Yazar "Muratoğlu, Tahir" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alman hukukunda mahalli idareler arasında işbirliği(Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2016) Muratoğlu, TahirMahalli idareler arasında işbirliği Alman hukukunda uzun bir tarihi geleneğe dayanmakta ve günümüzde de yaygın bir şekilde uygulama alanı bulmaktadır. Almanya Federal Cumhuriyeti'nin sahip olduğu federal sistemde mahalli idareler arasında işbirliği konusunda düzenleme yapma yetkisi federe devletlere aittir. Federe devletlerin bu yetkisi birtakım sınırlamalara tabidir. Bu sınırlamalara riayet etmek koşuluyla federe devletler konu hakkında düzenleme yapma yetkilerini serbestçe kullanabilirler. Uygulamada işbirliği daha çok aynı federe devlet sınırları içindeki mahalli idareler arasında ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte federe veya federal devlet sınırlarını aşacak şekilde, bu sınırların dışında yer alan mahalli idarelerle işbirliği yapılması da mümkündür. Mahalli idareler özel hukuk alanında işbirliğine gidebilecekleri gibi, kamu hukuku usullerini kullanmak suretiyle de işbirliği yapabilirler. Kamu hukuku alanındaki işbirliğinin en yaygın görülen şekilleri amaçsal birlikler, kamu hukuku sözleşmeleri ve çalışma toplulukları yoluyla yapılan işbirliğidir.Öğe Almanya Federal Cumhuriyeti'nde devlet yapılanması(Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2014) Muratoğlu, TahirAlmanya Federal Cumhuriyeti adından da anlaşılacağı üzere f ederal birdevlet yapısına sahip tir ve on altı f arklı devletin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.Hem f ederal devlet hem de f ederal devleti oluşturan f edere devletler devlet tüzelkişiliğine sahip tir. Federal devlet ile f edere devletler arasındaki yetki ve görevp aylaşımı bizzat Federal Anayasa ile düzenlenmiştir. Federal Anayasa incelendiğindeyasama yetkisinin ağırlıklı olarak f ederal devlette top landığı, buna karşın yürütmeyetkisinin daha çok f edere devletler tarafından kullanıldığı sonucuna ulaşılacaktır.Yargı teşkilatı ise f edere devletlere ait mahkemeler ile az sayıdaki f ederal mahkemedenoluşmaktadır. Federal mahkemeler Federal Anayasa Mahkemesi, f ederal yüksekmahkemeler ve Federal Anayasa nın kurulmasına izin verdiği diğer mahkemelerdenoluşur. Federal yüksek mahkemeler f arklı yargı kollarının tep esinde yer alan enüst derecedeki mahkemeler olup, kural olarak f edere mahkeme kararlarına karşıyapılan kanun yolu başvurularını karara bağlarlar. Federe devletler hem FederalAnayasa nın kendilerine tanıdığı yetkileri serbestçe kullanmakta, hem de FederalAnayasa nın f ederal devleti görevlendirdiği konularda f ederal devlet tarafındanyürütülen f aaliyetlere Federal Konsey vasıtasıyla değişik ölçülerde katılmaktadırlar.Federal devlet ilkesi Federal Anayasa nın değiştirilemeyecek hükümleri arasında yeralmakta, dolayısıyla Alman hukukunda son derece önemli bir yer işgal etmektedir.Öğe Almanya Federal Cumhuriyeti'nde hukuk mesleklerine giriş şart ve usulleri(Türkiye Adalet Akademisi, 2021) Muratoğlu, TahirAlmanya Federal Cumhuriyeti federal bir devlet sistemine sahiptir. Bu ülkede hukuk mesleklerine giriş şart ve usulleri konusunda hem federal hem de federe hukuki düzenlemeler mevcuttur. Konu ile ilgili federal düzenleme Alman Hakimler Kanunu olup, federe devletlerce çıkarılan konu hakkındaki düzenlemelerin bu Kanuna uygun olmaları zorunludur. Alman hukukuna göre hukuk mesleklerinde çalışabilmek için hakimlik yapma yeterliliğine sahip olmak şarttır. Bu nedenle Alman Hakimler Kanunu’nun hakimlik mesleğine giriş şart ve usullerine ilişkin hükümleri diğer hukuk meslekleri için de geçerlidir. Bu şekilde tüm hukukçular için ortak ve tek tip bir mesleğe giriş süreci öngörülmüştür. Alman Hakimler Kanunu’na göre hakimlik mesleğine girebilmek için kural olarak dört buçuk yıl süren bir hukuk eğitiminden sonra yapılan birinci sınavı geçmek gerekir. Birinci sınav federe devletlerce yapılan zorunlu alan sınavı ile üniversitelerce yapılan seçmeli alan sınavından oluşur. Birinci sınavın başarılmasından sonra da iki yıllık bir hazırlık hizmetinin tamamlanması ve ardından ikinci devlet sınavının başarılması gerekir. Alman Hakimler Kanunu’nda yer almayan ayrıntılar ile bu Kanunun federe devletlerce düzenlenebileceğini veya düzenlenmesi gerektiğini öngördüğü konular federe devletlerce düzenlenmiştir. Alman hukuk mesleklerine giriş sürecinin olumlu ve olumsuz yönlerinden söz edilebilir. Ancak sistemin nitelikli hukukçu yetiştirilmesine katkı sunduğu açıktır.Öğe Almanya Federal Cumhuriyeti’nde Devlet Yapılanması(Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, 2014) Muratoğlu, TahirAlmanya Federal Cumhuriyeti adından da anlaşılacağı üzere federal bir devlet yapısına sahiptir ve on altı farklı devletin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Hem federal devlet hem de federal devleti oluşturan federe devletler devlet tüzel kişiliğine sahiptir. Federal devlet ile federe devletler arasındaki yetki ve görev paylaşımı bizzat Federal Anayasa ile düzenlenmiştir. Federal Anayasa incelendiğinde yasama yetkisinin ağırlıklı olarak federal devlette toplandığı, buna karşın yürütme yetkisinin daha çok federe devletler tarafından kullanıldığı sonucuna ulaşılacaktır. Yargı teşkilatı ise federe devletlere ait mahkemeler ile az sayıdaki federal mahkemeden oluşmaktadır. Federal mahkemeler Federal Anayasa Mahkemesi, federal yüksek mahkemeler ve Federal Anayasa’nın kurulmasına izin verdiği diğer mahkemelerden oluşur. Federal yüksek mahkemeler farklı yargı kollarının tepesinde yer alan en üst derecedeki mahkemeler olup, kural olarak federe mahkeme kararlarına karşı yapılan kanun yolu başvurularını karara bağlarlar. Federe devletler hem Federal Anayasa’nın kendilerine tanıdığı yetkileri serbestçe kullanmakta, hem de Federal Anayasa’nın federal devleti görevlendirdiği konularda federal devlet tarafından yürütülen faaliyetlere Federal Konsey vasıtasıyla değişik ölçülerde katılmaktadırlar. Federal devlet ilkesi Federal Anayasa’nın değiştirilemeyecek hükümleri arasında yer almakta, dolayısıyla Alman hukukunda son derece önemli bir yer işgal etmektedirÖğe ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ’NDE HUKUK MESLEKLERİNE GİRİŞ ŞART VE USULLERİ(2021) Muratoğlu, TahirAlmanya Federal Cumhuriyeti federal bir devlet sistemine sahiptir. Bu ülkede hukuk mesleklerine giriş şart ve usulleri konusunda hem federal hem de federe hukuki düzenlemeler mevcuttur. Konu ile ilgili federal düzenleme Alman Hakimler Kanunu olup, federe devletlerce çıkarılan konu hakkındaki düzenlemelerin bu Kanuna uygun olmaları zorunludur. Alman hukukuna göre hukuk mesleklerinde çalışabilmek için hakimlik yapma yeterliliğine sahip olmak şarttır. Bu nedenle Alman Hakimler Kanunu’nun hakimlik mesleğine giriş şart ve usullerine ilişkin hükümleri diğer hukuk meslekleri için de geçerlidir. Bu şekilde tüm hukukçular için ortak ve tek tip bir mesleğe giriş süreci öngörülmüştür. Alman Hakimler Kanunu’na göre hakimlik mesleğine girebilmek için kural olarak dört buçuk yıl süren bir hukuk eğitiminden sonra yapılan birinci sınavı geçmek gerekir. Birinci sınav federe devletlerce yapılan zorunlu alan sınavı ile üniversitelerce yapılan seçmeli alan sınavından oluşur. Birinci sınavın başarılmasından sonra da iki yıllık bir hazırlık hizmetinin tamamlanması ve ardından ikinci devlet sınavının başarılması gerekir. Alman Hakimler Kanunu’nda yer almayan ayrıntılar ile bu Kanunun federe devletlerce düzenlenebileceğini veya düzenlenmesi gerektiğini öngördüğü konular federe devletlerce düzenlenmiştir. Alman hukuk mesleklerine giriş sürecinin olumlu ve olumsuz yönlerinden söz edilebilir. Ancak sistemin nitelikli hukukçu yetiştirilmesine katkı sunduğu açıktır.Öğe AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN KURULUŞU, GÖREVLERİ VE YARGILAMA USULÜ(2016) Muratoğlu, Tahirİkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa Konseyince hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 4 Kasım 1950 tarihinde imzalanmış ve 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme daha sonraki tarihlerde protokoller yoluyla değiştirilmiş ve güncellenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sözleşmeyi ve protokollerden önemli bir kısmını imzalamış ve yürürlüğe koymuştur. Usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan bu düzenlemeler Anayasa'nın 90. maddesinin 5. fıkrası uyarınca kanun hükmünde olup, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Ayrıca bunlar kanunlara göre öncelikli olarak uygulanma özelliğine sahiptir. Anayasa'nın bu hükmü nedeniyle Sözleşme hukukumuzda çok önemli bir yere sahiptir.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde temel hak ve hürriyetlerin yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kuruluşu ve görevleri ile yargılama usulü hakkında da düzenlemeler mevcuttur. Kişiler veya sözleşmeci devletler Sözleşmede öngörülen usuller dahilinde Mahkemeye başvurup, haklarının korunması veya diğer sözleşmeci devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmeleri talebinde bulunabilirler. Sözleşme ile öngörülen yargısal mekanizmanın işleyebilmesi ve temel hak ve hürriyetlerin uluslararası alanda korunabilmesi için, Mahkemenin kuruluş ve işleyişine ilişkin bu düzenlemelerin dikkate alınması ve bunlara uygun hareket edilmesi gerekir. Bu nedenle Sözleşmede yer alan temel haklara ilişkin hükümlerin yanında bu hakların ne şekilde ve hangi usuller dairesinde korunabileceğine ilişkin hükümlerin incelenmesi de son derece önemlidir.Öğe Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı ve Türk Hukuku(İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2011) Muratoğlu, Tahirİkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın değişik ülkelerinden bir araya gelen belediye başkanları tarafından 1951 yılında İsviçre’nin Cenevre şehrinde Avrupa Belediyeler Konseyi (Council of European Municipalities) kuruldu. Konseyin 17 ve 18 Ekim 1953 tarihlerinde Fransa’nın Versay kentinde düzenlenen ilk toplantısında Avrupa Belediye Özgürlükleri Şartı oybirliği ile kabul edildi.1 Bu Şart ile ulusal yönetimler ve parlamentolar Şartta yer alan belediyelerin özerkliği ile ilgili esasları kendi Anayasalarında garanti altına almaya davet edilmişlerdir.Öğe Bazı konuların Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle düzenlenmesini öngören Anayasa hükümleri hakkında değerlendirmeler(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Muratoğlu, TahirTürkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda 6771 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda 2018 yılında Türk hukuk sistemine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi adıyla yeni bir norm türü girmiştir. Anayasa Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin türleri, düzenleme alanı, genel çerçevesi ve yargısal denetimi gibi konuları düzenlemiş, ayrıca bazı konuların Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile düzenlenmesini öngörmüştür. Anayasa’nın özellikle bazı konuların Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile düzenlenmesini öngören hükümleri önemli bazı soruları da beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada bu konuda bazı değerlendirmelere yer verilmiştir. Doktrinde ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında konu hakkında farklı yönde düşünceler mevcut olsa da burada yapılan değerlendirmeye göre Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenleneceği öngörülen konuların kanunla düzenlenmesi mümkün değildir. Ayrıca Anayasa’nın Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine ilişkin genel hükümleri ile bazı konuların Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenleneceğine ilişkin özel hükümleri arasında bir çatışmanın söz konusu olduğu hallerde, bu çatışmanın özel hükümlere öncelik tanınmak suretiyle giderilmesi gerekir. Bu durum Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmesi öngörülen konularda çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile kanunlar arasındaki muhtemel bir çatışmanın Cumhurbaşkanlığı kararnameleri lehine giderilmesini, yani ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine üstünlük tanınmasını gerektirir.Öğe Danıştay kararlarına karşı kanun yararına temyiz yoluna başvurulmasının mümkün olup olmadığı sorunu(Türkiye Adalet Akademisi, 2022) Muratoğlu, Tahir2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi 6545 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra Danıştayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen kararlara karşı kanun yararına temyiz kanun yoluna başvurulmasının mümkün olup olmadığı sorusu ortaya çıkmış ve bu konuda farklı yönde iki görüş ileri sürülmüştür. Bu çalışmada hukuk kurallarının yorumlanmasında kullanılan yorum yöntemlerinden hareketle bu soruya bir cevap bulunmaya çalışılmıştır. Konuyu düzenleyen kuralın lafzi ve amaçsal yorumu bu tür yargı kararlarına karşı da kanun yararına temyiz yoluna başvurulabileceğini göstermektedir. Sistematik yorum yöntemi yoluyla bu konuda bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Buna karşın tarihsel yorum yöntemi kullanılmak suretiyle Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak verdiği ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen kararlara karşı kanun yararına temyiz yoluna başvurulamayacağı görüşünü destekleyen bazı bulgulara ulaşmak mümkündür. Bir normun lafzi yorum yöntemine göre yorumlanmasının mümkün olduğu hallerde başka yorum yöntemlerine müracaat edilemeyeceği ve tarihsel yorum yöntemi en son başvurulabilecek yorum yöntemi olduğu için bu konuda diğer yorum yöntemlerinin göz ardı edilerek tarihsel yorum yönteminin esas alınması mümkün değildir. Bu nedenle Danıştayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen kararlara karşı kanun yararına temyiz yoluna başvurulabileceğini kabul etmek gerekir.Öğe İdari yargılama usulü kanunu'nun 11. maddesi kapsamındaki başvurularda başvuru gününün dava açma süresinin hesabında dikkate alınıp alınmayacağı sorunu(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2016) Muratoğlu, Tahirİdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11. maddesinin ilk fıkrasına göre ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. Aynı maddenin 3. fıkrasına göre isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır. Bu hüküm uyarınca yapılan başvurularda dava açma süresinin tam olarak ne zaman durduğu konusunda yargı kararları arasında bir birlik bulunmamaktadır. Kimi Danıştay kararları dava açma süresini başvuru gününün sonu itibariyle durdururken, yani başvuru gününü süre hesabında dikkate alırken, kimi Danıştay kararları süreyi başvurudan bir önceki gün itibariyle durdurmakta, yani başvuru gününü geçmiş olan dava açma süresine eklememektedir. Kanun’un lafzı ve mevzuatımızdaki sürelere ilişkin hükümler dikkate alındığında, başvuru gününün süre hesabına dahil edilmemesi gerektiği sonucuna ulaşılacaktır. Başvuru gününün geçtiği kabul edilen dava açma süresine eklenmesi kimi hallerde Kanun’un 11. maddesindeki hükmün anlamını yitirmesi ve kişilerin hak kaybına maruz kalması anlamına da gelebilecektir. Bu nedenle dava açma süresinin başvurudan bir önceki gün itibariyle durduğunun kabul edilmesi ve konu hakkındaki farklı uygulamalara bu şekilde bir son verilmesi gerekirÖğe İmar para cezalarına karşı açılan davalarda görev sorunu ve göreve ilişkin hükümlerin ölçülülüğü(2015) Muratoğlu, Tahirİmar para cezaları Türk hukukunda birer idari işlem olarak kabul edildiklerinden, aksine özel bir düzenlemenin bulunmadığı hallerde bu cezalara karşı açılacak davalar idari yargı mercilerinin görev alanına girecektir. Ancak 5326 sayılı Kabahatler Kanu- nu’nda bu konuda özel bir düzenleme mevcuttur. Bu nedenle imar para cezalarından kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli yargı mercii Kabahaler Kanunu’nun yargı yolu- na ilişkin hükümlerine göre belirlenmektedir. Kanunun 27. maddesi idari para ceza- larından kaynaklanan uyuşmazlıkların kural olarak sulh ceza hakimlikleri tarafından karara bağlanması gerektiğini, ancak aynı maddenin 8. fıkrasında belirtilen şartların mevcut olduğu hallerde görevli yargı merciinin idare mahkemeleri olacağını hükme bağlamaktadır. Kabahatler Kanunu’nun göreve ilişkin hükümleri somut bazı olaylarda birtakım sorunlara sebebiyet verebilecek niteliktedir. Bu hükümler aynı konuda tesis edilen imar yaptırımlarından bazılarının idare mahkemelerinde, diğer bazılarının ise sulh ceza hakimliklerinde karara bağlanmasını mümkün kılmaktadır. Anayasa Mahke- mesinin büyük önem atfettiği yargılamanın bütünlüğü ilkesi dikkate alındığında, Ka- bahatler Kanunu’nun göreve ilişkin hükümlerinin ölçülülük ilkesine uygun olmadığı açıktır. Ancak Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya aykırılık iddialarını reddetmiştir.Öğe Mahalli idareler mevzuatında 6360 sayılı kanunla yapılan değişiklikler(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2015) Muratoğlu, TahirHukuk sistemimizde il özel idareleri, belediyeler ve köyler olmak üzere üç mahalli idare türüne yer verilmiştir. 1982 Anayasası döneminde belediyelerin özel bir türü olarak nitelendirilebilecek olan büyükşehir belediyeleri kurulmuştur. Zamanla birtakım değişikliklere uğrayan büyükşehir belediyeleri hakkındaki mevzuat 6360 sayılı Kanun ile yeniden değiştirilmiş, bu konuda önemli bazı yenilikler getirilmiştir. Bu Kanun büyükşehir belediyesi kurulabilmesi için ilin toplam nüfusunun 750.000 olmasını yeterli görmüş; büyükşehir belediyelerinin sınırlarını il mülki sınırları, büyükşehir ilçe belediyelerinin sınırlarını da ilçe mülki sınırları ile eşitlemiş; büyükşehir belediye teşkilatı bulunan illerde il özel idareleri, köy ve belde belediyelerinin kamu tüzel kişiliğini kaldırmıştır. Büyükşehir belediye teşkilatı bulunan illerde valiliklere bağlı olarak yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları kurulmuştur. Yapılan değişiklik kapsamında mahalli idarelere genel bütçe vergi gelirleri üzerinden ayrılan paylar ve bu payların dağıtım esasları yeniden düzenlenmiş, ayrıca büyükşehir ve büyükşehir ilçe belediyelerinin görev ve yetkilerinde bazı değişiklikler yapılmıştırÖğe Yargısal faaliyetler bağlamında tesis edilen disiplin yaptırımları ve bu yaptırımların hukuka uygunluğu(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2014) Muratoğlu, TahirHukuk sistemimizde yargı mercileri tarafından bir yargısal faaliyetin yürütülmesi bağlamında tesis edilebilen birtakım disiplin yaptırımları mevcuttur. Bu yaptırımlar bir kişinin duruşma salonundan dışarı çıkarılması, para cezasına veya hapis yaptırımına mahkum edilmesi şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Disiplin yaptırımlarından bir kısmı disiplin tedbiri mahiyetinde iken, diğer bir kısmı, özellikle de disiplin para cezaları disiplin cezası niteliğini haizdir. Disiplin yaptırımları yargı mercileri tarafından tesis edilse de, bunlar idari, daha açık bir ifadeyle yargısal işlerin idaresine ilişkin yaptırımlardır. Bu disiplin yaptırımlarından bazıları farklı nedenlerle hukuka aykırıdır. Bir disiplin yaptırımının tesisinden önce ilgili kişilerden savunma alınmaması, bu yaptırıma karşı başvurulabilecek herhangi bir hukuk yolunun bulunmaması durumunda bir hukuka aykırılık sebebi oluşturur. Ayrıca bunlar yargısal değil de idari kararlar olduğu için, kişilere bu yaptırımlara karşı hukuki koruma imkanı tanınması Anayasa’nın 125. ve 36. maddeleri uyarınca zorunludur. Bu nedenle tesis edildiği anda kesinleşen disiplin yaptırımları Anayasa’ya aykırıdır. Hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine açılan tazminat davalarının esastan reddedilmesi halinde, ret kararı ile birlikte davacının ayrıca disiplin para cezasına mahkum edileceğini öngören 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesinin ilk fıkrası da, hak arama hürriyetine aykırıdır. Buna karşın disiplin yaptırımlarının yargılamayı yürüten hakimler tarafından karara bağlanması hukuka aykırı değildir. Hakimlerin ilgili yaptırıma sebebiyet veren hukuka aykırı bir fiilin mağduru olmaları da bu sonucu değiştirmez. Aynı şekilde disiplin yaptırımları yoluyla kişi hürriyetinin kısıtlanması da Anayasa’ya uygunluk yönünden herhangi bir sakınca teşkil etmez