Yazar "Okur, Nurettin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Amitriptilin zehirlenmesi nedeniyle yatan olguların incelenmesi(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2008) Okur, Nurettin; Boşnak, MehmetObjective: Amitrityline is used quite much in Turkey because it is effective, inexpensive and it is tricyclic antidepressant that can be taken without a prescription. Amitriptyline toxication rates within recent years show an incearse in childhood toxication, either by accidentally or by suicide attemp. In this study, clinical, epidemiological and prognostic characteristics of the patients attemp to the pediatric emergency room and hospitalized amitriptyline intoxication circumstances are examined retrospectively and, underlines the treatment offers.Materials and Methods: In this study, the patients attemped to Dicle University Medical School Pediatric Health and Disease Late Childhood, Nurseling Childhood Room and Intensive Care Unit between 01.01.2006 and 01.06.2007 with amitriptyline diagnosis are investigated and 41 phenomenon, demographic specialities, reasons of taking drugs, length of the hospitalization time, the medical unit first applied by the patient, first copmlaining of the patient, first intervention done by the first medical unit applied by the patient, Glaskow Koma Scales, duration of hospitalization and treatment, clinical symptoms and prognosis are retrospectively checked.Results: %56.1 of the 41 patients were female, %43.9 male, age range is 4.34±3.19 (min 1 year, max 14 year). %88 from downtown area and %22 from country side. The reasons of using amitriptyline: %82.9 were accidentally %17.1 were suicide attemp. %78 of the patients took the drugs which their parents use, %14.6 took the drug after they found it on the street, %7.3 took the drug in a visit. The enterence period to the hospital took min 10min, max 720 min and mean is 131,92±149,06, known doses at 31 patients were 5.20±4.19 mg/kg. %12,2 of those were did not get gastric lavage, %22 of those did not get active coal when they were under therapy of first medical clinic applied by the patients. The Glaskow Koma Scales of the intoxication cases were approximately 11.66±3.90 and the most common complaint was %51,3 the complaint of shelving to sleep. %34,1 of the intoxication cases had arrhythmia, %19,5 of those had convulsion, %17,1 had metabolic acidosis, %17,1 had hyponatremia, %14,6 had aspiration arrest, %12,2 had hypotension. The most common arrhytmia was the sinus tachycardia with the percentege of %50. In clinic %8,9 got gastric lavage, %17,2 got active coal, %46,9 got series of active coal. The urine alkalinization was performed to %53,7 of intoxication cases. %14.6 of the patients needed mechanical ventilation. %66.1 of the patients were had intensive care, the intensive care duration was approximately 2.26±1.27days, hospitalization period was 1.85±0.79days. A patient has died with a reason of arrhythmia and shortness of breath.Conclusion: Most of the cases are between 0-5 yerars old. The rate of amitriptiline overdose to suicide is high among girls bigger than 10 years old. It has sean that rate of respiratory insuffıency and seizure is higher than other studies. The amitriptyline toxication frequency have been increasing as it shown in many reports, and in some cases it appears as the most common toxication in childhood, the intensive care is needed and there can be a critical consequence such as mortality. The ?child safe? lids are needed and Ministry of Health must take care of this issue. Only the specialists must prescript, it must be given under green prescription. The families that uses these drugs must be instructed and be warned about harms of these drugs on kids.