Yazar "Akgün, Yılmaz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Abdominal ateşli silah yaralanmaları: 612 olgunun analizi(1997) Taçyıldız, İbrahim H.; Boylu, Şükrü; Akgün, Yılmaz; Keleş, Celalettin; Aban, NedimOcak 1987 ile Haziran 1997 tarihleri arasında abdominal ateşli silah yaralanması nedeni ile cerrahi tedavi yapılan 612 olgu; yaş, etkenin balistik özelliği, hipovolemik şok varlığı, transfüzyon sayısı, abdominal ve ekstra-abdomi-nal organ yaralanma sıklığı, postoperatif komplikasyon-lar, reoperasyon ve mortalite nedenleri açısından değer¬lendirildi. Olguların 531'i erkek, 81'i kadın olup, yaş orta¬laması 35.7 idi. Yaralanmaların 67 (% 10.9)'sinin parça tesirli patlayıcılar, 98 (% 16.0)'inin yivsiz uzun namlulu, 216 (% 35.3)'sının yivli uzun namlulu (yüksek hızlı), 231 (% 37.7)'inin yivli kısa namlulu silahlar ile geliştiği belir¬lendi. Yaralanma ile laparotomi arasındaki süre olguların % 17.8'inde 1 saatin altında iken, % 63.8'inde 1-3 saat arasında olduğu ve başvuru anında ölçülen sistolik kan basıncı değerinin 401 (% 65.5) olguda 80 mmHg ve altın¬da bulunduğu saptandı. Olguların 107 (% 17.5)'sinde 1, 181 (% 29.6)'inde 2, 231 (% 37.7)'inde 3, 93'{% 15.2yün¬de 4 veya daha fazla sayıda organ yaralanması olduğu, toraks yaralanmasının en sık eşlik eden ekstra-abdominal yaralanma olduğu belirlendi. En sık yaralanan abdominal organlar ince barsak (% 66.2) ve kolon (% 51.8) olup, bunu karaciğer (% 34.4), mide (% 27.9) ve diyafragma (% 27.4) izliyordu. Transfüzyon sayısı olguların % 27'sinde 2 Ü, % 61.7'sinde 3-6 İl, % 11.3'ünde ise 6 Ü'den fazla idi. Postoperatif en sık solunum sistemi komplikasyonlan (% 11.3) ile karşılaşılaşılır iken, yara enfeksiyonu (% 7.7) ve intraabdominal abse (% 5.4) bunu izliyordu. Olguların % 5.7'sinde reoperasyon gerektiği ve en sık nedenin kanama¬lar olduğu saptandı. Genel mortalite oranı % 16.1 olup, perioperatif şok ve koagulopatinin (% 70.4) ilk 48 saatteki ölümlerin temel nedeni olduğu belirlendi. Sepsis ve mul-tiorgan yetmezliği ise ölümlerin % 20.4'ünden sorumlu idi. Serimizde, ilk yardım ve hasta transportu konusundaki organizasyon eksikliğinin, yaralanma ile cerrahi tedavi arasında geçen sürenin uzamasına neden olduğu, buna bağlı olarak olguların büyük bir bölümünün hipovolemı bulgularıyla hastane acil servislerine getirildiği görül¬mektedir. Sonuçlarımız, yüksek hızlı silahların, vasküler yaralanmaların, şok varlığının ve yaralanma ile laparoto¬mi arasındaki sürenin 3 saatin üzerinde olmasının morta-liteyi arttırdığını göstermektedir.Öğe Acute appendicitis in pregnancy - risk factors associated with principal outcomes: A case control study(2007) Yılmaz, Hatice Gülşen; Akgün, Yılmaz; Baç, Bilsel; Çelik, Yusuf; 0000-0003-2849-4033Background: The aim of this study was to determine the risk factors associated with the principal outcomes in acute appendicitis during pregnancy: appendix-perforation, and maternal and fetal mortality and maternal morbidity. Methods: Fifty-two pregnant women who were diagnosed and operated upon acute appendicitis in Dicle University Hospital, Diyarbakir, Turkey were presented. Results: The frequency of appendicitis was higher in second trimester. On laparotomy 21 patients had perforated, 29 patients had non-perforated and 2 patients had normal appendix. Interval between symptom onset and operation was found as the only predictive variable, which was independently associated with the presence of appendiceal perforation. There was a significant difference between perforated and non-perforated patients about the rate of complications (52% vs. 17%). Gestational age (p = 0.036), interval between symptom onset and operation (p = 0.018) and white blood cell count (p = 0.025) were the variables related with preterm labor. Tocolytic treatment after the onset of contractions could not prevent preterm labor. The rate of fetal mortality was 8%. Conclusions: Presence of perforation is the only predictive factor for maternal morbidity. The aim of the surgeon should be operating the patient before perforation. An observation period may be essential in equivocal patients, but should be individualized according to duration of symptoms and findings of physical examination. The interval between the symptom onset and operation should never exceed 20 hours. Tocolytics should be ordered for the patients with delayed presentation and advanced gestational age in order to prevent preterm labor and fetal loss.Öğe ARDS modelinde hidroksiüre ve metil prednizolonun karaciğer, böbrek ve barsak hasarının önlemede rolü (Deneysel çalşıma)(2002) Akgün, Yılmaz; Nizam, Özgür; Yılmaz, Gülşen; Büyükbayram, HüseyinAdult respiratuar distres sendromunda (ARDS) önce akciğerlerde, sonra diğer yaşamsal organlarda biriken lökositlerden açığa çıkan enzim ve toksit maddeler kopiller permeabilite artışına, intemtisiyel ödeme ve doku harabiyetine neden olur. Lökosit sayısının azaltılması veya fonksiyonlarının inhibe edilmesi ile bu hasarın azaltılabileceği fikrinden hareketle deneysel ARDS modelinde hidroksiüre (HU) ve metilprednizolon (MP)'un karaciğer, böbrek ve terminal ileum dokularında oluşturduğu biyokimyasal ve histopatolojik değişikliklerin incelenmesi amaçlandı. 24 Adet New Zealand cinsi beyaz tavşan 6 şarlı 4 gruba ayrıldı. Denekler ketamin anestezisi altında Kontrol (K) grubunda medikasyonsuz diğer 3 grupta ise 0.12 mglkg dozunda oleik asit IV verildikten sonra ventilatöre bağlandı. Oleik Asit (OA) grubundaki deneklere başka işlem uygulanmadı. Oleik asit infüzyonundan 1 saat önce MP grubuna IV 30 mglkg MP, HU grubuna ise 20 gün süreyle 50 mglgün HU verildi. Lokosit sayılan OA, MP ve HU gruplarında 2. ve 4. saatlerde bir önceki ölçümlere ayrıca OA grubunda K grubuna, MP ve HU gruplarında OA grubuna oranla anlamlı derecede düşük idi. Karaciğer, böbrek ve terminal ileum dokularındaki PMNL, MNL ve AM sayısı OA grubunda K grubundan anlamlı derecede yüksek, MP ve HU gruplarında OA gruhundakinden anlamlı derecede düşük idi. Karaciğer, böbrek ve terminal ileum dokularındaki MDA seviyeleri O A grubunda K grubuna oranla anlamlı derecede yüksek iken, M P grubunda O A. grubundan anlamlı derecede düşük saptandı. HU grubunda, ise bu düşüş sadece böbrek ve ileum dokuları için anlamlı idi. Deneysel ARDS modelinde; MP lökositleri karaciğer, böbrek ve barsak dokusuna migrasyonunu önleyerek ve fagositoz yeteneğini inhibe ederek bu organlardaki lip id peroksidasyonunu ve doku hasarını azaltmaktadır. HU ise dolaşımdaki ve paralel olarak dokudaki lökositlerin sayısını azaltmasına rağmen sadece barsak ve böbrekteki hasarı azaltmaktadır.