Yazar "Cingü, Abdullah Kürşat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aktif ve inaktif oküler behçet hastalarında serum IL-4, IL-12, IL-13, IL-27 ve IL-33 düzeylerinin araştırılması(2016) Cingü, Abdullah Kürşat; Ayyıldız, Mehmet OrhanAmaç: Behçet hastalığında (BH) Th1 sitokinlerden interlökin (IL)-12, Th1 yolağının inhibitörü IL-27 ve Th2 sitokinlerden IL-4, IL-13 ve IL-33’ün preinflamatuar serum seviyelerinin araştırılması ve oküler BH aktivitesi arasındaki ilişkilerinin değerlendirilmesi. Yöntem: Ocak 2014–Aralık 2014 tarihleri arasında başvuran 20 aktif oküler Behçet hastası (grup A), remisyondaki 20 oküler Behçet hastası (grup B), sistemik açıdan da remisyonda 20 nonoküler Behçet hastası (grup C) ve 20 kişiden oluşan sağlıklı kontrol grubu (grup D) çalışmaya dâhil edildi. Ayrıntılı anamnez sonrası hastalara tam oftalmolojik muayene ile gerekli konsültasyonlar yapıldı ve tüm hastalardan 5 cc venöz kan alındı. Serum IL düzeyleri enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA) metodu ile belirlendi. Sürekli değişkenler Mann–Whitney U, katagorik veriler ki-kare, sürekli değişkenler arasındaki ilişki ise Spearman korelasyon analiziyle analiz edildi. Bulgular: Cinsiyet açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Grup A ve D diğer 2 gruba göre istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde daha gençti (p=0,02) fakat yapılan kovaryans analizine göre yaşın IL seviyeleri ve görme keskinliği üzerinde etkisi yoktu. Görme keskinliği aktif oküler tutulumu olan grup A’da en kötü idi (p?0,001). Göz tutulumu bilinen grup A ve B’de neredeyse tüm hastalar binoküler tutulumlu ve panüveit idi. IL-13 (p? 0,001) ve IL-33 (p=0,002) grup A’da en yüksek düzeyde iken IL-4 (p=0,74) ve IL-12 (p=0,96) tüm gruplarda benzer düzeylerde idi. IL-27 (p=0,047) ise grup D’de en yüksek seviyede idi. Ayrıca IL-13 ve IL-33 ön kamara hücre ve flare düzeyleriyle anlamlı pozitif korelasyon göstermekte idi. Sonuç: Çalışmamıza göre Th2 sitokinleri uyaran IL-33 ve bir Th2 sitokin olan IL-13 serum düzeyleri BH patogenezinde Th2 sitokin baskınlığını savunan görüşü destekler şekilde aktif oküler BH grubunda artmış, Tr1 düzenleyici hücre uyarısı ve IL-17’yi baskılanması ile BH’nda koruyucu etkisi olduğu bilinen IL-27 ise BH gruplarında düşük bulunmuştur. Proinflamatuar özelliği iyi bilinen bir Th1 sitokin olan IL-12 serum seviyesinin birçok çalışmanın aksine bu çalışmada tüm gruplarda benzer düzeyde bulunması BH patogenezinde Türk toplumunda bu sitokin açısından bazı genetik farklılıklar olabileceğini düşündürmektedir. Anahtar Kelimeler: Oküler Behçet Hastalığı, interlökinler, hastalık aktivitesi.Öğe Emetropik gözlerde pentacam ile ön segment parametrelerinin yaş gruplarına göre karşılaştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Tuba; Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Çaça, İhsanAmaç: Emetrop olgularda Pentacam HR cihazı ile alınan ön segment parametrelerini yaş gruplarına göre karşılaştırılması amaçlandı. Yöntemler: Çalışmaya katılan 145 emetrop olgunun 290 gözüne ait Pentacam parametreleri değerlendirildi. Olgular yaşlarına göre üç gruba ayrıldı. Grup 1, yirmi yaşına kadar olan olguları, grup 2, 21-40 yaş arası olan olguları ve grup 3, ise 41 yaşından büyük olan olguları içermekteydi. Tüm olguların düz keratometri (K1), dik keratometri (K2), ortalama kornea kırıcılığı (Km), maksimum keratometri (Kmax), merkezi kornea kalınlığı (MKK), apeks kornea kalınlığı (AKK), en ince kornea kalınlığı (EİKK), ön kamara hacmi (ÖKH) ve ön kamara derinliği (ÖKD) değerlendirmeye alındı. Ölçümler sırasında kullanıcıya bağlı değişkenleri ekarte etmek amacıyla otomatik çekim modu kullanıldı ve tüm çekimler aynı araştırmacı tarafından yapıldı. Bulgular: Olguların 72’si kadın, 73’ü ise erkekti ve ortalama yaşları 31,37±12,29 yıl (8-65 yıl) idi. Keratometrik değerler açısından yaş grupları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Ortalama MKK, AKK ve EİKK değerleri açısından grup 1-3 ve grup 2-3 arasında, ortalama ÖKH ve ÖKD değerleri arasından ise tüm gruplarda istatistiksel olarak anlamlı farklılık mevcuttu (p<0,05). Yaş ile MKK (r=0,181, p=0,001), AKK (r=0,161, p=0,006) ve EİKK (r= 0,16, p=0,006) arasında anlamlı pozitif korelasyon saptanırken, yaş ile ÖKD (r=-0,376, p<0,001) ve ÖKH arasında (r=-0,367, p<0,001) anlamlı negatif korelasyon saptandı. Sonuç: Emetropik olgularda ileri yaş gruplarında ÖKD ve ÖKH’de anlamlı olarak azalma ve MKK, AKK ve EİKK’nda anlamlı artış olduğu görülmüştür.