindeki etkisi
    (İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 2021) Şenel, Ahmet Fatih; Tolan, Özlem Çakmak; Ayna, Yunus Emre
    Mevcut çalışmada algılanan sosyal destek düzeyi ve dindarlık düzeyi ile psikolojik semptomlar arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemi 250 (155 kadın / 95 erkek) üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Araştırma deseni olarak nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği, Dindarlık Ölçeği ve Kısa Semptom Envanteri kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde bağımsız örneklemler t-testi, Pearson korelasyon analizi ve hiyerarşik çoklu regresyon analizi yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre, kadın katılımcıların erkek katılımcılara göre anksiyete ve depresyon düzeylerinin daha yüksek olduğu, aileden algılanan sosyal destek düzeyi ve özel bir insandan algılanan sosyal destek ile depresyon, anksiyete, olumsuz benlik, somatizasyon ve düşmanlık düzeyleri arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Arkadaştan algılanan sosyal destek düzeyi ile depresyon ve olumsuz benlik düzeyleri arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu, aileden algılanan sosyal desteğin, depresyon, anksiyete, olumsuz benlik, somatizasyon ve düşmanlık düzeylerinin yordayıcıları arasında olduğu belirlenmiştir. Arkadaştan algılanan sosyal destek depresyon düzeyinin yordayıcıları arasındadır. Özel bir insandan algılanan sosyal desteğin ise, anksiyete ve depresyon düzeyinin yordayıcılarından olduğu saptanmıştır. Dindarlık düzeyi ile psikolojik belirti düzeyi arasında herhangi bir ilişki bulunamamıştır. Elde edilen sonuçlar ilgili alanyazın ışığı altında tartışılmaya çalışılmış ve psikolojik danışma ve rehberlik uygulamaları kapsamında önerilerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Üniversite öğrencilerindeki kişilik özellikleri ile psikolojik sağlamlık ve bilişsel esneklik arasındaki ilişkiler
    (Cahit Aydemir, 2023) Kara, Berkan Can; Özçelik, Berçem; Tolan, Özlem Çakmak
    Bu çalışmanın temel amacı kişilik özellikleri ile psikolojik sağlamlık ve bilişsel esneklik arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Araştırmanın örneklem grubunu 2021-2022 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de farklı üniversitelerde lisans eğitimine devam eden 395 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. Katılımcıların %71.14’ü (n=281) kadın, %28.85’i (n=114) erkeklerden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Beş Faktör Kişilik Ölçeği, Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği ve Bilişsel Esneklik Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde t-testi, Pearson korelasyon analizi, çoklu regresyon analizi ve hiyerarşik regresyon analizleri kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, erkeklerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin kadınlara göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Pearson korelasyon analizi sonuçlarına göre; kişilik özelliklerinden dışadönüklük, özdenetim ve deneyime açıklık ile bilişsel esneklik arasında pozitif yönde; dışadönüklük, deneyime açıklık, özdenetim ile psikolojik sağlamlık arasında pozitif yönde ve anlamlı ilişkilerin olduğu belirlenmiştir. Beş faktör kişilik özelliklerinden dışadönüklük, deneyime açıklık ve özdenetim faktörlerinin bilişsel esnekliği; dışadönüklük, özdenetim ve nörotiklik faktörlerinin ise psikolojik sağlamlığı anlamlı olarak yordadığı saptanmıştır. Araştırma sonucunda ulaşılan bulgular ilgili alanyazın çerçevesinde tartışılmış ve yorumlanmıştır.
  • Öğe
    Boşanma ve etkileri: Çocuklar ve ergenler üzerindeki psikolojik sonuçları
    (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Tolan, Özlem Çakmak
    Boşanma ile parçalanan ve dağılan aile birliği ailenin tüm fertlerini derinden etkileyen, ruhsal açıdan birçok sorunu ve belirsizliği beraberinde getiren travmatik bir olaydır. Eşler evliliklerini yürütememelerinin ve yuvalarının yıkılmasının hayal kırıklığını yaşarken bu durumdan en çok etkilenen tarafın çocuklar olduğu görülmektedir. Boşanmanın çocuk üzerindeki etkileri yaş, cinsiyet, aile içi çatışma, ebeveyn desteği gibi birçok değişkene göre farklılık göstermektedir. Bu derleme çalışmasında boşanmanın çocuk üzerindeki etkileri yaş değişkenine göre incelenmiştir. Gelişim dönemleri bebeklik, okul öncesi, okul dönemi ve ergenlik dönemleri olmak üzere dört bölümde ele alınmış ve ilgili alanyazın taranmıştır. Boşanma; bebeklik döneminde ağırlıklı olarak bağlanma kaynaklı problemlere, okul öncesi dönemde regresif davranışlara, okul döneminde eğitim ile ilgili sorunlara ve ergenlik döneminde ise davranım bozukluklarına neden olabilmektedir. Bununla birlikte boşanma; her yaş döneminde depresyon, kaygı, stres, düşük benlik saygısı, özgüven eksikliği, öfke, değersizlik ve kayıp gibi duygulara yol açabilmektedir. Dolayısıyla boşanma; geleceğin ebeveynleri olan çocukları ruhsal, fiziksel, gelişimsel açıdan olumsuz etkilemekte ve psikolojik bozukluklar geliştirmeleri için bir risk faktörü olabilmektedir. Bununla birlikte, çocukların boşanmadan etkilenme düzeyleri, sorunların ne şiddette olacağı ve ne kadar süreceğinin anne ve babanın çocuklarına nasıl davranacakları ve birbirlerine yönelik tavır ve tutumları ile doğrudan bağlantılı olduğu unutulmamalıdır. Çocukla sağlıklı iletişim ve ilişkinin devam ettirilmesi çocukların psikolojik sağlıkları ve iyilik halleri açısından son derece önemlidir.
  • Öğe
    Prediction of marital adjustment in the context of personality traits, relationship beliefs and conflict resolution styles (Sample of Diyarbakır)
    (İdeal Kent Yayınları, 2021) Tolan, Özlem Çakmak; Kılıç, Mustafa
    In this study, whether there is a significant relationship between the personality traits, relationship beliefs, and conflict-resolution styles and whether there is any significant difference between some demographic variables with respect to marital adjustment were investigated. Additionally, the prediction of marital adjustment regarding personality traits, relationship beliefs, and conflict resolution styles was aimed. The study was conducted with 656 married individuals in total: 292 women and 364 men. Dyadic Adjustment Scale (DAS), Five-Factor Personality Inventory (FFPI), Relationship Beliefs Inventory (RBI), Conflict Resolution Styles Inventory (CRSI), and Personal Information Form were applied to the married couples in the research. The Pearson correlation coefficient methods, one-way ANOVA analysis, and stepwise regression analysis were used to analyze the data obtained. A positive relationship was found between total scores of dyadic adjustments and positive conflict, extraversion, agreeableness, conscientiousness, and openness to experience scales. A negative relationship was found between total scores of dyadic adjustment scale and negative conflict, neuroticism, disagreement is destructive, genders are different and partners don’t change subscales. It has been concluded that the marital adjustment of the individuals varies according to their gender, age, number of children, and marriage formation type variables. It has also been found that the strongest variables that predict marital adjustment are neuroticism in terms of personality traits, positive conflict, negative conflict, and withdrawal in terms of conflict-resolution styles, and partners don’t change and disagreement is destructive in terms of relationship beliefs. The results obtained were tried to be discussed under the light of the relevant literature.
  • Öğe
    Predictive role of attachment styles and personality traits in marital adjustment
    (İdeal Kent Yayınları, 2021) Tolan, Özlem Çakmak
    In this study, it was aimed to examine the predictive role of attachment styles and personality traits on marital adjustment. 247 married individuals (127 women, 120 men) participated in the study. The Dyadic Adjustment Scale, Experiences in Close Relationships Inventory, Five Factor Personality Scale and Personal Information Form prepared by the researcher were used as data collection tools. The obtained data were analyzed by Pearson correlation coefficient, one-way MANOVA and multiple regression analysis methods. Neuroticism and insecure forms of attachment (anxious and avoidant) were found to be significant predictors of marital adjustment. It was determined that women had a higher level of anxious attachment style. In addition, there was a negative relationship between anxious attachment style and neuroticism and marital adjustment, while a positive significant relationship was found between avoidant attachment style and marital adjustment. The results obtained contribute to a better understanding of the relationships between marital adjustment, attachment and personality traits. Once again, the effect of attachment style on emotional relationship has been revealed. Those working in the field of family and marriage counseling may benefit from these results. While working with couples or married clients, considering their attachment patterns and personality traits can contribute significantly to the therapeutic process. In studies with parents, awareness studies can be conducted on how to develop secure attachment in children.
