Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Tamam, Banu" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • [ X ]
    Öğe
    Apolipoprotein E Genotype in Patients with Cerebrovascular Diseases and its Effect on the Disease Outcome
    (Taylor & Francis Ltd, 2009) Tamam, Yusuf; Tasdemir, Nebahat; Toprak, Recep; Tamam, Banu; Iltumur, Kenan
    A total of 100 hospitalized stroke patients and 30 healthy controls were included in a study aiming to determine the predictive role of ApoE genotype polymorphism for stroke outcome in the Turkish population. The most frequent ApoE genotype was 3/3 reflecting Asian population polymorphic distribution. ApoE polymorphism in the Eastern Turkish population was found to be independent of stroke type, OSCP subtypes of infarction, localization of hemorrhage, severity of carotid artery stenosis, and resultant stroke outcome. Distinct polymorphic results in populations from nearby regions suggest a multifactorial pathogenesis and presence of very complex genetic factors in the development of stroke and stroke outcome.
  • [ X ]
    Öğe
    Association of apolipoprotein e genotype and cerebrovascular disease risk factors in a Turkish population
    (Taylor & Francis Ltd, 2008) Tasdemir, Nebahat; Tamam, Yusuf; Toprak, Recep; Tamam, Banu; Tasdemir, M. Serhan
    The purpose of the present study was to investigate the predictive role of apolipoprotein E genotypes for stroke-related risk factors in the Turkish population. Among 100 stroke patients and 30 healthy subjects included in the study, most frequent Apo E genotype was epsilon 3/3, compatible with polymorphic distribution of Asian population. VLDL and triglyceride levels in epsilon 2/4(+) subjects were higher than in epsilon 2/4(-) patients. HDL and homocysteine levels were higher in epsilon 4/4 (+) subjects than in epsilon 4/4 (-) stroke patients. These results suggest that ApoE polymorphism in this population was not associated with any other demographic or clinical variables except for lipid profiles and homocysteine levels.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Guillain-Barre sendromu kliniği ile başvuran bir difterik polinöropati olgusu
    (Antibiyotik ve Kemoterapi Derneği, 2007) Tamam, Yusuf; Çelen, Mustafa Kemal; İltumur, Kenan; Tamam, Banu
    Difteri, çocukluk ça¤›nda rutin olarak yap›lan afl›lama sayesinde yetiflkin insanlarda s›k olarak görülmeyen akut toksik bir infeksiyondur. Distalden bafllay›p proksimale do¤ru ilerleyen güçsüzlük, yumuflak damak paralizisi, göz hareket bozukluluklar› gibi nörolojik komplikasyonlar› difteriye ba¤l› toksik polinöropatinin Guillain-Barré sendromunda gözlenen polinöropati ile kar›flmas›na neden olabilir. Bu yaz›da, Guillain-Barré sendromu (GBS) belirtileriyle acil poliklini¤ine baflvuran ve klini¤imizde yap›lan de¤erlendirme sonras› difterik polinöropati tan›s› konan ve tedavi edilen 20 yafl›ndaki bir kad›n olgu sunulmufltur. ‹lk de¤erlendirmedeki nazone konuflmas›, bilateral horizontal nistagmus, distalden bafllay›p proksimale do¤ru ilerleyen güçsüzlük, yumuflak damak paralizisi, a¤›r disfaji ve disfoni gibi nörolojik bulgular› nedeniyle GBS ön tan›s› konan hastan›n yat›fl sonras› al›nan ayr›nt›l› öyküsünde, yaklafl›k 1 ay önce bir üst solunum yolu infeksiyonu sonras› kardiyoloji klini¤inde yat›r›ld›¤› ve o dönemdeki incelemeleri sonras› difteriye ba¤l› miyokardit tan›s› kondu¤u saptanm›flt›r. Ayr›ca mikrobiyolojik incelemeler ve öykünün derinlefltirilmesi sonras›nda mevcut tablosu ile difteriye ba¤l› polinöropati tan›s›n›n daha uygun olaca¤› kan›s›na var›lm›flt›r. Erken evrede birbiriyle çok benzeflen GBS’na ba¤l› polinöropati ve difterik polinöropati tablosunun ay›r›c› tan›s›n› yapmak ve do¤ru tan›y› koymak, tedavi yaklafl›m› ve sonras›nda hastal›¤›n prognozunu etkileyecektir.
  • [ X ]
    Öğe
    Identifying autonomic nervous system dysfunction in acute cerebrovascular attack by assessments of heart rate variability and catecholamine levels
    (Georg Thieme Verlag Kg, 2015) Akil, Esref; Tamam, Yusuf; Akil, Mehmet Ata; Kaplan, Ibrahim; Bilik, Mehmet Zihni; Acar, Abdullah; Tamam, Banu
    Objective: This study aimed to evaluate changes in the autonomic nervous system caused by cerebral lesions due to acute stroke. We assessed heart rate variability and catecholamine levels in lieu of stroke lesion localization. Materials and Methods: A total of 60 stroke patients and 31 healthy controls were enrolled in the study. Plasma epinephrine and norepinephrine levels were measured on the first, third, and seventh days following the stroke event. Heart rate variability was evaluated with time-domain and frequency-domain analyses via 24-hour Holter monitor recordings. Results: On the first and third day following the stroke, norepinephrine levels were significantly higher in all patient groups as compared to controls. Epinephrine levels on the first, third and seventh days after the stroke were significantly higher in patients with lesions in the right middle cerebral artery territory than controls. In frequency-domain analysis, patients with right middle cerebral artery territory lesions had greater low frequency and low frequency to high frequency ratio values than controls. Time-domain analysis revealed significant decreases in the standard deviation from the mean for 5-minute 288 R-R intervals in patients with lesions in the right middle cerebral artery and posterior cerebral artery territory when contrasted with controls. Patients with lesions in the right middle cerebral artery territory demonstrated the highest increase in the percentage of consecutive R-R intervals differing by more than 50 ms (pNN50) as compared to the control group. Conclusion: These findings indicate that autonomic dysfunction favoring an increase in sympathetic activity occurs in acute stroke patients.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İnme sonrası demans: Sıklığı ve risk faktörleri
    (Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği, 2008) Tamam, Banu; Taşdemir, Nebahat; Tamam, Yusuf
    Amaç: Bu çalışmada inme geçirmiş hastalarda üç aylık bir sürenin sonunda inme sonrası demans (İSD) gelişme sıklığının saptanması ve bu tanıyı yordayan olası klinik ve sosyodemografik risk etkenlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji kliniğine inme ön tanısı ile yatırılan ve yapılan değerlendirmeler sonucunda bu tanısı doğrulanan 147 hastadan, inmeden üç ay sonra tekrar değerlendirmeye gelen 106'sı (66 erkek, 40 kadın) dahil edilmiştir. Tüm hastaların ayrıntılı sistemik ve nörolojik muayeneleri, rutin laboratuar tetkikleri ve beyin görüntüleme incelemeleri yapılmış, klinik görüşme ile saptanan sosyodemografik veriler ve inmeyle ilgili klinik bulgular not edilmiştir. Hastaların işlevsel durumları Barthel İndeksi, klinik durumları NIH inme ölçeği ve bilişsel durumları standardize mini-mental durum testi (SMMT) uygulanarak hem yatış sırasında hem de yatıştan sonraki 3. ayda değerlendirilmiştir. Bulgular: Değerlendirmeye alınan 106 olgunun 32'sine İSD (% 30.2) tanısı konmuştur. Çok değişkenli analizler, ilerlemiş yaşın, atrial fibrilasyon varlığının, beyin görüntüleme incelemelerinde birden fazla lezyon bulunmasının, yatış sırasındaki işlevsel ve bilişsel durumun İSD gelişimini anlamlı biçimde yordadığını göstermiştir. Tartışma: Çalışmamızın sonuçları, İSD'nin inme hastalarında sık görülen bir komplikasyon olduğunu doğrulamıştır. İSD gelişimine neden olacak risk etkenlerini belirleyip erken dönemde tanıyıp tedavi etmek, bu bozukluğun topluma olan yükünü oldukça azaltacak ve hastaların yaşam kalitelerini artıracaktır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Post strok demans: Sıklığı ve risk faktörleri
    (2017) Tamam, Banu; Taşdemir, Nebahat