Öğe Etiology and prognosis of penetrating eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia Turkey(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Çaça, İhsanBACKGROUND: The purpose of this study was to evaluate the etiologic and prognostic factors of open eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia. METHODS: Forty-five geriatric patients who underwent surgery for an open eye injury in our clinic between the years of 2008 and 2012 were evaluated retrospectively. Age, gender, cause and the mechanism of the trauma, visual acuity (VA), and the time between the trauma and the surgery were obtained from files and evaluated. RESULTS: The mean age of the patients was 70.4±8.2 (65-90) years. Thirty-four of the cases were male and 11 were female. The most frequent mechanism of trauma was a wood strike, while the second most common one was injury with a knife. Corneoscleral penetration was the most frequently observed trauma. The mean VA of the patients was 2.26±0.65 at admission, and was 1.53±0.99 logarithm of the minimum angle of resolution at the final evaluation. The most frequent complications of trauma were iris prolapse and hyphema. There was a significant correlation between the first and final VA. CONCLUSION: Penetrating ocular injuries are seen less frequently among geriatric patients, and their prognosis may be worse due to less-efficient wound site healing and differences in scleral rigidity. The most important factor affecting the final VA measurement was the VA of the patient at admission.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Behçet hastalarında oküler tutulum ve demografik özellikler(Modestum Publishing Ltd., 2013) Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Uçmak, Derya; Akkurt, Zeynep Meltem; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Çaça, İhsanAmaç: Kliniğimizde takip edilen oküler tutulumu olan ve olmayan Behçet hastalarının demografik özelliklerini irdelemektir. Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada 2009-2013 yılları arasında Behçet hastalığı nedeni ile göz ve dermatoloji kliniklerinde takip edilen olguların verileri tarandı. Hastalar oküler tutulumu olanlar ve olmayanlar olarak 2 gruba ayrıldı. Her bir olgu için başlangıç yaşı, cinsiyet, aile öyküsü ve sistemik tutulum özellikleri incelendi. Verilerin sıklıkları değerlendirildi. Bulgular: Dosya kayıt bilgileri değerlendirilen toplam 295 olgunun 177’inde oküler tutulum mevcut iken 118’nde oküler tutulum yoktu. Erkek olgularda oküler tutulum daha fazla izlendi. Gruplar arasında hastalığın başlangıç yaşı, tromboflebit öyküsü, gastrointestinal, pulmoner ve eklem tutulumu açısından farklılık izlenmedi. Paterji testi pozitifliği ve genital ülser varlığı oküler tutulum olmayan olgularda daha fazla izlendi. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki oküler tutulumu olan ve olmayan Behçet hastalarının genel özellikleri, klinik ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı düşünülmüştür.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki yetişkin üveit hastalarının demografik ve etiyolojik özellikleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Yüksel, Harun; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsan; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Kliniğimize 2011-2013 yılları arasında müracaat eden yetişkin üveit hastalarının demografik ve klinik özelliklerini değerlendirmek. Yöntemler: Kliniğimizde Kasım 2011-Mayıs 2013 tarihleri arasında üveit tanısı alan 18 yaş üzeri olguların dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Dosya bilgilerinden yaş, cinsiyet, tutulum olan göz, üveitin anatomik yerleşim yeri, aldığı tanı, sistemik özellikleri kaydedildi. Bulgular: Çalışma kapsamında toplam 352 olgu değerlendirildi. Olguların ortalama yaşı 35,7±12,8 yıl idi. Hastaların 177 (%50,3)’si kadın, 175 (%49,7)’ i erkek idi. Etiyolojik sınıflamada en sık idiyopatik grup tespit edildi. Bunu sırasıyla Behçet hastalığı ve toksoplazma koryoretiniti izlemekte idi. Anatomik yerleşim yerine göre en sık ön üveit tanısı konulduğu görüldü. Bunu panüveit izlemekte idi. Olguların %69,1’nde tek taraflı tutulum mevcut idi. Üveitle beraber izlenen en sık komplikasyonun sekonder katarakt ve glokom gelişimi olduğu görüldü. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki üveit hastalarının genel özellikleri, etiyolojik faktörleri ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından dolayı verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı kanaatindeyizÖğe Hava yastığına bağlı göz travması gelişen bir olgunun irdelenmesi(2012) Murat, Mehmet; Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Arı, ŞeyhmusHava yastığına bağlı künt ve kimyasal göz yaralanmaları bildirilmiştir. Bu yazıda trafik kazasında hava yastığının açılmasına bağlı ciddi göz yaralan- ması gelişen bir olgu sunulmuştur. Otuz iki yaşındaki erkek hasta otomobil kazası sonrası kliniğimize başvurdu. İlk muayenesinde sağ gözde travma- nın bulgularından total korneal epitel defekti, kornea ödemi, hifema ve iris sfinkter yırtığı saptandı. Sağ göz dibi ortam bulanıklığı nedeniyle seçile- medi, ancak B-mod ultrasonografide retina yatışık izlendi. İlk muayeneden 10 gün sonra kornea ödemi çekildi ve sağ fundus görülür hale geldi. Sağ göz dibinde diffüz makula ödemi ve subretinal kanama mevcuttu. Hastanın görme keskinliği ancak yarım metreden parmak sayma düzeyinde idi. Göz yaralanmalarının büyük bir kısmını motorlu araç kazalarının oluşturduğu bildirilmiştir. Hava yastığı ile ilişkili göz yaralanması insidansı artış göster- mektedir. Motorlu araç kazası hikayesi olduğunda, klinisyenler hava yastığı ile ilişkili göz yaralanması bulgularının farkında olmalıdırlar.Öğe Kornea donörlerinin epidemiyolojik özellikleri ve donör kornea muayene bulgularının donör kornea kalitesi üzerindeki etkileri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Yüksel, Harun; Çınar, Yasin; Şahin, Muhammed; Özer, Zülfinaz; Evreöz, Yakup; Şener, Turgut; Cingü, Abdullah KürşatAmaç: Bu çalışmanın amacı donör epidemiyolojik özellikleri ve kornea muayene bulgularının donör kornea kalitesi üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Yöntemler: Göz Bankamızın Mart 2012-Şubat 2013 tarihleri arasındaki 1 yıllık arşivi geriye dönük olarak incelendi. Göz bankamızın donör kaynakları, donörlerin demografik özellikleri, ölüm sebepleri, ölüm-prezervasyon süresi, donör dokunun laboratuar değerlendirme sonuçları, dokunun kullanım ve dağıtım bilgileri not edildi. Bulgular: Çalışma süresince, yaş ortalamaları 49,1±15,7 (5- 68) yol olan, 52 donörden (% 44,2 erkek, %55,8 kadın) 98 kornea alındı. Donörlerin ölüm sebepleri; başlıca kardiyovasküler sistem hastalıkları (% 46,2) ve solid tümörler (%23,1) idi. Donörlerin %5,7’si dış merkezlerden bildirilen multiorgan bağışı vakası iken geri kalanlar hastanemizden bildirilmişti. Ölüm-prezervasyon süresi ortalama 1,65±1,26 saatti. Alınan korneaların %96,2’si kullanılırken (%95,7’si kendi hastanemizde, %4,3’ü dış merkezlerde) %3,8’i imha edildi. Donör yaşı endotel hücre yoğunluğu (EHY) ve hegzagonalite ile anlamlı negatif korelasyon göstermekteydi. Yapılan regresyon analizinde ise doku kalitesini belirleyen ana faktörün endotel hücre yoğunluğu olduğu tespit edildi. Sonuç: Bu çalışmada doku kalitesini belirleyen en önemli parametrenin EHY olduğu ve donör yaşının endotel hücre yoğunluğunu belirleyen en önemli etken olduğu gösterilmiştir. Yetersiz doku kalitesi nedeniyle kornea imhamız olmamasının ise ileri yaştaki donörlerden kornea almamamız ve iyi bir ön inceleme yapmamızla ilişkili olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Künt ve penetran travma sonrası kanalikül hasarı gelişen hastalarda silikon tüp ile anüler entübasyon sonuçları(2011) Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Arı, Şeyhmus; Şahin, AlparslanAmaç: Künt veya penetran travma nedeni ile kanalikül hasarı gelişen hastalarda silikon tüp ile anüler entübasyonun anatomik ve fonksiyonel başarısını incelemek. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde kanalikül hasarı nedeni ile silikon tüp (Silicone tube FCI Ophthalmics Marshfield Hills M.A, U.S) ile anüler entübasyon uygulanan 62 hastaya ait kayıtlar geriye dönük olarak incelendi. Künt travma ile kanalikül hasarı gelişen 30 hasta grup 1, penetran travma ile kanalikül hasarı gelişen 32 hasta ise grup 2 olarak sınıflandırıldı. Hastaların tümü için yaş, cinsiyet, yaralanmaya sebep olan etken, etkilenen kanalikül, ameliyata kadar geçen süre, silikon tüpün alınma zamanı ve ameliyat sonrası takip süresi kaydedildi. Hasarlı kanalikülden yapılan irrigasyonda kanalikülün açık olması anatomik başarı olarak, alt fornikse damlatılan flöreseinin göllenmemesi ve göz yaşarmasının olmaması ise anatomik ve fonksiyonel başarının bir arada olmasışeklinde değerlendirildi.Bulgular: İki grup arasında; cinsiyet, etkilenen kanalikül, ameliyata kadar geçen süre, silikon çıkarılma zamanı ve ameliyat sonrası takip süreleri açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Ancak, Grup 1’in yaş ortalaması (15,4±2,8 yıl), Grup 2’den (8,9±1,6 yıl) istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p=0,01). En son kontrolde birinci grupta bir hastada, ikinci grupta ise 2 hastada etkilenmiş kanalikülden yapılan irrigasyonda kanalikülün tıkalı olduğu görüldü. Birinci grupta iki, ikinci grupta ise dört hastada hem alt fornikse damlatılan flöreseinin göllendiği, hem de göz yaşarmasının devam ettiği görüldü. Birinci grupta anatomik başarı %97 (29/30), hem anatomik hem de fonksiyonel başarının bir arada olması ise %93 (28/30) iken, ikinci grupta bu oranlar sırasıyla %94 (30/32) ve %88 (28/32) olarak kaydedildi. Anatomik ve fonksiyonel başarı oranları açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Sonuç: Künt veya penetran travma sonrası gelişen kanalikül yaralanmalarının silikon tüp ile anüler entübasyonu, gözyaşı drenaj sisteminin anatomik ve fonksiyonel bütünlüğünün sağlanmasında etkili bir yöntem olarak kullanılabilir. (Turk J Ophthalmol 2011; 41: 380-4)Öğe Nd:YAG lazer kapsülotomi yapılan hastalarda aköz humör flare düzeylerinin göz içi basıncı ve maküla ödemi ile ilişkisi(Gazi Göz Vakfı, 2011) Cingü, Abdullah Kürşat; Özgün, Cahit; Çakıcı, Özgür; Tutkun, İlknur TuğalÖz:Amaç: Bu çalışmanın amacı Nd:YAG lazer kapsülotomi yapılan hastalarda gelişen ön kamara reaksiyonunun şiddetini ve bunun erken dönem komplikasyonlarla ilişkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Göz Hastalıkları kliniğimizde takipli veya kliniğimize yönlendirilmiş, arka kapsül kesafeti (AKK) bulunan 27 hastanın 30 gözüne Nd:YAG lazer kapsülotomi uygulandı. Hastalara kapsülotomiden önce, 1 gün sonra ve 1 hafta sonra sikloplejinli tam oftalmolojik muayene yapıldı ve lazer flaremetre ölçümleri not edildi. Tüm hastalara kapsülotomiden 1 saat önce 125 mg tek doz asetozolamid tablet ile kapsülotomi sonrası tek doz apraklonidin HCl oftalmik damla 1x1 ve bir hafta süreyle deksametazon asetat oftalmik damla 6x1 uygulandı. Bulgular: Hastaların 15'i erkek 12'si kadındı. Hastaların yaş ortalaması 62.4±7.2 yıldı. Nd:YAG lazer kapsülotomi işlemi sırasında ortalama 2.2±0.7 mJ enerjiyle, ortalama 25±15 atış yapılarak dairesel şekilde arka kapsülotomi yapıldı. Ortalama 80.3±25.5 mJ total enerjiye ulaşıldı. Ortalama flare değerleri Nd:YAG lazer kapsülotomi öncesi 9.8±2.5 foton/milisaniye (foton/ms), birinci günde 11.7±3.2 foton/ms; birinci haftada ise 10.1±2.2 foton/ms idi. Flare değişimleri istatistiksel açıdan anlamlı değildi (p>0.05). Ortalama göz içi basıncı (GİB) değerleri bakımından, kapsülotomi öncesi dönem (15.5±2.3 mmHg) ile kapsülotomi sonrası birinci gün (16.5±2.8 mmHg) ve birinci hafta (15.9±1.7 mmHg) ölçümleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık gözlenmedi (p>0.05). Hastaların Snellen eşelleri ile ölçülen görme keskinlikleri Nd:YAG lazer kapsülotomi öncesi ortalama 0.53±0.12; iken kapsülotomi sonrası birinci haftada 0.74±0.15'e yükseldi (p=0.012). Gözlerin %10'unda meydana gelen az miktarda ve görmeyi etkilemeyen lens hasarı hariç Nd:YAG lazer kapsülotomiye bağlı komplikasyon gelişmedi. Sonuç: AKK nedeni ile Nd:YAG lazer kapsülotomi gereken hastalarda; yöntem dikkatlice ve fazla enerji kullanılmadan yapıldığında ve gerekli proflaksi verildiğinde kan-aköz bariyerinin bozulmasına bağlı gelişebilecek flare artışı ve makula ödemi ile ön kamarada partikül artışına bağlı gelişebilecek GİB artışı görülmemektedir.Öğe Ocular blood flow changes in Behçet disease patients with/without thrombotic disease(Informa Healthcare, 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Mehmet Fatih; Hamidi, Cihat; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Çaça, İhsanIn this study, the authors aimed to evaluate ocular blood flow changes in Behçet disease (BD) with and without thrombotic disease. Ninety eyes of 90 patients with a diagnosis of BD (30 eyes with active uveitis, 23 eyes with inactive uveitis, 25 eyes without ocular involvement, and 12 eyes without ocular involvement and with a history of thrombosis) and 30 eyes of 30 age- and sex-matched control patients without any systemic disease with a total of 120 eyes were evaluated. In all cases, ophthalmic, central retinal, and ciliary artery flow parameters were measured with colour Doppler ultrasonography (CDU). The ocular blood flow parameters of all vessels in patients with active uveitis were found to be affected. All the flow parameters in the CRAs of the study groups were significantly different from the control group (p < 0.001). Additionally, in non-ocular BD patients with thrombosis, blood flow parameters were affected more than the parameters in non-ocular BD patients without thrombosis and control patients. In conclusion, major haemodynamic changes were observed using CDU in the ophthalmic vessels of ocular Behçet patients. Also, CDU may detect ocular blood flow alterations before initial ocular clinical manifestations appear in BD patients.Öğe Penetran keratoplasti sonrası erken dönem komplikasyonlar(2014) Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Muhammed; Türkçü, Fatih Mehmet; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Çınar, TubaAmaç: Penetran keratoplasti (PK) sonuçlarını ve PK sonrası gelişen komplikasyonların incelenmesi. Gereç ve Yöntem: Mart 2012-Mart 2013 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Göz Has- talıkları Ana Bilimdalında penetran keratoplasti (PK) yapılan 64 hastanın dosyası retrospek- tif olarak değerlendirildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, PK endikasyonu, ameliyat öncesi ve son- rasında gözlükle düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri (DEİGK), PK ile birlikte uygulanan di- ğer cerrahi işlemler, trepan çapları, sütür tekniği, takip süresi ve karşılaşılan komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya 64 hastanın 64 gözü dahil edildi. Olguların ortalama yaşı 51,5±19,5 yıl (en az 12- en çok 81) idi. Olguların 26'sı kadın (%40,6) ve 38'i (%59,4) erkekti. Kırk dört olguda yalnız PK uygulanırken, 20 olguda PK ile birlikte ek cerrahi yapıldı. Kullanılan orta- lama vakum ve punch trepan çapları sırasıyla 7,10±0,2 ve 7,57±0,2 mm idi. Cerrahi sırasın- da 31 olguda tek tek sütürasyon, 33 olguda devamlı sütürasyon tekniği uygulandı. Ortalama takip süresi 7,81±4,01 ay (en az 3 ay, en fazla 16 ay) idi. Olgularda ortalama DEİGK ameli- yat öncesinde 0,03±0,65 iken ameliyat sonrasında 0,2±0,17 (en az 1mps, en fazla 0,8) idi (p<0,001). En sık karşılaşılan komplikasyonlar 11 (%17,1) olguda glokom, 8 (%12,5) olguda sütür gevşemesi, 4 (%6,2) olguda greft reddi, 4 (%6,2) olguda persistan epitel defekti, 2 (%3,1) olguda keratit idi. Sonuç: Uygun kornea hastalıklarında PK etkili bir yöntemdir ve PK sonrası gelişen komp- likasyonların çok iyi bilinmesi ve değerlendirilmesi, bu komplikasyonun erken tanı ve tedavisi prognoz açısından önemlidir.Öğe Penetran keratoplasti sonrası greft ayrışması(2014) Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, TubaAmaç: Kliniğimize greft ayrışmasıyla başvuran keratoplasti ameliyatı geçirmiş olguların klinik özelliklerinin araştırılması. Gereç ve Yöntem: Temmuz 2011- Haziran 2013 tarihleri arasında greft ayrışması nedeniyle tedavileri yapılmış hasta dosyaları retrospektif olarak tarandı. Greft ayrışma nedeni, görme keskinliği, greftin ayrışma yeri ve genişliği kaydedildi. Ameliyat sonrası greft saydamlığı, görme keskinliği ve oluşan komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya sekiz olgu (bayan ve erkek sayısı 4/4) dahil edildi ve yaş ortalamaları 47,0±22,53 yıl idi. Yedi olguda greft ayrışması künt travma nedeniyle, bir olguda ise sütür alınması sonrası greft ayrışması meydana gelmişti. Ortalama ayrışma 5,0±2,39 saat kadranı kadardı. Greft ayrışmasıyla birlikte 3 olguda lens kaybı, 1 olguda göz içi lensi, lens kaybı olan 2 olguda suprakoroidal kanama ve retina dekolmanı izlendi. Olgulardan 2'si tek gözlüydü. Ameliyat sonrası olguların 2'sinde (%25) görme keskinliği 20/63 ve daha fazlaydı. Sonuç: Greft ayrışmasını engellemek için hastaları bu konuda bilgilendirmeli ve tüm olguların özellikle tek gözlü olanların koruyucu gözlük kullanmalarını sağlamalıyız.Öğe Premacular hemorrhage in a pregnant woman successfully treated with argon laser(2012) Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Şahin, AyşeBu makalede, argon lazer fotokoagulasyon ile tedavi edilen Valsalva hemorajik retinopatisi olan bir olgu sunulmuştur. Yirmiyedi yaşında hamile hasta sol gözünde 3 gün önce oluşan görme azalması şikayeti ile başvurdu. Görme azalmasından hemen önce öğürme hikayesi mevcut idi. Görme keskinliği 50 cmden parmak sayma seviyesinde idi. Fundus muayenesinde makula alt yarısını kaplayan geniş preretinal hemoraji görüldü. Sistemik ve oküler hastalık, travma hikayesi mevcut değildi. Anamnez ve fundus muayenesi ile Valsalva retinopatisi tanısı kondu. Preretinal hemorajinin alt sınırına argon lazer fotokoagulasyon uygulandı. Tedaviden 1 hafta sonra hastanın görme keskinliği 10/10 seviyesine yükseldi.Öğe Prematüre retinopatisinde takip ve tedavi sonuçlarımız(2012) Cingü, Abdullah Kürşat; Peker, Ümit; Çaça, İhsan; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Karaoğlu, Mehmet Murat; Yolbaş, İlyasAmaç: Prematüre retinopatisi (PR) sıklığını tanımlamak ve argon lazer fotokoagulasyon (ALF) ve intravitreal bevacizumab (İVB) enjeksiyonu ile tedavi sonuçlarını bildirmek. Gereç ve Yöntem: Haziran 2010 ile Mayıs 2011 tarihleri arasında muayene edilen prematüre bebeklere ait kayıtlar geriye dönük olarak incelendi. Doğum ağırlığı, gestasyonel yaş, retinopati evresi ve zonu araştırıldı. Eşik öncesi hastalık saptanan bebeklere indirek ALF±İVB tedavisi uygulandı. Bulgular: İkiyüzseksenbeş prematüre bebeğe ait kayıtlar incelendi. Ortalama gestasyonel yaş 29,9±3,1 hafta ve ortalama doğum ağırlığı 1443±518 gram idi. Prematüre retinopati 180 olguda saptandı. Otuz hastanın 60 gözü ALF ile tedavi edildi. Beş hastanın sekiz gözü ek İVB ile tedavi edildi. Düşük doğum ağırlığı ve düşük doğum haftası olan bebeklerde PR evresi daha ileri saptandı (p<0.001). 30 hastanın 28’inde tedavi sonrasında PR geriledi. Önceden eşik hastalık tanısı konan 2 hastanın 2 gözünde ise retina dekolmanı gelişti. Sonuç: Eşik öncesi hastalıkta ALF tedavisi sonuçları başarılı ve komplikasyonlar daha düşüktür. İVB ile adjuvan tedavi, özellikle ortam bulanıklığı olan gözlerde ve ALF tedavisine yanıtın düşük olduğu gözlerde oldukça etkili ve ümit vaat edici gözükmektedir.Öğe Pulmoner tromboembolide güncel tanı ve tedavi(2013) Özkurt, Zeynep; Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Tuba; Şahin, MuhammedPulmoner tromboembolizm (PTE), genellikle derin ven trombozunun (DVT) bir komplikasyonudur. Bacak derin venlerinde meydana gelen trombüslerden kopan parçaların pulmoner arter ve/veya dallarını tıkaması sonucu gelişir. PTE ve DVT'nin genellikle birlikte seyretmesi sebebiyle, iki olay birlikte venöz tromboembolizm (VTE) olarak da ifade edilir. Hastaların yarısından fazlası tanı konulmadan kaybedildiğinden gerçek insidans belirsizdir. Son dekatta tanı ve tedaviyle ilgili birçok yeni gelişmeye rağmen PTE halen akciğerin, tanısı zor ve ölümle sonuçlanabilen hastalıklardan biridir. Bu derlemede PTE tanı ve tedavisinde klasik ve güncel yaklaşımlar birlikte değerlendirildiÖğe Ranibizumab ile Tedavi Edilen Toksoplazma Koryoretinitine İkincil Koroidal Neovasküler Membran(2016) Yıldırım, Adnan; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Şahin, Alparslan; Türkçü, Fatih MehmetSağ göz toksoplazma koryoretiniti nedeniyle 3 yıldır takip edilen 19 yaşındaki kadın hasta görmede azalma şikayeti ile başvurdu.Muayenesinde maküla bölgesinde koroidal neovasküler membran (KNVM) ve subretinal kanama izlendi. Her iki gözde vitreus sakindi. Fundusflöresein anjiyografide (FA) sağ gözde KNVM ile uyumlu sızıntı ve optik koherans tomografide (OKT) subretinal sıvı varlığı izlendi. Olguyainaktif toksoplazma koryoretinitine ikincil KNVM tanısı ile bir ay ara ile 2 doz intravitreal ranibizumab enjeksiyonu yapıldı. Enjeksiyon sonrası KNVM'nin OKT incelemesinde gerilediği ve görme keskinliğinin 20/1600'den 20/400'e yükseldiği görüldü. Toksoplazma koryoretinitineikincil KNVM'de intravitreal ranibizumab güvenli ve etkili bir tedavi seçeneği olarak görünmektedir.Öğe Santral seröz koryoretinopatili olguların spektral domain optik koherens tomografi bulguları(Modestum Publishing Ltd., 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Çınar, Tuba; Cingü, Abdullah Kürşat; Çaça, İhsanAmaç: Bu çalışmada Santral Seröz Koryoretinopati (SSKR) tanısı alan olgular, akut veya kronik hastalık durumuna ve Optik Koherens Tomografi (OKT) bulgularına göre karşılaştırılmıştır.Yöntemler: 3 aydan uzun süreli semptom ve bulguları olan hastalar kronik SSKR kronik olarak kabul edildi. Akut ve kronik SSKR hastalarının başvuru anındaki OKT bulguları kaydedildi. Gruplar, görme keskinliği, Hiperreflektif noktalar (HRN), subretinal sıvı (SRS), pigment epitel dekolmanı (PED) gibi OKT bulguları açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Akut ve kronik hastalar ayrı ayrı değerlendirildiğinde PED'in eşlik ettiği akut SSKR olgularının görme keskinliği daha düşük subretinal sıvı yükseklikleri daha yüksek olduğu saptandı. Kronik hastalarda ise PED olan olguların subretinal sıvı yükseklikleri daha fazla iken görme keskinliklerinde istatistiksel anlamlı bir fark bulunmadı. HRN varlığının akut ve kronik hastalarda görme keskinliği ve sıvı yüksekliğine ortalamasına etkisi olmadığı görülmüştür. İç segment dış segment bileşkesi (IS/OS) bandında bozulma olan hastaların görme keskinlikleri diğer hastalardan farklı bulunmadı. Sonuçlar: Sonuç olarak bu çalışmada gruplar arasında IS/OS bandında bozulma, HRN ve PED varlığı açısından fark saptanmadı. PED olan hastalarda subretinal sıvı yüksekliği iki grupta da daha yüksek bulundu. Ayrıca PED olan akut hastalarda görme keskinliği de daha düşük saptandı.Öğe Tekrarlayan herpetik keratoüveit ve sklerit birlikteliği: Nadir bir olgu sunumu(Gazi Göz Vakfı, 2011) Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Çınar, Yasin; Arı, Şeyhmus; Çaça, İhsanHerpes virüs Tip 1 göz enfeksiyonları sıklıkla trigeminal gangliondaki latent virüslerin aktivasyonu sonucu meydana gelmektedir. Nüksler en sık stromal keratit ve iridosiklit şeklinde olsa da blefarit, konjonktivit, sklerit, epitelyal keratit, stromal keratit, endotelit veya iridosiklit de görülebilmektedir. Herpetik göz tutulumunda topikal ve sistemik antivirallerle topikal kortikosteroidler yaygın olarak kullanılan ilaçlardır. Düşük doz sistemik asiklovirin herpes virus göz tutulumunun tüm formlarında nüksleri başarılı şekilde azalttığı gösterilmiştir. Topikal siklosporin A gerek topikal kortikosteroid dozunu azaltmak ve gerekse ileri korneal hassasiyet kaybıyla seyreden kuru göz semptomlarını azaltmak için tedaviye eklenebilir. Biz stromal keratit, nekrotizan olmayan sklerit, glokom, endotelit ve iridosiklit bulgularının tümünün bir arada olduğu tekrarlayan herpetik keratitli nadir bir olguyu sunuyoruz.Öğe Tekrarlayan herpetik keratoüveit ve sklerit birlikteliği; nadir bir olgu sunumu(2011) Cingü, Abdullah Kürşat; Çaça, İhsan; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Şahin, Muhammed; Çınar, YasinHerpes virüs Tip 1 göz enfeksiyonları sıklıkla trigeminal gangliondaki latent virüslerin aktivasyonu sonucu meydana gelmektedir. Nüksler en sık stromal keratit ve iridosiklit şeklinde olsa da blefarit, konjonktivit, sklerit, epitelyal keratit, stromal keratit, endotelit veya iridosiklit de görülebilmektedir. Herpetik göz tutulumunda topikal ve sistemik antivirallerle topikal kortikosteroidler yaygın olarak kullanılan ilaçlardır. Düşük doz sistemik asiklovirin herpes virus göz tutulumunun tüm formlarında nüksleri başarılı şekilde azalttığı gösterilmiştir. Topikal siklosporin A gerek topikal kortikosteroid dozunu azaltmak ve gerekse ileri korneal hassasiyet kaybıyla seyreden kuru göz semptomlarını azaltmak için tedaviye eklenebilir. Biz stromal keratit, nekrotizan olmayan sklerit, glokom, endotelit ve iridosiklit bulgularının tümünün bir arada olduğu tekrarlayan herpetik keratitli nadir bir olguyu sunuyoruz.Öğe Travmatik kataraktlı olgularda cerrahi sonuçların değerlendirilmesi(Gazi Göz Vakfı, 2012) Alp, Derya; Yeniad, Barış; Erşan, Mehmet Cemal; Cingü, Abdullah Kürşat; Tuncer, Samuray; Özgün, CahitÖz:Amaç: Travmatik kataraktlı hastalarda cerrahi sonuçların değerlendirilmesi ve görme keskinliği üzerine etkili faktörlerin araştırılması. Gereç ve Yöntemler: İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı'nda 1993-2008 yılları arasında kliniğimize göz travması nedeni başvuran hastaların dosyaları geriye dönük olarak incelenmiştir. Hastalar epidemiyolojik özellikler, klinik bulgular ve uygulanan tedaviler açısından değerlendirilmiştir. Bulgular: Toplam 157 hastanın 158 gözü çalışmaya alınmıştır. Hastaların 37'si (%23.5) kadın, 120'si (%76.5) erkekti (p<0.001). Hastaların ortalama yaşı 24.9±12.3 (2-78) yaştı. Ortalama takip süresi 14.2±11.6 (6-102 ay) ay olarak tespit edildi. Hastaların 62'si travmadan sonraki ilk 6 saatte, 25'i 6-24 saat arasında, 20'si ilk hafta içinde, 50'si ise travmadan 1 hafta sonra kliniğimize başvurmuştu. 157 hastanın %63'ünde penetran, %37'sinde ise künt travma ile yaralanma meydan gelmişti. Başlangıç görme keskinlikleri tüm hastalarda 0.3 ve altındaydı. İki hastada başvuru anında görme keskinliği I (-) olarak saptandı. Olguların %21'inde uveal doku prolapsusu, %18'inde hifema, %10'unda travmatik midriasis mevcuttu. Başvuru esnasında dört hastada glob içi yabancı cisim, altı hastada retina dekolmanı, bir hastada koroid dekolmanı saptandı. Travmatik katarakt olguların %28'inde primer (reperasyon ile birlikte) olarak, %72'sinde ise reperasyonu takiben sekonder cerrahi şeklinde tedavi edilmiştir. Takip süresi altı aydan kısa olan beş hastanın uzun dönem sonuçları değerlendirilmemiştir. Snellen eşeline göre en son düzeltilmiş görme keskinlikleri 83 hastada 0.3 ve altı, 38 hastada 0.3-0.6 arasında, 31 hastada ise 0.6 ve üzerindeydi. Künt travmalı olgularda penetran travmalı olgulara göre son görme keskinliklerinin daha iyi olduğu görüldü. Başlangıç görme keskinlikleri daha kötü olan olgularda en son görme keskinliklerinin de daha kötü olduğu saptanmıştır. Sonuç: Travmatik kataraktlı hastalarda son görme keskinliğini belirleyen en önemli faktörlerden biri başlangıç görme keskinliğidir. Travmatik kataraktın tedavisi primer veya sekonder olarak yapılabilir ancak enflamasyonun gerilemesi ve yara yerinin iyileşmesi ile katarakt ekstraksiyonunun sekonder olarak tedavi edilmesi ile daha iyi sonuçlar elde edilebilir.