Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Derin, Necmi" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • [ X ]
    Öğe
    FELSEFE-DİN PROBLEMLERİNİN SEBEPLERİ ÜZERİNE FÂRÂBÎ’NİN MİLLE KAVRAMI AÇISINDAN DÜŞÜNMEK
    (2022) Derin, Necmi
    Günümüz tartışmalarının merkezinde bulunan konulardan biri de dini meselelerdir. İletim ve iletişim mecralarının çeşitlenmesi ve hızlanması nedeniyle gündelik hayatı belirlemede yazılı ve görsel medyanın etkisi göz ardı edilemeyecek noktadadır. Yaşanılan bu sürecin insanların hayatının bütünlüğüne sirayet ederek karmaşaya yol açtığı görülmektedir. Bireysel ve toplumsal anlamda yaşanılan hayat ile sahip olunan inanç dünyası arasında çelişkilerin olduğu günümüzde problemlerin çözülmesi bir yana her geçen gün daha da arttığı görülmektedir. Bu durumun temelinde yatan sebepleri Fârâbî’nin Din/mille kavramları hakkında verdiği bilgilerden hareketle düşünmenin, kafa karışıklığını gidereceği kanaatindeyiz. Fârâbî dini erdemli ve cahil dinleri kapsayacak şekilde tümel bir tarzda ele alır. Din-felsefe ilişkisine dair bu tarz bir yaklaşımın dayandığı zemin hakikatin birliği düşüncesidir. Ona göre din “birtakım şartlarla belirlenip sınırlandırılmış birtakım görüşler ve fiillerdir ki onları toplum için onların ilk yöneticisi tasarlar.” Bu görüşleri de ya hakikat ya da hakikatin misali olarak açıklar. Bu düşüncenin yansıması dini konuları felsefe bağlamında ele alarak bu meseleleri akli bir şekilde temellendirmekten geçmektedir. Günümüz akademi ve akademi dışındaki çevrelerdeki tartışmaları bu ayrım üzerinden ele aldığımızda daha çok hakikatin misali üzerinden tartışmaların yürütüldüğü görülmektedir. Asıl erdemli dinin görüşlerinin hakikat olan kısmı ihmal edilmektedir.
  • [ X ]
    Öğe
    HATİBZÂDE MUHYİDDİN EFENDİ’NİN HAŞİYE-İ TECRÎD ESERİNE GÖRE UMÛR-I ÂMME ANLAYIŞI
    (Dicle Üniversitesi, 2022) Derin, Necmi
    Umûr-ı Âmme bahsi, İslam dünyasında felsefe ile kelam geleneklerini aynı zeminde buluşturan en önemli problem alanlarına işaret eder. Zira bu dönemde özellikle felsefe ve kelam gelenekleri arasında en ciddi tartışma konularının başında ontolojik problemler gelir. Mutekaddimun dönem kelamında da nispeten metafizik problemler üzerinde durulduğu doğruysa da kelam düşüncesini asıl şekillendiren husus metafiziğin teoloji bahisleri olmuştur. Ancak Gazali’nin de etkisiyle özellikle muteahhirin dönem kelamcıları arasında kelam metinlerinin başında Umûr-ı Âmme bahsinin ele alındığı görülür ki bu teolojiden daha genel bir anlam bütünlüğüne işaret eder. Bunda bir taraftan İbn Sînâ’nın metafizikte ortaya koyduğu ve teolojik problemleri de kapsayacak şekilde tek bir sistem halinde sunduğu sistematik varlık anlayışının doyuruculuğu etkiliyken diğer taraftan Gazali’nin de itiraf ettiği üzere mütekellimlerin ortaya koyduğu metodolojinin yeterli olmadığına dair kanaat etkili olmuş olabilir. Nitekim ilk dönem kelam eserlerinde öne sürülen yöntemlerin eserin devamında takip edilmemesi de bunu doğrular niteliktedir. Bu şekilde Fahreddin Râzî sonrası kelam geleneğinin ilk tartışma konusu haline gelen Umûr-ı Âmme tartışmaları, uzun yıllar boyunca kelam eserlerinde bir gelenek haline gelmiştir. Bu çalışmada bu geleneğin on beşinci yüzyıl temsilcilerinden olan ve Osmanlı dönemi saygın kelamcıları arasında kabul edilen Hatizâde Muhyiddin Efendi’nin Umûr-ı Âmme konusunu ele alış biçimi üzerinde durulacaktır.
  • [ X ]
    Öğe
    Hikmetü’l-‘Ayn geleneğine göre varlık: İbn Mübârekşah yorumu
    (2012) Derin, Necmi
    Bu makale, Hikmetü’l-‘ayn’ın müellifi Kâtibî ve onun şarihi İbn Mübârekşah’ın varlık hakkındaki düşüncelerini incelemektedir. Varlık, İbn Sînâ ve takipçileri ta- rafından “müşekkik” bir kavram olarak kullanılır. Kelamcıların büyük çoğunluğu mana ortaklığını (mutevâtı’ veya müşekkik) savunurken Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî ve Ebü’l-Hüseyin el-Basrî ise lafız ortaklığını (müşterek) savunurlar. Lafız ortaklığı- na göre varlık, “vâcib” (zorunlu) ve “mümkün” diye taksim edilemez. Kelamcıların büyük çoğunluğuna göre varlık, hem mümkün varlıkta hem zorunlu varlıkta ma- hiyete eklenir. Filozoflara göre ise varlık müşekkik bir kavram olduğundan öncelik ve kuvvet bakımından farklı anlamlara sahiptir. Varlık-mahiyet ayrımı Vâcibü’l- vücûd için söz konusu olmazken mümkünlerde varlık mahiyetten ayrıdır.
  • [ X ]
    Öğe
    İbn Sînâ Düşüncesinde Benzeme Fiilinin Portresi: Teşebbüh
    (2022) Derin, Necmi; Acat, Mehmet Emin
    Teşebbüh fiili, temel kabul ve kullanıma göre “gaye” olarak belirlenen bir şeye benzemeye çalışma çabası ve sürecini ifade eder. Etimolojik karakteriyle bu fiil, motivasyon araçlarıyla doğal bir bağa sahip görünmekte, insanın bireysel ve toplumsal düzeyde eğilim gösterdiği bir şeye benzemeye çalışma arzusunu belirtmektedir. Genel itibariyle teşebbüh, Hadis ve İslam Hukuku alanında “Men teşebbehe bi-kavmin fe-huve minhum” hadisi ile başkasına benzemenin men edilmesi bağlamında bilinirken; felsefî düşüncede de insanın tanrısal olana benzemeye çalışması fikriyle tanınan bir kavramdır. Bu kullanım alanları çerçevesinde kavramla ilgili Temel İslam Bilimlerinde yukarıdaki hadis bağlamında; Felsefe literatüründe ise insanın tanrıya benzeme çabası etrafında yapılmış kimi çalışmalar müşahede edilse de yaptığımız literatür taramasında İbn Sînâ'nın kavrama dair yaklaşımının şimdiye değin ele alınmamış olduğunu fark ettiğimizden bu makalemizde biz teşebbüh kavramının İbn Sînâ düşüncesinde nasıl anlaşıldığına odaklanacağız. Ancak bağlamı içerisinde daha iyi anlaşılabilmesi için önce teşebbüh kavramının etimolojik analizi ve felsefî çerçevesini belirlemeye gayret edeceğiz.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İhtilafın kökenleri: Sudurcu-Hudûscu Âlem anlayışlarındaki tartışmalar
    (Türkiye Ekonomik ve Kültürel Dayanışma Vakfı, 2022) Derin, Necmi
    Çalışmamız sudur ve hudûs gibi iki farklı sistemin âlem anlayışı tartışmalarına dair ayrışma ve ça- tışma noktalarının özünde yatan temel sebepler üzerinedir. Konunun özünü teşkil eden hususlar, her iki sistemin “Vâcib’e ihtiyaç, hudûs mu yoksa imkân mıdır” sorusuna karşılık olarak öne sürdükleri argü- manlarda saklıdır. Fârâbî ve İbn Sînâ gibi Meşşâî geleneğe mensup İslam filozofları, varlık hiyerarşisini imkân üzerinden açıklarken; mütekellimler konuya hudûsu esas alarak yaklaşırlar. Âlem anlayışına dair bu yaklaşım farklılıklarının temelinde, tartışmayı yürüten her iki geleneğin farklı sistem ve ilkelerden hareketle konuyu ele almaları yatmaktadır. Tanrı-âlem ilişkisini filozoflar tümel yaklaşımdan hareketle imkân üzerinden ele alır ve genel olarak kullanılan ifadesiyle sudurcu bir anlayışla açıklarken; kelamcı- ların nominalist bir yaklaşımla hudûsa dayalı bir teoriyi benimsedikleri görülür. Her iki sistemin de yak- laşımlarındaki farklılık, ilk olarak varlık kavramının kullanımdan başlamaktadır. Kavramın içeriğine vacib-mümkün de girdiği için bu kullanımda sadece lafız ortaklığı olduğunu savunanlar olduğu gibi ma- na ortaklığını savunanlar da vardır. Mana ortaklığında tevatu ile teşkike dayalı iki çeşit görüş vardır. Müteahhirun kelamcılarının önemli kısmı tevatuyu; suduru benimseyen filozoflar da teşkikli kullanımı benimserler. Dereceli varlık anlayışı olan sudurcu yaklaşım, teşkikli kullanımı esas alarak varlık hiyerar- şisini illet-malul ayrışması üzerine kurar. Varlıktaki bu nedensellik, vacib-mümkün veya diğer bir ifa- deyle Tanrı-âlem ilişkisinin keyfiyetini gündeme getirmektedir. Tartışma, ikinci olarak Tanrı-âlem ara- sındaki öncelik-sonralık ilişkisine dair konuların izahıyla devam etmektedir. Filozoflar önceliği zatî ola- rak benimserken kelam geleneği önceliğin zamanla olacağını ifade ederler. Onlara göre Allah’ın en özel sıfatı kadimdir; kadimlik vasfında ortaklık diğer özellik ve sıfatlarında da ortaklığı gerektirir. Kadim olan sadece Allah’tır; diğer bütün var olanlar hadistir, hadislik vasfı da sonradan olma özelliği ile anlaşılmak- tadır. Dolayısıyla Tanrı ile âlem arasında öncelik-sonralık ancak zaman ile ortaya çıkar. Kelamcıların tevatu ile kullanımı benimseyip teşkikli kullanıma karşı olmalarının sebebi ise benimsemiş oldukları kadim anlayışından kaynaklanmaktadır.
  • [ X ]
    Öğe
    MANTIKTA İÇERİĞİN ÖNEMİ
    (Çorum Çağrı Eğitim Vakfı, 2010) Derin, Necmi
    In this study, we have examined the harmony form-content in the context of conception and ratification. The logic examines the valid syllogism ways and its acceptable rules from the point of form and relationship between thought and object from the point of content. Examining content of thought is studying about reality and indicates connection between logic and meta physics. As a result of this connection it is possible to preserve thoughts from mistakes.
  • [ X ]
    Öğe
    Önermedeki zât – unvân (vasıf) ayrımının bilgi açısından önemi
    (2013) Derin, Necmi
    Meşşâî felsefe geleneği, ilimleri, konu ve gayeleri bakımından birbirinden ayırarak ele alır. Bu açıdan bakıldığında mantık, birinci mâkul anlamlara dayanan ikinci mâkul anlamları, bilinenden bilinmeyene ulaşmanın niteliği bakımından konu olarak inceler. Bu konunun amacı, kurallara riayet edildiği zaman insan düşünce- sini hatadan korumaktır. Bu bakış açısı mantığın kısımları olan tasavvur ve tasdik bölümlerine dikkatli bir şekilde yansıtılmıştır. Bu makale bu bakış açısının tasdi- kat bölümüne akdü’l-haml, akdü’l-vaz, zât-ı mevzû, unvân-ı mevzû bağlamında yansımasını ele almaktadır. Zât-ı mevzû ile unvân-ı mevzû ifadeleri mantığın tasdikat konusuyla ilgili kavramlarken, akdü’l-haml ve akdü’l-vaz konuları daha çok mantığın gayesiyle ilişkilidir. Zira bilinenden hareketle bilinmeyene ulaşma- da amaç, yanlışa düşmeden bilgi alanının genişlemesidir. Zikredilen kavramlar, Meşşâî geleneğin varlık–mahiyet konularıyla irtibatlandırıldığında, mâna olarak anlaşılır hale gelirken aynı zamanda felsefî düşünce açısından yeni anlamlar da kazanmaktadır. Buna göre akdü’l-vaz tarzı önermeyi analitik; akdü’l-haml tarzı önermeyi de sentetik önerme olarak değerlendirme imkânı ortaya çıkmaktadır. Makale, Meşşâî geleneğin önerme anlayışının dayandığı temel kavramlar olan zât-ı mevzû, unvân-ı mevzû, akdü’l-vaz ve akdü’l-hamli açıklamaya çalışırken aynı zamanda bu kavramlardan hareketle analitik ve sentetik ayrımının da bu anlayışa göre yorumlanabileceğini ortaya koymaktadır.
  • [ X ]
    Öğe
    Önermedeki Zât – Unvân Vasıf Ayrımının Bilgi Açısından Önemi
    (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, 2013) Derin, Necmi
    Meşşâî felsefe geleneği, ilimleri, konu ve gayeleri bakımından birbirinden ayırarak ele alır. Bu açıdan bakıldığında mantık, birinci mâkul anlamlara dayanan ikinci mâkul anlamları, bilinenden bilinmeyene ulaşmanın niteliği bakımından konu olarak inceler. Bu konunun amacı, kurallara riayet edildiği zaman insan düşüncesini hatadan korumaktır. Bu bakış açısı mantığın kısımları olan tasavvur ve tasdik bölümlerine dikkatli bir şekilde yansıtılmıştır. Bu makale bu bakış açısının tasdikat bölümüne akdü’l-haml, akdü’l-vaz, zât-ı mevzû, unvân-ı mevzû bağlamında yansımasını ele almaktadır. Zât-ı mevzû ile unvân-ı mevzû ifadeleri mantığın tasdikat konusuyla ilgili kavramlarken, akdü’l-haml ve akdü’l-vaz konuları daha çok mantığın gayesiyle ilişkilidir. Zira bilinenden hareketle bilinmeyene ulaşmada amaç, yanlışa düşmeden bilgi alanının genişlemesidir. Zikredilen kavramlar, Meşşâî geleneğin varlık–mahiyet konularıyla irtibatlandırıldığında, mâna olarak anlaşılır hale gelirken aynı zamanda felsefî düşünce açısından yeni anlamlar da kazanmaktadır. Buna göre akdü’l-vaz tarzı önermeyi analitik; akdü’l-haml tarzı önermeyi de sentetik önerme olarak değerlendirme imkânı ortaya çıkmaktadır. Makale, Meşşâî geleneğin önerme anlayışının dayandığı temel kavramlar olan zât-ı mevzû, unvân-ı mevzû, akdü’l-vaz ve akdü’l-hamli açıklamaya çalışırken aynı zamanda bu kavramlardan hareketle analitik ve sentetik ayrımının da bu anlayışa göre yorumlanabileceğini ortaya koymaktadır.
  • [ X ]
    Öğe
    Vâcib ve mümkün kavramlarının kullanım Farklılığı
    (2012) Derin, Necmi
    Vâcib ve mümkün kavramları İslam filozofların çok sıklıkla kullandıkları kavramların başında gelir. En çok kullanıldıkları alan metafizik ve mantığın müveccehe konusudur. Ortak kullanıma sahip olan vâcib ve mümkün kavramları iki disiplinde farklı bağlamlarda ele alınır. Metafizikte vâcib ve mümkün “varlık olması bakımından varlık” çerçevesinde ve illet konusuyla ilintili olarak incelenir. Müveccehede ise “bilinenden bilinmeyene ulaştırması bakımından ikinci tümeller” çerçevesinde ele alınır. Buna bağlı olarak da kullanımı çeşitlilik gösterir. Fahreddin Râzî’ye vâcib dört, Tûsi’ye göre altı şekilde kullanılır. Mantıkta mümteni ile vasıflanmayacak herşeye mümkün denirken dört ayrı kullanımı söz konusudur. Bu makalede, ortak kullanıma sahip olan vâcib ve mümkün kavramlarının metafizikteki kullanımlarıyla müveccehedeki kullanımlarının farkı üzerinde durulmuştur.

| Dicle Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Dicle Üniversitesi, Diyarbakır, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim