Yazar "Kabak, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir üniversite hastanesinde tanı konulan sarkoidoz hastalarının klinik özellikleri(Modestum Publishing Ltd., 2012) Abakay, Özlem; Abakay, Abdurrahman; Tanrıkulu, Abdullah Çetin; Meteroğlu, Fatih; Sezgi, Cengizhan; Şen, Hadice Selimoğlu; Dallı, Ayşe; Kabak, MehmetAmaç: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde sarkoidoz tanısı konulan hastaların klinik özelliklerinin ve takip sonuçlarının araştırılması amaçlandı. Gereç ve yöntem: Çalışmaya 01 Ocak 2008 - 31 Aralık 2011 tarihleri arasında sarkoidoz tanısı konulmuş toplam 39 hasta alındı. Hastaların demografik verileri, laboratuar verileri, spirometrik test sonuçları, tanı yöntemleri, verilen tedavi rejimleri çalışma formuna kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 39 hastanın %15.4 erkek, %84.6 kadın idi. Yaş ortalaması erkeklerde 39.5 ± 13.1 yıl, kadınlarda 44.8 ± 14.0 yıl idi. Hastaların %17.9u evre 1, %66.7si evre 2, %10.3ü evre 3 ve %5.1i evre 4 idi. Tanı konulduğunda hastaların %61.5i semptomatik, %38.5i asemptomatikti. Hastaların solunum fonksiyon test sonuçlarına göre %61.5 normal patern, %30.8 restriktif patern ve %7.7 obstrüktif patern saptandı. Hastaların tanı yöntemleri incelendiğinde hastaların %25.6sına bronkoskopik biyopsi prosedürleri ile %74.4üne cerrahi biyopsi prosedürleriyle tanı konulmuştu. Hastalara uygulanan tedaviler incelendiğinde hastaların %56.4üne kortikosteroid tedavisi, %5.1ine kortikosteroid + metotreksat tedavisi verilmişti, %38.5i ise farmakolojik tedavi verilmeden takip edilmişti. Çalışmanın bittiği tarihte hastaların %20.5inin tedavisi devam etmekteydi. Farmakolojik tedavi verilen hastalarda ortalama 8.4 ay tedavi verilmişti. Sonuç: İnterstisyel akciğer hastalıkları arasında sık görülen sarkoidoz hastalarımızın klinik özellikleri incelenerek tanı, ayırıcı tanı ve tedavide yaşanabilecek muhtemel sorunların tespiti mümkün olabilecektir.Öğe Prick Test Results and Total IgE Levels of Asthma Patients in A University Hospital(2019) Topçu, Ayşe Füsun; Hocanlı, İclal; Taylan, Mahşuk; Çil, Barış; Kabak, MehmetRespiratory allergies are currently on the rise and affect all age groups. Aeroallergens play a major role in the pathogenesisof respiratory allergic diseases, especially in asthma and allergic rhinitis. Skin prick tests and specific blood tests can b eused to safely ascertain allergen-specific IgE. When correctly implemented, aeroallergens such as house mites, pollens, andpet allergens can be determined. Skin tests are widely used to assess sensitivity to allergens due to their relatively easyapplication and safety.The present study aims to delineate a regional allergen profile and compare this profile with that of other regions of thecountry. Furthermore, a comparison of total IgE elevation and prick test positivity was made to assess the sensitivity andspecificity of total IgE levels.One hundred and sixty seven patients over 18 years of age that applied to either in- or out-patient clinics, that had adiagnosis of asthma according to the criteria of GINA (the Global Initiative for Asthma) and had been attack -free for atleast one month were included. Forty one patients were male and 124 were female.The prick test was positive in 18.7%. Pollens (41.9%), mite (22.5%) and cochroach were the most frequently detectedallergens. Those that had serum IgE levels higher than the serum reference value had sign ificantly higher rate of prick testpositivity (p=0.029).The present study demonstrates inter-regional variability of allergen profiles and the direct correlation between total IgEelevation and prick test positivity. In cases where prick tests are not av ailable, allergen sensitivity can be determined bytotal IgE levels.