Yazar "Erdoğan, Serkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 19 / 19
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Anatomical and scanning electron microscopic characteristics of the tongue in the pampas deer (Cervidae: Ozotoceros bezoarticus, Linnaeus 1758)(Wiley, 2013) Erdoğan, Serkan; Perez, William; 0000-0002-9647-4731This study represents the first definitive anatomical description of the tongue and lingual papillae of the pampas deer and compares the different information on the morphology of the other ruminant species available in the literature. In this study, the tongues of four adult and one fetal deer were used. The tongue was elongated with an oval or rounded apex. The filiform papillae on the lingual apex were smaller than the ones on the dorsal and lateral surfaces of the lingual body. Two very thin secondary papillary projections were found to emerge from the bilateral sides of some filiform papillae. Spherical fungiform papillae were randomly distributed among filiform papillae on dorsal surface of the lingual body and ventral surface of the apex. More developed conical papillae were observed in the caudal half of the lingual torus, whereas the rostral half of the torus had smaller conical papillae. Each conical papilla included shallow longitudinal groove on its anterior surface and some conical papillae on the lingual torus had bifid sharp apices. On the caudal portion of the torus, we also observed a few fungiform papillae, which were larger than those located on the lingual body. There were no lenticular papillae on the lingual torus, and five to nine round or oval circumvallate papillae were situated on each caudolateral side of the lingual torus. Morphological features of the tongue in the pampas deer were more similar to wild ruminant species than they were to domestic species.Öğe Anatomical and scanning electron microscopic investigations of the tongue and laryngeal entrance in the long-legged buzzard (Buteo rufinus, cretzschmar, 1829)(Wiley, 2012) Erdoğan, Serkan; Perez, William; Alan, Aydın; 0000-0003-0428-578X; 0000-0002-9647-4731This research aimed to examine the morphological features of the tongue and laryngeal entrance of long-legged buzzard by macroscopic and scanning electron microscopic methods. Two adult buzzards were used as material. The tongue was fairly elongated and terminated in oval shovel-like apex. Scale-like projections were localized on the apex and body of tongue. Both lateral sides of lingual body were contained considerably long thread-like projections. Many orifices of lingual posterior salivary glands were discerned among scale-like projections in median sulcus of the lingual body. Papillary crest of sharp conical papilla were observed on the between the body and root of the tongue. No conical papillae or other projections were existent on the root of the tongue, but numerous orifices of posterior salivary gland ducts were detected. In addition, orifices of anterior salivary gland ducts were present on the dorsal and lateral surfaces of the lingual body. Numerous conical papillae were observed on the caudal region of glottis and no conical papillae or any similar projection which were bordered the glottic fissure was noted. Anatomy of these organs in the long-legged buzzard and white tailed eagle which are the member of the same family, Accipitridae, revealed very high similarity.Öğe Congenital meningoencephalocele in a Brown Swiss calf: A case report(2013) Yaman, Turan; Özyıldız, Zafer; Terzi, Funda; Erdoğan, SerkanDicle Üniversitesi Veteriner Fakültesi Pataloji Anabilim Dalına ölü olarak getirilen 2 günlük montofon ırkı erkek buzağıda inspeksiyon ve radyolojik muayeneler sonucu meningoceleden şüphelenildi. Yapılan patolojik-anatomik incelemeler sonunda, squama frontalis üzerinde 17x15 cm çapında, fluktuan kıvamlı, üzeri kıllı deri ile kaplı bir kese gözlendi. Kese içerisinde yaklaşık 200 mL kanla karışık seröz ve akışkan bir sıvı ile karşılaşıldı. Beyin meninkslerle birlikte frontal kemiğin rostrodorsaline doğru fıtıklaşmıştı. Os ethmoidale rudimenter olarak gelişmişti ve bu yüzden etmoid labirentler bu bölgede saptanamadı. Ayrıca, os nasalenin ve os frontalenin pars nasalis bölümünün olmadığı, nazal konkalar ile sert damağın rostral yarımının bulunmadığı saptandı. Serebral hipoplazi ve makrogyri belirgindi. Sonuç olarak nadir olarak gözlenen meningoencephalocele olgusu, Diyarbakır ilinde ilk defa bir buzağıda anatomopatolojik olarak tanımlandı.