Yazar "Keleş, Ayşenur" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Could moesin be a new marker for indicating progression in endometrial cancer?(Dove Medical Press Ltd., 2022) Ağaçayak, Elif; Keleş, Ayşenur; Değer, Uğur; Özçelik, Mehmet Şirin; Peker, Nurullah; Gündüz, Reyhan; Akkuş, Murat; Büyükbayram, HüseyinAim: This study aims to determine an important parameter in progression from pre-invasive lesions of endometrium to endometrial cancer and also evaluate the effect of this parameter on the progression of endometrial cancer. Material and Method: In our study,30 patients with normal endometrial tissue (group 1), 56 patients who had endometrial hyperplasia without atypia (group 2), 36 patients who had endometrial hyperplasia with atypia (group 3), and 63 patients with endometrial cancer (group 4) were included. Age, parity, body-mass index, systemic diseases, and tumor markers of patients were evaluated. Expression levels of Ezrin, Radixin, and Moesin proteins were immunohistochemically evaluated in terms of frequency, intensity, and score value. Results: When we compared hyperplasia cases with or without atypia; frequency, and score value of ezrin expression and frequency, intensity, and score value of moesin expression was significantly higher in patients who had hyperplasia with atypia (p:0.000 p:0.001 p:0.003, p:0.032 p: 0.035 p:0.015 p:0.005, respectively). It was observed that the frequency and score value of moesin expression were significantly higher in patients with endometrial cancer when compared with patients who had hyperplasia with atypia (p:0.003 p:0.045). The frequency of moesin expression was significantly higher in patients who had postoperative mortality (p:0.030 p:0.039). Conclusion: Increased frequency of moesin expression in the preoperative period in patients with atypical hyperplasia should alert the surgeon in terms of malignancy. If the frequency of moesin expression increases in cases with endometrial cancer, the patient should be followed closely in terms of progression in the postoperative period.Öğe Kolorektal kanserler: Tek merkez 12 yıllık sonuçları(2013) Önder, Akın; Küçüköner, Mehmet; Büyükbayram, Hüseyin; Kaplan, M.Ali; Nas, Necip; Urakçı, Zuhat; Keleş, AyşenurAmaç: Bu çalışmamızda kliniğimizde takibi yapılmış olankolorektal kanserli hastaların demografik, epidemiyolojik, klinik özellikleri ve sağkalımını etkileyen faktörlerin retros-pektif olarak belirlenmesi amaçlanmıştır.Yöntemler: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onko-loji Bilim Dalı’nda 2000- 2012 tarihleri arasında takip edil-miş 767 kolorektal kanser tanılı hasta retrospektif olarakdeğerlendirildi.Bulgular: Çalışmada hastaların 432’si (%56,3) erkek, 335’i( %43,7) kadın olup ortanca yaş 54 (11-94) idi. Ev- resine bakılan 725 hastanın 57’si (%7,9) evre I, 230’u (%31,7) evre II, 248’i (%34,2) evre III ve 190’u (%26,2) evre IV olarak tespit edildi. Tüm hastaların ortanca takip süresi 24.8 (1.5-154.1) aydı. Hastaların 275’inde (%35.9) nüks veya progresyon, 184’ünde (%24) ölüm gözlendi. Hastalıksız sağkalım oranları (HSK) %1,3 ve 5 yıllık %81, %62 ve %29 iken, genel sağkalım (GSK) oranları 1,3 ve 5 yıllık %88, %74 ve %49 idi. Yaş grubuna göre değer- lendirildiğinde 60 yaş ve altında olan hasta grubunda 60 yaş üstü gruba kıyasla hem HSK hem de GSK daha iyiydi (p=0.053 ve p=0.024). Evre ile HSK ve GSK arasında- da anlamlı farklılıklar görüldü (p<0.001 ve p<0.001). Tü- mör diferansiyasyon derecesi de HSK üzerinde etkilydi (p=0.027). Yapılan multivaryant cox regresyon analizde evrenin hem HSK hem de GSK açısından bağımsız prog- nostik faktör olduğu görüldü (p<0,001, p<0,001). Sonuç: Bölgemizde başvuran hastaların çoğunluğu %60,4 ile lokal ileri ve metastatik evredeydi. Evre, histo- lojik grade ve ileri yaş, hem hastalıksız sağkalım hem de genel sağkalım üzerine etkili prognostik faktörler olarak bulundu. Multivariyant analizde evre hem genel sağkalım hem de hastalıksız sağkalım açısından bağımsız prog- nostik faktör olduğu görüldü.Öğe Kolumnar hücreli varyant papiller tiroid karsinomu: Olgu sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi(2011) Fırat, Uğur; Mızrak, Bülent; Keleş, AyşenurKolumnar hücreli varyant papiller tiroid karsinomu (KHVPTK) papiller tiroid karsinomunun (PTK) oldukça nadir görülen bir varyantıdır. Metastaz yapma potansiyelleri PTK’dan daha fazladır ve genellikle kötü prognozla seyrederler. PTK’dan farklı histopatolojik özellikleri paylaşan bu tümörler histopatolojik incelemede papiller ve/veya folliküler yapıları döşeyen kolumnar epitelde belirgin nükleer stratifikasyon ile karakterlidir. Ancak nadiren PTK’nın klasik nükleer özelliklerini ya da erken sekretuar endometriuma benzer değişiklikleri içerebilirler, bazen de metastatik adenokarsinomlarla karıştırılabilirler. Bizim vakamız, bilateral solid tiroid nodülleri ile başvuran 40 yaşında bir kadın hasta idi. Bu nodüllerden yapılan ince iğne aspirasyonu sitolojisi papiller karsinom olarak rapor edildi. Makroskopik incelemede tiroid sağ lob, sol lob ve istmusta en büyüğü 2 cm çapında ve kapsüllü, diğerleri düzensiz sınırlı çok sayıda solid nodül izlendi. Histopatolojik inceleme tümörün psödostratifiye kolumnar epitel ile döşeli papiller ve folliküler yapılardan oluştuğunu ve fokal odaklar halinde PTK’nın klasik bazı nükleer özelliklerini içerdiğini gösterdi. Ayrıca kapsül invazyonu yanı sıra intratiroideal yayılım, vasküler invazyonlar ve tiroid çevresi yumuşak dokuda yaygın tümör infiltrasyonu mevcuttu. İmmünohistokimyasal çalışmada tümör hücreleri TTF-1 ile diffüz pozitiflik gösterirken CEA ile negatif olup ayırıcı tanıda metastatik adenokarsinomlar düşünülmedi. Oldukça nadir görülmesi, metastazlarla karışabilmesi ve agresif davranış sergileyebilmesi nedeni ile vakamızı bildiriye değer bulduk. Klin Deney Ar Derg 2011; 2 (3): 304- 307.Öğe Malign melanomu ve renal hücreli karsinomu taklit eden alveolar soft part sarkom olgusu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Keleş, Ayşenur; Fırat, Uğur; Büyükbayram, HüseyinAlveolar soft part sarkom (ASPS) ilk olarak Christopherson ve arkadaşları tarafından bildirilen, nadir ve farklı bir sar-komdur. ASPSlar, erişkinlerde görüldüğünde tipik olarak alt ekstremitelerin derin yumuşak dokularında yerleşim gös-terirler. Bu nadir neoplazm yavaş büyüyen bir kitle ve tanı esnasında sık rastlanan geç metastazlar ile prezante olur. Tümör histolojik olarak psödoalveolar patern varlığı ile karakterlidir. Yoğun fibröz trabeküller tümörü büyük, poligonal tümör hücrelerinden oluşan kompakt gruplara böler ve bu gruplar tekrar ince duvarlı vasküler kanallar ile keskin sınırlı daha küçük adalara bölünürler. Organoid adalar, belirgin sellüler kohezyon kaybı ve santral dejenerasyon ile karak-terlidir. Tümör hücreleri, epiteloid görünüme neden olan belirgin hücre sınırlarına ve bol eozinofilik veya şeffaf sitop-lazmaya sahiptir. Diğer bir belirleyici özellik ise romboid-poligonal kristallerdir. Bizim vakamız, sağ kalçasında yavaş büyüyen kitle şikayeti ile başvuran 64 yaşında erkek hasta idi. Spesmen düzensiz sınırlı bir yumuşak doku örneği olup, kesit yüzü gri-beyaz renkte ve kanama, nekroz alanları içermekte idi. Histolojik tablo ASPS için oldukça karakte-ristik olup, ışık mikroskopide belirgin hücresel sınırlara sahip, büyük, yuvarlakpoligonal tümör hücrelerinden oluşan, kompakt gruplara ayrılmış, sellüler lezyon izlendi. Nükleuslar veziküler görünümde olup, küçük, belirsiz, eozinofilik nükleol içermekte idi. Sitoplazmalar bol miktarlarda ve yer yer vakuole, yer yer eozinofilik görünümde idi. İmmünohistokimyasal bulgular çok spesifik olmamasına karşın, histolojik görünüm oldukça karakteristik idi. Sonuç olarak, ASPS yavaş büyüyen bir lezyon olmasına karşın, kötü prognozla karakterlidir. Bu nedenle, beklenme-yen klinik prezentasyon ve farklı immünohistomorfoloji sergileyebilen bu malign lezyonu tanımak çok önemlidir.Öğe Mesanenin ürotelyal karsinomları üzerine epidemiyolojik bir çalışma(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Keleş, Ayşenur; Gönül, İpek Işık; Fırat, Uğur; Küçüköner, MehmetAmaç: Bu çalışmada mesane ürotelyal kanserlerinin, bilinen çevresel faktörler eşliğinde epidemiyolojik analizinin yapılması amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Retrospektif olan bu çalışmaya 350’si erkek (%83.4), 70’i kadın (%16,6) hasta olmak üzere toplam 420 hastaya ait mesane transüretral rezeksiyon, sistektomi ve sistoprostatektomi patoloji arşiv materyallerinde; histopatolojik olarak ürotelyal karsinom ve düşük malign potansiyelli papiller ürotelyal neoplazi tanısı almış vakalar dahil edildi. Tümör tipi, yaş-cinsiyet, invaziv-noninvaziv gibi parametrelere ait veriler değerlendirilerek istatistiksel analizleri yapıldı. Bulgular: Bu çalışmada düşük malign potansiyele sahip papiller ürotelyal neoplazi %24.7, düşük dereceli ürotelyal karsinom %46.1 ve yüksek dereceli ürotelyal karsinom %29.0 oranlarında bulundu. Mesane ürotelyal karsinomlarının erkeklerde kadınlara göre 5 kat daha fazla görüldüğü saptandı. Ayrıca, yüksek dereceli papiller ürotelyal karsinomun kadınlara kıyasla daha çok erkeklerde (sırasıyla %23,1 ve %31,2), düşük dereceli papiller ürotelyal karsinomun ise erkeklere kıyasla daha çok kadınlarda (sırasıyla %18,5 ve %32,9) görüldüğü saptandı. Sonuç: Çalışma sonucunda, mesane ürotelyal karsinomlarının erkeklerde kadınlara göre daha fazla görüldüğü ve ayrıca lamina propria ve muskularis propria invazyonu gösteren yüksek dereceli ürotelyal karsinomların da yine erkek cinsiyette daha yüksek oranda bulunduğu tesbit edildi. Bu tümörlerin, özellikle de yüksek dereceli olan tiplerinin neden erkek cinsiyette daha sık görüldüğüne ilişkin kapsamlı klinik ve deneysel çalışmalara ihtiyaç vardırÖğe Nadir bir renal pelvis tümörü: Müsinöz kistadenokarsinom(2014) Avcı, Yahya; Alabalık, Ulaş; Keleş, Ayşenur; Büyükbayram, Hüseyin; Türkçü, Gül; Dağguli, MansurRenal pelvis malignitelerinin çoğunluğunu ürotelyal karsinom oluşturur, ancak müsinöz kistadenokarsinom (MKA) oldukça nadir görülür. MKA'nın patogenezinde çeşitli teoriler ortaya atılsa da kesin etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Bu olgu sunumunda nadir görülen MKA'lı bir olgunun histopatolojik özelliklerinin sunulması amaçlanmıştır. Olgumuz 68 yaşında erkek hasta olup sol yan ağrısı şikayeti ile hastanemize müracaat etti. Batın ultrasonografi ve manyetik rezonans görüntülemesinde sol böbrek ektazik görünümde olup birleşme eğiliminde olan çok sayıda kistik yapı ve milimetrik taşlar saptandı. Atrofik pyelonefritik böbrek düşünülerek olguya sol basit nefrektomi uygulandı. Nefrektomi materyalinin kesitlerinde müsin ile dolu çok sayıda kistik yapı ve MKA ile uyumlu histopatolojik görünüm mevcuttu. Olgunun nadir görülmesi, klinik ve radyolojik bulgularının atrofik kistik böbreği taklit etmesi nedeni ile histopatolojik özellikleri ve literatür bilgileri eşliğinde sunulması amaçlanmıştırÖğe Pathophysiology of the spinal cord injury(Modestum Ltd., 2014) Yılmaz, Tevfik; Turan, Yahya; Keleş, AyşenurOmurilik yaralanması toplumsal düzeyde problemlere yol açan morbidite ve mortalitenin önemli nedenlerindendir.Günümüze kadar pek çok çalışma yapılmasına rağmen evresel tedavi protokolü geliştirilememiştir. Omurilik yaralanmalarının tedavisinde çalışmalar iki mekanizma üzerine yoğunlaşmıştır. Birincisi hasar görmüş omuriliği koruyucu nöroprotektif ajanların kullanılması diğeri hasarlanmış omurilikte aksonların fonksiyonlarını kazanabilecekleri rejenerasyon çalışmalarıdır. Etkin tedavinin bulunabilmesi için omurilik yaralanması sonrası patofizyolojik değişiklikler iyi bilinmelidir.Öğe Sıçanlarda izoniazid ve streptomisin nörotoksisitesine sildenafil’in etkileri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Acar, Abdullah; Fırat, Uğur; Uzar, Ertuğrul; Arıkanoğlu, Adalet; Keleş, Ayşenur; Çevik, Mehmet Uğur; Yücel, Yavuz; Alp, Harun; Gökalp, OsmanAmaç: İzoniazid (İNH) ve streptomisin (STR) kombinasyonuna bağlı nörotoksisite bildirilmiştir. Sildenafil’in (SLD) deneysel olarak bazı ilaç toksisitelerini azaltabildiği öne sürülmüştür. Çalışmada amacımız; uzun süreli İNH ve STR verilen sıçanların beyninde ve serebellumunda toksik etki olup olmadığı ve olası bu toksisite üzerine SLD’nin etkisini araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Bu çalışmada 78 sıçan; kontrol grubu (n= 10), İNH grubu (n= 10), STR grubu (n= 10), İNH + STR - (n= 10), SLD (n= 10), İNH + SLD (n= 10), STR + SLD (n= 8), İNH + STR + SLD (n= 10) grupları olarak sekiz gruba ayrıldı. İlaçlar 30 gün boyunca uygulandı. Sıçanların beyin ve serebellumu histopatolojik olarak incelendi. Beyin ve serebellum dokusunda; inflamasyon, ödem, konjesyon, dejenerasyon ve nekroz bulguları araştırıldı. Histopatolojik değerlendirme çalışma gruplarından habersiz tek bir patolog tarafından değerlendirildi. Bulgular: STR grubu sıçan beyninde ve serebellumunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek dejenerasyon bulundu (sırayla, p=0.002, p<0.001). İNH + STR grubu İNH grubu ile karşılaştırıldığında sıçan beyninde dejeneratif bulgularda artış bulundu (p=0.006). Kontrol grubuna göre İNH + STR + SLD grubunda serebellumda dejenerasyon bulguları İNH+STR grubuna göre daha belirgindi (p=0.001). İNH + STR + SLD grubunda İNH + STR grubuna göre serebellumda dejenerasyon bulgularında istatistiksel olarak anlamlı artış bulundu (p=0.032). Sonuç: İNH ve STR kombinasyonunun sıçanlarda nörotoksisitesiteyi artırdığı görüldü. Ayrıca; SLD’nin INH ve STR kombinasyonundaki nörotoksisiteyi daha da kötüleştirdiği saptandı. Ancak bu toksisite boyutlarının elektron mikroskopi ve immünohistokimyasal yöntemlerle araştırılmasına gereksinim vardır.Öğe Yüksek Ki-67 indeksi ile birlikte memenin malign adenomiyoepitelyoması: Literatür eşliğinde olgu sunumu(2011) Fırat, Uğur; Mızrak, Bülent; Keleş, AyşenurMeme bezleri ve tükrük bezleri benzer morfolojik özellikler ile karakterli tümörler sergileyebilmektedirler. Memenin tükrük bezi benzeri tümörleri iki tiptir: myoepitelyal diferansiasyon gösteren ve bu diferansiasyondan yoksun olan tümörler. Pür myoepitelyal ya da epimyoepitelyal diferansiasyon gösteren meme tümörleri ise nadirdir. Memenin adenomyoepitelyoması (AME) bifazik bir tümör olup, tükrük bezinin epitelyal-myoepitelyal karsinomu ile özdeştir. Histolojik olarak AME myoepitlyal ve epitelyal olmak üzere iki hücre tipinden oluşmaktadır. Epitelyal komponent, apokrin hücre özellikleri gösteren kolumnar hücrelerden oluşmaktadır. Dış tabaka ise myoepitelyal hücrelerin immün ve histolojik profilini gösteren şeffaf hücrelerden oluşmaktadır. Bizim vakamız, sağ memesinde periferal yerleşimli ağrısız kitle ile başvuran 45 yaşında kadın hasta idi. Makroskopik incelemede, eksizyon materyalinin kesit yüzünde solid, iyi sınırlı, beyaz-gri renkte, sert kitle lezyonu izlendi. Mikroskopik incelemede, tümör epitelyal ve myoepitelyal komponentlerden oluşmakta olup, büyük oranda lobüle, fokal infiltratif marjinler ile karakterli idi. Hem epitelyal hem myoepitelyal komponentte, belirgin pleomorfizm, mitotik aktivite, atipi ve fokal nekrozlar dikkati çekti. İmmünohistokimyasal olarak SMA, CD10, p63 ve sitokeratin 5/6 myoepitelyal komponentte ve sitokeratin 7 epitelyal komponentte pozitif saptandı, Ki-67 proliferasyon indeksi % 20 idi. Östrojen ve progesteron reseptörleri ise negatifdi. Vakamızı meme dokusunda malign AME’nin oldukça nadir olması, yüksek ki-67 indeksi göstermesi ve literatürde bildirilen birkaç vakadan biri olması nedeni ile bildiriye değer bulduk.