Öğe The proper use of inhalers in a third step hospital and its effect on treatment: Original study(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2019) Çil, Barış; Kabak, Mehmet; Topçu, Ayşe Füsun; Taylan, Mahşuk; Sezgi, CengizhanObjective: The percentage of asthma patients that use their inhalers with the correct technique ranges between 10 and 60. Inappropriate use of inhaler leads to disuse of drug, diminished disease control and increased drug use. In this study, we aimed to determine the effect of proper inhaler therapy on the treatment and control of asthma and the effect of proper inhaler use on hospitalization due to asthma. Method: One hundred and sixty five asthma patients over 18 years of age that applied to either in- or out-patient clinics of a university hospital, that had a diagnosis of asthma according to the criteria of the Global Initiative for Asthma (GINA) and had been attack-free for at least one month were included. Patients were told to use their inhalers and any misuse were noted. Patients were put through the Asthma Control Test (ACT). Their forced vital capacity (FVC), forced expiratory volume in 1 second (FEV1) and peak expiratory flow (PEF) values were also noted. Their hospitalization status for asthma in the last year was assessed and recorded. Results: One hundred patients used their asthma inhalers correctly, while 65 did not. Those that used their inhalers correctly had significantly higher ACT (p=0,0001), FEV1% (p=0,001) and PEF% (p=0,014). Discussion: Patients must be informed and trained for the correct use of their inhaler drugs. Patients seem to be under-informed on this subject and there are serious mistakes of use for all inhaler types. Correct use of inhalers leads to better control of disease, lower rate of asthma-related hospitalization, less drug waste and decreased treatment cost.Öğe Solunumsal yoğun bakım hastalarında mortaliteyi etkileyen faktörler(2015) Kabak, MehmetYoğun Bakım Ünitesi’ne (YBÜ) kabul edilen hastalarda mortalite oranı yüksektir. Hastalık şiddetinin belirlenmesi ve mortaliteye etkili risk faktörlerinin tanınması, hastanın prognozunun saptanmasında büyük önem taşımaktadır. Ayrıca tedavi yönetim stratejilerinin belirlenmesi ve kaynakların kullanımını da etkiler. Bu çalışma; YBÜ’ye kabul edilen hastaların prognoz tayininde, yatış esnasındaki skorlama sistemleri ile beraber yatış ve üçüncü günkü laboratuvar parametrelerini karşılaştırmak amacıyla planlandı. Kasım 2013 ve Nisan 2014 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Hastanesi Solunumsal Yoğun Bakım Kliniğinde yaşları 22-93 arasında değişen 86 hasta, retrospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Hastalar ölenler ve yaşayanlar olmak üzere iki gruba ayrıldı. . Hastaların demografik verileri, tanıları, klinik ve laboratuar bulguları, YBÜ’de kaldığı süre, mekanik ventilasyonda kaldığı süre kaydedildi. YBÜ’ye kabulün ilk günü içerisindeki APACHE II (Acute Pysiology And Chronic Health Evaluation), SOFA (SequentialOrgan Failure Assesment), SAPS II (Simplified Acute Physilogy Score) ve GKS(Glaskow Koma Skoru) skorları hesaplandı. Tüm hastalardan YBÜ’ne giriş anında ve 72 saat sonunda hemogram, CRP (C-Reaktif Protein), biyokimyasal parametreler ve hormon düzeyleri çalışıldı. Sonuçlar ölenler ve yaşayanlar arasında karşılaştırıldı. Ölen hastalarla yaşayan hastalar arasında yaş, cinsiyet ve yoğun bakımda yatış süresi bakımından anlamlı bir fark olmadığı görüldü. Ölen hastaların mekanik ventilasyonda kalma süresi yaşayanlara göre anlamlı ölçüde daha uzundu (p<0,05). Ölenlerde bakılan ateş, nabız ve ağırlık yaşayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı(p<0,05). Yatış esnasında bakılan sistolik ve diastolik tansiyonlar da ölenlerde yaşayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p<0,05). Ayrıca hastanın inotropik destek ihtiyacı ölenlerde taburcu olanlara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı (p<0,05). Yatış esnasındaki hastanın solunum desteği türü gruplar arasında istatistiksel olarak mortalite için anlamlı farklılık gözlenmedi. Ölen hastalarda, APACHE II, SOFA ve SAPS II skoru yaşayan olgulara göre istatistiksel olarak anlamlı ölçüde daha yüksekti. GKS ise istatistiksel olarak daha düşüktü (p<0.001). Yaşayan grup ile karşılaştırıldığında ölen grupta yatış esnasında bakılan WBC ( Beyaz Kan Hücresi) ve CRP düzeyleri daha yüksek, hemoglobinve hematokrit düzeyleri daha düşük bulundu, ancak bu farklılık istatiksel olarak anlamlı değildi. Ölen olgularda trombosit sayısı yaşayanlara göre belirgin düşük bulundu (p<0,05). Yoğun bakıma kabul edilen hastalar arasında bakılan biyokimyasal parametrelerden albümin, üre, kreatinin seviyelerindeki düşüklük, HDL (High Dansity Lipoprotein) , LDL (Low Dansity Lipoprotein), kolesterol, direkt bilirubin, CK(Keratin Kinaz) değerlerindeki yükseklik ölenlerde yaşayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı farlıklık gösterdi (p<0,05). Sodyum, potasyum, glukoz, AST, ALT değerleri mortalite açısından gruplar arasında anlamlı farklılık gözlenmedi. Yatış esnasında bakılan hormon düzeylerinden T4 (Tiroksin) düşüklüğü, kortizol, ACTH (Adrenokortikotropik Hormon) ve BH (Büyüme Hormonu ) yüksekliği ölenlerde taburcu olanlara göre istatistiksel olarak anlamlı faklılık saptandı (p<0,05). Ancak T3 (Triiyodotironin), DEAH (Dehidroepiandrosteron) ve TSH (Tiroid Stimulan Hormon) mortalite için gruplar arasında anlamlı farklıklık saptanmadı. Hastaların yatışta ve üçüncü günde bakılan laboratuvar parametrelerinde ölenler ve yaşayanlar arasında sadece fosfor düzeyinde anlamlı farklılık saptandı (p<0,05). Bakılan diğer parametrelerde mortalite için belirgin farklılık gözlenmedi. Sonuç olarak, YBÜ’ye kabul edilen kritik hastalarda, skorlama sistemleri prognoz değerlendirmesinde önemli bir etkinliğe sahiptir. Bununla beraber yatışta bakılan trombosit sayısı, albümin, kortizol, ACTH, üre, kreatinin, HDL, kolesterol ve CK düzeyleri mortalite tahmini için ek bilgiler sağlamaktadır. Bununla beraber üçüncü günde bakılan bu parametrelerdeki değişiminde fosfor düzeyindeki düşüşler istatistiksel olarak mortalite için anlamlıydı. Anahtar Sözcükler: Yoğun Bakım, Mortalite, Skorlama Sistemleri, Labortauvar parametreleri, Göğüs HastalıklarıÖğe Tuberculosis cases in Mardin between 2012 and 2018(Yuzuncu Yil Universitesi Tip Fakultesi, 2019) Kabak, Mehmet; Çil, Barış; Hocanlı, İclal; Sezgi, Cengizhan; Taylan, Mahsuk; Düzenli, UfukTuberculosis (TB) is a respiratory-borne disease. It can hold most of the lungs and other tissues and organs. In this study, we aimed to offer the clinical and demographic data of TB patients who were followed-up in our province between 2012 and 2018. In our province, tuberculosis dispensary records were examined retrospectively between 2012 and 2018. Of 249 patients, 125 (50.2%) were females and 124 (49.8%) were males. The mean age of the patients was 37.5 years. There were 132 (53%) patients with pulmonary tuberculosis, 112 (45%) with extrapulmonary tuberculosis and 5 (2%) patients with both pulmonary and extrapulmonary tuberculosis. 239 cases (96%) were new cases and 10 (4%) patients had recurrence. While 109 (43.8%) of the patients had smear positivity, 13 patients (5.4%) were diagnosed with pleural biopsy and 87 (34.6%) patients were diagnosed histopathologically with lymph and other organ biopsies. In 13 (5.4%) patients, only ADA elevation and 27 (10.8%) patients were diagnosed clinically and radiologic. 111 (44.6%) patients had no contact and 38 (15.3%) patients had a history of in-house or out-of-home contact. In addition, 100 (40.2%) patients had no known contact. 101 of our patients have studied culture, 20 of them have culture negativity, 81 of them have culture positivity. 5 patients had rifampicin resistance, 4 had streptomycin resistan ce, 5 had ethambutol resistance and 11 had isoniazid resistance. While 6 (2.4%) patients were dead, 78 (31.3%) patients were cured. Treatment success was achieved in 153 (61.5%) patients and treatment was abandoned in 8 (3.2%) patients. Tuberculosis is a disease that affects especially young people. Early diagnosis and treatment of TB patients are especially important for infectious diseases.