Yazar "Yurt, Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut myeloid lösemili hastalarımızda t(8;21) ve inv (16)'nın kantitatif RT-PCR ile araştırılması(Akademi Doktorlar Yayınevi, 2005) Ayyıldız, Orhan; Kalkanlı, Sevgi; Batun, Sabri; Işıkdoğan, Abdurrahman; Söker, Murat; Yurt, Murat; Müftüoğlu, EkremAkut myeloid lösemilerde (AML) kromozomal anomaliteler ile prognoz aras›nda ilişki olduğu gösterilmiştir. Çok say›da farkl› kromozomal anomaliteler aras›nda t(8;21) ve inv(16)'n›n varl›ğ›n›n iyi prognoz göstergesi olduğu kabul edilmektedir. Diğer kromozomal anomaliteler ise kötü prognostik değer olarak kabul edilmekte ve tedavi plan› bunlara göre düzenlenmektedir. Biz de bu amaçla kliniğimizde tan› konulan 19 AML hastas›nda kantitatif reverz transkripsiyon polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) metoduyla t(8;21) ve inv(16) anormalliklerini inceledik. Ayr›ca tüm hastalara klasik sitogenetik inceleme yap›ld›. Hastalar›n 9'u erkek,10'u bayand›. Yaş aral›ğ› 19-58’idi. Morfolojik olarak 5'i AML-M1, 8'i AML-M2, 5'i AML-M4, 1'i AML-M5 tipinde idi. Hastalar›n biri 2.indüksiyonda olmak üzere tüm hastalar ilk indüksiyon tedavisiyle remisyona girdi. Sitogenetik incelemede bir hastada t(8;21) saptand› ve RTPCR metoduyla t(8;21) teyid edildi. Diğer hastalarda yap›sal ve say›sal olarak herhangi bir kromozomal düzensizliğe rastlanmad›. Bu çal›şmay› sunmam›zdaki amaç; AML'li olgular›m›zda t(8;21) ve inv(16) anomalitelerini göstermektir.Öğe Analysis of thrombophilic genetic mutations in patients with Sheehan's syndrome: is thrombophilia responsible for the pathogenesis of Sheehan's syndrome?(Springer, 2011) Gokalp, Deniz; Tuzcu, Alpaslan; Bahceci, Mithat; Ayyildiz, Orhan; Yurt, Murat; Celik, Yusuf; Alpagat, GulistanThe gene mutations of Factor V R506Q (FV-Leiden), prothrombin (FII G20210A), methylene tetrahydrofolate reductase (MTHFR) C677T and A1298C and PAI-1 4G/5G are well-established risk factors for thrombosis. We aimed to investigate the prevalence of these gene mutations and their possible impact on the development of pathogenesis in patients with Sheehan's syndrome (SS). 40 female patients with SS compared to a control group of 45 healthy women. The presence of FV-Leiden, FII G20210A, MTHFR C677T, MTHFR A1298C and PAI-1 4G/5G gene mutations were assessed by polymerase chain reaction analysis with a light cycler analyzer. An odds ratio of greater than one is considered to increase the risk of SS disease as found in Factor V Leiden, FII G20210A, MTHFR C677T, MTHFR A1298C and PAI-1 4G/5G polymorphism, as follows respectively: 1.13, 1.85, 6.00, 8.14 and 1.45. MTHFR C677T and MTHFR A1298C polymorphism were found significantly higher in SS patients than the control group (P < 0.001), however FV-Leiden, FII G20210A and PAI-1 4G/5G polymorphism showed no significant difference (P > 0.05). The level of plasma total homocysteine (tHcy) was significantly higher in patients with SS than in the control group (P < 0.001). We suggest that the genetic mutations of FV-Leiden, FII G20210A, MTHFR C677T, MTHFR A1298C and PAI-1 4G/5G increase the risk of SS. Also, high plasma tHcy levels may be a risk factor for the development of SS.Öğe Derin ven trombozu olgularında herediter trombofilik risk faktörleri(2007) Yurt, Murat; Batun, Sabri; Kaplan, M.Ali; Altıntaş, Abdullah; Çil, TimuçinDerin venöz tromboz (DVT) olgularında kalıtsal risk faktörlerinin sıklığı dünyanın çeşitli bölgelerinde değişmektedir. Faktör V Leiden ve protrombin G20210A (PT G20210A) venöz tromboza neden olan en sık genetik defektlerdir. Bu çalışmanın amacı; bölgemizde ki erişkin DVT olgularında FVL ve PT G20210A mutasyon sıklığını araştırmaktır. Eylül 2001 ile ağustos 2006 tarihleri arasında venöz tromboz tanısı konan 52 hastada FVL ve PT G20210A mutasyon varlığı araştırıldı. Venöz trombozlu 52 hastanın 14’ünde FVL mutasyonu (%26.9), 6’sında da PT G20210A mutasyonu (%11) bulundu. Sonuç olarak; Güneydoğu anadolu bölgesinde DVT olgularında normal sağlıklı populasyonla karşılaştırıldığında FVL ve PT G20210A mutasyonları daha sık bulunmuştur.Öğe Diyarbakır bölgesinde Beta-Talasemi taramasında belirlenemeyen mutasyon tiplerinin dizi analizi yöntemiyle araştırılması(2015) Yurt, MuratBeta talasemi, özellikle Akdeniz ülkelerinde ve Türkiye'de görülen, mikrositoz ve hemolitik anemi tablosu ortaya koyan en yaygın kalıtsal bozukluklardan bir tanesidir.Çesitli ülkelerde ve aynı ülkenin farklı bölgelerinde dağılım bakımından heterojenite göstermektedir. ß -talasemide, gen üstünde veya etrafında meydana gelen mutasyonlar, beta globin zincir yapımının azalmasına ya da hiç sentez edilmemesine neden olur. Zincir yapımına göre ߺ ve ß+ olmak üzere iki tipi bulunmaktadır. ߺ- talasemide beta zinciri hiç yapılmamaktadır. ß+ talasemi de ise az miktarda beta zinciri yapımı vardır. ß-talasemi Türkiye'de önemli bir sağlık sorunu oluşturur. Bu hastalığın henüz kesin tedavisi yoktur, dolayısı ile moleküler tanı ve doğum öncesi erken tanı riskli aileler için büyük önem taşır. ß-talaseminin moleküler düzeyde çok heterojen olması, hastalık tanısı ve önlenmesinde Türkiye için çok önemli bir engel olarak nitelendirilirmiştir. Bugün otomatizasyona yönelik, tek aşamalı ve kit yapısında yöntemlerin devreye girmesi ile, bu zorluk büyük oranda aşılmıştır. 21. yüzyılda moleküler biyoloji ve genetiğin tıpta eşi görülmemiş bir devrimin öncüsü olduğuna şahit olmaktayız. Tam teşekküllü ve DNA analizine dayalı bir talasemi tanı programı, diğer Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi, artık Türkiye'de de kullanılmaya başlanmıştır. Ülke çapında, güvenilir, etkili ve sistemli bir moleküler ve doğum öncesi erken tanı programı ve stratejisinin belirlenmesinde hükümete büyük görev düşmektedir. Sağlık Bakanlığı'nın talasemiyi ve hemoglobinin diğer kalıtsal bozukluklarını ülke sağlık politikaları çerçevesinde benimsemesi çok önemlidir. Bu programların gerçekleşmesi için, halkın yoğun şekilde eğitilmesi ve bilinçlendirilmesinin yanında, az sayıdaki araştırma merkezlerindeki bilgi birikimi, teknik altyapı ve tecrübenin klinik laboratuvarlara özveri ile aktarılması kaçınılmazdır. Bu aşamada, bu merkezlere, gerek tekniklerin aktarılması safhasında, gerekse de daha sonraki etaplarda danışman olarak önemli görevler düşmektedir. DNA dizi analizi,DNA'nın birincil yapısının en yüksek çözünülürlüğüdür. Diğer yöntemlerle tanımlanamayan mutasyonları incelemenin en etkin yoludur.Radyoaktiviteyle çalışılan manuel şekli, son yıllarda yerini floresan markalı kimyasallarla çalışılan otomatik yönteme bırakmıştır. Diyarbakır bölgesinde ß-talasemi mutasyon tiplerinin sıklığını tespit etmenin prenatal teşhis açısından yararı açıktır. Diyarbakır kent merkezi ve Diyarbakır'a bağlı 13 (onüç) ilçede (Çınar, Bismil, Hazro, Silvan, Kulp, Ergani, Eğil, Hani, Lice, Dicle, Çüngüş, Çermik ve Kocaköy) ilköğretim çocuklarında tarama çalışması yapıldı. Bu çalışmada ilköğretim okullarının 3. sınıflarından (ortalama 9 yaş) , 8. sınıflarına kadarki (ortalama 14 yaş) yaş gruplarından 10038 (onbin otuzsekiz) çocukta Beta-talasemi taraması gerçekleştirildi. Bu çocuklardan alınan örneklerin rutin Tam Kan Sayımı sonucunda MCV değerlerinin 79 fL'nin altında olduğu belirlenen örneklere HPLC uygulandı. HPLC ile HbA2 değerleri yüksek (?%3.5) bulunan örnekler Beta-talasemi taşıyıcısı olma ihtimali gözönüne alınarak; DNA mutasyonu açısından incelendiler. Bu amaçla, Diyarbakır bölgesinde yapılan talasemi taşıyıcılığı taramasında bilinmeyen mutasyon sıklığı %26.3 bulunmuştu. Bilinmeyen mutasyon grubuna giren 33 örnek DNA dizi analizi ile araştırıldı. Yapılan bu çalışmada,moleküler yöntemlerle belirlenemeyen mutasyonlar DNA dizi analizi yöntemiyle araştırılmış ve ; iki hastada ivs 110 homozigot mutasyonu,bir hastada 221.TTAGGC-TTACGC ıvs.1.130 mutasyonu,bir hastada ivs.110 heterozigot bulunmuş,diğer hastalar normal çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Diyarbakır ,ß-Talasemi, PCR, Mutasyon,DNA Dizi Analizi,Sekans.Öğe Factor V Leiden and G20210A prothrombin mutations in patients with recurrent pregnancy loss: data from the southeast of Turkey(Springer, 2007) Altintas, Abdullah; Pasa, Semir; Akdeniz, Nurten; Cil, Timucin; Yurt, Murat; Ayyildiz, Orhan; Batun, SabriFactor V Leiden (FV-Leiden) and prothrombin gene mutations (FII G20210A) are well-established independent risk factors for thrombosis. In the recent years, many studies have suggested that these mutations are associated with an increased risk of recurrent pregnancy loss (RPL). We aimed to investigate the prevalence of these molecular defects in subjects with a history of early RPL. One hundred and fourteen women with three or more consecutive unexplained first-trimester miscarriages were compared to 185 parous women with uncomplicated pregnancies from the same ethnic origin. The presence of FV-Leiden and FII G20210A mutations was assessed by polymerase chain reaction analysis. Overall, 11 out of the 114 women with early RPL (9.6%) had either FV-Leiden or FII G20210A mutation, as compared with 16 out of the 185 women with normal pregnancies (8.6%; p=0.756). The prevalence of FV-Leiden mutation was 7.9% (9/114) in patient group, compared with 7% (13/185) in control group (p=0.780). One hundred and two patients were primary and 12 were secondary aborters. All FV-Leiden positive cases were primary aborters (8.8%; 9/102, p=0.584). Concerning the FII G20210A, two out of 114 (1.7%) were first-trimester RPL (primary aborters) and three out of 185 (1.6%) controls were carriers of the FII G20210A mutation (1.7 vs 1.6%, p=0.931). The results obtained from patients with first-trimester RPL and the control group have no statistical significant differences in the prevalence of FV-Leiden and FII G20210A mutations. These results suggest that mutations have no role in etiology of first-trimester recurrent abortions.Öğe Kronik Miyeloid lösemili hastalardan tedaviye yanıtlı ve yanıtsız olanların BCR-ABL miktarı ile miRNA düzeylerinin karşılaştırılması(2018) Yurt, Murat; İsi, HilmiAmaç: Kanser ve genetik ilişkisine ait çalışmalarda keşfedilen mikroRNA'ların hastalıkla ilişkileri sadece malignitelerle sınırlı olmayıp, kalp hastalıklarından santral sinir sistemine kadar birçok hastalık grubunda rol oynadıkları bilinmektedir. Çalışmamızda, KML'li hastalarda Bcr-Abl ve miRNA ekspresyon düzeyleri arasındaki ilişkiyi inceledik. Yeni tanı almış, tedavilerine yanıt alınmış ve tedavilerine yanıt alınamamış hastalarda hem Bcr-Abl miktarlarını hem de miRNA düzeylerini tespit etmeyi amaçladık. Bu üç farklı hasta grubunda ve sağlıklı kontrol grubunda miRNA düzeylerinin belirlenmesi ile miRNA'ların hem tanı anında biyomarker olarak kullanılabilmesi, hem de ilaç direncinin erken dönemlerde tespit edilerek en uygun tedavi şeklinin belirlenmesine katkı sağlayabileceği düşüncesiyle bu çalışmayı planladık. Gereç ve Yöntem: Bu tez çalışmasına yeni tanı almış ve KML tanısıyla izlenmekte olan 75 hasta ve kontrol grubu olarak 25 sağlıklı birey dahil edilmiştir. Çalışma için hastalardan ve kontrol grubundan alınan tam kan materyallerinden RNA izolasyonları yapıldıktan sonra Real Time Pcr cihazında hem Bcr-Abl hem de miR-10a, miR-150, miR-148b, miR-130b gen ekspresyonlarına bakıldı. Bulgular: İyi prognoz olduğu ileri sürülen miR-10a gen ifadesi, yeni tanı ve yanıtlı hasta gruplarında yüksek bulundu. İyi prognoz olduğu ileri sürülen miR-150 ve kötü prognoz olduğu ileri sürülen miR-148b gen ifadeleri yanıtsız hasta grubunda düşük bulundu. Sonuç: KML hastalarında miR-10a'nın teşhis ve tedavi takiplerinde biyomarker olarak kullanılabileceğini, miR-150 ve miR-148b gen ifadelerinin azalmasının tedaviye yanıt alınamamasında anlamlı olduğunu düşünmekteyiz.