Yazar "Toprak, Nizamettin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 53
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ailesel sağırlık ve aksesuar meme saptanan mitral kapak kökenli sol atriyal miksoma olgusu(2000) Ülgen, Mehmet Sıddık; Toprak, Nizamettin; Tamamoğulları, A. VahipKalbin en sık benign tümörü miksomadır ve en sık sol atriyumda görülür. Nadiren sağ atriyum, sağ ventrikül ya da kalp kapakları üzerinde gelişebilir. Sporadik ya da ailesel olabilir. Kardiyak miksomaya ait semptom ve bulgular tümörün yerleşim yerine göre yaptığı obstrüksiyona, miksomadan kaynaklanan emboliye ya da artmış yangısal cevaba bağlı olabilir. Bu yazıda mitral arka kapakçıktan köken alan, ailesel sağırlık ve aksesuar meme ile birlikte olan sol atriyal miksoma olgusu sunulmaktadır.Öğe Akut anterior miyokard infarktüsünde ST segment elevasyonunun şekli ile erken dönem sinyal ortalamalı elektrokardiyografi ve aritmi arasındaki ilişki(2001) Karadede, A. Aziz; Toprak, Nizamettin; Aydınalp, Özlem; Sucu, Murat; Ülgen, M. Sıddık; Temamoğulları, Ali VahipMiyokard infarktüsünün (MI) erken döneminde ST yüksekliğinin boyutu ile miyokard hasarı arasında ilişki gösterilmesine rağmen,ST yüksekliğinin şekli ile miyokard hasarı ve klinik sonuçları arasındaki ilişki bilinmemektedir. Bu amaçla çalışmamızda, ilk kez akut anteriyor MI ile ağrının ilk 6 saati içinde müracaat eden (n=62) hasta alındı. Bunlarda trombolitik tedavi öncesi ST yüksekliğinin şekli ile hem erken dönemde (infarktüsün ort. 7.günü) yapılan sinyal ortalamalı EKG (SOEKG) sonuçları, hem de klinik gidiş arasındaki ilişki araştırıldı. Tombolitik tedavi öncesinde alınan EKG'de prekordiyal V3 derivasyonundaki ST yüksekliğinin şekli referans alınarak, hastalar konkav (n=26), düz (n=24) ve konveks (n=12) tip olarak üç gruba ayrıldı. Her üç tipteki hastalar arasında trombolitik tedavi süre ve şekli, sistol sonu ve diyastol sonu volümler açısından anlamlı farklılık yoktu. Filtre edilmiş QRS süresi (FQRS) ve düşük ampütüdlü sinyallerin süresi (HFLA) tüm gruplar arasında anlamlı farklılıklar gösterirken, özellikle konkveks grupta bu değerler oldukça yüksekti. Ayrıca QRS sonundaki sinyallerin karekök voltaj değerleri (RMS-40) düz ve konveks olan gruplarda oldukça düşüktü. Geç potansiyel (GP) pozitifliği ve ventriküler aritmi sıklığı konveks grupta daha fazla idi. Konkav grupta %11 (3/26) oranında, düz grupta %16 (4/24) ve konveks grupta %58 oranında (7/12; p<0.01 konkav ve p<0.05 düz tipe göre ) ventriküler GP pozitifliği görüldü. Multipl lojistik regresyon analizinde ise GP pozitifliğini öngörmede ST yüksekliği şeklinin oldukça anlamı olduğu saptandı (p=0.003, OR 10.7, %95 CI 2.2-51.7). Sonuç olarak, ilk geliş EKG'sinde ST yüksekliği şeklinin düz ve özellikle de konveks olması artmış GP pozitifliği ve aritmi sıklığı ile anlamlı birliktelik göstermektedir.Öğe Akut anterior miyokard infarktüsünde ST segment elevasyonunun şeklinin erken düşük doz dobutamin stres ekokardiyografi ve hastane içi mortalite ile ilişkisi(2001) Karadede, A. Aziz; Alan, Sait; İltümür, Kenan; Aydınalp, Özlem; Toprak, Nizamettin; Temamoğulları, Ali Vahip; Ülgen, M. SıddıkMiyokard infarktüsünün erken döneminde ST yüksekliğinin boyutu ile miyokard hasarı arasında ilişki bulunmasına rağmen, ST yüksekliğinin şekli ile miyokard hasarı ve klinik sonuçları arasındaki ilişki bilinmemektedir. Bu amaçla çalışmamıza ilk kez akut anteriyor miyokard infarktüsü ile ağrının ilk 6 saati içinde müracaat eden (n=62) hasta alındı. Trombolitik tedavi öncesinde alınan EKG'deki prekordiyal V3 derivasyonu referans alınarak, ST yüksekliğinin şekli, konkav (n=26), düz (n=24) ve konveks (n=12) olarak üç tipe ayrıldı. ST yüksekliğinin şekli ile, hem hastane içi seyirleri, hem de 53 hastaya 6±2 günde yapılan düşük doz (5 ve 10 µgr/kg/dk) dobutamin stres ekokardiyografi (DDSE) sonuçları arasındaki ilişki araştırıldı. İnfarktüs alanındaki bölgesel duvar