  • Öğe
    Son dönem Osmanlı bilim tarihinde modern psikolojinin öncülerinden Hoca Tahsin ve psikoloji yahut ilm-i ruh
    (International Balkan University, 2019) Kula, Tahsin
    Son dönem Osmanlı bilim tarihinde modern psikolojininülkemizdeki öncülerinden sayılan HocaTahsin ve eserleri tanıtılacaktır.Özellikle Hoca Tahsin’in kişiliği ve modern psikolojiye katkılarıdeğerlendirilecektir. Batıda 1800’ lerde felsefeden ayrılıp bağımsız birdisiplin olarak bilim dünyasına giren Psikoloji’nin, İslam Dünyasında kiilk yansımalarını onun eserlerinde görüyoruz. Osmanlı tarihindemodern anlamda yazımsal olarak psikoloji kavramını “Psiholoji yahutİlm-i Ruh” isimli eserinde ilk kullanan kişidir. Ayrıca Yusuf Kemal(1849?) “Gâyetü’l Beyân Fî Hakîkati’l-İnsan Yâhûd İlm-i Ahvâl-i Rûh”isimli eserinde ve Rıfat Bin Mehmed Emin (? ?) “İlm-i Ahvâl-i Ruh veUsûl-i Tefekkür” isimli eserinde kullanmışlardır.Ülkemiz de açılan İlk üniversitenin (Dâru’lfünûn) ilk rektörü(müdürü) olarak dini ilimlerle pozitif ilimleri ayırmamıştır. Yaşadığıdönemde yanlış anlaşıldığı için önce üniversitede ki görevinden alınmışdaha sonra da özel ders verilmesi engellenmiştir. Ülkemizde Psiholojiismiyle yazılan ilk eser “Psiholoji Yahut İlm-i Ruh” ona aittir. O modernpsikolojiden istifade edilmesini istemiş ve eserlerinde ilmi ve dinigerçekleri örtüşmeye çalışmıştır.Hoca Tahsin eserinde bazı kavramları tanımlamıştır. Kuvve-iâkile; beş duyu organımızın bildirdiği dış dünyaya dair bilgilerin ötesinianlamamızı, onların anlamlarının derûnuna nüfuz etmemizi sağlayanbir kuvvettir. Psiholoji, kuvve-i müdrikeden bahseden bir ilim dalıdır.His; havâss-ı zâhire yani beş duyu organı vasıtasıyla dış dünyaya dairmalumât elde etmek; ihsas; ise bunların idrak edilmesi,anlamlandırılması olarak tanımlanmaktadır. His, ihsas ve ta‘akkul sonucunda kâmil bir efkar ortaya çıkar. Hoca Tahsin nefs konusunuişlerken insanın, âlât diye isimlendirdiği beş duyu organı ile elde edilenbilgileri idrak ettiği ve tahrîk-i a‘sâb ve adalât ( sinirler ve kaslar)vasıtasıyla da tasarrufta bulunduğunu açıklamıştır. Ona göre insanilmi, öncelikle kendini bilmekten ibaret olan vicdandan başlar. Buradavicdan şuur denilen farkındalık kavramının karşılığını ifade etmek içinkullanılır. İnsanın muhakeme-i vicdanına başvurduğunda, nefs-inâtıkaya dair elde ettiği bilginin neler olduğunun psiholocya ilmitarafından araştırılmasının psikoloji ilminin kapsamına dair önemliveriyi karşımıza çıkarır. Hoca Tahsin, idrakin meydana gelişini şöyleaçıklamıştır: Önce dış dünyadan a‘zâ ve âlât-ı müdrike üzerinde birirtisâmın oluşur. Sonra a’zâ vasıtasıyla a‘sâb-ı his üzerine bir intibameydana gelir, sonra gelen intiba dimağa aktarılır ve en nihayetinde defiil meydana gelir. Hoca Tahsin’in bu tür değerlendirmeleri modernpsikolojinin kabul ettiği duyum ve algı olayına dair bilgilerleörtüşmektedir. Akıl ve nefs kavramlarına değinilirken kuvâ-yıruhaniyenin yöneticisi olan akıl ile kuvâ-yı cismaniyenin yöneticisi olanvehim kıyaslanmış ve aklın vehime göre yanılgıdan uzak, kesin bilgikaynağı olduğu belirtilmiştir. Aklın, nefs ile ilgisi ise aklın, nefsinhazinesi olarak tanımlanması dolayısıyladır. Yani nefsin iki kuvveti 1)İdrak (Akl-ı Nazarî), ve 2) Fiil( Akl-ı Amelî) dir.
  • Öğe
    Öz-şefkat odaklı yazma uygulamaları: Sistematik derleme
    (2022) Aydoğdu, Burcu Ebru; Dirik, Gülay
    Mevcut sistematik derleme çalışmasında son yıllarda psikoloji alanyazınında ilgi görmeye başlayan öz-şefkat kavramı ile duyguları yazılı olarak ifade etme temeline dayanan Yazılı Duygusal Dışavurum Paradigmasını birleştiren bir yöntem olan ‘öz-şefkat odaklı yazma’ müdahalelerini incelemeye odaklanılmıştır. Bu amaçla ScienceDirect, PsycINFO, Web of Science, PubMed, EbscoHost ve DergiPark veri tabanları çeşitli anahtar kelimelerle taranmıştır. Araştırmanın dahil etme ve dışlama kriterleri göz önünde bulundurularak amaca uygun olduğu belirlenen 31 çalışma örneklem özellikleri, yöntemi ve sonuçları bakımından incelenmiştir. İncelenen araştırmalarda örneklemin genellikle üniversite öğrencilerinden oluştuğu ve kadın ağırlıklı olduğu, sonuçların aktif müdahale içeren gruplarla kıyaslandığı, gruplara seçkisiz atama yapıldığı ve tekrarlı ölçümlerin alındığı görülmüştür. Araştırmalarda öz-şefkat odaklı yazmanın psikolojik (depresyon, olumlu/olumsuz duygulanım), beden ilişkili (beden memnuniyeti, beden imajı) ve fiziksel (ağrı) değişkenler üzerinde olumlu değişimler sağladığı belirlenmiştir. İncelenen araştırmalarda öz-şefkat odaklı yazmanın genellikle diğer yazma gruplarına (geleneksel yazma, benlik saygısı temelli yazma) kıyasla daha güçlü olumlu sonuçlar yaratma eğiliminde olduğu görülmüştür. Ayrıca izlem değerlendirmesi yapan araştırmalarda meydana gelen olumlu değişimlerin kısmen devam etme eğiliminde olduğu görülmüştür. Elde edilen sonuçlar öz-şefkat odaklı yazmanın umut veren bir yöntem olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Ahlaki yargılamanın yordayıcıları olarak bilişsel kapalılık ihtiyacı, dindarlık ve politik yönelim
    (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, 2022) Bozkuş, Olcay
    Epistemik ihtiyaçlarımızın ahlaki yargılamalarımızı nasıl etkilediği, alan yazında henüz yeterince temsil edilmemiştir. Bu doğrultuda şimdiki çalışmada, belirsizlik durumlarında epistemik bir kesinliğe ulaşma arzusu olarak tanımlanan bilişsel kapalılık ihtiyacının, Ahlaki Temeller Kuramı’nın önerdiği bireyselleştirici ve birleştirici ahlaki temelleri yordamaya etkisi, politik yönelim ve dindarlığın düzenleyici etkisi incelenmiştir. Veriler gönüllü 489 katılımcıdan toplanmıştır ve Process Macro programı aracılığıyla düzenleyici regresyon analizi yürütülmüştür. Bulgular, katılımcıların kendilerini sağ kanat politik yönelimine sahip veya dindar biri olarak tanımladıklarında; bilişsel kapalılık ihtiyacının, bireylerin haklarını ve iyi oluşlarını koruma ile ilişkilendirilen bireyselleştirici ahlaki temelleri desteklemeyi yordama gücünün arttığını göstermiştir. Diğer yandan bilişsel kapalılık ihtiyacının, iç grubun ihtiyaçlarının karşılanması ve grup içi uyumla ilişkilendirilen birleştirici ahlaki temelleri desteklemeyi yordamasında dindarlık ya da politik yönelimin düzenleyici etkisinin olmadığı bulunmuştur. Bulgular “muhafazakârlığın güdülenmiş bir sosyal bir biliş olduğu” görüşü perspektifinden tartışılmıştır.
  • Öğe
    Dış grup tarafgirliği olarak kavramsallaştırılan olguyu sosyal kimlik kuramı perspektifinden açıklamak
    (Artsürem, 2022) Akdoğan, Nuri
    Güç ve statü farklılıklarının söz konusu olduğu belirli bazı durumlarda düşük statülü (dezavantajlı/azınlık) grupların üyelerinin yüksek statülü gruplara yönelik olumlu bir tutum sergilediğine ilişkin çeşitli bulgular mevcuttur. Sistemi Meşrulaştırma Kuramcıları bu bulguların dış grup tarafgirliği olgusunu yansıttığını iddia etmekte ve Sosyal Kimlik Kuramını (SKK), bu olguya tatmin edici bir açıklama sağlayamadığı yönünde eleştirmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, toplumsal yapı içerisinde düşük statüde bulunan grupların üyelerinin yüksek statülü gruplara yönelik olumlu tutumuna ilişkin SKK bağlamında üretilen kuramsal açıklamaları ve araştırma bulgularını derlemek ve SKK’nın önerdiği grubu olumlama motivasyonu temelinde tartışmaktır. Yapılan literatür incelemesinde, SKK’nın düşük statülü grupların söz konusu eğilimine ilişkin getirdiği dört kuramsal açıklamaya ve bu açıklamaları destekleyen çeşitli bulgulara ulaşılmıştır. Bu açıklamalardan ikisi, yüksek statülü grubu olumlu değerlendirenlerin ya bireysel hareketlilik stratejisine başvuran ve kendini bu grup üzerinden tanımlayanlar ya da yüksek statülü grubu kendi grupları ile ortak bir üst kimlik altında birleşmeyi içeren üst yeniden sınıflandırma stratejisini izleyenler olabileceğine ilişkindir. Diğer bir açıklama, statüyü belirleyen bo yutta dış grubun gücünü/yetkinliğini kabul eden üyelerin dış gruba karşı daha olumlu bir kimlik algısını oluşturmak için kendi grubunun başarılı olduğu alternatif boyutları öne çıkarıp bu boyutlara daha fazla değer verenler olduğu yönündedir. Dördüncü açıklama ise, bu eğilimin sosyal gerçekliği pasif bir şekilde kabul etmenin bir tezahürü olduğuna işaret etmektedir. Her dört açıklamayı da destekleyen bulgulara ulaşılmıştır. Söz konusu açıklama ve bulgulara göre, düşük statülü grupların bu eğilimi -mevcut sistemin devamlılığını sağlasa da- iç grup kimliğini savunma, koruma ve desteklemeye hizmet eden “kimliği olumlama” motivasyonu ile çelişmemektedir.
  • Öğe
    Ergenlerde internet bağımlılığının algılanan ebeveyn kabul/reddi, duygu düzenleme ve psikolojik belirtiler bağlamında incelenmesi
    (2022) Şenel, Ahmet Fatih; Tolan, Özlem Çakmak
    İnternet kullanımının hızla yaygınlaşması ve kullanım alanının genişlemesi bazı olumsuzlukları da yanı sıra getirmektedir. Bu olumsuzluklardan biri de internet bağımlılığıdır. Özellikle ülkemizde, internet bağımlılığı ergenler açısından önemli bir risk faktörü olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda mevcut çalışmanın amacı, ergenlerde internet bağımlılığı, ebeveyn kabul/ reddi, duygu düzenleme ve psikolojik belirtiler arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Araştırma modeli olarak çalışmada, çok faktörlü yordayıcı korelasyonel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi 474 (231 kız / 243 erkek) lise öğrencisinden oluşmaktadır. Çalışmada veri toplamak için araştırmacılar tarafından geliştirilen Demografik Bilgi Formu, Young İnternet Bağımlılığı Ölçeği, Ergenler İçin Duygu Düzenleme Ölçeği, Ebeveyn Kabul ve Red Ölçeği, Kısa Semptom Envanteri kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde, betimsel istatistik yöntemleri, bağımsız örneklemler için t-testi, Pearson korelasyon analizi ve hiyerarşik çoklu regresyon analizi yöntemleri uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre anksiyete, olumsuz benlik, somatizasyon, depresyon, hostilite düzeyleri ile içsel işlevsel olmayan duygu düzenleme ve dışsal işlevsel duygu düzenleme düzeylerinin anlamlı olarak daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Erkek katılımcıların kız katılımcılara göre, daha yüksek baba red düzeyine sahip olduğu görülmüştür. İnternet bağımlılığı düzeyi ile depresyon, anksiyete, olumsuz benlik, somatizasyon, hostilite, içsel işlevsel olmayan duygu düzenleme, dışsal işlevsel duygu düzenleme, dışsal işlevsel olmayan duygu düzenleme, baba reddi ve anne reddi düzeyleri arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anksiyete, olumsuz benlik, hostilite, bir günde internette geçirilen süre, içsel ve dışsal işlevsel olmayan duygu düzenlemenin internet bağımlılığının yordayıcıları arasında olduğu belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar ilgili alanyazın ışığı altında tartışılmış ve psikoloji uygulamaları kapsamında önerilerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Ömer Hayyam ve ölüm kaygısı
    (International Balkan University, 2018) Kula, Tahsin; Erden, Müslime
    “Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz.” Kaygı (anksiyete) elemdoğrultusunda artmış bir duygu durumudur. İnsanlar kaygıyı kültürel,toplumsal zihin yapılarına ve düzeylerine göre sözcükler, davranış biçimive eylemlerle anlatmaya çalışırlar. Kaygıyı anlatan bütün sözcükler,davranış biçimi ve eylemler; geleceğe yönelik endişe, kararsızlık,karmaşa, korku, kötümserlik ve umutsuzluk içeriğini taşır. Kaygı -zevkya da üzüntü gibi- onlarca duygu arasından herhangi bir duygu değildir.Kaygı çevresinde her şeyin döndüğü bir eksen olarak sahneye çıkar.Kaygı bireyin, varoluşunun imha edilebileceğine ve hiç olacağına dairfarkındalığının oluştuğu öznel halidir. Kaygıya varoluşsal açıdanbakmaktaki hedef, ona özgün gücünü geri vermektir. Kaygı hem elemhem dehşeti içine alan bir tehdidin deneyimlenmesidir. Bir varlığınçekebileceği en acı dolu ve en temel tehdittir. Ömer Hayyam’ın yaşadığıdevir, dinin, tasavvufun ve müspet ilimlerin birbiriyle çarpıştığı birzamandır. Hayyam, hayatın hazzını tam manasıyla duyarak hayatışuurlu bir şekilde sever, manasız dertler ve mahrumiyetler içindegeçirmeğe gönlü razı olmaz. Hayyam’ın rubaileri gündelik hayatının tambir ifadesi değil, ruhundaki ürperişlerin yankılarıdır. O, yaşamanınhazzını kuvvetle duyan bir hakikat arayıcısı, olgun bir filozof, aynızamanda zarif ve hassas bir insandır. İnsana, akla ve irfana büyük önemverir, düşüncelerini saklamaz. Bu varoluşsal duygu Ömer Hayyam’ı daele geçirir. Ömer Hayyam’ın rubailerinde yaşadığı varoluşsal kaygı,anlamsızlık duygusu ve ölüm kaygısı derin bir şekilde hissedilmektedir.Yaşamış olduğu kaygıyla baş edemeyen Ömer Hayyam ruhsal olarakrahatlamak amacıyla farklı çözüm yolları arar. Psikolojinin diliylekaygısıyla baş edebilmek için savunma mekanizması geliştirir. Hayyam,aradığı sükûneti şarapla bulmaya çalışır.
  • Öğe
    Akademik alan memnuniyeti, öz-yeterlik ve kontrol odağının kopya çekmeye yönelik tutumun yordayıcıları olarak incelenmesi
    (Kalem Vakfı Yayınları, 2021) Saylık, Fatma Zeynep; Eren, Altay; Yalçın, Meral Gezici
    The first aim of the study was to examine the relationships among undergraduate students’ satisfaction with academic major choice, academic self-efficacy, academic locus of control, and attitudes towards cheating. Second, we investigated the mediating roles of academic locus of control in the relationships between undergraduate students’ satisfaction with academic major choice and attitudes towards cheating, as well as in the relationships between their academic self-efficacy and attitudes towards cheating. The sample consisted of 715 undergraduate students (Female=452; Male=263), majoring in diverse fields of study in different faculties at a large university located in the Western Black Sea Region of Turkey. An exploratory correlational design was used in the study and in line with this, a latent-factor correlational analysis and the structural equation modeling analyses were conducted. The results showed that satisfaction with academic major choice and academic selfefficacy were significantly and negatively related to both external academic locus of control and attitudes towards cheating. The results also demonstrated that external academic locus of control fully mediated both the relationship between satisfaction with academic major choice and attitudes towards cheating as well as the relationship between academic self-efficacy and attitudes towards cheating. It was concluded that undergraduate students’ satisfaction with their academic major choice, academic competence they believe that they have, and explaining academic outcomes that they achieved by referring to internal orexternal frames of references were selectively related to their attitudes towards cheating. Implications for education and directions for further studies were also discussed in the study.
  • Öğe
    Varoluşsal kaygı ve din
    (2017) Kula, Tahsin; Erden, Müslime
    Öz:Araştırma da bireyin varoluşundan getirdiği temel kaygılar ve dinin buna sunmuş olduğu katkılar incelenmiştir. Temel kaygılar; ölüm, yalnızlık, anlamsızlık ve özgürlük olarak sınıflandırılmıştır. Kaygıların temelinde belirsizliğin yattığı ve bu belirsizlikten dolayı da insanın normal hayatında zorlandığı vurgulanmıştır. Din bireyin bu temel kaygılarını anlamlandırmasına yardımcı olarak bireye anlam denizi sunmaktadır. Aslında insanların mutsuzluğunun temelinde yatan kaygının ölüm kaygısı olduğu vurgulanmaktadır. İnsanın hayata tutunması için bir anlam olması gerekir. Din de insanın aradığı anlam sağlayıcıdır.
  • Öğe
    Suça yönlendirilen ve yönlendirilmeyen çocukların aile ilişkileri ile saldırganlık davranışlarının karşılaştırılması
    (Galenos Yayıncılık, 2005) Erdoğdu, M. Yüksel
    Öz:Amaç: Bu araştırmanın temel amacı; suça yönlendirilmiş ve yönlendirilmemiş çocukların aile ilişkileri ile saldırganlık davranışlarının karşılaştmlmasıdır. Bu temel amaç çerçevesinde suça yönlendirilmiş çocuklarla suça yönlendirilmemiş çocukların aile ilişkileri ile saldırganlık davranışları karşılaştırılarak çocuğu suça iten nedenler ortaya konulmuştur. Yöntem: Araştırmanın evreni Diyarbakır ilindeki 12-16 yaş çoculdandır. Araştırmada Diyarbalar 75. Yıl Sosyal Hizmetler Gençlik Merkezine gelen suça yönlendirilmiş 12-16 yaş 50 çocuk ile, suça yönlendirilmemiş 12-16 yaş arasındaki 50 çocuk olmak üzere toplam 100 çocuk bu araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırmada çocukların saldırganlık davranışlarını ve Aile İlişkilerini ortaya koymak için Saldırganlık Ölçeği ve Aile Değerlendirme Ölçeği kullanılmıştır. Sonuçlar: Suça yönlendirilmiş çocuklarla, suça yönlendirilmemiş çocukların saldırganlık ve aile ilişkileri açısından gruplara göre anlamlı farklılıklar vardır. Suça yönlendirilmiş çocuklar, suça yönlendirilmemiş çocuklara göre saldırganlık ölçeğinden daha yüksek puanlar almışlardır. Suça yönlendirilmiş çocııklaıın, suça yönlendirilmemiş çocuklara göre aile ilişkileri daha sağlıksızdır. Tartışma: Çocukları suça iten nedenler sağlıklı olarak ortaya konulmadığı sürece bu çocukları topluma kazandırma ve sağlıklı bir kişilik gelişimlerini sağlamada yapılacak çalışmalar amacına ulaşamaz. Araştırma bulgularına genel olarak bakıldığında suça yönlendirilmiş çocukların, suça yönlendirilmemiş çocuklara göre daha saldırgan dauranışlara eğilimlidir ve aile ilişkileri daha sağlıksızdır.
