Yazar "Güneş, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil ünitesine intihar girişimi nedeniyle başvuran olguların değerlendirilmesi: Şanlıurfa örneklemi(Turkish Association for Psychopharmacology, 2014) Atlı, Abdullah; Uysal, Cem; Kaya, Mehmet Cemal; Bulut, Mahmut; Güneş, Mehmet; Karababa, İbrahim Fatih; Bez, Yasin; Beşaltı, Sever; Sır, AytekinAmaç: İntihar, istemli olarak kişinin yaşamına son vermesidir. Dünya Sağlık Örgütüne göre her yıl bir milyondan fazla insan intihar etmektedir ve dünyada yaşanan ölümlerin %2’si intihar nedeniyledir. Ülkemizde 2011 yılı istatistiklerine göre 2677 kişi intihar etmiştir ve kaba intihar hızı %3.62 olarak bulunmuştur. Bu çalışmada amacımız Şanlıurfa ilinde intihar girişimi nedeni ile acil servise başvuran hastaların özelliklerini ortaya koymaktır. Yöntem: Çalışmamız geriye dönük bir çalışma olup, Şanlıurfa ilindeki Balıklıgöl Devlet Hastanesi acil servisine intihar girişimi nedeniyle başvuran bireyler çalışmaya dâhil edildi. Bireylerin tıbbi kayıtlarındaki bazı klinik ve fenomenolojik özellikleri incelenmiştir. Bulgular: 2011 yılı içinde hastane acil servisine 227 kişinin intihar girişimi nedeni ile başvurduğu anlaşılmıştır. Başvuranların 177’si (%78) kadın, 78’i (%22) erkekti. Hastaların %57’si 15-24 yaş aralığındaydı ve %51’i evliydi. En sık intihar şeklinin yüksek doz ilaç alma olduğu tespit edilmiştir. İntihar girişimlerinin yaklaşık yarısının (%49.8) 16-24 saatleri arası gerçekleştirildiği görülmüştür. En sık intihar nedeni ise aile içi sorunlar olarak bildirilmişti (%37.9). Sonuç: Araştırmamızdaki acil servise intihar girişimi nedeni ile yapılan başvuruların yarısından fazlasının evli ve 15-24 yaş aralığında olması bu bölgede aile içi sorunların intihar girişimleri için önemli bir risk etmeni olduğunu düşündürmektedir. En sık intihar nedeni olarak aile içi sorunların bildirilmiş olması bu düşünceyi destekler niteliktedir. İntihar girişimleri açısından depresyon, borderline kişilik özellikleri, fiziksel-cinsel travma, impulsivite gibi psikiyatrik rahatsızlıklarla beraber aile içi sorunlar ve eşler arası geçimsizlik gibi sosyal etmenler önemli yer tutmaktadır. Sonuç olarak; çalışmamızın verileri bir bütün olarak incelendiğinde ve Türkiye’nin diğer bölgelerinde yapılan benzer çalışmalarla karşılaştırıldığında; evli olmak, genç olmak, eğitim düzeyinin düşük olması ve aile içi sorunlar ile intihar girişimleri arasında ilişki bulunmaktadır. Yetkili kurumların bazı önlemler almasının intihar girişimlerini azaltmada etkili olabileceği düşünülmektedir.Öğe Acute unilateral myopia induced by add-on aripiprazole: A case report(2016) Bulut, Mahmut; Atli, Abdullah; Kaya, Mehmet Cemal; Demir, Süleyman; İbiloğlu, Aslıhan Okan; Güneş, Mehmet; Yüksel, HarunThe partial agonist aripiprazole is a novel atypical antipsychotic with a relatively safer side effect profile. Acute unilateral myopia is a very rare condition that is commonly associated with drug use. Here, we present a woman diagnosed with obsessive-compulsive disorder (OCD) and major depressive disorder (MDD) who have been treated for two years in our clinic. She was on fluoxetine (Prozac) 80 mg/day when adding aripiprazole (Abilify) 10 mg/day as an augmentation agent has triggered unilateral myopia. After cessation of aripirazole her myopia has disappeared. Psychiatrists should keep in mind that unilateral myopia as a side effect may develop after combining aripiprazole with fluoxetine in patients with OCD and MDD.Öğe Çocuk evliliği yapan kadınlarda çift uyumu ve çocukluk çağı ruhsal travması(Türk Psikofarmakoloji Derneği, 2016) Güneş, Mehmet; Selçuk, Hilal; Demir, Süleyman; İbiloğlu, Aslıhan Okan; Bulut, Mahmut; Kaya, Mehmet Cemal; Yılmaz, Ahmet; Atli, Abdullah; Sır, AytekinÖz:Amaç: Çocuk evliliği yapan kadınların işlevselliklerini bozan birçok problemlerle karşılaştıkları bildirilmiştir. Çocuk evliliği yapan kadınların çocukluk çağında daha fazla ruhsal travmaya maruz kalmış olabileceğini ve çift uyumlarının daha fazla bozulmuş olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmada çocuk evliliği yapan kadınlarda çocukluk çağı ruhsal travmasını ve çift uyumunu araştırmayı amaçladık.Yöntem: Çalışmanın örneklemi 2013 yılı Temmuz-Ağustos ayları arasında Dicle Üniversitesi Kadın Doğum ve Hastalıkları Polikliniğine rutin gebelik kontrolü için başvuran gebe kadınlardan seçildi. Çalışma grubu rutin gebelik kontrolü için başvuran 83 gebe arasından çalışma kriterlerini sağlayan 50 çocuk evliliği (18 yaşından önce evlenmiş) yapmış olan gebe kadın seçilerek oluşturuldu. Kontrol grubu ise 18 yaşından sonra evlenmiş 87 gebe kadın arasından çalışma kriterlerini sağlayan sağlıklı 50 gebe kadın seçilerek oluşturuldu. Tüm katılımcılar psikiyatrist tarafından standardize edilmiş görüşme aracı olan SCID kullanılarak değerlendirildi. Araştırmacılar tarafından oluşturulan sosyodemografik veri formu, Çocukluk Çağı Ruhsal Travma Ölçeği (ÇÇRTÖ), Çift Uyum Ölçeği (ÇUÖ) ve Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği (ACYÖ) uygulandı.Bulgular: Çift uyumu eşler arası birliktelik boyutu (EABB) ve duygulanım ifade boyutu (DİB) alt ölçek puanları çalışma grubunda kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha düşük bulunmuştur (sırasıyla p=0.015, p=0.003). Çift uyumunu en sık çocukluk çağı ruhsal travması, evlenme yaşı, ilk gebelik yaşı, cinsel istismar ve cinsel şiddete maruz kalma gibi faktörlerin etkilediği bulundu. ÇÇRTÖ'de emosyonel istismar (p=0.04) ve fiziksel ihmal (p=0.035) puanları çalışma grubunda kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca çalışma grubunda kontrol grubuna kıyasla evliliğin ilk yıllarında fiziksel (p=0.001) ve cinsel şiddete (p=0.007) maruz kalma oranları istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur. Cinsel istek, cinsel uyarılma ve ACYÖ toplam puanı çalışma grubunda kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı derecede farklı bulunmuştur (sırasıyla p=0.012, p=0.034, p=0.048).Sonuç: Çalışmamız çocuk evliliği yapanlarda çift uyumu ile çocukluk çağı travması ve cinsel işlevlerin birlikte değerlendirildiği ilk çalışmadır. Çalışmamızda çocuk evliliği yapanların çift uyumunun bozulmuş olduğu ve buna en fazla çocukluk çağı ruhsal travması, erken yaşta evlenme, çocuk yaşta gebe kalma, cinsel istismar ve cinsel şiddete maruz kalmanın neden olduğu belirlenmiştir. Çalışmamızda çocuk evliliği yapanların çocukluk çağında daha fazla emosyonel istismar, fiziksel ihmale / şiddet ve cinsel şiddete maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Ayrıca çocuk evliliği yapan kadınların cinsel işlevlerinin önemli oranda bozulduğu tespit edilmiştir.Öğe Comparison of clinical characteristics of patients on whom electroconvulsive therapy was applied as inpatient and outpatient(Turkish Association for Psychopharmacology, 2016) Demir, Süleyman; Bulut, Mahmut; Atli, Abdullah; Güneş, Mehmet; Kaya, Mehmet Cemal; İbiloğlu, Aslıhan Okan; Çatı, Songül; Sır, AytekinObjective: Electroconvulsive therapy (ECT) is an efficient and reliable somatic treatment used to treat severe mental disorders. ECT procedure is generally performed by hospitalizing the patient in our country (Turkey). However, there is no obligation to perform ECT by hospitalization, as ECT may be performed without hospitalizing the patient. Outpatient ECT gradually increases during acute and maintenance treatment. Outpatient ECT provides some advantages, such as reduced disruption in social and professional functionality and decrease in treatment costs. Studies that compare acute outpatient ECT and ECT applied after hospitalization are limited. In the present study, we aimed to review clinical characteristics of acute ambulatory ECT and ECT applied by hospitalization comprehensively and retrospectively. Methods: Inpatients and outpatients that received ECT in the Psychiatry Clinic of Dicle University between 2011 and 2014 were enrolled in the present study. Patients’ files between aforementioned years were reviewed retrospectively and data including patient age, gender, diagnosis according to DSM system, hospitalization period, whether ECT was applied, number of ECT sessions, and whether ECT was performed as an inpatient or outpatient procedure were recorded. For the patients who were hospitalized multiple times, each hospitalization was regarded as a different patient and data were assessed independently. For the outpatients who received ECT, all separate ECT sessions were added and ECT count was determined. Those who received maintenance ECT sessions were not included in the outpatient ECT group. Patients who received ECT by acute referral as outpatients were included in this group. Results: Between 2011 and 2014, 904 patients were admitted to the Psychiatry Clinic of Dicle University, Faculty of Medicine , of which 138 received ECT treatment. We also included in the study an additional 38 outpatients who received acute ECT. Inpatients of our clinic in application to ECT were rates of 15.3%. There was no statistically significant difference detected between age, number of ECT sessions applied, diagnosis, and gender of admitted inpatients and outpatients (p>0.05). Conclusions: In our study clinical characteristics of inpatients and outpatients subjects who admitted in order to practiced the ECT were determined to be similar. We believe that an efficient treatment method may be presented to the patients by including acute outpatient ECT more frequently in the treatment plan from physiciansÖğe Dicle Üniversitesi hastaneleri özürlü kuruluna başvuran olguların incelenmesi(T. C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu, 2013) Uysal, Cem; Bulut, Mahmut; Kaya, Mehmet Cemal; Güneş, Mehmet; Bez, Yasin; Zeren, Cem; Taş, Cuma; Uyar, Betül; Karaaslan, Bekir; Gören, SüleymanAmaç: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gelişmiş ülkelerde nüfusun %10unu, gelişmekte olan ül- kelerde ise %12sini özürlü bi- reylerin oluşturduğunu kabul etmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK)nun yapmış ol- duğu 2002 Türkiye Özürlüler Araştırması sonuçlarına göre ülkemizde özürlü olan nüfu- sun toplam nüfus içindeki ora- nı %12,29 idi. Bu çalışmamız da özürlülerle ilgili ülkemiz verile- rine katkıda bulunmak amacıyla yapılmıştır. Yöntemler: Hastanemiz özürlü kuruluna 2011 yılı Ocak - Aralık aylarında başvuran 1805 vakaya ait dosya- lar geriye dönük olarak değer- lendirilmiştir. Bulgular: 1805 vakanın %45,4 ü (820 kişi) kadın %54,6 sı (985 kişi) ise erkekti. En fazla başvuru 228 (%12,6) vaka ile Mart ayında gerçekleşmişti. %50den daha az özrü olduğuna karar verilen 1173 (%65) vaka varken, kalan 541 (%30) vakanın özrünün %50 ve üzerinde olduğu tespit edil- miştir. Verilen özür oranlarının süreleri incelendiği zaman; Tüm başvurular içerisinde 873 olgu- nun (%48,4) sürekli özre sahip olduğu görülmüştür. Sonuç: Özürlülüğe yol açan etmenler minimuma indirilmelidir. Alına- cak tedbirler sadece büyükşe- hir kent merkezinde değil diğer küçük yerleşim bölgelerinde de uygulanmalıdır.Öğe Dicle Üniversitesi Hastaneleri Sağlık Kurulu'na silah ruhsatı almak için yapılan başvuruların değerlendirilmesi: Retrospektif bir çalışma(T. C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu, 2014) Uysal, Cem; Atli, Abdullah; Kır, Ziya M.; Bulut, Mahmut; Korkmaz, Mustafa; Güneş, Mehmet; Sivri, Süleyman; Gören, SüleymanAmaç: Toplumumuzda şiddet gün geçtikçe yükselmekte, kişilerin ateşli silah taşımaya karşı olan eğilimleri artmakta ve bireysel silahlanmada hızlı bir artış olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada amacımız Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Sağlık Kurulu’na silah ruhsatı alımı için başvuran kişilerin sosyodemografik ve klinik özelliklerinin, retrospektif olarak incelenmesidir. Yöntemler: Çalışmamız Ocak 2011–Ocak 2012 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Sağlık Kuruluna silah ruhsatı almak için başvuran toplam 146 kişilik (142 erkek ve 4 kadın) evren örnekleminde yapılmıştır. Veriler retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Bireylerin sosyodemographic özellikleri değerlendirildiğinde, katılımcıların yaş aralığının 22-83 arasında bulunduğu belirlenmiştir. Silah ruhsatı için başvuru yapan kişilerin en sık yaş dağılımı 22–30 yaş (%43,8, n=64) olarak bulundu. Olgularımızın 7 (%4,8) tanesinin ilköğretim mezunu olduğu, 92 tanesinin (%63) lise mezunu olduğu ve 16 (%11) tanesinin yüksekokul ya da üniversite mezunu olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak, 130 olguya (%89) silah ruhsatı alma izni verildiği ve 16 (%11) olguya verilmediği anlaşılmaktadır. Sonuç: Silahlanma toplum sağlığını etkileyen bir problemdir. Ülkemizdeki ateşli silahlar ile meydana gelen ölümlü ve yaralamalı olaylar incelendiğinde, yeni yasal ve sosyal düzenlemelerin yapılması gerektiği görülmektedir.Öğe Examination of suicidal thoughts in healthcare workers: Sample of a research and practice hospital(2024) Uyar, Betül; Çankaya İnan, Ezgi; Demir, Bahar; Arslan, Ayça; Güneş, Mehmet; Kaya, Mehmet Cemal; Bulut, MahmutWorking in a hospital is a very stressful and sometimes risky process for all healthcare professionals who have experienced this difficult process for years. This situation may increase the suicidal tendency of healthcare workers as a result of not only physical but also psychological exhaustion. The purpose of this study was to determine the examination of suicidal ideation and related factors among healthcare professionals working in a research and practice hospital. The data of this descriptive and cross-sectional study were collected prospectively by clinicians in a research and practice hospital. The sample of the research consisted of n=600 healthcare workers. The average age of healthcare workers was 32.46±7.79 years; 48% were women and 47.7% were married. 4% of healthcare workers had a past suicide attempt, and 18% had various levels of suicidal ideation. Women were more likely to attempt suicide. There was a positive, strong, and statistically significant correlation between depression, anxiety severity and suicidal ideation. Suicidal thoughts of healthcare professionals are affected by gender, depression and anxiety. The mental health of healthcare professionals should be evaluated periodically, and psychological support should be provided to healthcare professionals at risk of suicide.Öğe Is Vaginismus a Cause of Infertility?: Case Reports Observed in Clinical Practice(2024) Güneş, Mehmet; Uyar, Betül; Şener, Zehra Tekin; İnan, Ezgi Çankaya; Kaya, Mehmet Cemal; Bulut, MahmutVaginismus is a common female sexual dysfunction in society. It is observed that society’s expectations about women’s sexuality and fertility may particularly affect women with vaginismus. The psychological meaning of childlessness for women is the inability to give birth, loss of control, psychological deficiency, feeling outside the female society, feeling worthless, being alone, lack of social security, lack of social role, and a decrease in self-esteem. In this case series, three couples who could not have children due to vaginismus consulted an obstetrician and underwent invasive procedures, such as in vitro fertilization (IVF) and cesarean section (CS). However, the primary problem, vaginismus, remains untreated and may have even worsened. If pregnancy does not occur because of vaginismus, couples should first be referred to a sexual therapist for appropriate treatment for vaginismus. It is both unethical and malpractice to view these couples as a source of income and subject them to unnecessary procedures like IVF and CS.Öğe Major Depresif Bozuklukta Artmış High Mobility Group Box1 (HMGB1) Düzeyi(2015) Sevim, Bünyamin; Bulut, Mahmut; Bez, Yasin; Güneş, Mehmet; Atlı, Abdullah; Kaya, Mehmet Cemal; İbiloğlu, Aslıhan OkanAmaç: Nükleer transkripsiyon faktörü olarak bilinen HighMobility Group Box1 (HMGB1)in inflamasyonun geç göstergesi olduğu bildirilmiştir. HMGB1in proinflamatuargöstergeler olan Tümör Nekroz Faktör-? (TNF-?), Interlökin(IL)-1? ve IL-8 aktivasyonunda önemli bir rolü olduğudüşünülmektedir. HMGB1 bağışıklık sistem hastalıklarınınseyrinde, teşhis ve hastalık prognozunun belirlenmesinderol oynamaktadır. Majör Depresif Bozukluğun (MDB) bağışıklık sistemi baskılamasının yanı sıra inflamatuar süreçlerde değişikliğe neden olduğu anlaşılmıştır. Depresyondatanı, tedavi ve prognozu etkileyen biyolojik belirleyicileroldukça sınırlıdır. Bu nedenle depresyon patofizyolojisiniaçıklamak için yeni etiyolojik modeller gerekmektedir.Literatürde insanlarda MDBde HMGB1 düzeyini inceleyençalışma bulunmamaktadır. Biz bu çalışmada MDB tanılıhastalarda HMGB1 düzeyini değerlendirerek inflamasyo- nun depresyon etiyolojisindeki yerini açıklamayı amaçladıkYöntem: Hasta grubu MDB tanılı 30 kişiden, kontrol grubuise herhangi bir psikiyatrik rahatsızlığı olmayan sağlıklı 30kişiden oluşmaktaydı. Katılımcılara bilgilendirilmiş gönüllüolur formu imzalatıldıktan sonra sosyodemografik bilgiformu ve Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği(HDDÖ), Klinik Global İzlem Ölçeği (KGİÖ) uygulandı.HMGB1 düzeyinin ölçümü için kan alındı. Bulgular: Hasta grubunun HMGB1 düzeyinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekolduğu görüldü (p<0.05). Sonuç: Bu çalışma MDBde HMGB1 düzeyinin insanlardaaraştırıldığı ilk çalışmadır. Sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında HMGB1, MDB tanılı hastalarda daha yüksek bulunmuştur. Yüksek HMGB1, MDB etiyolojisinde inflamasyonunönemli bir etmen olabileceği görüşünü desteklemektedir.Öğe Major depresif bozuklukta prolidaz aktivitesi(Modestum Publishing Ltd., 2015) Demir, Süleyman; İbiloğlu, Aslıhan Okan; Güneş, Mehmet; Bulut, Mahmut; Atlı, Abdullah; Kaya, Mehmet Cemal; Kaplan, İbrahim; Sır, AytekinAmaç: Prolidaz enzimi dipeptitlerin karboksil terminal pozisyondaki prolin veya hidroksiprolini ayıran plazma, beyin ve çeşitli organlarda bulunan bir egzopeptidazdır. Biz bu çalışmada major depresif bozukluk (MDB)’da prolidaz aktivitesini araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışmamızda hasta grubu major depresif bozukluk 22 kişiden oluşurken kontrol grubu ise herhangi bir psikiyatrik rahatsızlığı olmayan sağlıklı 26 kişiden oluşmaktaydı. Her hasta deneyimli psikiyatristler tarafından ayrıntılı tanısal değerlendirmeye alındı. Hasta ve kontrol grubuna sosyodemografik bilgi formu verilirken, hasta grubuna Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), Hamilton Anksiyete Derecelendirme Ölçeği (HADÖ), Klinik Global İzlem Ölçeği (KGİ) uygulandı. Biyokimyasal analizler için kan alındı. Bulgular: Hasta grubunun yaş ortalaması 31,3±10,1 yıl, kontrol grubunun yaş ortalaması ise 32,3±8,8 yıl idi. Eğitim süresi hasta grubunun 8,1±6,2 yıl, kontrol grubunda 10,2±3,8 yıl idi. Gruplar arasında yaş ve eğitim süresi açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık belirlenmedi (p>0,05). Prolidaz aktivitesinin hasta grubunda 510.3±480.8 U/L iken kontrol grubunda 457,8±386,0 U/L olduğu görüldü. Prolidaz aktivitesi bakımında hasta ve kontrol grubu arasında anlamlı farklılık gözlenmedi (p>0,05). Sonuç: Çalışmamızda prolidaz aktivitesi MDB’ta sağlıklı kişilerle benzer bulunmuştur. Bu verinin MDB ve bipolar depresyonun farklı klinik antiteler olduğunu biyokimyasal düzeyde gösteren bir bulgu olabileceğini önermekteyiz.Öğe Parmağını ampüte eden bir psikoz olgusu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Kaya, Mehmet Cemal; Güneş, Mehmet; Bulut, Mahmut; Çöpoğlu, Ümit Sertan; Bülbül, FeridunKendine zarar verme davranışı intihar amacı olmadan kişinin vücuduna ya da vücudun bir kısmına kasıtlı olarak zarar vermesidir. Kendine zarar verme davranışı hafif şekillerde görülürken bazen ağır şekillerde de kendini gösterebilmektedir. Ağır kendine zarar verme davranışı genellikle ciddi bir psikiyatrik rahatsızlığın göstergesidir ve organ ve/veya organ fonksiyon kaybı ile sonuçlanabilir. Biz burada tekrarlayan şekilde kendini yaralama davranışı gösteren bir şizofreni vakasını sunmayı amaçladık. Özellikle riskli şizofreni hasta gruplarında kendine zarar verme davranışı olasılığının göz önünde bulundurulmasını önermekteyiz.Öğe Prematür ejakülasyon olgularında cinsel mitlere inanma düzeyi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Güneş, Mehmet; Akçalı, Hasan; Dede, Onur; Okan, Aslıhan; Bulut, Mahmut; Demir, Süleyman; Atlı, Abdullah; Sır, AytekinAmaç: Bu çalışmadaki amacımız erkeklerde en sık görülen cinsel işlev bozukluğu olan prematür ejakülasyon (PE) olgularında cinsel mitlere inanma düzeyini çalışmaktı. Yöntemler: Dicle Üniversitesi Hastanesine ayaktan başvuran 18- 65 yaşları arasında DSM- 5 ölçütlerine göre PE tanı kriterlerini karşılayan 100 hasta ve 70 sağlıklı gönüllü kontrol grubu çalışmaya alındı. Katılımcılara sosyodemografik veri formu, Hamilton depresyon ölçeği (HDÖ), Hamilton anksiyete ölçeği (HAÖ), Arizona cinsel yaşantılar ölçeği (ACYÖ)-Erkek formu ve cinsel mitleri değerlendirme formu uygulandı. Bulgular: PE’li bireylerde cinsel mitlere inanma oranı sağlıklı kontrollerden yüksek bulundu. PE’li bireylerde eğitim süresinin 10 yılın altında olması, komorbid cinsel işlev bozukluğunun bulunması cinsel mitlere inanma düzeyini istatistiksel olarak anlamlı düzeyde arttıran faktörler olarak bulundu. PE’li bireylerde HDÖ (p=0,0002), HAÖ (p=0,0001) ve ACYÖ (p=0,0004) skorları kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Komorbid Cİ’i olanlarda ACYÖ(p=0,0001), ED olanlarda ACYÖ (p=0,001) ve HDÖ (p=0,04) puanı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti. Sonuç: Eğitim kurumlarında, uygun yaşta ve eğitimli kişilerce cinsel bilgi verilmesi gerekmektedir.Öğe The relationship between oxidative stress markers and 1H-Magnetic resonance spectroscopy findings in obsessive compulsive disorder(Elsevier B.V., 2024) Turgut, Fatma Subaşı; Bulut, Mahmut; Hattapoğlu, Salih; Güneş, Mehmet; Kaya, Mehmet Cemal; Ekici, Faysal; Çetinçakmak, Mehmet GuliIntroduction: The purpose of this study was to examine N-acetyl aspartate (NAA)/creatine (Cr) and glutamate, glutamine, and gamma-aminobutyric acid complex (Glx)/Cr levels in patients with obsessive compulsive disorder (OCD) and healthy controls’ orbitofrontal cortex (OFC) and caudate nucleus (CN) by proton magnetic resonance spectroscopy (1H-MRS) method and to investigate their relationship with oxidative stress markers glutathione peroxidase (GPx) and superoxide dismutase (SOD). Methods: This study included patients with OCD (n = 25) and healthy controls (n = 25) ranging in age from 18 to 65. We used the ELISA method to evaluate serum SOD and GPx levels. Levels of NAA/Cr and Glx/Cr in the orbitofrontal cortex and caudate nucleus were measured using the 1H-MRS method. Results: Our study did not detect statistically significant differences in the orbitofrontal cortex Glx/Cr and NAA/Cr levels between the OCD patients and the control group. OCD patients exhibited a decrease in NAA/Cr levels, consistent with impaired neuronal integration, and an increase in Glx/Cr levels, consistent with hyperactivation, in the caudate nucleus compared to the control group. We observed a negative correlation between NAA/Cr levels in the caudate nucleus and the levels of SOD and GPx. Conclusions: Our study is the first to assess CN and OFC together in OCD patients using 3 T MR, investigating the relationship between neurometabolite concentrations and oxidative stress parameters. The negative correlation we observed between NAA/Cr levels and SOD and GPx in the caudate nucleus suggests that increased oxidative stress in this brain region in OCD patients may contribute to impaired neuronal integration and functionality. © 2024 Elsevier B.V.Öğe Sentetik kannabinoidler(Çukurova Üniversitesi, 2017) İbiloğlu, Aslıhan Okan; Atlı, Abdullah; Güneş, MehmetKanabinoidlerin bir alt grubu olan sentetik kanabinoidlerin uyuşturucu madde olarak kullanımlarıtüm dünyada oldukça yaygındır. Esrar ve sentetik kanabinoidlerin her ikisinin de aynı reseptörleri(CB1 reseptörleri ve CB2 reseptörleri) uyarmalarına rağmen, yapılan çalışmalar sentetik kanabinoidlerinesrara göre çok daha potent olduğunu göstermiştir. Sentetik kanabinoidlerin uzun süre kullanımı,bilinen birçok yasa dışı madde kullanımına benzer şekilde ölüm ile bile sonuçlanabilen,şiddetli fiziksel ve psikolojik belirtilere neden olabilir. Ana tedavi çoğunlukla belirtilerin yönetilmesive destekleyici bakımı içermektedir. Bu makalenin amacı kullanımı giderek artan sentetik kanabinoidlerinklinik ve farmakolojik özelliklerinin tartışılmasıdır.Öğe Şizofrenide paliperidon kullanımı ile ilişkili mani: Bir olgu sunumu(Modestum Publishing Ltd., 2015) Demir, Süleyman; İbiloğlu, Aslıhan Okan; Kaya, Mehmet Cemal; Güneş, MehmetPaliperidon şizofreni tedavisi için kullanılan atipik antipsikotik bir ilaçtır. Paliperidon tedavisi sırasında bazı nadir yan etkiler görülebilmektedir. Literatürde antipsikotiklerin indüklediği hipomanik ve manik belirtiler ile ilgili çok sayıda olgu sunumu olmasına rağmen paliperidonun indüklediği mani olguları kısıtlı sayıda yayınlanmıştır. Bu olguda 9 mg/gün paliperidon tedavisi başlandıktan sonra mani belirtileri görülen, paliperidon kesilip aripiprazol başlanması ile mani belirtilerinin hızla düzeldiği bir şizofreni hastası sunulmaktadır. Klinisyenler şizofreni hastalarında, paliperidon tedavisinin mani belirtilerini tetikleyebileceğini göz önünde tutmalıdır.Öğe Tek doz bupropion kullanımına bağlı akut distoni: Bir olgu sunumu(AVES Yayıncılık, 2015) Demir, Süleyman; Atlı, Abdullah; Güneş, Mehmet; Çatı, Songül; Akıl, Eşref; Çetinkaya, NuralayBupropiyon SR, sigara bırakma tedavisi için Food and Drug Administration ve Avrupa Birliğinde onay alm ış nikotin dışı önemli bir farmakolojik seçenektir. Ayrıca majör depresyon tedavisinde kullanılan bupropiyon, noradrenalin ve dopamin geri alım inhibitörü olarak etki gösteren ajanlardan biridir. Tütün bağımlılığında dopamin ödüllendirme yolağını bloke ederek ve noradrenalin yolağına bağlı olarak ortaya çıkan yoksunluk belirtilerini azaltarak etki ettiği düşünülmektedir. Biz burada ilk doz bupropion SR aldıktan sonra akut distoni gelişen bir majör depresyon ve komorbid nikotin bağımlılığı olgusunu sunmayı amaçladık. Otuz iki yaşındaki erkek hastaya majör depresyon ve komorbid nikotin bağımlılığı tanısı konuldu. Hastada ek psikiyatrik ve psikiyatri dışı bir hastalık yoktu. Kullandığı herhangi bir ilaç yoktu. Hastaya bupropiyon 300 mg/gün başlandı. Hasta aldığı ilk doz 300 mg bupropiondan sonra boynunda kasılma hissi, dilini sürekli ağız dışında tutma ve tükürüğünü yutamama yakınmalarıyla acil servise başvurdu. Rutin laboratuvar testleri normal bulundu ve nörolojik muayenede akut distoni dışında bir patolojik bulgu saptanmadı. Klinik tablo bupropiyona bağlı akut distoni olarak değerlendirildi. Hastaya 5 mg biperiden i.m. yapıldı ve belirtiler düzeldi. Hastanın 24 saat sonraki muayenesinde distoni belirtileri yoktu. Bupropiyon kullanım ında görü- len yan etkiler uykusuzluk, baş ağrısı ve ağız kuruluğu, döküntü, bulantı, uykusuzluk, aşırı terleme, kulak çınlaması, hipertansiyon şeklinde sıralanabilir. Bupropiyonla ilişkili olarak literatürde hipomani, akut psikoz, görsel halüsinayon gibi psikiyatrik tablolarla beraber distoni, hiponatremi, hipokalemi, trombotik trombositopenik purpura gibi bazı farklı psikiyatri dışı genel tıbbi tablolar bildirilmiştir.Öğe Vortioksetin ile Tetiklenen İktiyozis Olgusu(2021) Güneş, Mehmet; Çankaya, Hasibe Ezgi[Abstract Not Available]