Yazar "Güçlü, Orkut" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Analysis of peripheral vascular injuries: A social catastrophe(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Yazıcı, Süleyman; Karahan, Oğuz; Güçlü, Orkut; Yavuz, Celal; Demirtaş, Sinan; Çalışkan, Ahmet; Tezcan, Orhan; Mavitaş, BinaliObjective: In the current study, peripheral vascular injuries caused from weapons and the associated clinical outcomes were retrospectively investigated. Methods: Two hundred patients who received a surgical procedure for a vascular injury between January 2009 and December 2011 were included in the study. The patients were evaluated retrospectively; type of injury, localization, characteristics, and type of surgical application were classified. Results: Weapon-related penetrating injuries were classified as gunshot injuries (n=55, 28%), stab wounds (n = 143, 71%), and mine injuries (n= 2, 1%). There were 77 interposition applications (71 arterial and 6 venous) with saphene vein grafts, 16 arterial interposition applications with polytetrafluoroethylene grafts, and 11 venous ligations. A total of 170 direct repairs (134 arterial and 36 venous) were performed. Postoperative amputation was required in none of the cases, advanced intensive care unit follow-up was required for four patients (2%; two cases were referred with hypovolemic shock and two case were referred with asystole), and a postoperative follow-up period for any mortality was not observed. Conclusion: Some regions contain higher levels of war injuries. Therefore, these regions require specialized intervention centres. A large amount of these injuries are vascular, and surgery and rapid interventions are essential for reducing mortality and morbidity rates. Successful results can be obtained in these cases through the collaboration of various medical disciplines.Öğe Derin ven trombozunda tam kan sayımı parametrelerinin araştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Çalışkan, Ahmet; Yazıcı, Süleyman; Karahan, Oğuz; Demirtaş, Sinan; Yavuz, Celal; Güçlü, Orkut; Tezcan, Orhan; Mavitaş, BinaliAmaç: Derin ven trombozunun (DVT) seyrinde inflamasyonun rolü çeşitli çalışmalarda açıklanmıştır. Bu nedenle literatürde inflamatuar belirteçlerin bu hastalıkta rolü araştırılmıştır. Son dönemde, tam kan sayımı parametreleri (Hemogram) arasında inflamatuar belirteçlerin kısa ifadesi olarak nötrofil lenfosit oranı (NLR), platelet lenfosit oranı (PLR) gibi belirteçler sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışma da hemogram parametrelerinin DVT ile ilişkisi incelenmiştir. Yöntemler: Kliniğimize akut DVT tanısı ile başvuran 50 hasta (28 kadın, 22 erkek) çalışmaya dahil edildi. Hastaların tanıları klinik semptomlar ve Doppler ultrasonografi ile konuldu. Hastalardan ek inflamatuar cevap oluşturacak hastalığı olanlar değerlendirme dışı bırakıldı. Kontrol grubu olarak da 30 sağlıklı gönüllü seçildi. Bu hastaların retrospektif olarak rutin hemogram sonuçları değerlendirildi. Rutin hemogram parametreleri ve nonselektif inflamatuar belirteçler olan kırmızı hücre dağılım hacmi (RDW), beyaz küre (WBC), NLR, PLR nin ölçümleri istatistiksel olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması 46.2±14.2 yıl olup %53’ü kadın cinsiyette idi. Gruplar hematolojik parametreler açısından incelendiğinde DVT grubunda lenfosit (2.6±0.8 ve 2.1±0.7, p=0.003) ve platelet miktarları (322±144 ve 264±66, p=0.042) daha yüksek, hemoglobin (13.2±2.0 ve 14.6±1.5, p=0.002) ve hematokrit değerleri (38.7±5.1 ve 42.8±6.9, p<0.001) daha düşük saptanırken, WBC, nötrofil, NLR, RDW ve PLR istatistiksel olarak benzer saptandı. DVT grubu antikoagülan alan ve almayan olarak iki gruba ayrıldığında yaş, cinsiyet ve hematolojik parametreler açısından gruplar arasında anlamlı farklılık izlenmedi Sonuç: Bu çalışmada değerlendirmeye alınan pür DVT’li olgular ile sağlıklı gönüllülerin hemogram belirteçleri arasında anlamlı değişiklik göstermemiştir.Öğe Diyalize bağımlı kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda açık kalp cerrahisi(Modestum Publishing Ltd., 2013) Güçlü, Orkut; Yazıcı, Süleyman; Demirtaş, Sinan; Çalışkan, Ahmet; Yavuz, Celal; Mavitaş, Binali; Canbaz, Suat; Ege, TuranAmaç: Kronik böbrek yetmezliği (KBY) olan hastalar çeşitli nedenlerle açık kalp cerrahisi için önemli bir risk grubunu oluşturmaktadırlar. Bu hastalarda kardiyak hastalıklar, normal popülasyona göre daha yüksek oranda görülür. Yapılan birçok çalışmaya göre kronik diyaliz bağımlılığı halen tek başına mortalite ve morbidite üzerine etkili bir risk faktörüdür. Bu çalışmada, kalp cerrahisi uygulanan KBY’li hastaların sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Yöntem: Kardiyopulmoner bypass (KPB) altında kardiyak cerrahi uygulanmış olan hemodiyalize bağımlı son dönem böbrek yetmezlikli 36 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların peroperatif bulguları hasta dosyalarından geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 27’si (%75) erkek, dokuzu (%25) kadın, yaş ortalaması 58,3±8,5 (yaş aralığı 44-76) yıl idi. Hastalardan 12’sine koroner bypass, 10’una koroner bypass ile beraber kapak replasmanı, beş hastaya izole kapak replasmanı, üç hastaya koroner bypass ile birlikte sol ventrikülotomi, dört hastaya tek kapak replasmanı ile birlikte bir veya iki kapak tamiri, iki hastaya asendan aorta replasmanı uygulandı. Ameliyatlarda ortalama kros klemp süresi 78,1±31,3 dakika, toplam perfüzyon süresi ise 158,8±92,2 dakika idi. Hastaların yoğun bakımda kalma süresi ortalama 60±41 saat, toplam hastanede yatış süresi 12±5 gün bulundu. Postoperatif mortalite %38,8 (n=14) idi. Sonuç: Kardiyak ve renal fonksiyonlar birbiriyle yakın ilişkilidir. Son dönem böbrek yetmezliği olan hastalara kabul edilebilir riskler altında kalp cerrahisi operasyonları uygulanabilmektedir. Uygun preoperatif hazırlık, iyi hasta takibi ile morbidite ve mortalite oranlarının kabul edilebilir düzeylerde olması mümkündür.Öğe Endovasküler aortik onarımda tek merkez deneyimi: Teknik ve klinik yönlerin incelenmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Demirtaş, Sinan; Tiryakioğlu, Osman; Çalışkan, Ahmet; Güçlü, Orkut; Yümün, Gündüz; Yavuz, Celal; Tezcan, Orhan; Karahan, OğuzAmaç: Bu çalışmanın amacı; cerrahisi yüksek riskli aortik patolojiye sahip hastalarda uyguladığımız Endovasküler Aortik Onarım tecrübelerimizin paylaşılması ve önceki raporlarla; gelişen mortalite, komplikasyonlar, ek girişimler açısından kıyaslanarak literatüre katkı sağlanmasıdır. Yöntemler: Retrospektif olarak endovasküler aortik onarım uygulanan hastalar değerlendirildi. Perioperatif 1 aylık mortalite, prosedür esnasındaki ek girişimler, gelişen komplikasyonlar, endoleak tipleri, uygulanan anestezi yöntemi, hastalığın tanısı, komorbid faktörleri ve demografik veriler kaydedildi. Sonuçlar literatürdeki veriler ile karşılaştırıldı. Bulgular: Abdominal endovasküler aortik onarım (EVAR) 19 hastaya uygulandı. Torasik endovasküler aortik onarım (TEVAR) 11 hastaya uygulandı. EVAR hastaları abdominal aort anevrizma tanısı ile işleme alındı. Bu hastaların 9 ‘u rüptür nedeniyle acil olarak opere edildi. TEVAR uygulanan 8 hasta Tip 3 aort diseksiyonu, 1 hasta ise transeksiyon nedeniyle işleme alındı. Tüm vakaların 1 aylık mortalitesi % 10 ( 3 hasta) olarak bulundu. Endoleak gelişen 6 hastadan, 3 tanesi Tip1a, 2 tanesi Tip1 b ve 1 tanesi de Tip 2 idi. İki hastaya Tip1a ve 1 hastaya daTip1b endoleak nedeniyle balon anjioplasti yapıldı. Bir hastada postoperatif kontrast nefropatisine bağlı kronik böbrek yetmezliği(% 3,3) gelişti. Postoperatif dönemde hematom nedeniyle 2 (%6,7) hastada reeksplorasyon uygulandı. Sonuç: Endovasküler yöntemler aort patolojilerinde teknolojinin de ilerlemesiyle sıkça tercih edilen bir tedavi yöntemi haline gelmiştir. Bizim serimizde olduğu gibi cerrahi açıdan ciddi risk taşıyan hasta grubunda endovasküler yöntemlerin güvenle tercih edilebilecek bir alternatif olduğu kanaatindeyiz.Öğe İndüklenebilir periferik iskeminin saptanmasında C-tip natriüretik peptidin gösterge olarak kullanımı(2014) Yavuz, Celal; Demirtaş, Sinan; Tezcan, Orhan; Karahan, Oğuz; Güçlü, Orkut; Yıldız, Bekir; Çalışkan, AhmetAmaç: Bu deneysel çalışmada, periferik iskeminin başında kritik saatlerdeki plazma C-tip natriüretik peptid (CNP) düzeylerindeki değişiklikler değerlendirildi.Çalışma planı: Çalışmaya 40 adet Sprague-Dawley cinsi erkek sıçan (8-12 haftalık ve ortalama ağırlıkları 230±30 g) alındı. Her grupta 10 sıçan olacak şekilde dört grup oluşturuldu: kontrol grubu, grup 1, grup 2 ve grup 3. Kontrol grubunda herhangi bir işlem yapılmadan başlangıç plazma CNP değeri tespit edilirken, grup 1'de periferik iskeminin ikinci saatinde plazma CNP düzeyine bakıldı. Grup 2'de periferik iskeminin beşinci saatindeki plazma CNP düzeyi tespit edilirken, plazma CNP düzeyleri grup 3'te periferik iskeminin sekizinci saatinde belirlendi.Bul gu lar: Başlangıç plazma CNP düzeyi kontrol grubunda 0.285±0.011 pmol/L olarak tespit edildi. Periferik iskemi oluşturulan sıçanlarda, plazma CNP düzeyinin zamana bağlı olarak anlamlı olarak arttığı tespit edildi (p<0.05). Plazma CNP düzeyleri grup 1, 2 ve 3'de sırasıyla 0.350±0.015, 0.486±0.084 ve 0.534±0.048 pmol/L olarak tespit edildi. So nuç: Endotel kaynaklı vazodilatatör olan plazma CNP zamana bağlı olarak iskemik dokularda hücresel yanıt ile ilişkilidir.Öğe Kalp damar kliniğimizdeki 14 yıllık konjenital kalp hastalığı deneyimlerimiz(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Tezcan, Orhan; Güçlü, Orkut; Yazıcı, Süleyman; Benli, Emre Demir; Demirtaş, Sinan; Yavuz, Celal; Çalışkan, Ahmet; Karahan, Oğuz; Mavitaş, BinaliAmaç: Kliniğimizde konjenital kalp hastalığı tanısı ile tedavi edilen hastaların tanı ve tedavi sonuçlarını tartışmayı amaçladık. Yöntemler: Dicle Üniversitesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalında, 2000-2014 tarihleri arasında konjenital kalp hastalığı tanıları ile tedavi edilen 78 hastaya ait kayıtlar retrospektif olarak incelendi. Hastalar 16 yaş ve altı (Grup I) ve 16 yaş üstü (Grup II) olmak üzere gruplandırıldı. Her iki grubun demografik özellikleri, sıklık sırasına göre görülen patalojileri ve tedavi sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: Grup I’de 35 hasta, grup II’de 43 hasta vardı. Grup I’deki olguların 17’si (%49) erkek, 18’i (%51) kadın, yaş ortalaması 6,2 idi. Grup I’deki hastaların 17’si atrial septal defekt (ASD) mevcuttu. Bu ASD’ lerin birine pulmoner darlık (PD), birine kleft mitrale, birine patent duktus arteriozus (PDA), birine de total pulmoner venöz dönüş anomalisi (TPVDA) eşlik ediyordu. Grup I’deki diğer hastaların 11’i de PDA 7’si ventriküler septal defekt (VSD) , 1’i fallot tetralojisi (TOF), idi. Grup II’deki olguların 9’u (%21) erkek, 34’ü (%79) kadın, yaş ortalaması 22,5 idi. Grup II’deki hastaların ise 36’inde ASD mevcuttu.Bu ASD’lerin 2’sinde PD, birinde kleft mitrale, birinde de PDA eşlik ediyordu. Grup II’deki diğer hastaların 3’ünde VSD, 2’sinde TOF, 2’sinde de PDA saptandı. Postoperatif erken dönemde 1 hasta kaybedildi. Sonuç: Birinci grupta en sık görülen patoloji ASD, ikinci grupta ise PDA idi. Birinci grupta çeşitli kompleks anomaliler görülürken ikinci grupta daha çok izole ASD gibi basit patolojiler tespit edildi.Öğe Reasons, procedures, and outcomes in ventriculoatrial shunts: A single-center experience(2013) Yavuz, Celal; Demirtaş, Sinan; Çalışkan, Ahmet; Kamaşak, Kaǧan; Karahan, Oğuz; Güçlü, Orkut; Yazıcı, SüleymanBackground: Ventricular shunts are used to drain cerebrospinal fluid into extra-cranial spaces. Ventriculoatrial (VA) shunts are provided to transfer cerebrospinal fluid from the cerebral ventricle into the right atrium of the heart. A single center experience of indications, procedure, and clinical outcomes in VA shunt was presented in current study. Methods: VA shunts were applied in 10 patients who had repeated previous shunt dysfunction or infection. The reasons, clinical findings, replacement methods, and postoperative clinical follow-ups and outcomes were recorded retrospectively. Results: There were seven female (70%) and three (30%) male patients; their ages ranged from 5 to 13 years (mean ± SD; 8.5 ± 2.6 years). Shunt re-placement reasons were as follows: Shunt occlusion in five patients, intraperitoneal infection in four patients and a distal catheter was kinked and knotted in one patient. Postoperative early complications were seen in one patient as early catheter thrombosis and catheter revision were applied. Late complications were seen in two patients as follows: Catheter infection and infective endocarditis occurred in one patient and pulmonary thrombus occurred in one other patient. There was not any catheter-related mortality observed at the one year follow-up period. Conclusion: VA shunts may be an option for cerebrospinal fluid drainage at necessary conditions. However, sterilization and general training on asepsy and antisepsy are the most important determinants affecting the clinical outcome due to the cardio systemic relationship.Öğe Relationship Between Blood and Pericardial Signal Peptide-CUB (complement C1r / C1s, Vegf and Bmp 1) -EGF (epidermal growth factor)-like Protein-1 (SCUBE-1) Levels and Ventricular Functions in Coronary Artery Bypass Patients(2021) Kaplan, İbrahim; Güçlü, Orkut; Demirtas, Sinan; Yavuz, Celal; Çalışkan, Ahmet; Kankılıç, Nazım; Karahan, OğuzBackground: Signal peptide-CUB (complement C1r/C1s, Uegf, and Bmp1)-EGF (epidermal growth factor)- like do- main- containing protein 1(SCUBE-1) is a cell surface protein studied as a biomarker in thrombosis and ischemia conditions and secreted at currently studied early embryogenesis. The aim of this study is to investigate the rela- tionship between left ventricular functions and pericardial / serum SCUBE-1 values of patients who underwent cor- onary artery bypass surgery. Materials and Methods: Forty patients who underwent cardiopulmonary bypass graft surgery were included in the study. Detailed echocardiographic findings of the patients were made before the operation. Left ventricular dys- function markers were determined according to left ventricular fracshortening. SCUBE-1 levels were studied with ELISA kits in blood plasma and pericardial fluid samples. SCUBE-1 levels were statistically compared between the determined groups. Results: Statistical differences were observed in LVDs, IVSd, neutrophil, RBC, CK-MB, troponin-I and WBC values in low and high FS groups (p <0.05). SCUBE-1 plasma levels did not differ statistically between the FS groups (p> 0.05). The same situation was similar for pericardial fluid levels (p> 0.05). Correlation was seen between SCUBE-1 plasma levels and SCUBE-1 pericardial levels (p <0.05). There was no significant correlation between echocardiographic findings and SCUBE-1 levels (p> 0.05). Conclusions: These results showed us that SCUBE-1 plasma and the pericardial fluid levels had no effect on the left ventricular dysfunction. SCUBE-1 is not one of the currently identified markers of cardiac dysfunction. Future studies will further increase our knowledge on this subject.Öğe Use of C-type natriuretic peptide as an indicator in detection of inducible peripheral ischemia(Turkish Society of Cardivascular Surgery, 2014) Çalışkan, Ahmet; Yazıcı, Süleyman; Karahan, Oğuz; Güçlü, Orkut; Tezcan, Orhan; Demirtaş, Sinan; Yıldız, Bekir; Yavuz, CelalAmaç: Bu deneysel çalışmada, periferik iskeminin başında kritik saatlerdeki plazma C-tip natriüretik peptid (CNP) düzeylerindeki değişiklikler değerlendirildi.Çalışma planı: Çalışmaya 40 adet Sprague-Dawley cinsi erkek sıçan (8-12 haftalık ve ortalama ağırlıkları 230±30 g) alındı. Her grupta 10 sıçan olacak şekilde dört grup oluşturuldu: kontrol grubu, grup 1, grup 2 ve grup 3. Kontrol grubunda herhangi bir işlem yapılmadan başlangıç plazma CNP değeri tespit edilirken, grup 1'de periferik iskeminin ikinci saatinde plazma CNP düzeyine bakıldı. Grup 2'de periferik iskeminin beşinci saatindeki plazma CNP düzeyi tespit edilirken, plazma CNP düzeyleri grup 3'te periferik iskeminin sekizinci saatinde belirlendi.Bul gu lar: Başlangıç plazma CNP düzeyi kontrol grubunda 0.285±0.011 pmol/L olarak tespit edildi. Periferik iskemi oluşturulan sıçanlarda, plazma CNP düzeyinin zamana bağlı olarak anlamlı olarak arttığı tespit edildi (p<0.05). Plazma CNP düzeyleri grup 1, 2 ve 3'de sırasıyla 0.350±0.015, 0.486±0.084 ve 0.534±0.048 pmol/L olarak tespit edildi. So nuç: Endotel kaynaklı vazodilatatör olan plazma CNP zamana bağlı olarak iskemik dokularda hücresel yanıt ile ilişkilidir.