hareket skor indeksi (DHSI) 16 segment modeline göre sol ön inen arterin beslediği 9 segment üzerinden 1'den (normal) 4'e (diskinetik) kadar değerlendirildi. Sol ön inen arter bölgesinde bazal DHSI ve bunların DDSE'ya cevapları konkav grupta daha iyiydi. Ayrıca konveks ve düz grupta infarktüs alanında ortalama akinetik veya diskinetik segment sayısı daha fazlaydı ve DDSE ile bu segmentlerde düzelme daha azdı [Konkav tip (grup A) 3.78±2 ve 2.17±2.1 p<0.01, düz tip (grup B) 5.15±2,7 ve 4.45±2.8 NS, konveks tip (grup C) 5.4±2.3 ve 4.8±2.1 NS, bazal ve DDSE]. Grup A'daki hastaların sadece %13 (3/23) DDSE ya cevap vermezken (p<0.05 grup B'ye ve p<0.01grup C ye göre), grup B deki hastaların %35'i (7/20), grup C'deki hastaların %60'ı (6/10) DDSE'ya yanıt vermediler. Multipl lojistik regresyon analizinde, iyi sol ventrikül fonksiyonu (yani DHSI <2 ) ile ST yüksekliğinin şekli arasında bazal durumda her hangi bir ilişki bulunmazken (p=0,06), DDSE sonrası bunlar arasında bağımsız bir ilişki tespit edildi (p=0.01, OR 4.5, %95CI 1.3-14.7). Konkav tipteki hastalarda hastanede kaldıkları sürece ölüm olmazken düz veya konveks tip olanlardan 5'i öldü. Yine bu süre içinde aritmi sıklığı konkav olanlarda diğerlerine göre daha azdı (p<0,05) ve efor kapasiteleri daha düşüktü. Sonuç olarak, hastaneye müracaat sırasında konkav tipte EKG'si olanlarda infarktüsle ilgili bölgede canlılık daha fazladır ve hastane içi mortalite daha düşüktür. Bu basit sınıflandırma hastanın taburcu olduğu sıradaki sol ventrikül fonksiyonlarını tahmin etmede yararlı olabilir.Öğe Akut inferiyor miyokard infarktüs olgularında DIII / DII ST segment yüksekliği ile sağ koroner darlık lokalizasyonu arasındaki liişki(1999) Karadede, Aziz; İltimur, Kenan; Toprak, Nizamettin; Bıyık, İsmail; Temamoğulları, Ali Vahip; Ülgen, Mehmet SıddıkBu çalışmada akut inferiyor duvar miyokard infarktüsü (AİMİ) olgularında erken dönem elektrokardiyografilerinde (EKG) ölçülen DII ve DIII ST segment yüksekliği ile sağ koroner arterdeki darlığın lokalizasyonu arasında ilişki araştırılmıştır. AİMİ tanısıyla takip edilen ve koroner anjiografisi yapılan 40 erkek 14 kadın toplam 54 hasta (yaş ortalaması 56, yaş aralığı 38-68 yıl) çalışmaya alındı. EKG'lerde DII'yi geçen DIII segment yüksekliği (DIII > DII) olan 42 olgu Grup A, DIII ve DII eşit olan (DIII=DII) 12 olgu ise Grup B olarak iki gruba ayrıldı. Toplam 35 olguda (%65) üç damar, 15 olguda (%28) iki damar ve dört olguda (%7) bir damar hastalığı vardı. 54 olgunun 38'inde (%70) proksimal sağ koroner, 18'inde (%33), proksimal sirkumfleks, 21'inde (%38) proksimal sol ön inen arter darlığı saptandı. Grup A da 33 olguda (%78), grup B de ise 2 olguda (%17) proksimal sağ koroner darlığı gözlendi. İki grup arasındaki fark anlamlıydı (p<0,01). Bu bulgularla DIII>DII ST segment yüksekliğinin proksimal sağ koroner darlığını belirlemedeki duyarlılığı %94, seçiciliği %44, pozitif kestirim değeri (+PPd) %77 ve negatif kestirim değeri (-PPd) %80 olarak hesaplandı. Sonuç olarak AİMİ olgularında erken dönem EKG de DII' yi geçen DIII ST segment yüksekliğinin proksimal sağ koroner darlığı için yüksek duyarlılığa sahip, kolay elde edilen bir parametre olduğu kanısına varıldı.Öğe Akut inferiyor miyokard infarktüsü olgularında erken dönem EKG değişikliklerinin tanısal değeri(1998) Ülgen, Mehmet Sıddık; Toprak, Nizamettin; İltimur, Kenan; Karadede, AzizAMAÇ: Bu çalışmada akut inferiyor miyokard infarktüsü (AÎMİ) olgularında erken dönemde ortaya çıkan elektrokardiografı (EKG) değişikliklerinin sağ ventrikül tutulumu, çok damar hastalığı gibi riskli olguları belirlemedeki değerini araştırmak. GEREÇ VE YÖNTEM: Akut inferiyor miyokard infarktüsü tanısıyla takip edilen 60 erkek 24 kadın olmak üzere toplam 84 olgu (yaş ortalaması 57+7 yıl, yaş aralığı 37-70) çalışmaya alınarak çekilen EKG'lerdeki ST segment değişiklileri incelendi. Sağ prekordiyal kayıtlarda (V4R) l mm ve üzeri ST