    Bu çalışmada strok geçirmiş hastalarda üç aylık bir sürenin sonunda poststrok demans (PSD) gelişme sıklığının saptanması ve olası klinik ve sosyodemografik risk faktörlerinin saptanması amaçlanmıştır. Bu çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji kliniğine strok (iskemik ya da hemorajik) ön tanısı ile yatırılan ve yapılan değerlendirmeler sonucunda bu tanısı doğrulanan 147 hastadan, üç ay sonra tekrar değerlendirilen 106 hasta (66 erkek, 40 kadın) çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmaya alınan tüm hastaların ayrıntılı nörolojik ve sistemik muayeneleri, ayrıntılı kardiyak değerlendirmeleri, rutin laboratuvar tetkikleri (kan sayımı, elektrolitler, kan şekeri, lipit değerleri ve diğer parametreler), elektrokardiyografi (EKG), göğüs radyografisi, ekokardiyografisi (emboli ve diğer kardiyak anomalileri tanımlamak için), beyin görüntülemeleri ( BT ya da MRI) yapılmıştır. Hastaların ayrıca çeşitli sosyodemografik ve klinik verileri hem taburcu edilme sırasında hem de yatıştan sonraki 3 ayda ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. Hastaların ek olarak stroktan hemen önceki ve sonraki fonksiyonları Barthel İndeksi, klinik durumunu değerlendirmek için NIH strok skalası ve kognitif durumun tespiti için mini-mental durum testi uygulandı. Değerlendirmeye alınan 106 olgunun 32 sine poststrok demans (PSD) (%30.2) tanısı konmuştur. PSD tanısı alan ve almayan hastaların sosyodemografik özellikleri karşılaştırıldığında, PSD tanısı alan hastaların daha yaşlı ve kadın oldukları saptanmıştır. PSD tanısı alan hastalarda atrial fibrilasyon ve geçirilmiş strok öyküsünün bu tanıyı almayan gruba oranla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fazla olduğu görülmüştür. PSD tanısı alan hastalarda strok sonrası çekilen görüntüleme raporlarında birden fazla lezyon saptanma olasılığı daha yüksek bulunmuştur. 51 Çalışmamızın sonuçları, PSD'ın strok hastalarında sık görülen bir komplikasyon olduğunu doğrulamıştır. PSD gelişimine neden olacak risk faktörlerini belirleyip erken dönemde tanıyıp tedavi etmek, bu bozukluğun topluma olan yükünü oldukça azaltacak ve hastaların yaşam kalitelerini geliştirecektir. Anahtar Sözcükler: demans, poststrok demans, risk faktörleri, sıklık
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Sunct sendromu olan bir olguda spect bulguları
    (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Arslan, Seyfi; Tamam, Yusuf; Apak, İsmail; Tamam, Banu
    Konjunktival kızarıklık ve göz yaşarmasının eşlik ettiği unilateral kısa süreli nevraljifom ağrılar (Short-lasting Unilateral Neuralgiform headache attacks with Conjunctival injection and Tearing (SUNCT)) sendromu nadir görülen trigeminal kaynaklı baş ağrıları arasında sınıflandırılmaktadır. Genellikle tek taraflı oftalmik sinir alanında hafif-orta şiddetli paroksismal gruplar halinde gelen ağrı ve buna eşlik eden otonomik bulguların varlığı ile ayırt edilir. Etyolojisi kesin olarak belirlenebilmiş değildir, ancak buna yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu olgu sunumu ile oldukça nadir görülen SUNCT sendromu atağı sırasında saptadığımız SPECT bulgularını aktarmayı ve bulgularımızın hastalığın etyolojisine yönelik olası katkılarının tartışılması amaçlanmıştır.
  • [ X ]
    Öğe
    Uzun süreli karbamazepin monoterapisinin epilepsi hastalarında serum lipit düzeylerine etkisi
    (2008) Tamam, Yusuf; Apak, İsmail; Tamam, Banu; Çakmak, Gönül; Tabak, Veysi
    Bu çalışmada antiepileptik olarak tek başına uzun süreli karbamazepin kullanan epilepsi hastalarında karbamazepinin kan serum lipit düzeylerine olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışma grubu epilepsi tanısı alan ve bu nedenle en az bir yıldır karbamazepin kullanan 10'u kadın, 20'si erkek 30 hastadan, kontrol grubu ise yaş ve cinsiyet olarak uyumlu 30 sağlıklı denekten oluşmuştur. Tüm deneklerin serum kolesterol (total kolesterol, HDL, LDL ) ve trigliserit düzeyleri ve LDL/HDL oranları belirlenmiştir. Çalışma grubunun serum HDL kolesterol, trigliserit düzeyleri kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek, serum LDL kolesterol düzeyi ve LDL/HDL oranlarının kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde düşüktü. Total kolesterol düzeylerinin ortalaması çalışma grubunda kontrol grubuna göre daha düşük olmasına karşın, bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildi. Uzun süreli karbamazepin kullanımının kolesterol düzeylerine olan etkisi nedeniyle ateroskleroz ve koroner kalp hastalığının gelişme riskini azaltmaya katkıda bulunabileceği düşünülmüştür. Yapılacak uzun süreli ileriye dönük izlem çalışmaları bu konunun kesin biçimde aydınlatılmasına yardımcı olacaktır

| Dicle Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Dicle Üniversitesi, Diyarbakır, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim