Fen Bilimleri Enstitüsü Tezler

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 1706
  • Öğe
    Determination of bioactivities of Thesium aureum Jaub.&Spach species and elucidation of its phytochemical contenet by LC-MS/MS
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Suliman, Helin; Yılmaz, Mustafa Abdullah
    İnsanlar, çok eski zamanlardan beri çeşitli hastalıkları tedavi etmek gibi çeşitli amaçlar için doğal bitkisel malzemeler kullanmaktadır. Tıbbi bitkiler, modern ve geleneksel ilaçların, farmasötik ara maddelerin, besinlerin, besin takviyelerinin ve bitkisel ilaçların hayati bir kaynağıdır. Bitkiler, karmaşık hücresel yollardaki hedeflenen bileşenler üzerinde ayrı ayrı veya sinerjik olarak etkileşime girerek hareket eden birçok farklı molekül üretir. Bitkiler üzerinde biyolojik aktivite açısından bilimsel araştırma yapmak ve bitki bileşiklerini tanımlamak, yeni ve daha güvenli tedaviler keşfetmede bitkilerin önemine olan inançtan dolayı tüm dünyada aktif araştırma alanlarından biridir. Biyolojik etkilerden potansiyel olarak sorumlu olan fitokonstitüentleri araştırmak önemli olduğundan, araştırmamızda Thesium aureum türlerinin etanolik ekstresinin kimyasal bileşimini (esas olarak fenolik asitler ve flavonoidler) incelemek için sıvı kromatografi tandem kütle spektrometrisi cihazı kullanılmıştır. Thesium aureum türünün etanolik ekstresinde en yüksek konsantrasyona sahip bileşen kinik asit (199 mg analit/kg ekstre) olarak tanımlanmıştır. Ayrıca naringenin (3 mg analit/kg ekstre), luteolin (9 mg analit/kg ekstre), apigenin (3 mg analit/kg ekstre), krisin (5 mg analit/kg ekstre), akasetin (37 mg analit/kg ekstre), izo kuersitrin (9 mg analit/kg ekstre) ve hesperidin (49 mg analit/kg ekstre) varlığını belirledik. Ayrıca, tirozinaz, asetilkolinesteraz (AChE) ve bütirilkolinesteraz (BChE) enzimlerinin inhibisyonuyla ilgili biyoaktivite testleri yürüterek bu türün etanolik özütünün etkinliğini de inceledik. Ayrıca, Thesium aureum türünün etanolik özütünün antihiperglisemik etkinliğini, özellikle α-amilaz ve α-glukozidazı hedef alarak karbonhidrat sindirim enzimleri üzerindeki potansiyel inhibitör etkisini değerlendirerek değerlendirdik. Biyolojik aktiviteler ayrıca, (2,2-difenil-1-pikrilhidrazil) DPPH testi ve ABTS testi, metal şelasyon testi, demir ve bakır indirgeme potens yöntemleri (CUPRAC ve FRAP) ve toplam antioksidan kapasitesi (fosfomolibden) gibi serbest radikal temizleme aktiviteleri gibi antioksidan kapasitesi için farklı testler kullanılarak değerlendirildi. Tek bir test yeterli olmadığından antioksidan etkinliğini test etmek için birkaç yöntem yürüttük. Analitik teknikler, spektrofotometrik konsept kullanılarak gerçekleştirildi.
  • Öğe
    Diyarbakır ili ikinci ürün mısır tarımında sorun olan yabancı otlar ve farklı toprak işleme yöntemlerinde sürdürülebilir yabancı ot mücadele olanaklarının araştırılması
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Torun, Ümran Çiftçi; Özaslan, Cumali; Gürsoy, Songül
    Çalışmanın amacı, ikinci ürün mısır tarımında sürdürülebilir toprak işleme ve yabancı ot kontrol yöntemlerini araştırmaktır. Çalışma üç aşamadan oluşmaktadır. Çalışmanın birinci aşamasında, arpa hasadı sonrası ikinci ürün mısır (Zea mays L.) tarımında farklı toprak işleme sistemleri ve herbisit uygulamalarının yabancı ot yoğunluğu ve tane verimini nasıl etkilediği belirlenmiştir. Bu amaçla, 2022-23 yetiştirme sezonunda Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanlarında iki yıllık bir tarla denemesi yürütülerek, farklı toprak işleme yöntemleri [geleneksel toprak işleme (kulaklı pulluk+kültivatör), azaltılmış toprak işleme (diskli tırmık) ve sıfır toprak işleme] ve herbisit uygulamaları [çıkış öncesi, çıkış sonrası, çıkış öncesi + çıkış sonrası, yabancı otsuz kontrol, yabancı otlu kontrol] karşılaştırılmıştır. Tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak yürütülen denemelerde, ana parselleri toprak işleme yöntemleri, alt parselleri ise herbisit uygulamaları oluşturmuştur. Çalışma sonucunda farklı toprak işleme yöntemlerinin yabancı ot yoğunluğu ve tane verimi üzerinde herhangi bir etkisinin bulunmadığı belirlenmiştir. Buna karşın, herbisit uygulamalarının yabancı ot kontrolü ve ürün verimi üzerinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Özellikle herbisitlerin çıkış öncesi ve çıkış sonrası birlikte uygulanmasının, yabancı ot yoğunluğunu ve biyomas ağırlığını önemli ölçüde azaltarak tane veriminde artış sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında, Diyarbakır il ve ilçelerinde ikinci ürün mısır ekili alanlardaki yabancı ot türlerinin, yoğunluk ve rastlanma sıklıklarını belirlemek amacıyla sürvey çalışmaları yapılmıştır. Diyarbakır il geneli 5 ilçe 45 arazide toplam 367 örnekleme yapılmıştır. İl geneli ikinci ürün mısır tarlalarında rastlanma sıklığı % 9'un üzerinde olan yabancı ot türleri; Xanthium strumarium (L.), Sorghum halepense (L.) Pers., Portulaca oleracea (L.), Triticum aestivum (L.), Convolvulus arvensis (L.), Physalis angulata (L.) Pers. ve Amaranthus retroflexus (L.) olarak belirlenmiştir. Çalışmanın üçüncü aşamasında ise, Diyarbakır İl genelinde ikinci ürün mısır yetiştiriciliği yapan çiftçilerle üreticilerin mısır tarımında kullandıkları yöntem ve ekipmanlar, karşılaştıkları yabancı otlar, onlarla mücadele etme yolları ve herbisit kullanımı konusundaki bilgi düzeylerine bakmak amacıyla 156 ikinci ürün mısır üreticisi ile anket çalışmaları yapılmıştır. Çalışma sonucunda, üretim alanlarında yabancı ot yoğunluğunun orta seviyede olduğu ve mısırda sorun olan yabancı otların başında kanyaş (Sorghum halepense (L.) Pers.) ve domuz pıtrağının (Xanthium strumarium L.) geldiği belirtilmiştir. Üreticilerin önemli bir kısmının yabancı ot mücadelesinde çıkış sonrası herbisitlerden yararlandıkları ve ikinci ürün mısır üretim alanlarında en fazla mesotrione + nicosulfuron (% 66.04) aktif maddeli herbisitleri tercih ettikleri belirlenmiştir. Toprak işleme aletlerinden pulluğun yabancı otla mücadele etkisinin daha fazla olduğu ve yabancı otlarla mücadele de hem toprak işleme hem de kimyasal kullanımının daha iyi sonuçlar verdiğini belirtmişlerdir. Anket çalışması sonucunda, Diyarbakır ili ikinci ürün mısır üretiminde karşılaşılan sorunların eğitim, demonstrasyon ve teşvikler yoluyla giderilmesinin, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğine ve ikinci ürün mısır üretiminin artmasına önemli katkı sunabileceği kanaatine varılmıştır.
  • Öğe
    Yulaf genotiplerinde (Avena sativa L.) verim ve kalite özelliklerinin saptanması
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Akıncı, Ahmet Can; Yıldırım, Mehmet
    Bu çalışma Diyarbakır ekolojik koşullarında 2022-2023 yetiştirme sezonunda bazı yulaf çeşitlerinin verim ve kalite özelliklerinin saptanması amacıyla yürütülmüştür. Araştırma tesadüf blokları deneme desenine göre 4 tekerrürlü olarak kurulmuştur. Çalışmada 17 tescilli yulaf çeşidi (Avar, Chekota, Halkalı, Diriliş, Elmas, Fetih, Kahraman, Haskara, Kayı, Kazan, Kaymaklı, Kınalı, Manas, Kırklar, Sarı, Küçükyayla, Yeniçeri) materyal olarak kullanılmıştır. Araştırmada agronomik olarak metrekaredeki sap sayısı, bayrak yaprak klorofil içeriği (SPAD), 3 farklı döneme ait normalize edilmiş vejetasyon farklılık indeksi (NDVI), yaprak alan indeksi (YAİ), salkım çıkış süresi, salkım boyu, bitki boyu, salkımda tane sayısı, salkımda basakçık sayısı, salkımda tane ağırlığı, tane boyu, tane eni, bin tane ağırlığı, tane verimi, hektolitre ağırlığı, tanede protein oranı, tane nem oranı özellikleri incelenmiştir. Yemle ilgili özelliklerden yesil ot verimi, kuru ot verimi, ham protein oranı, NDF, ADF, ADP, K, Mg, Ca, ve P içerikleri incelenmiştir. İncelenen özellikleriden Kardeşlenme dönemindeki NDVI, tane nem oranı, kuru ot verimi haricindeki tüm özellikler yönünden yulaf çeşitleri arasında önemli farklılıklar bulunmuştur. Araştırma neticesinde yulaf bitkilerinin metrekaredeki sap sayısı 263,75 -553,25 adet, SPAD değeri 54,38-61,50, kardeşlenme dönemi NDVI değeri 0,73-0,81, sapa kalkma dönemi NDVI değeri 0,79-0,84, başaklanma dönemi NDVI değeri 0,76-0,82, yaprak alan indeksi değeri 4,17-6,97, salkım çıkarma süresi 144,0-158,5 gün, bitki boyu 104,35-127,33 cm, salkım boyu 17,4-31,15 cm, salkımda basakçık sayısı 32,45-70,28 adet, salkımda tane sayısı 63,8-140,2 adet, salkımda tane ağırlığı 1,90-5,23 g, tane eni 2,62-3,83 mm, tane boyu 12,49-16,43 mm, tane verimi 138,64-432,75 kg/da, bin tane ağırlığı 19,18-34,01 g, hektolitre ağırlığı 42,4-52,93 kg/hl, tane protein oranı %14,48-17,25, tane nem oranı %5,05-6,15, yesil ot verimi 4341,00-6514,75 kg/da, kuru ot verimi 1871,16-2607,12 kg/da, ham protein oranı %7,81-10,65, ADF oranı %29,46-37,60, NDF oranı %54,17-62,51, ADP oranı %0,28 -0,70, Potasyum (K) %2,56-3,07, Kalsiyum (Ca) %0,16-0,50, Magnezyum (Mg) %0,03-0,17) ve Fosfor (P) %0,36-0,41 aralığında değişim göstermiştir. Elde edilen sonuçlara göre Küçükyayla çeşiti tane verimi yönünden, Kayı çeşiti hasıl ot verimi yönünden Diyarbakır ekolojik koşullarında tavsiye edilebilecek çeşitler olarak belirlenmiştir.
  • Öğe
    Farklı derece gün bölgelerindeki yapıların optimum yalıtım kalınlıklarının enerji ve çevresel etki analizi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Yaman, Uğur; Devecioğlu, Atilla Gencer
    TS 825'e göre dört farklı derece gün değerine sahip, Antalya, Diyarbakır, Konya ve Kars illerine ait optimum yalıtım kalınlıkları belirlenmiştir. Hesaplama da yalıtım malzemesi olarak ekspanded polistren sert köpük (EPS), ekstrüde polistren köpük (XPS), cam yünü ve taş yünü, yakıt olarak doğal gaz, kömür ve fuel-oil kullanıldığı durumlar karşılaştırılmıştır. Dış duvara yalıtımın uygulanması durumunda ekonomik geri ödeme süreleri ve çevresel etki değerleri hesaplanmıştır. Yapılan ekonomik ve yaşam döngü değerlendirme analizlerinde binalarda ısıtmada kullanılan doğalgaz, fuel-oil ve kömür yakıt türleri arasında, Antalya, Diyarbakır, Konya ve Kars illeri için en uygun yakıt türünün doğalgaz ve en uygun yalıtım malzemesinin Antalya ili için taş yünü, Diyarbakır, Konya ve Kars ili için taş yünü veya cam yünü olacağı tespit edilmiştir. Yakıt olarak doğalgaz, yalıtım malzemesi olarak cam yünü izolasyon malzemesinin kullanılmasına göre Antalya, Diyarbakır, Konya ve Kars illerinin optimum yalıtım kalınlığı sırasıyla 0.049, 0.076, 0.09 ve 0.12 m, geri ödeme süreleri 2.68, 1.9, 1.65 ve 1.27 yıl olarak tespit edilmiştir. Aynı durumlar için, önlenebilir çevresel etki değerleri 11.24, 24.01, 33.76 ve 59.41 kgCO2 ve küresel ısınma potansiyeli değerleri 3.43, 5.6, 6.28 ve 8.83 kgCO2'dir.
  • Öğe
    Bacillus simplex BCHCNZ282B'den α-amilaz saflaştırılması ve karakterizasyonu
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Karakoç, Nazenin; Fincan, Sema
    Bu çalışmada Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde bulunan Makam Dağı'ndan toprak örnekleri alındı. Topraktan alınan örneklerden bakteri izolasyonu gerçekleştirildi. Toprak örneklerinden elde edilen izolatı tanımlamak amacıyla biyokimyasal testler ve 16S rRNA analizleri yapıldı. Yapılan analizler sonucunda izolat Bacillus simplex BCHCNZ282B olarak tanımlandı. Bacillus simplex BCHCNZ282B tarafından ekstraselüler olarak salgılanan α-amilaz üretiminin optimum koşulları belirlemek amacıyla farklı parametrelerin etkisi araştırıldı. Bakteri üremesine ait optimum koşulların 12.saat, 37°C ve pH 7,0 olduğu belirlendi. Maksimum enzim üretiminin gerçekleştiği süre 36. saat olarak belirlenerek bakteri üretimi gerçekleştirildi. 36 saat üretilen bakteri kültüründen alınan üst sıvıda α-amilaz aktivite tayini yapılarak enzimin optimum sıcaklık ve pH'sının sırasıyla 50°C ve pH 7,0 olarak tespit edildi. Enzim üretimi üzerine %1 oranında farklı karbon, azot kaynakları ve besi yerlerinin etkisi incelendi. Karbon kaynaklarından sükrozun enzim üretimini inhibe ettiği, azot kaynaklarının enzim üretimine etki etmediği tespit edildi. Maksimum enzim üretiminin gerçekleştiği besiyerinin NB (Nutrient Broth) besiyeri olduğu tespit edildi. Bacillus simplex BCHCNZ282B tarafından üretilen α-amilaz %80 amonyum sülfat [(NH4)2SO4] çöktürmesi, diyaliz ve nişasta afinite kromatografisi ile %19,50 verimle 6,13 kat saflaştırıldı. Saflaştırılan α-amilazın SDS-PAGE ile molekül ağırlığı ~70 kDa olarak belirlendi. Saflaştırılan α-amilaz aktivitesi üzerine EDTA, PMSF, 2-Merkaptoehtanol, Etanol ve Metanol gibi bazı inhibitörlerin etkisi araştırıldı. 5 mM, 10 mM EDTA (sırasıyla %79, %84) ve 10 mM PMSF'in (%61) enzim aktivitesinde güçlü bir inhibisyona neden olduğu belirlendi. Saf α-amilaz aktivitesi üzerine 1,5 mM konsantrasyonundaki ZnCl2, HgCl2, CuCl2, MgCl2, CaCl2 ve MnCl2 gibi bazı metallerin etkisi araştırıldı. MgCl2 (%115) ve MnCl2 (112)'nin enzim aktivitesini arttırırken kontrolle karşılaştırıldığında HgCl2 (85)'nin enzim aktivitesini az da olsa inhibe ettiği tespit edildi. Saf α-amilaz aktivitesi üzerine %0,5'lik Tween-40, Tween-60, Tween-80, TritonX-100, SDS, Brij ve içeriğinde enzim bulundurmayan ticari olarak temin edilen Omo matik gibi bazı deterjanların etkisini araştırıldı. SDS'in (%20) enzim aktivitesinde güçlü bir inhibisyona neden olduğu tespit edildi. Saf α-amilaz 60 dk boyunca pH 8,0 ve 40°C-50°C'de stabilite gösterdiği tespit edildi. Saf α-amilazın Km ve Vmax değerleri Lineweaver–Burk plot'a göre sırasıyla 0,002 mM ve 2,125 μmol/dk. olarak hesaplandı.
  • Öğe
    TIG kaynağı ile birleştirilen saf titanyum(GR2) ve alüminyum 2024 malzemesinin kaynak kalitesinin mekanik özelliklere etkisinin belirlenmesi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Tasalı, İsmail Taygun; Kejanlı, Haluk
    Titanyum içeren malzemeler üstün mekanik özellikleri nedeniyle yüksek teknoloji içeren alanlarda kullanılmaktadır. Özellikle havacılık ve uzay sanayi gelişimine paralel olarak kullanımı yüksek teknoloji içeren sanayi ürünlerinde artmıştır. Titreşimli ve yüksek ısıya mukavemet gerektiren bileşen parçalarında yüksek oranda kullanılmaktadır. Kimya, savunma, uzay ve elektrokimya sektörleri asıl kullanım noktalarıdır. Alüminyum alaşımları da aynı şekilde sanayinin gelişimine paralel olarak kullanım alanı artış göstermiştir. Özellikle hafifliği ve korozyon dayanımı bunun en önemli sebeplerindendir. Korozyona karşı dayanımı malzemeyi havacılık sanayisi için kıymetli bir metal haline getirmiştir. Ayrıca otomobil sanayisi gibi alanlarda da kullanımı çok fazladır. Şekil verilebilirliğinin yüksek olması sanayide kullanımını artırmıştır. Bu çalışmada Titanyum (GR2)ve Alüminyum TIG kaynağı uygulanarak birleştirilmiştir. Kaynak işlemi 30,40 ve 50 A akım ve her bir akım için de 10,14 ve 18 Hz pulse frekansı uygulanarak ile yapılmıştır. Akabinde elde edilen 9 adet numuneye çekme testi, x-ray testi ve sertlik testi uygulanmıştır. Elde edilen verilere göre akımın ve frekansın kaynağın mekanik özelliklerine etkisi incelenmiştir.
  • Öğe
    Sıcak ve kurak iklimlerdeki pasif tasarım stratejilerine yönelik mimarların farkındalıklarının değerlendirilmesi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Ergün, Ruşen; Bekleyen, Ayhan
    Sürdürülebilir bina tasarımının en önemli yöntemlerinden biri geleneksel pasif tasarım stratejilerinin modern mimariye uyarlanarak kullanılmasıdır. Tez çalışma kapsamında APKAP (Mimari-Bilgi, tutum ve davranış modeli) modeli kullanılarak sıcak ve kurak iklimlerde kullanılan geleneksel pasif tasarım stratejileri ve modern yorumlarına yönelik mimarların bilgi, tutum ve davranışlarının belirlenmesi ve artırılması amaçlanmıştır. AP-KAP modeli kapsamında sıcak ve kurak iklimdeki tüm geleneksel pasif tasarım stratejilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi için Scopus, WoS ve Google Scholar veri tabanları kullanılmıştır. Geleneksel pasif tasarım stratejilerinin modern yorumları ise RIBA, Ağa Han, Pritzker ödüllerinin yanı sıra LEED ve Breeam sertifika ödüllerini alan projelerden seçilmiştir. APKAP modeli kapsamındaki anket ve mesleki eğitimi ise Şanlı Urfa, Diyarbakır, Mardin ve Siverek bölgelerinde gerçekleştirilmiştir. Anket uygulaması ve mesleki eğitimde karşılaşılabilecek problemlerin önüne geçebilmek için pilot uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Anket ve mesleki eğitim toplam 183 katılımcıya uygulanmış 140 katılımcının anket sonuçları değerlendirmeye alınmıştır. Ön test ve son test olarak uygulanan anket; bilgi, tutum ve davranış testlerinden oluşmaktadır. Anket analizleri SPSS istatistik paket programı ile yapılmıştır. Ön test kapsamında katılımcıların bilgi düzeylerinin "kötü", tutum düzeylerinin "iyi" ve davranış düzeylerinin ise "çok kötü" olduğu belirlenmiştir. Korelasyon testleri sonucunda ise bilgi seviyesi ve tutum seviyesinin ilişkili, tutum seviyesi ve davranış seviyesinin ilişkili olduğu belirlenmiştir. Bu kapsamda bilgi, dolayısıyla tutum ve davranış düzeylerinin artırılması için mesleki eğitim verilmiştir. Mesleki eğitimin içeriği, sıcak ve kurak iklim geleneksel mimarisinde kullanılan pasif tasarım stratejileri, modern yorumlarının kullanım biçimleri ve faydalarına yöneliktir. Analiz sonucunda mesleki eğitimin bilgi, tutum ve davranış düzeylerinin tamamının istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı bir etkisinin olduğu belirlenmiştir. Mesleki eğitim sonucunda bilgi düzeyinin "iyi" tutum düzeyinin "iyi" ve davranış düzeyinin "çok kötü" olduğu belirlenmiştir. Analizler sonucunda bilgi, tutum ve davranış düzeylerinin düşük olmasında başta eğitim olmak üzere yasa ve yönetmelikler ve müşteri talebi durumlarının da etkili olduğu söylenebilir. Bu kapsamda eğitimde süreklilik, eğitimlerin içerikleri, yasa ve yönetmelikler, yerel yönetimler ve müşteri talebinin artırılması gibi kriterlere yönelik öneriler geliştirilmiştir. Bu tez çalışması sıcak ve kurak iklim geleneksel pasif tasarım stratejilerinin modern yorumlarının sürdürülebilir bina tasarımında kullanımı için, yerel ve ulusal yönetimler, mimarlar, meslek odaları, üniversite ders içerikleri ve müşterilerin bina seçimi için bir rehber niteliğindedir.
  • Öğe
    Değişken üslü Sobolev uzaylarında hiperbolik tipten denklemlerin çözümlerinin analizi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yılmaz, Nebi; Pişkin, Erhan
    Diferansiyel denklemler, fiziksel sistemlerin zaman içerisindeki değişimlerini modellemek için kullanılan matematiksel araçlardır ve pek çok alanda (fizik, kimya, mühendislik,…) önemli bir rol oynarlar. Evolüsyon denklemler ise zaman bağımlı süreçleri modellemek için kullanılır ve sistemlerin zamana bağlı olarak nasıl değiştiğini anlamamıza olanak tanır. Bu denklemlerin daha karmaşık formlarından biri olan değişken üslü diferansiyel denklemler, klasik diferansiyel denklemlerden farklı olarak üslerin mekâna (x) veya zamana (t) bağlı olduğu daha esnek modeller sunar. Bu modeller, daha heterojen yapılar üzerinde çalışmayı mümkün kılar ve birçok modern mühendislik ve bilimsel problemin çözümünde kullanılır. Bu bağlamda tezin ilk bölümünde mühendislik ve fen gibi uygulamalı bilimlerde ortaya çıkan değişken üslü denklemlerden söz edilmiştir. Tezin ikinci bölümünde, değişken üslü hiperbolik tipten denklemler üzerine yapılan önceki çalışmalar ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise, tezde kullanılacak temel tanım, lemma ve teoremler yer almıştır. Bu bölüm, sonraki teorik sonuçların anlaşılması için gerekli olan matematiksel altyapıyı oluşturur. Dördüncü bölümde, değişken üslü doğrusal olmayan Petrovsky denklemin çözümlerin varlığı ve patlaması ele alınmıştır. Beşinci bölümde ise, değişken üslü yüksek mertebeden logaritmik kaynak terimli Kirchhoff tipi denklemin çözümlerinin patlaması incelenmiştir. Altıncı bölümde, değişken üslü viskoelastik denklemin çözümlerinin global varlığı ve patlaması ele alınmıştır. Yedinci bölümde, değişken üslü logaritmik kaynak terimli m-Laplacian denkleminin çözümlerinin global varlığı ve azalması incelenmiştir. Son olarak, sekizinci bölümde değişken üslü Klein-Gordon denklem sistemi incelenmiş, bu sistemin patlaması ve sayısal sonuçları sunulmuştur. İki boyutlu sayısal örnekler verilmiş ve grafikler çizilmiştir.
  • Öğe
    Yüksek mertebeden bir kısmi türevli diferansiyel denklemin çözümlerinin niteliksel analizi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Güneş, Hacire; Pişkin, Erhan
    Yüksek mertebeli kısmi türevli diferansiyel denklemler, matematiksel fizik ve mühendisliğin gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Bu denklemler, malzeme bilimi, akışkanlar dinamiği ve dalga yayılımı gibi çeşitli alanlarda yaygındır. Bu denklemlerin incelenmesi, 18. yüzyılda Bernoulli kardeşler ve Euler'in titreşen teller ve kirişler üzerindeki çalışmalarıyla başlamış ve sonraki matematikçiler bu denklemlerin akışkanlar mekaniği ve dalga teorisindeki uygulamalarına önemli katkılar sağlamıştır. Modern araştırmalar, viskoelastik ve akıllı malzemeler gibi alanlarda yüksek mertebeden kısmi diferansiyel denklemlerin uygulamalarına odaklanmaktadır. Bu denklemlerin anlaşılması ve çözülmesi, hem teorik matematik açısından hem de mühendislik uygulamaları açısından kritik öneme sahiptir. Bu tezin temel amacı, uygun başlangıç ve sınır koşullarına sahip yüksek mertebeden bir kısmi türevli diferansiyel denklemin çözümlerinin varlığını ve patlamasını incelemektir. Önceki çalışmalarda benzer problemleri ele alarak çözümlerin global varlığı, tekliği ve kararlılığı hakkında çalışmışlardır. Bu çalışma, yüksek mertebeden bir kısmi türevli diferansiyel denklemi inceleyerek ve patlama koşullarını genelleştirilmiş konkavlık yöntemi kullanarak ele alınmıştır. Bu tezin ilk bölümünde uygulamalı bilimler ve mühendislik alanlarında ortaya çıkan yüksek mertebeden kısmi diferansiyel denklemlerin tanımına ve çözümlerin global varlığı ve patlaması kavramlarına basit bir adi diferansiyel denklem örneği üzerinden kısaca değinilmiştir. İkinci bölümde yüksek mertebeden kısmi diferansiyel denklemlerle ilgili günümüze kadar yapılan çalışmalar tarihi gelişimi ele alınmıştır. Üçüncü bölümde tez boyunca kullanılacak temel tanım, lemma, teorem, gerekli uzaylar ve eşitsizlikler hakkında bilgi verilmiştir. Dördüncü bölüm tezin esas kısmı olup verilen başlangıç sınır değeri probleminin zayıf çözümlerinin global varlığını ve çözümlerin patlamasına yol açan koşullar araştırılmıştır. Beşinci bölüm ise tezin sonuçları ve gelecekteki çalışmalar için önerileri içermektedir.
  • Öğe
    Güneydoğu Anadolu Bölgesi çayır-mera ve doğal vejetasyonlarında yetişen bazı Euphorbia genotiplerinde ot kalite özelliklerinin belirlenmesi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Temizyüz, Abdulkadir; Başbağ, Mehmet
    Bu çalışma, Güneydoğu Anadolu Bölgesi (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt ve Şırnak) çayır-mera ve doğal vejetasyonlarında bulunan zehirli bitkilerden bazı Euphorbia genotiplerinde ot kalite özelliklerini belirlemek amacıyla 2023 yılı Mayıs ayında yürütülmüştür. Araştırmada incelenen genotiplerin kuru ot örneklerinde yapılan kalite analizinde, ham protein (HP) %11.79-23.72 (ort. %19.68), kuru madde (KM) %86.19-91.54 (%89.73), asit deterjanda çözünmeyen lif (ADF) %17.18-38.55 (%24.14), nötral deterjanda çözünmeyen lif (NDF) %22.80-50.14 (%32.63), sindirilebilir kuru madde (SKM) %58.87-75.51 (%70.10), kuru madde tüketimi (KMT) %2.71-5.27 (%3.99), (nispi yem değeri (NYD) 141.4-294.3 (%221.2), toplam sindirilebilir besin maddesi (TSBM) %66.32-82.96 (%77.55), potasyum (K) %1.86-3.75 (%2.61), kalsiyum (Ca) %1.19-2.26 (%1.74), magnezyum (Mg) %0.08-0.46 (%0.28), fosfor (P) %0.32-0.47 (%0.36) arasında değişim göstermiştir. Bu çalışmada elde edilen sonuçlardan da anlaşılacağı üzere, çayır ve meralarda bulunan bu bitkilerin ot kalitesi ve mineral maddeler bakımından hayvanlara alternatif bir yem kaynağı olabileceği, ancak hayvanlar tarafından taze olarak tüketilmeleri durumunda zehirlenmelere yol açabileceği unutulmamalıdır.
  • Öğe
    Diyarbakır Sur ilçe'sinde ipek böceği yetiştiriciliği deneyimi: Uygulama ve bulgular
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Oduncu, Ferhat Mazlum; Denli, Muzaffer
    Bu çalışmada Diyarbakır ili merkez Sur ilçesi iklim koşullarında ipek böceği (Bombyx mori),yetiştiriciliğinin gelişme evreleri incelenmiş ve verim özellikleri araştırılmıştır. Araştırma kapsamında, 28.3 °C ortalama sıcaklık ve %60.7 ortalama nem koşullarının sağlandığı bir yetiştirme ünitesinde 10.000 ipek böceği larvası iki gruba ayrılmış ve 45 günlük yetiştirme süresi boyunca iki farklı tür dut yaprağı ile beslenmiştir. Deneme süresince, haftalık olarak larva boyları, ağırlıkları tükettikleri yaprak miktarı ve ölüm oranları belirlenmiştir. Yetiştirme evreleri sonunda üretilen yaş ve kuru koza miktarları saptanmıştır. Yetiştirme süreci boyunca ve sonunda farklı dut çeşitleriyle beslenen ipek böceklerinin larva boyları, ağırlıkları ve yaprak tüketim miktarları açısından benzer sonuçlar elde edilmiştir. Yetiştirme sonunda, ters dut yaprağı ve beyaz dut yaprağı ile beslenen larvaların boyları sırasıyla 775 mm ve 770 mm, ağırlıkları ise 48±0.3 mg ve 44±0.4 mg olarak ölçülmüştür. En yüksek ölüm oranı, %76 ile ters dut yaprağı ile beslenen grupta görülmüş, beyaz dut yaprağı ile beslenen grupta ise ölüm oranı %64 olarak kaydedilmiştir. Ayrıca, beyaz dut yaprağı ile beslenen grupta 1.800 adet yaş koza üretilirken, ters dut yaprağı ile beslenen grupta bu sayı 1.200 adet olarak gerçekleşmiştir. Sonuç olarak, Diyarbakır ili Sur ilçesinin iklim koşullarında, ipek böceği yetiştiriciliğinde kullanılan beyaz dut yapraklarının, larvaların yaşama oranı ve yaş koza verimi üzerinde daha olumlu etkiler sağladığı belirlenmiştir. Bu nedenle, beyaz dut yapraklarının ipek böceği yetiştiriciliğinde tercih edilebileceği sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Diyarbakır atık sularında bazı toksik elementlerin (As, Pb, Hg, Cd) incelenmesi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Cihan, Atalay; Düz, Mehmet Zahir
    Bu çalışma, Diyarbakır ilindeki Dicle Nehri'nde Arsenik (As), Kurşun (Pb), Cıva (Hg) ve Kadmiyum (Cd) gibi toksik elementlerin konsantrasyonlarını belirlemek ve bu elementlerin çevresel ve insan sağlığı üzerindeki potansiyel etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, bu elementlerin bölgedeki su kirliliği üzerindeki etkilerini ve yayılma yollarını anlamaya yönelik öneriler geliştirmektedir. Araştırma, Dicle Nehri'nin belirli bölgelerinden alınan su ve çamur numunelerinde Arsenik, Kurşun, Cıva ve Kadmiyum gibi elementlerin konsantrasyonlarının analiz edilmesine dayanmaktadır. Numune analizleri katı yakıt ve sıvı yakıt birimlerinde gerçekleştirilmiş ve Inductively Coupled Plasma (ICP) cihazı ile yapılmıştır. Elde edilen veriler sınır değerlerle karşılaştırılarak değerlendirilmiş ve istatistiksel analizler uygulanmıştır. Atık su girişinde As konsantrasyonu sınır değerlerin üzerinde bulunmuş olup, diğer metaller sınır değerlerin altında tespit edilmiştir. Arıtma sonrasında tüm metallerin konsantrasyonları sınır değerlerin oldukça altında kalmıştır. Atık çamurda As birikimi gözlenmiş ve çevresel riskler oluşturabileceği belirlenmiştir. Nehirdeki metal konsantrasyonları genel olarak sınır değerlerin altında kalmıştır. Bu çalışma, Dicle Nehri'ndeki atık su kirliliğinin önemli bir sorun olduğunu ve özellikle Arsenik birikiminin dikkatle izlenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Arıtma tesislerinin metal giderimi konusunda etkili olduğu görülmüşse de, çamur bertarafı ve nehir kirliliği izlemeleri uzun vadede sürdürülebilir çözümler için hayati öneme sahiptir.
  • Öğe
    Elazığ ili Sivrice ilçesine ait farklı meraların bitki tür ve kompozisyonları ile ot verim ve kalitelerinin belirlenmesi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kaya, Funda Karakan; Başbağ, Mehmet
    Bu çalışmanın amacı, Elazığ ili Sivrice ilçesi Hazar Gölü çevresindeki doğal meraların ekolojik özelliklerinin belirlenmesidir. Çalışma kapsamında, Sivrice yöresinde yer alan dört farklı doğal mera incelenmiştir. Türkiye genelinde pek çok bölgede meralar üzerine çalışmalar yapılmış olsa da, Sivrice yöresinde bu tür bir araştırmanın daha önce gerçekleştirilmemiş olması, bu çalışmayı özgün kılmaktadır. Araştırma 2022-2023 yılları arasında yürütülmüş, meraların vejetasyon dönemine ilişkin ölçümler "Nokta Quadrat" (Nokta Çerçeve) yöntemi kullanılarak yapılmıştır. İncelenen alanlarda, 19 farklı bitki familyasına ait toplam 73 tür tespit edilmiştir. Bu türlerin 9'u buğdaygil, 10'u baklagil ve 54'ü diğer bitki familyalarına aittir. En fazla tür içeren familyaların sırasıyla Asteraceae (18 tür), Fabaceae (10 tür) ve Poaceae (9 tür) olduğu belirlenmiştir. Araştırma alanındaki baskın bitki türleri arasında Hordeum bulbosum L. (%26,49), Taeniatherum caput-medusae (L.) Nevski (%22,94), Medicago minima (L.) Bart. (%17,17) ve Lathyrus sativus L. (%14,18) ön plana çıkmıştır. Çalışma kapsamında, mevcut bitki türleri tespit edilerek baklagiller, buğdaygiller ve diğer bitki familyaları olarak sınıflandırılmıştır. Ayrıca, toplam bitki ile kaplı alan oranları, botanik kompozisyon, ağırlığa göre botanik kompozisyon, ot verimi (yeşil ve kuru), mera kalite durumları ve kalite parametreleri (HP, KM, ADF, NDF, ADP, NYD, SKM, KMT, NYK, TSBM) incelenmiştir. Bu kalite parametrelerine ek olarak, araştırma alanındaki mineral madde özellikleri (K, Ca, Mg, P, Ca/P, K/(Mg+Ca) de değerlendirilmiştir. Araştırma bulguları, baklagiller, buğdaygiller ve diğer familyaların oranlarının, yıllara ve çalışma alanlarına göre farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu farklılıkların belirlenmesi amacıyla JUMP programında tek yönlü varyans analizi yapılmış ve gruplar arasındaki farklılıklar Lsd testi ile karşılaştırılmıştır.
  • Öğe
    Yemlere enkapsüle uçucu yağları ilavesinin etlik Japon bıldırcınların besi performansı, bağırsak morfolojisi ve bakteri popülasyonuna etkisi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Aldemir, Ezgi; Denli, Muzaffer
    Bu çalışmanın amacı, etlik bıldırcınların (Coturnix coturnix japonica) karma yemlerine enkapsüle edilmiş kekik ve rezene uçucu yağlarının eklenmesinin, besi performansı, bağırsak morfolojisi ve bakteri popülasyonu üzerindeki etkilerini belirlemektir. Araştırmada, toplamda 160 adet 1 günlük yaşta bıldırcın kullanılmıştır. Bıldırcınlar 4 gruba ayrılmış, her grupta 10 tekerrür ve her tekerrürde 4 civciv olacak şekilde düzenlenmiştir ve 5 hafta boyunca deneme yemleriyle beslenmişlerdir. Kontrol grubu normal temel rasyon ile beslenirken, muamele grubunun yemine kg başına 250 mg enkapsüle edilmiş rezene uçucu yağı, kekik uçucu yağı ve bu yağların karışımı eklenmiştir. Deneme sonuçlarına göre, canlı ağırlık kazancı bakımından gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (P>0.05). Yemlere ilave edilen enkapsüle kekik uçucu yağı, yem tüketimini azaltmış ve yemden yararlanma oranını iyileştirmiştir (P<0.05). Dişi bıldırcınlarda Clostridium perfringens ve Escherichia coli varlığı açısından gruplar arasında farklılık tespit edilmezken (P>0.05), enkapsüle kekik uçucu yağı eklenmiş yemle beslenenlerde Lactobacillus spp. varlığında artış saptanmıştır (P<0.05). Erkek bıldırcınlarda ise Clostridium perfringens, Escherichia coli ve Lactobacillus spp. varlığı açısından gruplar arasında önemli bir farklılık saptanmamıştır (P>0.05). Yemlere eklenen enkapsüle rezene uçucu yağı, hayvanların duodenum villus yüksekliği, genişliği, alanı ve villus yüksekliği/kript derinliği oranını artırmıştır (P<0.05). Ancak, her iki uçucu yağın karışımını içeren yemlerle beslenen bıldırcınlarda jejunum ve ileum villus yüksekliği ile genişliğinde azalma gözlenmiştir (P<0.05). Ayrıca enkapsüle kekik uçucu yağı eklenmiş yemlerle beslenen hayvanlarda ileum villus yüksekliği ve villus alanında artış saptanmıştır (P<0.05). Sonuç olarak, yemlere enkapsüle rezene ve kekik uçucu yağlarının tek başına eklenmesinin, kombine edilerek verilmesine göre daha uygun olduğu belirlenmiştir. Gelecekte yapılacak çalışmalarda ise bu yağların farklı düzeylerde ve çeşitli fitojeniklerle kombinasyonlarının araştırılması önerilmektedir.
  • Öğe
    Hypericum capitatum var. capitatum'un in vitro mikroçoğaltımı
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yavuz, Gülşen; Asan, Hilal Surmuş
    Hypericum cinsi, Guttiferae familyasına ait olup dünya genelinde yaklaşık 500 tür ile temsil edilen bir bitkidir. Bu türler, içerdiği çeşitli biyoaktif bileşenler nedeniyle tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Ülkemiz, Hypericum türlerinin çeşitliliği açısından önemli bir konuma sahiptir. Bu çalışmada, bölgemizde endemik olan ve tıbbi potansiyele sahip Hypericum capitatum CHOISY var. capitatum CHOISY'nin in vitro koşullarda mikroçoğaltımı için uygun bir protokol geliştirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında, bitkinin tohumları hormonsuz MS (Murashige ve Skoog, 1962) besi ortamında çimlendirilmiştir. Daha sonra, sürgünlerin rejenerasyon kapasitesini incelemek için in vitro koşullarda elde edilen bitkicikler; sitokininler BAP (6-Benzilaminopurin) ve TDZ (Thidiazuron)'nin farklı konsantrasyonları (0.0, 0.1, 0.25, 0.5, 1.0 ve 2.0 mg/l), farklı sukroz konsantrasyonları (15-30-45 g/l) ve çeşitli besi ortamları; Murashige ve Skoog (MS), Gamborg B5 ve Linsmaier ve Skoog (LS) kullanılarak kültüre alınmıştır. Ayrıca sürgünlerin köklendirilmesi için IBA (indol-3-butirik asit), NAA (Naftalen asetik asit) ve IAA (indol-3-asetik asit) oksinlerinin farklı konsantrasyonları (0.0, 0.25, 0.5 ve 1.0 mg/l) ortamlarında incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre; gelişim parametreleri (sürgün sayısı, sürgün boyu, kuru ağırlık) açısından sürgün gelişiminin en iyi olduğu ortamların 0.1 mg/l BAP ve 0.5 mg/l TDZ olduğu gözlemlenmiştir. BAP'in, incelenen tüm parametrelerde TDZ'ye kıyasla sürgün gelişiminde daha etkili olduğu bulunmuştur. Çalışılan sukroz konsantrasyonları arasında 30 g/l sukroz en iyi gelişim sonuçlarını verirken, besin ortamları içinde ise MS ortamının en yüksek verimi sağladığı saptanmıştır. Hypericum capitatum'un köklendirme çalışmalarında ise, en iyi sonucu IAA oksin grubunun verdiği ve 1.0 mg/l IAA içeren ortamda köklenme oranının %63'e ulaştığı görülmüştür. Son olarak elde edilen bitkiciklerin başarılı bir şekilde dış ortama adaptasyonu sağlanmıştır.
  • Öğe
    Diyarbakır ve ilçelerinde pamuk kök ve kökboğazı fungal hastalık etmenlerinin morfolojik ve moleküler yöntemlerle tespiti ve bazı mikro besin elementlerinin hastalık gelişimine etkisinin belirlenmesi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Karadaşlı, Adalet; Kavak, Hamit
    Diyarbakırda pamuk üretiminin yoğun olarak yapıldığı merkez ve diğer ilçelerine (Bağlar, Sur, Çınar, Bismil, Yenişehir, Ergani, Eğil, Kayapınar, Silvan) 2020-2021 yıllarında, toprak kökenliler ağırlıklı olam üzere fungal etmenlerin tespiti amacıyla survey çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Survey çalışmalarında tam veya kısmi solgunluklar, gelişme geriliği, kloroz ve kahverenkli lekelenmeler, kök ve kök boğazında kararmalar gibi fungal hastalık belirtileri gözlenen bitkilerden örnekleme yapılmıştır. Şansa bağlı olarak elde edilen 209 hastalıklı bitki örneğinden 125 adet tek izolat 23 tanesinde ise birden fazla fungus izolatı elde edilmiştir. Tüm hastalıklı örneklerinden izolat elde edebilme başarısı % 70.81 olarak saptanmıştır. Bitkiyi temsil edecek şekilde ağırlıklı kök, kökboğazı, sap dibi olmak üzere; yaprak ve koza'dan alınan örneklerden elde edilen izolatlar Morfolojik, MALDI-TOF MS ve DNA dizi analizleri ile teşhis edilmiştir. Tanı çalışmaları neticesinde pamuktan izole edilen ve patojen bulunan izolatların %100 benzerlik oranı ile Verticillium dahliae ve %100 benzerlik oranlarıyla Fusarium oxysporum, Fusarium proliferatum ve Fusarium solani türleri olduğu saptanmıştır. F. proliferatum ve F. solani bölge pamuklarında tespit edilen iki yeni tür olarak görülmüştür. Bölge pamuklarından elde edilen toplam örnek ve izolatlar benzer özelliklerine göre gruplandırılarak indirgenmiştir. Tanı sonuçlarına göre Fusarium türlerinin yaygınlığı %85.7; V. dahliae' nın yaygınlığı ise %14.3 olarak belirlenmiştir. Çalışma sonucunda konukçuya uygulanan patojenisite testinde negatif çıkan ve non-patojen olarak belirlenen 20 adet fungus izolatı elde edilmiştir. Bunların teşhis ve tanıları mikroskop altında morfolojik yapılarının incelenmesiyle ve MALDI-TOF analiz yönteminden yararlanılarak karşılaştırmalı olarak yapılmıştır. Teşhis sonuçlarına göre; Aspergillus cinsi fungusların pamuğun yaprak koza ve kök kısımlarında yoğun birikim gösterdikleri belirlenmiştir. Diğer tarftan 20 izolat içerisinde en yoğun saprofit türün Aspergillus niger olduğu, yüksek benzerlik tanı oranına göre saptanmıştır. Patojenisite testler ve moleküler analizler sonucunda, patojen olduğu kesinleşen Verticillium dahliae ve Fusarium oxysporum izolatlarına karşı bazı fizyolojik ve mikro besin element uygulamaları yapılmıştır. Bu çalışmalar kapsamında Hoagland besin katkılı su kültürünün etmenlerin gelişmesine engel olmadığı, V dahliae'da daha yüksek olmak üzere her iki patojenin bitkideki prolin miktarını önemli düzeylerde arttırdıkları, analiz sonuçlarında ortaya konulmuştur. Demir, Çinko ve Bakır'ın 0.25, 0.025 ve 0.0025 g/l PDA ve harç toprağı ortamındaki deneme sonuçlarında farklı sonuçlar elde edilmiştir. Petri denemelerinde her üç mikrobesin ortamının, en yüksek dozlarında en fazla olmak üzere, etmenlerin koloniyal gelişmesini istatistiksel açıdan engellediği belirlenmiştir. Aynı doz ortamında yetiştirilerek patojenisiteye maruz bırakılan saksı bitkilerinin ölçüm sonuçlarına göre ise mikro besin elementlerinin etmen gelişmelerine engel olmadığı bulunmuştur.
  • Öğe
    16. yüzyılda Diyarbakır'da görev yapan Osmanlı valileri, eserleri ve koruma sorunları
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Bilge, Onurcan; Halifeoğlu, Fatma Meral
    Kentler, belirli bir mekânda yoğunlaşmış bir yerleşim sistemi olup, insanların ürettikleri malları değiş tokuş ettikleri, bir araya geldikleri ve fikirlerin gelişip yayıldığı karmaşık bir sosyal yapıya sahip karar merkezleridir. İnsanlık hafızasında kentleri birbirinden ayıran çok keskin hatlar vardır. Bu hatlar kentin yerleştiği arazi ve toprak yapısı, jeopolitik konumu, içerisinde bulundurduğu tarihi dokusu veya kültüre ait varlıklar olarak gösterilebilirken, bazen de yetişmesine katkıda bulunduğu düşünceler ve sanat akımları ile tarih sahnesine çıkmaktadır. Diyarbakır, bir kentin hafızalara kaydedilmesini ve onu tarih sahnesine çıkaracak bu olguların hepsini bünyesinde ihtiva eden bir kenttir. Doğu ve Batı kültürlerini kesiştiren bir sınır coğrafyasında, Dicle Nehri ve Şatt vadisi olarak adlandırılan Dicle vadisine egemen bir zirve üzerinde konumlanan Diyarbakır, M.Ö. 3000'li yıllarda Hurriler tarafından kuruluşundan bu yana değin çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Asur İmparatorluğu döneminden Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış sürecine kadar bölgenin başkent, eyalet, vilayet ve yönetim merkezi olan kent, yüzyıllar boyunca siyasi gelişmelere bağlı olarak hükümdarlar ve valiler tarafından yönetilmiştir. Bu bağlamda kentin kuruluşu ve sonrasında yaşadığı gelişimlerin veya gerilemelerin bütün aşamalarında merkezi yöneten kişilerin çok büyük katkıları olmuştur. Osmanlı döneminde devleti temsil eden en yetkili yönetim görevlisi olan valiler (paşalar) dört yüzyıl boyunca, Diyarbakır eyalet merkezi içerisinde askeri, siyasi, ekonomik, mimari ve hatta demografiyi değiştirecek kararlar alıp bunları uygulamaya koymuşlardır. Tarihi kaynaklara göre, Diyarbakır 15. yüzyıldan 16. yüzyılın ilk çeyreğine kadar sırasıyla Akkoyunlu, Safevi ve Osmanlı Devleti'nin egemenliğine girmiştir. Bu sebeple şehir 100 yıllık bir dönemde sürekli olarak savaş, yangın ve felaketlere maruz kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılda altın çağını yaşamaya başladığı bir dönemde Diyarbakır'ı kendi idaresi altına almıştır. Bu dönemde şehirde siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal istikrar oluşmuştur. Merkezi otoritenin talebi doğrultusunda şehrin yöneticileri olan valiler tarafından kentte imar çalışmalarına hemen başlanmıştır. Bu durum kent özelinde büyük ve gösterişli yapıların inşa edilmesini sağlamıştır. Yaklaşık olarak 400 yıllık bir tarihi süreç içerisinde kente eyalet yöneticisi olarak atanan valiler, imparatorluğun içinde bulunduğu siyasi ve sosyal durumlara da bağlı olarak kentin mimari gelişimine yön vermiş ve katkıda bulunmuşlardır. Bu tarihsel sürecin tamamında imparatorluğun en büyük eyaletlerinden biri olarak gelişimini sürdüren Diyarbakır şehri, tarihi doku itibariyle mimarlık ve kent tarihçilerinin ilgisini yeteri ölçüde sahiplenememiştir. İnsanlık ve kültür olgularını belki de en iyi şekilde anlatabilecek kavram kent tanısıdır. Kentin içerisinde inşa edilen yapılar ve bu yapılar aracılığıyla oluşturulan fiziksel dokunun, mimarlık ve insanlık tarihi açısından yerinin tespit edilmesi hem ulusal hem de uluslararası sanat ve kültür tarihine hizmet anlamını taşımaktadır. Bu tanım üzerinde durulduğunda, neredeyse 6000 yıllık tarihi ve çok sayıda kültürel varlığa sahip açık müze görünümündeki Diyarbakır'ın kent dokusunu incelemek, bu amacın sahiplenmesi anlamına gelmektedir. Bu amaç özelinde kent dokusunun tanınması ve korunma prensiplerine bağlı olarak gelecek kuşaklara aktarılması da bir zorunluluk olarak görülmelidir. Bu çalışmada, yılların kazandırdığı zengin bir kültür ve bu kültüre ait varlıkları bünyesinde ihtiva eden Diyarbakır kentinin Osmanlı dönemine odaklanılarak, 16. yüzyılda burada görev yapan valilerin (paşaların) eyalet merkezi olarak bilinen günümüz Suriçi bölgesinde inşa ettikleri mimari eserlerin araştırılması ve değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu eserler içerisinde, günümüze ulaşmamış eserlerin tespiti ve günümüze ulaşmış eserlerin belirlenmesi, yapıların korunmuşluk durumları ve koruma sorunlarının belirlenmesi, bu koruma sorunlarına ait nedenlerin tespit edilmesi, eserlerin geçirdiği dönüşümlerin irdelenerek günümüz koruma prensipleri doğrultusunda anlatılması hedeflenmiştir.
  • Öğe
    Madımak otu (Polygonum sivasicum)'nun antioksidan, antimikrobiyal ve hücre canlılığına etkisi
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Dündar, Asena; Varışli, Lokman
    Polygonaceae ailesi, ortalama 48 cins ve 1200 tür ile temsil edilmektedir. Gıda olarak veya idrar söktürücü, anti-helmintik v.b gibi hastalıkların tedavisinde kullanılır. Mevcut çalışmada, Polygonum sivasicum (P. sivasicum)'un metanol ve hekzan ekstraktlarının antibakteriyel, antioksidan ve hücre canlılığına etkisi incelendi. Mikroorganizmalar üzerindeki antimikrobiyal aktivite, Candida albicans (C. albicans- ATCC 10231), Pseudomonas aeruginosa (P. auruginosa- ATCC 27853), Streptococcus pyogenes (S. pyogenes- ATCC 12344), Staphylococcus aureus (S. aureus- ATCC 25923), Escherichia coli (E. coli- ATCC 25922) üzerinde disk difüzyon yöntemi kullanılarak değerlendirildi. Sonuç olarak, P. aeruginosa S. pyogenes, S. aureus ve C. albicans kültürlerinde özellikle 1000 ve 2000 µg/disk konsantrasyonlarındaki metanol ve hekzan ekstraktlarının güçlü/ orta antimikrobiyal etkisi gözlenmiştir. Bununla beraber, kullanılan her iki ekstraktın da E. coli üzerinde ise anlamlı bir antimikrobiyal etkisi olmadığı belirlenmiştir. P. sivasicum'un metanol ve hekzan ekstraktlarının antioksidan aktivitelerini belirlemek için DPPH ve ABTS süpürme testleri kullanılmıştır. Sonuç olarak her iki testte de metanol ekstraktının antioksidan aktivitesi gözlenmekle beraber hekzan ekstraktının böyle bir aktivitesi belirlenememiştir. P. sivasicum'un hücre canlılığına olan etkisi MTT testi ile Caco-2 ve HT-29 kolon kanseri hücre hatları kullanılarak araştırılmıştır. Sonuç olarak her iki ekstraktın da 1000 µg /mL konsantrasyonda (kullanılan en yüksek konsantrayon) sitokoksik bir etkisinin olduğu, daha düşük dozlarda ise herhangi bir etkisinin olmadığı belirlendi.
  • Öğe
    Toplu konut uygulamalarında zaman içerisinde mekan ve cephe tipolojilerinin değişimi: Diyarbakır örneği
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Aydın, Furkan; Cebe, Mehmet
    İnsanlık tarihi boyunca barınma, her zaman önemli bir sorun olmuştur. Bu soruna yönelik zaman içinde çeşitli çözümler geliştirilmiştir. Günümüzde, toplu konutlar bu çözümlerden biri olarak üretilmekte ve hem barınma ihtiyacını karşılamakta hem de kullanıcı memnuniyetini artırmak için sürekli olarak geliştirilmektedir. Diyarbakır ili, 1950'lerden sonra yoğun göç alan birçok şehir gibi, çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Artan nüfusu barındırmak için Diyarbakır'da konut üretimi zaman içinde önemli ölçüde artmıştır. Konut üretimindeki nicel artışın yanında, niteliksel özelliklerin de dikkate alınarak kullanıcıların ve zamanın gereksinimlerine uygun konutlar üretilmesi son derece önemlidir. Bu çalışma, Diyarbakır'da farklı on yıllarda inşa edilmiş üç farklı TOKİ yerleşkesinde meydana gelen değişimlerin incelenmesini ve bu yerleşkelerde yaşayanların mekân ve cephe tipolojilerine dair algı ve memnuniyet düzeylerinin tespit edilmesini amaçlamaktadır. Çalışmanın inceleme alanları, Diyarbakır'da ilk toplu konut projelerinden olan ve 1994 yılında yapımına başlanan Şilbe 1. Etap TOKİ, 2008'de temeli atılan Memur-Sen TOKİ ve 2020'de tamamlanan, cephe tasarımıyla dikkat çeken Maliye Konutları 3. Etap TOKİ'dir. Araştırmada fotoğraflama, mimari proje analizi ve mekân büyüklüklerinin tahlili yapılmış, veri toplama yöntemi olarak beşli Likert tipi anketler kullanılmıştır. Elde edilen anket verileri SPSS programında istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Saha araştırmasında, 385 katılımcıyla yüz yüze görüşülerek anketler doldurulmuştur. Analizler sonucunda, farklı zaman dilimlerinde inşa edilmiş üç toplu konutta mekân ve cephe tasarımlarının nasıl değiştiği ve bu değişimlerin kullanıcı memnuniyetine nasıl etki ettiği belirlenmiştir. Çalışma, Maliye Konutları 3. Etap TOKİ'nin mekân ve cephe tasarımlarının, diğer yerleşkelere göre kullanıcılar tarafından daha olumlu değerlendirildiğini ortaya koymuştur. Bu bulguların teorik temellere dayanması ve kullanıcı verileriyle desteklenmesi, çalışmanın literatüre katkı sağlaması açısından önemlidir. Bu çalışma, gelecekteki toplu konut projeleri için plan ve cephe konularında referans noktası olmayı hedeflemektedir.
  • Öğe
    Bitlis ili Tatvan ilçesinde yaprakbiti türlerinin saptanması
    (Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Akdamar, Ezgi; Bayhan, Selime Ölmez
    Bu çalışma; 2023-2024 yılları Mart-Kasım ayları arasında Bitlis ili Tatvan ilçesinde tarım ve tarım dışı alanlarda bulunan bitkiler üzerindeki Aphidoidea üst familyasına ait yaprakbiti türlerinin tespit edilmesi amacıyla yürütülmüştür. Çalışmada toplanılan yaprakbitleri bitki bazında tasnif edilerek, morfolojik özelliklerine göre teşhis edilmiştir. Teşhisler sonucunda, Aphidoidea üst familyasına bağlı Aphidinae, Callaphidinae, Chaitophorinae, Eriosomatinae, Lachninae olmak üzere 5 alt familyaya ait 24 cins ve bu cinslere bağlı 45 yaprakbiti türü tespit edilmiştir. Bu türlerin ait olduğu cinsler; Acyrthosiphon spp., Aphis spp., Brachycaudus spp., Chaitophorus spp., Chromaphis sp., Diurophis sp., Dysaphis spp., Hyalopterus sp., Lipaphis sp., Macrosiphum spp., Metopolophium sp., Myzaphis sp., Myzus spp., Neomyzus sp., Ovatus sp., Panaphis sp., Pemphigus sp., Pterochloroides sp., Rhapalosiphum sp., Schizaphis sp., Sitobion spp., Therioaphis sp., Tuberolachnus sp. ve Uroleucon spp. olarak belirlenmiştir. Bu cinslere ait türler ise; Acyrthosiphon lactucae (Passerini, 1860), A. pisum (Harris, 1776), Aphis cirsiphila (Pashtshenko, 1992), A. craccivora (Koch, 1854), A. fabae (Scopoli, 1763), A. gossypii (Glover, 1877), A. nasturtii (Kaltenbach, 1843), A. pomi (De Geer, 1773), A. spiraecola (Patch, 1914), A. tirucallis (Hille Ris Lambers, 1954), A. vallei (Hille Ris Lambers&Stroyan, 1959), Brachycaudus almatinus (Nevsky, 1951), B. (Thuleaphis) amygdalinus (Schoutedan, 1905), B. cardui (Linnaeus, 1758), B. helichrysi (Kaltenbach, 1843), B. persicae (Passerini, 1860), Chaitophorus leucomelas (Koch, 1854), C. niger (Mordvilko, 1929), Chromaphis juglandicola (Kaltenbach, 1843), Diurophis noxia (Mordvilko, 1913), D. plantaginea (Passerini, 1860), D. pyri (Boyer de Fonscolombe, 1841), Hyalopterus pruni (Geoffroy, 1762), Lipaphis erysimi (Kaltenbach, 1843), Macrosiphum euphorbiae (Thomas, 1878), M. mordvilkoi (Miyazaki, 1968), M. rosae (Linnaeus, 1758), Metopolophium dirhodum (Walker, 1849), Myzaphis rosarum (Kaltenbach, 1843), Myzus cerasi (Fabricus, 1775), M. ornatus (Laing, 1932), M. persicae (Sulzer, 1776), Neomyzus circumflexum (Buckton, 1876), Ovatus insitus (Walker,1849), Panaphis juglandis (Goeze, 1778), Pemphigus (Pemphigus) immunis (Buckton, 1896), Pterochloroides persicae (Cholodkovky, 1899), Rhopalosiphum nymphaeae (Linnaeus, 1761), Schizaphis graminum (Rondani, 1852), Sitobion africanum (Hille Ris Lambers, 1954), S. avenae (Fabricius, 1775), Therioaphis trifolii (Monell, 1882), Tuberolachnus salignus (Gmelin, 1790), Uroleucon cichorii (Koch, 1855) ve Uroleucon compositiae (Theobald, 1915)'dir. Bu çalışmada Aphididae familyasına ait Aphis cinsinden Aphis gossypii (Glover, 1877), Brachycaudus cinsinden Brachycaudus persicae (Passerini, 1860), Macrosiphum cinsinden Macrosiphum rosae (Linnaeus, 1758), Myzus cinsinden Myzus persicae ( Sulzer, 1776) ve Panaphis cinsinden Panaphis juglandis (Goeze, 1778) türleri yaygın olarak görülen türler olmuştur.