Sosyal Bilimleri Enstitüsü Tezler

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 1604
  • Öğe
    Kurtubî Tefsirinde Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Taş, Esat; Haklı, Mehmet Yusuf
    Bu çalışmanın konusu, tefsir alanında büyük bir üne sahip olan Kurtubî'nin geniş kapsamlı tefsirinde Hıristiyanlık ve Hıristiyanlara dair düşünce, yorum ve değerlendirmelerinin incelenmesidir. Çalışmanın temel amacı, Kurtubî'nin Hıristiyanlık ve Hıristiyanlarla ilgili görüşlerini analiz ederek bu düşüncelerin günümüz Hıristiyanlığını anlamadaki pratik değerini ortaya koymaktır. Araştırma, Kurtubî'nin yorumları ışığında, Kur'an-ı Kerim'de Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar hakkında bilgi veren ayetlerin mesajını daha açık ve anlaşılır bir şekilde kavramayı hedeflemektedir. Çalışmada ilk olarak Kur'an-ı Kerim'de Hıristiyanlık ve Hıristiyanlarla ilgili ayetler tespit edilmiş, ardından bu ayetlere Kurtubî'nin yaklaşımı ele alınmıştır. Kurtubî'nin düşüncelerinin daha net bir şekilde ortaya konulabilmesi için diğer tefsirlerle kıyaslama yöntemi kullanılmıştır. Araştırma, Kurtubî'nin Hıristiyanlık ve Hıristiyanlara yönelik yorumlarında akli delilleri etkili bir şekilde kullandığını, isabetli tespitlerde bulunduğunu ve bu bağlamda yerinde cevaplar verdiğini ortaya koymuştur. Bununla birlikte, Kurtubî'nin zaman zaman akli delillere dayanmayan bilgilere de yer verdiği tespit edilmiştir. Çalışma ayrıca, Kurtubî'nin Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar hakkında sunduğu bazı bilgilerin yalnızca kendi döneminde anlam ifade ettiği, ancak önemli bir kısmının günümüzde de değerlendirilebilecek nitelikte olduğu sonucuna ulaşmıştır.
  • Öğe
    Bir hadis kaynağı ve râvîsi olarak Ca'fer es-Sâdık ve hadis yorumculuğu
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Uzut, Mevlüt; Bağcı, Hacı Musa
    İslam düşünce tarihine mal olmuş pekçok şahsiyet ortaya çıkmıştır. Bulundukları asra şekil vermiş olan bu şahsiyetlerin etkileri günümüze kadar devam etmiştir. Bu etkili şahsiyetlerden biri kabul edilen ve iki ekolün yani Ehl-i Sünnet ile Şîa'nın ortak paydasında yer alan ve H. 80-148 yılları arasında yaşamış bulunan Ca'fer es-Sâdık'tır. Bu çalışmada öncelikle Ca'fer es-Sâdık'ın hayatı anahatlarıyla ele alınmış ve hayatıyla ilgili bazı tespitlerde bulunulmuştur. Ayrıca, Ehl-i Sünnet ve Şîa âlimlerinin çokça önemsediği bir şahsiyet olarak kabul edilen Ca'fer es-Sâdık'ın bir hadis kaynağı ve râvîsi olarak rivayet ettiği hadisleri karşılaştırmalı olarak belli örneklemler etrafında bazı seçkiler yaparak ele almayı ve onun hadis yorumculuğunu incelemeyi amaçlamıştır. Bu çerçevede Ca'fer es-Sâdık'ın nakletmiş olduğu rivayetlerin bazı sayısal değerleri de tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, Ehl-i Sünnet'in Kütüb-i Tis'a eserlerinde bulunan Ca'fer es-Sâdık'ın mükerrer olmayan rivayetlerinin sened ve metinlerinin üzerinde birtakım değerlendirmeler ve analizler yapılmıştır. Bu amaç doğrultusunda Ca'fer es-Sâdık'la aynı çağda yaşamış olan İmam Mâlik'in Kütüb-i Tis'a eserlerinden olan el-Muvatta' adlı eseri ile, Şîa'nın temel kaynaklarından biri kabul edilen Küleynî'nin el-Kâfî adlı eserinde bulunan aynı paraleldeki bazı rivayetler üzerinde de benzer metodla bazı incelemeler yapılmıştır. Bu sonuçlardan hareketle Ca'fer es-Sâdık'ın Ehl-i Sünnet kaynaklarında bulunan bir kısım rivayetlerinin, Şîa temel kaynaklarında da ya aynı veya farklı formatlarla yer aldığı tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Romantik ilişkilerde akılcı olmayan inançlar kıskançlık ve duygusal manipülasyonun depresyon düzeyini yordamadaki rolünün incelenmesi
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Bök, Ömer Furkan; Ayna, Yunus Emre
    Bu araştırmanın temel amacı romantik ilişkisi olan bireylerin akılcı olmayan inançlar, kıskançlık ve duygusal manipülasyonlarının depresyon düzeyini yordamadaki rollerini incelemek ve çeşitli demografik değişkenlerin akılcı olmayan inançlar, kıskançlık, duygusal manipülasyon ve depresyon üzerindeki etkisini belirlemektir. Mevcut araştırmaya Türkiye'nin çeşitli yerlerinde romantik ilişki yaşayan 226 kadın, 180 erkek olmak üzere toplamda 406 kişi katılmıştır. Araştırmada akılcı olmayan inançları belirlemek amacıyla "Romantik İlişkilerde Akılcı Olmayan İnançlar Ölçeği", kıskançlık düzeyini belirlemek için "Romantik Kıskançlık Ölçeği" alt boyutu ''Kıskançlık Tetikleyicileri'', duygusal manipülasyon düzeyini belirlemek için "Duygusal Manipülasyon Ölçeği", depresyon düzeyini belirlemek için ''Beck Depresyon Envanteri'' ve demografik değişkenleri elde etmek amacıyla "Demografik Bilgi Formu" kullanılmıştır. Akılcı olmayan inançlar, kıskançlık, duygusal manipülasyon ve depresyon arasındaki gruplar arası anlamlı farklılıkların belirlenmesi için Welch'in bağımsız gruplar t-testi ve Welch'in tek yönlü varyans analizi yapılmıştır. Akılcı olmayan inançlar, kıskançlık, duygusal manipülasyon ve depresyon arasındaki ilişkinin belirlenmesi için Pearson korelasyon analizi uygulanmıştır. Ayrıca akılcı olmayan inançlar, kıskançlık ve duygusal manipülasyonun depresyon düzeyini hangi düzeyde yordadığını belirlemek amacıyla Çoklu doğrusal regresyon analizi yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre akılcı olmayan inançlar ile kıskançlık arasında pozitif anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur. Akılcı olmayan inançlar ile depresyon arasında farklı düşünmek, cinsiyet farklılıkları, fiziksel yakınlık, sosyal zaman kullanımı alt boyutlarında pozitif anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur. Bunun yanı sıra akılcı olmayan inançlar ile duygusal manipülasyon arasında zihin okuma ve aşırı beklentiler alt boyutları dışında anlamlı ilişki bulunamamıştır. Kıskançlık ile duygusal manipülasyonun anlamlı pozitif bir ilişkisi olduğu görülürken kıskançlık ile depresyon arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır. Ayrıca duygusal manipülasyon ile depresyon arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır. Akılcı olmayan inançlardan fiziksel yakınlık ve sosyal zaman kullanımı depresyonu pozitif anlamlı yordarken, aşırı beklentiler depresyonu negatif anlamlı yordamıştır. Akılcı olmayan inançlardan farklı düşünmek, zihin okuma ve cinsiyet farklılıkları depresyonu anlamlı yordamamıştır. Kıskançlık depresyonu pozitif anlamlı olarak yordarken, duygusal manipülasyon depresyonu anlamlı olarak yordamamıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular literatür eşliğinde tartışılmış ve ortaya çıkan sonuçlar doğrultusunda öneriler getirilmiştir.
  • Öğe
    Abdulkerim er-Rufâî'nin hayatı ve itikadî görüşleri (el-Ma'rife fî beyân-i akîdeti'l-müslim adlı eseri bağlamında)
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Kaya, Yakup; Ünsal, Mehmet Fadıl
    Abdulkerim er-Rufâî, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde diğer bir ifadeyle yoksulluğun ve geri kalmışlığın toplumun her katmanında derin izler bıraktığı bir dönemde Şam'da dünyaya gelmiştir. Kısıtlı imkânlarla geçimini sağlayan bir ailenin ferdi olarak yörenin mümtaz âlimlerinden aldığı dersler, er-Rufâî'yi Şam uleması arasında seçkin bir yer edinmesini sağlamıştır. Toplumun içine düştüğü cehalet, imanî zafiyet ve hak yoldan sapma gibi koşullar, davet sevgisinin gönlünde peyda olmasına temel etkenler olmuştur. "Abdulkerim er-Rufâî'nin Hayatı ve İtikadî Görüşleri (el-Ma'rifetu fi beyân-i akîdeti'l-müslim adlı eseri bağlamında)" konulu çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde, er-Rufâî'nin hayatı, ilmi kişiliği, yetiştiği ortam, hocaları ve öğrencileri ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. İkinci bölümde ise akidenin omurgası mesabesinde olan ma'rifetullah, iman, Allah'ın sıfatları, peygamberlerin özellikleri ve sem'iyyat gibi konular tahlil edilmiştir. Bu çalışmada er-Rufâî'nin Müslümanların inanç dünyasını sade ve anlaşılır bir dille destekleyen bir müellif olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca onun mensubu olduğu Ehl-i Sünnet'in itikâdî görüşlerini aklî ve naklî delillerle ispat ettiği görülmektedir.
  • Öğe
    Hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde iş sağlığı ve güvenliği ikliminin güvenlik performansına etkisi
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Oruç, Mehmet; Gümüş, Rojan
    Olay yerine ilk ulaşan ve hastaya müdahaleyi ilk yapan birimler olan acil sağlık hizmetlerinde iş sağlığı ve güvenliği tüm çalışma alanlarından daha da büyük bir önem taşır. Bu çalışmanın amacı hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde çalışanların iş yerinde algıladıkları güvenlik iklimi düzeyinin güvenlik performansına etkisinin belirlenmesidir.Bu çalışma Diyarbakır ili merkezindeki 464 hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde çalışan personel ile yüz yüze yürütülmüştür. Çalışmada herhangi bir örnekleme yöntemi seçilmemiş tüm çalışanlara ulaşmak amaçlanmıştır. Araştırmanın verileri Kişisel Bilgi Formu, Güvenlik İklimi Ölçeği ve Güvenlik Performansı ölçeğinden oluşan üç bölümlü bir anket ile toplanmıştır. Çalışmada toplanan verilere tanımlayıcı istatistikler, ilişkisel ve nedensel analizler ve Path analizi uygulanmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre çalışanların %40'ı en az bir kez şiddet gördüğünü, %50'si iş kazası geçirdiğini, %60'ı en az bir kez meslek hastalığı geçirdiğini ifade etmiştir. En fazla görülen iş kazası sebepleri enfekte iğne batması, ambulansta sarsıntı sebebiyle yaralanma, hasta taşırken yaralanma ve kesici, delici alet ile yaralanmadır. En çok geçirilen meslek hastalıkları ise uyku düzenindeki bozukluklar, bel fıtığı, depresyon, anksiyete, boyun fıtığı ve bulaşıcı hastalıklardır. Araştırma sonuçlarına göre çalışanların güvenlik iklimi algısı yükseldikçe güvenlik performansı artmaktadır. Güvenlik iklimi alt boyutlarından örgütsel çevre en düşük, farkındalık ve yetkinlik en yüksek ortalamayı göstermiştir. Daha fazla şiddet gören, iş kazası geçiren ve meslek hastalığı geçiren çalışanlarda güvenlik performansı ve güvenlik iklimi algısı ortalaması düşük bulunmuştur. Güvenlik performansına en fazla etki eden güvenlik iklimi alt boyutları farkındalık ve yetkinlik, güvenlik iletişimi ve güvenlik eğitimidir. Örgütsel çevrenin olumsuzlukları ise çalışanların daha fazla güvenli davranışlar sergilemesine sebep olmaktadır. Bu çalışmanın sonuçları göstermiştir ki, hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde çalışanlar en fazla risk altındaki çalışma gruplarındandır. İşin doğası gereği acil sağlık hizmetini sunarken güvenli davranışlar sergilemek zordur. Buna rağmen çalışanların güvenlik performansı hem güvenlik uyumu hem de güvenlik katılımı alt boyutlarında yüksek çıkmıştır. Güvenlik eğitimlerinin ve iletişiminin çalışanların iş sağlığı ve güvenliği davranışlarındaki olumlu etkisi de göz önüne alınması gereken bulgulardandır. Sonuç olarak iş görenlerin en fazla olumsuz bulduğu unsur işin kendisinden kaynaklanan örgütsel çevredeki eksik ve yanlışlardır. Daha iyi bir iş planı ve personel takviyesi ile bu problem de azaltılabilir.
  • Öğe
    Yargı bağımsızlığı ve yürütme erki beyanlarının yargı kararlarına etkisi (2016 yılı ve sonrası)
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Yolcu, Abdullah; Erdem, Fazıl Hüznü
    Yargı bağımsızlığı, demokratik toplumların temel taşlarından biri olarak kabul edilmekte olup, adil bir yargılama sürecinin sağlanması için vazgeçilmez bir unsurdur. Yürütme organının eleştiri düzeyini aşan beyanlarının yargı faaliyetlerine etkisi yargı bağımsızlığı ilkesini zedelemektedir. Bu çalışma, yargı bağımsızlığının teorik çerçevesini ele almakta, uluslararası ve ulusal düzenlemeleri detaylandırarak konuya kapsamlı bir bakış sunmaktadır. Çalışma, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının kavramsal temellerini inceleyerek, yürütme erkinin beyanlarının yargıya müdahale olarak algılandığı durumları analiz etmektedir. Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel İlkeleri, Hakimlerin Magna Cartası, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Hakimlerin Bağımsızlığı Etkinliği ve Rolü Hakkında Üye Devletlere Yönelik R(94) 12 Sayılı Tavsiye Kararı, Venedik Komisyonu Raporları gibi uluslararası etik ilkeleri tespit eden düzenlemeler ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları değerlendirilerek yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına yönelik tehditler değerlendirilmiştir. Çalışma örnekleminde Rahip Andrew Brunson, M. Osman Kavala, Ş. Can Atalay ve Selahattin Demirtaş hakkında yürütülen davalar özelinde yürütmenin beyanları ile yargıya müdahale ettiği iddiaları ve bu beyanların yargı bağımsızlığı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Nitel araştırma yöntemi kullanılarak yürütülen bu çalışmada, vaka, belge ve karar analizi sonucunda elde edilen bulgular, yürütme organı söylemlerinin yargıya müdahale algısını güçlendirdiğini ve bu durumun yargı kararları üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Çalışmanın sonuç kısmında, yargı bağımsızlığını zayıflatan mevcut sebepler ile güçlendirmek için geliştirilmesi gereken hususlar belirtilmiştir. Bu kapsamda, çalışma, yürütme erkinin eleştiri sınırını aşan ve yargıya yön verecek nitelikteki beyanları karşısında hakimlerin tutumunu tespit ederek, yargı bağımsızlığının yürütmeye karşı korunmasına ilişkin sınırları güncelleyerek alana katkı sunmayı amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Firmaların afet ve kriz dönemleri kapsamında kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının incelenmesi: 6 Şubat Kahramanmaraş depremi örneği
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Bodur, Kemal; Kayacı, Ayşe
    Firmalar, yalnızca olağan dönemlerde değil, aynı zamanda afet ve kriz dönemlerinde de kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Özellikle çevre, sanat, eğitim ve kadın istihdamı gibi alanlarda çok sayıda firmanın çeşitli KSS projeleri uyguladığı gözlemlenmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, firmaların, 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremler bağlamında gerçekleştirdikleri kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarını olağan durumlardaki faaliyetleri ile karşılaştırmaktır. Araştırma, depremden etkilenen Kahramanmaraş, Adana, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep, Elâzığ, Malatya, Hatay, Şanlıurfa, Osmaniye ve Kilis illerinde yürütülen yardım faaliyetlerini kapsamaktadır. Bu doğrultuda, nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamında, Fortune Türkiye dergisi tarafından yayımlanan 2022 yılı "Türkiye'nin En Büyük 500 Şirketi" sıralamasındaki ilk 50 şirket arasından 38'inin 6 Şubat 2023 ile 31 Aralık 2023 tarihleri arasında kurumsal web sitelerinde yayımladığı raporlar ile güvenilir haber ajanslarında yer alan içerikleri analiz edilmiştir. Elde edilen veriler, kurumsal sosyal sorumluluk bağlamında değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçları, örnekleme dahil edilen firmaların, deprem bölgelerine farklı kategorilerde yardım sağladığını ve bu faaliyetlerin, firmaların faaliyet gösterdikleri sektörlerle hem doğrudan bağlantılı (gömülü) hem de bağlantısız (periferik) acil ihtiyaçları kapsadığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, firmaların, olağan dönemlerde proaktif bir yaklaşım sergiledikleri, tüm Türkiye'yi etkileyen büyük bir afet içinde ise reaktif bir süreç izleyerek KSS faaliyetleri yürüttükleri tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Datumani, Elif; Kaplan, Gürsel
    Bu yüksek lisans tez çalışmasında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 158. maddesinin 1. fıkrasının 'f' bendinde hüküm altına alınan, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu irdelenmiştir. Ceza hukukunun, genel suç teorisi düzleminde kategorize edilerek incelenen suç, bilişim disiplini açısından da ele alınmıştır. Suça vücut veren eylemin, en karakteristik iki unsuru olan ''hile'' ''bilişim sistemleri'' ve '' ''banka maddi varlıkları'' terminolojik bir süzgeçten geçirilmiştir. Bunun yanında özellikle pratikteki yönleriyle ele alınan suç için doktrindeki görüşlere yer verilmiştir. Ayrıca pratikte en sık karşılaşılan örneklerine yer verilerek, suçun işlenme yöntemleri üzerinde durulmuş ve diğer bilişim suçlarıyla benzeşen ve ayrışan yönleri vurgulanmıştır.
  • Öğe
    Kamu hizmetlerinde dijital dönüşümün Ticaret Bakanlığına yansıması: Dijitalleşmenin gümrük ihracat rejiminde rolü ve önemi
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Nadiroğlu, Serdar; Kaya, Ferat
    Kamu hizmetlerinde dijital dönüşüm, gümrük ihracat işlemlerinin daha hızlı, güvenli hale getirmekte; gümrük hizmetlerinde dijital dönüşüme geçiş, ticarette verimlilik ve şeffaflığı artırmakta, kırtasiyeciliği azaltmakta ve ihracatçılara zaman ve maliyet tasarrufu sağlamaktadır. Gümrüklerde ihracat rejiminde dijital dönüşümü; elektronik belge yönetimi, otomatik veri girişi, işin kolay takibi ve erişilebilirlik gibi avantajlar sağlar. İhracat rejimin de dijitalleşmeye geçilerek firmalara uluslararası ticari alanda rekabet etme konusunda katkı sağlanmış olur. İhracatta fiziki belge alınarak yapılan işlemler, yerini kağıtsız gümrük işlemlerine bırakarak daha hızlı ve verimli bir işleyişe dönüşmüş olur. Bu dönüşüm ile gümrükçe yapılan denetimler kolaylaştırılarak, hatalı yapılan işlem sayısını azaltılarak ve vakit kaybının önüne geçilerek ticaretin daha hızlı yapılmasına olanak sağlanmış olur. Belgelerin dijital ortama aktarılmasıyla fiziksel çıktılara gerek duyulmadan dijital ortamda işlenmesini sağlanarak, gümrük idarelerinin de yükleri azaltılmış, işlemlerde hız ve verimlilik artırılmıştır. Dijital ortamda evrak gönderimi, arşivleme ve belgeye ulaşma açısından da ciddi kolaylıklar sağlamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik alanda varlıklarını sürdürebilmeleri için sahip olmaları gereken temel özelliklerden biri, gelişmiş ülkelerdeki gibi sağlam bir ekonomik yapıya ulaşmaktır. Ülkelerin ekonomik yapılarını ileriye taşıyabilmeleri için sürdürülebilir bir ekonomik modele sahip olmaları gerekmektedir. Bu doğrultuda, ekonomik büyümenin temel dinamiklerine hakim olmak ve bu dinamikleri etkin bir şekilde kullanarak geliştirmek önemlidir. Günümüz de uluslararası ticaretin, özellikle de İhracat artışının, üretimin büyümesini olumlu yönde etkilediği fikri, literatürde "İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi" olarak adlandırılmaktadır. Gelişme yolundaki ülkeler uluslararası ticaret hacminden daha fazla pay almak istemeleri ihracattı ön plana çıkarmıştır. İhracat işlemlerinde hız ve verimlilik için de dijitalleşme önem arz etmektedir.
  • Öğe
    Abdullah en-Nursî ve "el-Kelimâtu'l-vefiyye bi Şerhi'l-Ma'fuvvâti'l-Halîliyye" adlı eseri
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Aksoy, Hasan; Yiğit, Metin
    Molla Abdullah Nursî, Osmanlı devletinin hüküm sürdüğü günümüz Türkiyesi'nin Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Bitlis ilinde yaşamış önemli bir şahsiyettir. Bitlis ve çevresindeki medreselerde ders veren ünlü şahsiyetlerden istifade ettikten sonra kendisi de talebelere ders vermiştir. Yapılan araştırmalar neticesinde yalnızca üç eseri tespit edilmiştir. Muhtemelen erken yaşta vefat ettiğinden çok fazla eser yazamamıştır. İslâmî ilimlerdeki üstünlüğü Molla Halil'in Ma'fuvvât adlı risâlesi üzerine telif ettiği el-Kelimâtu'l-vefiyye bi Şerhi'l-Ma'fuvvâti'l-Halîliyye isimli eseriyle kanıtlanmıştır. Molla Halil'in söz konusu risâlesinin toplam dört kişi tarafından şerh edildiği tespit edilmiştir. Molla Halil'in eserini ilk defa şerh yazan Molla Abdullah olduğundan kendisinden sonra Molla Halil'in risâlesine şerh yazanların büyük oranda kendisinden yararlandığı görülmektedir. Son dönem Şâfiî mezhebinin önemli âlimlerinden olan Nursî, önceki âlimlerin konuyla ilgili yazdığı eserlere dayanarak el-Kelimâtu'l-vefiyye'de ma'fuvvât konusu kapsamında mezhep içerisinde yapılmış ictihatları, verilen fetvaları, farklı görüşler arasında tercih edilmeye layık olanları ve görüş ihtilaflarını geniş bir perspektifle ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra kimi zaman da eserinde ma'fuvvâtla ilgisi olmayan birtakım meseleleri işlemiştir. Böylece onun şerhinin zikri geçen diğer çalışmalardan daha kapsamlı olmuştur. Bu çalışmada, Nursî'nin yaşadığı dönemin genel durumu, hayatı, ilmi kişiliği ve eserleri hakkında bilgi verildikten sonra konumuzu teşkil eden el-Kelimâtu'l-vefiyye'nin geniş çaplı incelemesi yapılmıştır. Molla Abdullah'ın, detaycı şerh yaklaşımı, metni şerhle birleştirmesi ve fıkhî terimleri açıklamak için başvurduğu yöntemler, başlıklar halinde sunulmuştur. Onun şerhi ile Molla Halil'in, metni üzerine yazılmış diğer şerhler maddeler halinde karşılaştırılmıştır. Araştırmanın neticesinde Molla Abdullah'ın, şerhinde orijinal bir çalışma yürüttüğü tespit edilmiştir. Onun, eserinde istifade ettiği her görüşe kayıtsız şartsız katılmadığı, gerekli gördüğünde karşı çıkarak eleştiride bulunduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    الرسائل الشعرية في شبه القارة الهندية ـ جمعاً ودراسة(منذ الفتح الإسلامي إلى نهاية الاحتلال البريطاني)
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Naassan, Mahmoud; Ergin, Mehmet Cevat
    Arap şiiri Hindistan altkıtasında Arap şairlerinin fetihlerle birlikte bu bölgeye gelmesiyle başlamış ve köklerini burada güçlendirmiştir. Bu şairler, Arap dilini ve İslam'ı yaymakla kalmamış, aynı zamanda savaşlara katılmış ve müslüman liderlere eşlik etmiştir. Bu şairler, bu olayları şiirle aktarmış, düşmanlarla yaşanan savaşları ve önemli olayları şiirlerinde işlemiş ve bu şiirler ülkede ve ötesinde yayılmıştır. İkinci Hicri yüzyılda, bölgenin halkı, Arap şiirinin meyvelerini dillendirmeye başlamış; şairler beyitler ve kasideler yazmış, bilimsel çalışmalar yapmış ve Arap-İslam sanatlarını öğrenip geliştirmiştir. Bu durum, Arap dilinin ve edebiyatının yayılması, bilim adamlarının bilgiye olan ilgisi ve dini okulların kurulmasıyla mümkün olmuştur. Dördüncü Hicri yüzyılda, edebiyatçılar manzum şiirlerle ilgilenmeye başlamış, sultanların Arap şiirine olan ilgisi ve şairlere verdikleri değer sayesinde Arap şiirinin bu dönemdeki önemi artmıştır. Bu dönemde, özellikle dini okullarda ve cami köşelerinde yetişen bir grup şair, ilim öğrenmeye ve eserler yazmaya odaklanmış, şiirli mektuplar ve divanlar yazmışlardır. Bu şiirler, Arap şiirinin başlıca konuları olan övgü, yas, aşk ve dünyadan el çekme gibi temaları ele alarak, eski Arap şairlerinden esinlenmiş ve onlara benzer biçimde yazılmıştır. Şairler, Arap edebiyatına katkıda bulunarak, bu edebiyatın değerli bir parçası olmuş ve bu şiirlerin, Arap şiirinin önemli vezinleri ve kafiyeleriyle şekillenen yapıları sayesinde edebiyatı derinleştirmişlerdir. Edebiyat düşünce tarihinde bu şiir risalelerinin, edebi açıdan önemli bir yeri vardır. Bu tür, zamanla gelişmiş ve kapsamı genişlemiştir. Şairler, şiirli mektuplarda farklı amaçlarla şiirler yazmış ve bu şekilde Arap edebiyatına büyük katkı sağlamışlardır. Bu mektuplar, tarihsel kaynaklar ve edebi eserler arasında önemli bir yer edinmiş ve Arap dilindeki kütüphanelerde özel bir yere sahip olmuştur. Şiirli mektupların bu edebi prestiji, şiirli mektupların genişlemesine ve yayılmasına katkıda bulunan bir dizi faktörden kaynaklanmaktadır. En önemli etken, şairler arasındaki güçlü dostluklar ve kardeşlik ilişkileri, ayrıca edebiyat ve dildeki gelişimlerin etkisiyle büyüyen bilimsel ve edebi canlanmadır. Ayrıca, şairlerin memleketlerinden uzak olmaları ve bu uzaklıkla gelen özlem, şiirli mektupların duygusal derinliğini etkilemiş ve bu duygusal etkiyi şiirlerde daha belirgin hale getirmiştir. Siyasi belirsizlikler, İslam devleti ile Hindistan altkıtasını işgal etmeye çalışan yabancı güçler arasındaki gerilimler de bu edebi türün gelişiminde etkili olmuştur. Bu türün kendine has edebi özellikleri de bulunmaktadır. Şiir risalelerinde kullanılan dil, anlamlar ve üslup çeşitli biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Giriş ve sonuç kısımlarında farklı yapılar ve temalar mevcuttur. Bu yapılar, eski şiirsel geleneklerden farklı olarak daha özgür bir biçimde şekillenmiş ve sanatsal açılımlar sağlamıştır. Şiirli mektuplarda kullanılan kelimeler de iki farklı şekilde karşımıza çıkar. Birincisi, anlaşılması kolay ve akıcı kelimelerle yazılmış, anlamları açık ve güzel bir dille ifade edilmiştir; bu dil, Kuran'ın zarif üslubundan etkilenmiştir. İkinci tür ise, daha karmaşık ve anlaşılması zor kelimeler içerir; anlamları genellikle daha derin ve bu kelimeleri anlamak için Arapça sözlüklere başvurulması gerekebilir. Şiir risalelerinin anlamları da belirgin ve anlaşılırdır. Cümle yapıları genellikle açık olup, gerçeklerle uyumludur ve şairler genellikle açık anlamlar taşır. Kuran ve hadislerden alınan anlamlar da mektupların içeriğini şekillendirmiştir. Bu nedenle, şairlerin şiirlerinde anlam karmaşıklığı nadiren görülür. Şiirli mektuplarda kullanılan üslup da farklılık gösterir; bazı şairler, ifadelerinde ve yapılarında çok başarılı olup, istenilen amaçları açıkça ifade ederken, diğerleri daha zorlayıcı ve süslü bir dil kullanmış, şiirsel duygulardan ve içtenlikten yoksun kalmıştır. Bu zayıflık, edebi üretkenlikte bir gerilemeyi beraberinde getirmiştir. Şiir risalelerinde kullanılan hayal gücü ve görsellik de önemli bir yer tutar. Şairler, farklı biçimlerde hayal gücünü kullanarak şiirlerini oluşturmuşlardır. Şairlerin bazıları, çevrelerinden etkilendikleri hayal gücüyle oldukça başarılı bir şekilde şiirli mektuplar yazmış, kültürel ve edebi ortamı simgeleyen görüntülerle şiirlerini daha anlamlı hale getirmişlerdir. Bu mektuplar, genellikle sembolik veya mecazi biçimde hayal edilen sahnelerle, okuyucunun duygularını etkileyen imgeler kullanarak yazılmıştır. Ayrıca, şiirli mektuplarda kullanılan retorik araçlar, özellikle mecazlar, benzetmeler ve süslü dil, bu edebi türün en yaygın kullanılan ve en çok tercih edilen sanatsal tekniklerindendir.
  • Öğe
    Organize suç örgütlerinin kara para aklama yöntemleri ve kara para aklamanın ekonomiye etkileri
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Han, Celal; Doğan, Bahar Burtan
    İnsanlık tarihi boyunca suçla özdeşleşen bir olgu olan organize suç örgütleri, günümüzde de toplum düzenini bozan bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çıkar amaçlı organize suç örgütlerini hiyerarşik düzene tabi, suç işlemek amacıyla kurulmuş, yeteri sayıda üye barındıran ve süreklilik arz eden topluluk şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu yapıların temel amacı uyuşturucu madde ticareti, insan kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, yağma, fuhuş, ihaleye fesat karıştırma gibi illegal faaliyetler ile kısa sürede yüksek miktarlarda kazanç elde etmektir. Her türlü illegal faaliyetten elde ettikleri bu kazançlar da kara para olarak adlandırılmaktadır. Çıkar amaçlı suç örgütlerince elde edilen suç gelirleri bir ülkenin ekonomisi kadar devasa boyutlara ulaşabilmekte, bu durum gerek ülke ekonomileri gerekse global ekonomi piyasaları için ciddi sorunlar oluşturabilmektedir. Çıkar amaçlı suç örgütleri, kara para olarak tabir edilen yüksek miktardaki suç gelirleri ile ülkelerin siyasi, ekonomik, sosyal ve toplumsal yapısına müdahale ederek birçok olumsuz etkilere neden olmaktadırlar. Bununla birlikte kara para, ülkelerin gelir dağılımı, büyüme oranı, vergi gelirleri gibi birçok finansal dinamiğini etkilemektedir. Bu çalışmada, çıkar amaçlı suç örgütlerinin yapısı ve illegal kazanç yöntemleri anlatılmıştır. Kara paranın tanımlaması yapılarak kara para aklama yöntemlerinden bahsedilmiştir. Son olarak çıkar amaçlı suç örgütlerinin illegal işlerden elde ettikleri kara paranın ülkenin ekonomik göstergelerine etkilerinden bahsedilmiştir. Çalışmada temel olarak, çıkar amaçlı suç örgütlerinin illegal faaliyetleri ile elde ettikleri kara paranın ülke ekonomisine legal olarak nasıl dahil edildiğini ortaya koymak ve kara para aklamanın ülke ekonomilerine verdiği zararlara dikkat çekerek kara para ile mücadelenin ekonomi açısından önemini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Paya dayalı kitle fonlaması faaliyetlerine katılımın belirleyici unsurları: Türkiye örneği
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Büyükmert, Naim; Bilen, Abdulkadir
    Bu çalışmanın amacı, yatırımcıların paya dayalı kitle fonlamasına katılım niyetleri üzerine etkili olan unsurların belirlenmesidir. Gelişmekte olan ekonomilerde oldukça yakın tarihi bulunan kitle fonlamasının sürdürülebilirliği için yatırımcıların motivasyon kaynaklarını anlamak oldukça önemlidir. Bu çerçevede paya dayalı kitle fonlaması yatırımcılarının, finansal ve finansal olmayan motivasyon kaynakları incelenmiştir. Kitle fonlamasına katılma niyetinde cinsiyet, gelir düzeyi ve yatırımcı türü gibi demografik değişkenlerin de etkisi araştırılmıştır. Yatırımcılarının kitle fonlamasına katılma niyetinin belirleyicileri araştırmanın ana teması olup, girişimciliğin doğası ve kitle fonlaması yönteminin detayları genel olarak sergilenmiştir. Belirlenen çerçeve kapsamında çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Girişimciliğin finansmanında kullanılan modellerin açıklanmasının ardından ulusal ve küresel olarak kitle fonlaması yöntemine ilişkin teorik bilgiler açıklanmıştır. Araştırma yöntemi kapsamında paya dayalı kitle fonlaması yatırımcıları evren olarak belirlenmiş ve anket çalışması 01 Temmuz-30 Ağustos 2024 tarihleri arasında uygulanmıştır. Yatırımcılardan elde edilen 488 yanıtı içeren veri seti ile ön test ve analizler yapılarak varsayımlar sınanmıştır. Paya dayalı kitle fonlaması faaliyetlerinde; yatırımcıların öz yeterliliği, yenilikçi düzeyleri ve duygusal motivasyonları yüksek olduğunda katılım niyetlerinin de pozitif olduğu tespit edilmiştir. Kampanyalara ilişkin değerlendirmeler incelendiğinde; kampanya özelliklerinin tatmin edici olması ve platformların efektif rol alması katılımı pozitif olarak etkilemektedir. Girişim ekibine fonların kullanılmasında duyulan güven düzeyi ile girişimin finansal ve ticari avantajlarının, katılma niyeti üzerinde en etkili faktörler olduğu görülmüştür. Kitle fonlamasının parasal faydası ile topluluğa ait olma duygusunun ise herhangi bir etkisi bulunamamıştır. Katılma niyetinde cinsiyetin düzenleyici etkisi görülmezken gelir düzeyinin; duygusal motivasyon, güven düzeyi, kampanya özelliklerinde; yatırımcı türünün ise platformların rolünde düzenleyici etkisi bulunmuştur.
  • Öğe
    Bursevî tefsirinde Allah'ın sıfatlarının mukayeseli olarak incelenmesi
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Ertuğrul, Süleyman; Haklı, Mehmet Yusuf
    Bu çalışmada, İsmail Hakkı Bursevî'nin tefsîri esas alınarak Allah'ın sıfatlarına dair temel işârî yaklaşımlar ortaya konmakta ve ardından alternatif yaklaşımlar ele alınmaktadır. Allah'ın sıfatları üzerine yapılan önceki çalışmalar çeşitli alanlarda mevcut olmakla birlikte, bu çalışmalar işârî boyutu ele almamıştır. Bursevî, yalnızca tefsîr değil, aynı zamanda tasavvuf, hadis ve ma'ânî gibi alanlarda da yetkin bir âlim olarak tanınır. Bu bağlamda, onun işârî tefsîri tasavvufi düşünceyi derinden etkilemiş ve mutasavvıfların başvurduğu önemli eserlerden biri haline gelmiştir. Bursevî'nin Allah'ın sıfatlarına dair çok boyutlu yaklaşımı, onu diğer âlimlerden ayırarak görüşlerine özgün bir önem kazandırmıştır. Bursevî, âyetleri önce rivâyet ve dirâyet tefsîr yöntemleriyle ele almış, ardından her âyetin bâtınî yorumunu sunmuştur. Allah'ın sıfatları konusunda Bursevî, hem sıfatları reddetmek için tev'îl yoluna başvuranlardan hem de lafzî anlamlara aşırı bağlı kalarak teşbih veya tecsime yönelenlerden kaçınmıştır. Gaybî meselelerde ve özellikle insan aklının kavrayamayacağı hususlarda, nasların zahirine bağlı kalmış ve bu âyetlerin dış anlamına inanmanın yeterli olduğunu kabul etmiştir. Bursevî'nin tefsîri çerçevesinde, Allah'ın sıfatlarına dair yorumlarında aşırılıktan uzak, sadelikle ve kurallara uygun bir şekilde meseleleri ele aldığı görülmektedir.
  • Öğe
    Yahudiler için Kudüs ve dinî anlamı
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Akdemir, Hüseyin; Tezokur, Muhammed Hadi
    Yeryüzünde Kudüs gibi, insanların yarısından fazlasının kutsallık atfettiği başka bir yer olmadığı söylenebilir. Kudüs'ün başta tarihi ve dinî olmak üzere sosyo-kültürel ve siyasi açıdan büyük bir öneme sahip olduğu konusunda şüphe yoktur. Kentin tarihsel süreçte yaşamış olduğu değişimler de bu önemi açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in Kudüs'e yüklediği derin anlamlar ve devletlerin burası için sürdürdükleri mücadelelerin bir sonucu olarak ifade edilebilir. Ancak çalışma, Kudüs'ün sadece Yahudiler için ifade ettiği anlamı tespit etmeye yönelik olarak hazırlanmıştır. Vadedilmiş toprakların merkezi kabul edilen Kudüs, Yahudiler için her dönem özlem duyulan, kendisi için mücadele edilen ve nihayetinde sahip olunan yer olmuştur. Dolayısıyla "Yahudiler için Kudüs ve Dinî Anlamı" çalışmanın konusu olarak belirlenmiştir. Çalışmanın amacına yönelik olarak; Kudüs'ün Yahudi inancındaki dinî anlamı, Yahudilerin Kudüs algısı ve kente atfettikleri değerin temelinde yatan dinî etkenler ortaya konulmuştur. Kudüs'ün Yahudiler için anlamının tespiti için önce temel kaynaklar Tanah ve Talmud'tan yararlanılmıştır. Yahudi geleneği, dünyanın Kudüs'ten başlayarak yaratıldığını ve Hz. Âdem'in yaratılmasında kentten toprak alındığını belirtip Kudüs'ün önemini ve kutsallığını varoluş anından itibaren başlatmaktadır. Ancak Kudüs'ün, Davud dönemi ve sonrasında Yahudiler için somut anlam ifade ettiği, Davud döneminde siyasi merkez olduğu, Süleyman'ın inşa ettiği Mabed ile dinî anlam kazandığı sonucuna varılmıştır. Babil Krallığı'nın Kudüs'ü ve Mabed'i yıkıp halkı sürgüne göndermesiyle Kudüs'ten ayrı kalan Yahudilerin Kudüs'e özlem duyması ve değer atfetmesi kentin kutsallığının tamamlanmasını sağladığı tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Myra ve Andriake'de ele geçen pişmiş toprak unguentariumlar
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Doğan, Dilan; Öz, Cüneyt
    Myra ve limanı Andriake, Antalya'nın Demre ilçesi sınırlarında yer alır. 2009 yılından bugüne kazılar Prof. Dr. N. Çevik başkanlığında devam etmektedir. Kazılar sonucunda Myra'nın Klasik Dönem'den Erken Bizans Dönemi'ne kadar geniş bir tarihsel süreçte yerleşim gördüğü anlaşılmıştır. Ancak son yıllarda tiyatro orkestrasından yapılan kazılar Myra ve limanının tarihini Geç Kalkolitik Çağa kadar geriye götürmüştür. Yapılan çalışmalarda çok sayıda buluntu ele geçmekte olup bunlardan biri de tez kapsamında değerlendirilen pişmiş toprak unguentariumlardır. Toplam 190 unguentarium parçasından form verebilen 130 tanesi kataloğa alınarak incelenmiştir. Bu unguentariumlar; fusiform, kubbe ağızlı, bulbous, diğer ve geç antik çağ unguentariumları başlığı altında incelenmiştir. Fusiformlu unguentariumlar MÖ 4. yüzyıl sonları ile MS 2. yüzyıl gibi geniş bir tarih aralığına aittir. Kubbe Ağızlı unguentariumlar, MÖ 2. yüzyılın ikinci çeyreği ile 2. yüzyılın sonları arasına tarihlenmiştir. Bulbous formlular, MS 1.-2. yüzyıl gibi daha dar bir tarih aralığında kullanılmışlardır. Geç Antik Çağ unguentariumlarının ise MS 5.-7. yüzyıl arasında kullanımda oldukları tespit edilmiştir. Bunlar arasında en yoğun grubu Geç Antik Çağ'a ait unguentariumlar oluşturmaktadır. Bu tipte blok ve kelebek formlu monograma sahip örnekler yer almaktadır. Monogramlar hakkında detaylı bir çalışma olmadığından dolayı net bir sonuç elde edilememiş olsa da harfler üzerinden bazı çıkarımlar yapılmıştır. Myra'nın MS 5. yüzyılda Lykia'nın idari ve dini başkent ilan edilmesi ile kentte ticaret faaliyetlerinin yoğunlaşması, kentte bu tarihlere ait unguentarium sayısal yoğunluğuyla doğrudan bağlantılıdır. Bu bağlamda unguentariumların üretimi? ve dağılımı, bölgenin ekonomik refahını ve siyasi yapısını da yansıtmaktadır. Aziz Nikolaos Kilisesi'ne gelen hacıların bu şişecikleri, içerisine kutsal yağ veya su doldurulmuş bir şekilde, buradan satın almış olabileceği öngörülmektedir. Andriake'deki Agora'da ele geçen unguentariumların yoğunluğu ise bu kapların sadece dini bir amaçla değil, aynı zamanda ticari bir ürün olarak da satıldığı düşünülmektedir.
  • Öğe
    İslâm hukukunda hâkimin takdir yetkisi
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Sanır, Yunus; Taş, Aydın
    Hukuk, toplu halde yaşayan insanların sosyal hayatını düzenler. İnsanlar arasındaki uyuşmazlıkları çözen ve bu faaliyeti devletin gücü ile hâkimler aracılığıyla yapan bir ilim dalıdır. Kanunların tüm olayları kapsamadığı kabul edilen bir gerçektir. Hâkimler karşılaştığı davaları sonuca ulaştırmak zorundadır. Fakat karşılaşılan her uyuşmazlık için kanunda hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda hâkim kanun içi boşluğu hak ve nısfete uygun olarak doldurarak, kanun dışı boşluk bulunması durumunda ise kanun koyucu gibi davranıp uyuşmazlığı çözecektir. Beşerî hukukta kavramlaşan takdir yetkisinin İslâm hukukunda varlığı ve mahiyetini ortaya koymayı hedeflediğimiz bu çalışmada, İslâmî müktesebatımızdaki fıkıh, hadis ve tefsir gibi klasik kaynakların yanı sıra beşerî hukuk metinlerinden ve uygulamanın zikredildiği şer'iyye sicillerden de faydalanılmıştır. Üç bölümden oluşan çalışmamızın giriş kısmında konunun ehemmiyetine, kaynaklarına ve önceki çalışmaların incelenmesine yer verilmiştir. Birinci bölümde takdir yetkisi ve ilgili kavramlar incelendikten sonra tarihsel süreç izah edilerek bölüm sonlandırılmıştır. İkinci bölümde uyuşmazlığın görüşüldüğü dava süreci ele alınmıştır. Muhâkeme usulünün işlendiği bu bölümde İslâm hukukunun bu aşamada hâkime tanıdığı takdir yetkisi, mümkün olduğu kadar mezhepler arası ihtilaflara da başvurularak Türk hukuku ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise ceza ve aile hukukunda bulunan takdir yetkisi de bu usule uygun olarak incelenmiştir. İlaveten şer'iyye sicillerden uygulama örnekleri verilerek mukayeseli bir çalışma ortaya konulmuştur. Zira takdir yetkisinin varlığı, yargılama esnasındaki uygulamalarla ispatlanmaktadır. Sonuç olarak beşerî hukukta var olan takdir yetkisinin aslında İslâm hukukunda daha kapsamlı olarak yer aldığı ortaya konulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Rıfat Baba Dîvânı (İnceleme-metin-dil içi çeviri)
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Özkan, Mehmet Sadık; Sarıçiçek, Ramazan
    Klâsik Türk edebiyatında şairlerin şiirlerini topladıkları defterlere "Dîvân" adı verilmiştir. Tarih boyunca yazılan divanlardan biri de inceleme fırsatı bulduğumuz 19. asırda yaşayan Adıyamanlı Rıfat Baba'nın Dîvân'ıdır. Bu çalışma, Rıfat Baba ve Dîvân'ını tanıtmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu hususta sanatçının şiir ve dünya görüşü, ele aldığı konular, kullandığı dil özellikleri, yaşadığı muhit olan Adıyaman çerçevesinde incelendi; şiirlerin kültürel ve sanatsal değerleri saptanmaya çalışıldı. Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde şairin hayatı, sanat görüşü, eserleri tanıtılmaya çalışıldı ve söz konusu eserin müstensihi ve musahhihi üzerinde duruldu. İkinci bölümde eserin muhteva incelemesi yapıldı. Üçüncü bölümde ise eserin aktarılmasında izlenen yöntemler sıralandı, çalışmamızın asıl konusunu oluşturan ve 186 sayfadan oluşan Rıfat Baba Dîvânı transkribe edilerek dil içi çevirileriyle birlikte verildi. Rıfat Baba Dîvânı, 19. yüzyıl Adıyaman'ıyla ilgili çok önemli kültürel, tarihî ve edebî bilgiler vermektedir. Bu çalışmada şairin duygu ve düşünce dünyasını şekillendiren kavramlar üzerinde duruldu, dönemin kültürel unsurları şiirlere yansıdığı ölçüde belirlenmeye çalışıldı.
  • Öğe
    Hekimlerin mesleki sorumluluğu
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Elçi, Gökhan; Azarkan, Necat
    Hekimlik mesleğinin temel unsurunun insan olması, bu mesleğin geçmişinin çok eskilere dayanmasını sağlamaktadır. Tıp biliminin uygulayıcısı olan hekimlerin görevi, hastalıkları teşhis ve tedavi etmektir. Hekim, hastasını yeniden eski sağlığına kavuşturmak için çeşitli tıbbi müdahalelerde bulunur. Tıbbi müdahalenin amacı hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Bu durum da hekimin sorumluluğunu ortaya koymaktadır. Hekimlik mesleği gibi hekimin mesleki sorumluluğunun da kökeni çok eskilere dayanmakta olup bu çalışmamızda özellikle günümüz mevzuatı ve Yargıtay kararları eşliğinde hekimlerin mesleki sorumluluğunu ortaya çıkran hukuki durumlar, hukuki statüleri, şartları ve hukuki neticeleri detaylıca incelenmiştir. Özellikle tıbbi hatalı müdaheleye karşı Yargıtay'ın hangi bakış açısına sahip olduğunu kararları doğrultusunda incelediğimiz tezimizin son kısımda ülkemizde diğer mevzuat hükümlerine göre çok yeni sayılacak zorunlu mesleki sorumluluk sigortasına da değinilmiştir.
  • Öğe
    Kur'ân-ı Kerim'de mü'min adam kıssası
    (Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Demir, Sait; Çelik, Muhammed
    İslâm dininin temel kaynağı olan Kur'ân-ı Kerim, pek çok vesileyle insanları hakikate davet etmektedir. İnsanların akıllarının yanında duygularına da hitap etmek suretiyle onları doğru yola çağırmaktadır. Kur'ân'ın bu iknâ ve irşat mekanizmalarından biri de tarihte yaşanmış ibretâmiz hadiselerdir. Bundan dolayı Kur'ân-ı Kerim'de pek çok peygamber ve kavmin kıssaları yer almaktadır. Bütün bu kıssaların yegâne gayesi, Kur'ân-ı Kerim'in indiriliş maksadına hizmettir. Bu itibarla Kur'ân kıssalarında insanlar için sayısız mesajların olduğu görülmektedir. Bu kıssalardan biri Mü'min/Ğâfir Sûresi 40/23-46 âyetlerinde yer alan Mü'min Adam kıssasıdır. Kur'ân'da yer alan peygamber kıssalarının çoğu önceki semavi kitaplarda yer almasına rağmen, Mü'min Adam kıssası Kur'ân-ı Kerim dışında hiçbir kutsal kitapta geçmemektedir. Dolayısıyla bu kıssanın ana kaynağı Kur'ân-ı Kerim'dir. Mü'min Adam kıssasında, Firavun ailesine mensup Mü'min Adam'ın, Firavun'un zulmüne karşı İslam, Tevhid ve Hz. Mûsâ için verdiği mücadele anlatılmaktadır. Firavun'un çaresizlik psikolojisiyle "Beni bırakın da Mûsâ'yı öldüreyim…" (el-Mü'min, 40/26) tutumuna karşı Mü'min Adam, bir insanın, "Rabbim Allah'tır?" dediği için öldürülemeyeceği gerekçesiyle en kritik anda, sürece müdahele etmiş, alenen hakkı müdafaaya başlatmıştır. Bu maksatla Mü'min Adam, kavmini hikmetle düşünmeye davet etmiş, öğüt ve nasihatleriyle doğru yola çağırmıştır. Bunu gerçekleştirmek için akla, muhakemeye ve duygulara hitap etmiştir. Bu etkili hitap, yerini bulmuş; Firavun o anda iman etmese de maksadına ulaşamamış ve Hz. Mûsa (a.s)'a zarar verememiştir. Allah, onu kavminin her türlü kötülüğünden muhafaza ederek sabır ve samimiyetle mücadelesinde yalnız bırakmamıştır. Yirmi küsür âyetten oluşan bu kıssa, ana konularının tamamını ihtiva etmesi açısından adeta veciz bir Kur'ân-ı Kerim'dir.