Yazar "Tüzün, Yekta" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alışılmadık sebebi bilinmeyen ateş olgusu: Kikuchi-fujimoto hastalığı(2008) Dursun, Mehmet; Tüzün, Yekta; Yılmaz, Şerif; Bayan, Kadim; Altıntaş, Abdullah; Çil, TimuçinHistiyositik nekrotizan lenfadenit olarak da isimlendirilen ve kendini sınırlayıcı özelliğe sahip Kikuchi-Fujimoto hastalığı (KFH) çoğunlukla Asyalı genç kadınlarda görülür. KFH’nın etyolojisi bilinmemektedir. Hastalar özellikle servikal bölgede lenfadenopati, ateş, lökopeni ve yüksek eritrosit sedimantasyon hızı ile başvururlar. Hastalık bazen malign lenfoma olarak yanlış tanı alır. Hastalığın tanısı tutulan lenf nodunun histopatolojik incelemesi ile doğrulanır. Burada sebebi bilinmeyen ateş ile gelen ve Kikuchi hastalığı tanısı konan genç bayan hasta sunulmuştur. Sebebi bilinmeyen ateş ve lenfadenopati ile gelen hastaların ayırıcı tanısında KFH’nın da düşünülmesi gerektiğini öneriyoruz.Öğe A case of polycythemia vera accompanied with neurofibromatosis type 1(2010) Tüzün, Yekta; Bayan, Kadim; Altıntaş, Abdullah; Çil, Timuçin; Paşa, Semir; Ayyıldız, OrhanKlasik miyeloproliferatif sendromlar (MPS) daha sık erişkinlerde görülürse de çocukluk çağında da görülebilir. Bu sendromlar içinde jüvenil kronik miyelomonositik lösemi (JMML), çocukluktaki monozomi 7’nin MPS’u, familyer kronik myeloid lösemi, trizomi 21’li infantlarda görülen transient MPS ve miyelofibrozisin çocukluk formları sayılabilir. Nörofibromatozis tip 1 (NF1), pigmentasyon anomalileri, başta çocuklar olmak üzere benign ve malign neoplazi sıklığının artmış olduğu otozomal dominant kalıtılan genetik bir hastalıktır. NF1 hastası çocuklarda daha yüksek sıklıkta görülmektedir. Biz bu yazımızda erişkin bir NF1 hastasında gelişen polistemia vera olgusu sunduk. Çocukluk yaşta NF1 ile MPS’ ın birlikteliği iyi bilinen bir durumdur. Benzer birliktelik erişkin hastalarda ise gösterilememiştir. Literatür taramalarımıza göre, JMML ve monozomi 7 ile birliktelikler tanımlanmış olsa da muhtemelen polistemia vera ile ilk saptanmış birlikteliktir.Öğe Changes in pulse oximetry levels and factors affecting oxygen saturation during routine upper gastrointestinal endoscopy with or without sedation(2006) Dursun, Mehmet; Tüzün, Yekta; Yılmaz, Şerif; Bayan, Kadim; Kılıç, Mehmet; Canoruç, FikriEndoskopinin ve premedikasyonda kullanılan midazolamın oksijen desaturasyonuna yol açıp açmadığını, bunun yanında ortaya çıkacak oksijen desaturasyonuna etkili olabilecek faktörleri araştırmayı hedefledik. Yöntem: Çalışmaya, Dicle Üniversitesi Hastanesi Endoskopi Ünitesi'ne çeşitli endikasyonlarla üst gastrointestinal endoskopi için başvuran 103'ü erkek, 97'si kadın toplam 200 hasta dâhil edildi. Hastaların anam-nezleri ve antropometrik değerleri alındı. İşlem öncesi oksijen saturasyonu, hemoglobin düzeyi ve dakikalık kalp hızı kaydedildi. Başlangıçta oksijen saturasyonu %90'ın altında olan hastalar çalışmaya dâhil edilmedi. Hastalar 2 gruba ayrıldı. 