segment yüksekliği sağ ventrikül tutulumu olarak kabul edildi. Tüm hastalara koroner anjiografi yapılarak hastalıklı damar sayısı, darlığın yeri ve derecesi belirlendi. VI derivasyonunda 0,5 mm ve üzeri ST yükselmesi olan 34 olgu (%41) grup A, olmayan 50 olgu (%59) ise grup B olarak ikiye ayrıldı BULGULAR: Toplam 84 hastadan 24 olguda (%29) sağ ventrikül tutulumu görüldü ve bunlardan 8 olgu grup A içerisindeydi. Gruplar arasında hastalıklı damar sayısı yönünden fark bulunmazken, proksimal sağ koroner darlığı grup A da anlamlı olarak daha fazlaydı (%88' e karşılık %36; p<0,01). Seksendört olgunun 62'sinde (%74) DIII ST yüksekliği Dil den daha fazlaydı (DIII>DH). Sağ ventrikül tutulumlu olguların tümü DIH>DH ile birlikteydi. VI ST yüksekliği ve DIH>DII ST yüksekliği birlikteliğinin sağ ventrikül tutulumunu belirlemedeki duyarlılığı %100, özgüllüğü %86, pozitif kesürim değeri %75, negatif kestirim değeri %100 olmaktadır. Sonuç olarak bu çalışmada AİMİ erken dönem EKG lerde > 0,5 mm VI ST yüksekliği ve DIH>DH birlikteliğinin sağ ventrikül tutulumunu belirlemede büyük öneme sahip olduğu sonucuna vardık.Öğe Akut miyokard infarktüsünde glukoz-insülin-potasyum solüsyonu tedavisi ve sinyal ortalamalı elektrokardiyografi üzerine etkileri(2000) Ülgen, Mehmet Sıddık; Alan, Sait; Toprak, Nizamettin; İltimur, Kenan; Karadede, AzizAkut miyokard infarktüsünde (AMİ), elektriksel sinyallerin ventrikül miyokardında parçalanması (fragmantasyonu) sonucu ortaya çıkan ventriküler geç potansiyeller (GP), sinyal ortalamalı elektrokardiyografi (SOEKG) ile saptanır. Ventriküler GP, ventriküler aritmi ve ani kalp ölümü ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Son yıllarda glukoz-insülin-potasyum (GİK) solüsyonunun ventriküler aritmi ve mortalite üzerine olumlu etkiler yaptığı gösterilmiştir. Bu çalışmada AMİ'ünün erken saatlerinde GİK solüsyonu kullanımı ve SOEKG üzerine olan etkisi araştırılmıştır. Bu çalışma ilk Q dalgalı AMİ tanısı konan ve çalışmayı tamamlayan 72 olgu üzerinde yapıldı. Olgular GİK solüsyonu (300 g glukoz, 50Ü insülin, 80mEq KCI 1mL/kg/saat) (n=34) ya da plasebo (serum fizyolojik 1000ml 1mL/kg/saat) (n=38) ile randomize edildi. Kontrendikasyon olmayan tüm olgulara trombolitik tedavi uygulandı. Tüm olguların ilk 24-48 saatler arasında 24 saatlik holter analizi, taburcu olmadan öne (6-9 gün, ortalama 7. gün) ekokardiografi ve SOEKG kayıtları alındı. Ayrıca kontrendikasyon olmayanlara sub-maksimal egzersiz testi uygulandı. Taburcu sonrası (AMİ'ün 30-40 günleri, ortalama 37. gün) SOEKG ve ekokardiyografi kayıtları tekrarlandı. Taburcu öncesi SOEKG kayıtlarında filtre edilmiş total FQRS süresi (FQRS1: 103±7 msn ve 108±11 msn p<0.05), düşük amplütüdlü sinyal süresi (HFLA1: 25±8 msn ve 32±11 msn, p<0.01) GP1 pozitifliği sıklığı (%20 ve %45 p<0.05) GİK grubunda plasebo grubuna kıyasla daha düşük bulunurken QRS sonundaki terminal voltaj ortalama karekökü (RMS-401: 45±18 ve 36±20, p<0.05) ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EF) % 54±9 ve %48± 8<0.05) GİK grubunda daha yüksek olarak bulundu. Taburcu sonrası alınan SOEKG kayıtlarında FQRS2 (105±8 ve 110±10, p=0.05), HFLA2 (26±7 ve 34±10 p<0.01), GP2 pozitifliği (%25 ve %38 p>0.05) GİK grubunda daha düşük iken RMS-402 (48±21 ve 33±19 p<0.05) ve EF (59±10 ve 52±11 p<0.05) plasebo grubuna oranla GİK grubunda daha yüksek bulundu. Hastane içi takiplerde post-Mİ anjina pektoris saptanan olgu sayısı GİK grubunda anlamlı olarak daha düşük bulunurken (p<0.005) ventriküler aritmi sıklığı GİK grubunda daha düşük olmasına rağmen istatistiksel anlam taşımıyordu (p>0.05). Bu çalışmanın sonucunda AMİ olgularında GİK solüsyonu kullanımının, hastane içi ve sonrası erken dönemde kalbin elektriksel stabilitesi, SOEKG, iskemik olaylar ve sol ventrikül performansı üzerine olumlu etki sağlayabileceği sonucuna varıldı.