Öğe Characteristic ultrasound appearance of a rare testis tumor: Bilateral multiple large-cell calcifying Sertoli cell tumor(John Wiley and Sons Inc., 2023) Ayaz, Ercan; Okur, Nurettin; Çelebi, Canan; Özekinci, Selver ÖzşenerA 16-year-old boy was admitted to the pediatric outpatient clinicwith a long-standing firmness in the scrotum. On examination, smallmasses were palpated in both testicles. The hormone levels (testos-terone:5.09ng/mL,estradiol:29.8pg/mL,FSH:6.46mIU/mL,andLH: 6.34 mIU/mL) and tumor markers (AFP: 0.9 ng/mL,β-Hcg: 0.1,and LDH: 148 U/L) were within the normal range. On ultrasound(US), bilateral multiple testicular masses, including coarse calcifica-tions, were seen.Öğe Çocukluk çağında ender görülen pıhtılaşma faktör eksiklikleri saptanan ondört vakanın değerlendirilmesi(İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü, 2008) Taşkesen, Mustafa; Okur, Nilüfer; Okur, Nurettin; Katar, Selahattin; Menteş, Sultan Ecer; Söker, MuratAmaç: Kanama bozukluğuna yol açan ender pıhtılaşma faktör eksiklikleri toplumda 1/500,000-2,000,000 oranında görülmektedirler. Klinik olarak asemptomatik olabildikleri gibi epistaksis, ekimoz, hematom, mukozal veya intrakraniyal kanama bulgularıyla başvurabilirler. Bu çalışmanın amacı ender görülen pıhtılaşma faktör eksikliği saptanan hastaların klinik ve laboratuvar bulgularını irdelemektir. Yöntem: Bu çalışmada 2002-2008 yılları arasında Dicle Üniversitesi Çocuk Hematoloji Ünitesinde ender görülen faktör eksikliği tanısı ile izlenen 14 vakanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik bulguları, fizik muayene bulguları, tam kan, kanama zamanı, pıhtılaşma zamanı, protrombin zamanı, aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR değerleri, fibrinojen, faktör düzeyleri ve klinik izlem sonuçları kaydedildi. Bulgular: Pıhtılaşma bozukluğu nedeniyle izlenen vakaların % 4.7’sinde (14/292) ender görülen faktör eksiklikleri bulundu. Hastaların sekizi (% 57) kız, altısı (% 43) erkek, tanı anında yaş ortalaması 40.8 ay idi. Çalışmada 14 vakanın yedisinde (% 50) faktör X, dördünde (% 29) faktör VII, ikisinde (% 14) faktör V, birinde (% 7) faktör XII eksikliği saptandı. Vakaların dokuzunda (% 64) anne baba akrabaydı. Vakaların en sık başvuru yakınmaları ekimoz (% 71) ve burun kanaması (% 43) idi. Faktör X eksikliği olan iki vakada intrakraniyal kanama saptandı. Sonuç: Ender görülen faktör eksiklikleri ciddi kanama bozukluklarına yol açabilirler. Kanama diyatezi olan hastalarda aile anamnezinin önemli olduğu ve özellikle akraba evliliğinin çok olduğu bölgelerde halkın bilgilendirilmesi ve hekimlerin bu durumu göz önünde tutmaları önemlidir.Öğe Evans sendromu: Bir vaka takdimi(2009) Okur, Nilüfer; Taşkesen, Mustafa; Söker, Murat; Okur, NurettinEvans sendromu otoimmün trombositopeni ve hemolitik anemi ile karakterize nadir bir sendromdur. Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Hastalar değişik klinik bulgularla başvurabilirler. Yedi yaşında erkek hasta ateş, karın ağrısı ve burun kanaması şikayetleri ile başvurdu. Sistem muayenelerinde solukluk ve hepatosplenomegali saptandı. Laboratuvar incelemesinde anemi, trombositopeni, periferik yaymada trombositler yetersiz ve hemolizle uyumlu bulgular, laktik dehidrogenaz yüksek, haptoglobulin düşük, retikülosit artmış, direkt Coombs testi üç pozitif bulundu. Kemik iliği aspirasyonu incelemesinde hipersellülarite, eritroid seri ve megakaryositlerde belirgin artış belirlendi. Tedavide eritrosit suspansiyonu ve intravenöz immunglobulin verildi. Yaklaşık 12 gün izlenen olgunun hemoglobin düzeyi ve trombosit sayısının düzelmesi üzerine kontrol önerilerek taburcu edildi. İki ay sonra kontrolünde herhangi bir şikayetinin olmadığı ve laboratuvar bulgularının normal olduğu görüldü. Bu olgu sunumunun amacı nadir görülen Evans sendromu tanılı olgunun klinik ve laboratuvar özelliklerini değerlendirmektir.