Yazar "Taş, İlhan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Erişkin çağı periferik lenfadenopatileri: Eksizyonel biyopsi uygulanan 67 hastanın sonuçları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Gül, Mesut; Aliosmanoğlu, İbrahim; Türkoğlu, Ahmet; Dal, Sinan; Taş, İlhan; Baç, BilselAmaç: Lenfadenopati pek çok hastalığın ilk bulgusu olabilir. Büyümüş lenf nodlarının etyolojik profili önemli ölçüde bölgesel farklılıklar gösterebilmektedir. Bu çalışmada kliniğimizde eksizyonel biyopsiyle tanı konmuş periferik lenfadenopatili hastalar incelendi. Yöntemler: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği’nde 5 yıllık dönemde periferik lenfadenopati nedeniyle eksizyonel biyopsi yapılan 67 hastaya ait veriler geriye dönük olarak incelendi. Sonuçlar: Hastaların yaş ortalaması 37,9±15 olup, 29’u (%43,3) erkekti. Eksizyonel biyopsi uygulanan lenfadenopati bölgeleri sıklık sırasına göre aksiller (n=36; %53,7), inguinal (n=22; %32,8) ve servikal bölgeydi (n=9; %13,4). Patolojik incelemede, en sık maligniteler (n=23; %34,3) gözlendi. Maligniteler sıklık sırasına göre non-hodgkin lenfoma (n=11; %16,4), hodgkin lenfoma (n=7; %10,4) ve metastaz (n=5; %7,5) idi. İkinci sıklıkta tüberküloz lenfadenopati (n=20; %29,9) görüldü. Non-spesifik lenfadenit üçüncü sırada (n=19; %28,4) görülmüş olup; reaktif hiperplazi, benign foliküler hiperplazi, ve miksed foliküler hiperplaziyi içermekteydi. Granulomatöz lenfadenit (n=4; %5,9) ve sistemik lupus eritomatozis (n=1; %1,5) en az sayıda görüldü. Malign olgularda lenfadenopati çapı ve generalize lenfadenopati varlığı anlamlı olarak daha fazlaydı. Sonuç: Lenfadenopati tanısı için ince-iğne aspirasyon biyopsisi benign-malign ayrımında yararlı olabilir ancak tanı için yetersizlik durumuyla sık karşılaşılmaktadır. Ayrıca lenfoma tanısı için eksizyonel biyopsi gerekir. Eksizyonel biyopsi, minimal morbidite ve mortalite ile güvenli bir şekilde uygulanabilen bir tanı yöntemidir. Öte yandan, özellikle tüberküloz lenfadenopati olgularında insizyonel biyopsi sinüs ve fistül oluşumuna yol açabildiğinden dolayı kontrendikedir.Öğe İdiopatik trombositopenik purpuralı hastalarda splenektomi: 109 olgununun analizi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Önder, Akın; Kapan, Murat; Gül, Mesut; Aliosmanoğlu, İbrahim; Arıkanoğlu, Zülfü; Taşkesen, Fatih; Taş, İlhan; Ay, Enver; Girgin, SadullahAmaç: Splenektomi, medikal tedaviye dirençli ve şiddetli seyreden İdiopatik trombositopenik purpuralı hastalarda tedavi sağlamak amacıyla yapılmaktadır. Bu çalışmada İdiopatik trombositopenik purpura tanısıyla splenektomi uygulanan hastalarda postoperatif ve uzun dönem sonuçların irdelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde 2002-2010 tarihleri arasında İdiopatik trombositopenik purpura tanısıyla splenektomi uygulanan 109 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalarda yaş, cinsiyet, aksesuar dalak varlığı ve yerleşimi, operasyon süresi, preoperatif transfüzyone edilen trombosit ünite sayısı, preoperatif ve postoperatif kan transfüzyon ünite sayısı, hastanede yatış süresi, takip süresi ve sonuçları, morbidite ve mortalite kaydedildi. Bulgular: Hastaların 88’i (%80.7) kadın, 21’i (%19.3) erkek idi. Yaş ortalamaları 37.10±16.62 (16-72) yıl idi. Ortalama ameliyat süresi 44.87 ± 10.32 (30-120) dakika idi. Ortalama kan transfüzyonu ve trombosit süspansiyonu sırasıyla 1.63±0.85(0-3) ve 2.01±0.71(1-3) ünite idi. Preoperatif USG ile 20 (%18.3) hastada aksesuar dalak tanımlandı. Hastalarda laparotomide 23’ünde (%21.1) patoloji tarafından doğrulanan aksesuar dalak tespit edildi. İntraoperatif en sık aksesuar dalak yerleşimi dalak hilusunda saptandı. Hastaların 16’sında (%14.7) postoperatif dönemde komplikasyon gelişti. En sık görülen komplikasyon atelektazi idi. Hastaların ortalama hastanede yatış süresi 4.56±2.45(2-12) gün idi. Hastalar medyan 28 (9-48) ay takip edildi. Hastaların 1’inde (%0.9) mortalite gelişti. Sonuç: Splenektomi İdiopatik trombositopenik purpura tedavisinde medikal tedaviye yanıtsız olgularda güvenle uygulanabilen bir cerrahi girişimdir ve splenektomiyle bu hastalarda uzun süreli yanıt almak mümkündür. Nüksü engellemek için aksesuar dalak gözden kaçırılmamalıdır.