100 kişilik hasta grubuna sedasyonsuz (l.grup), 100 kişilik diğer hasta grubuna ise sedasyonlu (2.grup) olarak endoskopi işlemi uygulandı. Sedasyon amacı ile midazolam (2-5mg) kullanıldı. Premedikasyon uygulanan olgulara endoskopi bitiminde intra-venöz flumazenil (0.2 mg) uygulandı. Hastalar sedasyon ve oro-farinks anestezisi öncesinden başlanarak, işlem bitiminden bir dakika sonrasına kadar devamlı şekilde oksijen saturasyonu ve kalp hızı bakımından monitörize edildiler. Endoskopi işlemi süresince en düşük oksijen saturasyonu ve en yüksek kalp hızı değerleri kaydedildi. İşlem boyunca oksijen saturasyonunun ne kadar süre ile % 90'ın altında kaldığı kaydedildi ve bu sürenin endoskopi işleminin toplam süresi ile ilişkisi değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 200 hastanın yaş ortalaması l.grupta 45, 2.grupta ise 44 idi. Her iki gurup arasında vücut kitle indeksi, sigara içimi, hemoglobin ve bazal en yüksek nabız düzeyi, endoskopi süresi, bazal en düşük oksijen saturasyonu, hipoksi süresi ve hipoksiye girme zamanı bakımından fark yoktu. Cinsiyet, endoskopi süresi, bazal nabız, hemoglobin düzeyi ile oksijen desaturasyonu arasında herhangi bir ilişki saptan¬madı. Sigara içiminin oksijen desaturasyonuna anlamlı katkıda bulunduğu saptandı. Sonuç: Üst gastrointestinal sistem endoskopisi için midazolam premedikasyonu güvenilir bir uygulamadır ve bu işlem, ciddi komorbiditesi olmayan bireylerde ek risk oluşturmamaktadır. Sigara alışkanlığı, endoskopi hastalarında dikkate alınmalıdır.Öğe Dubin-Johnson Sendromu tanılı bir olgu nedeniyle konjuge hiperbilirubinemiler(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Bayan, Kadim; Tüzün, Yekta; Özcan, Mansur; Yılmaz, Şerif; Turgutalp, SezerDubin-Johnson sendromu (DJS) hafif derecede kronik konjuge hiperbilirübinemi ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Bu konjenital sendromda, konjuge anyonların safra kanalikülüne itrahında bozukluk vardır. Safra asitlerinin atılımı genellikle normaldir. DJS’lu hastalarda multidrug resistans related protein (MRP-2) geninde farklı mutasyonlar tespit edilmiştir. Hastalar asemptomatik olmakla birlikte bazen müphem karın ağrısı, hafif sarılık, halsizlik gibi bünyesel semptomlar görülebilir. Ondokuz yaşında erkek hasta doğduğundan beri mevcut olan sarılık yakınması ile kliniğe yatırıldı. Hastada müphem karın ağrısı ve sarılık mevcuttu. Kaşıntı yoktu. Tam kan sayımı, protrombin zamanı ve serum tarnsaminazlar, alkalen fosfataz, safra asitleri, kolesterol ve albumin değerleri normal sınırlardaydı. Serum total bilirübin konsantrasyonu 6,5 mg/dL, direkt bilirübin konsantrasyonu 4.9 mg/dL idi. 99mTc-HIDA ile yapılan hepatobiliyer sintigrafi incelemesinde karaciğer normal olup safra kesesi ise enjeksiyondan sonra geç görüntülendi. Karaciğer biyopsisinde santral ven çevresinde yoğun pigmentasyon izlendi. Bu yazıda konjuge hiperbilirübineminin nadir nedenlerinden biri olan Dubin-Johnson sendromunu sunmayı ve herediter sarılık ayırıcı tanısını vurgulamayı amaçladık.Öğe Granular cell tumor of the esophagus and its endoscopic treatment(2007) Yılmaz, Şerif; Bayan, Kadim; Can, Alper; Tüzün, Yekta; Büyükbayram, Hüseyin[Abstract Not Available]Öğe İdiyopatik portal hipertansiyonlu on iki hasta: Güneydoğu Anadolu’dan veriler(2006) Bayan, Kadim; Tüzün, Yekta; Akın, Davut; Çil, Timuçin; Yılmaz, ŞerifGiriş ve amaç: İdiyopatik portal hipertansiyon (İPH), çoğunlukla bilinmeyen etyopatogenezli presinüzoidal portal hipertansiyon ile karakterli nadir bir durumdur. Bu çaılşmada Güneydoğu Anadolu’da yaşayan 12 hastanın klinikopatolojik özellikleri ve komplikasyonları incelenmiştir. Gereç ve yöntem: On iki kişilik bir hasta gurubunun demografik, klinik, laboratuar özellikleri ve gelişen komplikasyonlar retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Altı kadın, 6 erkek dahil edildi. Ortalama yaş 35.2 yıl idi. Temel semptomlar anemiye bağlı yakınmalar (%58), sol üst kadran ağrısı (%83), dispepsi (%41) ve varisiyel kanama (%8) idi. Pika öyküsü hastaların %41’inde saptandı. Masif splenomegali %83 oranı nda vardı. Protrombin zamanı %58 olguda uzamıştı. Düşük protein C, protein S ve anti-trombin III aktivitesi sırasıyla 7 (%58), 4 (%33) ve 5 (%41) olguda saptandı. Karaciğer biyopsisi 7 (%58) olguda özellik göstermezken, 3 (%25) hastada minimal periportal fibrozis ve 2 (%16) hastada sinüzoidal dilatasyon örneği izlendi. Endoskopide 11 (%91) özofageal ve 1 (%8) fundal varis görüldü. Portal gastropati 7 (%58) olguda vardı. İki hastada hepatopulmoner sendrom saptandı. Bir hastada splenik rüptür gelişti. İki hastaya splenektomi yapıldı. Sonuç: Bölgemizdeki İPH gurubunda belirgin yüksek oranda pika öyküsünün varlığı ilginçtir. Hepatopulmoner sendrom sirozlularda olduğu gibi, idiyopatik portal hipertansiyonlularda da görülebilmektedir. Yukarıdaki değerlendirmeler dikkate alındığında şu sonuca varılabilir ki, İPH, tanısı az konan bir durumdur ve sirozsuz portal hipertansiyon olgularında akılda tutulmalıdır.Öğe Kolonoskopik lezyonlar ve histopatolojik sonuçları: 322 hastanın değerlendirmesi(2006) Yılmaz, Şerif; Canoruç, Fikri; Tüzün, Yekta; Bayan, KadimGiriş ve amaç: Biyopsi ve polipektomiyi de içeren fleksibl fiberoptik kolonoskopi, birçok gastrointestinal bozuklukta önemli bir tanı ve tedavi aracıdır. Bunun yanında, doğru tanı için çekuma ulaşabilme tamamlayı cı bir faktördür. Bu araştırmanın amacı merkezimizdeki geniş bir seri ile kolonoskopik işlem ve histopatolojik bulgu sonuçlarını sunmaktır. Gereç ve yöntem: Dicle Üniversitesi Gastroenteroloji Kliniği Endoskopi Merkezi’nde Ocak 2003 ile Mayıs 2006 tarihleri arasında kolonoskopi yapılan ve yaşları 16 ile 81 arasında değişen 322 (141 kadın, 181 erkek) hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Demografik veriler ve koloskopi ve lezyonların histopatolojik sonuçları kaydedildi. Başarı oranı çekuma ulaşabilme olarak tanımlandı. Bulgular: Üç buçuk yılda toplam çekuma ulaşma başarı oranı %78 idi ve bu oran çalışma periyodu boyunca artarak en yüksek orana son çalışma yılında (%86.7) ulaşmıştır. Tüm hastaların %49.7’inde normal bulgular vardı. En sık karşılaşılan lezyonlar hemoroidler, polipler, ülser ve kitleler idi. En sık kitle histopatolojisi adenokarsinom, ülser histopatolojisi ülseratif kolit ve polip histopatolojisi ise hiperplastik ve adenomatöz polip olmuştur. Bu seride bir hastada perforasyon gelişirken, ölüm ile karşılaşılmamıştır. Sonuç: Analizimiz geçerli kılavuzlara yakın çekuma ulaşma ve dökümantasyon oranları ortaya koymuştur. Daha iyi bir başarı için yeni teknolojik ürünle ihtiyaç vardır.