Öğe Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Yenidoğan kliniği 2003-2005 yılları neonatal ölümlerin retrospektif olarak değerlendirilmesi(2017) Erdoğan, Serkan; Devecioğlu, M. CelalÇalışmamız neonatal dönemdeki ölümlere ait verileri inceleyerek, ölüm nedenlerini, risk faktörlerini tespit etmek, problemleri ve alınabilecek önlemleri belirlemeye çalışmak amacıyla planlandı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yenidoğan Bilim Dalma yatırılan ve servisteki izlemleri esnasında kaybedilen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. 01.01.2003-16.11.2005 tarihleri arasında otomasyon kayıtlamadaki bilgilerden kliniğimize toplam 3497 hasta yatmış olup, bu hastaların 771'i ölmüştü. Buna göre neonatal ölüm oram %22.0 olarak bulundu. Ulaşılabilen ölen hastalara ait 450 hastanın kayıtlı bilgileri detaylı olarak değerlendirildi; Çalışmamızda erkek/kız oram 1.8/1 idi. Hastaların %74'ü 24 saatini doldurmadan, ortalama 2.3 günlük iken hastanemize başvurmuşlardı. Hastaların %46.7'si başvurudan sonraki ilk 24 saat içinde, %13.3'ü başvurudan sonraki 24-48 saat içinde kaybedilmişti ve ortalama hastanede kalma süresi 3.9 gün olarak tespit edildi. Bölgemizde neonatal periyotta 1. günün değerlendirme için çok önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Erken neonatal dönemde ölen hastaların oram %73.8 idi ve bu hastaların %44.9'u ilk 24 saatini tamamlayamadan ölen hastalardan oluşuyordu. En sık erken neonatal ölüm nedenleri; %50.6 prematürite problemleri, %22.6 perinatal asfiksi, %1 1.8 sepsis olarak tespit edildi. Geç neonatal dönemde ölen hastaların oram %26.2 ve en sık ölüm nedenleri; sepsis %41.5, prematürelik sorunları %21.2, perinatal asfiksi %15.3 olarak saptandı. İncelenen hastaların gebelik haftası 22 ile 43 hafta arasında, ortalama 33.9 ± 5.8 hafta olarak bulundu. Ölen hastaların %54.9'u prematür, %44.7'si miadmda doğum, %0.4'ü postmatür idi. Preterm olanların %68.8'i ileri derecede, %30.4'ü ise orta derecede preterm idi. Prematüre hastaların en sık ölüm sebepleri; %78.2 RDS ve/veya diğer prematürelik sorunları, %8.1 sepsis, %6.1 perinatal asfiksi olarak saptandı. IV Matür hastalarda ise en sık ölüm sebepleri; %38.3 perinatal asfiksi, %33.8 sepsis, %7.5 mekonyum aspirasyon sendromu olarak tespit edildi. Hastaların %69.7'sinin il ve ilçe merkezinde, %30.3'ünün köyde ikamet ettikleri tespit edildi. Anne yaşlan 16 ile 51 yıl arasında değişirken, ortalama anne yaşı 28.4 ± 6.8 yıl olarak saptandı. Ortalama gebelik sayısı 4.2 ±3.0 olarak bulundu. Riskli gebelik sayılan ilk gebelik ve 4'ün üzerinde gebeliği olan annelerin toplam oranı %63.1 idi. Akraba evliliği oram, birinci derece %20, ikinci derece %10.9 olarak saptandı. Doğumların %87.5'i sağlık personeli (%48.2'si doktor, %39.3'ü ebe/hemşire), %12.5'i sağlık personeli olmadan gerçekleşmişti. Başvuru şikayetleri değerlendirildiğinde sırasıyla en sık; erken doğum, solunum zorluğu, kalp-solunum durması nedeniyle destek verilerek transfer edilen hastalar ve emmeme olarak saptandı. Annelerin prenatal hikayelerinde, %16.9 annede İYE, %13.1 annede EMR mevcuttu. Anneler gebelik problemleri açısından incelendiğinde %35 annede özellikli gebelik, %7.5 hastada özellikli doğum tespit edildi. Hastaların %75.1'i hastanemiz dışından kliniğimize sevk edilmişti ve bu hastaların tamamı uygusuz (%4. 1 'i kısmen uygun) transport edilmişti. Başvuru sırasında ölçülen vücut ağırlıkları 480 ile 5900 gram arasında değişirken, ortalama 2275 ± 1093 gram olarak bulundu ve hastaların %58.5'i düşük doğum ağırlıklı ve bunların da %32.7'si çok düşük doğum ağırlıklı idi. incelenen tüm hastaların en sık ölüm sebepleri; %42.9 prematürelik sorunları, %20.7 perinatal asfiksi, %19.5 sepsis olarak saptandı. Perinatal bakımın iyileştirilmesi, prematüreliğin önlenmesi, doğumların uygun koşullarda yaptırılması, yenidoğan canlandırılmasının etkin olarak yapılması, enfeksiyonlardan koruma, birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması, eğitim faaliyetlerine önem verilmesi, yenidoğan servisinin teknik donanım ve personel yönünden iyileştirilmesi perinatal ve neonatal mortalitenin düşürülmesinde hedefler olarak görülmektedir.Öğe Farelerde papillae filiformes’in morfolojik özellikleri üzerinde cinsiyetin etkisi var mıdır?(Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010) Kılınç, Mehmet; Erdoğan, Serkan; Sağsöz, Hakan; Ketani, Muzaffer AydınÖzet: Bu çalışma farelerde papilla filiformis’lerin ışık mikroskobik ve morfometrik özelliklerini ortaya koymak ve bu özellikler üzerinde cinsiyetin etkisi olup olmadığını anlamak amacıyla yapıldı. Bunun için beş erkek ve beş dişi olmak üzere toplam 10 adet fare kullanıldı. Total olarak çıkarılan diller; %10’luk formaldehit solusyonunda tespit edildikten sonra rutin histolojik işlemleri takiben parafine bloklandı. Bloklardan 5 μm kalınlığında kesitler alınarak genel yapıyı göstermek amacıyla Crossmann’s modifiye triple boyası uygulandı. Dilin apeksinden kavdaline kadar dorsal yüzeyde yerleşen papilla filiformis’lerin sivri uçlarının kavdale yönelmiş olduğu belirlendi. Papilla’ların anterior yüzeylerinde keratin tabakasının posterior yüzeyindekinden daha kalın olduğu gözlendi. Ayrıca farelerde, bazı etçillerde bulunan multiple filamentler (sekonder papilla) gözlenmedi. Papilla filiformis’lerin ortalama uzunluğunun dişilerde; dilin ön kısmında 50,2±2,86 μm, orta kısmında 96,8±9,90 μm, arka kısmında 130,4±3,84 μm, erkeklerde ise dilin ön kısmında 51,8±2,68 μm, orta kısmında 94,0±6,74 μm, arka kısmında 125,8±3,42 μm olduğu saptandı. Dilin her üç bölümüne ait papilla filiformis’lerin uzunluk ölçümleri dişi ve erkekler arasında istatistiksel olarak karşılaştırıldığında dilin arka bölümleri arasındaki farklılığın önemli olduğu belirlendi (P<0,05). Her iki grupta dilin ön, orta ve arka bölümleri kendi içinde kıyaslandığında papilla filiformis’lerin uzunlukları bakımından her üç bölüm arasındaki farklılığın önemli olduğu saptandı (P<0,05). Sonuç olarak papilla’ların morfolojik özelliklerinin cinsiyetler arasında önemli farklılık taşımadığı, ancak papilla’ların dil üzerindeki yerleşimlerine göre farklı oldukları tespit edildi.Öğe Farelerde papıllae fılıformes’in morfolojik özellikleri üzerinde cinsiyetin etkisi var mıdır?(2010) Ketani, M. Aydın; Erdoğan, Serkan; Kılınç, Mehmet; Sağsöz, HakanBu çalışma farelerde papilla filiformis’lerin ışık mikroskobik ve morfometrik özelliklerini ortaya koymak ve bu özellikler üzerinde cinsiyetin etkisi olup olmadığını anlamak amacıyla yapıldı. Bunun için beş erkek ve beş dişi olmak üzere toplam 10 adet fare kullanıldı. Total olarak çıkarılan diller; %10’luk formaldehit solusyonunda tespit edildikten sonra rutin histolojik işlemleri takiben parafine bloklandı. Bloklardan 5 ?m kalınlığında kesitler alınarak genel yapıyı göstermek amacıyla Crossmann’s modifiye triple boyası uygulandı. Dilin apeksinden kavdaline kadar dorsal yüzeyde yerleşen papilla filiformis’lerin sivri uçlarının kavdale yönelmiş olduğu belirlendi. Papilla’ların anterior yüzeylerinde keratin tabakasının posterior yüzeyindekinden daha kalın olduğu gözlendi. Ayrıca farelerde, bazı etçillerde bulunan multiple filamentler (sekonder papilla) gözlenmedi. Papilla filiformis’lerin ortalama uzunluğunun dişilerde; dilin ön kısmında 50,2±2,86 ?m, orta kısmında 96,8±9,90 ?m, arka kısmında 130,4±3,84 ?m, erkeklerde ise dilin ön kısmında 51,8±2,68 ?m, orta kısmında 94,0±6,74 ?m, arka kısmında 125,8±3,42 ?m olduğu saptandı. Dilin her üç bölümüne ait papilla filiformis’lerin uzunluk ölçümleri dişi ve erkekler arasında istatistiksel olarak karşılaştırıldığında dilin arka bölümleri arasındaki farklılığın önemli olduğu belirlendi (P<0,05). Her iki grupta dilin ön, orta ve arka bölümleri kendi içinde kıyaslandığında papilla filiformis’lerin uzunlukları bakımından her üç bölüm arasındaki farklılığın önemli olduğu saptandı (P<0,05). Sonuç olarak papilla’ların morfolojik özelliklerinin cinsiyetler arasında önemli farklılık taşımadığı, ancak papilla’ların dil üzerindeki yerleşimlerine göre farklı oldukları tespit edildi.Öğe Functional anatomy of the syrinx of the chukar partridge (Galliformes: Alectoris chukar) as a model for phonation research(Wiley, 2015) Erdoğan, Serkan; Sağsöz, Hakan; Paulsen, Friedrich; 0000-0002-5013-9540; 0000-0002-5456-697X; 0000-0002-0527-0953The phonation process of vertebrates is influenced by the material characteristics of the participating structures, ranging from molecular to macroscopic dimensions. Good animal models for phonation research are still lacking. Due to easy availability and relatively simple structure, the syrinx of birds might serve as a good animal model for this purpose. Our aim was therefore to determine structural features of the syrinx and obtain insights into its mucus layer characteristics. Epithelium and glands were analyzed using histological, histochemical, and immunohistochemical methods and conclusions were drawn on the use of the syrinx as a model for phonation research by comparing the epithelium and its mucus characteristics to human laryngeal secretions. Ten adult partridges were analyzed. The tympanum of the syrinx developed from the last two tracheal cartilages, whereas the caudal part of the syrinx was formed from eight pieces of bronchial cartilages. The tracheal and bronchial epithelia and the pessulus of the syrinx were lined by pseudostratified columnar epithelium in which goblet cells and intraepithelial glands were localized. Collagen fibers were distributed in the lamina propria of all parts of the syringeal mucosa. Elastic fibers in the membranes of the syrinx showed evident distribution. All glandular epithelial cells and goblet cells were positive for neutral, acidic and carboxylated mucins were dominant in particular. Epithelium and glands revealed positive reactivity with antibodies to the mucins MUC1, MUC2, and MUC5AC. Of these, MUC2 and MUC5AC were dominant. The syrinx of partridge can serve as a good ex vivo model for phonation research. (C) 2014 Wiley Periodicals, Inc.Öğe Gebelik Süresince İnek Uterus ve Plasentasında Kaderinler ve Bazı Bağdoku Elemanlarının Dağılımı(2018) Sağsöz, Hakan; Erdoğan, Serkan; Saruhan, Berna Güney; Akbalık, Mehmet Erdem; Liman, Narin; Ketani, Muzaffer Aydın; Alan, EmelHücre adezyon molekülleri (Cell adhesion molecules-CAM), bir hücrenin baska bir hücre ile ya da ekstrasellüler matriksle iliskisini saglayan membran bagımlı (transmembranöz) proteinlerdir. Ekstrasellüler matriks ise fibröz proteinler ve glikozaminoglikanlardan olusur ve farklı kompozisyonu nedeniyle, destekleme, hücreler arası iletisim ve hücre dinamiginin düzenlenmesi gibi pek çok isleve sahiptir. Plasenta ekstrasellüler matriks proteinlerinden zengin bir doku olup, normal plasental gelisim ve bariyer fonksiyonu için hücre adezyon molekülleri ve ekstrasellüler matrix proteinleri gerekli moleküllerdir. Bu çalısma, ineklerde plasentada gebelik süresince hücre adezyon moleküllerinden biri olan kaderinler (E-, P-, V-,Nkaderinler) ile bazı ekstrasellüler matriks komponentlerinin (laminin, fibronektin, tip V kollagen) lokalizasyonları ile ekspresyonlarındaki olası degisimleri ortaya koymak için yapıldı. Bu çalısmada toplam 40 adet gebe Holstein inek uterusu kullanıldı. Uteruslar Diyarbakır?da bulunan özel kesimhanelerden temin edildi. Uterusların gebeligin hangi dönemine ait oldugunu belirlemek amacıyla tasımıs oldugu fötusların yasları hesaplandı. Doku örnekleri gebe kornunun plasentomal ve interplasentomal olmak üzere iki farklı bölgesinden alındı ve %10 nötral formalin solüsyonunda 24 saat tespit edildi. Rutin histolojik islemleri takiben de parafinde bloklandı. Hazırlanan parafin bloklarından, 5 mikrometre kalınlıgında seri kesitler alındı ve çalısmada belirtilen faktörlere iliskin uygun antikorlar kullanılarak immunohistokimyasal yöntemle boyandı. Western Blot için ise dokular alındı ve -84ºC?de islem yapılana kadar muhafaza edildi. Gebelik süresince, plasentanın yapısına katılan maternal epitel ve fötal trofoblastlarda E- ve P-kaderinin güçlü bir sekilde ekspresse oldugu, N-kaderinin fötal mezensimal hücrelerde, VE-kaderinin ise plasental damarların endotel ve düz kas hücrelerinde lokalize oldugu belirlendi. Fibronektinin, özellikle maternal stromal hücreler ve fötal mezensimal hücrelerde bulundugu, laminin ve kollajen tip V?in ise ekstraselüler matriks, maternal epitel ve fötal trofoblastlarda daha baskın oldugu ortaya konulmustur. Sonuç olarak, ineklerde gebeligin farklı dönemlerinde plasentanın föto-maternal bölümü ile interplasentomal bölgedeki uterus mukozasından kaderinlerin (E-, P-, N- ve VEkaderin) ve bazı bagdoku komponentlerinin (laminin, fibronektin ve kollajen tip V) degisik oranlarda lokalize olması, diger memeli türlerinde oldugu gibi plasental gelisimde ve gebeligin devamlılıgında bu faktörlerin ineklerde de önemli oldugunu göstermistir.Öğe Gross anatomical and scanning electron microscopic studies of the oropharyngeal cavity in the European magpie (Pica pica) and the common raven (Corvus corax)(Wiley, 2012) Erdoğan, Serkan; Alan, Aydın; 0000-0003-0428-578XThere is no descriptive information about morphology of the oropharyngeal cavity including tongue, palate, and laryngeal region in Corvidae family. This study not only presents the first definitive anatomical description of the structures in the oropharyngeal cavity of magpie and raven but also reviews and compares the scattered information on the morphology of the other avian species available in the literature. In this study, the organs of four birds (two magpies and two ravens) were used. The tongue in magpie and raven was considerably elongated and terminated with an oval-shaped apex. Although the lingual apex in the magpie was divided by fissure, no such bifurcation existed on that of raven. Lingual apex was quite distinctive in both species, and multiple acicular processes covered the apex. These occurrences on the tongue of magpie were replaced by thread-like processes as approaching the lingual body. In raven, these processes were mostly foliated, becoming longer toward the back of the lingua, and denser compared with raven. Moreover, we observed conical papillary crest, which was pointed backward and located between the lingual body and the radix of the tongue and pharyngeal conical papillae around the glottis and palate clefts in both species. There was a transversal fold separating the choanal cleft from the infundibular cleft in raven. Anatomy of the oropharyngeal cavity in the raven and magpie, which are the member of the same family, Corvidae, showed little differences and overall their oral morphological features were excessively similar.Öğe Gross anatomy and arterial vascularization of the tympanic cavity and osseous labyrinth in mid-gestational bovine fetuses(Wiley-Liss, 2010) Erdoğan, Serkan; Kılınç, Mehmet; 0000-0002-5013-9540; 0000-0001-8853-9657This study aims to determine morphological features of certain aural formations, varietal characteristics, and arterial supply in fetal development period in cattle. For this purpose, ears of 10 bovine fetuses in mid-gestation were evaluated. Organ morphology and vascularization in prenatal life were investigated by using corrosion cast technique. It was observed that some aspects of osseous formation and vascular organization in middle and inner ears were not developed completely in the first half of gestation; in addition, cochlea did not its snail-like structure yet, lateral semicircular canal was rather low compared to others and auditory ossicles did not take its final shape. The feeding blood vessels of inner ear were found to demonstrate three different distribution patterns, whereas feeding pattern in middle ear was very similar in many specimens. The presence of stapedial artery was also identified. Differences and similarities with other some species were assessed in terms of both general morphological structure and vascular organization. From this regard, it is thought that this study will constitute a comparative model for both humans and other species and provide morphological contributions since there is not sufficient literature on species-specific ear morphology in the field of veterinary anatomy in contrast to the abundance of studies on humans. Anat Rec, 293:2083-2093, 2010. (C) 2010 Wiley-Liss, Inc.Öğe Keklik (Alectoris chukar) bursa Fabricius’unda immun sistem hücrelerinin dağılımı(2017) Akbalık, Mehmet Erdem; Erdoğan, Serkan; Saruhan, Berna Güney; Sağsöz, Hakan. Amaç: Kanatlılara özgü olan bursa Fabricius kendi foliküler yapısı içerisinde B lenfosit progenitörlerinin çoğaltılması ve farklılaşmasından sorumlu primer lenfoid organdır. Fonksiyonel B lenfositleri oluşturma sürecinde hücreler majör doku uyum kompleksi (MHC), adezyon molekülleri ve antijenleri tanımak için gerekli reseptör özelliklerini bu organda kazanırlar. Bu çalışmanın amacı, keklik bursa Fabricius'unda CD8, CD68, MHC-I ve II pozitif hücrelerinin lokalizasyonları ve dağılımlarını belirlemektir.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 10 adet erişkin kınalı kekliğin (5 erkek ve 5 dişi) bursa Fabricius'unda bazı immun hücre lokalizasyonları immünohistokimyasal yöntemler kullanarak ışık mikroskobu düzeyinde incelendi.Bulgular: CD8, CD68, MHC-I ve II pozitif hücrelerin genel olarak lamina propriada ve lenf foliküllerinin korteks ve medullasında lokalize olduğu ortaya kondu. Buna karşın kas katmanında immunoreaktiviteye rastlanmadı.Öneri: İmmun yanıtta rol oynayan bu faktör ekspresyonları- nın kanatlı türlerinde yapılacak immunolojik çalışmalar için katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Öğe Keklikte farinks ve larinks’in morfolojik yapısı ve bezlerinin histokimyasal özellikleri(2012) Güney, Berna Saruhan; Akbalık, Mehmet Erdem; Erdoğan, Serkan; Sağsöz, HakanSunulan çalışma, kekliklerde faringeal ve laringeal bölgenin makroskobik ve mikroskobik özellikleri ile bu bölümlerdeki bezlerin histokimyasal özelliklerini detaylı bir şekilde tanımlamak için planlanmıştır. Çalışmada 5 dişi ve 5 erkek olmak üzere toplam 10 adet erişkin ve sağlıklı kınalı keklik kullanıldı. Eter anastezisi altında dil ile beraber farinks ve larinks total olarak diseke edildi ve dokular rutin histolojik işlemleri takiben parafinde bloklandı. Kınalı keklikte anatomik olarak glottis yarığının hemen gerisinde iri koni şeklinde mekanik faringeal papillalar bulunduğu, bunların tek sıra halinde yayvan “V” harfi şeklinde dizilim gösterdiği belirlendi. Histolojik olarak, farinksin çok katlı yassı keratinize epitelle, larinksin orofaringeal kaviteye bakan giriş bölümünün çok katlı yassı keratinize, devamının ise yalancı çok katlı prizmatik epitelle örtülü olduğu belirlendi. Hem faringeal hemde laringeal bölgede yerleşmiş bezlerin yoğun bir şekilde nötral musinleri içerdiği ortaya konuldu. Özellikle AF ve HID pozitif bez epitel hücrelerinin farinkste daha baskın olması sülfatlı musinlerin, bezlerin daha çok boyun bölgelerinde AB pozitif reaksiyon olması ise karboksilli musinlerin varlığını gösterdi. Buna karşın, laringeal bölgede AB pozitif reaksiyonun daha yoğun olması bu bölümde karboksilli musinlerin daha baskın olduğunu ortaya koydu. Sonuç olarak, farinks ve larinksin genel yapısının nisbeten diğer kanatlı türleri ile benzer olduğu, hem faringeal hem de laringeal bölgede yerleşen bezlerin salgı üniteleri ve akıtıcı kanallarının nötral, asidik, N-asetilsialomusinler ile glikojeni içerdiği belirlendi.Öğe Kuşlarda hava keselerinin (Sacci pneumatici) morfolojisi ve fonksiyonel özellikleri(Dicle Üniversitesi Veteriner Fakültesi, 2009) Erdoğan, Serkan; Kılınç, SerkanHava keseleri doğrudan akciğerler ile bağlantı sağlayan ince membranöz yapılar olup solunum sistemi hacminin büyük kısmını oluşturmaktadır. Bu derlemede kuşlara özgü yapılar olan hava keselerinin morfolojik ve fonksiyonel özellikleri açıklanmıştır.Öğe Kınalı keklikte (Alectoris chukar) tunica fibrosa bulbi’nin morfolojik özelliklerinin araştırılması(Fırat Üniversitesi, 2012) Erdoğan, Serkan; Akbalık, Mehmet Erdem; Sağsöz, HakanBu çalışma kınalı keklikte (Alectoris chukar) tunica fibrosa bulbi’nin morfolojik özelliklerinin ortaya konması amacıyla planlanmıştır. Çalışmada 5 dişi ve 5 erkek olmak üzere toplam 10 adet kınalı keklik kullanıldı. Total olarak çıkarılan gözler %10’luk nötral formaldehit solüsyonunda tespit edildi. Rutin histolojik işlemleri takiben 5 μm kalınlığında alınan kesitlere genel yapıyı belirlemek için Crossman’ın modifiye triple boyası uygulandı. Kornea ve sklera’yı meydana getiren yapılar detaylı olarak incelendi. Özellikle sklera’nın anterior kısmında bulunan kemik plaklar ve sklera’yı çepeçevre kuşatan kıkırdak doku dikkat çekiciydi. Optik sinirin sklera’yı deldiği bölgede de kemik dokunun (os opticus) olduğu belirlendi. Tunica fibrosa bulbi’ye ait katmanların genişliği bakımından erkek ve dişi arasında bir farklılığın olup olmadığı istatistiksel olarak değerlendirildi. Ölçümü yapılan katmanlar arasında sadece korneal stroma ve skleral kıkırdağın genişliği bakımından cinsiyetler arası önemli bir farklılık saptandı (P<0.05).Öğe May the fetal kidney measurements be collateral criteria on the prediction of gestational age in cattle?(2012) Erdoğan, Serkan; Kılınç, MehmetAmaç: Bu çalışma gestasyonel yaş ile böbreklerin gelişimsel morfometrik ölçüleri arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, 30 adet Holstein ırkı sığır fötusu kullanıldı. Gebeliğin erken, orta ve geç dönemi olmak üzere her bir döneme ait 10 fötus değerlendirildi. Buna göre, toplamda 60 böbrek bilateral disseksiyon sonrası üç farklı renal parametre (uzunluk, genişlik, kalınlık) bakımından değerlendirmeye alındı. Böbreklerden elde edilen morfometrik verilerin istatistiksel analizleri yapıldı. Bulgular: Genel olarak gebelik süresince tüm renal ölçümler gestasyonel yaş ile önemli derecede korelasyon gösteriyordu. Sağ ve sol böbreğin uzunluk ve genişliğinin gestasyonel yaş ile yüksek derecede (R2?0.90) korelasyonlu olmasına karşın, her iki böbreğin kalınlığı gestasyonel yaş ile daha az (R2?0.86) korelasyon göstermekteydi. Tüm renal parametreler gebeliğin erken, orta ve geç dönemindeki alın-sağrı uzunlukları ile de önemli derecede korelasyonluydu, ancak gebeliğin geç döneminde sol böbreğin aksine sağ böbrek kalınlığı ile alın-sağrı uzunluğu arasındaki korelasyon önemsizdi. Ayrıca sol böbreğin cranial genişliği ile alın-sağrı uzunluğu arasındaki korelasyon da önemsiz olarak bulundu. Öneri: Organ gelişimi ve gestasyonel yaş arasındaki korelasyona anatomik bir yaklaşımda bulunan bu çalışmanın sonuçlarına göre, böbrek ölçümleri gestasyonel yaşın tahmin edilmesinde yardımcı bir kriter olarak kullanılabilir.Öğe A morphological study on iridocorneal angle and ciliary body of the anatolian shepherd dogs (Canis familiaris)(Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi, 2015) Akbalık, Mehmet Erdem; Erdoğan, Serkan; Sağsöz, Hakan; Saruhan, Berna GüneyThis study was carried out to determine morphological structures of Anatolian Shepherd dog eye to compare with other animals. Thisimportant sensory organ from five adult male dogs were investigated by light microscopic and scanning electron microscopic analyses.Anatolian Shepherd dog cornea is about 435 (center) to 501 (periphery) µm thick. The dense pigmentation observed in the anterior andposterior iridal epithelium. The ciliary cleft of the iridocorneal angle was not large and well-developed. The ciliary processes, anothercomponent of the ciliary body, formed the conspicuous bundles. In conclusion, it is considered that the description of the morphologicalproperties of both the iridocorneal region and the ciliary body would contribute to the interpretation of the functional correlation, thusto future experimental studies to be conducted in this field.Öğe Papillary architecture and functional characterization of mucosubstances in the sheep tongue(Blackwell Publishing Inc., 2018) Erdoğan, Serkan; Sağsöz, HakanThis research aimed to reveal the general morphology and topographic distribution of lingual papillae, epithelial characteristics, mucosal structure, and glands with their mucin content in the sheep tongue, with consideration of species-specific characteristics. The tongues of ten sheep were analyzed for this purpose. Filiform and fungiform papillae existed within the borders of the ventral surface of the lingual apex. The majority of the filiform papillae had multiple secondary projections. Fungiform papillae were also seen on the lingual torus among lenticular papillae, as well as 6 to 10 circumvallate papillae arranged on its caudal border. The speciesspecific details of the general anatomical structure of the tongue were determined and, in general, the papillary organization in the sheep was similar to goats, while the papillary organization also was similar to features with deer species, specifically the filiform papilla from the mechanical papillae and fungiform papilla from the gustatory papillae. Neutral and weak sulfated mucins and N-acetyl sialomucins were located in seromucous glands, salivary duct epithelium and von Ebner’s glands. Carboxylated acid mucins and N-acetyl sialomucins were not present in seromucous and von Ebner’s glands. In seromucous glands, MUC1, MUC5AC, and MUC6 localized only in epithelial cells of ducts, whereas MUC2 localized in both glandular and ductal epithelial cells. All MUCs were present in both von Ebner’s glands and salivary ducts. We showed that this mucin composition, may serve as a physical barrier in the initial section of the digestive system. Anat Rec, 301:1320–1335, 2018.Öğe Sığırlarda prenatal dönemde böbreklerin morfometrik gelişimi ve arteriyel vaskularizasyonu(2016) Erdoğan, Serkan; Kılınç, MehmetBu araştırmada, sığırlarda prenatal dönemde böbreklerin morfometrik gelişim analizinin ortaya konulması ve böbreklerin arteriyel vaskularizasyonunun gösterilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada Diyarbakır’ın özel mezbahalarından tedarik edilen toplam 40 adet Holstein ırkı sığır fötusu kullanıldı. Fötusların alın-sağrı uzunluğu ölçülerek yaş tayinleri yapıldı ve bu yaş tayinine dayanarak gebeliğin ilk, orta ve son dönemine ait fötuslar, her grupta 10 hayvan bulunacak şekilde üç ayrı grup altında toplandı. Morfometrik ölçümlerin yapılacağı gebeliğin her üç dönemine ait toplam 30 hayvana lateks enjeksiyonu yapıldı ve morfometrik ölçüm amacıyla 60 böbrek ve a. renalis değerlendirmeye alındı. Ayrıca 10 adet 3-6 aylık sığır fötusuna da intarenal arteriyel vaskularizasyonu gösterebilmek amacıyla akrilik uygulaması yapıldı ve korozyon kast metodu ile elde edilen 20 böbrek kastı incelendi. Böbreklerin intrauterin yaşamda göstermiş olduğu morfolojik değişiklikler değerlendirildi. Böbreklere ve böbrek arterlerine ait ölçümler dijital kumpas aracılığıyla sağlandı. Bu çalışmadan elde edilen verilerin Mann-Whitney U Testi ve Pearson Korelasyon Testi ile istatistiksel analizleri yapıldı. Sağ ve sol böbrekler arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemesine karşın, gebelik dönemleri arasında önemli bir farklılık (P<0,001) olduğu saptandı. Ölçülen parametrelerin, hem sağ ve sol taraf arasında hem de gestasyonel yaş ile pozitif korelasyon gösterdiği tespit edildi. Fötuslarda 4 tip intrarenal dallanma modeli ortaya kondu. I. tip dallanma modeli, örneklerin yarısında, hem II. hem III. tip dallanma modeli örneklerin % 20’sinde ve IV. tip dallanma modeli ise örneklerin % 10’unda gözlendi. Çift a. renalis ve multiple a. renalis olguları saptandı. Elde edilen bulgular literatürdeki çalışma sonuçları ile karşılaştırılarak tartışıldı. Çalışma sonuçlarının, sonografi ve radyografi gibi tekniklerle fötal organlardan elde edilecek bulgulara, konjenital patolojilere bağlı olarak böbrek morfolojisinin normal yapıya kıyasla göstereceği değişikliklerin değerlendirilmesine yardımcı olabileceği ve prenatal dönemde organ morfolojisine dair yapılacak ileri çalışmalar için kaynak oluşturabileceği düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Morfometri, arteriyel vaskularizasyon, böbrek, gelişim, prenatal dönem, sığır.Öğe Turkish undergraduate veterinary students’ attitudes to use of animals and other teaching alternatives for learning anatomy(University of Toronto Press Inc., 2019) Küçükaslan, Özgül; Erdoğan, Serkan; Bulut, İlhamiThis study aimed to investigate the views of first-year veterinary students in Turkey from six veterinary faculties on their anatomy courses and to evaluate their perceptions of the uses of animals and other teaching alternatives from an ethical perspective. The study sample included a total of 293 veterinary students studying in the provinces of Ankara, Burdur, Diyarbakır, Kars, Konya, and Tekirdag. The 38-item instrument tool developed by the researchers consisted of three sections and was administered to volunteer student participants. All the data were statistically analyzed, and normal distribution of the scores obtained in the attitude scales was determined using the Kolmogorov–Smirnov Z test (KSZ). The 20 items in the Anatomy Scale had an arithmetic mean of 3.48 and thus indicated an average rating of agree. The most challenging topic was found by 40.9% to be “the nervous system.” The most useful material in facilitating the learning process was rated by 24.1% to be “the anatomy book.” The 11 items in the Cadaver Scale had an arithmetic mean of 3.77, indicating an average rating of agree. The highest arithmetic mean score was for the item “Using cadavers is a must for the anatomy course” with a mean of 4.66, indicating their strong agreement with this view. The veterinary students’ perspective emphasized that the combination of cadavers and the anatomy book contributed to their learning of anatomy.