Yazar "Yüksel, Harun" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 25
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acute unilateral myopia induced by add-on aripiprazole: A case report(2016) Bulut, Mahmut; Atli, Abdullah; Kaya, Mehmet Cemal; Demir, Süleyman; İbiloğlu, Aslıhan Okan; Güneş, Mehmet; Yüksel, HarunThe partial agonist aripiprazole is a novel atypical antipsychotic with a relatively safer side effect profile. Acute unilateral myopia is a very rare condition that is commonly associated with drug use. Here, we present a woman diagnosed with obsessive-compulsive disorder (OCD) and major depressive disorder (MDD) who have been treated for two years in our clinic. She was on fluoxetine (Prozac) 80 mg/day when adding aripiprazole (Abilify) 10 mg/day as an augmentation agent has triggered unilateral myopia. After cessation of aripirazole her myopia has disappeared. Psychiatrists should keep in mind that unilateral myopia as a side effect may develop after combining aripiprazole with fluoxetine in patients with OCD and MDD.Öğe Aktif oküler toksoplazmozisli olgularda takip ve tedavi sonuçlarımız(2014) Şahin, Muhammed; Yıldırım, Adnan; Türkçü, Fatih Mehmet; Çaça, İhsan; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Yüksel, HarunAmaç: Kliniğimizde aktif oküler toksoplazmozis (OT) tanısı almış hastaların klinik özellikleri, takip ve tedavi sonuçlarını incelemek. Gereç ve Yöntem: 2009-2012 yılları arasında aktif OT tanısı almış olan 75 olgunun dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Yaş, cinsiyet, görme keskinliği, tutulum olan göz, takip süresi, uygulanan tedaviler, oluşan komplikasyonlar ve nüks sıklığı açısından olgular değerlendirildi. Bulgular: Yetmişbeş hastanın 75 gözünde aktif OT tespit edildi. Hastaların ortalama yaşı 26.3±7.8 yıldı. Kırkyedi’si (%62.7) kadın, 28’i (%37.3) erkek hastadan oluşmaktaydı. Tutulum yeri olarak %60’ınde santral, %40’ında periferik lezyon tespit edildi. Başvuru anında tüm hastaların aktif lezyonu mevcuttu. %17.3’ünün diğer gözünde korioretinit skarı tespit edildi. Olgularımız ortalama 15.1±10.0 ay süre ile takip edildi. Takip süresi sonrasında komplikasyon gelişen olguların 2’sinde katarakt, 5’inde arka sineşi, 2’sinde vitrede kondansasyon, 4’ünde epiretinal membran oluşumu izlendi. Olguların %38.7’sinde takiplerde nüks gelişti ve nükslerin tamamı aynı gözde izlendi. Sonuç: Oküler toksoplazmozis enfeksiyöz üveitler içinde en sık rastlananıdır. Her ne kadar kendini sınırlayabilen bir hastalık olsa da oluşabilecek ciddi komplikasyonlar nedeniyle görme keskinliği kalıcı olarak azalabilmektedir. Aktif oküler toksoplazmozis hastalarında komplikasyonların erken tanısı ve sekel gelişiminin önlenmesi için erken tedavi ve uzun dö- nem takip önemlidir.Öğe Doğum ağırlığı 1500 gramdan fazla olan preterm bebeklerde prematüre retinopatisi sıklığı(2012) Yüksel, Harun; Şahin, Muhammed; Çaça, İhsan; Çınar, Yasin; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Doğum ağırlığı (DA) 1500 gramdan fazla olan preterm bebeklerde prematüre retinopatisi (PR) sıklığının araştırılması. Gereç ve Yöntem: Temmuz 2010 ile Haziran 2012 tarihleri arasında muayene edilen toplam 540 prematüre bebeğe ait kayıtlar geriye dönük incelendi. DA 1500 gramdan büyük olan bebekler çalışmaya dâhil edildi. Bebeklerin DA, gestasyonel yaşları (GY), retinopati evresi, retinopatinin ortaya çıkış zamanı, oksijen tedavisi alıp almadıkları, çoğul gebelik ve eşlik eden sistemik hastalık varlığı not edildi. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen toplam 65 bebeğin 41i (%63) erkek, 24ü (%37) kız idi. 13 bebekte PR gelişti. PR gelişen bebeklerde ortalama GY 29.7±1.5 hafta (28-32), ortalama DA ise 1838±333 gr (1530-2600 gr) idi. 13 bebeğin 5inde evre 1 PR, 6sında evre 2 PR, 2sinde evre 3 PR mevcuttu. Tedavi gerektiren hasta sayısı 3 (%4.6) idi. PR gelişen bebeklerin ikisine argon laser fotokoagulasyon (LFK) birine ise intravitreal Bevacizumab enjeksiyonu uygulandı. Bu bebeklerin 1inde ek hastalık olarak respiratuvar distres sendromu (RDS), diğerinde RDS ve sepsis birlikteliği ve diğerinde ise hidrosefali mevcuttu. PR gelişen bebeklerin hepsi oksijen tedavisi almıştı. PR gelişmeyen 52 bebeğin ise 45i (%85.6) oksijen tedavisi almıştı. 65 bebeğin 21i ikiz 1i üçüz eşiydi. PR gelişen grupta 5 ikiz eşi vardı. Sonuç: Bu çalışmada DA 1500 gram üstünde olan bebeklerde %20 oranında PR gelişmiş ve bu olguların yaklaşık %25ine tedavi gerekmiştir. Sonuçta DA 1500 gram üzerinde olsa da özellikle ek sistemik hastalığı olan veya oksijen tedavisi almış preterm bebeklerin PR açısından düzenli olarak taranmaları gerektiği akılda tutulmalıdır.Öğe Emetropik gözlerde pentacam ile ön segment parametrelerinin yaş gruplarına göre karşılaştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Tuba; Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Çaça, İhsanAmaç: Emetrop olgularda Pentacam HR cihazı ile alınan ön segment parametrelerini yaş gruplarına göre karşılaştırılması amaçlandı. Yöntemler: Çalışmaya katılan 145 emetrop olgunun 290 gözüne ait Pentacam parametreleri değerlendirildi. Olgular yaşlarına göre üç gruba ayrıldı. Grup 1, yirmi yaşına kadar olan olguları, grup 2, 21-40 yaş arası olan olguları ve grup 3, ise 41 yaşından büyük olan olguları içermekteydi. Tüm olguların düz keratometri (K1), dik keratometri (K2), ortalama kornea kırıcılığı (Km), maksimum keratometri (Kmax), merkezi kornea kalınlığı (MKK), apeks kornea kalınlığı (AKK), en ince kornea kalınlığı (EİKK), ön kamara hacmi (ÖKH) ve ön kamara derinliği (ÖKD) değerlendirmeye alındı. Ölçümler sırasında kullanıcıya bağlı değişkenleri ekarte etmek amacıyla otomatik çekim modu kullanıldı ve tüm çekimler aynı araştırmacı tarafından yapıldı. Bulgular: Olguların 72’si kadın, 73’ü ise erkekti ve ortalama yaşları 31,37±12,29 yıl (8-65 yıl) idi. Keratometrik değerler açısından yaş grupları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Ortalama MKK, AKK ve EİKK değerleri açısından grup 1-3 ve grup 2-3 arasında, ortalama ÖKH ve ÖKD değerleri arasından ise tüm gruplarda istatistiksel olarak anlamlı farklılık mevcuttu (p<0,05). Yaş ile MKK (r=0,181, p=0,001), AKK (r=0,161, p=0,006) ve EİKK (r= 0,16, p=0,006) arasında anlamlı pozitif korelasyon saptanırken, yaş ile ÖKD (r=-0,376, p<0,001) ve ÖKH arasında (r=-0,367, p<0,001) anlamlı negatif korelasyon saptandı. Sonuç: Emetropik olgularda ileri yaş gruplarında ÖKD ve ÖKH’de anlamlı olarak azalma ve MKK, AKK ve EİKK’nda anlamlı artış olduğu görülmüştür.Öğe Etiology and prognosis of penetrating eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia Turkey(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Çaça, İhsanBACKGROUND: The purpose of this study was to evaluate the etiologic and prognostic factors of open eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia. METHODS: Forty-five geriatric patients who underwent surgery for an open eye injury in our clinic between the years of 2008 and 2012 were evaluated retrospectively. Age, gender, cause and the mechanism of the trauma, visual acuity (VA), and the time between the trauma and the surgery were obtained from files and evaluated. RESULTS: The mean age of the patients was 70.4±8.2 (65-90) years. Thirty-four of the cases were male and 11 were female. The most frequent mechanism of trauma was a wood strike, while the second most common one was injury with a knife. Corneoscleral penetration was the most frequently observed trauma. The mean VA of the patients was 2.26±0.65 at admission, and was 1.53±0.99 logarithm of the minimum angle of resolution at the final evaluation. The most frequent complications of trauma were iris prolapse and hyphema. There was a significant correlation between the first and final VA. CONCLUSION: Penetrating ocular injuries are seen less frequently among geriatric patients, and their prognosis may be worse due to less-efficient wound site healing and differences in scleral rigidity. The most important factor affecting the final VA measurement was the VA of the patient at admission.Öğe Evaluation of retinal nerve fiber layer thickness in vernal keratoconjunctivitis patients under long-term topical corticosteroid therapy(Cutaneaus Ocular Toxicology, 2014) Cingu, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Türkçü, Fatih Mehmet; Şahinoğlu-Keşkek, Nedime; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammet; Yüksel, Harun; Caca, İhsanPurpose: The aim of this study was to evaluate the retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness in vernal keratoconjunctivitis (VKC) patients who were under long-term topical corticosteroid therapy. Methods: Thirty-six eyes of 36 VKC patients with clear cornea and normal videokeratography and 40 eyes of 40 age-and gender-matched normal children were included in the study. Clinical and demographic characteristics of the patients were noted and detailed ophthalmological examination was performed. Visual acuity (VA), spherical equivalent (SE), axial length (AL) and RNFL thickness measurements were compared between the groups. To correct ocular magnification effect on RNFL, we used Littmann's formula. Results: All VKC patients had history of topical corticosteroid use and the mean duration of the topical corticosteroid use was 23.8 +/- 9.09 months. There was no significant difference between the groups in terms of intraocular pressure (IOP). VKC group had significantly worse VA, greater SE and AL and thinner mean global, superior and inferior RNFL thickness. There were significant negative correlations between the duration of topical corticosteroid use and the mean global, superior and temporal RNFL thickness in VKC group. After correction of magnification effect, VKC group still had thinner mean global, superior and inferior RNFL thickness, and significant difference between the groups in inferior RNFL thickness did not disappear. Conclusion: Significant RNFL thickness difference between the groups suggests a possible effect of long-term corticosteroid use in VKC patients. Because visual field (VF) analysis in pediatric patients is difficult to perform and IOP may be illusive, RNFL thickness measurements in addition to routine examinations in VKC patients may help clinicians in their practice.Öğe Evaluation of Retrobulbar Blood Flow with Color Doppler Ultrasonography in Patients with Central Serous Chorioretinopathy(WILEY-BLACKWELL, 111 RIVER ST, HOBOKEN 07030-5774, NJ USA, 2014) Hamidi, Cihad; Türkçü, Fatih Mehmet; Goya, Cemil; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Yüksel, Harun; Teke, Memik; Hattapoğlu, Salih; Bilici, AslanBackground. To compare retrobulbar blood flow in patients with central serous chorioretinopathy (CSC) and healthy subjects using color Doppler ultrasonography. Methods. Thirty patients (age 23-54 years) with a first episode of acute CSC and 30 healthy controls (age 30-44 years) were evaluated. The peak systolic blood flow velocity, end-diastolic velocity (EDV), resistance index (RI), and pulsatility index (PI) were measured in the ophthalmic, posterior