  • Öğe
    Ana baba tutumları ile öğretmen davranışlarının çocuklarda öğrenilmiş çaresizlik düzeyi ile ilişkileri
    (Galenos Yayınevi, 2006) Erdoğdu, M. Yüksel
    Amaç: Bu araflt›rman›n amac›; ana-baba tutumlar›, ö¤retmen davran›fllar› ve ö¤rencilerin ö¤renilmifl çaresizlik düzeyi ile iliflkilerini tespit etmektir. Bu ba¤lamda ana-baba tutumlar› ile ö¤retmen davran›fllar›n›n ö¤rencilerdeki ö¤renilmifl çaresizlikle iliflkilerinin regresyon analizi ile önem s›ralamas›n›n ortaya konulmas› amaçlanm›flt›r. Yöntem: Araflt›rman›n evreni Diyarbak›r ilinde ilkö¤retim okulu 1. kademede okuyan 5. s›n›f ö¤rencileridir. Alt, orta ve üst sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerin çocuklar›n›n devam etti¤i üç okuldan seçkisiz olarak seçilen 191 ö¤renci bu araflt›rman›n örneklemini oluflturmaktad›r. Araflt›rmada Ö¤renilmifl Çaresizlik Ölçe¤i, Ana-Baba Tutumlar› Ölçe¤i ve Alg›lanan Ö¤retmen Davran›fllar› Ölçe¤i kullan›lm›flt›r. Sonuçlar: Çocukta ö¤renilmifl çaresizli¤in oluflumunda annenin çocuklar›na yönelik otoriter davran›fllar›, baban›n ve ö¤retmenin otoriter davran›fllar›na göre daha etkili bir faktör oldu¤u araflt›rma bulgular›yla ortaya konmufltur. Erkek ö¤renciler, k›z ö¤rencilere göre daha yo¤un ö¤renilmifl çaresizlik yaflamaktad›rlar. Ailenin sosyo-ekonomik düzeyleri ile ö¤renilmifl çaresizlik aras›nda iliflkiler bulunmaktad›r Ö¤renilmifl çaresizli¤in oluflumunda ö¤rencilerin yükleme biçimleri önemlidir. Ö¤rencilerin baflar›s›zl›¤a karfl› içsel yükleme yapmalar› ö¤renilmifl çaresizli¤e neden olmakla birlikte, d›flsal yükleme yapmalar› ö¤renilmifl çaresizli¤e sebebiyet vermemektedir. Tart›flma: Sa¤l›kl› bir kiflilik geliflimi aç›s›ndan çocuklar›n sorunlar› ile bafl edebilmesi aç›s›ndan desteklenmesi gerekmektedir. Sorunlar›yla bafla ç›kmada baflar›l› olan bireyler kendilerine yönelik olumlu bir benlik gelifltirecekler, buna karfl›l›k sorunlar›yla bafla ç›kmada baflar›s›z olan çocuklar›n ise kendilerine yönelik olumsuz benlik gelifltirmeleri kaç›n›lmaz olacakt›r. Özellikle anne-baba ve ö¤retmenlerin çocuklara yönelik yaklafl›mlar› onlar›n kendilerine yönelik olumlu benlik gelifltirmelerinde etkilidir.