Yazar "Erdem, Özgür" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acquired inhibitors to coagulation factors in a male patient with systemic lupus erythematosus: A case report and review of the literature(2012) Erdem, Özgür; Ayyıldız, Orhan; Aybak, MehmetAkkiz koagülasyon faktör inhibitörleri nadirdir ancak koagulasyon faktörlerinin disfonksiyonu veya otoümmün baskılanma nedenli akkiz kanama diyatezi yaşamı tehdit edebilir. Bu hastalıkla ilişkisiz olarak daha sık yaşlı hastalarda ortaya çıkar. Akkiz koagulasyon inhibitörleri aynı zamanda Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) ile ilişkili olarak da meydana gelebilir. SLE, 2. ile 4. dekat arasındaki kadınlarda sıktır. Bu olguda faktör II, VIII, IX, X ve von Willebrand faktöre (vWF) karşı akkiz inhibitör gelişen 22 yaşında SLEli bir erkek hasta sunulacaktır.Öğe Aile hekimliği polikliniğinde ultrasonografi kullanımı ve sonuçlarının değerlendirilmesi(2009) Bucaktepe, P. Gamze Erten; Erdem, Özgür; Sıtmapınar, Karanfil; Yıldız, Bahri; Kara, İsmail HamdiAmaç: Bu preliminer tanımlayıcı çalışmada, birinci basamakta tanı amaçlı ultrasonografi (USG) kullanımı,hastalarda saptanan bulgular ve sosyodemografik değişkenlerin retrospektif olarak incelenmesi planlandı. Materyal ve Metot: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD polikliniğinde 2006 yılından itibarentanı amaçlı USG kullanılmaktadır. Çalışma Mart 2006 ile Kasım 2007 tarihleri arasındaki 20 aylık dönemikapsamakta olup, poliklinik hasta dosyası ve kayıtları veri kaynağı olarak kullanılmıştır. Çalışmada 3,5 mHZ konveks, 7.5 mHZ lineer problu Aloka SSD500 USG cihazı (Japonya) kullanılmıştır.Bulgular: Aile Hekimliği Polikliniğine toplam 2840 hasta başvurmuş olup 436 (%15.4) hastaya USG uygulanmıştır. Hastaların 197’si (%45.2) erkek, 239’u (%54.8) kadındır, ortalama yaşları ise 39.1±16.7’dır. En sık başvuru 18–45 yaş grubunda (n=222, %50.9) ve kadın hastalarda (K/E=144/78) olmuştur. Yapılan aylık ortalamaUSG sayısı 21.8±12.2’dir. Hastaların büyük kısmında tarama amaçlı USG uygulanırken (n=286, %65.6), en sıkbatın USG (n=329, %75.5) ve batın-pelvik USG (n=69, %15.8) yapılmıştır (p<0.0001). USG ile en sık saptananbulgu ise GIS sistemine (n=122, %27.9) aittir (p<0.0001). Sonuç: Hekimlerin meslek pratiklerinde kısıtlı zamanda doğru ve kesin tanıya varması gerekmektedir. Buçalışmada da tanı amaçlı USG kullanımının birçok hastada çözüme yardımcı olduğunu görmekteyiz. Bu nedenleAile Hekimliğinde USG kullanımının doktor ve hastalara büyük fayda sağlayacağını düşünmekteyiz.Öğe Aile hekimliği polikliniğine başvuran kadınlarda demir eksikliği anemisi ve gestasyon öyküsü ilişkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009) Erdem, Özgür; Bucaktepe, Pakize Gamze Erten; Kara, İsmail HamdiBu çalışmada kadınlarda demir eksikliği anemisinin, gestasyon öyküsü (gravida, parite, abortus ve yaşayan çocuk sayısı) ile ilişkisinin incelenmesi amaçlandı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD’na iki aylık (Eylül-Ekim 2007) dönemde başvuran kadın hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların hematokrit, hemoglobin, demir, serum demir bağlama kapasitesi, yaş, gebelik sayısı (gravida), doğum sayısı (parite) ve düşük sayısı (abortus) kaydedildi. Transferin saturasyon indeksi %20’nin altında olanlar ile hematokriti %35’in altında olanlar anemi olarak değerlendirildi. Çalışmaya alınan hastaların %23,1’inde anemi tespit edildi. %76,9’u normal olarak değerlendirildi. Anemi; gravidası ≤ 3 olanlarda %26.7 iken, >3 olanlarda %73.3 oranında idi. Anemi saptanmayanlarda; gravida ≤ 3 olanlar %68 olup, >3 olanlar ise %32 oranında idi (p=0.037). Bu çalışmada gravida ve paritesi yüksek olan kadınlarda demir eksikliği anemisinin arttığı saptanmıştır. Dolayısıyla kadınlarda anemiyi önlemek amacı ile etkili aile planlaması yöntemleri kullanılmalıdır. Kadınlar bu konuda uyarılmalı ve gebelik dışında da demir desteği sağlanmalıdırÖğe Aile hekimliği polikliniğine başvuran kadınlarda demir eksikliği anemisi ve gestasyon öyküsü ilişkisi(2009) Kara, İsmail Hamdi; Erdem, Özgür; Bucaktepe, Pakize Gamze ErtenBu çalışmada kadınlarda demir eksikliği anemisinin, gestasyon öyküsü (gravida, parite, abortus ve yaşayan çocuk sayısı) ile ilişkisinin incelenmesi amaçlandı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD’na iki aylık (Eylül-Ekim 2007) dönemde başvuran kadın hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların hematokrit, hemoglobin, demir, serum demir bağlama kapasitesi, yaş, gebelik sayısı (gravida), doğum sayısı (parite) ve düşük sayısı (abortus) kaydedildi. Transferin saturasyon indeksi %20’nin altında olanlar ile hematokriti %35’in altında olanlar anemi olarak değerlendirildi.Çalışmaya alınan hastaların %23,1’inde anemi tespit edildi. %76,9’u normal olarak değerlendirildi. Anemi; gravidası ? 3 olanlarda %26.7 iken, >3 olanlarda %73.3 oranında idi. Anemi saptanmayanlarda; gravida ? 3 olanlar %68 olup, >3 olanlar ise %32 oranında idi (p=0.037). Bu çalışmada gravida ve paritesi yüksek olan kadınlarda demir eksikliği anemisinin arttığı saptanmıştır. Dolayısıyla kadınlarda anemiyi önlemek amacı ile etkili aile planlaması yöntemleri kullanılmalıdır. Kadınlar bu konuda uyarılmalı ve gebelik dışında da demir desteği sağlanmalıdır.Öğe Chronic tophaceus gout nephropathy with hipopotasemia (a case report)(Düzce Üniversitesi, 2007) Erdem, Özgür; Göral, Vedat; Kara, İsmail HamdiGout disease is a common reason for acute arthritis cases. It can appear in different clinical versions. Recurring acute arthritis attacks, formation of tophaceus around the joint and other connective tissue (especially seen at the first metatarsophalangeal joint and earlobe), uric acid stones and gout nephropathy are the most commonly encountered. Besides it has been seen in elder ages and on men with 95% rates, when it is identified on women, the 90% of them are post-menopausal women. As well as causing the renal disease, it has been told that the gout could contribute the development of the chronic renal failure. However, it has not done a certain distinction regarding the facts that the gout has expanded related to chronic renal failure and the nephropathy growth after the gout in literature works. In this case, the progress of nephropathy with hipopotasemia on a post-menopause woman who has got chronic tophaceus gout and chronic renal failure has been found important to be discussedÖğe Investigation of Occurrence of the Traffic Accident in Diyarbakir Province(Düzce Üniversitesi, 2007) Kara, İsmail Hamdi; Sıtmapınar, Karanfil; Erdem, Özgür; Kaplan, Metin; Aldemır, MustafaObjective: In this study, people who passed away or injured as a result of the accident, age, gender and accidentrelated specialties of these people and the factors caused by the accident have been aimed to be evaluated. Materials and methods: In this retrospective study, 1659 accidents with physical damage occured in Diyarbakir province borders between January 2006 – July 2006 and recorded in traffic department of the Police Office were evaluated. Events have been classified according to the accident type, driver faults, weather and road conditions, the type of the car involved in the accident, physical loss in respect of time and day, months the accidents happened and driver. Results: Totally 2974 drivers and 3152 vehicles have been involved in 1659 accidents. Considering the months, most of the accidents happened in January, May and June [in order, n=276 (16, 64%), 255 (15,37%) ve 260 (15,67%) events]. The most of the accidents have involved two vehicles and have happened in daytime (1186 events , 71, 48%), open air (1226 events, 73, 89% ), on asphalt (1959 events, 96, 14% ) and on dry ground (1250 events, 75, 34%). The first three reasons of the traffic accidents are; rear-end collisions (465 events, 28,02% ), doing wrong manoeuvre (318 events, 19,16% ) and disobeying of crossroad passing priority (276 events, 16,63% ). When drivers are evaluated, it has been seen that most of them were male (2868 persons, 96, 43% ), elementary school graduated (1105 persons, 55, 97%), between 26-30 (688 events, 23,13% ) and 31-35 (689 events, 23,16% ) age groups. Because of the accidents, 401 persons [110 (27, 43%) women, 291 (72, 56%) men] have been injured and 5 persons (1 woman, 5 men) have been died. Conclusion: to prevent and control the traffic accidents, educational activities should be arranged for drivers especially for risk group and also it is necessary to ma ke the vehicle, road and traffic run saferÖğe Mop-Up Oral Polio Aşı Kampanyasında Aşıyı Reddetme Nedenleri: Bir Aile Sağlığı Merkezi Deneyimi(2017) Çelepkolu, Tahsin; Erdem, Özgür; Demir, Vasfiye; Toktaş, İzzettinAmaç: Mop-Up Polio aşı kampanyası, çocuk felcinin ortadan kaldırılması için uygulanan aşılama çalışmalarıdır. Bu çalışmada amacımız, Diyarbakır'da bir aile sağlığı merkezi bölgesinde Mop-up oral polio aşı (OPA) kampanyası kapsamında çocuklarına OPA yapılmasını reddeden ailelerin özelliklerinin ve aşıyı reddetme nedenlerinin belirlenmesidir. Yöntem: Veriler Mop-up OPA kampanyasında, çocuklarına aşı yapılmasını reddeden ailelerle yüz yüze görüşülerek elde edildi. Anket formu; aile ve çocukların sosyodemografik özellikleri ve OPA'nın reddedilmesi ile ilgili 14 sorudan oluşturuldu. Bulgular: Kampanya boyunca 1250 çocuk aşı programına alındı. Bunlardan 38 tanesi (%3.04) aşıyı reddetti. Aşısı yaptırılmayan bu çocukların yaş ortalaması 23.2±17.7 ay idi. En küçüğü 3 günlük ve en büyüğü ise 59 aylık idi. Ankete cevap veren aile bireyleri incelendiğinde; %71'ini çocuğun annesi (n=27), %8'ini çocuğun babası (n=3) ve %21'ini ise çocuğun diğer yakınları (n=8) oluşturmaktaydı. Aşıyı reddeden ailelerin çocuklarının %94.7'sinin diğer aşıları; Sağlık Bakanlığı Ulusal aşı takvimine göre tam iken (n=36), %5.3'ünün ise diğer aşılarının eksik olduğu (n=2) tespit edilmiştir. Çocukların %81.6'sına daha önce OPA yapılmış iken (n=31) %18.4'üne ise hiç yapılmamıştır (n=7). Sonuç: Aşılama faaliyetlerinin yürütülmesinde ebeveynlerin eğitim seviyeleri ve farkındalık düzeyleri hedeflenen aşılama oranlarına ulaşılması için önemlidir. Yapılacak aşı kampanyalarında ailelerin aşılama konusunda eğitilmesi ve farkındalıklarının arttırılmasının aşı retlerini azaltacağı kanaatindeyiz.Öğe Postpartum depresyon görülme sıklığı ve tarama yöntemleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Erdem, Özgür; Bucaktepe, Pakize Gamze ErtenDoğum olayının en sık komplikasyonu olan postpartum depresyon, yeni doğum yapan kadınların yaklaşık %10- 15’inde görülmektedir. Birçok kadının mutlu olmaları gerektiğine inandıkları bir dönemde, depresif duygular taşıdıklarından dolayı suçluluk duymaları, belirtilerini saklamalarına ve postpartum depresyon tablosunun kolaylıkla gözden kaçabilmesine neden olmaktadır. Gebelikte, ağır düzeyde psikiyatrik hastalıkların görülme riski düşük olmakla birlikte, postpartum dönemde ruhsal hastalık sıklığında dramatik bir artışın ortaya çıktığı ve bu riskli dönemin 6 ay, bir yıl ve hatta iki yıl sürebildiği bildirilmektedir. Başlangıcı sinsi olabildiğinden postpartum depresyon, özellikle hafif ve orta şiddette olduğunda ve yardım arayışı desteklenmediğinde rahatlıkla gözden kaçabilir. Bu olgularda postpartum depresyon uzun süre devam edip, sonunda hastaneye yatış gerekli olacak derecede ağırlaşabilir. Bu nedenle erken tanı çok önemlidir ve birinci basamakta çalışan hekim ve diğer sağlık çalışanlarına çok iş düşmektedir. Yeni doğum yapan kadınlarda, doğum sonu depresyon, güvenilir tanımlama yöntemleri kullanılarak belirlenmelidir. Ülkemizde geçerlilik ve güvenirlilik çalışması yapılmış olan, Doğum Sonrası Depresyon Tarama Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Edinburgh Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği ve Durumluluk-Süreklilik Kaygı Envanteri gibi ölçekler gebe ve lohusa izlemleri sırasında kullanılabilirÖğe Prepartum ve postpartum dönemde annelerin depresyon ve kaygı düzeylerinin incelenmesi(2010) Kara, İsmail Hamdi; Özen, Şakir; Erten, P. Gamze Bucaktepe; Erdem, ÖzgürAmaç: Bu çalışma prepartum ve postpartum dönemlerde annelerin depresyon ve kaygı düzeylerindeki değişimleri belirlemek amacıyla yapıldı. Metod: Bu çalışmaya Haziran 2007 - Ocak 2008 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi hastanesine başvuran, gebeliğin üçüncü trimesterında olan ve bilinen herhangi bir fiziksel hastalığı olmayan anneler alındı. Aynı kişiler doğumdan sonraki iki-üç aylık dönem içinde tekrar görüşmeye çağrıldı. Bulgular: Annelerin yaş ortalaması 28.2±4.2’dir. BDE’ye göre annelerin prepartum %31’i, postpartum %29’u depresif olarak değerlendirildi. DKE’ye göre annelerin prepartum %47’si, postpartum %49’u; SKE’ye göre prepartum %71’i, postpartum %63’ü kaygılı olarak değerlendirildi. Her iki evre için eşik üstü BDE (p=0.002) ve SKE (p=0.014) değişkenliği anlamlı bulundu. Sonuç: Anneler postpartum dönemde olduğu kadar prepartum dönemde de depresyon ve kaygı açısından risk altındadırlar. Genel anlamda bakıldığında, doğum öncesinde depresyon ve kaygı düzeyi yüksek olanların doğumdan sonraki düzeyleri de yüksek olmaktadır.Öğe Prepartum ve postpartum dönemde annelerin duygudurumlarının incelenmesi(2015) Erdem, ÖzgürÖZET Amaç: Bu çalışma annelerin prepartum ve postpartum duygu durumlarının belirlenmesi, postpartum depresyon sıklığı ve muhtemel risk faktörlerini tespit etmek amacıyla yapıldı. Materyal metot: Bu çalışma Haziran 2007-Ocak 2008 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Obstetri Polikliniğine rutin gebelik takibi için başvuran anneler üzerinde yapıldı. Çalışmaya rutin gebelik takibi için başvuran ve bilinen herhangi bir sağlık veya gebelik problemi olmayan ve gebeliğin üçüncü trimestrında olanlar alındı. Anneler doğumdan sonraki postpartum ilk üç aylık dönemde tekrar görüşmeye çağrıldı. Annelere prepartum ve postpartum dönemde Beck depresyon ölçeği (BDÖ), STAI 1 (State-Trait Anxiety Inventory), STAI 2 ve sosyodemografik değişkenlerin kaydedildiği bir anket formu dolduruldu. Bulgular Çalışmamıza katılan annelerin prepartum puan ortalamaları; BDÖ: 13,9±7,7, STAI: 1 40,4±11,0, STAI 2: 43,9±7,4 postpartum puan ortalamaları; BDÖ: 13,3±8,2, STAI 1: 40,0±11,2, STAI 2: 42,9±8. olarak saptandı. BDÖ’ye göre prepartum depresyonda olanlar %30,6 postpartum %28.6 idi. Prepartum %10.2 postpartum %6.1 olmak üzere %12,2 oranında ağır derecede perinatal depresyon tespit edildi. Annelerin prepartum ve postpartum duygu durumları arasındaki değişiklik istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.002). Annelerin STAI 1’e göre prepartum %49’unun postpartum %51’inin, STAI 2’ye göre prepartum %75.5’inin, postpartum %67.3’ünün eşik değerin üzerinde puan aldıkları tespit edildi. Sonuç: Sağlık personeli, hekimler ve özellikle Aile hekimleri, gebelikte ve postpartum dönemde takip ettikleri anneleri depresyon açısından mutlaka gözden geçirmelidirler. Şüphelenilen vakalara gerekli tarama testleri uygulanmalı, bilgi verilmeli, psikoterapi uygulanmalı gerekirse farmakolojik tedavi seçenekleri gözden geçirilmelidir. Anahtar kelimeler: Prepartum, Postpartum, Kaygı, Depresyon SUMMARYAim: This study has been done with the aim of determination of the feeling states of prepartum and postpartum of mothers, the frequency of postpartum depression and possible risk factors. Material and method: This study has been done on mothers who applied to Department of Gynecology and Obstetrics at Dicle University’s Faculty of Medicine for routine pregnancy follow-up between June 2007 and January 2008. The study has included those who applied for a routine follow-up, without known health or pregnancy problem and those who are in their third trimester. In the first three months postpartum after the birth, mothers were called again for a negotiation. During the prepartum and postpartum period, mothers were asked to complete a survey in which Beck Depression Index (BDI), STAI 1 (State-Trait Anxiety Inventory), STAI 2 and sociodemographic variables were saved. Results: Averages of prepartum scores of mothers participating in our work were identified as BDI: 13.9±7.7, STAI: 1 40.4±11.0, STAI 2: 43.9±7.4. Averages of postpartum scores have been found as BDI: 13.3±8, 2, STAI 1: 40.0±11.2, STAI 2: 42.9±8. In accordance with BDI, those who were in prepartum depression were %30.6 and in postpartum depression were %28.6. Prepartum being %10.2 and postpartum %6.1, a severe perinatal depression at the rate of %12.2 was detected. The change of mothers’ feeling states between prepartum and postpartum was found statistically significant (p=0.002). It has been determined that in accordance with STAI 1 %49 of prepartum and %51 of postpartum and with STAI 2 %75.5 of prepartum and %67.3 postpartum, mothers got scores more than the threshold value. Conclusion: Health staff, doctors and family doctors in particular should check up the mothers, whom they are following in pregnancy and postpartum period, in terms of depression. Required screening tests must be applied to suspected cases, the information should be given, and psychotherapy should be applied, if necessary pharmacological treatment options should be reviewed. Keywords: Prepartum, Postpartum, Anxiety, DepressionÖğe Sosyoekonomik düzeyi yüksek okul çağı çocuklarının ağız diş sağlığı açısından incelenmesi(Türkiye Tabipleri Birliği, 2021) Toktaş, İzzettin; Erdem, Özgür; Eratilla, Veysel; Pervane, Vasfiye Demir; Yosunkaya, AhmetAmaç: Bu araştırmada amacımız sosyoekonomik düzeyi yüksek çocukların ağız-diş sağlığının incelenmesi ve yüksek sosyoekonomik durum ile diş çürüğü ve diş fırçası kullanımı arasında ilişkinin araştırılmasıdır. Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel tipte olan bu araştırma, Diyarbakır’da ilkokul, ortaokul ve lise seviyesinde eğitim veren bir özel okulda gerçekleştirildi. Öğrenciler, okullarında iki diş hekimi tarafından ağız-diş muayenesinden geçirildi. Bulgular anket formuna kaydedildi. Çalışmaya katılan diğer araştırmacılar tarafından öğrencilerle yüz yüze görüşülerek anket uygulandı. Elde edilen veriler SPSS 15.0 paket programı kullanılarak sayı, yüzde ve ortalama ± standart sapma (SD) ile birlikte istatistik analizinde Ki-kare, Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U testi kullanıldı. p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Toplam 563 öğrenciyle görüşüldü. Öğrencilerin %25,0’ı ilkokul (n=141), %31,3’ü ortaokul (n=176) ve %43,7’si ise lise (n=246) öğrencilerinden oluşmaktaydı. Çürük oranı ilkokulda en yüksek (%63,1) iken, lisede en düşük (%37,8) olarak bulundu (p<0.001). Öğrencilerin DMFT indeksine bakıldığında ilkokulda 2,7 iken, ortaokul (1,3) ve lisede (1,5) ikinin altında bulundu. Annesi çalışan çocukların diş çürüğü oranı annesi ev hanımı olanlara göre düşük ve istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Öğrencilerin çoğunda (%91,1) diş ipi kullanma alışkanlığı olmadığı saptandı. Sonuç: Sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi yüksek olan çocuklarda ağız diş sağlığı göstergesi olan DMFT indeksi Dünya Sağlık Örgütünün gösterdiği hedeflere uygun olarak düşük bulunmuştur.Öğe Türkiye'de farklı etnisiteye sahip kadınların aile içi şiddet yönünden incelenmesi(Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Erdem, Özgür; Ceylan, AliAmaç: Bu çalışma Türkiye'nin farklı bölgelerinde yaşayan ve farklı etnisiteye sahip kadınların aile içi şiddet yönünden incelenmesi, bölgesel ve etnik farklılıkların belirlenmesi amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Bu tanımlayıcı, kesitsel çalışma için bir anket formu hazırlandı. Bu anket Sosyo-demografik değişkenler ile beraber, "Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Tarama Formu"ndan oluşmaktadır. Batman, Diyarbakır, İstanbul, Konya ve Mardin illerinde, herhangi bir nedenle aile sağlığı merkezine başvurmuş 15 yaşından büyük kadınlar ile yüz yüze görüşüldü. Araştırma verilerinin istatistiksel değerlendirmesinde SPSS 15.0 for windows istatistik paket programı kullanıldı. Ölçümsel değişkenler ortalama ± standart sapma (SD) ile kategorik değişkenler sayı ve yüzde (%) ile sunuldu. Nitel değişkenlerin gruplar arası karşılaştırılmasında ki-kare (?2) analizi kullanıldı. Tüm değişkenler için p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Toplam 783 kadın ile görüşüldü. "Kendinizi hangi etnik kökene ait hissediyorsunuz?" sorusuna katılımcıların %40,6'sı Kürt, %40,1'i Türk, %10,7'si Arap ve %8,6'sı diğer cevabını verdi. Kadınların son bir yıl içinde karşılaştıkları aile içi şiddet oranları incelendiğinde; genel olarak şiddete maruz kadınlar %32,8 oranında idi. Şiddet riski altında olan kadınların oranı ise %21,5 olarak hesaplandı. Ankete katılanlar arasında etnik kökenine bakıldığında Araplarda (%40,5) ve iller kendi arasında değerlendirildiğinde İstanbul'da (%50,0) yaşayanlarda şiddet oranları yüksek olup istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç: Ülkemizin hem doğusunda hem batısında, farklı etnik kökene sahip olan bütün kadınlar şiddetle karşılaşmaktadır. Şiddet her kadının başına gelebileceği için, her ne sebeple olursa olsun sağlık kuruluşlarına başvuran bütün kadınların "aile içi şiddet" açısından taranması bu konudaki farkındalığı artıracaktır.