Yazar "Ergün, Yakup" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Predictive and Prognostic Value of ABO Blood Group in Patients Using Immune Checkpoint Inhibitor for Advanced Renal Cell Carcinoma(2022) Ergün, Yakup; Urakçı, Zuhat; Yazıcı, Ozan; İmamoğlu, Gökşen İnanç; Kahraman, Seda; Açıkgöz, Yusuf; Uncu, DoğanObjective: We investigated the prognostic and predictive effects of the ABO blood group system on patients receiving immune checkpoint inhibitors for advanced renal cell carcinoma (RCC). Material and Methods: In this retrospective observational study, the data on the patients with known ABO blood group, who were administered nivolumab for mRCC, were reviewed. The tumor response rates and survival were analyzed based on the ABO blood group. Results: A total of 89 patients were included in the study. The median age of the patients was 57 (range: 24-83 years) years, and 67% (n=60) of the patients were male. Moreover, 43%, 18%, 9%, and 30% of the patients had blood groups A, B, AB, and O, respectively. Our study had a median follow-up time of 11 months. Although the groups did not differ significantly in progression-free survival (PFS) and overall survival (OS) according to the blood groups, patients who had the B blood type survived longer. For patients with blood types A, B, AB, and O, the median PFS was 5.3 months, 8.4 months, 3.7 months, and 7.8 months, respectively (p=0.8), and the median OS was 14.5 months, 20.3 months, 12.0 months, and 16.5 months, respectively (p=0.8). Conclusion: Although the groups did not differ significantly according to the ABO blood group, the patients with the B blood group survived relatively longer. These results suggested that further studies with more patients should be conducted.Öğe Retrospective Analysis of Demographic and Laboratory Data of Patients with Hepatocellular Carcinoma: Single Center Experience(2019) Yalçın, Kendal; Ergün, Yakup; Bardakçı, MuratINTRODUCTION: Hepatocellular carcinoma (HCC) is an aggressive tumor that frequently occurs in thesetting of chronic liver disease and cirrhosis. In this study, we aim to evaluate the etiologic factors associatedwith Hepatocellular carcinoma and their role on the clinical outcome and prognosis of the disease.METHODS: A total of 377 patients were included in the study. Patient files were retrospectively analyzed.HCC was diagnosed based on radiologic, histologic, clinical and laboratory findings. Patients were groupedaccording to etiology.RESULTS: The mean age of the patients was 58.70±2.50 years and 82.2% of them were male. The vastmajority of the patients were living in the city center, and 67.6% of them had primary education or lowereducation level. It was seen that HCC developed in cirrhosis base in 87% of the patients. When we looked at theetiologic factors, 57.8% of the patients were found to develop due to HBV, 15.6% to HDV, 8.2% to HCV and18.3% to non-viral causes. The mean duration of infection was 9.38±9.08 years and 23.6% were taking antiviraltreatment in patients with HSC due to viral etiology.DISCUSSION AND CONCLUSION: Viral hepatitis is the most important risk factor for the development ofHCC, and HCC often develops on the basis of cirrhosis. Therefore, the follow up and treatment of patients withchronic viral hepatitis and cirrhosis is of great importance. Patients with HCC in our region with low rates ofanti-viral treatment and high Child-Pugh score suggest that this is still a serious health problem that is stillimportant. Increased awareness of viral hepatitis is evident when the incidence of HCC is reduced by vaccinationprograms, and patients with cirrhosis will be diagnosed with HCC at an earlier stage with regular follow-upprograms and will have a long-term survival benefit with more effective treatment options.Öğe Subakut tiroidit tanılı hastaların demografik özellikleri ve laboratuvar verilerinin analizi: tek merkez deneyimi(Ege Üniversitesi, 2019) Ergün, Yakup; Tuzcu, Alpaslan KemalAmaç: Tiroid bezinin inflamatuvar bir hastalığı olan subakut tiroidit tirotoksikozların nadir bir nedenidir.Çalışmamızda endokrinoloji polikliniğimize başvurup subakut tiroidit tanısı alan hastaları retrospektifolarak inceleyip bu hastalarda tanı koymada yeni ipuçlarını araştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: 2010–2014 yılları arasında polikliniğimize başvurup subakut tiroidit tanısı alan 50hasta ile tiroid bezi ile ilgili herhangi bir patolojisi olmayan, kontrol amaçlı polikliniğe başvuran 50 sağlıklıkişi olmak üzere toplam 100 kişi çalışmaya dahil edildi. Hasta verileri retrospektif olarak incelendi.Bulgular: Subakut tiroiditli hastaların yaş ortalaması 39.9±12.2 yıl olup %72’si (n:36) kadındı. Hastaların%42’si sonbahar, %26’sı ilkbahar, %20’si yaz ve %12’si kış mevsiminde tanı almışlardı. Sedimantasyonhızı ve CRP hasta grubunda anlamlı olarak yüksek bulundu (sırasıyla; 53.7±14.22 mm/saat, 7.07±5.64mg/dl, p<0.01). Lökosit sayısı, nötrofil sayısı, nötrofil/lenfosit oranı ve T4/T3 oranı hasta grupta anlamlıolarak yüksek bulunurken lenfosit sayısı arasında anlamlı fark saptanmadı. Ortalama trombosit hacmi(MPV) kontrol grubuna kıyasla hasta grupta anlamlı olarak düşük saptandı (p<0.01). Tiroid otoantikorlarıaçısından yapılan değerlendirmede anti tiroglobulin (Anti Tg) pozitifliği hasta grupta anlamlı olarak yüksekbulundu (sırasıyla; %46.5 ve %12). Anti tiroid peroksidaz (Anti TPO) pozitifliği açısından anlamlı farkbulunmadı.Sonuç: Subakut tiroidit tanılı hastalarda Anti Tg düzeylerinin yüksek olabileceği gözlenmiş olup, Anti Tgpozitif hastalarda subakut tiroidit tanısı dışlanmamalıdır. Subakut tiroiditli hastalarda T4/T3 oranı venötrofil/lenfosit oranının artmış olduğunu, MPV düzeyinin ise düşük olduğunu saptadık. Bu parametrelerinsubakut tiroidit ile diğer tirotoksikoz/hipertiroidi nedenleri arasında ayırıcı tanıda kullanılması için başka çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir.Öğe Subakut tiroidit tanılı hastaların demografik özellikleri ve laboratuvar verilerinin değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2015) Ergün, Yakup; Tuzcu, Alpaslan KemalGiriş ve amaç: Tiroid bezinin inflamatuvar bir hastalığı olan subakut tiroidit hipertiroidi/tirotoksikozların nadir bir nedenidir. Kadınlarda daha fazla görülen bu hastalıkta mevsimsel ilişki mevcuttur. Subakut tiroidit, boyun ağrısı ve/veya hassasiyet, tiroid fonksiyonlarında dönemsel değişimler ile karakterizedir. Bu çalışmamızda Dicle Üniversitesi Endokrinoloji Polikliniğinde takip edilen hastaları retrospektif olarak inceleyip bu hastalarda tanı koymada yeni ipuçlarını araştırmayı amaçladık. Materyal ve metod: Bu çalışmaya 2010-2014 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Anabilim Dalı'na başvuran 50 hasta (36 kadın, 14 erkek) ile tiroid hastalığı olmayan ve kontrol amaçlı polikliniğe başvuran 51 kişilik (37 kadın, 14 erkek) kontrol grubu çalışmaya alındı. Hasta dosyalarından tanı yaşı, cinsiyet, geldiği şehir, tanı yılı ve ayı, ek hastalıkların varlığı, tanı anındaki ve kontrollerdeki serum serbest T4 (sT4), serbest T3 (sT3), TSH, tiroid otoantikor titreleri (anti-TPO ve anti-Tg), tiroglobulin, sedimantasyon, CRP, hemogram, ALT, AST, Ferritin, tiroid ultrasonografi ve tiroid sintigrafi bulguları açısından retrospektif olarak incelendi. Hasta ve kontrol grupları bu parametreler açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Subakut tiroiditli hastaların yaş ortalaması 39,94±12,2 yıl, kontrol grubunun yaş ortalaması 37,4±13,44 yıl, hasta grupta K/E: 2,6/1 olarak bulundu. Hastalığın mevsimsel ilişkisi açısından yapılan değerlendirmede olguların % 42'si sonbahar, % 26'sı ilkbahar, % 20'si yaz, % 12'sine kış mevsiminde tanı konduğu tespit edildi. Subakut tiroiditli hastaların laboratuvar bulguları kontrol grubu ile karşılaştırıldığında sedimantasyon değeri hasta grupta anlamlı olarak yüksek bulundu (53.7±14.22, 11,02±696 sırasıyla, p<0.01). Lökosit sayısı, nötrofil sayısı, nötrofil/lenfosit oranı hasta grupta anlamlı olarak yüksek bulunurken (p<0.01) lenfosit sayısı arasında anlamlı fark saptanmadı. Ortalama trombosit hacmi (OTH, MPV) ve trombosit dağılım genişliği (TDG, PDW) kontrol grubuna kıyasla hasta grupta anlamlı olarak düşük saptandı (p<0.01). T4/T3 oranı hasta grupta anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.01). Tiroid otoantikorları açısından yapılan değerlendirmede anti tiroglobulin (Anti Tg) pozitifliği hasta grupta anlamlı olarak yüksek bulundu (% 46.5, % 11.8 sırasıyla, p<0.01). Anti tiroid peroksidaz (Anti TPO) pozitifliği açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Özellikle bahar aylarında boğaz ağrısı ve ESH yüksekliği olan hastalarda subakut tiroiditinde ayırıcı tanıda düşünülüp tiroid fonksiyon testleri istenmelidir. Subakut tiroiditli hastalarda Anti Tg düzeylerinin yüksek olabileceği gözlenmiş olup, Anti Tg pozitif hastalarda subakut tiroidit tanısı dışlanmamalıdır. Otoimmün tiroid hastalıklarının subakut tiroidit ayırıcı tanısında Anti Tg'den ziyade Anti TPO negatifliğinin daha değerli olduğu söylenebilir. Ayırıcı tanıda; T4/T3 oranı, nötrofil lenfosit oranı, MPV gibi belirteçlerin dikkate alınması için bu konuda daha geniş çaplı çalışmalara ihtiyaç vardır.