Öğe Prothrombin time, activated thromboplastin time, fibrinogen and D-dimer levels and von-Willebrand activity of patients with sheehan’s syndrome and the effect of hormone replacement therapy on these factors(2010) Tüzün, Yekta; Danış, Ramazan; Bayan, Kadim; Bahceci, Mithat; Altıntaş, Abdullah; Tümer, Cemil; Ayyıldız, OrhanAltında yatan esas mekanizma çok açık olmasa da erişkin hipofiz yetersizliklerinde aterosklerotik kalp hastalıkları ile ilişkili mortalitede artış olduğu bilinmektedir. Tiroid hastalıklarında çaşitli koagülasyon ve fibrinolizis anormallikleri oluşmaktadır. Buna karşın hipofizer yetersizliklerde büyüme hormonu replasmanının koagülasyon ve fibrinolizis üzerine etkilerine dair eldeki veriler çelişkilidir, kortizolün etkilerine ilişkin veriler ise oldukça kısıtlıdır. Benzer şekilde menopoz sonrası kadınlarda östrojen replasmanının kardiyovasküler olaylar üzerine etkilerine dair veriler de oldukça çelişkilidir. Bu çalışmanın amacı hipofizer yetersizliğin sık nedenlerinden Sheehan sendromunun (SS) hemostatik fakörler üzerine etkilerini incelemek ve L-tiroksin, prednizolon ve konjuge östrojen / medroksiprogesteron asetat replasmanının bu faktörlere etkilerini araştırmaktır. 32 SS hastası ve yaşları benzer 35 kontrolde protrombin zamanı (PT), aktive tromboplastin zamanı (aPTT), fibrinojen düzeyi, D-dimer düzeyi ve von willebrand faktör (vWF) aktivitesi karşılaştırıldı. Sonuçta SS hasta grubunda kontrol grubuna göre daha kısa PT ve aPTT, daha yüksek fibrinojen ve d-dimer düzeyleri ve benzer vWF aktivitesi olduğu saptandı. İlave olarak hormon replasman tedavisinin bu koagulasyon faktörlerinden fibrinojen ve d-dimer düzeyleri dışında diğerleri üzerinde belirgin bir etkileri olmadığını saptadık.Öğe Psödoksantoma Elastikum, hamile bir kadında tekrarlayan üst gastrointestinal kanama nedeni(Türk Gastroenteroloji Vakfı, 2007) Göral, Vedat; Demir, Doğan; Tüzün, Yekta; Keklikçi, Uğur; Büyübayram, Hüseyin; Bayan, Kadim; Uyar, AşurPsödoksantoma elastikum nadir görülen; herediter, deri, göz, kardiovasküler sistemi etkiliyen bir multisistem hastalığıdır. Olgumuz, 28 yaşında kadın hasta, üst gastrointestinal sistem kanaması şikayeti ile acil servise müracaat etti. Son 8 yılda on defadan fazla hematemezmelena şikayetleri ile gastroententeroloji kliniğinde takip edilmiş olan hasta, öyküsünde daha önceki gebeliğinde tekrar kanaması olduğunu ifade etmekteydi. Hastanın yapılan sistemik muayenesinde, gözde retina pigment epitelinde atrofi, fundusta angioid streaklar ve tipik peau d’orange bulgusu, OCT’de (optic coherans tomografi) retina sinir lifi tabakasında incelme, boyun derisinde bilateral, retiküler tarzda sarımsı renkli, düz papüler lezyonlar (plucked chicken appearance), fundusda kanama odaklarının olması ve böbreklerde nefrokalsinozis ile psödoksantoma elastikum tanısı aldı. Cilt biyopsisinde psödoksantoma elastikum saptandı. Psödoksantoma elastikum, nadir görülen ve genetik geçiş gösteren sistemik bir hastalıktır. Psödoksantoma elastikum olgularına erken tanı konması, sistemik komplikasyonlarını erken tanımak ve yaşayan diğer aile bireylerinin genetik danışma alması açısından önemlidir.Öğe Pyloric giant Brunner's gland hamartoma as a cause of both duodenojejunal intussusception and obscure gastrointestinal bleeding(2009) Yılmaz, Gülsen; Tüzün, Yekta; Bilici, Aslan; Bayan, Kadim; Yılmaz, ŞerifObscure gastrointestinal kanama önemli bir sorundur. Brunner gland hamartoması oldukça nadir bir tümördür ve genellikle duodenal bulba yerleşimlidir. Burada üç yıldır birçok melena atağından yakınan 34 yaşında bir kadın hastayı sunmaktayı z. Kompitürize tomografide batın sağ üst kadranda büyük bir hedef lezyon ve enteroklizis ile desteklenen intestinal malrotasyonu temsil eden görünüm izlendi. Eksploratrif laparotomide Treitz ligamenti vertebral kolumnun orta-sağ tarafında lokalize idi ve duodenal bulbun proksimal jejunuma invajine olduğ u gözlendi. Longitudinal duodenotomiden sonra pilorik halkadan köken alan saplı, halka şekilli büyük bir polip görülerek eksize edildi. Histoloji Brunner gland hamartoması ile uyumlu idi. Obscure kanamalı bu olgu, nadir ve pilorik yerleşimli büyük, halka şekilli tumor sergilemesi bakımından orjinaldi. Dahası, hastada intestinal malrotasyonun eşlik ettiği nadir bir sunum olan duodenojejunal intussepsiyon vardı.Öğe Spontan bakteriyel peritonit hastalarında mortalite ile ilişkili faktörler(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Tüzün, Yekta; Kılınç, İlhan; Akın, Davut; Çil, Timuçin; Özcan, MansurSpontan Bakteriyel Peritonit (SBP) asitli sirotik hastalarda halen önemli bir komplikasyondur. Yeni gelişmelere rağmen yüksek mortalite oranlarına sahiptir. SBP’li sirotik hastaların mortalitesiyle ilişkili faktörleri tanımlamak amacıyla tanı kriterlerini karşılayan 48 hasta çalışıldı. Tüm hastalar cefotaxime ile tedavi edildi. İyileşme oranı %87 idi. Hastane içi ölüm 11 (%22) kişide gerçekleşti. Major ölüm sebepleri 4 hastada (%36) hepatorenal sendrom ve 3 hastada (%27) varisiyel kanamaydı. İlişkinin araştırılması için 50 parametre çalışıldı. On altı parametre (üre, bilirubin, MELD skoru, CTP skoru, protrombin zamanı, INR, AST, ALT, asitte PMNL, sistolik ve diyastolik arteriyel tansiyon, sepsis, varisiyel kanama, mental durumda değişiklik, HRS, asitte kültür pozitifliği) mortalite ile istatistiksel anlamlı ilişki bulundu. Lojistik regresyon analizinde bilirubin, INR, AST ve asitte PMNL dışındaki parametrelerin mortalite için prediktif olduğu saptandı. Multivariant analizde MELD skoru, INR, ALT, başvuruda hastanın bilinç değişikliğinin olması ve ortalama arter basınçlarının düşük olmasının infeksiyon rezolüsyonunu anlamlı derecede azalttığı saptandı. Sonuç olarak SBP’li hastalarda mortalite çoğunlukla yeni varisiyel kanama ve karaciğer ile böbrek yetersizliği derecesine bağlıdır. Varisiyel kanama ve hepatorenal sendromda sıkı önlemlerin alınması gerekmektedir.Öğe Tip 1 diyabetli hastalarda açlık, tokluk kan şekerleri ile HbA1c arasındaki ilişki(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Akın, Davut; Çil, Timuçin; Tüzün, Yekta; Gökalp, Deniz; Danış, RamazanAçlık ve tokluk kan şekerleriyle HbA1c ilişkisi birçok çalışmada araştırılmıştır. Bu çalışmada tip 1 diyabetli hastalarda açlık kan şekeri (AKŞ), tokluk kan şekeri (TKŞ) ve HbA1c arasındaki ilişkiyi araştırdık. Polikliniğimize başvuran tip 1 diyabetli 86 hasta çalışmaya alındı. Hastaların AKŞ, TKŞ ve HbA1c düzeylerine bakıldı. Değişkenler arasında Pearson korelasyonu uygulandı. Hastaların yaş ortalaması 26,8±8,4 yıl ve diyabet süreleri 6,9±4,2 yıl hesaplandı. Hastaların AKŞ, TKŞ ve HbA1c ortalamaları sırasıyla 230±109 mg/dl, 299±123 mg/dl ve 9,8±2,8% bulundu. 13 hastanın (%15,1) HbA1c değeri %7 değerinin altındaydı. AKŞ ve TKŞ değerlerinin HbA1c ile korelasyonu sırasıyla r=0,26 (p<0,05) ve r=0,46 (p<0,01) bulundu. Korelasyon kadın hastalarda daha düşüktü. Tip 1 diyabetli hastalarda AKŞ, TKŞ değerlerinin HbA1c ile korelasyonu incelediğinde HbA1c ile korelasyon oranının TKŞ’ne göre AKŞ ile daha düşük olduğu görülmektedir. Bu nedenle TKŞ değerleri de tip 1 diyabetlilerde takipte kullanılmalıdır.Öğe Türkiye’nin Güneydoğusundaki akut zehirlenme olgularının profili(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Akın, Davut; Tüzün, Yekta; Çil, TimuçinBu çalışmadaki amaç acil servise kabul edilen ve iç hastalıkları servisinde yatan erişkin akut zehirlenme vakalarının prospektif analizini ve oranlarını saptamaktı. Dicle üniversitesi Tıp Fakültesi (DÜTF) acil servisine 2005-2006 tarihleri arasında kabul edilen ve iç hastalıkları servisinde yatan akut zehirlenme vakaları çalışmaya alındı. Vakaların klinik, laboratuvar ve demografik özellikleri ve hangi tip zehirlenme olduğu kaydedildi. Çalışmaya 80 zehirlenme vakası alındı. Ortalama yaş 23±8 (14-57). Vakaların çoğunluğu 15-25 (%75) yaş aralığındaydı. Akut zehirlemelerin çoğu (%85) intihar girişimi nedeniyle yapılmıştı. Medikal ilaçların yüksek dozda alınması %50 en fazla sebepken tarımsal ilaçlar %35 oranında yer almıştır. Yüksek dozda alınan medikal ilaçlar içinde en fazla psikiyatrik ilaçlar (%20) ve parasetamol (%17,5) olmuştur. İntihar girişiminde bulunanların oranı yalnız olan gençlerde, kadınlarda, kalabalık ailelerde, şehirde oturanlarda ve ilköğretim ve lise mezunlarında yüksekti.Öğe Two cases of bacterial meningitis accompanied by thalidomide therapy in patients with multiple myeloma: is thalidomide associated with bacterial meningitis?(2009) Paşa, Semir; Altıntaş, Abdullah; Çil, Timuçin; Üstün, Cemal; Bayan, Kadim; Danış, Ramazan; Urakçi, Zuhat; Tüzün, Yekta; Ayyıldız, OrhanMorbidity and mortality in multiple myeloma is often attributed to life-threatening infections. A defect in humoral immunity has been proposed for the predisposition to bacterial infections. Most of the infections are of bacterial origin, and the most serious are septicemia, meningitis, and pneumonia. Thalidomide is a drug with pleiotropic effects. The immunomodulatory effects of thalidomide are at least partially mediated through its ability to down-regulate the pathogenic over-production of tumor necrosis factor-alpha (TNF-?). TNF-? is a cytokine that plays a central role in the regulation of the host immune and inflammatory response to infection. In the central nervous system, TNF-? is involved in induction of a fever response and triggers the release of other cytokines, and may also influence transport of compounds into the brain, leading to cerebrospinal fluid leukocytosis, increased protein influx, and lactate accumulation. Thalidomide has been shown to down-regulate the production of TNF-?. On the other hand, knowledge of the effects of thalidomide on granulocyte functions is limited. Thalidomide has been shown to attenuate neutrophil adhesion and chemotaxis. We present herein two cases of Streptococcus pneumoniae bacterial meningitis that developed soon after the initiation of thalidomide treatment, and discuss the effect of thalidomide on the immune system. Although, it is not clear whether thalidomide caused the development of the bacterial infections and meningitis, or what its pathogenetic mechanisms are, physicians should be alert for signs and symptoms of meningitis in patients with multiple myeloma who are treated with thalidomide, especially those in neutropenic states.