Yazar "Alan, Sait" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 43
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut anterior miyokard infarktüsünde ST segment elevasyonunun şeklinin erken düşük doz dobutamin stres ekokardiyografi ve hastane içi mortalite ile ilişkisi(2001) Karadede, A. Aziz; Alan, Sait; İltümür, Kenan; Aydınalp, Özlem; Toprak, Nizamettin; Temamoğulları, Ali Vahip; Ülgen, M. SıddıkMiyokard infarktüsünün erken döneminde ST yüksekliğinin boyutu ile miyokard hasarı arasında ilişki bulunmasına rağmen, ST yüksekliğinin şekli ile miyokard hasarı ve klinik sonuçları arasındaki ilişki bilinmemektedir. Bu amaçla çalışmamıza ilk kez akut anteriyor miyokard infarktüsü ile ağrının ilk 6 saati içinde müracaat eden (n=62) hasta alındı. Trombolitik tedavi öncesinde alınan EKG'deki prekordiyal V3 derivasyonu referans alınarak, ST yüksekliğinin şekli, konkav (n=26), düz (n=24) ve konveks (n=12) olarak üç tipe ayrıldı. ST yüksekliğinin şekli ile, hem hastane içi seyirleri, hem de 53 hastaya 6±2 günde yapılan düşük doz (5 ve 10 µgr/kg/dk) dobutamin stres ekokardiyografi (DDSE) sonuçları arasındaki ilişki araştırıldı. İnfarktüs alanındaki bölgesel duvar hareket skor indeksi (DHSI) 16 segment modeline göre sol ön inen arterin beslediği 9 segment üzerinden 1'den (normal) 4'e (diskinetik) kadar değerlendirildi. Sol ön inen arter bölgesinde bazal DHSI ve bunların DDSE'ya cevapları konkav grupta daha iyiydi. Ayrıca konveks ve düz grupta infarktüs alanında ortalama akinetik veya diskinetik segment sayısı daha fazlaydı ve DDSE ile bu segmentlerde düzelme daha azdı [Konkav tip (grup A) 3.78±2 ve 2.17±2.1 p<0.01, düz tip (grup B) 5.15±2,7 ve 4.45±2.8 NS, konveks tip (grup C) 5.4±2.3 ve 4.8±2.1 NS, bazal ve DDSE]. Grup A'daki hastaların sadece %13 (3/23) DDSE ya cevap vermezken (p<0.05 grup B'ye ve p<0.01grup C ye göre), grup B deki hastaların %35'i (7/20), grup C'deki hastaların %60'ı (6/10) DDSE'ya yanıt vermediler. Multipl lojistik regresyon analizinde, iyi sol ventrikül fonksiyonu (yani DHSI <2 ) ile ST yüksekliğinin şekli arasında bazal durumda her hangi bir ilişki bulunmazken (p=0,06), DDSE sonrası bunlar arasında bağımsız bir ilişki tespit edildi (p=0.01, OR 4.5, %95CI 1.3-14.7). Konkav tipteki hastalarda hastanede kaldıkları sürece ölüm olmazken düz veya konveks tip olanlardan 5'i öldü. Yine bu süre içinde aritmi sıklığı konkav olanlarda diğerlerine göre daha azdı (p<0,05) ve efor kapasiteleri daha düşüktü. Sonuç olarak, hastaneye müracaat sırasında konkav tipte EKG'si olanlarda infarktüsle ilgili bölgede canlılık daha fazladır ve hastane içi mortalite daha düşüktür. Bu basit sınıflandırma hastanın taburcu olduğu sıradaki sol ventrikül fonksiyonlarını tahmin etmede yararlı olabilir.Öğe Akut miyokard infarktüsünde glukoz-insülin-potasyum solüsyonu tedavisi ve sinyal ortalamalı elektrokardiyografi üzerine etkileri(2000) Ülgen, Mehmet Sıddık; Alan, Sait; Toprak, Nizamettin; İltimur, Kenan; Karadede, AzizAkut miyokard infarktüsünde (AMİ), elektriksel sinyallerin ventrikül miyokardında parçalanması (fragmantasyonu) sonucu ortaya çıkan ventriküler geç potansiyeller (GP), sinyal ortalamalı elektrokardiyografi (SOEKG) ile saptanır. Ventriküler GP, ventriküler aritmi ve ani kalp ölümü ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Son yıllarda glukoz-insülin-potasyum (GİK) solüsyonunun ventriküler aritmi ve mortalite üzerine olumlu etkiler yaptığı gösterilmiştir. Bu çalışmada AMİ'ünün erken saatlerinde GİK solüsyonu kullanımı ve SOEKG üzerine olan etkisi araştırılmıştır. Bu çalışma ilk Q dalgalı AMİ tanısı konan ve çalışmayı tamamlayan 72 olgu üzerinde yapıldı. Olgular GİK solüsyonu (300 g glukoz, 50Ü insülin, 80mEq KCI 1mL/kg/saat) (n=34) ya da plasebo (serum fizyolojik 1000ml 1mL/kg/saat) (n=38) ile randomize edildi. Kontrendikasyon olmayan tüm olgulara trombolitik tedavi uygulandı. Tüm olguların ilk 24-48 saatler arasında 24 saatlik holter analizi, taburcu olmadan öne (6-9 gün, ortalama 7. gün) ekokardiografi ve SOEKG kayıtları alındı. Ayrıca kontrendikasyon olmayanlara sub-maksimal egzersiz testi uygulandı. Taburcu sonrası (AMİ'ün 30-40 günleri, ortalama 37. gün) SOEKG ve ekokardiyografi kayıtları tekrarlandı. Taburcu öncesi SOEKG kayıtlarında filtre edilmiş total FQRS süresi (FQRS1: 103±7 msn ve 108±11 msn p<0.05), düşük amplütüdlü sinyal süresi (HFLA1: 25±8 msn ve 32±11 msn, p<0.01) GP1 pozitifliği sıklığı (%20 ve %45 p<0.05) GİK grubunda plasebo grubuna kıyasla daha düşük bulunurken QRS sonundaki terminal voltaj ortalama karekökü (RMS-401: 45±18 ve 36±20, p<0.05) ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EF) % 54±9 ve %48± 8<0.05) GİK grubunda daha yüksek olarak bulundu. Taburcu sonrası alınan SOEKG kayıtlarında FQRS2 (105±8 ve 110±10, p=0.05), HFLA2 (26±7 ve 34±10 p<0.01), GP2 pozitifliği (%25 ve %38 p>0.05) GİK grubunda daha düşük iken RMS-402 (48±21 ve 33±19 p<0.05) ve EF (59±10 ve 52±11 p<0.05) plasebo grubuna oranla GİK grubunda daha yüksek bulundu. Hastane içi takiplerde post-Mİ anjina pektoris saptanan olgu sayısı GİK grubunda anlamlı olarak daha düşük bulunurken (p<0.005) ventriküler aritmi sıklığı GİK grubunda daha düşük olmasına rağmen istatistiksel anlam taşımıyordu (p>0.05). Bu çalışmanın sonucunda AMİ olgularında GİK solüsyonu kullanımının, hastane içi ve sonrası erken dönemde kalbin elektriksel stabilitesi, SOEKG, iskemik olaylar ve sol ventrikül performansı üzerine olumlu etki sağlayabileceği sonucuna varıldı.Öğe Anteriyor miyokard infarktüsü tablosu ile gelen Takayasu arteriti olgusu(2001) Alan, Sait; Toprak, Nizamettin; Karadede, Aziz; Alan, Bircan; Ülgen, Mehmet SıddıkTakayasu arteriti, aorta, aortanın majör dalları, pulmoner arteri tutan ve nadir görülen bir arterittir. Tutulan damar segmentlerinde daralma, tıkanma veya anevrizmatik dilatasyona yol açar. Renal arter tutulumu sık olmakla birlikte koroner arter tutulumu nadir fakat ciddi bir tablo oluşturur. Bu yazıda, ciddi hipertansiyonla birlikte akut anteriyor miyokard enfarktüsü tablosu ile başvuran ve aktif dönemde renal artere anjiyoplasti uygulanan bir Takayasu arteriti olgusu sunulmakta, akut miyokard infarktüsünün nadir sebeplerinden biri olan Takayasu arteritine dikkat çekilmektedir.Öğe Assessment of neutrophil / lymphocyte ratio in patients with myocardial bridge(2014) Yüksel, Murat; Yıldız, Abdulkadir; Oylumlu, Mustafa; Polat, Nihat; Kayan, Fethullah; Alan, Sait; Aydın, MesutAmaç: Miyokardiyal kas bandı miyokart içinde seyreden epikardiyal koroner arterlerin sistolde daralması ile seyreden konjenital bir anomalidir. İyi huylu olmasına rağmen önceki çalışmalarda proksimal kesimlerin artmış ateroskleroza eğilimli olduğu gösterilmiştir. Nötrofil/lenfosit oranı (NLO) aterosklerotik kalp hastalıklarında kötü prognozu öngören sistemik enflamasyonun duyarlı bir belirtecidir. Biz bu çalışmada NLO ile miyokardiyal kas bandı arasında bir ilişki var olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Anjiyografik olarak tespit edilmiş miyokardiyal kas bandı veya normal koroner arterleri olan 172 hasta (ortalama yaş: 50.8 ± 11.5 yıl, %77.3 erkek) çalışmaya dahil edildi. Otomatik kan sayacı kullanılarak tüm hastaların hematolojik parametreleri ölçüldü. Bulgular: Çalışma 71 miyokardiyal kas bandı (ortalama yaş: 51,4 ± 11,9 yıl, %80,3 erkek) ve 101 normal koroner arterleri (ortalama yaş: 50,5 ± 11,3 yıl, %75.2 erkek) olan hastadan oluşmaktaydı. Hemoglobin, trombosit sayısı, glukoz ve kreatinin açısından gruplar arasında fark saptanmadı. Kontrol grubuna göre miyokardiyal kas bandı grubunda NLO anlamlı olarak daha yüksekti (2,45 ± 1,19 vs. 1,72 ± 0,48; p< 0,001). ROC analizinde, NLO > 1,82 miyokardiyal kas bandı varlığını %70 duyarlılık ve %71 özgüllükle öngörmüştür (ROC eğri altında kalan alan: 0.733, 95% güvenlik aralığı: 0.654-0.811, p < 0.001).Sonuç: Çalışmamız miyokardiyal kas bandının vücutta enflamatuar düzeyi gösteren yüksek NLO seviyeleri ile ilişkili olduğunu göstermiştir.Öğe Association between A/C1166 gene polymorphism of the angiotensin II type 1 receptor and biventricular functions in patients with acute myocardial infarction(Japanese Circulation Society, 2006) Ulgen, Mehmet S.; Ozturk, Onder; Yazici, Mehmet; Kayrak, Mehmet; Alan, Sait; Koc, Fatih; Tekes, SelahattinBackground Although there have been several association studies of angiotensin II type 1 receptor (AT1R, A/C1166) gene polymorphism in clinical endpoints such as myocardial infarction (MI), hypertension, aortic stiffness, and left ventricular mass, the relationship between AT1R polymorphism and biventricular function in acute anterior MI has not been studied before. Methods and Results The study group comprised 132 consecutive patients who were admitted to the coronary care unit with their first acute anterior MI. Systolic and diastolic diameters, volumes, inflow properties, ejection fraction and myocardial performance index of both ventricles were measured. AT1R polymorphism was determined using polymerase chain reaction amplification. Based on A/C1166 polymorphism of ATIR, the patients were classified into 3 groups: group 1, A/A (n=91) genotype, group 2 A/C (n=28), and group 3 C/C (n=13) genotype. When the left ventricular and right ventricular echocardiographic functions were compared, all parameters of the 3 groups were found to be similar. No difference was detected in either the genotype distribution or allele frequencies between the patients and the controls for AT1R. Conclusions The results suggest that A/C1166 polymorphism of AT1R did not influence the risk of either acute MI or biventricular function after anterior MI.Öğe The association between platelet/lymphocyte ratio and coronary artery disease severity(Turkish Society of Cardiology, 2015) Yüksel, Murat; Yıldız, Abdulkadir; Oylumlu, Mustafa; Akyüz, Abdurrahman; Aydın, Mesut; Kaya, Hasan; Acet, Halit; Polat, Nihat; Bilik, Mehmet Zihni; Alan, SaitObjective: In this study, we aimed to explore the association between platelet-to-lymphocyte ratio (PLR) and the severity of atherosclerosis in coronary artery disease (CAD). Methods: Clinical and laboratory data of 388 patients who underwent coronary angiography were evaluated retrospectively. Gensini score, which indicates the severity of atherosclerosis, was calculated for all of the patients. Patients with CAD were categorized as mild and severe atherosclerosis, according to their Gensini score. Eighty patients with normal coronary arteries formed the control group. Mean PLR values of the three study groups were compared. Also, PLR value was tested for whether it showed a positive correlation with Gensini score. Results: The mean PLR of the severe atherosclerosis group was significantly higher than that of the mild atherosclerosis and controls groups (p<0.001). Also, PLR was positively correlated with Gensini score in CAD patients. A cut-off value of 111 for PLR predicted severe atherosclerosis with 61% sensitivity and 59% specificity. Pre-procedural PLR level was found to be independently associated with Gensini score, together with WBC, age, and low HDL level, in the multivariate analysis. Conclusion: Our study suggests that high PLR appears to be additive to conventional risk factors and commonly used biomarkers in predicting severe atherosclerosis. (Anatol J Cardiol 2015; 15: 640-7).Öğe Association of pentraxin-3 with the severity of rheumatic mitral valve stenosis(Taylor & Francis Ltd, 2015) Polat, Nihat; Yildiz, Abdulkadir; Alan, Sait; Toprak, NizamettinObjectives Inflammation is involved in the pathogenesis of rheumatic mitral valve stenosis (RMVS). Pentraxin-3 (PTX3) indicates the inflammatory state of humans. However, circulating PTX3 levels in patients with RMVS, remain largely unknown. In this study, we investigated whether there is an association between the severity of RMVS and PTX3. Methods All patients diagnosed as rheumatic mitral valvular stenosis between December 2013 and April 2014 were included in the study. We investigated circulating PTX3 and high-sensitivity C-reactive protein (hsCRP) levels in patients with RMVS and healthy controls. Results The study population included 72 subjects (41 patients with RMVS and 31 healthy subjects, 56 female) with a mean age of 40 +/- 13 years. Patients with RMVS had higher left atrial diameters than healthy subjects. PTX3 and hsCRP were significantly higher in patients with RMVS when compared to control subjects and this difference was more significant in PTX3 compared to hsCRP (3.37 +/- 1.11 vs 2.86 +/- 0.59, P = 0.014 and 2.36 +/- 1.48 vs 1.72 +/- 0.73, P = 0.019, respectively). PTX3 was positively correlated with Wilkins score, mitral valvular area, mitral pressure gradient and left atrium diameter. Conclusions We demonstrated that plasma PTX3 and hsCRP levels were increased in patients with RMVS. Compared to hsCRP, PTX3 was more closely related with the severity of mitral valve stenosis. These findings suggest that PTX3 may participate in the pathophysiology of RMVS.Öğe Atrial Fibrillation in Turkey: Epidemiologic Registry (AFTER) study design(Turkish Soc Cardiology, 2013) Ertas, Faruk; Kaya, Hasan; Yuksel, Murat; Soydinc, Mehmet Serdar; Alan, Sait; Ulgen, Mehmet SiddikObjective: Atrial fibrillation (AF) is an important health problem in Turkey. However, no prospective, multicenter, large trial reflecting national data has been published so far. Therefore, the aim of this study was to follow, analyze and evaluate patients with AF in a large multicenter nation-wide trial. Methods: Two thousand three hundred consecutive patients with AF in their electrocardiogram, reflecting all the population of seven geographical regions of Turkey will be included in the study. The patients will be followed up for two years and death, transient ischemic attack, stroke, systemic thromboembolism, major bleeding, hospitalization will be recorded as the primary end-point. Results: Will be available at the end of the study; preliminary results will be due December 2012. Conclusion: General risk profile of patients with AF, frequency of anticoagulation, frequency of effective treatment and risks of bleeding will be evaluated according to the current guidelines. Major adverse events and their independent predictors will be determined.Öğe Atrial Fibrillation in Turkey: Epidemiologic Registry (AFTER) study design(2013) Soydinç, Mehmet Serdar; Ertaş, Faruk; Yüksel, Murat; Kaya, Hasan; Ülgen, Mehmet Sıddık; Alan, SaitAmaç: Atriyal fibrilasyon (AF) ülkemiz için önemli bir sağlık sorunudur. Ülkemizde ileriye dönük, çok merkezli ve ülke epidemiyolojisini yansıtan ölçekte herhangi bir çalışma mevcut değildir. Bu çalışmayla ülkemizde çok merkezli bir çalışmada AF hastalarının epidemiyolojik verilerinin öne dönük olarak analizi, takibi ve değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Ülkemizden yedi coğrafi bölgeye ait nüfusu yansıtacak şekilde elektrokardiyografisinde en az bir defa AF atağı tespit edilmiş olan ardışık 2300 hasta çalışmaya alınacaktır. Hastalar ikinci yılın sonunda majör kardiyak sonlanım noktaları (ölüm, geçici iskemik atak, inme, siste- mik tromboembolizm, major kanama ve hastane yatışı) açısından değerlendirilecektir. Bulgular: Çalışma sonunda elde edilecektir. İlk bulguların Aralık 2012 tarihinde elde edilmesi planlanmaktadır. Sonuç: AFTER (Atrial Fibrillation in Turkey: Epidemiologic Registry) çalışması ile kılavuzların önerileri doğrultusunda ülkemizdeki AF hastalarının genel risk profili, oral antikoagülan tedavi kullanım sıklığı, tedavi alan hastalarda hedef INR değerlerine ulaşılıp ulaşılmadığı ve hastaların kana- ma riskleri belirlenecektir. Çalışma sonunda ülkemizde AF’li hastalarda majör istenmeyen olay sıklığı ve bu olayların bağımsız belirteçleri de belirlenecektir.Öğe Diyabetes mellituslu hastalarda ortak karotid arter duvar kalınlığı ve arteryel distansibilite'nin değerlendirilmesi(2000) Alan, Sait; Karadede, Aziz; Koşar, Feridun; Toprak, Nizamettin; Ülgen, Sıddık; Alan, BircanAMAÇ: Bu çalışmanın amacı ateroskleroza zemin hazırladığı bilinen diyabetes mellituslu hastalarda karotid arter intima-media kalınlığı (IMK) ve arteryel distansibiliteyi (AD) araştırmak idi. YÖNTEM: Kırk DM'lu hasta ve cinsiyeti, yaşı uyumlu 40 kontrol bireyi aterosklerotik risk faktörleri açısından değerlendirildi ve karotid arterler eko-Doppler tekniğiyle incelendi. İMK ve AD ortak karotid arterde kompütür tekniğiyle ölçüldü. Ayrıca, plak veya karotid aterosklerozunun varlığı araştırıldı. BULGULAR: DM'lu hastalar kontrol grubuyla karşılaştırıldığında daha fazla İMK, daha yüksek trigliserit, glukoz ve total kolesterol düzeyine ve daha düşük AD'ye sahipti. DM'lu hastalarda İMK ile yaş, sistolik kan basıncı ve diyabet süresi pozitif olarak ilişkiliyken, AD ile negatif olarak ilişkili idi. Plak veya karotid aterosklerozunun yaygınlığı DM grubunda %35 ve kontrol grubunda %10 idi. SONUÇLAR: Kontrol grubu ile DM grubu karşılaştırıldığında DM'lu hastalarda İMK'da artış ve AD'de azalma vardı. Ayrıca, DM grubunda İMK ile AD önemli derecede negatif ilişkiliydi. İMK ve AD ölçümlerinin ateroskleroz varlığının saptanması ve ateroskleroz gelişme riski yüksek olan DM'lu hastaların belirlenmesini mümkün kılan faydalı testler olabileceği kanısına varıldı.Öğe An epidemiological study to evaluate the use of vitamin K antagonists and new oral anticoagulants among non-valvular atrial fibrillation patients in Turkey- AFTER*-2 study design(Türk Kardiyoloji Derneği, 2015) Ertaş, Faruk; Kaya, Hasan; Yıldız, Abdulkadir; Davutoğlu, Vedat; Kiriş, Abdulkadir; Dinç, Lale; Kafes, Habibe; Avcı, Anıl; Çalapkorur, Bekir; Ertaş, Gökhan; Gül, Mehmet; Ay, Nuray Kahraman; Bulur, Serkan; Durukan, Mine; Eren, Murat; İlhan, İbrahim; Küçük, Murathan; Özpelit, Ebru; Şimşek, Hakkı; Uçar, F. Mehmet; Yıldız, Ahmet; Şahin, Yıldıray; Ayhan, Erkan; Çağlayan, Emre; Güngör, Hasan; Özyurtlu, Ferhat; Şen, Nihat; Vatan, Bülent; Vatansever, Fahriye; Kobat, Mehmet Ali; Temiz, Ahmet; Taylan, Gökay; Dönmez, İbrahim; Erkuş, M. Emre; Söylemez, Selami; Zengin, Halit; Gündüz, Mahmut; Tuncez, Abdullah; Karavelioğlu, Yusuf; Gökdeniz, Tayyar; Koza, Yavuzer; Aktop, Ziyaeddin; Katlandur, Hüseyin; Özer, Pelin Karaca; Yüksel, Murat; Acet, Halit; Çil, Habib; Alan, Sait; Toprak, NizamettinObjectives: Atrial fibrillation (AF) is one of the most common causes of preventable ischemic stroke and is related to increased cardiovascular morbidity and mortality. There is a lack of data in Turkey on the use of new oral anticoagulants (NOACs), and time in therapeutic INR range (TTR) in vitamin K antagonist users and AF management modality. In this multi-center trial, we aimed to analyze, follow and evaluate the epidemiological data in non-valvular AF patients. Study design: Four thousand one hundred consecutive adult patients from 42 centers with at least one AF attack identified on electrocardiography will be included in the study. Patients with rheumatic mitral valve stenosis and prosthetic valve disease will be excluded from the study. At the end of one year, the patients will be evaluated in terms of major cardiac end points (death, transient ischemic attack, stroke, systemic thromboembolism, major bleeding and hospitalization). Results: First results are expected in June 2015. Data about major cardiovascular end-points will be available in January 2016. Conclusion: The rates and kind of oral anticoagulant use, TTR in vitamin K antagonist users and main management modality applied in non-valvular AF patients will be determined by AFTER-2 study. In addition, the rate of major adverse events (MACEs) and the independent predictors of these MACEs will be detected (AFTER-2 Study ClinicalTrials.gov number, NCT02354456.).Öğe Erişkinlerde sekundum atriyal septal defektlerin balon ölçümü yapılmadan perkütan yolla kapatılması: Üçüncü basamak bir merkezin deneyimi(Modestum Publishing Ltd., 2013) Kaya, Hasan; Ertaş, Faruk; Yıldız, Abdulkadir; Oylumlu, Mustafa; Polat, Nihat; Özaydoğdu, Necdet; Alan, Sait; Ülgen, Mehmet SıddıkAmaç: Bu çalışmada erişkinlerde sekundum atriyal septal defektlerin (ASD) perkütan yolla kapatılması işlemindeki klinik deneyimlerimiz ve erken dönem sonuçlarımızı değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Kliniğimizde Ocak 2010-Ekim 2012 tarihleri arasında sekundum ASD tanısı ile perkütan kapatma işlemi uygulanan 49’u kadın 22’si erkek toplam 71 hasta (ortalama yaşı 35±14 yıl) çalışmaya dâhil edildi. Hastalara sedoanaljezi eşliğinde ve balon ölçümü işlemi uygulanmadan perkütan ASD kapatma işlemi uygulandı. Hastaların klinik özellikleri, yapılan perkütan kapatma girişimlerinin özellikleri, gelişen komplikasyonlar ve erken dönem sonuçları değerlendirildi. Bulgular: Transözofageal ekokardiyografik incelemede hastaların ASD çapı 19,8±6,4 mm olarak ölçüldü. Bu hastalarda kullanılan kapatma cihazı çapı ortalaması 24,7±6,7 mm olarak saptandı. Toplam 71 hastadan 67’sinde (%94) işlem başarılı oldu. Dört hastada işlem başarısız olarak kabul edilerek cerrahi tedavi kararı alındı. İşlem sırasında bir hastada geçici 2. derece AV blok gelişirken başka bir hastada ise cihaz üzerinde trombüs gelişimi izlendi. Üç hastada birinci gün kontrollerinde rezidü ASD geçişi izlendi. Ortalama 13±8 ay (1-31) boyunca izlenen hastalarda rezidü geçiş, aritmi ve embolik komplikasyonlar izlenmedi. Sonuç: Perkütan ASD kapatma işlemi deneyimli merkezlerde yüksek başarı ve düşük komplikasyon oranları ile etkin ve güvenli bir tedavi yaklaşımıdır.Öğe High levels of high-sensitivity C-reactive protein and impaired autonomic activity in smokers(Turkish Soc Cardiology, 2008) Alyan, Omer; Kacmaz, Fehmi; Ozdemir, Ozcan; Karahan, Zulkuf; Taskesen, Tuncay; Iyem, Hikmet; Alan, SaitObjectives: We investigated the relationship between high sensitivity C-reactive protein (hs-CRP) activity and autonomic nervous activity using heart rate variability in smokers. Study design: The study consisted of 136 healthy subjects, including 66 smokers (35 women, 31 men; mean age 36 years) and 70 nonsmokers (43 women, 27 men; mean age 34 years). Serum samples were collected from all the subjects. Three-channel, 24-hr Holter monitoring was performed to derive the mean heart rate, standard deviation of normal NN intervals (SDNN), standard deviation of 5-minute mean NN intervals (SDANN), root mean square differences of successive NN intervals (RMSSD), high-(HF) and low-(LF) frequency power components, and the LF/HF ratio. Results: In smokers, the mean duration of smoking was 13.6 +/- 8.2 years (range 3 to 45 years), and the mean number of cigarettes consumed per day was 16.3 +/- 7.1 (range 5 to 40). Smokers exhibited significantly higher mean heart rate, hs-CRP and fibrinogen levels, mean platelet volume, white blood cell count, LF, and LF/HF ratio, with significantly lower SDNN, SDANN, RMSSD, and HF values. In smokers, hs-CRP was correlated with the number of cigarettes consumed per day, duration of smoking, fibrinogen level, mean platelet volume, white blood cell count, LF, and LF/HF ratio, and inversely correlated with HF, SDNN, and SDANN. Even smoking a single cigarette resulted in an acute, 0.07-fold increase in the hs-CRP level (p< 0.0001). In linear regression analysis, both the number of cigarettes consumed per day (beta= 0.52, p= 0.011) and duration of smoking (beta= 0.073, p< 0.0001) had an independent effect on the hs-CRP level. Conclusion: Smoking both impairs the sympathovagal balance and increases the hs-CRP activity in otherwise healthy smokers, the combination of which would probably contribute to a higher rate of cardiovascular events.Öğe İnfarktüs lokalizasyonu ile geç potansiyel arasındaki ilişki(2001) Toprak, Nizamettin; Karabulut, Aziz; Ülgen, M. Sıddık; İltümür, Kenan; Temamoğulları, Ali Vahip; Karadede, Abdülaziz; Alan, SaitAmaç: Miyokard infarktüsü lokalizasyonu ile geç potansiyeller (GP) arasındaki ilişki tartışmalıdır. Bu konuyu değerlendirmek amacıyla planlanan sinyal ortalamalı EKG (SOEKG) çalışmasına daha önce miyokard infarktüsü anamnezi olmayan 124 ardışık Q dalgalı akut miyokard infarktüsü (AMİ) hastası (104 erkek, 20 kadın; ortalama yaş 56 ± 10) katıldı. Yöntem: Hastalar infarktüs lokalizasyonuna göre üçe ayrıldı: anteriyor (Grup I, n = 62 ; % 50 ), inferiyor (Grup II, n = 42; %34) ve inferiyor +sağ (Grup III, n = 20 ; % 16 ). SOEKG ikinci hafta içinde yapıldı. GP pozitifliği üç major kriterden (QRS > 114 ms, LAS 40 >38 ms , RMS< 20 mV) en az ikisinin sağlanması olarak kabul edildi. Tukey - Cramer multivaryans analizi yapıldı. Bulgular: İnferiyor + sağ AMİ olan vakalarda GP pozitifliği, diğer gruplara göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu (Grup I de %29 , II de %35.7 ve III de %55, p < 0.05). Bu fark sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonundan bağımsız idi. Sonuç: Bu bulgulardan hareketle inferiyor ve sağ ventrikül infarktüsünün birlikte olduğu hastalarda aritmi riskinin artmasının söz konusu olabileceği düşünülebilir.Öğe İskemik kardiyomiyopatili hastalarda valsalva manevrasına kan basıncı yanıtıyla sol ventrikül diyastolik akım örnekleri arasındaki ilişki(2000) Karadede, A. Aziz; Alan, Sait; Temamoğulları, A. Vahip; Toprak, Nizamettin; Ülgen, M. SıddıkAMAÇ: Ekokardiyografide psödonormalize mitral akım örneği gösteren hastaları normal olgulardan ayırmada Valsalva manevrasının (VM) kullanılabileceği bilinmektedir. Fakat bu manevraya kan basıncı yanıtı ile kardiyomiyopatli (KMP) olanların ekokardiyografik bulguları arasında net bir ilişki gösterilmemiştir. Bu çalışmada amacımız, hasta başı muayenesi sırasında VM'na kan basıncı yanıtı biçiminin ekokardiyografide psödonormalize örnek gösteren restriktif dönemdeki iskemik KMP 'li hastaları, gevşeme bozukluğu örneği gösteren diğer iskemik KMP 'li hastalardan ayırmada herhangi bir katkısının olup olmadığım araştırmaktı. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamıza, hastanemizde iskemik KMP tanısıyla izlenen ve New York Heart Association 'a (NYHA) göre sınıf II ve IV kalp yetersizliği olan üçü kadın 35 hasta alındı. İskemik KMP tanısı, angiyografik ve klinik olarak kanıtlanmış koroner arter hastalığı öyküsü, sol ventrikül diyastol sonu çapının 60 mm 'nin üstünde ve ejeksiyon fraksiyonunun %40 'ın altında olmasıyla konuldu. Valsalva manevrasının Faz 2 evresinde beklenen sistolik kan basıncı düşüşünün olmaması, manevraya anormal kan basıncı cevabı olarak değerlendirildi. BULGULAR: İskemik KMP 'li 13 hastanın VM'na kan basıncı cevabı normal iken (grup A), 22 hastanın anormal cevabı (grup B) vardı. Grup B hastalarda, Grup A hastalara göre daha yüksek E (p<0,05), daha düşük A (p<0,001) ve daha büyük E/A (p<0,001) oranı olduğu görüldü. Yani VM'na anormal yanıt veren Grup B hastalar psödonormalize örnek gösterme eğilimindeydi. Ayrıca manevraya normal kan basıncı yanıtı veren hastaların tümünde (%100) E/A oranlarının 1 iken (p<0,01, psödonormalize veya restiriktif örnek), sadece 4 hastada (%18) E/A<1 idi. SONUÇ: VM'na anormal kan basıncı yanıtı iskemik KMP 'li hastaların sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarında orta ve ileri düzeyde kötüleşmeyle birliktelik göstermektedir. Böylece iskemik KMP 'li hastaların hangi evrede oldukları ayrımını yapmamıza yardımcı olabilir.Öğe Kalp dışı cerrahi hastalarında perioperatif değerlendirme(2007) Alan, Sait; Bilik, Mehmet Zihni; Akıl, Mehmet Ata; Kara, AlifuatBilinen bir kalp hastalığı olup ta kalp dışı bir cerrahi işlem yapılacak hastalarda kardiyak mortalite ve morbidite yüksektir. Bu yüksek komplikasyon riski ileri yaşla daha da artar. Kalp dışı cerrahi işlemlerde preoperatif değerlendirme non ope^atif değerlendirmeye benzerdir ve temel olarak ameliyatın aciliyetine, ameliyat tipine ve risk faktörlerin varlığına dayanır. Risk değerlendirmede birinci amaç hastada bir koroner arter hastalığı olma ihtimalidir. İkinci adım hastada kalp dışı ameliyat'tan bağımsız olarak var olan kalp hastalığının prognozunu saptamaktır, sonraki adım ise kalp hastalığının kalp dışı cerrahi işlem üzerine olası etkilerini değerlendirmektir. Hastanın değerlendirilmesi kardiyolog, anestezist ve cerrahla ile ortaklaşa yapılmalıdır. Kalp dışı cerrahi işlemlerde en önemli komplikasyonlar, kardiyak ölüm, miyokard infarktüsü ve pulmoner ödemdir. Bu konudaki bütün çabalar olası komplikasyonları tahmin etmek ve onlardan korunmak içindir.Öğe Karotis sinüs masajı ile oluşan hemodinamik değişikliklerin arter hastalığı tanısındaki değeri(2000) Ülgen, Mehmet Sıddık; Alan, Sait; Toprak, Nizamettin; Karadede, Aziz; Karabulut, AzizAMAÇ: Bu çalışmada karotis sinüs masajı (KSM) ile ortaya çıkan hemodinamik değişikliklerin koroner arter hastalığı (KAH) tanısındaki değeri araştırılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: KAH şüphesi ile anjiografi yapılan ve doppler ultrasonografi (USG) ile karotis arterinde önemli darlık olmayan, 69'u erkek toplam 108 olgu (ortalama yaş: 54±10 yaş aralığı 33-70) çalışmaya alındı. KSM koroner anjiografi öncesinde kan basıncı ve elektrokardiyografi monitörizasyonu altında önce sağ sonra sol karotid artere uygulandı. KSM ile oluşan kan basıncı, ve kalp hızındaki azalmanın derecesine göre olgular üç gruba ayrıldı. KSM ile kan basıncında < l0mm Hg veya kalp hızında <10/dak. azalma gösteren olgular grup-I, 10-20 arası azalma gösteren olgular grup-II, >20 azalma gösteren olgular ise grup III olarak sınıflandırıldı. BULGULAR: KSM sonrasında yapılan koroner anjiografi sonucunda 23 olguda bir damar hastalığı (1DH), 24 olguda 2DH, 35 olguda ise 3DH saptandı. 26 olguda ise koroner arter hastalığı saptanmadı. KSM ile oluşan sistolik. diyastolik kan basıncı ve kalp hızındaki fark ile hastalıklı damar sayısı ve koroner arter skoru ile doğru yönde korelasyon saptandı. Bu farklar, normal koroner anjiografi saptanan grupta en düşük, 3DH grubunda en yüksek olarak bulundu. Ayrıca hastalıklı damar sayısı ve koroner arter hastalığı skoru en düşük değer grup I de, en yüksek değer ise grup III'te olduğu saptandı. KSM ile oluşan kan basıncında >10 mmHg, ve/veya kalp hızında > l0/atım/dakika azalmanın KAH'nı göstermedeki duyarlılığı %71, özgüllüğü %85, pozitif prediktif değeri %93, negatif prediktif değeri ise %49 olarak bulundu. SONUÇ: Bu çalışmanın sonucunda, KSM ile oluşan kan basıncı ve kalp hızındaki azalmanın, hastalıklı damar sayısı ve koroner arter skoru arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu, dikotomize değer olarak kan basıncındaki >10 mmHg ve/veya kalp hızındaki >10 atım/dakika azalmanın KAH tanısında yüksek özgüllük ve pozitif prediktif değerine sahip olduğu sonucuna varıldı.Öğe Koroner İçi Trombüsün Tirofiban Tedavisi ile Tam Çözülmesi(2008) Alyan, Ömer; Altıntaş, Bernas; Karahan, Zülküf; Alan, Sait; İyem, HikmetAkut koroner sendrom (AKS) genellikle yırtılan aterosklerotik plağın üzerinde oluşan koroner içi trombusla birliktedir. Kliniğimize 59 yaşında bir bayan hasta sternum üzerinde baskı şeklinde bir rahatsızlık hissi ile başvurdu. Üç gündür istirahatte göğüs ağrısı olduğu öğrenildi. Başvuru elektrokardiyografi (EKG)'sinde DII,DIII ve aVF derivasyonlarında minimal ST segment yüksekliği, QS ve T dalga negatifliği ve V3-6 derivasyonlarında T negatifliği vardı. Yapılan koroner anjiyografisinde sağ koroner arterindistal kısmı yoğun trombüsle tam tıkalı olduğu görüldü. Yoğun trombüsten dolayı perkütan koronergirişim düşünülmedi. Daha sonra 0.4?g/kg/dakika 30 dakika yükleme dozu takiben 0.1?g/kg/dakikagidecek şekilde 72 saat tirofiban tedavisine başlandı. Yedinci günde yapılan kontrol anjiyografisindekoroner içi trombüsün tamamıyla çözüldüğü görüldü.Öğe Kronik kritik koroner arter darlığı ya da tıkanıklığı olanlarda bölgesel miyokard fonksiyonunu etkileyen faktörler(2000) Karadede, A. Aziz; Alan, Sait; Toprak, Nizamettin; Sucu, Murat; Ülgen, M. SıddıkAkut miyokard infarktüsünden sonra kollateral ve antegrad akımın bölgesel fonksiyonlar üzerine etkisi oldukça fazla araştırıldığı halde, kronik koroner arter lezyonu olanlarda bunların ve diğer bazı faktörlerin bölgesel miyokard fonksiyonlarına etkileri hakkında araştırmalar yetersiz ve oldukça çelişkilidir. Çalışmamızda, kronik sol ön inen koroner arter (LAD) darlığı olanlarda bölgesel miyokard fonksiyonlarına, kollateral akımın, antegrad akımın, darlığın derecesinin ve yerinin (proksimal, orta) etkilerini araştırdık. Bu amaçla hastanemiz kateter laboratuarında koroner anjiyografi ve ventrikülografisi yapılan 121 hasta incelendi. Bunlar üç gruba bölündü. Grup A (n=14); normal koroner anjiyografi ve ventrikülografisi olan kontrol grubunu, grup B (n=65); LAD'de %75 ve üstünde kritik darlığı olan ve grup C (n=42); LAD'si tam tıkalı olan hastaları içermekteydi. Sol ön inen arter bölgesi anterobazal, orta anterior, anteroapikal ve apeks olarak dört bölgeye ayrıldı. Her bölgenin duvar hareketi sistol ve diyastol sonu hemiaksiyal uzunluğundaki fraksiyonel kısalma ile değerlendirildi. Grup C'de tüm segmentlerin bölgesel fonksiyonları grup A ve B'ye göre oldukça kötüydü. Grup B'de her bölgenin fonksiyonuna TIMI antegrad akımın oldukça önemli etkisi vardı. Ayrıca Grup B, LAD darlığı %75-90 arası ve %90'nın üstü olarak iki alt gruba ayrıldığında, orta anterior ve anteroapikal segmentlerin bölgesel fonksiyonları %75-90 arası LAD darlığı olanlarda daha iyiydi. Grup B'de bölgesel fonksiyonlar üzerine lezyonun yerinin ve kollateral akımın (özellikle %90'nın üstündeki darlıklarda) derecesinin etkisinin olmadığı görüldü. Grup C'de ise antegrad akım ile bölgesel fonksiyonlar arasında herhangi bir ilişki yoktu. Bunlarda kollateral akımın derecesi bölgesel fonksiyonlar üzerine oldukça etkiliydi. TIMI 3 akımı olanların TIMI 2 ve 1'e göre sol ventrikül fonksiyonları tüm bölgelerde daha iyiydi. TIMI 1 ve 2 arasında anlamlı bir farklılık yoktu. Yine bu grupta proksimal yerleşimli LAD darlıklarında anterobazal bölgenin fonksiyonları orta kısımdakilere göre daha kötü olma eğilimindeydi. Sonuç olarak, kritik LAD darlığı olanlarda bölgesel fonksiyonlar üzerine antegrat akım ve darlığın şiddeti etkiliyken (özellikle orta anterior ve anteroapikal bölgeye), LAD tam tıkalı olanlarda bölgesel fonksiyonlara kollateral akımın derecesi ve lezyonun yerleşim yerinin (özellikle anterobazal bölgeye) etkisi vardır.Öğe Mean Platelet Volume and Neutrophil Lymphocyte Ratio as New Markers of Preeclampsia Severity(2015) Kaya, Hasan; Alan, Sait; Ertaş, Faruk; Aydın, Mesut; İslamoğlu, Yahya; Acet, Halit; Akıl, Mehmet AtaGiriş: Bu çalışmada, hematolojik parametrelerin ölçümleri ile preeklamptik kadınlarda hipertansiyon şiddetini tahmin etmenin mümkün olup olmadığını araştırdık.Hastalar ve Yöntem: İki yüz altmış bir preeklamptik ve 51 normal gebe kadın çalışmaya alındı. Preeklampsi olguları hafi f ve ağır preeklampsi olarak sınıfl andırıldı.Bulgular: Doğum sonrası sonuçlar karşılaştırıldığında, preeklamptik kadınların trombosit sayıları düşük, ortalama trombosit hacimleri ve nötrofi l lenfosit oranları yüksekti (sırasıyla; p< 0.001, p< 0.001 ve p< 0.001). Çoklu lineer regresyon analizinde, ortalama trombosit hacmi ve nötrofi l lenfosit oranı hipertansiyon şiddeti ile bağımsız bir şekilde korelasyon gösterdi (sırasıyla; ?= 0.25, p< 0.001 ve ?= 0.31, p< 0.001).Sonuç: Hem ortalama trombosit hacmi hemde nötrofi l lenfosit oranı preeklamptik gebelerde hipertansiyonun şiddetini öngörmede bağımsız birer belirleyici olarak kullanılabilir
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »