Yazar "Karakoç, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alt ekstremite amputasyonlu hastalarda uyku kalitesi ve ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi(Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği, 2015) Em, Serda; Batmaz, İbrahim; Karakoç, Mehmet; Aydın, Abdulkadir; Bozkurt, Mehtap; Çağlayan, Mehmet; Nas, KemalAmaç: Alt ekstremite amputasyonlu (AEA) hastalarda uyku kalitesini değerlendirmek ve uyku bozukluğu ile ilişkili faktörleri belirlemektir.Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya AEA'lı 35 hasta ve 35 sağlıklı kontrol alındı. Çalışma grubunun demografik verileri kaydedildi. Uyku kalitesi Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ile değerlendirildi. Amputasyonla ilişkili ağrı, Vizüel Analog Skala kullanılarak ölçüldü. Psikolojik durum Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ile değerlendirildi.Bulgular: Hastalarda PUKİ'nin uyku süresi alt skoru dışında tüm alt skorları ve total skoru kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. Total PUKİ skoru ile BDÖ (p<0,05) ve BAÖ (p<0,01) skoru korele idi. Multipl regresyon analizi ile yaş ve anksiyetenin uyku kalitesini belirlemede en önemli faktörler olduğu gösterildi (p<0,05). Sonuç: Çalışmamız kontrol grubuna göre AEA'lı hastalarının uyku kalitesinde bozulma olduğunu ve buna ek olarak yaş ve emosyonel durumun uyku kalitesiyle ilişkili olduğunu gösterdi. Bu nedenle ileri yaşta ve emosyonel durumu bozuk olan hastalarda çok yönlü tedavi yaklaşımları uyku bozukluğunu gidermek için gereklidir. Ancak uyku bozukluğunun nedenlerini ve genel sağlık üzerine etkilerini gösteren daha fazla hasta ile yapılmış ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Ankilozan spondilitli hastalarda komorbit hastalıkların değerlendirmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Em, Serda; Bozkurt, Mehtap; Çağlayan, Mehmet; Oktayoğlu, Pelin; Karakoç, Mehmet; Nas, KemalAmaç: Bu çalışmanın amacı ankilozan spondilit (AS) hastalarında komorbit hastalıkları ve bulunma oranlarını belirlemektir. Yöntemler: Bu çalışmaya 70 AS’li hasta, 70 romatoid artritli (RA) hasta ve 70 sağlıklı kontrol alındı. Demografik ve klinik özellikler kaydedildi. Tüm gruplar hipertansiyon, Aterosklerotik Kalp Hastalığı (ASKH), kalp yetmezliği, tiroid hastalıkları, akciğer hastalıkları, Tip2 diyabet ve serebrovasküler olay (SVO) açısından sorgulandı ve daha kapsamlı bilgi elde etmek için hasta kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hasta ve kontrol grupları yaş, boy ve kilo bakımından benzerdi. AS’li hastalarda hipertansiyon görülme sıklığı, sağlıklı kontrollerden anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Fakat AS ve RA hastaları hipertansiyon açısından karşılaştırıldığında böyle bir farklılık gözlenmedi (p>0.05). AS ve RA’lı hastalarda ASKH ve kalp yetmezliği görülme sıklığı benzerdi ve AS hastaları kontrol grupları ile karşılaştırıldığında anlamlı farklılık yoktu. AS’li hastalarda tiroid hastalıkları %12.8 olarak görülürken, Tip2 diyabet sıklığı %11.4 idi ve sağlıklı kontrollerle AS hastaları karşılaştırıldığında bu iki hastalık açısından iki grup arasındaki fark anlamlıydı (p<0.05). Sonuç: AS’li hastalarda, sağlıklı kontrollere göre hipertansiyon, tiroid hastalıkları ve diyabet görülme sıklığı anlamlı derecede yüksekti. Ancak RA’lı hastalar ve AS’li hastalar arasında komorbit hastalık açısından anlamlı fark tespit edilmedi.Öğe COVID-19 ve fiziksel tıp ve rehabilitasyon(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2021) Batmaz, İbrahim; Karakoç, MehmetKoronavirüs Hastalığı 2019 (COVID-19); temelde solunum sistemi enfeksiyonu şeklinde hafif hastalıktan ciddi sepsis tablosuna kadar değişebilmektedir. Hastalık; kas-iskelet, nörolojik, kardiyopulmoner gibi farklı sistemik tutulumlarla seyredebilmektedir. Birçok hasta yaygın kas ve eklem ağrıları tanımlamakta ve hastalık miyozit ve sarkopeni gibi kas problemlerine neden olabilmektedir. Uzun süreli hareketsizlik hastalarda sekonder komplikasyonlara yol açabilmektedir. Hastalıklara bağlı gelişebilecek engelliliği azaltmak, rehabilitasyonun en önemli amaçlarındandır. Pandemi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon (FTR) alanında; yatan ve ayaktan poliklinik hastalarına sunulan hizmetin değişmesi, hastalığın subakut ve kronik dönemde gerektirebileceği rehabilitasyon ihtiyacı ve devam eden pandemi sürecinde COVID-19 semptomlarını tanıma ve hareket sistemi sorunlarının ayırıcı tanısında yer verme bilincinin oluşması gibi sonuçlar yaratmıştır.Öğe Depression and anxiety levels in patients with ankylosing spondylitis(1999) Sır, Aytekin; Nas, Kemal; Karakoç, Mehmet; Saraç, A. Jale; Gür, Ali; Çevik, Remzi; Erdoğan, FerdaAnkilozan spondilit aksiyal iskelet sistemini tutmaya eğilimli ancak kalça ve omuzlar gibi büyük eklemleri de tutabilen bir hastalıktır. Hastaların yaşam kalitesini etkilemesinden dolayı ankilozan spondilitli hastalarda depresyon ve anksiyete semptomlarının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, modifiye New York kriterlerine göre ankilozan spondilit tanısı konulmuş hastalarda anksiyete ve depresyonun sıklığını araştırmaktır. 25 kadın ve 8 erkek olmak üzere toplam 33 ankilozan spondilitli hastada Beck Depresyon Skalası ve Durumluk - Sürekli Anksiyete Ölçeği kullanılarak depresyon ve anksiyete durumu belirlendi. Her iki skala da hastaların kendileri tarafından doldurulan skalalardır. Hastaların yaş ortalamaları 30.46±3.25 di. Hastaların 11'inde (3 erkek, 8 kadın) depresyon mevcuttu. Hastaların sürekli anksiyete ölçek sonuçları ortalaması 47.69'du. Bu sonuçlar toplumda bulunan normal seviyelerden .daha yüksekti. Bu bulgular, ankilozan spondilit tedavisinde psikiyatrik değerlendirmenin faydalı olabileceğini ortaya koymaktadır.Öğe Determining quality of life and associated factors in patients with stroke(Turkish Society of Physical Medicine and Rehabilitation, 2015) Em, Serda; Bozkurt, Mehtap; Karakoç, Mehmet; Çağlayan, Mehmet; Akdeniz, Dicle; Oktayoğlu, Pelin; Varol, Sefer; Nas, KemalObjective: This study aims to examine the overall and domain-specific quality of life in patients with stroke and to identify variables predicting quality of life after stroke. Material and Methods: A total of 104 patients with sufficient cognitive functions having hemiplegia because of cerebrovascular accident and 108 controls were included in this study. Demographic and clinical features were recorded. The Barthel Index (BI) and Functional Ambulation Category scale were employed to assess the functional state of patients. Quality of life was evaluated by the Short Form 36 (SF-36) health survey, whereas the emotional state of the patients was evaluated by the Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS). Functional status, motor impairment, and emotional state were determined as independent variables, and multiple regression analysis was used to predict quality of life. Results: Patients had significantly lower scores in the quality of life subscores and total scores in comparison with the controls (p<0.001). The mean anxiety and depression rates in the patients were significantly higher than those in controls (p<0.001). The sum of subscores and physical composite score of SF-36 were significantly lower in female and illiterate patients than in male and educated patients. Multiple regression analyses indicated that HADS depression was associated with mental health (p<0.001), whereas BI was independently associated with the physical health total score (p<0.05). The power of the statistical analysis for study population was 100% according to the given effect size (α=0.01). Conclusion: Present results demonstrated that patients with stroke have a significantly poor quality of life than the general population. The reduced quality of life after stroke appears to be related the emotional state, physical disability, and demographic properties such as gender and education. Therefore, prevention of disability and early diagnosis and treatment of depression are vital in improving the quality of life of patients with stroke.Öğe Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanelerinde COVID -19 salgınında hastane yönetimi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2021) Akdağ, Mehmet; Karakoç, MehmetDicle Üniversitesi Hastanesi olarak bilimsel veriler ve sağlık bakanlığının oluşturduğu rehberler çerçevesinde planlamalar yapmış olduk. Bu çerçevede 8 ayrı başlık altında pandemi hastane yönetimini sağlamaya çalıştık. Bunlar sırasıyla; 1-Fiziksel alan planlaması 2-İnsan kaynakları yönetim 3- Lojistik destek 4-Bilimsel pandemi Kurulu 5- Laboratuarlar 6-Radyoloji 7-Ameliyethane 8-Multi kurumsal hiyerarşiÖğe The effects of alendronate and calcitonin on cytokines in postmenopausal osteoporosis: A 6-month randomized and controlled study(Yonsei University College of Medicine, 2003) Gür, Ali; Denli, Aziz; Çevik, Remzi; Nas, Kemal; Karakoç, Mehmet; Saraç, Aysegül JaleThe present study was designed to determine if levels of serum cytokines, such as interleukin (IL)-1 ?, IL-2, IL-2r, IL-6, IL-6r, IL-8, IL-10, and TNF- ? are different in osteoporotic and non-osteoporotic postmenopausal women, and to evaluate the effects of calcitonin and alendronate therapies over a six month period on serum cytokine levels in postmenopausal osteoporotic women. Serum levels of IL-2, TNF- ? and IL-8 were found to be significantly higher (p<0.05), and serum IL-10, and IL-6r significantly lower in the calcitonin (N=60) and the alendronate (N=60) treatment groups than in the control group (N=50) (p<0.05). But, no significant difference was apparent between the calcitonin and alendronate treated groups before treatment. Statistically significant changes occurred in patients, with respect to the levels of serum IL-6r, and IL-8 after one month (p<0.05), in IL-2r, IL-6r, IL-8, IL-10 after three months, and in IL-1 ?, IL-6r, IL-8, IL-10 and TNF- ? after six months of calcitonin therapy (p<0.05). No significant difference was observed in IL-6r after one month, in IL-8 and IL-10 after three months, and in TNF- ? after six months in the calcitonin treated group and in the control group, whereas these parameters were significantly different at baseline. In the alendronate treated group, statistically significant changes occurred in the levels of serum IL-1 ? and IL-6 after three months, and in IL-1 ?, IL-6, 1L-6r and TNF- ? after six months (p<0.05). No significant difference was observed in IL-6r after one month, in IL-10 after three months or in TNF-? after six months between the alendronate treatment group and the control group, whereas these parameters were significantly different at baseline. In conclusion, we suggest that; 1) not only IL-1, IL-6, TNF-? and IL-11 but also IL-2, IL-8 and IL-10 may have roles in the etiopathogenesis of osteoporosis, 2) calcitonin therapy have a more distinct influence on serum levels of some cytokines and have an earlier effect than alendronate therapy (especially upon IL-2r, IL-8, and IL-10). Nevertheless, further longitudinal studies are needed to identify the cytokines involved in the pathogenesis of postmenopausal osteoporosis and to evaluate the influence of different treatments on these cytokines.Öğe Effects of lumbosacral angles on development of low back pain(Journal Of Musculoskeletal Pain, 2014) Çağlayan, Mehmet; Tacar, Orhan; Demirant, Ayda; Oktayoğlu, Pelin; Karakoç, Mehmet; Çetin, Abdurrahman; Em, Serda; Bozkurt, Mehtap; Uçar, Demet; Nas, KemalObjective: Low back pain [LBP] is an important health issue due the diagnosis and treatment expenses and loss of workforce it leads to. Biomechanical changes in the vertebral column caused by changes in the lumbosacral angles [LSAs] may lead to LBP. The purpose of this study was to assess body mass index [BMI] and LSAs in patients with LBP and investigate the association between LBP, LSAs and BMI. Methods: Lumbar lordotic angle [LLA], LSA, sacro-horizontal angle [SHA] and sacral inclination angle [SIA] were measured in 117 patients with chronic LBP and 85 healthy normal controls [HNCs] by means of lumbosacral radiography. In addition, association between LSAs, BMI and LBP was investigated. Results: There were no significant differences between patients and HNCs regarding LSAs and BMI. LLA was lower in male patients with LBP compared to male HNCs without LBP [p = 0.013]. In addition, SIA [p = 0.002] and BMI [p = 0.006] were higher in female patients with LBP compared to male patients with LBP. It was found that an increase in LLA increased the risk of having LPB by approximately 1.04-folds [ranging from 1.01 to 1.08; p = 0.045]. On the other hand, no association was found between LSAs and BMI. Conclusion: Changes in LSAs may cause LBP. An increase in LLA may be influential in increasing the risk of LBP. Therefore, measurement of LSAs may guide the physician who is to make clinical decisions in examination of patients with LBP.Öğe Efficacy of low power laser therapy and exercise on pain and functions in chronic low back pain(Wiley, 2003) Gür, Ali; Karakoç, Mehmet; Çevik, Remzi; Nas, Kemal; Saraç, Ayşegül Jale; Karakoç, Meral; 0000-0001-9680-6268; 0000-0002-9511-7070; 0000-0002-4124-1586; 0000-0002-5845-0851Background and Objectives: The aim of this study was to determine whether low power laser therapy (Gallium-Arsenide) is useful or not for the therapy of chronic low back pain (LBP). Study Design/Materials and Methods: This study included 75 patients (laser+exercise-25, laser alone-25, and exercise alone-25) with LBP. Visual analogue scale (VAS), Schober test, flexion and lateral flexion measures, Roland Disability Questionnaire (RDQ) and Modified Oswestry Disability Questionnaire (MODQ) were used in the clinical and functional evaluations pre and post therapeutically. A physician, who was not aware of the therapy undertaken, evaluated the patients. Results: Significant improvements were noted in all groups with respect to all outcome parameters, except lateral flexion (P < 0.05). Conclusions: Low power laser therapy seemed to be an effective method in reducing pain and functional disability in the therapy of chronic LBP.Öğe Efficiency of pulsed electromagnetic fields on pain, disability, anxiety, depression, and quality of life in patients with cervical disc herniation: A randomized controlled study(Turkiye Klinikleri, 2019) Hattapoğlu, Erkam; Batmaz, İbrahim; Dilek, Banu; Karakoç, Mehmet; Em, Serda; Çevık, RemziBackground/aim: In this study, it was aimed to investigate the effects of pulsed electromagnetic field (PEMF) therapy on pain, disability, psychological state, and quality of life in cervical disc herniation. Materials and methods: Patients were randomly divided into two groups, including Group 1, which received a therapy consisting of transcutaneous electrical nerve stimulation (TENS), hot pack (HP), and PEMF, and Group 2, which received a magnetic field (sham magnetic field) without current flow in addition to TENS and HP therapy. Pain was assessed by a visual analog scale (VAS, 0–10 cm). The other outcome measures were function (Neck Pain and Disability Scale), anxiety-depressive mood (Hospital Anxiety and Depression Scale), and quality of life (Nottingham Health Profile). All evaluations were performed at baseline, in the 3rd week, and in the 12th week after treatment. Results: A significant improvement was found in the neck pain, disability, depression, anxiety, and quality of life scores of both groups after treatment when compared to those before treatment. However, in the comparison between changes within groups, significant improvements were determined only in the VAS and Nottingham Health Profile sleep subparameter in the 12th week after treatment compared to those before treatment. Conclusion: PEMF therapy in cervical disc herniation can be used safely in routine treatment in addition to conventional physical therapy modalitiesÖğe Fibromiyalji sendromlu hastalarda serum interlökin düzeyleri ve klinik semptomlarla ilişkisi(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2000) Karakoç, Mehmet; Saraç, Ayşegül JaleFibromiyalji kronik ve yaygın kas-iskelet ağrısı, katılık ve karekteristik hassas noktalarla karekterize, eklem dışı romatizmal hastalıklardan biridir. Fibromiyaljinin etyopatoj enezi halen tam olarak bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı fibromiyalji sendromlu hastalarda serum interlökin değerlerini ve interlökin değerleri ile klinik semptomlar arasındaki ilişkiyi incelemektir. Metod: Kontrol grubu olarak alınan 20 sağlıklı birey ve Amerikan Romatoloji Kolleji kriterlerine göre fibromiyalji tanısı konan 50 hastada serum interlökin- ip (İL- 1 P), interlökin-2 reseptör (IL-2R), interlökin-6 IL-6) ve interlökin-8 (IL-8) değerleri araştırıldı. Semptomların şiddeti Likert skalasıyla ölçüldü. Bulgular: Fibromiyaljili hastalar ile kontrol grubunun serum interlökin değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı ( p > 0.05). Hasta grubunda IL-6 değeri ise, hassasiyet derecesi ile negatif korelasyon göstermekteydi (r:-0.29, p<0.05). Tartışma ve sonuç: Fibromiyaljili hastaların serum interlökin değerleri kontrol grubu ile kartşılaştınldığında anlamlı fark tespit edilmedi. Serum IL-6 ile hassasiyet derecesi arasındaki negatif korelasyon, azalmış IL-6 sinyallerinin fıbromiyaljideki semptomlarla ilişkisini gösterebilir.Çalışmamız fibromiyaljideki semptomların immun sistem aktivasyonundaki bazı değişikliklere eşlik edebileceğini ortaya koymaktadır.Öğe Genç yaştaki fibromiyaljili hastalarda solunum fonksiyon testleri(2001) Şenyiğit, Abdurrahman; Saraç, Ayşegül Jale; Karakoç, Mehmet; Gür, Ali; Çevik, Remzi; Nas, Kemal; Erdoğan, FerdaFibromiyalji; nonartiküler orijinli, etyolojisi bilinmeyen, jeneralize kas iskelet sistemi ağrısı, karekteristik bölgelerde hassas noktalar, yorgunluk, tutukluk, uyku bozuklukları ve anksiyete ile karakterize, ağrılı bir sendromdur. Bu çalışmanın amacı, genç fibromiyaljili hastalarda solunum fonksiyon testlerini değerlendirmektir. Çalışmaya Amerikan Romatoloji Birliği (ARA) kriterlerine göre Fibromiyalji Sendromu (FMS) tanısı konan 38 hasta ile benzer yaş ve cinsiyette 23 kişilik kontrol grubu alındı. Vakaların hiçbiri sigara içmemekteydi. Hastalarda zorlu vital kapasite (FVC), birinci saniye zorlu ekspirasyon hacmi (FEV1), FEV1/FVC, ekspiryum ortası akım hızı (FEF25-75), ekspiryum en yüksek akım hızı(PEF), ekspire edilen vital kapasitenin ilk %25, %50 ve %75'inde atılan hava volümü (FEF25,FEF50 ve FEF75) değişkenleri ölçüldü. Tüm spirometrik ölçümler kontrol grubuna göre hasta grubunda düşük bulunmasına rağmen, sadece FEV1, FVC, FEF25 ve PEF değerlerindeki düşüklük anlamlıydı (p<0.05). Bu bulgular restriktif tip solunum fonksiyon bozukluğunu göstermekteydi. Çalışmamız; fibromiyaljili hastalarda şiddetli ağrı, yorgunluk, fiziksel inaktiviteye ve solunum kaslarının etkilenmesine bağlı olarak restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu gelişebileceğini göstermiştir.Öğe İnmeli hastalarda uyku kalitesi ve ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi(Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Akdeniz, Dicle; Em, Serda; Çağlayan, Mehmet; Bozkurt, Mehtap; Oktayoğlu, Pelin; Karakoç, Mehmet; Nas, KemalAmaç: Bu çalışmanın amacı inmeli hastalarda uyku kalitesini değerlendirmek; uyku kalitesi üzerine fonksiyonel durum, emosyonel durum ve motor iyileşmenin etkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Serebrovasküler olaya bağlı inmesi olan 62 hasta ve 62 sağlıklı gönüllü çalışmaya alındı. Çalışma grubunun sosyodemografik verileri ve hastaların klinik bulguları kaydedildi. Fonksiyonel durumu değerlendirmek için Barthel İndeksi (Bİ) ve Fonksiyonel Ambulasyon Sınıflaması kullanıldı. Uyku kalitesi Pittsburgh Uyku Kalitesi indeksi (PUKİ) ile değerlendirilirken, emosyonel durum Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği (HADÖ) ile belirlendi. Fonksiyonel durum, motor bozukluk ve emosyonel durum bağımsız değişkenler olarak alındı ve multipl regresyon analizi uyku kalitesini tahmin etmek için kullanıldı. Bulgular: Hastalarda PUKİ’nin tüm alt skorları ve total skoru kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.001). Total PUKİ skoru ile HADÖ anksiyete ve depresyon skoru korele idi (p<0.01). Bİ ile PUKİ total skoru arasında da anlamlı negatif korelasyon vardı. Multipl regresyon analizi HADÖ depresyon duygu durumunun uyku kalitesini tahmin etmede en önemli faktör olduğunu gösterdi (p<0.01). Sonuç: Çalışmamız kontrol grubuna göre inme hastalarının uyku kalitesinde bozulma olduğunu gösterdi. Aynı zamanda hastaların emosyonel durumları ve fiziksel disabiliteleri ile uyku kalitesi de ilişkiliydi. Çalışmamıza göre depresyon uyku kalitesini belirleyen en önemli faktör olduğu için özellikle depresyonun erken tanı ve tedavisi ile inmeli hastaların uyku kalitesinin artacağını düşünmekteyiz.Öğe Obesite ve osteoartrit arasındaki ilişki(1999) Denli, Aziz; Karakoç, Mehmet; Saraç, Jale; Gür, Ali; Çevik, Remzi; Erdoğan, Ferda; Nas, KemalÖnemli oranda disabilite ve ağrıya sebep olabilen ve yaşla ilişkili bir hastalık olan osteoartrit (OA), toplumların gelecekteki yaşamını tehdit en önemli sağlık sorunlarından birisidir. Bundan dolayı OA için risk faktörlerini ve koruyucu önlemleri belirlemek önemlidir. Bu çalışmanın amacı OA ile obesite arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Obesitenin tanımlayıcısı olarak Vücut Kitle indexi (VKİ), ağırlığın (kilogram) boyun (metre) karesine bölünmesiyle hesaplandı. VKİ (vücut kitle indeksi) 30'un altında olanlar non-obes, 30 ve üzerinde olanlar obes olmak üzere 2 grupta incelendi. Çalışmamızda OA 'in kadınlarda (%65,1) ve servikal bölgede (%39,9) daha sık olduğu görüldü. Kadınlarda obesite ve OA arasında belirgin bir birliktelik mevcuttu (%60.3). Her iki cinsiyette de obesite ile diz ve kalça osteoartrit! arasında belirgin bir birliktelik tespit edildi. Sonuç olarak; çalışmamız cinsiyete göre risk faktörlerinin farklılık gösterdiğini ve bu faktörlerin OA'den korunmada göz önüne alınmasının önemli olduğunu ortaya koymaktadır.Öğe Renal agenezi ve Klippel-Feil sendromu olgusu(Modestum, 2010) Kelekçi, Selvi; Ekici, Faysal; Karakoç, Mehmet; Arıtürk, ZuhalKlippel-Feil Sendromu (KFS) servikal bölgedeki en az iki vertebranın konjenital füzyonu olarak tanımlanan nadir bir hastalıktır. KFS’nin en yaygın özelikleri kısa boyun, düşük ense saç çizgisi ve servikal bölge eklem hareketlerindeki kısıtlılıktır. Ayrıca skolyoz, sipina bifida, servikal kot, sprengel deformitesi, fasial asimetri, renal ve kardiyak anomaliler gibi sistemik özellikler de görülebilir. Sunulan olgu,10 yaşındaki kız hasta olup, boy kısalığı ve boyunda eğrilik şikayeti ile başvurdu. Hastanın fizik muayenesinde kısa boyun, düşük ense saç çizgisi ve Sprengel's deformitesi saptandı. Hastanın sert damağında yükseklik, fasiyal asimetri, tortikolis deformitesi mevcuttu. Servikal paravertebral kas spazmı sol (+)/sağ (++) idi. Tonus, kas gücü, refleks ve duyu muayenesi ile sistemik ve nörolojik muayenede anormallik yoktu. Radyolojik incelemede ise C4-5 ve C6-7 disk aralıklarında kayıp ile karakterize blok vertebralar izlenmekteydi. Ayrıca sağda 2, solda 1 adet hemivertebra anomalisi mevcuttu ve odontoid çıkıntı aplazikti. Yapılan batın ve pelvik incelemede sağ böbrek izlenmedi. Ekokardiyografik incelemede patoloji saptanmadı. Bu çalışmamızda, özellikle çocuk ve genç hasta grubunda multisistem anomalileri ile karşımıza çıkan ve hastada ciddi sakatlık ve komplikasyonlara neden olabilen Klippel-Feil Sendromuna dikkat çekmek amacıyla renal agenezili bir KFS olgusu güncel literatür eşliğinde sunulmuştur.Öğe Serebral palsili çocukların annelerinde depresyon ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesi(Marmara Üniversitesi, 2013) Dilek, Banu; Batmaz, İbrahim; Karakoç, Mehmet; Sarıyıldız, Mustafa Akif; Aydın, Abdulkadir; Çavaş, Hüsamettin; Çevik, RemziAmaç: Serebral palsili (SP) çocukların annelerinde depresyon varlığının araştırılması ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesi, çocuğu sağlıklı annelerden oluşan kontrollerle karşılaştırılmasıdır. Hastalar ve Yöntem: Çalışmaya 49 SP’li çocuk ve annesi ile sağlıklı çocuğu olan 30 anne alındı. SP tipi belirlenen çocukların; Kaba Motor Fonksiyon Sınıflama Sistemi (KMFSS) ile fonksiyonel düzeyi belirlendi. Annelerin depresyon durumu Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ile, yaşam kalitesi Nottingham Sağlık Profili (NSP) ile değerlendirildi. Bulgular: SP’li çocukların yaş ortalaması 66.20 ± 43.73 aydı. Çocukların 28’ i diplejik, 1’i hemiplejik, 20’si kuadriplejik tipteydi. KMFSS’e göre; çocukların çoğu, düzey 2 (n=20) ve düzey 3 (n=17)’ tü. SP grubunun annelerinin yaş ortalaması 35.75 ± 7.44, kontrol grubunun ise 33.80 ± 7.21 bulundu. SP’li çocuğu olan anne grubunda akraba evliliği, annenin ev hanımı olma oranı, gelir düzeyi düşüklüğü, NSP ve BDÖ puanları anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05). KMFSS düzeyi ve SP tipi ile annelerin BDÖ ve NSP puanları arasında anlamlı korelasyon saptanmadı (p>0.05). Sonuç: SP’li çocukların annelerinde yaşam kalitesinde bozulmanın ve depresyona eğilimin daha fazla olduğu saptanmıştır. Bu süreç çocuğun fonksiyonel durumundan ve serebral palsi tipinden etkilenmemektedir.Öğe Severe pure acute motor axonal neuropathy(Erciyes University Faculty of Medicine, 2015) Taşdemir, Nebahat; Karakoç, Mehmet; Oktayoğlu, Pelin; Nas, KemalAcute motor axonal neuropathy (AMAN) is a subtype of Guillain Barré syndrome. Characteristic electrophysiological featuresof AMAN are reduced amplitude or absence of muscle action potentials. Our patient described progressive weakness in his legand was not able to independently walk; he had a feeling weakness in his arms within 24 h after the onset of symptoms. Hewas diagnosed with AMAN according to the clinical and electrophysiological features. He could independently walk after twoyears following intensive physical therapy and monitoring. Neurologists and physiatrist should conduct long term monitoring andrehabilitation for patients with AMAN because neurological deficits may persist for a long time.