Öğe Helicobacter pylori in children with chronic immune thrombocytopenic purpura(2009) Okur, Nilüfer; Özel, Abdülkadir; Söker, Murat; Okur, NurettinAmaç: Son yıllarda Helicobacter Pylori (Hp)’nin ITP’li hastalarda daha yüksek oranda bulunduğu ve eradikasyon tedavisinini trombosit sayısını yükselttiğini gösteren bir çok çalışma literatürde mevcuttur. Bu çalışmada Kr ITP’li hastalarda Hp pozitifliğinin sağlıklı bireylere göre daha sık görülüp görülmediğinin araştırılması amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Dicle Üniversitesi çocuk sağlığı ve hastalıkları hematoloji polikliniğinde kronik ITP tanısısyla düzenli takiplere gelen izlenmekte olan 19 hasta ve kontrol grubu olarak çocuk polikliniğine başvuran sağlıklı 24 çocuk çalışmaya dahil edildi.Bulgular: Hasta grubunda 19 hastanın 11’inde (% 57.8), kontrol grubunda is 24 hastanın 12’sinde (% 50), toplamda çalışmaya alınan 43 hastanın 23 ünde (% 53.4) Hp IgG pozitif saptandı. Kr. İTP’li hastalarda Hp sıklığının artmadığı görüldü.Tartışma: İTP’ li hastalarda ve kontrol grubunda Helicobacter IgG seroprevelansı ülkemizde benzer yaş gruplarında yapılan çalışmalarla uyumlu idi. Kr. İTP hastalarında da benzer oranda bulundu ve kontrol grubuyla arasında anlamlı bir fark bulunamadı. Buradan yola çıkarak steroid ve immünglobulin tedavisine yanıt vermeyen veya tedavi sonrası trombositleri hızla düşen Kr. İTP olgularında Hp araştırılması ve sonucun müspet olduğu durumlarda eradikasyon tedavisinin verilmesini önerilmektedir.Öğe Kene ısırması nedeniyle başvuran 19 olgunun değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Taşkesen, Mustafa; Okur, Nurettin; Taş, M. AliKene ısırığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığına yol açabilir. Bu nedenle son yıllarda başvuran olgu sayısı artmış ve bu durum önem kazanmıştır. Çalışmada Mart 2006- Nisan 2007 tarihleri arasında kliniğimize kene ısırığı nedeni ile başvuran 19 hastanın dosyaları retrospektif incelendi. Hastaların 13’ü kız (%68), 6’sı (%32) erkek ve yaş ortalaması 5.7±3.8 yıl, en sık bacak ve gövde kısmından ısırıldıkları, daha çok kırsal bölgede (%53) yaşadıkları belirlendi. Kene çıkarılma işleminin 16 (16/19) hastada hastanede yapıldığı tespit edildi. Fizik muayene incelemelerinde beş hastada ateş yüksekliği dışında patoloji bulunmadı. Laboratuar incelemelerinde (tam kan, biyokimya, koagülasyon testleri) anormal bulgu saptanmadı. Ateşi olan beş olgunun takiplerinde ateşinin düştüğü ve tekrar yükselmediği, iki olgunun aynı zamanda üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiği saptandı. Hastaların İl Sağlık Müdürlüğüne gönderilen kan örnekleri etken virüs açısından negatif bulundu. Ortalama 48-72 saat yatırılan hastalar takiplerinde ve laboratuar sonuçlarında anormal bulgu olmaması nedeniyle şifa ile taburcu edildiler. İzlem sonuçlarında herhangi bir komplikasyon gelişmedi.Öğe Nutritional megaloblastic anemia during childhood: Demographical, clinical and laboratory features of 134 patients from southeastern part of Turkey(2009) Taşkesen, Mustafa; Okur, Nilüfer; Katar, Selahattin; Okur, Nurettin; Söker, Murat; 0000-0001-8463-2723Background & aims: Nutritional megaloblastic anemia is a common disease among young children in the developing and underdeveloped countries. The aim of this study was to examine the laboratory and clinical characteristics of megaloblastic anemia patients diagnosed at Pediatric Hematology Unit of Dicle University Hospital. Methods: Between March 2002 and February 2007, a total of 665 patients with anemia were examined and 134 (20%) cases were diagnosed with nutritional megaloblastic anemia. Medical records of 134 patients (74 male, 55.2%; 60 female, 44.8%) were evaluated retrospectively. Results: Of these, 126 (94%) were from low socio-economical backgrounds and 110 (82%) were younger than 2 years of age. The most common reasons for admission were paleness (48%), high fever (29%), diarrhea (23%), weakness (21%), irritability (21%), failure to thrive (18%), vomiting (16%), and neurological findings such as tremor (16%) and inability to walk (2%). The diagnosis was based on physical examination, peripheral blood smear, complete blood count, vitamin B12, and folate levels in all patients. Bone marrow aspiration was made only in 41 patients. This sample population contained a high proportion of young children from lower socio-economical backgrounds (82% <2 y and 94% from lower socio-economical background). Conclusions: The diagnosis of nutritional megaloblastic anemia should always be borne in mind in young children presenting with anemia in the developing and underdeveloped countries.Öğe Prevalence and clinical significance of elevated antinuclear antibody test in children and adult patients with idiopathic thrombocytopenic purpura(Springer, 2007) Altintas, Abdullah; Ozel, Abdulkadir; Okur, Nilufer; Okur, Nurettin; Cil, Timucin; Pasa, Semir; Ayyildiz, OrhanBackground To determine the clinical significance of the antinuclear antibody (ANA) test in children and adult patients with idiopathic thrombocytopenic purpura (ITP). Method We conducted a retrospective analysis of 365 children and 108 adult patients with ITP. Patients found to have positive ANA were regularly followed-up by an experienced hematologist until December 2006 for development of symptoms indicative of autoimmune disorder. Mean follow-up 3.6 years (range: 2.1-7 years) for all patients. At the time of diagnosis of ITP, patients with connective tissue diseases (CTD) were excluded. Out of 365 childhood ITP; 301 (82.4%) patients were acute, 64 (17.6%) patients were chronic ITP. ANA titer :1:80 were positive in 33 (9.04%) of 365 patients with childhood ITP; 21 patients (6.9%) were in acute, and 12 patients (18.7%) were in chronic group. Out of 108 adult patients with ITP; 31 (28.7%) patients were acute and 77 (71.3%) patients were chronic ITP cases. ANA titer >= 1:80 were positive in 36 (33.3%) of 108 patients with adult ITP; 12 patients (38.8%) were in acute, and 24 patients (31.2%) were in chronic group. At the end of follow-up period Sjogren's syndrome (SS) was diagnosed in only one adult chronic ITP cases. None of the other ANA positive patients developed SLE or other CTD. Conclusions Our data demonstrated that ANA positivity is often found in adult and children patients with ITP, and indicate that the detection of ANA positivity is not enough to identify those patients with ITP who are at risk of developing SLE or other CTD. There is a statistically significant difference in terms of ANA positivity between childhood acute and chronic ITP patients. We think that ANA positivity may be an indicator in terms of chronicity for childhood ITP. However, large-scale studies should be considered to determine the significance of ANA positivity and their utility in differentiating acute from chronic ITP.Öğe Siklik kusma sendromu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Menteş, Sultan Ecer; Okur, Nurettin; Günel, M. Emin; Okur, Nilüfer; Taş, M. AliSiklik kusma sendromu belirli aralıklarla tekrarlayan, bulantı, kusma gibi semptomlarla karekterize bir hastalıktır. Bu semptomlar saatler ve günler boyunca devam eder. Ataklar arasındaki dönemde semptom yoktur. Gastroözafagial reflüden sonra çocuklarda en sık tekrarlayan kusma nedenlerindendir. Etyolojisi ve patogenezi hala tam bilinmemektedir. Majör kriterler; üç veya daha fazla kusma atağı, epizodlar arasında hastanın sağlıklı olması, semptomların başlangıç ve gelişiminin stereotipik olması ve herhangi bir radyolojik veya laboratuar bulgusunun olmamasıdır. Siklik kusma sendromu düşünülen iki olgu sunulmaktadır.Öğe An unusual diagnosis in a child presenting with hypercalcemia: Acute lymphoblastic leukemia(2010) Söker, Murat; Taşkesen, Mustafa; Okur, Nurettin; Taş, M. AliHiperkalsemi çocukluk çağı akut lenfoblastik lösemilerinde nadir bir komplikasyondur. Bu yazıda hiperkalsemi ile başvuran ve akut lösemi tanısı konulan 4 yaşında bir erkek olgu sunulmuştur. Hiperkalseminin ana nedenlerine (hiperparatroidi, vitamin A veya D aşırı alımı, hipertiroidizm) yönelik laboratuvar testler normal bulundu. Hiperkalsemi, intravenöz izotonik sodyum klorür, furosemid ve steroidler ile tedavi edildi. İzleminin dördüncü gününde tekrarlanan laboratuvar testlerinde tam kan sayımı normal olarak bulundu, fakat periferik yayma incelemesinde atipik lenfositler tespit edildi. Yapılan kemik iliği aspirasyon incelemesinde %80 oranında lenfoblast belirlendi. Tam kan sayımı ve periferik yayma incelemesinin normal olduğu hiperkalsemili bir hastada akut lösemi tanısı ekarte edilemez. Böyle olgularda laboratuvar tetkiklerinin ve periferik yayma incelemelerinin tekrarlanması doğru tanı koyma açısından önemlidir.