Öğe İntraabdominal tümörlerin nadir bir nedeni: Mezenterik kistli 21 hastanın analizi(Modestum Publishing Ltd., 2011) Önder, Akın; Kapan, Murat; Arıkanoğlu, Zülfü; Aliosmanoğlu, İbrahim; Okur, Mehmet Hanifi; Önder, Hakan; Taş, İlhanAmaç: Mezenterik kistler nadir görülen intraabdominal tümörlerdir. Bu çalışmada mezenterik kistlere ait klinik bulguların, patolojik özelliklerin ve uygulanan cerrahi yaklaşımların irdelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 1985 - Aralık 2010 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ve Çocuk Cerrahisi Kliniklerinde cerrahi uygulanan mezenterik kistli 21 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastalarımızın 16’sı (%76.2) kadın, 5’i erkek (%23.8) olup, ortalama yaşları 32.62±22.19 (4-79) yıldı. En sık başvuru şikayeti abdominal kitle ve ağrı idi. Mezenterik kistler sıklıkla ince barsak mezenteri yerleşimliydi (%61.9). Kistin boyutları 4-25 cm arasında değişmekteydi. Hastalara uygulanan en sık cerrahi girişim enüklasyondu (%90.5). On yedi (80.9) hastada histopatoljik tanı kistik lenfanjiom ile uyumluydu. Ortalama hastanede yatış süresi 5.29±2.28(2-11) gün idi. Postoperatif morbidite oranı %33.3 olup, en sık görülen komplikasyon yara enfeksiyonuydu. Postoperatif dönemde mortalite gözlenmedi. Sonuç: Fizik muayenede düzgün sınırlı kitle palpe edilen ve görüntüleme yöntemleriyle intraabdominal kistik kitle saptanan karın ağrısı ile başvuran hastalarda ayırıcı tanıda mezenterik kist göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Patient management and clinical outcomes in non-traumatic small bowel perforations(Modestum Publishing Ltd., 2015) Türkoğlu, Ahmet; Ülger, Burak Veli; Uslukaya, Ömer; Oğuz, Abdullah; Zengin, Yılmaz; Taş, İlhan; Gül, Mesut; Arıkanoğlu, ZülfüObjective: The aim of this study was to report our management and outcomes of patients who underwent surgery with the diagnosis of non-traumatic small bowel perforation. Methods: The records of 30 patients who underwent surgery for non-traumatic small bowel perforation between 2005 and 2013 were examined. Age, gender, complaints, duration of symptoms, comorbid disease(s), perforation location, length of stay in hospital, etiology, surgical treatment, morbidity, and mortality data were recorded. Patients were divided into two groups, survivors and nonsurvivors, and their features were compared. Results: The mean age of the patients was 51.3±19.9 years. Signs of peritoneal irritation were present in 22(73.3%) patients. In surgical exploration, generalized purulent peritonitis was observed in 14(46.6%) patients, while localized peritonitis was observed in the others. Bowel resection was performed in 27(90%) patients, while primary suture was performed in only 3(10%) patients. A diverting ileostomy was performed in 18(60%) patients. Mortality was observed in 9 (30%) patients. Duration of the symptoms and multiple perforations were significantly higher in non-survivors. Conclusion: A delay in diagnosis and presence of multiple perforations are the most important causes of mortality. Every effort should be made to avoid delay in diagnosis; however, once the diagnosis is delayed, especially in patients with multiple perforations, extensive surgery such as bowel resection and ileostomy should not be avoided. J Clin Exp Invest 2015; 6 (2): 130-134.Öğe Peptik ülser perforasyonunda morbidite ve mortaliteye etkili risk faktörleri(2015) Kapan, Murat; Önder, Akın; Bozdağ, Zübeyir; Ülger, Burak Veli; Taş, İlhanAmaç: Peptik ülser perforasyonu günümüzde halen önemli bir cerrahi problemdir. Bu çalışmada peptik ülser perforasyonunda morbidite ve mortaliteye etkili risk faktörleri incelendi.Gereç ve Yöntemler: Ocak 2006-Aralık 2010 tarihleri arasında peptik ülser perforasyonu nedeniyle çalışmaya dahil edilen 148 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastalarda yaş, cinsiyet, başvuru şikayetleri, şikayetlerin başlangıcı ile hastaneye başvuru arasında geçen süre, fizik muayene bulguları, yandaş hastalıklar, laboratuvar ve görüntüleme bulguları, hastanede yatış süresi, morbidite ve mortalite kaydedildi.Bulgular: Hastaların 129'u (%87,2) erkek, 19'u (%12,8) kadındı. Ortalama yaş 51,7±20 yıl idi. Hastaların 45'inde (%30,4) en az bir yandaş hastalık saptandı. Postoperatif dönemde hastaların 30'unda (%20,3) komplikasyon gelişti. En sık gelişen komplikasyon yara yeri enfeksiyonu idi. Hastaların 27'sinde (%18,2) mortalite gelişti. En sık mortalite nedeni sepsis idi. Çok değişkenli analizde 60 yaş üstü olma, yandaş hastalıkların olması ve Mannheim peritonit indeksi morbidite üzerine etkili bağımsız risk faktörü olarak bulunurken, 60 yaş üstü olma, başvuru süresi ve Mannheim peritonit indeksi mortalite üzerine etkili bağımsız risk faktörü olarak bulundu.Sonuç: Peptik ülser perforasyonu ile başvuran hastalarda erken tanı ve uygun tedavi önemlidirÖğe Peptik ülser perforasyonunda morbidite ve mortaliteye etkili risk faktörleri(2015) Taş, İlhanAmaç: Peptik ülser perforasyonu günümüzde halen önemli bir cerrahi problemdir. Bu çalışmada peptik ülser perforasyonunda morbidite ve mortaliteye etkili risk faktörleri incelendi. Materyal metod: Ocak 2006-Aralık 2010 yılları arasında peptik ülser perforasyonu nedeniyle çalışmaya dahil edilen 148 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastalarda yaş, cinsiyet, başvuru şikayetleri, şikayetlerin başlangıcı ile hastaneye başvuru arasında geçen süre, fizik muayene bulguları, yandaş hastalıklar, laboratuar ve görüntüleme bulguları, ameliyat teknikleri, hastanede yatış süresi, morbidite ve mortalite kaydedildi. Bulgular: Hastaların 129' u (%87,2) erkek, 19' u (%12,8) kadındı. Ortalama yaş 51,7± 20 (15-88) yıldı. Hastaların 45’ inde (%30.4) en az bir yandaş hastalık saptandı. Postoperatif dönemde hastaların 30' unda (%20.3) komplikasyon gelişti. En sık gelişen komplikasyon yara yeri enfeksiyonu idi. Hastaların 27’ sinde (%18.2) mortalite gelişti. En sık mortalite nedeni sepsis idi. Bu çalışmada univariate analizde 60 yaştan büyük olma, yandaş hastalıkların olması, perforasyon çapı ve Mannheim peritonit indeksi istatistiksel olarak morbidite üzerine etkili bulunurken, hastaların ortalama yaşı, hastaneye başvuru süresi, şok bulgularının mevcut olması, yandaş hastalıkların olması, perforasyon çapı, Mannheim peritonit indeksi ve Akut fizyoloji ve kronik sağlık değerlendirme II mortalite üzerine etkili olarak belirlendi. Multivariate logistik regresyon analizde 60 yaş üstü olma, yandaş hastalıkların olması ve Mannheim peritonit indeksi morbidite üzerine bağımsız risk faktörü olarak bulunurken, 60 yaş üstü olma, başvuru süresi ve Mannheim peritonit indeksi mortalite üzerine bağımsız risk faktörü olarak bulundu. Sonuç: Peptik ülser perforasyonu ile başvuran hastalarda erken tanı ve uygun tedavi önemlidir. Anahtar kelimeler: Peptik ülser perforasyonu, morbidite, mortalite, risk faktörleri, başvuru süresi.Öğe Pneumatosis cystoides intestinalis: Clinical experience in a single center(TIP ARASTIRMALARI DERNEGI, 2012) Önder, Akın; Kapan, Murat; Önder, Hakan; Taşkesen, Fatih; Gül, Mesut; Aliosmanoğlu, İbrahim; Başol, Ömer; Taş, İlhanThe purpose of the present study was to examine deeply the treatment strategies implemented in four patients diagnosed with pneumatosis cystodes intestinalis and their results. Medical records of four patients who had been treated at the diagnosis of pneumatosis cystoides intestinalis between January 2006 and November 2011 were investigated retrospectively. Three (75%) of the patients were male and 1 (25%) female, with the average age of 47.3±19.3 (21-66) years. Pain in abdomen was the first symptom complained by all four patients on admission. While the findings consistent with the peritonitis were revealed during physical examination in three of the cases, abdominal tenderness was detected in one patient. Of all the cases, 2 were accepted as the primary cases due to unknown etiology, while chronic obstructive pulmonary disease and peptic ulcer were held responsible in the etiology, thus assigning these cases in the secondary pneumatosis cystoides intestinalis group. Plain abdominal x-ray images acquired in all patients revealed subdiaphragmatic free gas collection; moreover, free fluid collection within the abdomen was recognized ultrasonographically in 3 patients. The diagnosis of pneumatosis cystoides intestinalis was established through abdominal computed tomography in the patient followed up under conservative treatment. Mortality and complications occurred in none of the patients. Should the physical examination findings associated with the peritonitis be obscured by subdiafragmatic free gas, such a patient may be erroneously followed up under conservative treatment. Implementation of a surgical strategy should not be deferred in case of acute abdomen.