Öğe Askaris infesteasyonunun cerrahi komplikasyonları(2002) Akgün, Yılmaz; Keleş, Celalettin; Yılmaz, Hatice GülşenAskaris İnfestasyonunun cerrahi girişim gerektiren komplikasyonlarını sergilemek, klinik özellikleri, tanı ve tedavi yaklaşımlarını tartışmak amacıyla, 1975-2000 yılları arasında kliniğimizde opere edilen, 26 hastanın verilerini retrospektif olarak irdeledik. On altı erkek, on kadın hastanın on dördü (53.8 %) erişkin, onikisi (46./ %) çocuk idi. Klinik tablo 23 hastada barsak tıkanıklığı, 2'sinde granulomatöz peritonit, l'inde kolanjit şeklinde idi. Barsak tıkanıklığı sıklıkla (n:18) basit yapıda idi. Komplike tıkanıklığı olanların 4'ünde volvulus, 1'inde intussııssepsiyon mevcut idi. Cerrahi işlem olarak tıkayıcı parazit yumağının manuel olarak ilerletilmesi 7, enterotomi 12, enterotomi ve gastrotomi l, intestinal rezeksiyon 3 hastada uygulandı. Kolesistektomi, koledokotomi ve safra yatları eksplorasyonu kolanjiti olan, drenaj ise peritoniti olan olgularda uygulanan cerrahi işlemler idi. Preoperatif tanı sadece olguların % 27'sinde mümkün oldu. Morbidite ve mortalite oranlan % 30.8 ve % 11.5 şeklinde idi. Gastrointestinal veya pankreatikobiliyer kanalın tümör, taş ya da dıştan bası gibi faktörlerin ortaya konamadığı hemen tüm mekanik tıkanıklıklarında, özellikle de hasta kötü hijyen ve düşük sosyoekonomik standartların olduğu bölgelerden ise, askaris infestasyonu hatırlanmalıdır.Öğe Comparison of two catheterizable continence mechanisms for urinary diversion(1998) Ersay, Ahmet; Boylu, Şükrü; Akgün, Yılmaz; Taçyıldız, İbrahim; Aban, Nedim; Şahin, HayrettinBenchekroun hydraulic ileal valve and hipple valve techniques are widely used continent valve systems in recontructive urology, We compared continence, catheterizability and complications of the nipple and Benchekroun hydraulic ileal valve ruling out the inherent error of comparing different reservoirs under different conditions. A pouch was constructed with two methods present side by side. Comparable data from each valve were statistically evaluated through Mann-Whitney U test. Although the rate of complications such as dessusception and difficult catheterization for each valve are close, leakage of the Benchekroun hydraulic ileal valve was observed at significantly higher pouch volumes than in the nipple valve (337.1±105.4 cc vs. 213. 558.9 cc). Maximal leak point pressures were not different statistically for both valves, when the pouch filled to the capacity and its half (75.9±35.0 vs 48.4±20.5 and 64.8±28.0 vs 47.3±20.2 respectively). In the light of this result Benchekroun hydraulic ileal valve seems to be superior to the nipple valve at higher pouch volumes.Öğe Fournier kangreninde mortaliteye etkili faktörler(2005) Akgün, Yılmaz; Yılmaz, GülşenAMAÇ Bu retrospektif çalışmadaki amacımız, mortalite oranı yüksek ciddi bir infeksiyon olan Fournier kangrenli hastalarda mortaliteye etkili faktörleri araştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmamızda Ocak 1988 ile Aralık 2003 tarihleri arasında, Fournier kangreni tanısı ile kliniğimizde tedavi edilen toplam 48 hastadan, dosyalarında yeterli veri bulunan 33 hasta retrospektif olarak incelendi. Her hastanın yaşı, cinsiyeti, başvuru anındaki yakınmaları, etiyolojik ve risk faktörleri, semptomların başlama süresi, fizik muayene ve laboratuar bulguları, yapılan debridman sayısı, ostomi gereksinimi, görülen komplikasyonlar ve hastanede kalış süreleri kaydedildi, her hastanın medikal profili çıkartıldı. Tüm hastalara tanı, anamnez ve fizik muayene ile tanı konmuş hastalığın yaygınlığını araştırmak için gerektiğinde ultrasonografi (USG) ve/veya bilgisayarlı tomografik (BT) incelemelere başvurulmuştur. BULGULAR Seride mortalite oranı %33.3 idi. Hastalarda semptomların başlama süresi şifa ile taburcu edilen hastalarda ortalama 6.5 gün iken bu sürenin ölümcül seyreden hastalarda ortalama 10 gün olduğu saptanmıştır. 005). Fizik muayene ve laboratuar bulgularından sadece taşikardi ve varlığında mortalitede saptanan artışın istatiksel olarak önemli olduğu saptandı. SONUÇ Fournier kangreni hastalarında multipl organ yetmezliğine bağlı anemi taşikardi liflemeden erken tanı yanında, hemodinamik stabilitenin sağlanmasını takiben, kombine antibiyotik tedavisi altında tekrarlayan debridmanlarla tüm nekrotik dokuların tamamen temizlenmesinin mortaliteyi azaltabildiği sonucuna varılmıştır.Öğe İntestinal iskemi tanısında ve uygulanan tedavinin etkinliğinin gösterilmesinde, serum K+, LDH, ALT ve AST düzeylerinin rolü(1997) Taçyıldız, İbrahim H.; Akgün, Yılmaz; Keleş, Celalettin; Yılmaz, GülşenBu çalışmada rat ince barsamında oluşturulan iskemi ve reperfüzyon hasarının serum K, LDH, ALT ve AST düzey¬lerine etkisi yanında, hasarın azaltılması amacıyla kulla¬nılan PAF antagonisti ve ksantin oksidaz inhibitörlerinin de bu elektrolit ve enzimlere olan etkileri araştırıldı. Ça¬lışma Dicle Üniversitesi Sağlık Araştırma Merkezi (DÜSAM)'nde ağırlıkları 210-230 gr. arasında değişen 50 adet rat üzerinde yapıldı. Denekler onar adetlik beş gruba ayrıldı. 1, 2 ve 3. gruptaki denekler bir haftalık süreyle standart yem ve suyla beslenirken, 4. gruba ek olarak 50 mglkglgün Allopurinol; 5. gruba 100 mglkglgün BN 52021 verildi. 1. grup dışındaki gruplarda mezenter arter klempe edilerek 60 dakika iskemi yaratıldı. 3-5. gruplarda reper¬füzyon sağlanıp 15 dakika sonra kan örnekleri alındı. Re¬perfüzyon injurisinde doku yıkımını gösteren K, LDH, ALT ve AST düzeyleri ve kullanılan ajanların bu düzeylere etki¬si araştııidı, sonuçlar istatistiksel olarak analiz edildi. K, LDH, ALT ve AST değerlerinin en çok BN 52021 grubun¬da düştüğü görüldü. Sonuçlarımız mezenterik iskemi-re-perfüzyon modeli uygulanan raflarda, K, LDH, ALT ve AST değerlerinin belirgin olarak yükseldiği, BN 52021 grubunda ise bu artışın belirgin olarak sınırlı kaldığım göstermiştir.Öğe Intraoperative colonic irrigation in the treatment of acute sigmoid volvulus(Blackwell Science Ltd, 1989) Gürel, Mehmet; Aliç, Bülent; Baç, Bilsel; Keleş, Celalettin; Akgün, Yılmaz; Boylu, Şükrü[Abstract Not Available]Öğe Kliniğimize sevk edilen postoperatif komplike acil olgularda mortaliteye etkili faktörler(2002) Akgün, Yılmaz; Yılmaz, GülşenAmaç: Acil olguların tedavisinde cerrahın bilgi ve deneyimi ile bağlantılı eksiklikleri ortaya çıkarmak ve bunların mortalite üzerine etkilerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Son 7 yıl içinde karın travması yada akut karın nedeniyle ameliyat edilen ve kliniğimize sevk edilen toplam 214 hasta retrospektif olarak değerlendirildi Bulgular: Toplam mortalite oranı %34.1 olup, etkin tedavi yapılan hastaların %14.5'unda, tedavinin yetersiz olduğu hastaların %42.1'ünde mortalite görüldü. Sonuç: Yoğun bakım şartlarının bulunmadığı merkezlerde acil şartlarda ameliyat edilen riskli hastaların erken dönemde sevk edilmesi morbidite ve mortaliteyi azaltacaktır. Ayrıca acil cerrahi ile ilgilenen hekimlerin uzmanlık sonrası eğitim kurslarıyla eğitimlerini güncelleştirmeleri gerekir.Öğe Memede schwanoma: Olgu sunumu(2007) Yılmaz, Hatice Gülşen; Taçyıldız, İbrahim Halil; Korkmaz, Özgür; Akgün, Yılmaz; Özekinci, SelverSchwanoma, yavaş büyüyen bir tümör olup sıklıkla eksteremite, gövde ve baş bölgesinde rastlanır. Bu olgu sunumu ile 51 yaşında sağ memesinde benign Schwanoma tespit edilen bir olgu sunuldu. Sağ meme üst kadran lokalizasyonunda palpable kitlesi mevcuttu. Kitlenin total çıkarılması takiben patolojik inceleme sonucu schwnoma ile uyumlu tespit edildi.Öğe Perianal fistül cerrahisi sonrası farklı bir komplikasyon (Olgu sunumu)(2002) Akgün, Yılmaz; Yılmaz, Gülşen; Büyükbayram, Hüseyin[Abstract Not Available]Öğe Primary malignant Schwannoma of the small bowel(2001) Yılmaz, Fahri; Akgün, Yılmaz; Bükte, Yaşar; Özekinci, Selver; Uzunlar, Ali KemalSchwannomas arise from the Schwann cells that cover the peripheral nerves. Most of them are benign. Malignant schwannomas are most commonly seen in the proximal parts of the upper and lower extremities and trunk. A malignant schwannoma of the small intestine is an extremely rare disease. Only 24 cases have been reported in the English language medical literature. We report a case of a malignant schwannoma of the small intestine in a 53-year-old woman.Öğe Sepsiste hemopoetik büyüme faktörlerinin etkinliği(2001) Yılmaz, Gülşen; Akgün, Yılmaz; Yılmaz, Ruşen; Diken, Hüda; Aldemir, Mustafa; Büyükbayram, Hüseyin[Abstract Not Available]Öğe Stoma prolapsusu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Korkmaz, Özgür; Yılmaz, H.Gülşen; Taçyıldız, İbrahim H.; Akgün, YılmazSıklıkla geç dönem stoma komplikasyonu olarak karşımıza çıkan prolapsusun, görülme sıklığı; genel olarak %0–25 arasında değişmektedir Bu çalışma ile 1995–2005 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi kliniğinde stoma prolapsusu nedeniyle takip ve tedavisi yapılan olguların dosya ve ameliyat bilgileri retrospektif olarak incelendi. Toplam 12 olgu da ( 5’i erkek, 7’si bayan) stoma prolapsusu tespit edildi. Ortalama yaş: 51,6±15.01 idi. Olguların dokuzunda malign, üçünde ise benign patolojiler nedeni ile stoma uygulanmıştı. Stoma prolapsus görülme zamanı ortalama 10,9±6.84 ay idi. Olguların yedisinde loop stoma, dördünde uç stoma, birinde ise çifte namlulu enterostomide prolapsus görüldü. Dokuz olguya kemoradyoterapi uygulanmıştı. Çalışmanın yapıldığı sürede uygulanan stomalar içinde stomal prolapsus insidansı %3,1 olarak tespit edildi. Kemoradyoterapi alan olgularda ise bu oran %10,8 idi. Stoma prolapsusu sıklıkla genel anestezi ile rekonstrüksiyon gerektiren bir komplikasyon olup, stoma uygulanırken azami özenin gösterilmesi gerekmektedir. Stoma prolapsusu nedenleri tam olarak ortaya konmamasına rağmen ciddi bakım ve kozmetik sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle etiyolojik faktörlerin ortaya konulması için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.Öğe Typhoid enteric perforation(Blackwell Science Ltd, 1995) Akgün, Yılmaz; Baç, Bilsel; Boylu, Şükrü; Aban, Nedim; Taçyıldız, İbrahim Halil; 0009-0009-9204-7810Of 306 cases of typhoid enteric perforation, 267 were reviewed retrospectively to determine prognostic indices and therapeutic options influencing outcome. The morbidity and mortality rates were 55.4 and 28.5 per cent respectively, and the median duration of hospitalization was 18 days. On the basis of these findings, a prospective series of 39 patients was studied, In the preoperative period, aggressive resuscitation and antibiotic therapy with a combination of chloramphenicol, ampicillin/sulbactam and ornidazole were administered. All patients were given total parenteral nutrition to provide adequate metabolic support in the postoperative period. The morbidity and mortality rates decreased to 25 and 10 per cent respectively, and the median hospitalization time was 12 days. The results of this study suggest that aggressive resuscitation and a combined antibiotic regimen in the preoperative period, selected operative procedure and metabolic support decrease the morbidity and mortality of typhoid enteric perforation.Öğe An unusual etiology for adult intussusception: Post-vagotomy jejunojejunal invagination (Letters to editore)(2010) Akgün, Yılmaz; Yılmaz, Hatice Gülşen; Korkmaz, Özgür; Kece, Can[Abstract Not Available]Öğe Üst gastrointestinal sistem kanamalarında cerrahi tedavi(2002) Akgün, Yılmaz; Yılmaz, Gülşen; Aldemir, Mustafa; Öztürk, AtillaBu çalışmadaki amacımız, masif üst gastrointestinal sistem (Ü C İ S) kanamalı hastaların tanı ve tedavilerindeki deneyimlerimizi geriye dönük olarak incelemek idi. Ocak 1996 ile aralık 2000 tarihleri arasında, masif UGİS kanaması nedeniyle bir dahiliye kliniği tarafından tıbbi tedavi gören ve kanamanın durmaması üzerine cerrahi endikasyon konularak kliniğimize sevk edilen 51 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar resüsitasyon amaçlı yoğun hakim ünitesine alındılar ve hastalar medikal olarak (n=20) veya cerrahi müdahale (n=31) ile tedavi edildiler. Hastalarm 41 (% 80.4)'ü kadın, 10 (% 19.6)'ı erkek olup, ortalama yaş 46.4+15.5 (1788) idi. Hastalara kliniğimize gelene kadar geçen sürede veri/en kan miktarı, ortalama 3.4 +1.8 Ünite idi. Tüm hastalarda yapılan endoskopik tanı; 24 (% 47.1) olguda duodenal ülser (DÜ), 9 (% 17.7) olguda akut eroziv gastrit (AEG), 7 (% 13.7) olguda mide kanseri (MK), 5 (% 9.8) olguda gastrik ülser (GÜ), 4 (% 7.8) olguda özofagıts varis kanaması (ÖVK) ve 2 (% 3.9) olguda marjinal ülser (MÜ) di. 4 (% 7.8) olgu, resüstasyon esnasında hipovolemik şok nedeniyle kaybedildi. 16 (% 31.4) olguda uygulanan medikal tedaviyle kanamanın durdu ve geriye kalan 31 (% 60.8) olguda ise ortalama 5.8 saatlik bir resüsitasyon dönemini takiben kanama devam ettiği için hastalar operasyona alındılar. Tüm serideki mortalite oranı % 19.6 olup, medikal tedavideki mortalite oranımız % 20, cerrahi tedavideki mortalite oranımı: ise % 19.3 olarak saptandı. Kaybedilen olgıılardaki yaş ortalaması 57.5+20.1 iken, yaşayan olgıılardaki yaş ortalaması 43.6+13.1 olarak saptandı (p