ciliary, and central retinal arteries. Results. The posterior ciliary and central retinal artery EDV were lower in the patient group than in the control group, whereas RI and PI values were significantly higher (p < .05). The ophthalmic artery peak systolic blood flow velocity and EDV were lower in the CSC than in the control group (p < .05) without significant difference in RI and PI. Conclusions. Color Doppler ultrasonography provides additional insights into the pathophysiology of CSC and may support the vasospasm hypothesis. (C) 2014 Wiley Periodicals, Inc.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Behçet hastalarında oküler tutulum ve demografik özellikler(Modestum Publishing Ltd., 2013) Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Uçmak, Derya; Akkurt, Zeynep Meltem; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Çaça, İhsanAmaç: Kliniğimizde takip edilen oküler tutulumu olan ve olmayan Behçet hastalarının demografik özelliklerini irdelemektir. Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada 2009-2013 yılları arasında Behçet hastalığı nedeni ile göz ve dermatoloji kliniklerinde takip edilen olguların verileri tarandı. Hastalar oküler tutulumu olanlar ve olmayanlar olarak 2 gruba ayrıldı. Her bir olgu için başlangıç yaşı, cinsiyet, aile öyküsü ve sistemik tutulum özellikleri incelendi. Verilerin sıklıkları değerlendirildi. Bulgular: Dosya kayıt bilgileri değerlendirilen toplam 295 olgunun 177’inde oküler tutulum mevcut iken 118’nde oküler tutulum yoktu. Erkek olgularda oküler tutulum daha fazla izlendi. Gruplar arasında hastalığın başlangıç yaşı, tromboflebit öyküsü, gastrointestinal, pulmoner ve eklem tutulumu açısından farklılık izlenmedi. Paterji testi pozitifliği ve genital ülser varlığı oküler tutulum olmayan olgularda daha fazla izlendi. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki oküler tutulumu olan ve olmayan Behçet hastalarının genel özellikleri, klinik ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı düşünülmüştür.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki yetişkin üveit hastalarının demografik ve etiyolojik özellikleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Yüksel, Harun; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsan; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Kliniğimize 2011-2013 yılları arasında müracaat eden yetişkin üveit hastalarının demografik ve klinik özelliklerini değerlendirmek. Yöntemler: Kliniğimizde Kasım 2011-Mayıs 2013 tarihleri arasında üveit tanısı alan 18 yaş üzeri olguların dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Dosya bilgilerinden yaş, cinsiyet, tutulum olan göz, üveitin anatomik yerleşim yeri, aldığı tanı, sistemik özellikleri kaydedildi. Bulgular: Çalışma kapsamında toplam 352 olgu değerlendirildi. Olguların ortalama yaşı 35,7±12,8 yıl idi. Hastaların 177 (%50,3)’si kadın, 175 (%49,7)’ i erkek idi. Etiyolojik sınıflamada en sık idiyopatik grup tespit edildi. Bunu sırasıyla Behçet hastalığı ve toksoplazma koryoretiniti izlemekte idi. Anatomik yerleşim yerine göre en sık ön üveit tanısı konulduğu görüldü. Bunu panüveit izlemekte idi. Olguların %69,1’nde tek taraflı tutulum mevcut idi. Üveitle beraber izlenen en sık komplikasyonun sekonder katarakt ve glokom gelişimi olduğu görüldü. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki üveit hastalarının genel özellikleri, etiyolojik faktörleri ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından dolayı verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı kanaatindeyizÖğe Kornea donörlerinin epidemiyolojik özellikleri ve donör kornea muayene bulgularının donör kornea kalitesi üzerindeki etkileri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Yüksel, Harun; Çınar, Yasin; Şahin, Muhammed; Özer, Zülfinaz; Evreöz, Yakup; Şener, Turgut; Cingü, Abdullah KürşatAmaç: Bu çalışmanın amacı donör epidemiyolojik özellikleri ve kornea muayene bulgularının donör kornea kalitesi üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Yöntemler: Göz Bankamızın Mart 2012-Şubat 2013 tarihleri arasındaki 1 yıllık arşivi geriye dönük olarak incelendi. Göz bankamızın donör kaynakları, donörlerin demografik özellikleri, ölüm sebepleri, ölüm-prezervasyon süresi, donör dokunun laboratuar değerlendirme sonuçları, dokunun kullanım ve dağıtım bilgileri not edildi. Bulgular: Çalışma süresince, yaş ortalamaları 49,1±15,7 (5- 68) yol olan, 52 donörden (% 44,2 erkek, %55,8 kadın) 98 kornea alındı. Donörlerin ölüm sebepleri; başlıca kardiyovasküler sistem hastalıkları (% 46,2) ve solid tümörler (%23,1) idi. Donörlerin %5,7’si dış merkezlerden bildirilen multiorgan bağışı vakası iken geri kalanlar hastanemizden bildirilmişti. Ölüm-prezervasyon süresi ortalama 1,65±1,26 saatti. Alınan korneaların %96,2’si kullanılırken (%95,7’si kendi hastanemizde, %4,3’ü dış merkezlerde) %3,8’i imha edildi. Donör yaşı endotel hücre yoğunluğu (EHY) ve hegzagonalite ile anlamlı negatif korelasyon göstermekteydi. Yapılan regresyon analizinde ise doku kalitesini belirleyen ana faktörün endotel hücre yoğunluğu olduğu tespit edildi. Sonuç: Bu çalışmada doku kalitesini belirleyen en önemli parametrenin EHY olduğu ve donör yaşının endotel hücre yoğunluğunu belirleyen en önemli etken olduğu gösterilmiştir. Yetersiz doku kalitesi nedeniyle kornea imhamız olmamasının ise ileri yaştaki donörlerden kornea almamamız ve iyi bir ön inceleme yapmamızla ilişkili olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Kronik santral seröz koryoretinopatili olgularda yarım doz verteporfin ile uygulanan fotodinamik tedavi sonuçları(2013) Şahin, Muhammed; Yıldırım, Adnan; Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, YasinAmaç: Kronik santral seröz koryoretinopati (SSKR)’li olgularımızda yarım doz verteporfin ile uygulanan fotodinamik tedavi (FDT)’nin etkinliğini ve sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Kronik SSKR tanısı konulan 19 hastanın 19 gözü çalışmaya dahil edildi. Tanılar fundus flöreseinanjiografi ve optik koherens tomografi (OKT) ile konuldu. Olgular düzeltilmiş logMAR görme keskinliği (GK) ve OKT’deki santral maküla kalınlığı (SMK) yönünden tedavi öncesi ve sonrasındaki 6. ay sonuçları için izleme alındı.Bulgular: Olguların ortalama yaşı 37.4±6.1 olup 16 (%84.2)’sı erkek 3 (%15.8)’i kadındı. Ortalama takip süresi 7.9±2.2 (6-12) aydı. FDT sonrası 15 (%78.9) olgunun GK’nde 1 sıra ve üzerinde artış görüldü. Üç (%15.8) olguda görme keskinliği değişmezken, 1 (%5.3) olguda 1 sıra azaldı. Ortalama SMK FDT öncesi ve sonrası değerler karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir azalma gözlendi (p=0.001). OKT’de subretinal sıvının 17 (%89.4) gözde tamamen gerilediği, 1 (%5.3) gözde kısmen gerilediği ve 1 (%5.3) gözde sıvıda artış olduğu görüldü. Hiçbir gözde FDT’ye bağlı bir komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Yarım doz verteporfin ile uygulanan FDT kronik SSKR’li olguların tedavisinde etkili bir yöntem olarak değerlendirilmiştir.Öğe Mean platelet volume in patients with retinal artery occlusion(Conselho Brasileiro De Oftalmologia, 2016) Şahin, Muhammed; Şahin, Alparslan; Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Yıldırım, AdnanPurpose: The aim of this study was to investigate the mean platelet volume (MPV) of patients with retinal artery occlusion (RAO). Methods: Thirty-seven patients diagnosed with RAO and 32 control subjects were included in this retrospective study. Retinal artery occlusion was diagnosed on the basis of clinical examination and fundus fluorescein angiography. All participants underwent complete ocular examination, and MPV, hematocrit, hemoglobin, and platelet counts were recorded. RAO patient data were compared with those of the control subjects. Results: Patients with RAO had significantly higher MPV values (7.96 ± 1.2 fL) compared with control subjects (7.33 ± 0.7 fL, p<0.001). No significant difference was found with regard to platelet count between the RAO group and the control group (262 ± 70.1 × 109 /L and 251 ± 56.6 × 109 /L, respectively, p=0.50). MPV was an independent predictor of RAO [odds ratio (OR)=0.50; 95% confidence interval (CI)=0.28-0.89; p=0.019). Conclusions: Our results demonstrated that MPV values were significantly higher in patients with RAO, suggesting that larger platelets may contribute to the pathogenesis of the RAOs.Öğe Ocular blood flow changes in Behçet disease patients with/without thrombotic disease(Informa Healthcare, 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Mehmet Fatih; Hamidi, Cihat; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Çaça, İhsanIn this study, the authors aimed to evaluate ocular blood flow changes in Behçet disease (BD) with and without thrombotic disease. Ninety eyes of 90 patients with a diagnosis of BD (30 eyes with active uveitis, 23 eyes with inactive uveitis, 25 eyes without ocular involvement, and 12 eyes without ocular involvement and with a history of thrombosis) and 30 eyes of 30 age- and sex-matched control patients without any systemic disease with a total of 120 eyes were evaluated. In all cases, ophthalmic, central retinal, and ciliary artery flow parameters were measured with colour Doppler ultrasonography (CDU). The ocular blood flow parameters of all vessels in patients with active uveitis were found to be affected. All the flow parameters in the CRAs of the study groups were significantly different from the control group (p < 0.001). Additionally, in non-ocular BD patients with thrombosis, blood flow parameters were affected more than the parameters in non-ocular BD patients without thrombosis and control patients. In conclusion, major haemodynamic changes were observed using CDU in the ophthalmic vessels of ocular Behçet patients. Also, CDU may detect ocular blood flow alterations before initial ocular clinical manifestations appear in BD patients.Öğe Ooze belirtisi bulunan bir santral seröz koryoretinopati olgusu(Modestum Publishing Ltd., 2013) Murat, Mehmet; Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsanKliniğimize sağ gözde 1 yıldır, sol gözde son üç gündür bulanık görme ve metomorfopsi şikayeti ile gelen 42 yaşındaki erkek hastanın fundus muayenesinde sağ gözde yaygın retina pigment epitel atrofisi ve sol gözde maküler bölgede seröz dekolman izlendi. Fundus flöresein anji- ografi ve optik koherans tomografisinde sol aktif santral seröz koryoretinopati (SSKR) ve sağ gözde atipik formda geçirilmiş SSKR ile uyumlu ooze belirtisi izlendi.Öğe Penetran keratoplasti sonrası erken dönem komplikasyonlar(2014) Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Muhammed; Türkçü, Fatih Mehmet; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Çınar, TubaAmaç: Penetran keratoplasti (PK) sonuçlarını ve PK sonrası gelişen komplikasyonların incelenmesi. Gereç ve Yöntem: Mart 2012-Mart 2013 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Göz Has- talıkları Ana Bilimdalında penetran keratoplasti (PK) yapılan 64 hastanın dosyası retrospek- tif olarak değerlendirildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, PK endikasyonu, ameliyat öncesi ve son- rasında gözlükle düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri (DEİGK), PK ile birlikte uygulanan di- ğer cerrahi işlemler, trepan çapları, sütür tekniği, takip süresi ve karşılaşılan komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya 64 hastanın 64 gözü dahil edildi. Olguların ortalama yaşı 51,5±19,5 yıl (en az 12- en çok 81) idi. Olguların 26'sı kadın (%40,6) ve 38'i (%59,4) erkekti. Kırk dört olguda yalnız PK uygulanırken, 20 olguda PK ile birlikte ek cerrahi yapıldı. Kullanılan orta- lama vakum ve punch trepan çapları sırasıyla 7,10±0,2 ve 7,57±0,2 mm idi. Cerrahi sırasın- da 31 olguda tek tek sütürasyon, 33 olguda devamlı sütürasyon tekniği uygulandı. Ortalama takip süresi 7,81±4,01 ay (en az 3 ay, en fazla 16 ay) idi. Olgularda ortalama DEİGK ameli- yat öncesinde 0,03±0,65 iken ameliyat sonrasında 0,2±0,17 (en az 1mps, en fazla 0,8) idi (p<0,001). En sık karşılaşılan komplikasyonlar 11 (%17,1) olguda glokom, 8 (%12,5) olguda sütür gevşemesi, 4 (%6,2) olguda greft reddi, 4 (%6,2) olguda persistan epitel defekti, 2 (%3,1) olguda keratit idi. Sonuç: Uygun kornea hastalıklarında PK etkili bir yöntemdir ve PK sonrası gelişen komp- likasyonların çok iyi bilinmesi ve değerlendirilmesi, bu komplikasyonun erken tanı ve tedavisi prognoz açısından önemlidir.Öğe Penetran keratoplasti sonrası greft ayrışması(2014) Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, TubaAmaç: Kliniğimize greft ayrışmasıyla başvuran keratoplasti ameliyatı geçirmiş olguların klinik özelliklerinin araştırılması. Gereç ve Yöntem: Temmuz 2011- Haziran 2013 tarihleri arasında greft ayrışması nedeniyle tedavileri yapılmış hasta dosyaları retrospektif olarak tarandı. Greft ayrışma nedeni, görme keskinliği, greftin ayrışma yeri ve genişliği kaydedildi. Ameliyat sonrası greft saydamlığı, görme keskinliği ve oluşan komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya sekiz olgu (bayan ve erkek sayısı 4/4) dahil edildi ve yaş ortalamaları 47,0±22,53 yıl idi. Yedi olguda greft ayrışması künt travma nedeniyle, bir olguda ise sütür alınması sonrası greft ayrışması meydana gelmişti. Ortalama ayrışma 5,0±2,39 saat kadranı kadardı. Greft ayrışmasıyla birlikte 3 olguda lens kaybı, 1 olguda göz içi lensi, lens kaybı olan 2 olguda suprakoroidal kanama ve retina dekolmanı izlendi. Olgulardan 2'si tek gözlüydü. Ameliyat sonrası olguların 2'sinde (%25) görme keskinliği 20/63 ve daha fazlaydı. Sonuç: Greft ayrışmasını engellemek için hastaları bu konuda bilgilendirmeli ve tüm olguların özellikle tek gözlü olanların koruyucu gözlük kullanmalarını sağlamalıyız.Öğe Pitriyazis palpebrarum(2014) Cıngü, Kürşat; Yüksel, Harun; Çaça, İhsan; Altındağ, Suat; Çınar, Yasin; Türkçü, Fatih MehmetBu çalışmada her iki göz kirpik ve kaş bölgesinde bit bulunan bir olgu sunulmuştur. Her iki gözde kirpiklerde dökülme ve kepeklenme nedeni ile kliniğe müracaat eden 65 yaşındaki kadın hastanın muayenesinde her iki alt ve üst kapaklarda çok sayıda bit ve sirke izlendi. İki aydır şikayeti olan hastanın daha önceden blefarit tedavisinde olduğu öğrenildi. Tedavi olarak her iki gözde kirpikler kısa olacak şekilde kesildi ve povidon iodinle mekanik temizlik sağlanmaya çalışıldı. Canlılığını sürdüren bitler penset yardımıyla yakalanarak ortamdan uzaklaştırıldı. Yapılan kontrollerde bit ve sirkelerin tamamen kaybolduğu izlendi.Öğe Prematüre retinopatili olgularda ortalama trombosit hacmi(Modestum Publishing Ltd., 2014) Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Yasin; Özkurt, Zeynep Gürsel; Karaalp, Ümit; Uluca, Ünal; Çaça, İhsanAmaç: Bu çalışmada prematüre retinopatisi (PR) olan hastalarda tip 1 PR gelişen ve gelişmeyen hastaların ortalama trombosit hacmi (OTH) karşılaştırılmıştır. Yöntemler: Çalışma prematüre yeni doğanların hastane kayıtları incelenerek yapılmıştır. 1500 gr ağırlık altında ve doğum haftası 32 haftadan küçük olan bebekler bu çalışmaya dahil edilmiştir. Doğum ağırlıkları, doğum haftası, retinopatinin evresi, artı hastalık varlığı araştırılmıştır. Tip 1 PR tanısı koyulduğu zaman hastalardan kan alınmıştır. Tip 1 PR tanısı almayan hastalardan da benzer gestasyonel yaşlarda kan alınmıştır. Tam kan sayımında; hemoglobin, hematokrit, trombosit sayısı ve OTH değerleri kaydedilmiştir. Bulgular: Altmış üç PR’li hasta bu çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların 22 tanesinde tip 1 PR saptanırken, 41 tanesinde saptanmadı. Ortalama doğum haftası ve doğum ağırlığı gruplar arasında istatistiksel farklılık saptanmadı. Ortalama OTH tip 1 PR gelişen olgularda 9,1±2,0 fL iken tip 1 PR gelişmeyen olgularda 9,4±1,8 fL idi (p=0,61) Sonuçlar: Çalışmamızda OTH değerleri tip 1 PR gelişen ve gelişmeyen PR’li hastalarda farklı saptanmamıştır.Öğe Pulmoner tromboembolide güncel tanı ve tedavi(2013) Özkurt, Zeynep; Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Tuba; Şahin, MuhammedPulmoner tromboembolizm (PTE), genellikle derin ven trombozunun (DVT) bir komplikasyonudur. Bacak derin venlerinde meydana gelen trombüslerden kopan parçaların pulmoner arter ve/veya dallarını tıkaması sonucu gelişir. PTE ve DVT'nin genellikle birlikte seyretmesi sebebiyle, iki olay birlikte venöz tromboembolizm (VTE) olarak da ifade edilir. Hastaların yarısından fazlası tanı konulmadan kaybedildiğinden gerçek insidans belirsizdir. Son dekatta tanı ve tedaviyle ilgili birçok yeni gelişmeye rağmen PTE halen akciğerin, tanısı zor ve ölümle sonuçlanabilen hastalıklardan biridir. Bu derlemede PTE tanı ve tedavisinde klasik ve güncel yaklaşımlar birlikte değerlendirildiÖğe Retinal ven dal tıkanıklığına bağlı maküla ödeminde intravitreal bevacizumabın etkinliğinin değerlendirilmesi(2014) Çaça, İhsan; Türkçü, Fatih Mehmet; Şahin, Muhammed; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Cıngü, Kürşat; Murat, MehmetAmaç: Retina ven dal tıkanıklığı (RVDT)'na bağlı gelişen maküla ödemi (MÖ)'nde intravitreal bevacizumab (İVB) uygulamasının, görme keskinliği (GK) ve santral fovea kalınlığı (SFK) üzerine olan 12 aylık etkileri araştırıldı. Gereç ve Yöntem: RVDT tanısı konulan 33 hastanın 33 gözüne 1,25 mg/0,05 ml İVB enjeksiyonu uygulandı. MÖ devam eden gözlere tekrarlayan enjeksiyonlar yapıldı. Olgulara enjeksiyon öncesi (EÖ) ve sonrası 1.,3.,6. ve 12. aylarda GK (logMar) ve optik koherans tomografi ile SFK bakıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 33 olgunun 7sine tek enjeksiyon yeterli oldu. Geriye kalan 26 olguya tekrarlayan enjeksiyonlar uygulandı. Olgularda ortalama enjeksiyon sayısı 3,1±2,2 (1-9) olarak tespit edildi. Olguların EÖ GK ortalama 0,55±0,24 ve enjeksiyon sonrası 1. aydaki ortalama GK 0,39±0,25 idi (p<0,05). 3., 6. ve 12. aydaki ortalama GK sırasıyla 0.29±0.16, 0.28±0.16 ve 0.29±0,16 olarak saptandı. GK açısından 1.aya göre tüm aylar arasında anlamlı artış tespit edilirken (p=0,001), 3. ay ve sonrasındaki muayeneler arasında farklılık izlenmedi. EÖ SFK ortalama 420,73±105,69 idi ve enjeksiyon sonrası SFK ortalaması 1.,3.,6. ve 12.ayda sırasıyla 330,97±113,89, 266,21±73,12, 212,39±16,11 ve 210,36±12,38 idi. Muayeneler arasında ikili karşılaştırma yapıldığında 6. ve 12. (p=0,433) aylar arası haricinde diğerleri arasında anlamlı farklılık izlendi (p=0,001). Sonuç: RVDTye bağlı MÖ tedavisinde İVB enjeksiyonunun 12 aylık takiplerde GKni arttırdığı ve SFK azalttığı görüldü. Ancak tekrarlayan enjeksiyonlara ihtiyaç olduğu görüldü.