Öğe Akut miyokard infarktüsünde lipoprotein (a) ve lipid profilindeki diğer değişiklikler(1997) Toprak, Gülten; Çolpan, Leyla; Toprak, Nizamettin; Mete, Nuriye; Bıyık, İsmailSon zamanlarda yapılan çalışmalarda akut miyokard infarktüsünde (AMI) lipoprotein (a) düzeylerinin anlamlı olarak yükseldiği bil¬dirilmiştir. Çalışmamızda AMI olgularında lipoprotein (a) (Lp(a)) ve diğer lipid profili göstergelerindeki değişiklikleri saptamayı ve aralarında anlamlı ilişkiler olup olmadığını ortaya koymayı amaçladık. Çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kli¬niğine AMI tanısı ile yatırılan 45 hasta alındı. Hastalarda, lipoprotein (a), total kolesterol, HDL/K, LDL/K, total trigliserid düzeyleri ölçüldü. Sonuçlar 20 kişilik sağlıklı kontrol grubundaki değerler ile karşılaştırıldı. Lipoprotein (a) düzeyleri hasta grubunda (27.9+4.8 mgr/dl.) kontrol grubuna göre (20.4+1.27 mgr/dl) anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p<0.001). Fibrinojen düzeyleri hasta grubunda (549.2+212.8 mgr/dl) kontrol grubunda (320+48 mgr/dl) olarak saptandı (p<0.001). Hasta grubunda total koleste¬rol, LDL-K ve total trigliserid düzeyleri kontrol grubuna göre belirgin olarak daha yüksekti (p<0.001). HDL-K düzeyleri hasta gru¬bunda (33.9+10.18 mgr/dl) kontrol grubuna göre (49.6+12.83 mgr/dl) anlamlı olarak daha düşük bulundu (p<0.001). Sonuç olarak; lipoprotein (a) düzeyleri AMI olgularında anlamlı olarak yüksekti. Total kolesterol, LDL-K, Total trigliserid düzeyleri de anlamlı ola¬rak yüksek olmasına rağmen yüksek lipoprotein (a) düzeyleri ile aralarında anlamlı korelasyonlar saptanmadı. Yine yüksek lipoprotein (a) düzeyleri ile düşük HDL-K düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Yüksek fibrinojen düzeyleri ile lipoprotein (a) düzeyleri arasında korelasyon bulunmadı. Çalışmamızda yaş ile HDL-K düzeyleri arasında pozitif bir korelasyon (0.444) dikkat çekti (p<0.01). Bu sonuç; HDL-K düzeylerindeki bir azalmanın erken miyokard infarktüsü için bir predispozisyon oluşturabileceği ve erken miyokard infarktüsü için bir gösterge olabileceği şeklinde yorumlandı.Öğe Anlamlı karotid arter darlığı olmayan olgularda Doppler akım hızları ve rezistans indekslerinin koroner arter hastalığı ile ilişkisi(2001) Toprak, Nizamettin; Ülgen, Mehmet Sıddık; Sucu, Murat; Bilici, Aslan; Acar, Murat; Önder, HakanAmaç: Bu çalışmada anlamlı karotid arter darlığı olmayan olgularda karotid arter akım hızları ve rezistans indeksleri (RI) ile koroner arter hastalığı (KAH) arasındaki olası ilişki araştırılmıştır. Yöntem: Çalışma KAH ön tanısı ile koroner anjiografi yapılan 74'ü erkek olan 114 olgu (yaş ortalaması 53Æ10, yaş aralığı 33-72) üzerinde yapıldı. Anjiografi öncesi sağ, sol ana karotid arterler (sağ-sol CCA) ve sağ, sol internal karotid arterler (sağ-sol ICA) akım hızları ve RI Doppler ultrasonografi (US) ile ölçüldü. Olgular KAH varlığı ve hastalıklı koroner arter sayısına göre gruplandırılarak Doppler parametreleri ve ejeksiyon fraksiyonu (EF) yönünden karşılaştırıldı. Bulgular: Otuz üç olguda koroner arterlerde daralma saptanmazken (normal grup), 81 olguda anlamlı koroner arter darlığı saptandı (22 olguda bir arterde, 27 olguda iki arterde ve 32 olguda üç koroner arterde). Akım hızları Kah olan grupta anlamlı olarak daha düşük, RI ise daha yüksek bulundu. Akım hızları normal grup;ta en yüksek 3 damar hastalığı (DH) olan grupta en düşüt.ü RI ise normal grupta en düşük iken 3 DH olan grupta en yüksekti. Korelasyon analizinde yaş, EF ve hastalıklı damar sayısı ile özellikle minimal akım hızları arasında ters, RI değerleri arasında doğru ve anlamlı korelasyon saptandı. Sonuç: Bu çalışma bu konu ile ilgili ilk çalışma olup elde edilen bulgular; KAH varlığı ve aterosklerozun yaygınlığının Doppler US ile ölçülen CCA, ICA akım hızları ve RI değerlerini değiştirdiğini düşündürmektedir.Öğe Anteriyor miyokard infarktüsü tablosu ile gelen Takayasu arteriti olgusu(2001) Alan, Sait; Toprak, Nizamettin; Karadede, Aziz; Alan, Bircan; Ülgen, Mehmet SıddıkTakayasu arteriti, aorta, aortanın majör dalları, pulmoner arteri tutan ve nadir görülen bir arterittir. Tutulan damar segmentlerinde daralma, tıkanma veya anevrizmatik dilatasyona yol açar. Renal arter tutulumu sık olmakla birlikte koroner arter tutulumu nadir fakat ciddi bir tablo oluşturur. Bu yazıda, ciddi hipertansiyonla birlikte akut anteriyor miyokard enfarktüsü tablosu ile başvuran ve aktif dönemde renal artere anjiyoplasti uygulanan bir Takayasu arteriti olgusu sunulmakta, akut miyokard infarktüsünün nadir sebeplerinden biri olan Takayasu arteritine dikkat çekilmektedir.Öğe Antikoagulan tedavi almayan ve sol atriyumda trombus saptanan iki mitral stenoz vakası(2004) Toprak, Nizamettin; İltimur, Kenan; Karabulut, Aziz[Abstract Not Available]Öğe Association of pentraxin-3 with the severity of rheumatic mitral valve stenosis(Taylor & Francis Ltd, 2015) Polat, Nihat; Yildiz, Abdulkadir; Alan, Sait; Toprak, NizamettinObjectives Inflammation is involved in the pathogenesis of rheumatic mitral valve stenosis (RMVS). Pentraxin-3 (PTX3) indicates the inflammatory state of humans. However, circulating PTX3 levels in patients with RMVS, remain largely unknown. In this study, we investigated whether there is an association between the severity of RMVS and PTX3. Methods All patients diagnosed as rheumatic mitral valvular stenosis between December 2013 and April 2014 were included in the study. We investigated circulating PTX3 and high-sensitivity C-reactive protein (hsCRP) levels in patients with RMVS and healthy controls. Results The study population included 72 subjects (41 patients with RMVS and 31 healthy subjects, 56 female) with a mean age of 40 +/- 13 years. Patients with RMVS had higher left atrial diameters than healthy subjects. PTX3 and hsCRP were significantly higher in patients with RMVS when compared to control subjects and this difference was more significant in PTX3 compared to hsCRP (3.37 +/- 1.11 vs 2.86 +/- 0.59, P = 0.014 and 2.36 +/- 1.48 vs 1.72 +/- 0.73, P = 0.019, respectively). PTX3 was positively correlated with Wilkins score, mitral valvular area, mitral pressure gradient and left atrium diameter. Conclusions We demonstrated that plasma PTX3 and hsCRP levels were increased in patients with RMVS. Compared to hsCRP, PTX3 was more closely related with the severity of mitral valve stenosis. These findings suggest that PTX3 may participate in the pathophysiology of RMVS.Öğe Bıçak yaralanması sonucu gelişen VSD'li 2 olgu(2005) Ülkü, Refik; Güloğlu, Cahfer; Toprak, Nizamettin; Karabulut, Aziz; İltümür, KenanKalp yaralanmaları özellikle hastane öncesi dönemde yüksek mortalite ile birliktedir. Hastaneye ulaşabilen hastalarda ise hızlı ve etkili tedavi yöntemleri ile mortalitede önemli bir azalma sağlanmıştır. Genellikle kardiyak tamponad tablosu ile başvuran hastalara yapılan acil müdahale ile perikardiyosentez ve/veya kalp yaralanma bölgesine onarım uygulanır. Kalp yaralanması ile birlikte intrakardiyak fistül ve ventriküler septal defekt (VSD) gibi ek sorunlar da oluşabilir. Literatürde VSD ve intrakardiyak fistül gelişen hastaların tama yakın bir kısmı acil müdahale sonrası elektif şartlarda teşhis ve tedavi edilmişlerdir. Biz de bu yazımızda kalp yaralanması sonrası yapılan acil torakotomi ve sağ ventrikül duvarına primer sütur uygulanıp sonrasında VSD tespit edilen 2 olguyu sunmaktayız.Öğe A comparison of postoperative complications following cardiac implantable electronic device procedures in patients treated with antithrombotic drugs(Wiley, 2022) Demir, Muhammed; Özbek, Mehmet; Polat, Nihat; Aktan, Adem; Yıldırım, Bünyamin; Argun, Lokman; İldırımlı, Kamran; Toprak, NizamettinBackground The incidence of postoperative complications following cardiac implantable electronic device (CIED) procedures in patients treated with antithrombotic drugs has not been studied sufficiently. Here we present a comparison of complications after CIED implantations. Methods Using an observational study design, the study included 1807 patients with a taking antiplatelet drugs (n: 1601), nonvitamin K anticoagulants (NOAC) (n: 136), and warfarin (n: 70) undergoing CIED surgery. Primary endpoint was accepted as cumulative events including composite of clinically significant hematoma (CSH), pericardial effusion or tamponade, pneumothorax, and infection related to device system. Secondary outcomes included each compenent of cumulative events. Multivariable analysis was performed to identify predictors of cumulative events. Results The overall cumulative event rate was 3.7% (67 of 1807). Cumulative events occured 3.1% (50 of 1601) in the antiplatelet, 5.1% (7 of 136) NOAC, and 14.3% (10 of 70) warfarin groups (p < 0.001). CSH occurred in 2 of 70 patients (2.9%) in the warfarin group, as compared with 5 of 1601 (0.3%) in the antiplatelet group (p: 0.032). However, no significant differences were found between NOAC and warfarin groups in terms of CSH (0.7% vs. 2.9% respectively, p: 0.267). Warfarin treatment was an independent predictor of cumulative events and increased 2.9-fold the risk of cumulative events. Major surgical complications were rare and did not differ significantly between the study groups. Conclusions The incidence and severity of complications may be lower in patients treated with periprocedurally antiplatelet or NOAC therapy when compared with warfarin therapy. Further randomized control studies are required to confirm our findingsÖğe Dilate kardiyomiyopatide biatriyal trombus(2006) Karahan, Zülküf; Toprak, Nizamettin; Karabulut, Aziz; İltimur, Kenan[Abstract Not Available]Öğe Diyabetes mellituslu hastalarda ortak karotid arter duvar kalınlığı ve arteryel distansibilite'nin değerlendirilmesi(2000) Alan, Sait; Karadede, Aziz; Koşar, Feridun; Toprak, Nizamettin; Ülgen, Sıddık; Alan, BircanAMAÇ: Bu çalışmanın amacı ateroskleroza zemin hazırladığı bilinen diyabetes mellituslu hastalarda karotid arter intima-media kalınlığı (IMK) ve arteryel distansibiliteyi (AD) araştırmak idi. YÖNTEM: Kırk DM'lu hasta ve cinsiyeti, yaşı uyumlu 40 kontrol bireyi aterosklerotik risk faktörleri açısından değerlendirildi ve karotid arterler eko-Doppler tekniğiyle incelendi. İMK ve AD ortak karotid arterde kompütür tekniğiyle ölçüldü. Ayrıca, plak veya karotid aterosklerozunun varlığı araştırıldı. BULGULAR: DM'lu hastalar kontrol grubuyla karşılaştırıldığında daha fazla İMK, daha yüksek trigliserit, glukoz ve total kolesterol düzeyine ve daha düşük AD'ye sahipti. DM'lu hastalarda İMK ile yaş, sistolik kan basıncı ve diyabet süresi pozitif olarak ilişkiliyken, AD ile negatif olarak ilişkili idi. Plak veya karotid aterosklerozunun yaygınlığı DM grubunda %35 ve kontrol grubunda %10 idi. SONUÇLAR: Kontrol grubu ile DM grubu karşılaştırıldığında DM'lu hastalarda İMK'da artış ve AD'de azalma vardı. Ayrıca, DM grubunda İMK ile AD önemli derecede negatif ilişkiliydi. İMK ve AD ölçümlerinin ateroskleroz varlığının saptanması ve ateroskleroz gelişme riski yüksek olan DM'lu hastaların belirlenmesini mümkün kılan faydalı testler olabileceği kanısına varıldı.Öğe EFFECT OF LEVOSIMENDAN VERSUS DOBUTAMIN ON LEFT VENTRICULAR SYSTOLIC AND DIASTOLIC FUNCTIONS IN PATIENTS WITH DECOMPENSATED HEART FAILURE(Elsevier Ireland Ltd, 2010) Iltumur, Kenan; Kaplangoray, Mustafa; Toprak, Nizamettin[Abstract Not Available]Öğe Elevated plasma N-terminal pro-brain natriuretic peptide levels in acute ischemic stroke(Mosby-Elsevier, 2006) Iltumur, Kenan; Karabulut, Aziz; Apak, Ismail; Aluclu, Ufuk; Ariturk, Zuhal; Toprak, NizamettinBackground B-type natriuretic peptide (BNP) is a neurohormone secreted mainly in the cardiac ventricles in response to volume expansion and pressure overload. The aim of this study was to assess plasma N-terminal proBNP (NT-proBNP) changes in acute ischemic stroke (AIS). Methods The study group consisted of 57 (37 women aged 64 12 years) patients who had their first AIS and no history or signs of cardiovascular disease. An age-matched control group was also included (n = 57, 36 women aged 61 6 years). NT-proBNP, troponin I (TnI), and creatine kinase-MB were evaluated. A thorough cardiovascular and neurological investigation, including imaging techniques and lesion size determination, was also performed. Results The log NT-proBNP peak levels, TnI, and creatine kinase-MB levels were significantly higher in AIS compared with controls (7.25 +/- 1.77 vs 3.48 +/- 0.76 mu g/mL, P < .0001; 0.76 +/- 0.54 vs 0.5 +/- 0.0 ng/mL, P < .001; 57 +/- 37 vs 13 +/- 4 U/L, P < .001, respectively). The log NT-proBNP correlated positively with TnI (r = 0.29, P = .03) and heart rate (r = 0.41, P = .002), and negatively with left ventricular ejection fraction (r = -0.67, P < .0001). Patients with signs of marked myocardial ischemia and patients with insular cortex involvement had even higher NT-proBNP levels. After adjustment for relevant factors, the relation between the log NT-proBNP and AIS as well as insular cortex involvement was observed to be insignificant (P > .05 for both). Conclusions Our results show that NT-proBNP plasma levels are significantly elevated in AIS and might be of clinical importance as a supplementary tool for the assessment of cardiovascular function in patients with AIS.Öğe An epidemiological study to evaluate the use of vitamin K antagonists and new oral anticoagulants among non-valvular atrial fibrillation patients in Turkey- AFTER*-2 study design(Türk Kardiyoloji Derneği, 2015) Ertaş, Faruk; Kaya, Hasan; Yıldız, Abdulkadir; Davutoğlu, Vedat; Kiriş, Abdulkadir; Dinç, Lale; Kafes, Habibe; Avcı, Anıl; Çalapkorur, Bekir; Ertaş, Gökhan; Gül, Mehmet; Ay, Nuray Kahraman; Bulur, Serkan; Durukan, Mine; Eren, Murat; İlhan, İbrahim; Küçük, Murathan; Özpelit, Ebru; Şimşek, Hakkı; Uçar, F. Mehmet; Yıldız, Ahmet; Şahin, Yıldıray; Ayhan, Erkan; Çağlayan, Emre; Güngör, Hasan; Özyurtlu, Ferhat; Şen, Nihat; Vatan, Bülent; Vatansever, Fahriye; Kobat, Mehmet Ali; Temiz, Ahmet; Taylan, Gökay; Dönmez, İbrahim; Erkuş, M. Emre; Söylemez, Selami; Zengin, Halit; Gündüz, Mahmut; Tuncez, Abdullah; Karavelioğlu, Yusuf; Gökdeniz, Tayyar; Koza, Yavuzer; Aktop, Ziyaeddin; Katlandur, Hüseyin; Özer, Pelin Karaca; Yüksel, Murat; Acet, Halit; Çil, Habib; Alan, Sait; Toprak, NizamettinObjectives: Atrial fibrillation (AF) is one of the most common causes of preventable ischemic stroke and is related to increased cardiovascular morbidity and mortality. There is a lack of data in Turkey on the use of new oral anticoagulants (NOACs), and time in therapeutic INR range (TTR) in vitamin K antagonist users and AF management modality. In this multi-center trial, we aimed to analyze, follow and evaluate the epidemiological data in non-valvular AF patients. Study design: Four thousand one hundred consecutive adult patients from 42 centers with at least one AF attack identified on electrocardiography will be included in the study. Patients with rheumatic mitral valve stenosis and prosthetic valve disease will be excluded from the study. At the end of one year, the patients will be evaluated in terms of major cardiac end points (death, transient ischemic attack, stroke, systemic thromboembolism, major bleeding and hospitalization). Results: First results are expected in June 2015. Data about major cardiovascular end-points will be available in January 2016. Conclusion: The rates and kind of oral anticoagulant use, TTR in vitamin K antagonist users and main management modality applied in non-valvular AF patients will be determined by AFTER-2 study. In addition, the rate of major adverse events (MACEs) and the independent predictors of these MACEs will be detected (AFTER-2 Study ClinicalTrials.gov number, NCT02354456.).Öğe Erken diyastolik akımın ventrikül içi dağılımının diyastolik fonksiyon bozukluğunu belirlemede katkısı(1999) Karadede, A. Aziz; Kapucu, Melih; Temamoğulları, Ali V.; Toprak, Nizamettin; Bıyık, İsmail; Ülgen, M. Sıddık; Akkuş, ZekiSol ventrikül diyastolik fonksiyonun tanısı, psödonormalize veya restriktif tip mitral akım olduğunda ya da atriyal fibrilasyon (AF) gibi durumlarda güçtür. Çalışmamızda özellikle bu tür hastalarda erken diyastolik akım hızının ventrikül içi değişiminin, diyastolik fonksiyon bozukluğunu göstermedeki değerini araştırmayı hedefledik. Bu amaçla çalışmaya, hipertansif kalp hastalığı (HKH) olan 20, iskemik kardiyomiyopatili (İKMP) 30 birey ve kontrol grubu olarak sol ventrikül fonksiyonu normal olan 33 birey alındı. Ventrikül içi bölgesel akım hızı örnekleri pulse Doppler ekokardiyografi ile mitral kapaktan apekse doğru 0, 1, 2 ve 3 cm uzaklığa kılavuz noktanın yerleştirilmesiyle elde edildi. HKH'da ve İKMP'de, bölgesel E hızı kontrol grubundan daha ilerleyici olarak azalıyordu (p<0.01 ve p<0.001). İKMP'li ve sinüs ritminde olan 8 hastada gevşeme bozukluğu (Grup 1), 16 hastada normalize ya da restriktif akım örneği (Grup 2) görüldü. Bu iki alt grubun 1 cm ile 2 cm (p<0.05 ve p<0.001) ve 2 cm ile 3cm seviyesi arasında (p<0.01 ve p<0.001) ventrikül içi E tepe akım hızının ilerleyici azalma farkı kontrol grubuna göre belirgin şekilde fazlaydı. E'nin bölgesel diyastolik akım hızındaki değişiklik bu alt gruplar arasında benzerdi. Atriyal fibrilasyonlu olan 6 İKMP olguda da belirgin şekilde ventrikül içi E hızında ilerleyici azalma vardı (1, 2, 3 cm seviyelerinde sırasıyla, 76.3±18, 65.0±18 ve 58.6±17 cm/sn). Bu seviyeler arasındaki fark da kontrol grubuna göre anlamlıydı (1-2 cm için p<0.05 ve 2-3 cm için p<0.01). Hipertansif kalp hastası ve İKMP gruplarında E'nin bölgesel pik erken diyastolik akım hızı ile sistolik fonksiyonu gösteren diyastol sonu, sistol sonu çaplar ve fraksiyonel kısalma arasında korelasyon yoktu. Sonuç olarak erken diyastolik akımın ventrikül içinde giderek azalmasının diyastolik fonksiyon bozukluğunu göstermede önemli bir parametre olabileceği ve özellikle de AF'lu ya da psödonormalize örnek görülen hastalarda önemli katkı sağlayacağı görüşüne varıldı.Öğe Esansiyel hipertansiyonda sağ ve sol ventrikül doluş parametrelerinin karşılaştırılması(1998) Toprak, Nizamettin; İltümür, Kenan; Uçaman, Berzal; Temamoğulları, Ali Vahip; Karadede, Abdülaziz; Akkoç, Azad; Kaymak, HalilBu çalışma Esansiyel Hipertansiyon (EH) ' da sağ ve sol ventrikül diyastolik doluş parametrelerini araştırmak amacıyla planlandı. EH'lu 118 hasta (Ortalamayaş 54.4 ± 10.3 yıl) ile 50 normotansif kontrolün (Ortalamayaş 51.6 ± 8 yıl) diyastolik doluş parametreleri triküspidve mitral anulus seviyelerinde pulse-Doppler ekokardiyografı ile değerlendirildi. Hipertansiflerde triküspit erken /geç (E/A) doluş akım hızları oranında ve normalize pik doluş hızında azalma gözlenirken (p<0.001), .atriyal doluş fraksiyonunda artma ve triküspit deselerasyon zamanında uzama görüldü (p<0.001). Hipertansiflerde sağ ventrikül diyastolik doluş parametreleri; yaş, sol ventrikül diyastolik septum ve arka duvar kalınlıkları ile anlamlı korelasyon göstermekteydi. Sol ventrikül kitle indeksi ile sağ ventrikül diyastolik doluş parametreleri ve sağ ventrikül duvar kalınlığı arasında anlamlı korelasyon görüldü. Sağ ventrikül duvar kalınlığı ile; triküspit E/A oranı, triküspit akım hız-zaman intégrait, atriyal doluş fraksiyonu ve normalize pik doluş hızı arasında anlamlı korelasyonlar saptandı (p<0.05). Sağ ve sol ventrikül diyastolik doluş parametreleri her iki grupda anlamlı ilişki göstermekteydi. EH'da sağ ventrikül doluş parametrelerinin değiştiği, bu parametrelerin sol ventrikül doluş parametreleri ile yakın ilişki gösterdiği, sağ ventrikül duvar kalınlığı ve sol ventrikül kitle indeksi ile de anlamlı ilişki gösterdiği sonucuna varıldı.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »