Dicle Tıp Dergisi
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Acil Servise Başvuran İnme Olgularında Laktat ve Laktat KlirensininMortalite Üzerine Etkileri(2021) Orak, Murat; Üstündağ, Mehmet; Güloğlu, Cahfer; Yaman, Mahmut; Aluçlu, Mehmet Ufuk; İpek, MustafaAmaç: İskemik ve hemorajik serebrovasküler hastalıklar, önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Laktat klirensinin kritik hasta grubunda tüm mortaliteler ile ilişkili olduğu gösterilmiş. Biz bu çalışmada kritik hasta grubu içinde olabilecekinme ön tanılı hastalarda laktat ve laktat klirensinin prognozu tayin etmede yerini araştırmayı amaçladık.Yöntemler: 01.01.2018-31.12.2018 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi acil servisine inme ön tanısıyla başvuran yaklaşık 300 hasta retrospektif olarak incelendi. Çalışma kriterlerine uyan 50 hastanın geliş anı laktat değeri, 24. saat laktat değeri ve 24. saat laktat klirensi değerlerine bakıldı. Çıkan sonuçların mortalite üzerine etkileri incelendi.Bulgular: Çalışmaya 50 hasta dahil edildi. Bu hastaların 23’ü erkek, 27’si kadındı. Hastaların yaş ortalaması 64,18±17.80 yıl olarak hesaplandı. Ölen hastaların 6’sı erkek, 13’ü kadın olup yaş ortalaması 66.11±19.95 yıl idi. Sağ kalan ve ölen hastalarımızın laktat düzeyleri ve laktat klirenslerine göre değerlendirildiğinde ölen hastalarımızda 24’üncü saatteki laktat düzeyi anlamlı derecede yüksektirSonuç: İnme ön tanısıyla acile başvuran hastalarda laktat klirensinin prognoz tayini açısından iyi bir marker olamayacağı, 24. Saat laktat değerinin daha anlamlı olduğu ortaya çıktı.Öğe The Effects of Ethyl Pyruvate on Behavioral and BiochemicalParameters in Immobilization Stress-Induced Mice(2021) Akkoc, Hasan; Uyar, Emre; Abul, Mihrab; Dönmezdil, SüleymanObjective: Ethyl pyruvate (EP) is a molecule with antioxidant, anti-inflammatory, and anti-apoptotic features. The present study investigates EP's effects on behavioral and biochemical alterations induced by immobilization (IM) stress. Methods: In this outcome, 45 male BALB/c mice were separated into five groups [CONT (control), IM, IM+EP, EP, IM+F (fluoxetine)]. IM applied groups had 6 hours of immobilization stress procedure a day for a week. EP (50 mg/day) and fluoxetine (5 mg/day) were applied to the mice intraperitoneally. After the stress induction protocol, passive avoidance, open field (OF), and forced swimming tests (FST) were executed. After behavioral tests, brain tissues were obtained for biochemical investigations. Results: Immobilization application increased immobility times in the FST and decreased the total distance moved and the center time in the OF test. Immobile times were reduced with fluoxetine and EP applied groups compared with the IM group due to decreased learned helplessness. The IM group had decreased brain-derived neurotrophic factor (BDNF), superoxide dismutase, and glutathione peroxidase levels, which were increased with EP applications.Conclusion: These results show that EP generates antidepressant-like effects with decreasing oxidation and increasing BDNF levels.Öğe İntravitreal Bevacizumab ile Tedavi Edilen Prematüre RetinopatiliBebeklerde Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi(2021) Keklikçi, Uğur; Ava, Sedat; Hazar, Leyla; Karahan, Mine; Erdem, Seyfettin; Vural, Esra; Dursun, Mehmet EminAmaç: Prematüre retinopatisi (PR) olgularında retinopatinin şiddeti ile anne ve bebekteki risk faktörlerinin ilişkisini analiz etmekYöntemler: Haziran 2017- Ekim 2020 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde prematüre retinopatisi nedeniyle takip edilen bebeklerin verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Prematüre bebeklerin, doğum yaşı, doğum ağırlığı, takip süresince eşlik eden komorbid hastalıklar, annenin gebelik problemleri kaydedildi. Tedavisiz takip edilenler (grup 1) ve intravitreal bevacizumab tedavisi uygulananlar (grup 2) karşılaştırıldı.Sonuçlar: Çalışmaya 167 prematüre bebek alındı. Prematüre bebeklerin 99’unda (%60) tedavi gerektirmeyen PR vardı (grup 1), 68’ine (%40) intravitreal bevacizumab (grup 2) uygulandı. Grup 2’nin gestasyonel yaşı ve doğum ağırlığı grup 1’den anlamlı olarak düşük iken (p<0.001 ve p<0.001) cinsiyet dağılımları açısından fark yoktu (p=0.387). İkizden ikize transfüzyon, Rh uyumsuzluğu, korioamnionit, erken membran rüptürü oranları iki grupta benzer bulundu (p>0.05). Grup 2’de Respiratuar Distress Sendromu (RDS) anlamlı olarak daha yaygın görüldü (p=0.010). Lojistik regresyon analizinde doğum ağırlığı anlamlı bağımsız risk faktörü olarak bulundu (p=0.048; %95 GA, 0.993-1.00). Tartışma: Tedavi gerektiren PR’ li bebeklerde düşük doğum ağırlığı bağımsız bir risk faktörüdür. Eşlik eden komorbid durumların etkisini daha iyi ortaya koymak için büyük ölçekli, çok merkezli çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe COVID-19 Sürecinde Acil Servis, Hasta Değerlendirme ve Yönetimi(2021) Türk, Mehmet; Guloglu, Cahfer; Dursun, RecepCovid-19 pandemisi sırasında acil servisler hastane ve yerel bakımın ön saflarında yer almaktadır. Hem şüpheli COVID-19 vakalarını belirlemek ve yönetmek hem de diğer tıbbi acil durumları teşhis etmeye ve tedavi etmeye devam etmek için kritik öneme sahiptirler. Sonuç olarak, değişen ihtiyaçları karşılamak için acil servislerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu makalemizde COVID-19 pandemisi sırasında acil servis organizasyonu ve hasta yönetimi süreçlerine odaklanmayı amaçladık.Öğe Evaluation Of 8-Hydroxy-2-Deoxyguanosine And Malondialdehyde Levels In First-Trimester Miscarriage: A Prospective Cohort Study(2020) Gündüz, Reyhan; Uğur, Mete Gürol; Özcan, Hüseyin; Taysı, Seyithan; Tepe, Neslihan; Demir, Sevgi Sarı; Balat, ÖzcanObjective: This study was aimed to evaluate 8-hydroxy-2-deoxyguanosine (8-OHdG) and malondialdehyde (MDA) levelsin patients with first trimester miscarriage.Methods: This prospective cohort study included 35 women, who were diagnosed with miscarriage (patient group) and35 healthy pregnant women below 14 weeks of gestation (control group), who did not report any complaints. 8-OHdGlevels were measured with a competitive ELISA (Enzyme-Linked ImmunoSorbent Assay) high sensitivity kit and MDAlevels were also measured in both groups.Results: There wasn’t difference in terms of complete blood count, thyroid-stimulating hormone (TSH), homocysteinevalues, parity, age, body mass index (BMI) and gestational age between the groups. Serum 8-OHdG and MDA levels weresignificantly higher in the patient group (p=0.001). A moderate positive significant correlation between the gestationalweek and MDA values and a weak but significant positive correlation between 8-OHdG values and gestational week weredetected in the patient group.Conclusion: 8-OHdG and MDA could play a role in the etiopathogenesis of first-trimester miscarriage. However, this rolemust be further delineated in large-scaled studies for early diagnosis and management of this condition.Öğe Bilgisayarlı Tomografi Eşliğinde PerkütanTranstorasik Akciğer Biopsilerinin Değerlendirilmesi: Tek Merkez Deneyimi(2020) Çetıncakmak, Mehmet Guli; Denız, Muhammed Akif; Denız, Zelal Taş; Hattapoğlu, Salih; Kurt, OsmanGiriş: Akciğer yerleşimli kitlelerde bronkoskopi, perkutan biyopsi, torakoskopik cerrahi ile biyopsi ve açık cerrahi biyopsiler başlıca biyopsi alma teknikleridir. BT kitlenin sınırlarını, komşuluklarını, yayılımını,natürünü, akciğer parankiminde eşlik eden patolojiyi görüntülemede son derece duyarlı olduğundan hem tanı hem de toraks biyopsilerinde önemli bir yer tutmaktadırlar. Amacımız kliniğimizde BT eşliğinde trucutbiopsi yapılmış akciğer parankim kitlelerinin radyolojik özelliklerini, tanısal biopsi oranını, komplikasyon oranlarını çeşitli parametreler eşliğinde değerlendirmeyi ve biopsi etkinliğini değerlendirmektir. Yöntemler: Çalışmamız retrospektif arşiv çalışması olup Mart 2013-Aralık 2019 tarihleri arasında BT eşliğinde akciğer parankim kitlesine trucutbiopsi yapılmış hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalar yaş, cinsiyet, lezyon çapı, lezyonun akciğer ve segmenter lokalizasyonu, lezyonun radyolojik özelliği, biopsi sırasında hasta pozisyonu, biopsi sırasında iğnenin akciğer parankimindeki uzunluğu ve komplikasyon (pnömotoraks ve hemoraji) açısından değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya alınan 336 hastanın yaş ortalaması 62,12±12,48 (min=15-maks=90) idi. Biopsi yapılan lezyonlar en sık %62,5 sağ akciğer ve %53 üst lobda yerleşimliydi. Lezyonların yapısı %46,4 konsolidasyon, %41,4 nodüler, %8 kaviter ve %4,2 infiltrasyon şeklindeydi. Lezyon çapı ortancası 35,5 (49,0-23,50) mm olarak, iğne giriş uzunluğu ortancası ise 14,5 (26,0-9,0) mm olarak bulundu. Hastalar en fazla prone pozisyonunda (%41,4) işleme alındı. Hastaların 115’inde (%34,2) komplikasyon gelişti. Bu komplikasyonların %52,2’ si pnömotoraks ve %47,8’ i hemorajiydi. Komplikasyon olarak pnömotoraks gelişen 60 hastanın 7’sine (%11,7)toraks tüpü takıldı. İğne giriş uzunluğunun çeşitli değişkenlere göre incelemesi yapıldığında komplikasyon gelişen hastalardaki iğne giriş uzunluğu ortancası komplikasyon gelişmeyen hastaların ortancasından anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (p=0,005) Tartışma-sonuç: Sonuç olarak akciğer kitlelerinde Trucut biopsi yapılmış hastalarımızda tanı oranı yüksek, komplikasyon oranı düşük olarak izlendi. BT akciğer kitle biopsilerinde kolay uygulanabilen, komplikasyonu erken dönemde gösterebilen oldukça etkin bir yöntemdir.Öğe Is HbA1c Misleading and 90-Minute Glucose Tolerance Test a Better Indicator in the Diagnosis of Diabetes Mellitus?(2020) Tuzcu, Alpaslan Kemal; Güneş, Dilek; Pekkolay, Zafer; Kılınç, Faruk; Beyaz, CoşkunObjective: The present study aimed to investigate the efficacy of hemoglobin A1c (HbA1c) in diagnosing type 2 diabetesand to introduce a new approach to oral glucose tolerance test (OGTT).Methods: This retrospective cross-sectional study included 560 subjects (363 females, 197 males) with a mean age of46.7±12.9 years. These subjects underwent a standard 75-g OGTT, plasma glucose levels were assayed at 0, 30, 60, 90,and 120 minutes in 232 subjects who consented to these tests, and the area under the curve (AUC) was calculated. HbA1clevels were also measured simultaneously. The receiver operating characteristics (ROC) curve was used to determine thesensitivity and specificity of certain HbA1c cut-off values in diagnosing diabetes in subjects who underwent OGTT. Chisquare test was used for data comparisons, and Pearson’s correlation coefficient was used to evaluate the relationshipbetween the measurements.Results: Among the 560 subjects, 129 had diabetes and 40 of the 232 subjects who were frequently tested for glucoselevels had diabetes. The sensitivity and specificity of the HbA1c cut-off value of 6.5% in diagnosing diabetes were 55.0%and 80.9%, respectively. The highest correlation was observed between the glucose level at 90 minutes and AUC andHbA1c (r=0.971, P<0.01; r=0.464, P<0.01, respectively).Conclusion: An HbA1c cut-off value of 6.5% had low sensitivity and specificity in diagnosing diabetes. The plasma glucoselevel at 90 minutes in subjects had the best correlation with both AUC and HbA1c, indicating that using plasma glucoselevel at 90 minute is a better approach for diagnosing diabetes.Öğe The Concomitant Use Of Proton Pump Inhibitors And Pazopanib In Patients With Soft-Tissue Sarcoma: Is It Really To Be Avoided?(2020) Kaplan, Muhammet Ali; Araz, Murat; Artaç, Mehmet; Sezgin, Yasin; Eryılmaz, Melek Karakurt; Karaağaç, MustafaObjectives: Pazopanib is an orally administered drug and has approval for the treatment of advanced Soft TissueSarcomas (aSTS). The absorption of pazopanib is pH-dependent. Acid-Reducing drugs such as proton pump inhibitors(PPI) may reduce the bioavailability of pazopanib. The primary purpose of this study was to assess whether the use ofconcomitant PPI and pazopanib had negative effects on survival outcomes.Methods: In this retrospective cross-sectional study, age ?18 years, having histologically proven STS, receiving pazopanibat least one day, and availability of information about the use of PPI during pazopanib treatment were the inclusioncriteria. Patients with adipocytic sarcoma were excluded.Results: A total of 46 eligible patients were assessed in this study. Thirty-one patients used concomitant PPI andpazopanib, 17 of them frequently used PPI, and the others occasionally. Fifteen patients never used concomitant PPI andpazopanib. The median progression-free survival (PFS) was 2.76 months, and the median overall survival (OS) was7.39?months for patients who never used concomitant PPI and pazopanib. Also, the median PFS was 5.22 months, and themedian OS was 14.52?months for patients who used concomitant PPI and pazopanib. In univariate analysis; usingconcomitant PPI (p=0.049) and primarily uterine located tumors (p=0.038) were significant parameters for PFS. Inmultivariate logistic regression analysis; both of using concomitant PPI (Wald=6.02; p=0.014) and primarily uterinelocated tumors (Wald=5.69; p=0.017) retained their association with longer PFS. No parameter was significant for OS.Conclusions: We showed that the use of concomitant PPI and pazopanib was associated with improved PFS. These resultsmay help guide clinicians and researchers for allowing patients co-administrating PPI and pazopanib, especially whentreating or investigating patients with dyspeptic symptoms.Öğe The Most Important Factors in Prognosis Of Obstetric Patients with Disseminated Intravascular Coagulation: A Tertiary Center Study(2020) Karacor, Talip; Dırıcan, Emre; Peker, Nurullah; Agacayak, Elif; Evsen, Gamze Akın; Icen, Mehmet Sait; Gul, TalipObjective: The aim of this study was to investigate the underlying causes of obstetrical disseminated intravascular coagulation (DIC) and to evaluate the laboratory and clinical signs affecting DIC-related morbidity and mortality in women diagnosed with obstetrical DIC in a tertiary referral hospital. Method: The retrospective study included women with DIC who either had a delivery at Dicle University Medical School Gynecology and Obstetrics Department or were referred to this department prior to delivery between May 2006 and May 2016. DIC scoring was performed using the DIC scoring system developed by the International Society of Thrombosis and Hemostasis (ISTH) in 2001. Results: A total of 82 women with obstetrical DIC were included in the study. The incidence of obstetrical DIC in our department was 0.41%. Overall mortality rate was 24% and mortality occurred in 8% of the patients with a DIC score of ?5 and in 12% of the patients with a score of >5 (p=0.043). Multiple logistic regression analysis indicated that increased INR (International Normalized Ratio) and ALT (Alanin Aminotransferaz) levels led to a significant increase in DIC-related mortality [OR: 1.803 (CI: 1.027-3.167), OR: 1.003 (CI: 1.001-1.005), respectively]. Conclusions: Obstetrical DIC may result in high mortality and morbidity. DIC scoring can be useful for predicting the prognosis and DIC-related mortality. INR and ALT is the most important laboratory parameter in DIC and also can affect mortality.Öğe Assessment of Myocardial Function by Myocardial Performance Index in Patients with Acute Ischemic Stroke(2019) Tamam, Yusuf; Öztürk, Önder; Öztürk, ÜnalObjective: Acute stroke is an important cause of morbidity and mortality. Myocardial injury is an importantcomplication of acute cerebrovascular events. In this study, we aimed to investigate the relationship betweenmyocardial function assessed by myocardial performance index (MPI) and National Institutes of Health Stroke Scale(NIHSS) score in patients with acute ischemic stroke.Method: The study comprised 97 patients (males, 42; females, 55; 65 ± 16 years) diagnosed with acute ischemicstroke. 17 patients were excluded. Patients were divided into two groups based on the calculated NIHSS score (Group1, NIHSS score < 16; Group 2, NIHSS score ? 16). Demographic, clinical, and laboratory data for all patients werecollected. Cardiac function was evaluated by transthorasic echocardiography within 48 hours of admission to theneurology care unit.Results: There were no significant differences among demographic parameters of patients. MPI was significantlyhigher in Group 2 patients than in Group 1 patients (0.59±0.25 vs 0.48±0.20, p=0.004).Conclusion: Our results suggest that MPI is associated with stroke severity on admission in patients with acuteischemic stroke. MPI is an indicator of global myocardial dysfunction with a different from LVEF. MPI, which includesboth systolic and diastolic time intervals is an option to assess the global cardiac dysfunction.Öğe Jinekomasti İle Tanı Alan 46,Xx Testiküler Cinsel Gelişim Bozukluğu Olgusu(2019) Ünal, Edip; Haspolat, Yusuf Kenan; Yıldırım, Ruken46, XX Testiküler bozukluk, fenotipi erkek olan bir bireyde karyotip analizinin 46,XX olmasıyla karakterize oldukçanadir görülen bir bozukluktur. Puberte sonrası jinekomasti, küçük testisler ve azospermiye bağlı sterilite görülebilir,ancak penis boyu ve pubik kıllanma genellikle normaldir. Olgularda nadiren dış genital yapının yetersiz virilizasyonu;hipospadias, inmemiş testis, ya da ambigius genitaleye kadar değişen bulgular görülür. Kısa boy ve normal zihinselgelişim 46, XX testiküler bozukluğun diğer klinik özellikleridir.On üç buçuk yaşında erkek hasta memede büyüme şikayeti ile polikliniğimize başvurdu. Fizik muayenesinde, boykısalığı (10. Persantil), jinekomasti ve küçük testisler mevcuttu. Laboratuvar incelemesinde LH:24.32 mIU/ml,FSH:34.26 mIU/ml, Estradiol:34.53 pg/ml, Total Testosteron:1.62 ng/ml saptanması üzerine hastadan karyotipanalizi istendi ve 46 XX olarak rapor edildi. SRY gen analizinin pozitif olması ile hastaya 46, XX testiküler cinsel gelişimbozukluğu tanısı kondu.Puberte döneminde jinekomasti ile başvuran olgularda hipergonadotropik hipogonadizm saptandığında kromozomanalizinin yapılmasının önemini vurgulamak için bu olgu sunuldu.Öğe Kardiyopulmoner Baypass Sırasında Homosistein, Vitamin B12 ve Folik Asit Seviyelerinin Değişimi ve Birbirleri ile Olan İlişkilerinin İncelenmesi(2019) Göz, Mustafa; Göç, Ömer; Padak, Mahmut; Açık, Hatice Bilge; Dikme, Reşat; Aydın, Mehmet SalihAmaç: Yaptığımız bu çalışmada Kardiyopulmoner bypass (KPB) sırasında homosistein, vitamin B12 ve folik asit parametrelerinindeğişimlerine bakılarak birbirleri ile olan ilişkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.Yöntemler: Göğüs Kalp Damar Cerrahisi bölümünde çeşitli sebeplerden dolayı KPB cerrahisi ile ameliyat olan hastalardan ameliyatöncesi, pompaya (kalp akciğer makinesi) giriş, kross klemp sonrası ve protamin verilmesi sonrası olmak üzere 4 jelsiz tüpe kanalınarak bir çalışma grubu oluşturuldu. Alınan kanlarda serum Vitamin B12 düzeyi ve serum Folik asit düzeyi Kemilüminesansyöntemi ile serum Homosistein düzeyi ise Kolorimetrik yöntem ile ölçülmüştür.Bulgular: Vitamin B12, pg/MI değeri; Ameliyat öncesi 206.30 ±64.76, Pompaya Giriş108.03 ± 35.75, Kross Klemp Sonrası 128.53 ±38.43, Protamin Sonrası 141.33 ± 39.21, p<0,001 olarak bulunmuştur. Folik Asit, ng/MI değeri sırasıyla; 10.04 ± 2.89, 6.53 ± 1.84,6.53 ± 1.95, 9.02 ± 2.83 ve p<0,001 olarak bulunmuştur. Homosistein, ?mol/L değeri sırasıyla;14.40 ± 4.48, 7.63 ± 2.30, 9.44± 2.62, 9.15 ± 2.55 ve p<0,001 olarak bulunmuştur.Sonuç: Pompaya girişte homosistein, vitamin B12 ve folik asit düzeyi prime solüsyondan dolayı sayısal olarak düşerken; pompagirişinden kross klemp sonrasına kadar homosisteinde anlamlı artış olmuş, folik asit düzeyinde artış olmamış, vitamin B12oranındaki artış ise homosistein kadar olmamıştır. Bu durum Vitamin B12 ve Folik asit düzeyi ile serum homosisteinkonsantrasyonu arasında negatif bir korelasyon göstermiştir. Kross klemp sonrasından protamin sonrasına kadarki dönemdehomosistein seviyesinde düşüş olmasına rağmen, Vitamin B12 ve folik asit seviyesinde yükselmeler olmuştur. Bu yükseklikhomositeinin Vitamin B12 ve folik asit ile negatif ilişkisine destek olmaktadır. Perfüzyon süresi uzadıkça artan inflamatuar yanıt vekullanılan ilaçlar ile homosistein seviyesinde değişimlere neden olmuş fakat bu etkileşimlerin homosistein, Vitamin B12 ve folikasit düzeyi ile ilişkisi istatistiksel olarak gösterilememiştir.Öğe The Use Of Fasial Stımilator in Cochlear implant and Fasial Tumor Surgery(2019) Yorgancılar, Ediz Argün; Baylan, Müzeyyen Yıldırım; Akdağ, MehmetObjective: Our aim in conducting this clinical study that project was to investigate the surgical safety of facial nervemonitoring along with its effects on the duration of the operation in otologic and neurotologic surgery.Methods: We have used intraoperative monitoring and stimulation of facial nerve function routinely in 161 cochlearsurgery, and 10 neurotologic cases. Statistical study was performed only in otologic patients. The 171 patients whounderwent surgery, of the remaning 30 otologic surgery cases were randomly selected that were monitered. Theremaining 30 otologic surgery cases were not monitored and compared statistically for the duration of the operationand the emerging complications.Results: Of the study patients; no responses were detected in seven despite the stimulation. Response occurred onlyafter increasing the amplitude of the stimulation current in two patients. In the remaining 162 patients, the responseswere detected. Of the seven patients, in whom no responses were detected; electrode contact was lost in three, nervefatigue was found in two, and muscle-relaxant use for anesthesia was detected in one patient; while, no causes wereidentified in one patient. Despite the presence of responses, a transient postoperative paresis was observed in onepatient. In cochlear implant patients, the mean duration of surgery was 2.35 hours without monitoring; whereas, itwas 1.45 hours in monitored patients.Conclusion: We are of the opinion that this technological method may contribute significantly to obtainingelectrophysiologic data, as well as ensuring the safety of the operation and reducing the complication rates.Öğe Thymoquinone induces apoptosis via targeting the Bax/BAD and Bcl-2 pathway in breast cancer cells(2019) Duran, Tuğçe; Azzawri, Ali Ahmed; Yıldırım, İbrahim HalilObjective: Nigella sativa, commonly known as the black seed, has been used since ancient times in folk medicine, andits various therapeutic benefits have been mentioned in some ancient medical sources and confirmed by modernscience. Thymoquinone is the major compound and essential active ingredient of Nigella sativa seed oil.Thymoquinone has been reported to have high biological activity and broad therapeutic potential through severalmechanisms that affect cells including anti-oxidant, anti-inflammatory, and anti-tumor properties. Although it hasbeen widely reported that Thymoquinone inhibits cell growth and proliferation and stimulates apoptosis in varioustypes of cancer cells, the mechanisms and signaling pathways are not fully understood. The aim of this study was todetermine the effect of Thymoquinone on apoptosis in both tumor and non-tumor cells.Methods: In this study, breast cancer cell line (MCF-7) was used as tumor cells and Human Embryonic Kidney Cell line(HEK293) was used as non-tumor cells. Cells were treated with Thymoquinone and viability test performed by MTTassay.Gene expression of apoptosis markers such as Bax, BAD, Bcl-2, and p53 was determined by Real-Time PCR.HEK293 cells were used as non-tumor control.Results and Conclusion: Results suggest that Thymoquinone has a strong effect on cell proliferation and vitality.Thymoquinone has increased the expression of BAD, Bax genes which induce apoptosis and decreased the p53 gene inbreast cancer cells. Therefore Thymoquinone promotes apoptosis and enhances anti-cancer efficacy in breast cancercells.Öğe Epidural anestezide kullanılan Levobupivakain veya Bupivakain Hemoreoloji ve Koagülasyon faktörlerini etkiler mi?(2018) Güzel, AbdulmenapAmaç: Lokal anestezik ajan olan levobupivakain ve bupivakainin hemoreoloji ve koagülasyon faktörleri üzerindekietkilerini araştırmayı amaçladık.Yöntemler: Epidural anestezi planlanan ASA I-II grubu, yaşları 18–64 arasında değişen 40 hasta çalışmaya alındı.Hastalar rastgele 2 gruba ayrılarak epidural anestezi için levobupivakain (Grup1) ve bupivakain (Grup2) uygulandı.Kan basıncı, periferik oksijen satürasyonu ve vücut ısısı sürekli monitörize edildi. Motor blok ve duyu seviyelerinebakıldı. Hemoreoloji ve koagülasyon parametreleri için alınan kan örnekleri çalışıldı.Bulgular: Gruplar arasında hemodinamik, kan ve plazma viskozitesi, onkotik basınç ve osmolalite değerleribakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Fibrinojen değerleri Grup 1’de Grup 2’ye göre daha fazlaazalma saptandı (p=0.015). aPTT değeri Grup 1’de Grup 2’ye göre anlamlı bir artış görüldü (p=0.017). FVIII açısındangruplar arasında fark bulunmamasına rağmen Grup 2’de daha fazla artış saptandı. Total protein, Hb, Hct, PT ve INRparametreleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuç: Levobupivakain ve bupivakain ile yapılan epidural anestezide; hemoreolojik açıdan gruplar arasında anlamlıbir fark saptanmadı. Koagülasyon parametreleri normal sınırlar içerisinde olmasına rağmen, grup 1 ilekıyaslandığında grup 2 de aPTT değerleri düşük, fibrinojen ve FVIII düzeyleri ise daha yüksek saptandı. Sonuç olarakepidural anestezi için kullanılan levovupivakain ve bupivakainin hemoreoloji ve koagülasyon faktörleri üzerinebenzer etkiler gösterdiğini ve anestezik ajan seçiminde her ikisinin de tercih edilebileceği kanaatindeyiz.Öğe Early Cochlear Changes in Migrain with Transient Evoked Otoacoustic Emissions(2018) Akıl, Eşref; Akdağ, MehmetObjective: In this study, our objective is to examine the cochlear functions that might occur during the early period ofmigraine.Methods: Our prospective study was planned as a clinical study and it was analyzed by measuring the transientotoacoustic emission of individuals who have or do not have migraine with normal audition limit as pure toneaudiometry.Results: The emission amplitudes of the patients with migraine were lower than the control group P < 0.05). Eventhough the difference at the frequency of 2.0 Hz on the right side was significant P < 0.05) in the statistical analysisconducted between the patients and the control group, it was not found significant at other frequencies (P >0.05). Inaddition, there were no statistical differences between the patients with migraine and the control groups in terms ofgender and age (P >0.05). Conclusion: Audiologic monitorization might be required in the long-term with larger patient groups despite of theminimal changes in the cochlear function in the early stages of migraine.Öğe Böbrek Transplantasyonu Verilerimiz; Diyarbakır'da Tek Merkez Deneyimi(2017) Bahadır, Mehmet Veysi; Kaya, Şafak; Ay, Nurettin; Çiçek, NeslihanAmaç: Bu çalışmanın amacı, ülkemizde 1975 yılında uygulamaya geçen ve hastanemizde ancak 2012 yılında başlatılan böbrek nakli programının sonuçlarını retrospektif olarak değerlendirmektir.Yöntemler: Eylül 2012-Aralık 2016 tarihleri arasında Organ Nakli Merkezimizde böbrek transplantasyonu uygulanan 115 hasta demografik veriler, immunsüpresif protokolü, rejeksiyon durumu, greft kaybı, hasta kaybı, postoperatif cerrahi komplikasyonlar, BK viremi (BKV) ve nefropatisi (BKN), cytomegalovirus (CMV) infeksiyonu, tüberküloz (TBC) ve posttransplant malignensi açısından değerlendirildi. Bulgular: On iki olguya (%10,4) kadavradan, 103 olguya (%89,6) canlı donörden böbrek transplantasyonu uygulandı. Alıcıların ve donörlerin ortalama yaşı sırası ile 34.65 (12-68) ve 42 (23-72) idi. Erkek/Kadın oranı alıcı ve donörlerde sırası ile 65/50 ve48/67 idi. Postoperatif median ve çeyreklerarası aralık (ÇAA) taburculuk kreatini 1.03 [0.55-1.48] mg/dl idi. Yedi (%6) olgu akut rejeksiyon tanısı aldı. Dört olguda (%3,4) greft kaybı gözlendi. Mortalite gözlenmedi.Sonuç: Böbrek transplantasyonu programımız gelişim aşamasındadır. Ancak kısa dönem sonuçlar literatür ile uyumlu görünmektedir. Uzun süreli takip sonuçları ile daha anlamlı sonuçlar elde edilebilir.Öğe Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Rutin Hepatit B Aşı Programının Etkisi(2017) Gül, Kadri; Özekinci, Tuncer; Atmaca, Selahattin; Akpolat, NezahatDiyarbakır Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki en büyük ve önemli yerleşim alanlarından biridir. 1998 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından düzenli olarak HBV aşısı uygulanmaya başlanmıştır. Bu çalışmanın amacı, 2017 yılında HBV'li hastalarda HBV DNA düzeylerini saptamak, 2002 ve 2012 yılı sonuçları ile yaş gruplarına göre karşılaştırmaktır. Hastaların HBV DNA sonuçları yedi yaş grubuna ayrılmış (0-14, 15-20, 21-30, 31-40, 41-50, 51-60, >61), 2002 ve 2012 düzeyleri ile karşılaştırılmıştır. 0-14 yaş grubunda 2017 yılında 2002 ve 2012'ye göre istatiksel olarak anlamlı bir azalma olduğu gösterilmiştir. Çalışmamız, rutin HBV aşı programının bölgede HBV enfeksiyonu riskinde özellikle 0-14 yaş grubunda yıllar içinde istatiksel olarak anlamlı bir azalma sağladığını göstermektedir.Öğe Diyabetik Nefropati Progresyonunda Nt-Pro BNP ve Volüm Yükü Arasındaki İlişki(2016) Kara, Ali Veysel; Yıldırım, Yaşar; Yılmaz, Zülfükar; Yılmaz, Mehmet Emin; Güneş, Müslüm; Kadiroğlu, Ali KemalAmaç: Kronik böbrek hastalığında (KBH) volüm yükünün erken tanısı çok önemlidir. NT- Pro BNP bunu gösteren değerli bir biyomarkırdır. Çalışmamızda diyabetik nefropati zemininde KBH gelişen evre 3-4 hastalarda NT-Pro BNP'nin sol ventrikül hipertrofisi, kan basıncı, glomerüler filtrasyon hızı ve proteinüri ile ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Diyabetik nefropati zemininde kronik böbrek hastalığı gelişen evre 3, 80 hasta ile evre 4, 80 hasta çalışmaya dahil edildi. NT-Pro BNP serumda, proteinüri 24 saatlik idrarda çalışıldı. Hastaların M-Mode ekokardiyografi ile sol ventrikül hipertrofisi belirlendi. KBH evrelerine göre iki gruba ayrılan hastaların T Pro BNP değerleri, sol ventrikül hipertrofisi, hipertansiyon ve proteinüri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Diyabetik nefropatide hastalığın progresyonu ile birlikte NT- Pro BNP anlamlı olarak artmaktaydı. Ancak NT Pro BNP, sol ventrikül hipertrofisi, yüksek kan basıncı 1gram/gün üzerinde proteinürisi olanlarda daha yüksekti. Bununla beraber NT- Pro BNP ile sol ventrikül duvar kalınlığı arasında da pozitif korelasyon vardı. Bağımsız değişken olarak proteinüri, sistolik ve diyatolik kan basıncı NT- Pro BNP artışı ile ilişkilidir. Sonuç: Kronik böbrek hastalığının progresyonu ile NT Pro BNP artmaktadır. Bu artışa en büyük katkıyı proteinüri yapmaktadır.Öğe HCT116 Hücrelerinde Floropirimidinlere Karşı p67phox'un Fazla Ekspresyonu(2016) Özer, Ufuk; Barbour, Karen WoodGiriş: Kanser hücreleri büyüme hızı ile başa çıkmak için reaktif oksijen türlerine (ROS) ihtiyaç duyarlar. Antikanser ilaçları tarafından indüklenen ROS'un akümülasyonu oksidatif hasarla hücre ölümünü kolaylaştırabilir. Potansiyel bir ROS kaynağı tek fonksiyonu ROS üretmek olan NADPH oksidaz (NOX) enzimidir. Bu çalışmada insan kolon kanseri hücre hattı olan HCT116 da floropirimidinlere karşı NOX1 ve NOX2'nin ekspresyonunu araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Antikanser ilaçlar olarak floropirimidinleri; 5-florourasil (FUra) ve 5'-floro-2'-deoksiuridin (FdUrd) kullandık ve sırasıyla semi-kantitatif polimeraz zincir reaksiyonu (PCR), kantitatif PCR (qPCR) ve mikroarray metodları ile NOX1 ve NOX2'nin mRNA seviyelerini ölçtük. Bulgular: p67phox hariç enzimin hiçbir alt ünitesinin ekspresyonunun FUra ve FdUrd'ye karşı değişmediğini bulduk. p67phox ekspresyonu ilaçlarla bazal seviyelere nazaran yaklaşık 25 kat indüklendi. Sonuç: p67phox alt ünitesi ilaçlarla muamele sonrasında NOX ile üretilen ROS'da önemli bir alt ünite olabilir.