Yazar "Asan, Emir" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer radyografisi normal saptanan hemoptizili olgularda fiberoptik bronkoskopi ve yüksek rezolüsyonlu tanıdaki değeri(2001) Şenyiğit, Abdurrahman; Bükte, Yaşar; Asan, Emir; Bayram, Hasan; Topçu, FüsunHemoptizi, çeşitli hastalıklarda ortaya çıkan ve sık rastlanan bir semptomdur. Teşhiste akciğer radyografisi ilk basamağı teşkil etmesine rağmen başta bronşektazi olmak üzere değişik hastalıkların normal göğüs radyografisine sahip olabilecekleri bilinmektedir. Çalışmamızda kliniğimizde hemoptizi tetkiki amacıyla yatırılan ve standart akciğer radyografileri normal olan 82 hastada (61 'i erkek, 21 'i kadın) fiberoptik bronkoskopi (FOB) ve yüksek rezolüsyonlu-BT (YRBT)'nin tanıdaki değerlerini prospektif olarak araştırmayı planladık. Otuz olguya her iki tetkike rağmen tanı konamadı. Olguların 2'sinde hem YRBT hem de FOB'ta bronş karsinomu saptanırken, 1 olguda trakea tümörü ve 2 olguda ise akciğer tümörü bulguları sadece FOB'ta tespit edildi. Yine YRBT'de saptanmadığı halde 2 olguda FOB'ta endobronşiyal tüberküloz (EBTB) tespit edildi. Ayrıca YRBT'de, 36 olguda bronşektazi belirlendi. Bu olguların sadece 6'sında FOB'ta bronşektazik değişiklikler saptandı. Bunlar dışında 9 olguda YRBT'de geçirilmiş tüberküloza (TB) bağlı apikal sekel fibrotik lezyonlar tespit edildi. Apikal fibrotik lezyonlar ve bronşektazi saptanmasında YRBT'nin FOB'tan üstün olduğu ve aralarında anlamlı farklılık olduğu belirlendi (sı-rasıyla p< 0.01 ve p< 0.001) Sonuçta, bronşektazi ve TB sekellerinin normal göğüs radyografisine sahip hemoptizili olgularda esas etyolojik faktörler olduğu ve bu iki hastalığın saptanmasında YRBT'nin üstünlük arz etmesine karşın farklı hastalıklardaki diagnostik değerlerinden dolayı hemoptizili olgularda hem YRBT hem de FOB'un başvurulması gereken işlemler olduğu kanaatine varıldı.Öğe Akciğer tüberkülozunda toraks bilgisayarlı tomografisi bulguları(2000) Asan, Emir; Coşkunsel, Mehmet; Şenyiğit, Abdurrahman; Nazaroğlu, Hasan; Özateş, MustafaAktif ve inaktif akciğer tüberkülozlu (akciğer Tbc'li) olgularda toraks bilgisayarlı tomografisi (toraks-BT) bulgularını belirlemek ve aktivite tayinine katkısını saptamak amacıyla kliniğimizde Nisan 1995 ve Ocak 1997 tarihleri arasında yatırılarak tetkik ve tedavileri yapılan 54'ü aktif, 38'i inaktif toplam 92 akciğer Tbc'li olgu çalışmaya alındı. Balgam veya bronkoalveoler lavaj materyalinin direkt mikroskobisi veya kültürlerinde basil saptanan olgular ve en az ikili antitüberkülo (anti Tbc) ilaç verilmesi ile klinik ve radyolojik iyileşme saptananlar aktif kabul edildi. Aktif akciğer Tbc'li olgularda konsolidasyon %87, kavite %69, asiner nodüller %67 oranında en fazla sıklıkla rastlanan görünümler olarak dikkati çekerken, inaktif akciğer Tbc'li olgularda fibrotik değişiklikler %95, parasikatrisyel amfizem %76 ve plevral kalınlaşma %68 oranında saptanmıştır. Kaviter lezyonu olan akciğer Tbc'li olguların %14'ünde standart akciğer radyografisinde minimal hava-sıvı seviyesi saptanırken yine aktif akciğer Tbc'li olgularda %43 oranında saptanan plevral kalınlaşmanın, olguların çoğunda (%52) asbeste bağlı bilateral kalsifiye plevral plaklar (KPP) şeklinde olduğu dikkati çekti. Ayrıca 2 hastamızda KPP'lere bağlı olarak standart akciğer radyografisinde lezyonların gölgelendiği ve toraks-BT'nin bu hastalarda lezyonları göstermede belirgin derecede üstün olduğu saptanmıştır. Yine olgularımızın %12'sinde diabetes mellitus (DM) tip-II saptanmış ve bu grup olgular ile diğer olgular arasında lezyonların görülme yüzdesi açısından bir farklılık görülmemiştir. Sonuçta özellikle basil saptanamayan ve aktivitesi şüpheli Tbc'li olgularda aktivite tayininde toraks-BT'nin faydalı olduğu, ayrıca yine BT'nin KPP'lere bağlı olarak standart akciğer radyografisinde görülmeyen lezyonların gösterilmesinde üstünlük arzettiği kanaatine varıldı.Öğe Akciğer tüberkülozunun aktivitesinin belirlenmesinde ve tedavinin değerlendirilmesinde serum seruloplazmin düzeyinin rolü(2001) Asan, Emir; Şenyiğit, Abdurrahman; Kırbaş, Gökhan; Topçu, Füsun; Sınır, Cebrail; Yıldız, TekinSerum seruloplazmin seviyesinin birçok hastalıkta yükseldiği bilinmektedir. Biz de bu çalışmamızda tüberküloz hastalığının aktivitesinin saptanmasında ve tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde serum seruloplazmin düzeyinin rolünü araştırmayı planladık. Çalışmaya toplam 43 aktif akciğer tüberkülozlu olgu ile inaktif akciğer tüberkülozlu 22 olgu ve sağlıklı 22 kişiden oluşan kontrol grubu alındı. Aktif akciğer tüberkülozlu olguların tedavi öncesi ve tedavinin 4. ayındaki seruloplazmin değerleri ölçülüp sonuçlar inaktif akciğer tüberkülozlu 22 hasta ve kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Tedavi öncesi seruloplazmin değe-ri 48.18 ± 17.77 mg/dL olarak ölçülürken tedavinin 4. ayında bu değer 32.71 ± 8.06 mg/dL, inaktif grupta 29.67 ± 4.05 mg/dL ve kontrol grubunda ise 26.46 ± 6.38 mg/dL olarak hesaplandı. Tedavi öncesi değerler ile diğer gruplarda saptanan değerler arasında anlamlı fark saptanırken (p< 0.001), tedavinin 4. ayındaki değerler ile inaktif gruplar arasındaki değerler arasında anlamlı fark saptanmadı. Sonuçta serum seruloplazmin değerinin hastalığın aktivitesinin saptanması yanında tedaviye alınan yanıtın değerlendirilmesinde de etkili bir parametre olduğu kanaatine varıldı.Öğe Endobronşial tüberküloz ( 3 olgu nedeniyle )(1999) Işık, Recep; Şenyiğit, Abdurrahman; Asan, Emir; Leblebici, H. İbrahim; Büyükbayram, HüseyinEndobronşial tüberküloz (EBTB), pulmoner tüberkülozun (tb) ciddi bir komplikasyonu olup nadir görülen bir durumdur. Ancak ilaçlara direnç gelişimine paralel olarak bildirilen olgu sayısında son zamanlarda belirgin bir artış mevcuttur Bu makalede hem balgam, hem de bronşial lavajda tb basili saptanmayan ve endobronşial biyopsi ile teşhisleri konan olguları literatür bulguları eşliğinde sunmayı uygun bulduk.Öğe KOAH' da öksürüğe bağlı multipl kosta kırığı ( Bir olgu münasebetiyle )(1998) Şenyiğit, Abdurrahman; Asan, Emir; Coşkunsel, Mehmet; Coşkunsel, Nursel; Özateş, MustafaÖksürük, solunum yollarının savunma mekanizmalarından biridir. Şiddetli öksürüğe bağlı olarak meydana gelen kasyonlardan biri de multipl kosta kırıklarıdır. Bu şekilde oluşan kosta kırıkları daha çok orta yaşlı kimselerde ve 5-10. koştular arasında görülür. Bu tür kırıkların oluşmasını kolaylaştırıcı faktörlerden biri sigara içimidir. Hastalığın erken dö-nemlerinde akciğer radyografisinde görüntü oluşmaması sebebiyle teşhisinde güçlükler olabilir. Kliniğimizde daha önceden kronik obstrüküf akciğer hastalığı (KOAH) teşhisi konan ve 7 yıldır takibi yapılan hastamızda şiddetli öksürük krizine bağlı olarak bilateral 5-6-7-8. kostalarda multipl kırıklar oluştu. Türn incelemelere rağmen kemik destrüksiyonu yapabilecek primer patolojik hadise saptanmadı. Olgu, sernptomatik tedavi ve yatak istirahatı sonucu kırık yerlerinde kallus oluşumu ile komplikasyonsuz iyileşti. Olgunun, çok şık karşılaşılmaması sebebiyle sunulması uygun bu-lundu.Öğe Malign plevral mezotelyomada toraks bilgisayarlı tomografisi bulguları(1998) Şenyiğit, Abdurrahman; Uyar, Aşur; Asan, Emir; Coşkunsel, Mehmet; Özateş, Mustafa; Işık, RecepKliniğimizde Ocak-1988 ve Şubat-1997 tarihleri arasında malign pleural mezotelyoma (MPM) teşhisi konan 91 hastanın to-raks bilgisayarlı tomografisi (BT).bulguları incelendi, Lezyonların belirlenmesinde standart akciğer radyografisi veBTbul-gulannın sonuçları karşılaştırıldı. Ayrıca subgrup tayini yapılan olgularda BT lezyonlarında farklılık olup olmadığı araştı-nldı. BT'de plevral kalınlaşma (PK) 3 alt başlıkta incelenmiş oe en fazla sıklıkla diffüz plevral kalınlaşma (DPK) (%69.2) tes-pit edilmiştir. Kitle tarzında pleural kalınlaşma ise %5.4 oranında saptanmıştır. Yine mediastinal pleural tutulum %65.9, lenfadenopati %15.3, atelektazi %27.4, interlober fıssür tutulumu ise %56 oranında belirlenmiştir Ayrıca olguların %14.2'sin-de pleural mayi saptanmazken %4.3 oranında perikardiyal invazyon saptanmıştır. Standart akciğer grafisinde ise olguların %31.8'inde pleural kalınlaşma belirlenmişken özellikle mayısı fazla olan olgularda mediastinal plevral tutulumun akciğer graflsindeki tespitinin BT'ye göre düşük olduğu (%65.9'a karşılık %17.5) saptanmıştır. Subgrup tayini yapılan olgularda lezyonlann karşılaştırılmasında sarkomatöz tipte özellikle mediastinal pleura, akciğer parenkimi ve interlober fıssür tutulu-mu, mediastinal şift ve perikard ile göğüs duvarı invazyonunun, epitelyal tipte normal pleüra görünümünün ve mikst tip-te ise nodüler PK'nın daha sık görüldüğü tespit edilmiştir. Sonuç olarak BT'nin MPM'daki pleural ve parankimal hastalığın belirlenmesinde ve takibinde faydalı olduğu kanaatine varıldı.Öğe Son 5 yılda kliniğimizde tanıları konan primer akciğer kanserli olgularımızın retrospektif incelenmesi(1999) Asan, Emir; Topçu, Füsun; Kırbaş, Gökhan; Şenyiğit, AbdurrahmanHer iki cinste de görülme sıklığı açısından ön sıralarda yer alan akciğer kanserlerinde değişik tedavi protokollerine rağmen prognoz çok kötüdür. Biz de bu çalışmamızda akciğer kanserli olgularımızın farklı özelliklerini irdelemeyi ve ülkemizde yayınlanan diğer serilerle karşılaştırmayı planladık Son 5 yıl içinde kliniğimize yatırılarak tetkik edilen 162 primer akciğer kanseri olgusu retrospektif olarak incelendi. Olguların % 88'inin erkek, %.12'sinin kadın olduğu, 156'sında (% 96.2) tip tayini yapıldığı ve 78 olguda (% 48.1) squamöz hücreli karsinomun. en sık rastlanan hücre tipi olduğu bunu 36 olguda (% 22.2) küçük hücreli, 27 olguda (% 16.6) adeno Ca'nın izlediği tespit edildi. En sık akciğer kanseri tanısı koyduğumuz yaş aralığının. 51-70 yaş grubu olduğunu ve olguların % 60.9'unun bu yaş grubunda saptandığını belirledik. 143 olguda (% 88.2) sigara içme öyküsü bulunurken, hiç sigara içmemiş 19 olgunun 14 ünde (% 73.6) adenokarsinom gözlenmiştir. 93 olguda (%57.4) tanısal bronkoskopik yöntemler, 22 olguda (% 13.5) plevral biyopsi/sıvı incelemeleri, 25 olguda (% 15.4) balgamın sitolojik tetkikiyle, 10 olguda (% 6.1) transtorasik ince iğne aspirasyonu ile 12 olguda ise (% 7.4) diğer tanı yöntemleri ile teşhise gidilmiştir. Olguların 4'ünün (% 2.41) evre 1, 13'ünün (% 8) evre 2, 22'sinin (%13.5) evre 3A, 40'ının (%24.6) evre 3B ve 27'sininin (%16.6) evre 4'te olduğu saptanmış olup 56 olguda (% 34.5) evrelendirmeye gidilememiştir. Yine 70 olguda kemoterapi (+)radyoterapi (KT + RT), 30 olguda KT, 20 olguda cerrahi (+)KT(+)RT tedavisi ve 12'sine destek tedavisi uygulandığı saptandı Sonuçta squamöz hücreli karsinomun bölgemizde halen en sık görülen tip olduğu ve çoğu vakada teşhisin geç evrelerde konduğu tespit edildi.Öğe Tip 1 diyabetli çocuklarda solunum fonksiyonlarında saptanan bozukluklar ile bunun diyabet kontrolü ve hastalık süresi ile ilişkisi(2002) Söker, Murat; Şenyiğit, Abdurrahman; Asan, Emir; Leblebici, İ. HalilDiabetes mellitus (DM) göz, böbrek, santral sinir sistemi gibi vücudun farklı yerlerini etkileyen sistemik bir hastalıktır. Bu hastalıkta aynı zamanda solunum fonksiyon testlerinde de bozukluk olduğu bildirilmiştir. Biz de bu çalışmamızda tip l diyabetli çocuk olgularımızda solunum fonksiyonlarında bozukluk olup olmadığını ve bu bozuklukların yaş ve diyabet kontrolü ile ilişkili olup olmadıklarını araştırmayı planladık. Çalışmaya, toplam 28 diyabetli ve aynı yaş grubunda 22 kontrol olgusu alındı. Çalışmada tüm olguların solunum fonksiyon testleri ile karbonmonoksit difüzyon kapasitesi (DLCO) ölçüldü. Diyabetik olgular içinde solunum fonksiyon bozukluğu saptanan 18 olguda da HbA1c seviyesi yüksek saptandı (%14 ± 1.7). Hastalık süresi 5 ± 4.4 yıl olarak tespit edildi. Diyabetli 28 hastanın 18 (%64)'inde restrikif tipte solunum fonksiyon bozukluğu saptanırken hiçbir olguda obstriktif tip bozukluk tespit edilmedi. Yine l olgu hariç tüm olgularda DLCO normal sınırlarda saptandı. Kontrol grubundaki olgularda ise solunum fonksiyonlarında bozukluk tespit edilmedi. İki grup arasında solunum fonksiyon bozuklukları açısından anlamlı farklılık saptandı (p< 0.001). Sonuçta, diyabetli olgularda hastalık süresine bağlı olmadan solunum fonksiyonlarında restrikif tipte bozukluğun erken yaşlarda bile saptanabileceği, ancak DLCO değerinde anlamlı bir düşme tespit edilmediği, tedavideki düzensizliğin bu bozukluklarda esas rolü oynadığı ve bu olguların solunum fonksiyonları yönünden düzenli takiplerinin yapılması gerektiği kanaatine varıldı.Öğe Tüberküloz plörezide plevral doku kültürünün tanı değeri(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2000) Asan, Emir; Topçu, FüsunTb plörezi tanısında plevral sıvı ve plevral biyopsi materyallerinin histopatolojik incelemesinin yüksek tanı değeri olmasına rağmen kesin tanı kültür ile konur. Çalışmamızda 51 plevral effözyonlu hastada, plevral sıvı ve biyopsi kültürünün tanı değerini araştırdık. Tb plörezi tanısı konulan 35 olgudan 3 3 'üne plevral biyopsi yapıldı. Plevral biyopsi yapılmayan 2 olgunun plevral sıvı kültürleri pozitif idi. Plevral biyopsi yapılan 33 olgunun 27 (% 81.8)'sinin histopatolojileri tb ile uyumlu iken, 18 (% 54.5) 'inin biyopsi kültürleri pozitif idi. Kültürleri pozitif olan 18 olgunun 16'sınm histopatolojileri tb ile uyumlu iken, 2' si Kr. Plevrit olarak değerlendirildi. Dört hastada tanı tb tedavisine alınan pozitif klinik ve radyolojik yanıtla konuldu. Tb plörezili olgularımızın 29 (%82.8)'unda tüberkülin testti pozitif iken, 6 (%17.1)'sında ise negatif olarak saptandı. Olgularımızın 32 (% 9 1.4)' sinin plevral sıvılarının sitolojik incelemesinde lenfosit dominantlığı vardı. Çalışmamızda Lowenstein- Jensen besi yerinde ortalama 27.8 günde, Bactec tb kültür sisteminde ise 12.5 günde üreme olmuştur. Çalışmamızda tb plörezi tanısında, histopatolojik incelemenin sensitivitesini % 81.8, spesifitesini % 100, plevral doku kültürünün sensitivitesini % 54.5, spesifitesini ise % 100 olarak saptadık Sonuç olarak, tb plörezi tanısında plevral doku kültürü güvenilir bir yöntemdir. Kültür vasatı olarak Bactec tb sisteminin kullanılması işlemin daha kısa sürede sonuç vermesi nedeni ile avantajlıdır.Öğe Tüberküloz plörezide plevral doku kültürünün tanı değeri(2001) Asan, Emir; Coşkunsel, Mehmet; Topçu, Füsun; Yılmaz, Fahri; Gül, Kadri; Özekinci, Tuncer; Işık, RecepTüberküloz (TB) plörezi tanısında plevral sıvı ve plevral biyopsi materyallerinin histopatolojik incelemesinin yüksek tanı değeri olmasına rağmen kesin tanı kültür ile konur. Çalışmamızda, 51 plevral efüzyonlu hastada, plevral sıvı ve biyopsi kültürünün tanı değerini araştırdık. TB plörezi tanısı konulan 35 olgudan 33'üne plevral biyopsi yapıldı. Plevral biyopsi yapılmayan 2 olgunun plevral sıvı kültürleri pozitif idi. Plevral biyopsi yapılan 33 olgunun 27 (%81.8)'sinin histopatolojileri TB ile uyumlu iken, 18 (%54.5)'inin biyopsi kültürleri pozitif idi. Kültürleri pozitif olan 18 olgunun 16'sının histopatolojileri TB ile uyumlu iken, 2'si kronik plevrit olarak değerlendirildi. Dört hastada tanı TB tedavisine alınan pozitif klinik ve radyolojik yanıtla konuldu. Çalışmamızda Lowenstein-jensen besiyerinde ortalama 27.8 günde, Bactec TB kültür sisteminde ise 12.5 günde üreme olmuştur. Çalışmamızda, TB plörezi tanısında, histopatolojik incelemenin duyarlılığını %81.8, seçiciliğini %100, plevral doku kültürünün duyarlılığını %54.5, seçiciliğini ise %100 olarak saptadık. Sonuç olarak, TB plörezi tanısında plevral doku kültürü güvenilir bir yöntemdir. Kültür vasatı olarak Bactec TB sisteminin kullanılması işlemin daha kısa sürede sonuç vermesi nedeni ile avantajlıdır.